320. Sayfa

16. Cüz

  • 20:126

    قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى

    (Allah da:) "Bu böyledir, (çünkü) sana ayetlerimiz (ve elçilerimiz) gelmişti, fakat sen onları(n uyarılarını ciddiye almamış ve) unutmuştun, bugün de sen işte böyle unutulacaksın!" buyuracaktır.

  • 20:127

    وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى

    İşte Biz (haddini aşıp) ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli, daha sürekli ve kalıcıdır.

  • 20:128

    اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟

    Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini yıkıma uğratmamız, onları (bunlardan ders ve ibret alarak) doğruya yöneltip yola getirmeye yeterli olmadı mı? (Oysa bugün kendileri) Onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip duruyorlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.

  • 20:129

    وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ

    Eğer Rabbin tarafından geçmişte (takdir edilen) bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı (bu hain ve zalim kimselerin de öteki kavimler gibi hemen) helak olmaları lazımdı. (Azap onları da kuşatırdı.)

  • 20:130

    فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى

    (Ey Resulüm!) Şu halde Sen onların söylediklerine (ve eziyetlerine) karşı sabırlı ol, Güneş’in doğuşundan ve batışından önce (sabah ve akşam namazları ile) Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da (beş vakit namazda ve her fırsatta Rabbini zikredip) tesbihte bulun ki hoşnut olasın (rıza makamına ve itminana ulaşasın).

  • 20:131

    وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى

    (Ey Nebim!) Onlardan bazı gruplara (inkârcı ve münafık takımına), kendilerini denemek (üzere fitne olması) için yararlandırdığımız dünya hayatının süsü olan iştah çekici benzer şeylere gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.

  • 20:132

    وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقًاۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى

    Ehline (ailene ve ümmetine) namazı emret ve Sen de onda kararlı ve sabırlı davran. Biz Senden rızık istemiyoruz, (aksine) Biz Sana rızık veriyoruz. (En hayırlı ve başarılı) Sonuç da takva (sahibi olanların)dır.

  • 20:133

    وَقَالُوا لَوْلَا يَأْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُولٰى

    (Müşrikler ve münafıklar ikide bir) Derler ki: "(Bu peygamber ise;) Bize kendi Rabbinden bir ayet (mucize) getirmesi gerekmez miydi?" (Halbuki) Onlara önceki kitaplardaki açık belgeleri (barındıran Kur'an) gelmedi mi? (Hidayet ve istikamet bulmak için Kur’an yeterli sayılmadı mı?)

  • 20:134

    وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى

    Eğer Biz onları Ondan (Resulüllah gelip uyarmadan) önce bir azap ile yıkıma uğratmış olsaydık, kesinlikle: "Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, böyle zelil ve rezil düşmeden önce Senin ayetlerine tâbi olsaydık" diye (yakınacaklardı).

  • 20:135

    قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى

    De ki: “Herkes (merak ve endişe içinde) gözetlemektedir; (ey inkârcılar ve münafıklar) siz de gözleyip-bekleyip durun (bakalım)!.. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve gerçek hidayete ulaşan kimlermiş, pek yakında öğrenip bilmiş olacaksınız!”