Rum Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 60 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 30:1

    الٓمٓ۠

    Elif, Lam, Mim.

  • 30:2

    غُلِبَتِ الرُّومُۙ

    (Asr-ı Saadet’te ve Mekke Döneminde M. 618 senesinde yapılan bir savaşta) Rum (orduları Mecusi İranlılar karşısında) yenilgiye uğrayıp (mağlup edildi). [Not: İran Şahı 2. Hüsrev, Bizans Kralı Heraklius’u hezimete uğratıp Şam ve Kudüs’ü ele geçirmişti.]

  • 30:3

    ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ

    (Bu olay) Dünya’nın en alçak yerinde (meydana gelmişti). [Not: Bu savaş Lut kavminin helak edildiği, deniz seviyesinden 400 m. aşağı bölgede geçmiştir.] Ama onlar, (İran Mecusilerine bu hezimetle) yenilgilerinden sonra (Bizanslılar tekrar Perslilerle savaşıp bu sefer galip gelerek) onları yeneceklerdir.

  • 30:4

    ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ

    (Şu gelecek) Birkaç sene (üç ile dokuz yıl) içinde (bu haber M. 627’de gerçekleşecektir). Önünde ve sonunda emir (ve karar) Allah'ındır. (İşte) O gün (Mecusi ve müşrik İran’a karşı Ehl-i Kitap olan Bizans’ı tutan) mü’minler ferahlanıp sevineceklerdir.

  • 30:5

    بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ

    Allah'ın yardımıyla (bu zafere erişilecektir). O, dilediğine yardım edip (zafere eriştirir). O, Güçlü ve Üstün olandır, Esirgeyendir.

  • 30:6

    وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

    Bu Allah’ın va’adidir. Allah, va’adinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu (gerçeği) bilmeyen (cahillerdir).

  • 30:7

    يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ

    Onlar dünya hayatının sadece dış (görünüşü)nü bilirler (maddenin gerçeğinden ve içyüzünden habersizdirler). Ahiretten ise onlar (daha da) gafildirler. [Not: Dünya’nın, Kâinat’ın ve tüm varlıkların; ●Cenab-ı Hakkın “Nur”unun farklı yoğunluktaki enerji dalgaları, ●Esma ve sıfatlarının tezahür ve tecelli yansımaları ●Ve her an İlahi sanat ve kudretle yaratılan görüntü boyutları olduğu gerçeğine dikkat çekilmektedir.]

  • 30:8

    اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ

    Onlar kendi nefislerinin yapısını, (bedenlerinin, beyinlerinin ve tüm vücut sistemlerinin nasıl harika şekilde ayarlanıp ortaya çıktığını), Allah’ın gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları; ancak (kudret, rahmet ve hikmetini tanıtmak üzere) Hakk olarak ve belli bir süre için yarattığını hiç düşünmezler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr etmektedirler.

  • 30:9

    اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ

    (Ekonomik, askeri ve siyasi gücü zulüm aracı olarak kullananlar) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Ki böylece kendilerinden önceki (zalim ve kâfir kavim)lerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler! (Oysa) Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, arz’ı-toprağı alt-üst etmişler (ekip biçmişler, madenler ve sular arayıp çıkarıvermişler) ve onu (yeryüzünü), kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. (Geçmiş kavimlerin) Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti (ama onlar inkâra ve isyana yönelmişlerdi). Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 30:10

    ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

    Sonra kötülük yapanların (fenalık ve fesatlıkla uğraşanların) uğradıkları akıbet, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinip şımarmış olmaları dolayısıyla çok kötü (ve ürkütücü) oldu (ve olacaktır).

  • 30:11

    اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    Allah, (mahlûkatı) yaratmayı (hiç yoktan) başlatır, sonra da onu iade edip tekrarlar (yani her şeyi ve herkesi sürekli yaratır), sonra da siz (öldürülüp) O'na döndürülürsünüz (çünkü hepinizden hesap sorulacaktır).

  • 30:12

    وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ

    Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkârlar umutsuzca yıkılıp (şaşkınlık ve perişanlık içinde kalacaklardır).

  • 30:13

    وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ

    (Ahirette, müşriklere ve münafık kimselere Allah'a eş koştukları) Ortaklarından (hiçbiri) kendilerine şefaatçi olamayacaktır; (zaten) onlar, (kendilerine tâbi olanları) ortaklarını inkâr edip tanımayacaklardır.

  • 30:14

    وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ

    Kıyamet-saatinin kopacağı gün, (mü'minlerle kâfirler birbirlerinden) ayrılacaklardır.

  • 30:15

    فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ

    Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanıp (sonsuz mutluluğa kavuşacaklardır.)'

  • 30:16

    وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

    Amma inkâr edip ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar ise; artık onlar da azap için (cehenneme atılmaya) hazır bulundurulacaktır.

  • 30:17

    فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ

    Öyleyse (ey mü’minler) akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (namazınızı kılın).

  • 30:18

    وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ

    Hamd O'nundur; göklerde ve yerde (övülen ve ibadet edilen O’dur), günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de (ibadetinizi yapın).

  • 30:19

    يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟

    (Cenab-ı Allah) O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, (her kış) ölümünden sonra da (baharda tekrar) yeri diriltip (çeşitli bitkilerle donatır). İşte siz de böyle (yeniden yaratılıp topraktan) çıkarılacaksınız.

  • 30:20

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ

    O’nun ayetlerinden (Allah'ın vahdet ve rahmet alâmetlerinden) birisi de sizi topraktan yaratmasıdır. (Vücudumuzu oluşturan elementler toprak menşelidir; hayvani ve nebati bütün gıdalarımız da topraktan yetişmektedir, insanın tohumu olan meni de bunlardan meydana gelmektedir.) Sonraki zamanlarda da sizin (yeryüzüne) yayılan beşer (çeşitli kavim ve kabileler) olmanızı (yine Allah sağlamıştır).

  • 30:21

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

    O’nun (Allah’ın) ayetlerinden (vahdet ve rahmet alâmetlerinden) birisi de, kendileriyle huzura kavuşmanız (ve kaynaşmanız) için, size kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza karşılıklı mesuliyetli muhabbet ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunlar düşünen bir topluluk için (ne büyük hikmet ve) ibretler barındırmaktadır.

  • 30:22

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ

    O’nun (Allah’ın kudret ve hikmet) delillerinden biri de, gökleri ve yeri (böyle mükemmel ve muhteşem) yaratması, lisanlarınızın (dillerinizin) ve renklerinizin değişik olmasıdır. (Farklı kavim ve kabileler olarak, birbirlerinizle kolay tanışmanız, dayanışmanız, değişik yetenek ve üretimlerinizden yararlanmanız için böyle yapılmıştır.) Şüphesiz bunda, (dikkatle düşünüp) bilenleriniz için alınacak dersler vardır.

  • 30:23

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ

    Geceleyin ve gündüzün uyumanız (dinlenip yorgunluğunuzu atmanız) ile, (yine) O'nun lütfundan (geçiminizi temin etmek üzere rızkınızı) aramanız (için Güneş sistemini ve gezegenleri ve yerküreyi böylesine dengeli yaratıp yürütmesi) de, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz (düşünüp) duyabilen bir kavim için, gerçekten bunda ayetler ve ibretler vardır (ve açıktır).

  • 30:24

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

    Size bir korku ve umut (vesilesi) olarak şimşeği göstermesi ile, gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeryüzünü onunla diriltmesi de, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten ayetler bulunmaktadır.

  • 30:25

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ

    (Ve yine) O’nun emriyle göğün ve yerin (mucizevi bir düzen içinde dönüp) durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (ölüp toprağın altına girdikten sonra) bir davetle çağırdığı zaman, siz (bir de bakarsınız ki hemen diriltilip mahşere) çıkarılmışsınızdır.

  • 30:26

    وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ

    Göklerde ve yerde (bulunanlar) kim (ve ne) varsa O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' (divan durup emrine hazır hale gelmiş) durumdadır.

  • 30:27

    وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟

    Yaratmayı (hiç yoktan) başlatan, sonra onu iade edip (diriltecek) olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misaller (İlahi sıfatlarının tezahür ve tecellileri olan örnekler) O'nundur. O, (her yönden) Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet sahibi (Allah’tır).

  • 30:28

    ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلًا مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

    (Allah) Size kendi nefislerinizden (şöyle) bir örnek vermektedir: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde (şahsi servet ve mülkünüzde); ellerinizin altındakilerden (işçi, memur ve hizmetlilerinizden bir kısmının), sizinle eşit ortak sayılmasına (yanaşır mısınız?) Kendi kendinizden (ve aile fertlerinizin bile malınızı serbestçe tasarruf etmesinden) korkup sakındığınız gibi, bunların (işçi ve memurlarınızın) da (hiçbir hakları olmadıkları halde; kendi malınızı, yetki ve imkânlarınızı, istedikleri gibi harcamasından) endişeye kapılacağınız ortaklarınız (bulunmasından rahatsızlık duymayacak kimseler) var mıdır? (Siz buna razı olur musunuz ki, Allah da mülküne ortak kabul etsin?)” İşte Biz, aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

  • 30:29

    بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ

    Hayır, (asıl) zalimler; hiçbir bilgiye (akli ve vicdani belgeye) dayanmaksızın kendi hevâ (istek ve tutku)larına uymuş (ve Allah’ın sözlerini kendi heveslerine uydurmuş olan)lardır. (Bunlar Kur’an’ı ve Resulüllah’ı değil, kendi kuruntularını esas almışlardır. Oysa bir bilgi ve belgeye dayanarak ilmi tartışma yapanların hataları bağışlanır.) Allah'ın saptırdığını artık kim hidayete ulaştıracaktır? Onların hiçbir yardımcıları da bulunmayacaktır.

  • 30:30

    فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ

    Bu nedenle Sen yüzünü (ve yönünü) tam bir teslimiyetle Hakk Din’e çevir; Allah'ın (beşer tabiatına uygun olarak gönderdiği) Fıtrat Dinine (ve İslam düzenine) dön ki, (Cenab-ı Hakk) insanları ona göre (fıtrat dinine, doğal ve sosyal dengelere uygun şekilde) yaratmıştır. Allah'ın yaratması (ve kanun koyması) değiştirilemez. (Çünkü fıtrat esaslarına aykırılık felaketlere yol açacaktır.) İşte dimdik ayakta duran (Hakk) Din budur. Fakat insanların çoğu (gerçeği) bilmezler (ve öğrenmek istemezler, bu yüzden hidayetten mahrum kalmışlardır).

  • 30:31

    مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ

    Artık hepiniz “canı gönülden ve bütünüyle” Allah’a yönelin (itiraz ve isyanı bırakıp “münib” olarak Rabbinize inabe edin, teslimiyet gösterin) ve yalnız O’ndan korkup çekinin. Namazı da (anlamına ve amacına uygun) kılın ve sakın Allah’a ortak koşan müşriklerden olmayın.

  • 30:32

    مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًاۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

    (O müşrikler ki) Onlar dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her hizip (parti, ekip, taife) kendi elindekiyle övünüp sevinç duymakta (ve oyalanıp avunmaktadır).

  • 30:33

    وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ

    İnsanlara bir zarar ve sıkıntı dokunduğu zaman, “gönülden samimi bağlılar” olarak, Rablerine dua edip (yalvarmaktadırlar); sonra (Allah) Kendinden onlara bir rahmet (nimet ve rahatlık) tattırınca (bakarsın ki) onlardan bir fırka hemen (yine sapıtıp) Rablerine şirk koşmaktadırlar.

  • 30:34

    لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ

    Kendilerine (nimet olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye (bozuk fıtratlarının ve şeytani tabiatlarının gereği böyle yaparlar). Öyleyse (ey kâfirler ve nankörler, şimdilik biraz daha) yararlanıp, zevkü sefa içinde yaşayın (bakalım), artık yakında (gerçeği ve başınıza geleceği) bilecek (ve anlayacaksınız!)

  • 30:35

    اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ

    Yoksa Biz, onlara bir sultan (çok kuvvetli ve etkili bir fail veya ispatlı bir delil) indirdik de, o mu O'na (Allah’a) ortak koşmalarını söyleyip (kendilerini saptırmaktadır; bunlar kime güvenip dayanmaktadır)?

  • 30:36

    وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ

    Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız (bir nimet ve fazilete ulaştırdığımız) zaman, onunla sevinip ferahlanırlar; şayet kendi ellerinin takdim ettiği (günahlar) dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde ise, hemen (hepsi) umutsuzluğa kapılmaktadırlar.

  • 30:37

    اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

    (Oysa) Görmüyorlar mı ki, Allah dilediğine rızkı yayıp-genişletir ve (istediğine de rızkını) kısıp daraltır. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için gerçekten ayetler (ibret alınacak dersler) vardır.

  • 30:38

    فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    (Ey Nebim!) Öyleyse yakınlara (muhtaç akrabaya ve mağdur arkadaşlara) hakkını ver, yoksula da, yolcuya da (zekât ve infak payını ayır). Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha (gerçek kurtuluşa) erenler onlardır.

  • 30:39

    وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ

    İnsanların mallarında artış olsun diye (banka şubelerinden ve tefecilerden kredi alıp) verdiğiniz faiz Allah katında artmaz (ve hiçbir hayrı ve bereketi olmaz). Ama Allah’ın rızasını dileyerek (ve toplumun-devletin çıkarını gözeterek, faizsiz düzenle helâlinden kazanılan maldan) verdiğiniz zekâta gelince, (işte bunu yapanlar gelirlerini) kat kat artıranlardır. (Böylece; zekât vergi sisteminde mal ve üretim artacak ve ülke kalkınacaktır. Faizci düzende ise, kısa vadeli bir rahatlama sanılsa da, sonunda ekonomik ve sosyal hayat tıkanacaktır.)

  • 30:40

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟

    (O) Allah (ki); sizi yaratıp (yoktan var etmekte), sonra size rızık verip (hayat sürdürmekte), sonra sizi öldürmekte, daha sonra sizi (ahiret hesabı ve hayatı için) diriltmektedir. (O şirk koştuğunuz veya şefaatçi olup sizi kurtaracağını savunduğunuz) Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? O (Allah), şirk koştuklarından münezzeh ve Yüce olandır (Sübhan’dır).

  • 30:41

    ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

    İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları) dolayısıyla, karada ve denizde (nice) fesat (bozulma) ortaya çıktı (çıkacaktır). Umulur ki, (fesatlık ve fırsatçılık yapıp doğayı tahribattan) dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını (felaket ve musibet olarak) kendilerine tattırmaktadır. [Not: Bu yüzden deprem ve sel gibi çeşitli afetler ve felaketler yaşanmaktadır. Faiz ve rant ekonomisi de emek ve üretime dayalı doğal ve doğru iktisadi hayatı temelinden bozmakta ve hayatı yozlaştırmaktadır.]

  • 30:42

    قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ

    De ki: (Tarihi kalıntıları ve zalimlerin sonlarını görmek ve ibret almak üzere) “Yeryüzünde (seyahat ederek) gezip dolaşın da, daha önce (nankörlük ve hıyanet edenlerin) akıbetlerinin nasıl olduğuna (ibretle) bir bakın! Ki onların çoğu (yegâne kudret ve nimet sahibi olarak Allah'tan başkalarına meyleden) müşrikler (Allah’ın Zatında, İcraatında, Şeriatında ve Takdiratında O’na ortak koşan kimseler)di.”

  • 30:43

    فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ

    (Ey Resulüm!) Öyleyse Sen (ve ümmetin), Allah'tan (bir takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün (ölüm ve kıyamet) gelmeden önce, yüzünü dimdik ve dosdoğru ayakta duran (Hakk) Dine çevir. (Ve İslam’da sebat et ki, zaten) O gün (ahirette, kâfirler mü’minlerden) ayrılıp bölünecekler (ve layık oldukları cehenneme gireceklerdir).

  • 30:44

    مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ

    (Artık) Kim inkâr ederse, onun inkârı kendi aleyhinedir; kim (de iman ederek) salih bir amelde bulunursa, artık onlar da kendi menfaatlerine olarak (cennetteki yerlerini döşeyip) hazırlayıvermektedirler.

  • 30:45

    لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ

    (Bu, Allah'ın) Kendi fazlından iman edip salih amellerde bulunanları ödüllendirmesi içindir. Kesinlikle O, kâfirleri (ve nankörleri asla) sevmez (sevmeyecektir).

  • 30:46

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Size Kendi rahmetinden (nimet ve faziletler) tattırıvermesi, emriyle (okyanusta ve uzayda) gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) arayıp elde etmeniz ile; umulur ki şükretmeniz için rüzgârları müjde vericiler olarak göndermesi, (hepsi) O'nun ayetlerindendir.

  • 30:47

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Andolsun, Biz Senden önce birçok peygamberi kendi kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık belgeler getirdiler (ama onlar buna rağmen inkâr edip azgınlaştılar); böylece Biz de suçlu günahkârlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek (ve zafere eriştirmek) ise, Bizim üzerimize Hakk olmuş (bir va’ad)tır. (Mücahit ve müstakim mü’minlere nusret ve galibiyet vermek, Allah’ın izzet ve inayetinin şanıdır.)

  • 30:48

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

    Allah O’dur ki; rüzgârları gönderir, böylece bunlar bulutu sürükleyip kaldırır da, onu nasıl dilerse gökte öyle yayıp-dağıtır (böylece su buharlarını toplatıp taşıtır) ve onu parça parça yapıp (istediği yörelere aktarır); nihayet bulutların arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda (rahmetini) Kendi kullarından dilediğine verince, o vakit (daha önce ümitsizliğe kapılanlar) hemen sevinmeye ve birbirlerine müjde vermeye (başlamışlardır.)

  • 30:49

    وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ

    Oysa onlar, bundan önce (yağmurun) üzerlerine inmesinden evvel umutlarını kesmiş durumdalardı.

  • 30:50

    فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    Şimdi Allah'ın rahmet (ve kudret) eserlerine (her kıştan sonra baharda milyarlarca bitkiyi yeniden yeşertmesine bir) bak ki; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltip uyandırmakta (ve her yıl mahşeri yaşatmakta)dır? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten (aynen böyle) diriltecek (ve hesap için huzuruna toplayacaktır). O, her şeye güç yetiren (Kâdir-i Mutlak’tır).

  • 30:51

    وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحًا فَرَاَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ

    Andolsun, eğer Biz bir (kavurucu) rüzgâr göndersek de onu(n yeryüzünün ekinlerini olgunlaşmadan kuruyup) sararmış görseler, mutlaka ardından hemen (Rablerini itham ve itiraz ile) nankörlük yapacaklardır.

  • 30:52

    فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ

    (Ey Resulüm!) Şimdi Sen, (kalpleri) ölülere kesinlikle (söz) işittirip (uyandıramazsın) ve arkalarını dönüp giden (insan görünümlü) sağırlara da (Hakk) çağrıyı dinletip duyuramazsın.

  • 30:53

    وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟

    Ve Sen kendi sapkınlıkları içinde (gönül gözleri) kör olanları (ama kendilerini en haklı ve hayırlı konumda sananları) da doğru yola (hidayete) ulaştıramazsın. Sen sadece, Bizim ayetlerimize (kudret eserlerimize ve Kur’ani hükümlerimize) iman edenlere (çağrını) duyurabilirsin ki onlar (Kur’an’ın tüm hüküm ve haberlerine, Resulüllah’ın öğütlerine inanıp gönülden teslim olan ve Hakk hâkim olsun diye çırpınan) Müslümanlardır.

  • 30:54

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ

    Allah sizi bir zayıflıktan (meni, cenin ve emzirme dönemlerindeki aciz ve çaresiz durumlardan) yarattı. Sonra (bu) zaafın ardından sizde bir kuvvet kıldı (insana güç ve yetenek kazandırdı); sonra bu kuvvetin (ergenlik, gençlik ve yetişkinlikteki dinçliğin) ardından da (yine) bir zayıflık ve yaşlılık (dönemine) ulaştırdı. (Allah) Dilediğini yaratır. O (sonsuz) İlim ve Kudret sahibi olandır.

  • 30:55

    وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

    Kıyamet kopacağı gün, (facir takımı olan) suçlu-günahkârlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatında kalıp) yaşamadıklarına and içecekler (ömürlerini bu kadar kısa zannedip pişmanlık göstereceklerdir). İşte onlar (hayatta iken de hep) böyle çevrilip (Hakk’tan dönekleşen takımdır).

  • 30:56

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

    Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, (kâfirlere): "Andolsun, siz Allah'ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşayıp (ömür geçirdiniz); işte (şimdi) bu (daha önce inkâr ettiğiniz ve önem vermediğiniz) dirilme günüdür (ki ona yetiştiniz). Ancak siz (bu gerçekleri) bilmeyen (ve ahirete hazırlık görmeyen) kimseler (olup çıktınız)."

  • 30:57

    فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ

    Artık o gün, zulmedenlerin ne (asılsız) mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne de (Allah onların) hoşnutluk dileklerini (ve müsamaha beklentilerini) kabul buyuracaktır.

  • 30:58

    وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ

    Yemin olsun ki Biz bu Kur’an’da insanlara (gerekli olan) her çeşit meseleden (ve problemden kurtuluş çarelerini) temsiller verip anlattık. (Kıssalar içinde de çeşitli hisseler ve hükümler aktardık. Ama buna rağmen) Eğer Sen onlara bir ayet getirdiğin zaman (gafil ve cahil takımı hemen itiraz ve isyana kalkışmaktadır.) Ve o kâfirler (hiç düşünmeden): “Siz (geleneklerimizi ve mevcut düzenimizi) iptal edenlerden (ve yeni şeyler uyduruverenlerden) başkası değilsiniz” demeye (başlamaktadır).

  • 30:59

    كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

    İşte Allah, (gerçeği) bilmeyenlerin (yani; İslam’a, aklına ve vicdanına göre hareket etmeyen cahillerin) kalbini böyle mühürleyip (hidayetlerini karartmaktadır).

  • 30:60

    فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ

    (Ey Nebim!) Bu nedenle Sen sabret; şüphesiz Allah'ın va'adi Hakk’tır; kesin bilgiyle ve vicdani kanaatle (yakinen) inanmayanlar(ın itiraz ve inkârları ve ahireti değil dünyayı öne alanların sapkınlıkları) sakın Seni (telaşa kaptırıp) hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesin (çünkü intikam vakti yakındır).