Sadaka

  • 2:83

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

    Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk yapmayın, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara (ihsanda bulunup) iyilikle davranın, (onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayın;) insanlara güzel söz söyleyin (güler yüz gösterin), namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, (sözünüzden ve özünüzden) döndünüz ve (hâlâ) yüz çevirip duruyorsunuz… (Yani Hakk davanızdan ve sadakat iddianızdan dönüp hıyanet ettiniz. Siz zaten hâlâ yüzünüzü ve yönünüzü Hakk’tan çeviren dönek kimselersiniz!)

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:261

    مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

    Mallarını Allah yolunda infak edenlerin (yakınlarına yeterli nafaka ödeyenlerin, başka muhtaçlara ise ihtiyaç giderici ölçüde sadaka verenlerin ve cihadı madden destekleyenlerin) örneği; yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane (tahıl habbesi) bulunan bir tek tohumun örneği gibidir. Allah, dilediğine (daha) kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, her şeyi bilip durandır.

  • 2:262

    اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

    Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin ardından başa kakmayan ve eziyet vermeye kalkışmayanların ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

  • 2:263

    قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ

    (Elbette) Güzel bir söz ve (kusur) bağışlama, peşinden eziyet gelen (ve minnet edilen) bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.

  • 2:264

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

    Ey iman edenler! -İnsanlara gösteriş için malını harcayan, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi- başa kakmak ve incitip eziyette bulunmak suretiyle sadaka ve hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin misali, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın haline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur (düşünce veya hafif bir rüzgâr) isabet edince, üzerindeki toprağı silip süpürüp kendisini katı bir taş halinde bırakır. Onlar (gösteriş için hayır ve hizmet yapanlar, işte böyle riyakârlıkla) emek harcayıp kazandıkları hiçbir şeyi elde tutmaya kâdir olamazlar. Allah kâfirler topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 2:265

    وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

    Sadece Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı (imanı) kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin misali ise; verimli bir tepede bulunan, bolca düşen yağmur aldığında ürünlerini iki kat sunan bir bahçenin örneğine benzer ki; ona sağanak yağmur isabet etmese de bir çisentisi (bile yeterli sayılır, sahiplerini ferahlatır ve meyveleri toplanır). Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 2:266

    اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟

    Sizden hangi biriniz arzu edip ister ki, kendisine ait altından (ortasından, etrafından) ırmaklar akan, (tatlı su kaynakları olan) hurmalardan ve üzümlerden (gönül okşayan) bir bahçesi olsun, içinde (hepsi) kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları da olsun, (böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de hepsi kuruyup yanıversin? (Yani ömür sermayesini, Allah’ın verdiği nimet ve servetini; ahireti kazandıracak iman ve iyilikler yerine, küfür, kötülük ve cimrilikle heba edenler de sonunda çok pişman ve perişan oluvereceklerdir.) İşte Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.

  • 2:267

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ

    (Öyle ise) Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın temiz ve kıymetli tarafından infak yapın. (Fakirlerin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar Allah yolunda harcayın.) Kendiniz, gözünüzü yummadan almaya tenezzül etmeyeceğiniz kötü (çürümüş, eskimiş, işe yaramaz ve hiçbir ihtiyacı karşılayamaz derecede az) şeyleri infak etmeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengin ve cömerttir. (Size bol bol ihsan ve ikram ettiği gibi, sizden de öyle iyilik ve infak ister.) Övülmeye layık (olan yalnız Kendisidir).

  • 2:268

    اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًاۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ

    Şeytan (eğer yoksulluk çekenlere, onların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar verirseniz) sizi fakir düşmekle korkutur. Ve size (cimrilik hissi veya iyilik karşılığı kadınların cinsi ilgisini çekme isteği gibi) kötü ve çirkin davranışları (fahşayı emredip) öğütler (vesveseyle dürtükler. Halbuki) Allah (CC) ise (şayet infak, iyilik ve cömertlik gösterirseniz) size Kendi katından mağfiret ve faziletler va’ad ediyor. Şüphesiz Allah'ın (Lütfu) geniştir ve O her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 3:15

    قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ

    De ki: "Size bundan (dünyalık servet ve saltanattan) daha hayırlısını bildireyim mi? (Küfür ve kötülükten) Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler, tertemiz eşler ve (özellikle) Allah'ın rızası vardır. Allah, kullarını hakkıyla görüp durmaktadır."

  • 3:17

    اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ

    (Onlar, Hakk uğrunda ve cihad yolunda) Sabredenler, (sözlerinde ve işlerinde) dosdoğru hareket edenler, (Allah’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a) gönülden boyun eğenler, (helâl kazançlarından) infak edenler ve 'seher vakitlerinde' bağışlanma dileyenlerdir.

  • 4:36

    وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ

    (Sadece) Allah'a ibadet (ve emirlerine itaat) edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına (işçi ve memurlarınıza ve özel nikâhlılarınıza) güzellikle davranın. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Onu alçaltıp intikamını alır.)

  • 4:114

    لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا

    Onların gizli konuşmalarının ve fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak (içerisinde) sadaka (sayılacak bir hayır işine) girişmeyi, yahut (topluma) iyilik etmeyi veya insanların arasını düzeltmeyi emir-tavsiye eden (barışı tesis etmeyi gözeten gizli konuşma ve buluşmalar) hariçtir. Kim Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla bunu yaparsa, yakında Biz ona büyük bir (makam ve) mükâfat vereceğiz. (Çünkü hayır amaçlayan hayra ve başarıya ulaşacaktır.)

  • 5:32

    مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

    İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.

  • 33:58

    وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟

    (Tüm masum insanlara ve birlikte yaşadığınız) Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, işlemedikleri bir suç nedeniyle (hakaret ve) zahmet edenler (ve onların haklarına ve haysiyetlerine tecavüze yeltenenler) gerçekten büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

  • 49:11

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

    Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

  • 49:12

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ

    Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) Zandan (ve tahmini kurgulardan) çoğunlukla kaçının; çünkü zannın (haksız ve alâkasız olan) bir kısmı günahtır (ve yalandır. Ve sakın) tecessüs de yapmayın (birbirinizin gizli ve ayıp yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte (nasıl) bundan tiksindiniz. (Öyle ise) Allah'tan korkup (başkalarına kötülük düşünmekten ve küçük düşürmekten) sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok Esirgeyendir.

  • 70:24

    وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ

    Onların mallarında, (fakir ve çaresiz kimselerin de bilinen ve belirlenen) bir hakkı vardır.

  • 70:25

    لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ

    Ki, ihtiyaç duyup isteyenlerin (çalışıp kazanma imkânından mahrum kimselerin) ve yoksul kesimlerin (yardımına koşulmalıdır.)

  • 74:44

    وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ

    “Yoksulları da (ihtiyaçlarını giderecek ve hayatlarını onurlu ve huzurlu geçirecek şekilde) yedirmez (ve giydirmez)dik. (Ülkede bunu temin edecek adil ve asil bir düzen için gayret göstermezdik.)

  • 89:16

    وَاَمَّٓا اِذَا مَا ابْتَلٰيهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبّ۪ٓي اَهَانَنِۚ

    Ama ne zamanki onu sınamak (üzere, biraz) rızkını (ve rahatını) kısıverse, hemen “Rabbim bana hainlik ve haksızlık etti (bak beni alçaltıp böyle hakir ve fakir hale getirdi)” diyerek (itiraz ve isyana kalkışır).

  • 89:17

    كَلَّا بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَت۪يمَۙ

    Hayır; aksine siz gerçekten yetime (sahipsiz kimselere) ikram etmiyorsunuz (diye başınıza bu belalar sarılmaktadır).

  • 89:18

    وَلَا تَحَٓاضُّونَ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۙ

    Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz (diye sıkıntı ve sarsıntılar size uğramaktadır).

  • 89:19

    وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ اَكْلًا لَمًّاۙ

    Mirası (Allah’ın lütfettiği imkân ve fırsatları) hırsla yutuyorsunuz, (muhtaçları ve yakınlarınızı düşünmüyorsunuz diye, bu tür belalarla Allah sizi uyarmaktadır.)

  • 89:20

    وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّاۜ

    Malı (parayı, makamı ve çıkarı aşırı oranda ve) yığma tutkusuyla seviyorsunuz (diye birtakım huzursuzluklar sizi kuşatmaktadır).

  • 90:12

    وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ

    Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? (Anlatayım mı?)

  • 90:13

    فَكُّ رَقَبَةٍۙ

    O bir boynu çözmek (borçtan ve kölelik durumundan çaresiz ve esir kimseleri kurtarmak)tır. (Bu tür kefaret ve tavsiyelerle İslam’da kölelik ve cariyelik tedricen kaldırılmıştır.)

  • 90:14

    اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ

    Ya da (sarp yokuş;) şiddetli açlık gününde (ve kıtlık döneminde fakir ve sahipsiz kimseleri) doyurmak (ihtiyaçlarını karşılamak)tır!

  • 90:15

    يَت۪يمًا ذَا مَقْرَبَةٍۙ

    (Ve yine) Akrabalığı (veya yakın tanıdığı) olan yetime (sahip çıkmaktır.)

  • 90:16

    اَوْ مِسْك۪ينًا ذَا مَتْرَبَةٍۜ

    Veya (sarp yokuş;) acizlik ve çaresizlik içinde sürünen (miskin-perperişan) bir yoksulu (elinden tutup kalkındırmaktır.)

  • 90:17

    ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ

    (Bütün bunları yaptıktan) Sonra (sarp yokuşu ve zorlu imtihanları kazanmak için; şeksiz şüphesiz) iman edenlerden (Kur’an’ın bütün hükümlerini gerekli ve geçerli görenlerden), birbirlerine (ibadet, hizmet ve musibete karşı) sabrı tavsiye edenlerden, birbirlerine merhameti (adalet ve şefkati) tavsiye edenlerden olmak (lazım)dır.

  • 92:17

    وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ

    (Küfür ve kötülükten) Sakınan ise, ondan (cehennem azabından) uzak tutulacaktır.

  • 92:18

    اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ

    Ki o, malını (Allah yolunda) vererek temizlenip-arınmıştır.

  • 92:19

    وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزٰىۙ

    Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu ve geri ödenmesi gereken emaneti) yoktur. (Örnek ve yüksek ahlâklı mü’minler kendilerini hiç kimsenin minneti altına sokmayanlardır.)

  • 92:20

    اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰىۚ

    O, ancak Yüce Rabbinin rızasını kazanmak için (helâl kazancını hayır yolunda) harcamaktadır. (İmkânlarını Allah yolunda kullanır.)

  • 92:21

    وَلَسَوْفَ يَرْضٰى

    Muhakkak o, ileride (Allah’ın kendisine ihsan edeceği cennet nimetlerinden ötürü) razı olacaktır.

  • 107:1

    اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ

    (Dindar geçindikleri ve İslam’ı istismar ettikleri halde, aslında) Dini yalanlayanı (İslam’ın esaslarını ve ahiret hayatını ciddiye almayanları) gördün mü? (Bunların kim olduklarını açıklayayım mı?)

  • 107:2

    فَذٰلِكَ الَّذ۪ي يَدُعُّ الْيَت۪يمَۙ

    İşte o, yetimi (sahipsiz ve çaresiz kimseyi) itip kakandır. (Onları kendi dertleriyle baş başa bırakan ve hakaret edip kovandır.)

  • 107:3

    وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ

    Yoksulu (muhtaç ve mağduru) doyurmaya, (bunları koruyup kalkındıracak yeterli imkânı ve adil bir iktidarı oluşturmaya) da önayak olmayandır.

  • 108:3

    اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْاَبْتَرُ

    (Ey Resulüm! Sana ve davana hakaret ve hıyanet edenlere aldırma) Ki asıl “Ebter” (soyu ve nesebi kesik, şeref ve haysiyeti bitik) olan(lar), şüphesiz Sana (ve İslam’a buğzedip) kin tutanlardır.