Zekat

  • 2:43

    Namazı dosdoğru kılın, (şuurla ve huzurla ikame edin,) zekâtı (kamu payını devlete) verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edip (İslami hükümlere bağlı kalın).

  • 2:110

    Siz namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin; siz önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 2:177

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:215

    Sana neyi (ve kime) infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (İslam’daki infak sigortası; ana, baba ve yakın akrabaların bakımı için, devletin bilgisi ve özendirmesi dahilindeki bir geçim ve bakım garantisi gibidir.)

  • 2:254

    Ey iman edenler, içinde hiçbir alış-verişin (çıkar ilişkisinin), hiçbir dostluğun (ve kişisel muhabbetin bulunmadığı) ve (Allah’ın izni hariç) hiçbir şefaatin olmadığı (aracıların bulunmadığı) gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Ahireti ve ona hazırlık görmeyi inkâr eden) Kâfirler (var ya); onlar (kendilerine ve yakın çevrelerine) zulmedenlerin ta kendileridir.

  • 2:263

    (Elbette) Güzel bir söz ve (kusur) bağışlama, peşinden eziyet gelen (ve minnet edilen) bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.

  • 2:264

    Ey iman edenler! -İnsanlara gösteriş için malını harcayan, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi- başa kakmak ve incitip eziyette bulunmak suretiyle sadaka ve hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin misali, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın haline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur (düşünce veya hafif bir rüzgâr) isabet edince, üzerindeki toprağı silip süpürüp kendisini katı bir taş halinde bırakır. Onlar (gösteriş için hayır ve hizmet yapanlar, işte böyle riyakârlıkla) emek harcayıp kazandıkları hiçbir şeyi elde tutmaya kâdir olamazlar. Allah kâfirler topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 2:267

    (Öyle ise) Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın temiz ve kıymetli tarafından infak yapın. (Fakirlerin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar Allah yolunda harcayın.) Kendiniz, gözünüzü yummadan almaya tenezzül etmeyeceğiniz kötü (çürümüş, eskimiş, işe yaramaz ve hiçbir ihtiyacı karşılayamaz derecede az) şeyleri infak etmeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengin ve cömerttir. (Size bol bol ihsan ve ikram ettiği gibi, sizden de öyle iyilik ve infak ister.) Övülmeye layık (olan yalnız Kendisidir).

  • 2:273

    (Sadakaların, hayır ve zekâtın bir kısmı da) Kendilerini Allah yolunda (cihada ve ilmi çalışmalara) adayan (ve geçim için uğraşmaya fırsat bulamayan) fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde (rızık için) dolaşmaya imkânları olmayanlardır. İffetlerinden (ve dilenmeye tenezzül etmediklerinden) dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları simalarından (mahrumiyet ve mahcubiyet belirtilerinden) tanırsın. (Devlet yetkililerinin ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi lazımdır. Bunlar iffetlerinden dolayı) Yüzsüzlük ederek insanlardan istemekten utanmaktadırlar. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (ve karşılığını verir).

  • 3:92

    Sizler sevdiğiniz (kıymet ve önem verdiğiniz) şeylerden (Allah yolunda ve ihtiyaç karşılayıcı oranda) infak edinceye kadar, asla iyiliğe (ve en iyi mertebeye) eremezsiniz. (Hayır olarak) Her ne harcarsanız, şüphesiz Allah onu bilir.

  • 3:134

    Ki onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, (yoksula ve cihad yoluna para verenler,) öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, muhsinleri (her türlü iyilik hususunda, takvada ve cihadda titizlik gösterenleri) sevendir.

  • 4:38

    Onlar öyle kimselerdir ki, (hayırdan hoşlanmazlar ama) mallarını, insanlara gösteriş olsun diye harcarlar, Allah'a ve ahiret gününe (de gerçekten) inanmazlar, (inanmış rolü yaparlar. Böylece) şeytan, kime yakın-yoldaş olursa, artık o ne kötü bir arkadaş (edinmiştir).

  • 7:156

    (Rabbim) Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, (hayır ve huzur takdir et ki) şüphesiz biz dönüp Sana yöneldik” diye (dua etti. Allah da buyurup) Dedi ki: "Azabımı dilediğime (müstahak olana) isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu (iyilik ve güzellikleri Rabbinden) korkup kötülükten vazgeçenlere (müttakilere), zekâtı verenlere ve Bizim ayetlerimize (gönülden) iman edenlere (ve İslam’ın gereğini yerine getirenlere) yazacağım (ki bu onların hakkıdır)."

  • 8:3

    Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (severek ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek) infak ederler. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.)

  • 9:60

    Sadakalar (zekât ve devlet vergisi harcamaları), -Allah'tan bir farz olarak- sadece: (Zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan) Fakirler, (iş bulamayan ve engelleri sebebiyle çalışma yeteneği bulunmayan) düşkünler, (ortak bütçeden verilmek üzere kamu hizmeti) işinde görevli kimseler, (örtülü ödenek bütçesinden) kalpleri (İslamiyet’e ve devlete) ısındırılmak istenenler, köleler (hapisten ve esaretten kurtulmak isteyenler), borcunu ödeyemeyenler, Allah yolunda (cihad edenler, savunma giderleri) ve yolculukta (muhtaç düşmüşler) içindir. Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:67

    Münafık erkeklerle münafık kadınlar, (bozuk fıtratları ve fesatçılıkları bakımından) birbirine benzerler. Onlar (birbirine ve çevresine) kötülüğü emreder, iyilikten alıkoymaya girişirler. Ellerini sıkı tutarlar (Allah yolunda harcamazlar). Onlar (inkâr ve isyan etmekle) Allah’ı unuttular, O (Allah) da onları (hidayetinden ve rahmetinden mahrum etmekle) unuttu. Doğrusu münafıklar hep fasık olanlardır. [Not: “Allah’ın unutması” deyimi; Cenab-ı Hakkın zalim, kâfir ve hain kullarını, ceza olarak hidayetinden mahrum bırakması ve rahmetinden uzaklaştırması anlamında bir uyarıdır. Yoksa, hâşâ Allah’ın CC hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi unutması söz konusu olmayacaktır.]

  • 9:79

    Sadakalar konusunda, mü’minlerden gönüllü olarak ek bağışlarda bulunanlarla, emeklerinden (cehdü gayretlerinden) başka (verecek bir şey) bulamayanları (ayıplayıp) yadırgayarak bunlarla alay edenler (yok mu); Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir (aşağılanma ve) azap vardır.

  • 9:80

    (Ey Nebim!) Sen, artık onlar için ister bağışlanma dile, yahut onlar için istiğfar dileme!.. (Değişen bir şey olmayacaktır.) Eğer onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Elçisini gerçekten inkâr ve nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:99

    (Ama bununla beraber) Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman ederler ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşma sebebi ve Elçinin dua-dileklerine erişme (vesilesi) edinirler. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 13:22

    Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru yerine getirirler, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle (küfrü İslamiyetle) savıp defederler. İşte onlar var ya; bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.

  • 13:23

    (Bu ahiret yurdu) Babalarından, eşlerinden ve soylarından (mü’min ve) salih kimselerle birlikte Adn cennetlerine girecek olanlarındır. Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle sesleneceklerdir):

  • 14:31

    (Ey Resulüm!) İman etmiş kullarıma söyle: “Alış-verişin ve dostluğun olmadığı (paranın ve arkadaşlığın fayda sağlamadığı) o gün gelmezden evvel, dosdoğru (huşû ve şuurla ve İslam’ın tamamına teslimiyet huzuruyla) namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infakta bulunsunlar (helâl kazançlarını hayırda harcasınlar ki, kurtuluş bundadır).”

  • 17:28

    Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti (nimet ve serveti elde etmek için çalışıp) beklerken (kendin darlık içinde bulunduğundan) onlara (akraba ve yoksulların yüzlerine bakamayıp mahcubiyetten) başını çevirecek olursan (fakirlere verecek bir şeyin bulunmazsa), bu durumda onlara yumuşak söz söyleyip (gönüllerini almalısın.)

  • 22:34

    Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık). İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara (ve mütevazı kullarıma) müjde ver.

  • 22:35

    Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru ikame edenler (zahiri ve bâtıni şartlarını yerine getirenler) ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

  • 22:41

    O (mü’minler) ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame eder (şuurla ve huzurla yerine getirir)ler, zekâtı verirler, iyiliği emreder (yürütür)ler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

  • 23:1

    Kesinlikle ve elbette felaha (gerçek kurtuluşa ve mutluluğa) ermiştir (ve erecektir, samimi) mü’minler (ki, onlar şu özellikleri taşıyan kimselerdir):

  • 23:2

    Onlar namazlarında (Hacclarında ve tüm dua ve niyazlarında) huşû (dikkat ve hürmet) halindedirler. (Mü'minler; Allah’a karşı ürken ve boyun büken bir saygı; derin bir edep, minnet ve mahcubiyet duygusu ve tevazu içindedirler. İbadetlerin, tebliğ görevlerinin ve cihad mesuliyetinin zahiri ve kalbi esaslarına dikkat ve riayet ederler. Zaten iman şuuruyla, kulluk borcuyla ve hesap korkusuyla devamlı huzur halindedirler. Çünkü namaz Allah’la “ahit”leşme ve “akit”leşmeyi tazelemektir; ayrıca namaz, “abid”leşmedir, yani kulluk görevidir ve Kur’an’ın tamamının sorumluluğunu üstlenme bilincidir.)

  • 23:3

    (Öyle mü’minler ki) Onlar lağviyattan (boş sözlerden ve nahoş işlerden, ömür ve gönül çürütücü ekran seyirlerinden) yüz çevirenler (hayırlı ve ihtiyaç karşılayıcı eylemlere yönelenler)dir. (Bütün okullarda, devlet kurumlarında, özel girişim ortamlarında, televizyon ve internet yayınlarında; yararsız, ayarsız ve hayâsız program ve davranışlardan vazgeçerek, her türlü gereksiz ve erdemsiz tavırlara, beyin ve vakit israfına muarız olup=itiraz edip bunlara muhalefete ve mücadeleye girişen, böylece verimli bir üretim sürecini ve sistemini gerçekleştirenlerdir.)

  • 23:4

    Onlar (kurtulacak olanlar) zekât (verecek şekilde helâl kazanmak ve zekât vergisini uygulayacak adil bir düzeni kurmak) için çalışıp gerekli çabayı sarf edenlerdir.

  • 31:2

    Bunlar hikmetli Kitabın (hayat ve huzur verici) ayetleridir;

  • 31:3

    Muhsin olanlara (ibadetlerini, işlerini ve hayırlı hizmetlerini en güzel yapanlara) bir hidayet ve bir rahmettir. (Muhsin; emredilen her konuda en güzel gayreti ve en mükemmel dikkati gösteren iyilik ve istikamet ehlidir.)

  • 31:4

    Onlar, namazı dosdoğru (ve tastamam, şuurla ve huzurla) yerine getiren, zekâtı veren ve onlar kesin bir bilgi (ve kanaatle) ahirete iman eden kimselerdir.

  • 32:16

    Onların (sadık Müslümanların) yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua edip (yaklaşırlar) ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edip (ahirete hazırlanırlar).

  • 51:19

    Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (ve onu gönül rızasıyla ayırıp verirlerdi. Asla cimrilik ve bencillik etmezlerdi.)

  • 57:7

    (Bu nedenle) Allah'a ve O’nun Resulüne (tam) iman edin. (Onların sünnetine ve sistemine teslimiyet gösterin.) "Sizi üzerlerine sahip halifeler kılıp harcama yetkisi verdiği” şeylerden (servet ve üretimlerden, yeterli ve ihtiyaç giderici şekilde) infak edin. (Allah için ihtiyaç sahiplerini gözetecek adil bir düzen kurup zekât verginizi ödeyin.) Artık sizden kim iman edip infak ederse, onlara büyük bir ecir (verilecektir).

  • 57:12

    (Mahşerde) O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, önlerinde ve sağlarında (dört yanında kutlu aydınlık) nurları koşarken (ışık ve saygınlık saçarken) göreceksin. "Bugün sizin müjdeniz (ve kutlu hediyeniz), içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlerdir. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur” (denilecektir).

  • 57:13

    O gün, (dünyada iken Müslüman geçinip de Kur’an ahkâmını gereksiz ve geçersiz sayan) münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere diyecekler ki: "(Ne olur) Bize de (dönüp) bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "(Gücünüz yeterse) Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan (kalın ve yüksek duvarlı) bir sur çekilmiştir ki; onun iç yanında (cennet diyarında) rahmet (ve nimet), dış yanında (cehennem ortamında ise) azap ve zahmet (var edilmiştir).

  • 57:18

    Gerçek şu ki; sadaka veren (sadık) erkeklerle, sadaka veren (sadıka) kadınlar ve (böylece ahiret yatırımı olarak) Allah’a güzelce borç vermiş olanlar (ve fazla birikimini, ihtiyacı olanlar faizsiz kredi olarak kullansın, kendisi de parası ve zamanı kadar kredi hakkı kazansın diye Adil Düzen’deki Devlet Bankasına yatıranlar) onlar için şerefli bir karşılık vardır, mükâfatları kat kat arttırılır. (Yani herkes ecrine erişecek, ektiğini biçecektir.)

  • 58:12

    Ey iman edenler, Peygambere gizli bir şey arz edeceğiniz (özel bir şey isteyeceğiniz) zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verip (iyilik yapın ki) bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir (yararlıdır). Şayet (buna imkân) bulamazsanız, (o durumda) artık şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyip Koruyandır.

  • 58:13

    (Allah’ın elçisiyle) Gizli konuşmanızdan önce sadakalar vermekten ürküp-çekinip (sıkıldınız) mı? Çünkü (nefislerinize ağır geldiği için) yapamadınız, (ama) Allah sizin tevbelerinizi kabul etti (ve bağışladı). Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin (cimrilik edip eksik bırakmayın), Allah'a ve O'nun Resulüne (her konuda) itaat edin, (Hakk’tan ayrılmayın, zira) Allah, yaptıklarınızdan Haberdardır.

  • 63:10

    Herhangi birinize ölüm gelip de: “Rabbim! Ne olursun, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen de, (İslam'ı bütünüyle) tasdik edenlerden ve (malımı İslam ve insanlık uğrunda harcayıp) sadaka verenlerden ve (her türlü küfür ve kötülükten uzaklaşıp) salih amel işleyenlerden olsam!” diye (boşuna yalvaracağı ve bu dileğinin asla kabul olunmayacağı gün) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edip (harcayın. Her çeşit imkân ve fırsatı hayır ve hizmet yolunda kullanın.)

  • 63:11

    (Çünkü) Allah, kesinlikle kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi erteleyip (ömrünü uzatmayacaktır). Allah, yaptıklarınızdan (bütünüyle) Haberdardır (niyetinizi de, mahiyetinizi de elbette bilip durmaktadır).

  • 64:16

    Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınıverin, (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın emirlerini) dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize bir hayır yatırımı (en büyük yarar kaynağı) olmak üzere infakta bulunun (helâl kazancınızı cihad ve hayır yolunda harcayın). Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.

  • 64:17

    Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız (ihtiyaç fazlası birikiminizi ahiret hazırlığına ve İslam Nizamındaki faizsiz Devlet Bankasına yatırırsanız), onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halîm'dir (cezayı vermekte acele etmeyen, hatayı hoş görüp erteleyendir).

  • 64:18

    (Allah) Gaybı (gizli ve görünmeyen durumları) da, müşahede edilebileni de (görünürde olanı da) Bilen, Azîz (Üstün ve Güçlü), Hakîm (Hüküm ve Hikmet sahibi)dir.

  • 70:24

    Onların mallarında, (fakir ve çaresiz kimselerin de bilinen ve belirlenen) bir hakkı vardır.

  • 70:25

    Ki, ihtiyaç duyup isteyenlerin (çalışıp kazanma imkânından mahrum kimselerin) ve yoksul kesimlerin (yardımına koşulmalıdır.)

  • 93:10

    (Sana ihtiyacını arz edip) Yardım dilenenleri (sıkıntı ve sorunlarına çözüm yolu olacak cevaplar bekleyenleri) azarlayıp (mahrum ve mahzun bırakmayasın!)

  • 93:11

    Ve (Sana lütfettiği bütün bu üstün fazilet ve meziyetlerden dolayı, övünmek ve böbürlenmek için değil, ama sevinmek ve şükretmek niyetiyle) Rabbinin nimetini (minnet ve memnuniyetle) hatırlat ve anlat (ki Makam-ı Mahmud’a ulaşasın.)

  • 107:7

    (Dinin bütün hükümleriyle yerleşip yürümesi ve tüm mazlum ve yoksulların huzura ermesi yolunda) Malının az bir kısmının (kamu payı ve yoksul hakkı olarak paylaşma ve dayanışma amaçlı) alınmasına (ve ülkede zekât vergisini uygulayacak bir nizamın kurulmasına) bile mâni olup engellemeye çalışmaktadırlar. (İşte böylesine zalim, hain ve merhametsiz davranmalarının sebebi, gerçek bir imanla DİN’in aslına ve ahiret hesabına inanmamış olmalarıdır. Bir kişinin veya kesimin, ibadet alışkanlıklarıyla, helâl kazanma ve hayırda harcama gibi ekonomik sorumlulukları arasında bir uygunluk yoksa, bunların dindarlık tavrı samimiyetten uzaktır.)

  • 2:43

    وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِع۪ينَ

    Namazı dosdoğru kılın, (şuurla ve huzurla ikame edin,) zekâtı (kamu payını devlete) verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edip (İslami hükümlere bağlı kalın).

  • 2:110

    وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

    Siz namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin; siz önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:215

    يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلْ مَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

    Sana neyi (ve kime) infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (İslam’daki infak sigortası; ana, baba ve yakın akrabaların bakımı için, devletin bilgisi ve özendirmesi dahilindeki bir geçim ve bakım garantisi gibidir.)

  • 2:254

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

    Ey iman edenler, içinde hiçbir alış-verişin (çıkar ilişkisinin), hiçbir dostluğun (ve kişisel muhabbetin bulunmadığı) ve (Allah’ın izni hariç) hiçbir şefaatin olmadığı (aracıların bulunmadığı) gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. (Ahireti ve ona hazırlık görmeyi inkâr eden) Kâfirler (var ya); onlar (kendilerine ve yakın çevrelerine) zulmedenlerin ta kendileridir.

  • 2:263

    قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ

    (Elbette) Güzel bir söz ve (kusur) bağışlama, peşinden eziyet gelen (ve minnet edilen) bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.

  • 2:264

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

    Ey iman edenler! -İnsanlara gösteriş için malını harcayan, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi- başa kakmak ve incitip eziyette bulunmak suretiyle sadaka ve hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin misali, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın haline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur (düşünce veya hafif bir rüzgâr) isabet edince, üzerindeki toprağı silip süpürüp kendisini katı bir taş halinde bırakır. Onlar (gösteriş için hayır ve hizmet yapanlar, işte böyle riyakârlıkla) emek harcayıp kazandıkları hiçbir şeyi elde tutmaya kâdir olamazlar. Allah kâfirler topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 2:267

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ

    (Öyle ise) Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın temiz ve kıymetli tarafından infak yapın. (Fakirlerin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar Allah yolunda harcayın.) Kendiniz, gözünüzü yummadan almaya tenezzül etmeyeceğiniz kötü (çürümüş, eskimiş, işe yaramaz ve hiçbir ihtiyacı karşılayamaz derecede az) şeyleri infak etmeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengin ve cömerttir. (Size bol bol ihsan ve ikram ettiği gibi, sizden de öyle iyilik ve infak ister.) Övülmeye layık (olan yalnız Kendisidir).

  • 2:273

    لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟

    (Sadakaların, hayır ve zekâtın bir kısmı da) Kendilerini Allah yolunda (cihada ve ilmi çalışmalara) adayan (ve geçim için uğraşmaya fırsat bulamayan) fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde (rızık için) dolaşmaya imkânları olmayanlardır. İffetlerinden (ve dilenmeye tenezzül etmediklerinden) dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları simalarından (mahrumiyet ve mahcubiyet belirtilerinden) tanırsın. (Devlet yetkililerinin ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi lazımdır. Bunlar iffetlerinden dolayı) Yüzsüzlük ederek insanlardan istemekten utanmaktadırlar. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (ve karşılığını verir).

  • 3:92

    لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

    Sizler sevdiğiniz (kıymet ve önem verdiğiniz) şeylerden (Allah yolunda ve ihtiyaç karşılayıcı oranda) infak edinceye kadar, asla iyiliğe (ve en iyi mertebeye) eremezsiniz. (Hayır olarak) Her ne harcarsanız, şüphesiz Allah onu bilir.

  • 3:134

    اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ

    Ki onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, (yoksula ve cihad yoluna para verenler,) öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, muhsinleri (her türlü iyilik hususunda, takvada ve cihadda titizlik gösterenleri) sevendir.

  • 4:38

    وَالَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَر۪ينًا فَسَٓاءَ قَر۪ينًا

    Onlar öyle kimselerdir ki, (hayırdan hoşlanmazlar ama) mallarını, insanlara gösteriş olsun diye harcarlar, Allah'a ve ahiret gününe (de gerçekten) inanmazlar, (inanmış rolü yaparlar. Böylece) şeytan, kime yakın-yoldaş olursa, artık o ne kötü bir arkadaş (edinmiştir).

  • 7:156

    وَاكْتُبْ لَنَا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ اِنَّا هُدْنَٓا اِلَيْكَۜ قَالَ عَذَاب۪ٓي اُص۪يبُ بِه۪ مَنْ اَشَٓاءُۚ وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍۜ فَسَاَكْتُبُهَا لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَۚ

    (Rabbim) Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, (hayır ve huzur takdir et ki) şüphesiz biz dönüp Sana yöneldik” diye (dua etti. Allah da buyurup) Dedi ki: "Azabımı dilediğime (müstahak olana) isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu (iyilik ve güzellikleri Rabbinden) korkup kötülükten vazgeçenlere (müttakilere), zekâtı verenlere ve Bizim ayetlerimize (gönülden) iman edenlere (ve İslam’ın gereğini yerine getirenlere) yazacağım (ki bu onların hakkıdır)."

  • 8:3

    اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ

    Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (severek ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek) infak ederler. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.)

  • 9:60

    اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

    Sadakalar (zekât ve devlet vergisi harcamaları), -Allah'tan bir farz olarak- sadece: (Zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan) Fakirler, (iş bulamayan ve engelleri sebebiyle çalışma yeteneği bulunmayan) düşkünler, (ortak bütçeden verilmek üzere kamu hizmeti) işinde görevli kimseler, (örtülü ödenek bütçesinden) kalpleri (İslamiyet’e ve devlete) ısındırılmak istenenler, köleler (hapisten ve esaretten kurtulmak isteyenler), borcunu ödeyemeyenler, Allah yolunda (cihad edenler, savunma giderleri) ve yolculukta (muhtaç düşmüşler) içindir. Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:67

    اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

    Münafık erkeklerle münafık kadınlar, (bozuk fıtratları ve fesatçılıkları bakımından) birbirine benzerler. Onlar (birbirine ve çevresine) kötülüğü emreder, iyilikten alıkoymaya girişirler. Ellerini sıkı tutarlar (Allah yolunda harcamazlar). Onlar (inkâr ve isyan etmekle) Allah’ı unuttular, O (Allah) da onları (hidayetinden ve rahmetinden mahrum etmekle) unuttu. Doğrusu münafıklar hep fasık olanlardır. [Not: “Allah’ın unutması” deyimi; Cenab-ı Hakkın zalim, kâfir ve hain kullarını, ceza olarak hidayetinden mahrum bırakması ve rahmetinden uzaklaştırması anlamında bir uyarıdır. Yoksa, hâşâ Allah’ın CC hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi unutması söz konusu olmayacaktır.]

  • 9:79

    اَلَّذ۪ينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّع۪ينَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْۜ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Sadakalar konusunda, mü’minlerden gönüllü olarak ek bağışlarda bulunanlarla, emeklerinden (cehdü gayretlerinden) başka (verecek bir şey) bulamayanları (ayıplayıp) yadırgayarak bunlarla alay edenler (yok mu); Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir (aşağılanma ve) azap vardır.

  • 9:80

    اِسْتَغْفِرْ لَهُمْ اَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْۜ اِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْع۪ينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟

    (Ey Nebim!) Sen, artık onlar için ister bağışlanma dile, yahut onlar için istiğfar dileme!.. (Değişen bir şey olmayacaktır.) Eğer onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Elçisini gerçekten inkâr ve nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:99

    وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللّٰهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِۜ اَلَٓا اِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْۜ سَيُدْخِلُهُمُ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

    (Ama bununla beraber) Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman ederler ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşma sebebi ve Elçinin dua-dileklerine erişme (vesilesi) edinirler. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 13:22

    وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ

    Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru yerine getirirler, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle (küfrü İslamiyetle) savıp defederler. İşte onlar var ya; bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.

  • 13:23

    جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ

    (Bu ahiret yurdu) Babalarından, eşlerinden ve soylarından (mü’min ve) salih kimselerle birlikte Adn cennetlerine girecek olanlarındır. Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle sesleneceklerdir):

  • 14:31

    قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ

    (Ey Resulüm!) İman etmiş kullarıma söyle: “Alış-verişin ve dostluğun olmadığı (paranın ve arkadaşlığın fayda sağlamadığı) o gün gelmezden evvel, dosdoğru (huşû ve şuurla ve İslam’ın tamamına teslimiyet huzuruyla) namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infakta bulunsunlar (helâl kazançlarını hayırda harcasınlar ki, kurtuluş bundadır).”

  • 17:28

    وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا

    Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti (nimet ve serveti elde etmek için çalışıp) beklerken (kendin darlık içinde bulunduğundan) onlara (akraba ve yoksulların yüzlerine bakamayıp mahcubiyetten) başını çevirecek olursan (fakirlere verecek bir şeyin bulunmazsa), bu durumda onlara yumuşak söz söyleyip (gönüllerini almalısın.)

  • 22:34

    وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ

    Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık). İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara (ve mütevazı kullarıma) müjde ver.

  • 22:35

    اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru ikame edenler (zahiri ve bâtıni şartlarını yerine getirenler) ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

  • 22:41

    اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ

    O (mü’minler) ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame eder (şuurla ve huzurla yerine getirir)ler, zekâtı verirler, iyiliği emreder (yürütür)ler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

  • 23:1

    قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ

    Kesinlikle ve elbette felaha (gerçek kurtuluşa ve mutluluğa) ermiştir (ve erecektir, samimi) mü’minler (ki, onlar şu özellikleri taşıyan kimselerdir):

  • 23:2

    اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ

    Onlar namazlarında (Hacclarında ve tüm dua ve niyazlarında) huşû (dikkat ve hürmet) halindedirler. (Mü'minler; Allah’a karşı ürken ve boyun büken bir saygı; derin bir edep, minnet ve mahcubiyet duygusu ve tevazu içindedirler. İbadetlerin, tebliğ görevlerinin ve cihad mesuliyetinin zahiri ve kalbi esaslarına dikkat ve riayet ederler. Zaten iman şuuruyla, kulluk borcuyla ve hesap korkusuyla devamlı huzur halindedirler. Çünkü namaz Allah’la “ahit”leşme ve “akit”leşmeyi tazelemektir; ayrıca namaz, “abid”leşmedir, yani kulluk görevidir ve Kur’an’ın tamamının sorumluluğunu üstlenme bilincidir.)

  • 23:3

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ

    (Öyle mü’minler ki) Onlar lağviyattan (boş sözlerden ve nahoş işlerden, ömür ve gönül çürütücü ekran seyirlerinden) yüz çevirenler (hayırlı ve ihtiyaç karşılayıcı eylemlere yönelenler)dir. (Bütün okullarda, devlet kurumlarında, özel girişim ortamlarında, televizyon ve internet yayınlarında; yararsız, ayarsız ve hayâsız program ve davranışlardan vazgeçerek, her türlü gereksiz ve erdemsiz tavırlara, beyin ve vakit israfına muarız olup=itiraz edip bunlara muhalefete ve mücadeleye girişen, böylece verimli bir üretim sürecini ve sistemini gerçekleştirenlerdir.)

  • 23:4

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ

    Onlar (kurtulacak olanlar) zekât (verecek şekilde helâl kazanmak ve zekât vergisini uygulayacak adil bir düzeni kurmak) için çalışıp gerekli çabayı sarf edenlerdir.

  • 31:2

    تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِۙ

    Bunlar hikmetli Kitabın (hayat ve huzur verici) ayetleridir;

  • 31:3

    هُدًى وَرَحْمَةً لِلْمُحْسِن۪ينَۙ

    Muhsin olanlara (ibadetlerini, işlerini ve hayırlı hizmetlerini en güzel yapanlara) bir hidayet ve bir rahmettir. (Muhsin; emredilen her konuda en güzel gayreti ve en mükemmel dikkati gösteren iyilik ve istikamet ehlidir.)

  • 31:4

    اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ

    Onlar, namazı dosdoğru (ve tastamam, şuurla ve huzurla) yerine getiren, zekâtı veren ve onlar kesin bir bilgi (ve kanaatle) ahirete iman eden kimselerdir.

  • 32:16

    تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًاۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    Onların (sadık Müslümanların) yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua edip (yaklaşırlar) ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edip (ahirete hazırlanırlar).

  • 51:19

    وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ

    Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (ve onu gönül rızasıyla ayırıp verirlerdi. Asla cimrilik ve bencillik etmezlerdi.)

  • 57:7

    اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَف۪ينَ ف۪يهِۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَاَنْفَقُوا لَهُمْ اَجْرٌ كَب۪يرٌ

    (Bu nedenle) Allah'a ve O’nun Resulüne (tam) iman edin. (Onların sünnetine ve sistemine teslimiyet gösterin.) "Sizi üzerlerine sahip halifeler kılıp harcama yetkisi verdiği” şeylerden (servet ve üretimlerden, yeterli ve ihtiyaç giderici şekilde) infak edin. (Allah için ihtiyaç sahiplerini gözetecek adil bir düzen kurup zekât verginizi ödeyin.) Artık sizden kim iman edip infak ederse, onlara büyük bir ecir (verilecektir).

  • 57:12

    يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ

    (Mahşerde) O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, önlerinde ve sağlarında (dört yanında kutlu aydınlık) nurları koşarken (ışık ve saygınlık saçarken) göreceksin. "Bugün sizin müjdeniz (ve kutlu hediyeniz), içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlerdir. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur” (denilecektir).

  • 57:13

    يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ ق۪يلَ ارْجِعُوا وَرَٓاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًاۜ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌۜ بَاطِنُهُ ف۪يهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۜ

    O gün, (dünyada iken Müslüman geçinip de Kur’an ahkâmını gereksiz ve geçersiz sayan) münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere diyecekler ki: "(Ne olur) Bize de (dönüp) bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "(Gücünüz yeterse) Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan (kalın ve yüksek duvarlı) bir sur çekilmiştir ki; onun iç yanında (cennet diyarında) rahmet (ve nimet), dış yanında (cehennem ortamında ise) azap ve zahmet (var edilmiştir).

  • 57:18

    اِنَّ الْمُصَّدِّق۪ينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَر۪يمٌ

    Gerçek şu ki; sadaka veren (sadık) erkeklerle, sadaka veren (sadıka) kadınlar ve (böylece ahiret yatırımı olarak) Allah’a güzelce borç vermiş olanlar (ve fazla birikimini, ihtiyacı olanlar faizsiz kredi olarak kullansın, kendisi de parası ve zamanı kadar kredi hakkı kazansın diye Adil Düzen’deki Devlet Bankasına yatıranlar) onlar için şerefli bir karşılık vardır, mükâfatları kat kat arttırılır. (Yani herkes ecrine erişecek, ektiğini biçecektir.)

  • 58:12

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوٰيكُمْ صَدَقَةًۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Ey iman edenler, Peygambere gizli bir şey arz edeceğiniz (özel bir şey isteyeceğiniz) zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verip (iyilik yapın ki) bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir (yararlıdır). Şayet (buna imkân) bulamazsanız, (o durumda) artık şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyip Koruyandır.

  • 58:13

    ءَاَشْفَقْتُمْ اَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوٰيكُمْ صَدَقَاتٍۜ فَاِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ۟

    (Allah’ın elçisiyle) Gizli konuşmanızdan önce sadakalar vermekten ürküp-çekinip (sıkıldınız) mı? Çünkü (nefislerinize ağır geldiği için) yapamadınız, (ama) Allah sizin tevbelerinizi kabul etti (ve bağışladı). Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin (cimrilik edip eksik bırakmayın), Allah'a ve O'nun Resulüne (her konuda) itaat edin, (Hakk’tan ayrılmayın, zira) Allah, yaptıklarınızdan Haberdardır.

  • 63:10

    وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ

    Herhangi birinize ölüm gelip de: “Rabbim! Ne olursun, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen de, (İslam'ı bütünüyle) tasdik edenlerden ve (malımı İslam ve insanlık uğrunda harcayıp) sadaka verenlerden ve (her türlü küfür ve kötülükten uzaklaşıp) salih amel işleyenlerden olsam!” diye (boşuna yalvaracağı ve bu dileğinin asla kabul olunmayacağı gün) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edip (harcayın. Her çeşit imkân ve fırsatı hayır ve hizmet yolunda kullanın.)

  • 63:11

    وَلَنْ يُؤَخِّرَ اللّٰهُ نَفْسًا اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهَاۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

    (Çünkü) Allah, kesinlikle kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi erteleyip (ömrünü uzatmayacaktır). Allah, yaptıklarınızdan (bütünüyle) Haberdardır (niyetinizi de, mahiyetinizi de elbette bilip durmaktadır).

  • 64:16

    فَاتَّقُوا اللّٰهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَط۪يعُوا وَاَنْفِقُوا خَيْرًا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınıverin, (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın emirlerini) dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize bir hayır yatırımı (en büyük yarar kaynağı) olmak üzere infakta bulunun (helâl kazancınızı cihad ve hayır yolunda harcayın). Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.

  • 64:17

    اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ

    Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız (ihtiyaç fazlası birikiminizi ahiret hazırlığına ve İslam Nizamındaki faizsiz Devlet Bankasına yatırırsanız), onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halîm'dir (cezayı vermekte acele etmeyen, hatayı hoş görüp erteleyendir).

  • 64:18

    عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    (Allah) Gaybı (gizli ve görünmeyen durumları) da, müşahede edilebileni de (görünürde olanı da) Bilen, Azîz (Üstün ve Güçlü), Hakîm (Hüküm ve Hikmet sahibi)dir.

  • 70:24

    وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ

    Onların mallarında, (fakir ve çaresiz kimselerin de bilinen ve belirlenen) bir hakkı vardır.

  • 70:25

    لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ

    Ki, ihtiyaç duyup isteyenlerin (çalışıp kazanma imkânından mahrum kimselerin) ve yoksul kesimlerin (yardımına koşulmalıdır.)

  • 93:10

    وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ

    (Sana ihtiyacını arz edip) Yardım dilenenleri (sıkıntı ve sorunlarına çözüm yolu olacak cevaplar bekleyenleri) azarlayıp (mahrum ve mahzun bırakmayasın!)

  • 93:11

    وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ

    Ve (Sana lütfettiği bütün bu üstün fazilet ve meziyetlerden dolayı, övünmek ve böbürlenmek için değil, ama sevinmek ve şükretmek niyetiyle) Rabbinin nimetini (minnet ve memnuniyetle) hatırlat ve anlat (ki Makam-ı Mahmud’a ulaşasın.)

  • 107:7

    وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ

    (Dinin bütün hükümleriyle yerleşip yürümesi ve tüm mazlum ve yoksulların huzura ermesi yolunda) Malının az bir kısmının (kamu payı ve yoksul hakkı olarak paylaşma ve dayanışma amaçlı) alınmasına (ve ülkede zekât vergisini uygulayacak bir nizamın kurulmasına) bile mâni olup engellemeye çalışmaktadırlar. (İşte böylesine zalim, hain ve merhametsiz davranmalarının sebebi, gerçek bir imanla DİN’in aslına ve ahiret hesabına inanmamış olmalarıdır. Bir kişinin veya kesimin, ibadet alışkanlıklarıyla, helâl kazanma ve hayırda harcama gibi ekonomik sorumlulukları arasında bir uygunluk yoksa, bunların dindarlık tavrı samimiyetten uzaktır.)