Kadınlar

  • 2:49

    (Hani) Dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, sizi Firavun ailesinin (ve zalim hükümetinin) elinden kurtardığımızı da hatırlayın. (Ki) Onlar, kadınlarınızı (kızlarınızı) diri (sağ) bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir (bela) imtihan vardı.

  • 2:187

    Oruç (tuttuğunuz günlerin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtüleriniz (gibidir), siz de onlar için (birer) örtü-elbise (yerindesiniz). Allah, (ilk farz kılındığı yılda Ramazan geceleri hanımlarınızdan ayrı durmakla) gerçekten sizin (boş yere ve aslında helâl olan bir şeyi haram görmekle) nefislerinize ihanet (haksızlık) etmekte olduğunuzu (ve birlikte yatmanıza izin verilmesi arzunuzu) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışlayıverdi. Artık onlara (Ramazan geceleri hanımlarınıza) yaklaşabilirsiniz. Ve (artık) Allah'ın sizin için yazdıklarını (takdir buyurduklarını) isteyip ulaşmaya gayret edin. Fecr vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra geceye (ertesi akşam gelinceye) kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda ise onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara (yasaklara) yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki (küfürden ve zulümden) sakınıp korunacaklardır.

  • 2:222

    Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahatsızlık (eza)dır. (Fizyolojik ve psikolojik bir sıkıntıdır. Bu nedenle) Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde ise, Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, (samimi ve sürekli) çokça tevbe edenleri sever, (her yönden iyice) temizlenenleri de sever."

  • 2:223

    Kadınlarınız sizin tarlanızdır (onlar bebeklerinizin ve neslinizin analarıdır, huzur ve onurunuzun sigortalarıdır); tarlanıza (meşru yerden ve yöntemlerle, insani edep ve erdemle) dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim etmeye (bakın). Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bilin ki elbette O'na kavuşacaksınız. İman edenlere müjde ver (ki ahiret ve sonsuz saadet kendilerinindir).

  • 2:224

    Bir de yeminlerinizi bahane ederek; iyilik yapmanıza, (kötülükten) sakınmanıza ve insanların arasını düzeltip bulmanıza Allah'ı engel kılmayın. (Hayırsız ve yararsız yeminlerinizi bozmanız lazımdır; iyilik yapmanıza, kötülüklerden sakınmanıza ve insanların arasını düzeltip, barışa katkıda bulunmanıza, Allah adına yaptığınız yeminler engel sayılmamalıdır.) Allah (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Bilendir.

  • 2:225

    Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemlerinizden, boş ve kasıtsız olarak (ağzınızdan çıkan) sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin (aldatma niyetli) kesb ve girişimlerinden dolayı sorumlu tutar. Allah Bağışlayandır, yumuşak davranandır (Halîm’dir).

  • 2:226

    Kadınlarından uzaklaşmaya (ve onları boşamaya) yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde pişman olup eşlerine) dönerlerse, (nikâhları yenilenmiş olacaktır;) şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 2:227

    (Yok) Eğer boşamada kararlı davranırlarsa (ve artık birlikte yaşama istekleri ve sevgileri hiç kalmamışsa, hâkim tarafından boşanırlar). Şüphesiz Allah, İşitendir, Bilendir.

  • 2:228

    Boşanmış kadınlar (tekrar evlilik kararı almaları için) kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattığını (hamile olduklarını) saklamaları onlara helâl olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse (kadınlar da rıza gösterirse), onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Kadınların da erkekler üzerinde aynı şekilde (örf ve geleneklere ve hukuki prensiplere uygun) denk (ma’ruf ve meşru) hakları vardır. Sadece erkekler için (aile sorumlulukları ölçüsünde) onlar üzerinde bir derece (tercih payı) bulunmaktadır. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

  • 2:229

    (Karşılıklı ve geri dönüş imkânlı) Boşanma iki sefer (geçerli)dir. (Sonra eşlerinizi) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara mehir olarak) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helâl değildir; ancak ikisinin (artık geçinme imkânı kalmayıp) Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu hariçtir). Eğer (karı-koca her) ikisinin de artık Allah'ın sınırlarını (huzurlu aile hayatını) ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde (mehir ve nafaka hakkından vazgeçmesinde) ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir.

  • 2:230

    Eğer yine onu (kadını üçüncü defa tekrar) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça, artık ona (eş olarak) helâl olmaz. Eğer (bu yeni kocası da) onu boşarsa, onlar (ilk koca ile karısı) Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklayıp (öğütlemektedir).

  • 2:231

    Kadınları boşadığınız zaman; onlar da (iddet bekleme) sürelerinin (sonuna) yaklaşmışlarsa, (mahkeme huzurunda ve resmiyet yoluyla) ya güzellikle tutun, ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda zorla) tutmayın (mahkemeyi uzatmayın). Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine (ve eski eşine) zulmetmiş (ve günah işlemiş) olur. Allah'ın ayetlerini (ve nikâhla ilgili prensipleri) oyun ve istismar (konusu) edinmeyin ve Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti hatırlayıp (ona göre davranın). Allah'tan korkup (kadınlarınıza haksızlık yapmaktan) sakının ve bilin ki, Allah her şeyi Bilendir.

  • 2:232

    Kadınları boşadığınızda, iddet (mecburi bekleme) sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle ma’ruf (bilinen, meşru biçimde) anlaştıkları (karı-koca yeniden uzlaşıp uyuştukları) takdirde- onların, kendilerini kocalarına nikâhlamalarına engel çıkarmayın. (Bu kadınları evlenme konusunda özgür bırakın.) İşte, içinizde Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

  • 2:235

    (Böyle iddet bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (ima edip onlara) sezdirmenizde, ya da böyle bir isteği gönlünüzde beslemenizde de sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Fakat sakın bilinen (meşru) sözler (örfi ve ahlâki girişimler) dışında; onlarla (boşandığınız veya alacağınız kadınlarla) gizlice va’adleşmeyin (kirli ilişkilere girmeyin); bekleme süresi (iddetleri) tamamlanıncaya kadar, nikâh bağını akdedip resmileştirmeye kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan (gizli ve kirli ilişkiler kurmak konusunda Allah’tan korkup çirkin işlerden) kaçının. Ve bilin ki, (geçmişteki günahlarınızdan dolayı) şüphesiz Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

  • 2:236

    (Nikâh kıydığınız halde) Kendilerine el sürmediğiniz ve mehirlerini tespit etmediğiniz kadınları ise (onunla uyuşup uzlaşamayacağınız kanaati hâsıl olunca zifaftan önce) boşamanızda (ve karşılıklı anlaşıp ayrılmanızda) sizin için bir sakınca yoktur. Bu durumda onlara (uygun miktar) maddi menfaat sağlayın; zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, ma’ruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) İyilik edenler (muhsinler) üzerine (borç olan) bir haktır.

  • 3:14

    Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüş (paraya), salma (serbest dolaşan bakımlı) güzel atlara (lüks arabalara, yatlara), hayvanlara ve ekinlere (bahçelere, bağlara) duyulan şehvetli tutku insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. (Oysa) Bunlar, (fani) dünya hayatının (geçim) metaıdır. Asıl varılacak güzel yer ise Allah katındadır.

  • 3:42

    Hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti.

  • 3:61

    Artık Sana gelen (ve herkese tebliğ edilen) bunca ilimden (ve İlahi vahiyden) sonra; hâlâ onun (Hz. İsa’nın dünyaya gelişinin, Kur’ani gerçeklerin ve Peygamber sünnetinin) hakkında Seninle çekişip tartışmaya girişir (ve bâtılda inat ederler)se onlara de ki: “Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, biz kendi şahsımızı (ve en yakınlarımızı) ve siz kendi şahsınızı (ve arkadaşlarınızı) çağırıp (bir araya toplayalım); sonra da karşılıklı mübahale edip (içtenlikle Allah’ın kahrını ve ğadabını isteyip) de; Allah’ın lanetinin yalan söyleyenlerin üstüne olması için gönülden yalvaralım (böylece beddualaşalım).”

  • 4:1

    Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yaratan, ondan (onun vücudundan ve onu tamamlayan olarak) da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının. Ve (yine) Kendi (adı hürmetine), birbirinizle (ihtiyaçlarınızı) isteyip dilekleştiğiniz (Allah'tan) ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.

  • 4:3

    (Savaş, doğal âfat ve salgın hastalıklar sonucu, genellikle erkeklerin azalıp kadınların kocasız ve korumasız kaldıkları durumda) Şayet (nikâhlamak istediğiniz) yetim (kızlar ve yetim anası dul kadınlar) konusunda hakkaniyetsizlikten korkarsanız; bu takdirde sizin için uygun olan kadınlardan (sahipsiz kalmasınlar diye) ikiye, üçe ve dörde kadar nikâhlayıp (evlenebilirsiniz). Ancak eğer (aralarında ekonomik ve biyolojik ihtiyaçları bakımından) adaleti sağlayamamaktan kuşku duyarsanız (ve nikâh için başvurulan resmi makamlar da böyle bir kanaate varırsa), o zaman bir-tek (eş)le veya ellerinizin malik olduğu ile (geçerli mazeret ve yükümlülüklerle yapılan özel ve resmi nikâh sözleşmeleri gereği, münasip görülen meşru birliktelikle yetinin). Bu yaklaşım, (haksızlık ve hayâsızlığa) sapmamanız için daha uygun ve elverişlidir… [Not: Nisa Suresi 24. Ayetin sonundaki açıklamaya bakınız.]

  • 4:4

    Kadınlara mehirlerini (şart koşulan evlenme bedellerini) gönül hoşluğuyla isteyerek (ve bir hak olarak) verin. Fakat onlar, kendi arzularıyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.

  • 4:7

    Ana-babanın ve (yakın) akrabaların geriye bıraktıkları mirastan erkekler için bir hisse vardır. Ana-babanın ve yakın akrabaların geriye miras bıraktıklarından kadınlar için de bir hisse vardır. Bunun (mirasın) azından ve çoğundan (her hak sahibine) farz kılınmış bir pay ayrılmıştır (hakları verilmelidir).

  • 4:11

    (Miras taksiminde) Çocuklarınızın (alacağı pay) konusunda Allah erkeğe, iki kızın hissesi kadar tavsiye buyurmaktadır. (Bu kural; evlenme masrafını erkeğin karşılayacağı ve ailesinin geçimini sağlayacağı dolayısıyladır.) Eğer onlar (çocuklar) ikiden fazla ve hepsi kadın varis ise (baba ve analarının) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. (Eğer) Kadın (veya kız mirasçı) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. Eğer (ölenin sadece) bir tek çocuğu varsa, geriye bıraktığından (yaşayan kendi) anne ve baba(sın)dan her biri için altıda bir (pay ayrılmıştır); (ölen kişinin) çocuğu olmayıp da (sadece) anne ve babası ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir (miras payı) vardır. (Gerisi babanındır. Şayet) Onun (vefat edenin eğer erkek ve kız) kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir kadardır. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyetinden veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarınız (konusunda), siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 4:15

    Kadınlarınızdan fuhuş yaptıkları (iddia edilenlere) karşı, içinizden onların aleyhine şahitlik yapacak dört kişi getirip (konuşturun). Eğer bunlar, (zinaya) şahitlik ederlerse, onları (zina yapanları) ölüm gelip çatıncaya veya Allah bir yol açıncaya kadar evlerde tutun (insanlarla irtibatını kesip göz hapsine alın).

  • 4:19

    Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız (sizden boşanmak istediği halde, sadece malından yararlanmak için yanınızda tutmanız veya cahiliye alışkanlığıyla; ölen yakınlarınızın dul kalan hanımlarını “miras malı” sayıp, keyfinizce tasarruf etmeye çalışmanız) helâl değildir. Apaçık (şahitli ispatlı olarak) 'çirkin bir hayâsızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin (mehirlerinizin ve hediyelerinizin) bir kısmını giderip (geri almanız) için, onlara baskı yapmanız da (helâl değildir). Onlarla güzellikle ve iyilikle geçinin. (Kadınlarla güzel geçinmeyi, kusurlarını hoş görmeyi ve onlara eziyet ve hakaret etmemeyi Kur'an istemektedir.) Şayet onların (bazı tavırlarından) hoşlanmazsanız (ve huysuzluk yapıyorlarsa sabredin;) belki bir şey hoşunuza gitmeyebilir ama Allah onda birçok hayır takdir etmiştir (de siz farkına varmamışsınızdır).

  • 4:22

    Kadınlardan; babalarınızın nikâhladıklarını (üvey analarınızı sakın) kendinize nikâhlamayın. (Bu haramdır. Çünkü onlar sizin anneniz konumundadır.) Ancak (cahiliye döneminde) geçen geçmişte kalmıştır (ama artık bu rezaleti derhal bırakın). Çünkü bu, 'çirkin bir hayâsızlık' ve 'öfke duyulan iğrenç bir alışkanlıktır.' O ne kötü bir yoldu (ve ahlâksız bir davranıştı).

  • 4:23

    (Ey mü’minler!) Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri (kayınvalideleriniz) ve (sonradan evlenerek) kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızın (önceki kocalarından) olup (şimdi sizin) koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız, size haram kılındı. Ancak onların (anneleriyle nikâh kıyıp da) gerdeğe girmeden (önce boşayıvermişseniz, bu durumda, yetişkin kızlarıyla evlenmekte) size bir sakınca yoktur. Ve yine sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri (gelinleriniz) ve iki kız kardeşi (aynı anda nikâhlayıp) bir araya getirdiğiniz (evlilikler de size yasaklanmıştır,) ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. (Ama bunlara bir daha sakın yanaşmayın!) Şüphesiz, Allah, Bağışlayandır, Esirgeyip (Koruyandır).

  • 4:24

    (Cahiliye dönemlerinin ve zulüm sistemlerinin uyguladığı kölelik ve cariyelik, İslam’la ve tedrici olarak kaldırılmıştır. Artık) Sağ ellerinizin malik olduğu (özel resmi birliktelik akdinizin bulunduğu) dışındaki kadınlardan muhsan (hâlâ başkasıyla nikâhlı) olanlarla da (evlenmeniz haramdır). Bunlar, Allah'ın üzerinize yazdığı (farz kıldığı evlilik yasakları)dır. Bunların dışında kalan (kadınlarla); iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak şartıyla, mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız-arzulamanız size helâl kılındı. Öyleyse onlardan (nikâhlayıp) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edilen miktarıyla ödeyin. Miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey (birbirinize bağışlamanız) konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir. [Not: Bâtıl sistemlerin, sosyal, ekonomik ve ahlâki dengesizlikleri ve dejenerasyon süreci nedeniyle fuhuş batağına kapılmış veya birilerinin kapatması yapılmış ve her türlü güvence ve hürmetten mahrum bırakılmış kadınlar… Veya sahipsiz kalmış olanlar, ya da savaşlar ve yaygın hastalıklar yüzünden erkek nüfusunun azalması durumunda; karşılıklı istemeleri ve devletçe münasip görülmeleri halinde, evli olan erkeklerle ve özel sorumluluklar yüklenmek suretiyle ikinci bir resmi nikâhla evlenmeleri, zaruret ve mecburiyet haline gelebilir. Bu ruhsat, erkeklerin şehvet keyfi için değil, kocasız ve korumasız kadınların huzur ve haysiyeti için gereklidir.]

  • 4:32

    Allah'ın Kendi faziletiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyleri (malı ve makamı) imrenip temenni (ve tamah) etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. (Kadınlar ve erkekler, kendi fıtratlarına ve fırsatlarına uygun ve meşru işlerde çalışıp kazanmalı ve hayatın yükünü paylaşmalıdır.) Allah'tan O’nun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi Bilendir.

  • 4:34

    (Deneme ve doğal denge gereği) Allah'ın, (insanların) bazısını bazısına üstün kılması (sebebiyle) ve onların (aile efradına) kendi mallarından harcaması (ve ailenin sorumluluğunu üzerine alması) nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde “kavvam=sorumlu gözeticidirler.” Saliha (hayırlı ve yararlı) kadınlar; gönülden itaatli ve edepli olanlar, Allah nasıl koru(yup saklanmasını emir buyur)duysa, görünmeyeni (gizlenmesi gereken yerlerini ve özel hallerini öylece örtüp) koruyanlardır. Nüşuzundan (huysuzluğundan, kıskandırıcı tavırlarından) korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin (vaizü nasihat yapın, sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe ve zarar vermeden) darp edip uyarın. (Eğer eşleriniz kötü huylarından vazgeçer ve artık) Size itaat (hürmet ve muhabbet) ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın (iyi geçinmeye bakın). Doğrusu Allah çok Yücedir, çok Büyük olandır. [Not-1: “Darb” etmek: ●Bir kimseden yüz çevirmek suretiyle kışkırtıp gayret ve rikkate getirmek ●Hikmetli sözler ve deyimlerle kalpleri vurup etkilemek (Darb-ı mesel) ●Nefesli çalgıları (ney gibi) üflemek ●Savuşup geçmek (darbü zaman) ●Bir kimsenin elini sıkıca tutup salıvermek ●Süratle yürüyüp gitmek (Nisa:101) ●Erkek hayvanın dişisiyle çiftleşmesi ●Üzüp incitecek ama zarar vermeyecek şekilde hafifçe dövmek anlamlarını içerir. Bu ayetteki “darp etmeyi” de bütün bu mana ve maksatlara uygun düşünmek ve Hz. Peygamberimizin hanımlarını asla dövmediğini bilerek hareket etmek gerekir. Not-2: Aile toplumun çekirdeği sayılan küçük bir teşkilat modeli olduğundan, onların eğitim ve yönetimi, itaat ve disiplin gerektirir. Erkekler doğal konumları ve sorumlulukları nedeniyle bu görevi yüklenirler. Erkeklerin “sefih=beyinsiz, mesuliyetsiz ve beceriksiz” olmaları halinde bu görev kadınlara verilir.]

  • 4:43

    Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye (kendinize gelinceye kadar) ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (tuvaletten) gelmişseniz, yahut kadınlara temasla dokunmuş da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumlarda (niyet edip) temiz bir toprakla teyemmüm edin; (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. (Bu abdest ve gusül yerine geçecektir.) Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 4:75

    (Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; "Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]

  • 4:98

    Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan gerçekten müstaz'aflar (aciz ve zaif durumda kalanlar) olup, hiçbir çareye gücü yeterli olmayanlar ve bir çıkış yolu da bulamayanlar başkadır. (Bunlar sorumlu tutulmayacaklardır.)

  • 4:127

    (Ey Nebim!) Kadınlara (nasıl davranmak gerektiği) konusunda Senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah (şöyle) veriyor. (Bu fetva:) Kendilerine yazılanı (haklarını veya miraslarını) vermediğiniz (kadınları bundan sonra mutlaka gözetin ve sakın onları mahrum ve mağdur etmeyin), ve kendilerini nikâhlamayı istediğiniz yetim kızları (gözetin), ve zayıf çocuklar (hakkında) ve yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda, size Kitap'ta (Kur’an’da açıklanmakta ve) okunmakta olanları (yerine getirin). Artık hayır ve iyilik adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilmektedir (ve karşılıksız bırakmayacaktır).”

  • 4:129

    (Bazı mazeret ve mecburiyetlerle ruhsat verilen ikinci evlilik durumunda eşleriniz olan) Kadınlar arasında tam adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetirip başaramazsınız. Öyleyse, bari büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi (terk ve mahrum) bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve (hanımlarınızla iyi geçinir ve haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz, Allah (hata ve günahlarınızı) Bağışlayandır, çok Merhametlidir.

  • 4:176

    (Ey Nebim!) Senden (miras konusunda) fetva isterler. De ki: Allah, (öldüğünde geride) çocukları ve anne babası bulunmayan (kelale'nin) mirasına ilişkin hükmü (şöyle) açıklar: Ölen kişinin hiç çocuğu yok da sadece (aynı babadan) kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Eğer bir kız kardeş (ölür de) çocuğu da yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. (Çocuksuz kız kardeşin mirasının tamamını erkek kardeşi alır.) Eğer kız kardeşler iki tane ise, (ölen erkek kardeşin) geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar birden fazla) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için kadının iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- (böyle) açıklamalar yapmaktadır. Allah, her şeyi Bilendir.

  • 5:6

    Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül yapın); eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse, yahut kadınlara dokunmuş (cinsi temasta bulunmuş) da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edip (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Allah’ın size olan nimet ve faziletlerini fark edip kıymetini bilirsiniz diye bu öğütler yapılmaktadır.)

  • 7:81

    “Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz! Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir topluluksunuz” (ve azabı hak ediyorsunuz!..)

  • 7:127

    Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk edip (aşağılamaları) için mi (serbest) bırakacaksın? (Şimdi hepsinden kurtulacak bir çare bulmalısın!” Bunun üzerine Firavun) Dedi ki: “(Öyle ise biz de onların bütün) Erkek çocuklarını öldürüp (ortadan kaldıracağız) ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahip (bulunmaktayız)."

  • 7:141

    (Oysa hatırlayın ki) Hani bir zamanlar size dayanılmaz azap ve işkenceler reva gören, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden (ve zulüm sisteminden) sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir bela ve imtihan vardı.

  • 12:30

    Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki (şehvet tutkulu) sevgi onun bağrına sinip oturmuş... Biz doğrusu onu açıkça bir sapkınlık içinde görüyoruz" diyerek (dedikodu yapmaktalardı).

  • 14:6

    (Hani) Bir zaman (Hz.) Musa da kavmine şöyle demişti: "Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın; ki bir vakit O sizi Firavun ailesinden (ve zorba sülalesinden) kurtarmıştı; öyle ki onlar sizi en dayanılmaz işkencelere uğratıyor, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir bela (imtihan) vardı. (Böylece sabrınız ve sadakatiniz denenmekteydi.)

  • 24:31

    Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (kasıtlı ve şehvet uyandırıcı, cilveli bakışlardan) kaçındırsınlar ve ırzlarını-namuslarını korusunlar; ziynetlerini (cezbedici şekilde süslerini) açığa vurmasınlar; ancak kendiliğinden görünen (toplum hayatında tabii olarak açılması gereken yerler) hariçtir. (Gereğince kapansınlar) Ve bunun için başörtülerini (genel dış giysileriyle birlikte) yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini, kendi kocalarından, ya da babalarından; kocalarının babalarından, ya da kendi oğullarından; ya da kocalarının oğullarından (üvey çocuklarından), ya da kendi kardeşlerinden, ya da kardeşlerinin oğullarından; ya da kız kardeşlerinin oğullarından, ya da kendi (hizmetçi) kadınlarından, ya da sağ ellerinin altında bulunan (evlerindeki sürekli ve güvenilir erkek yardımcı)lardan, ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız ihtiyar) insanlardan; ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. (Müslüman kadınlar ve kızlar) Gizledikleri süsleri bilinsin, (takındıkları ziynetleri fark edilsin veya vücut hatları dikkat çeksin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. (Kırıtarak yürümesinler.) Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulup (huzura ve kurtuluşa erişirsiniz.)

  • 24:60

    Kadınlardan (artık) evliliği ummayıp da (doğumdan kesildiklerinden ve yaşları ilerlediğinden dolayı evinde) oturmakta olanların, süslerini (mahrem yerlerini) açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında (ve o vaziyette gezip dolaşmalarında) kendileri için bir sakınca yoktur. (Buna rağmen) Yine de iffetli (edepli ve erdemli) davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah, İşitendir, Bilendir.

  • 27:55

    "Siz gerçekten kadınları bırakıp, ille de şehvetle erkeklere mi gideceksiniz? (Nasıl bir sapıklığa kaymışsınız.) Belli ki, siz (yaptığınız haksızlık ve ahlâksızlığın acı akıbetini düşünmeyen ve) cahillik eden bir kavimsiniz."

  • 28:4

    Hakikaten Firavun, yeryüzünde (içinde bulunduğu ülkede) büyüklenmiş (insanları kendisine mecbur bırakıp rahat yönetmek ve karşı bir cephe oluşturmalarını önlemek için) oranın halkını da fırkalara ayırıp parçalamıştı. İçlerinden bir taifeyi zayıflatarak ezmek istiyor, (böylece güçten düşürmek üzere erkek) çocuklarını boğazlıyor ve kızlarını hayatta bırakıyordu. Çünkü gerçekten o, fesatçılar (Hakk düzeni bozanlar takımın)dandı.

  • 33:30

    Ey Peygamberin hanımları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, (Resulüllah’a hürmet ve edep konusunda şımarık davranırsa,) onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

  • 33:32

    Ey Peygamber hanımları! Siz kadınlardan herhangi birileri gibi değilsiniz. (Bu nedenle rastgele ve laubali davranamazsınız.) Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız, (nikâh düşen yabancı erkeklere karşı) yumuşak ve cilveli konuşmayın (ve kırıtmayın). Sonra kalbinde maraz (şehvet ve nifak hastalığı) bulunan kimseler tama’ ederek (sizinle ilgili nefsani umut ve kuruntulara kapılır. Şayet nikâh kıyılabilen insanlarla konuşmak mecburiyetinde kaldığınızda ise sadece) ma’ruf (bilinen ve saygı gösterilen, edepli ve ciddiyetli) sözler kullanın.

  • 33:52

    Bundan sonra (başka) kadınlarla (evlenmek) ve bunları başka eşlerle değiştirmek (onları boşayıp yeni hanımlar getirmek) -şayet güzellikleri Senin hoşuna gitse bile- artık Sana helâl değildir; ancak (şimdilik) elinin altında bulunanlar hariçtir. Allah her şeyi Gözetleyip Denetleyendir.

  • 33:55

    Onlar (Peygamberin hanımları) için; babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, (bunların) kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (evin güvenli ve sürekli hizmetkârları) hakkında (kendileriyle seviyeli ve samimi davranmak hususunda) bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar!) Allah'a (isyandan) sakının. Şüphesiz Allah, her şeye şahit olandır.

  • 33:59

    Ey Nebi, kendi hanımlarına, kızlarına ve mü’min kadınlara: (Sokağa çıktıklarında) Dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; (bu) onların, (hürriyet ve iffet sahibi olarak) tanınmaları ve (her türlü taciz ve) eziyete uğramamaları için en uygun olanıdır. Allah Gafûr ve Rahim’dir.

  • 40:25

    Böylece o (elçimiz), katımızdan kendilerine bir Hakk (Kitap) ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." (Böylece nesilleri kurutulup tehlike olmaktan çıksınlar!) Ancak kâfirlerin hileli düzenleri, sonunda mutlaka boşa çıkacaktır.

  • 48:25

    (O müşrikler ve zalimler) Onlar ki (Hakkı) inkâr edip (kâfir olanlar) ve sizin Kâbe’yi ziyaretinizi ve bekletilen hediyeleri (kurbanları) yerlerine (Mina’ya) iletilmesini engelleyip alıkoyanlardır. Eğer (bazı mazeret ve mecburiyetlerle hicret edemediklerinden dolayı hâlâ Mekke’de bulunup) kendilerini henüz tanımadığınız (bazı) mü’min erkeklerle mü’min kadınları, bilmeyerek çiğnemeniz (kâfir zannedip öldürmeniz) sebebiyle vicdan azabına kapılmanız ve kınanmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemez ve barış yapmanıza izin çıkmazdı.) Dilediğine rahmet etmesi (pek çok Mekkeli müşriki hidayete erdirmesi) için Allah böyle yapmıştır. Şayet onlar (Mekke’deki gizli mü’minlerle müşrikler) birbirinden açıkça seçilip ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elim bir azaba hemen çarptırırdık.

  • 49:11

    Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

  • 58:2

    Sizden kadınlarına "zıhar"da bulunanlar (hanımlarını kendi öz analarına benzetip boşamaya kalkışanlar bilsinler ki, kadınları asla) onların anneleri değildir; çünkü anneleri, sadece kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, (böylesine) sorumsuz ve günah sözler konuşarak (boş iddialarda bulunmaktadırlar. Ama bu tür hataları bırakırlarsa) gerçekten Allah, çok Affeden, çok Bağışlayandır.

  • 58:3

    Kadınlarına "zıhar"da bulunanlardan; (“avradım anam olsun” gibi yeminlere kalkışıp daha) sonra bu söylediklerinden geri dönüp de, (pişmanlık duymuş olanların kefaret olarak) birbirleriyle (eşleriyle) temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları lazımdır. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, (bütün) yaptıklarınızı bilip durmaktadır. [Not: İslam bu gibi tedbir ve telafilerle bâtıl ve barbar bir uygulama olarak gelenekleşen kölelik sistemini tedricen ortadan kaldırmaya çalışmış ve başarmıştır. Yani kölelik ve cariyeliğin, İslam’da sürekli ve sistemli bir kurum sanılması ve savunulması, hem Kur’an ahlâkına ve amacına, hem de insan haklarına aykırıdır.]

  • 68:1

    Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;

  • 68:4

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [Not: Bu cümlede iki anlam vardır. Birincisi; insanları hidayete yönlendirmek için Aleyhisselatüvesselam Efendimizin katlandığı bütün bu zahmet ve eziyetler, O’nun çok yüksek ve örnek bir ahlâk üzere olduğunun en açık belgesidir. Aksi takdirde, zayıf ahlâklı ve sabırsız olan bir insanın bunlara tahammül etmesi mümkün değildir. İkincisi; Kur'an'ın terbiyesiyle Peygamberimizin, bu yüksek ve temiz ahlâkı, kâfirlerin O’na delilik ithamlarına karşı en açık bir yanıt gibidir.]

  • 2:49

    وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

    (Hani) Dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, sizi Firavun ailesinin (ve zalim hükümetinin) elinden kurtardığımızı da hatırlayın. (Ki) Onlar, kadınlarınızı (kızlarınızı) diri (sağ) bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir (bela) imtihan vardı.

  • 2:187

    اُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ اِلٰى نِسَٓائِكُمْۜ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ اَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْۚ فَالْـٰٔنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْۖ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِۖ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَۙ فِي الْمَسَاجِدِۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَقْرَبُوهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

    Oruç (tuttuğunuz günlerin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtüleriniz (gibidir), siz de onlar için (birer) örtü-elbise (yerindesiniz). Allah, (ilk farz kılındığı yılda Ramazan geceleri hanımlarınızdan ayrı durmakla) gerçekten sizin (boş yere ve aslında helâl olan bir şeyi haram görmekle) nefislerinize ihanet (haksızlık) etmekte olduğunuzu (ve birlikte yatmanıza izin verilmesi arzunuzu) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışlayıverdi. Artık onlara (Ramazan geceleri hanımlarınıza) yaklaşabilirsiniz. Ve (artık) Allah'ın sizin için yazdıklarını (takdir buyurduklarını) isteyip ulaşmaya gayret edin. Fecr vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra geceye (ertesi akşam gelinceye) kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda ise onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara (yasaklara) yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki (küfürden ve zulümden) sakınıp korunacaklardır.

  • 2:222

    وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْمَح۪يضِۜ قُلْ هُوَ اَذًىۙ فَاعْتَزِلُوا النِّسَٓاءَ فِي الْمَح۪يضِۙ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَۚ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ

    Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahatsızlık (eza)dır. (Fizyolojik ve psikolojik bir sıkıntıdır. Bu nedenle) Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde ise, Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, (samimi ve sürekli) çokça tevbe edenleri sever, (her yönden iyice) temizlenenleri de sever."

  • 2:223

    نِسَٓاؤُ۬كُمْ حَرْثٌ لَكُمْۖ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ اَنّٰى شِئْتُمْۘ وَقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ مُلَاقُوهُۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Kadınlarınız sizin tarlanızdır (onlar bebeklerinizin ve neslinizin analarıdır, huzur ve onurunuzun sigortalarıdır); tarlanıza (meşru yerden ve yöntemlerle, insani edep ve erdemle) dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim etmeye (bakın). Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bilin ki elbette O'na kavuşacaksınız. İman edenlere müjde ver (ki ahiret ve sonsuz saadet kendilerinindir).

  • 2:224

    وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

    Bir de yeminlerinizi bahane ederek; iyilik yapmanıza, (kötülükten) sakınmanıza ve insanların arasını düzeltip bulmanıza Allah'ı engel kılmayın. (Hayırsız ve yararsız yeminlerinizi bozmanız lazımdır; iyilik yapmanıza, kötülüklerden sakınmanıza ve insanların arasını düzeltip, barışa katkıda bulunmanıza, Allah adına yaptığınız yeminler engel sayılmamalıdır.) Allah (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Bilendir.

  • 2:225

    لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ

    Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemlerinizden, boş ve kasıtsız olarak (ağzınızdan çıkan) sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin (aldatma niyetli) kesb ve girişimlerinden dolayı sorumlu tutar. Allah Bağışlayandır, yumuşak davranandır (Halîm’dir).

  • 2:226

    لِلَّذ۪ينَ يُؤْلُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ تَرَبُّصُ اَرْبَعَةِ اَشْهُرٍۚ فَاِنْ فَٓاؤُ۫ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Kadınlarından uzaklaşmaya (ve onları boşamaya) yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde pişman olup eşlerine) dönerlerse, (nikâhları yenilenmiş olacaktır;) şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 2:227

    وَاِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَاِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

    (Yok) Eğer boşamada kararlı davranırlarsa (ve artık birlikte yaşama istekleri ve sevgileri hiç kalmamışsa, hâkim tarafından boşanırlar). Şüphesiz Allah, İşitendir, Bilendir.

  • 2:228

    وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

    Boşanmış kadınlar (tekrar evlilik kararı almaları için) kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın rahimlerinde yarattığını (hamile olduklarını) saklamaları onlara helâl olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse (kadınlar da rıza gösterirse), onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Kadınların da erkekler üzerinde aynı şekilde (örf ve geleneklere ve hukuki prensiplere uygun) denk (ma’ruf ve meşru) hakları vardır. Sadece erkekler için (aile sorumlulukları ölçüsünde) onlar üzerinde bir derece (tercih payı) bulunmaktadır. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

  • 2:229

    اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوا مِمَّٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّٓا اَنْ يَخَافَٓا اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ف۪يمَا افْتَدَتْ بِه۪ۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

    (Karşılıklı ve geri dönüş imkânlı) Boşanma iki sefer (geçerli)dir. (Sonra eşlerinizi) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara mehir olarak) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helâl değildir; ancak ikisinin (artık geçinme imkânı kalmayıp) Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu hariçtir). Eğer (karı-koca her) ikisinin de artık Allah'ın sınırlarını (huzurlu aile hayatını) ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde (mehir ve nafaka hakkından vazgeçmesinde) ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir.

  • 2:230

    فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتّٰى تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۜ فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يَتَرَاجَعَٓا اِنْ ظَنَّٓا اَنْ يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

    Eğer yine onu (kadını üçüncü defa tekrar) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça, artık ona (eş olarak) helâl olmaz. Eğer (bu yeni kocası da) onu boşarsa, onlar (ilk koca ile karısı) Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklayıp (öğütlemektedir).

  • 2:231

    وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُواۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ وَلَا تَتَّخِذُٓوا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُوًاۘ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟

    Kadınları boşadığınız zaman; onlar da (iddet bekleme) sürelerinin (sonuna) yaklaşmışlarsa, (mahkeme huzurunda ve resmiyet yoluyla) ya güzellikle tutun, ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda zorla) tutmayın (mahkemeyi uzatmayın). Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine (ve eski eşine) zulmetmiş (ve günah işlemiş) olur. Allah'ın ayetlerini (ve nikâhla ilgili prensipleri) oyun ve istismar (konusu) edinmeyin ve Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti hatırlayıp (ona göre davranın). Allah'tan korkup (kadınlarınıza haksızlık yapmaktan) sakının ve bilin ki, Allah her şeyi Bilendir.

  • 2:232

    وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

    Kadınları boşadığınızda, iddet (mecburi bekleme) sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle ma’ruf (bilinen, meşru biçimde) anlaştıkları (karı-koca yeniden uzlaşıp uyuştukları) takdirde- onların, kendilerini kocalarına nikâhlamalarına engel çıkarmayın. (Bu kadınları evlenme konusunda özgür bırakın.) İşte, içinizde Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

  • 2:235

    وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

    (Böyle iddet bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (ima edip onlara) sezdirmenizde, ya da böyle bir isteği gönlünüzde beslemenizde de sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Fakat sakın bilinen (meşru) sözler (örfi ve ahlâki girişimler) dışında; onlarla (boşandığınız veya alacağınız kadınlarla) gizlice va’adleşmeyin (kirli ilişkilere girmeyin); bekleme süresi (iddetleri) tamamlanıncaya kadar, nikâh bağını akdedip resmileştirmeye kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan (gizli ve kirli ilişkiler kurmak konusunda Allah’tan korkup çirkin işlerden) kaçının. Ve bilin ki, (geçmişteki günahlarınızdan dolayı) şüphesiz Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

  • 2:236

    لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ

    (Nikâh kıydığınız halde) Kendilerine el sürmediğiniz ve mehirlerini tespit etmediğiniz kadınları ise (onunla uyuşup uzlaşamayacağınız kanaati hâsıl olunca zifaftan önce) boşamanızda (ve karşılıklı anlaşıp ayrılmanızda) sizin için bir sakınca yoktur. Bu durumda onlara (uygun miktar) maddi menfaat sağlayın; zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, ma’ruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) İyilik edenler (muhsinler) üzerine (borç olan) bir haktır.

  • 3:14

    زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ

    Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüş (paraya), salma (serbest dolaşan bakımlı) güzel atlara (lüks arabalara, yatlara), hayvanlara ve ekinlere (bahçelere, bağlara) duyulan şehvetli tutku insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. (Oysa) Bunlar, (fani) dünya hayatının (geçim) metaıdır. Asıl varılacak güzel yer ise Allah katındadır.

  • 3:42

    وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ

    Hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti.

  • 3:61

    فَمَنْ حَٓاجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ

    Artık Sana gelen (ve herkese tebliğ edilen) bunca ilimden (ve İlahi vahiyden) sonra; hâlâ onun (Hz. İsa’nın dünyaya gelişinin, Kur’ani gerçeklerin ve Peygamber sünnetinin) hakkında Seninle çekişip tartışmaya girişir (ve bâtılda inat ederler)se onlara de ki: “Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, biz kendi şahsımızı (ve en yakınlarımızı) ve siz kendi şahsınızı (ve arkadaşlarınızı) çağırıp (bir araya toplayalım); sonra da karşılıklı mübahale edip (içtenlikle Allah’ın kahrını ve ğadabını isteyip) de; Allah’ın lanetinin yalan söyleyenlerin üstüne olması için gönülden yalvaralım (böylece beddualaşalım).”

  • 4:1

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا

    Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yaratan, ondan (onun vücudundan ve onu tamamlayan olarak) da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının. Ve (yine) Kendi (adı hürmetine), birbirinizle (ihtiyaçlarınızı) isteyip dilekleştiğiniz (Allah'tan) ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.

  • 4:3

    وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ

    (Savaş, doğal âfat ve salgın hastalıklar sonucu, genellikle erkeklerin azalıp kadınların kocasız ve korumasız kaldıkları durumda) Şayet (nikâhlamak istediğiniz) yetim (kızlar ve yetim anası dul kadınlar) konusunda hakkaniyetsizlikten korkarsanız; bu takdirde sizin için uygun olan kadınlardan (sahipsiz kalmasınlar diye) ikiye, üçe ve dörde kadar nikâhlayıp (evlenebilirsiniz). Ancak eğer (aralarında ekonomik ve biyolojik ihtiyaçları bakımından) adaleti sağlayamamaktan kuşku duyarsanız (ve nikâh için başvurulan resmi makamlar da böyle bir kanaate varırsa), o zaman bir-tek (eş)le veya ellerinizin malik olduğu ile (geçerli mazeret ve yükümlülüklerle yapılan özel ve resmi nikâh sözleşmeleri gereği, münasip görülen meşru birliktelikle yetinin). Bu yaklaşım, (haksızlık ve hayâsızlığa) sapmamanız için daha uygun ve elverişlidir… [Not: Nisa Suresi 24. Ayetin sonundaki açıklamaya bakınız.]

  • 4:4

    وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًۜ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَن۪ٓيـًٔا مَر۪ٓيـًٔا

    Kadınlara mehirlerini (şart koşulan evlenme bedellerini) gönül hoşluğuyla isteyerek (ve bir hak olarak) verin. Fakat onlar, kendi arzularıyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin.

  • 4:7

    لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يبًا مَفْرُوضًا

    Ana-babanın ve (yakın) akrabaların geriye bıraktıkları mirastan erkekler için bir hisse vardır. Ana-babanın ve yakın akrabaların geriye miras bıraktıklarından kadınlar için de bir hisse vardır. Bunun (mirasın) azından ve çoğundan (her hak sahibine) farz kılınmış bir pay ayrılmıştır (hakları verilmelidir).

  • 4:11

    يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًاۚ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

    (Miras taksiminde) Çocuklarınızın (alacağı pay) konusunda Allah erkeğe, iki kızın hissesi kadar tavsiye buyurmaktadır. (Bu kural; evlenme masrafını erkeğin karşılayacağı ve ailesinin geçimini sağlayacağı dolayısıyladır.) Eğer onlar (çocuklar) ikiden fazla ve hepsi kadın varis ise (baba ve analarının) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. (Eğer) Kadın (veya kız mirasçı) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. Eğer (ölenin sadece) bir tek çocuğu varsa, geriye bıraktığından (yaşayan kendi) anne ve baba(sın)dan her biri için altıda bir (pay ayrılmıştır); (ölen kişinin) çocuğu olmayıp da (sadece) anne ve babası ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir (miras payı) vardır. (Gerisi babanındır. Şayet) Onun (vefat edenin eğer erkek ve kız) kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir kadardır. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyetinden veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız ve oğullarınız (konusunda), siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 4:15

    وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلًا

    Kadınlarınızdan fuhuş yaptıkları (iddia edilenlere) karşı, içinizden onların aleyhine şahitlik yapacak dört kişi getirip (konuşturun). Eğer bunlar, (zinaya) şahitlik ederlerse, onları (zina yapanları) ölüm gelip çatıncaya veya Allah bir yol açıncaya kadar evlerde tutun (insanlarla irtibatını kesip göz hapsine alın).

  • 4:19

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهًاۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا

    Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız (sizden boşanmak istediği halde, sadece malından yararlanmak için yanınızda tutmanız veya cahiliye alışkanlığıyla; ölen yakınlarınızın dul kalan hanımlarını “miras malı” sayıp, keyfinizce tasarruf etmeye çalışmanız) helâl değildir. Apaçık (şahitli ispatlı olarak) 'çirkin bir hayâsızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin (mehirlerinizin ve hediyelerinizin) bir kısmını giderip (geri almanız) için, onlara baskı yapmanız da (helâl değildir). Onlarla güzellikle ve iyilikle geçinin. (Kadınlarla güzel geçinmeyi, kusurlarını hoş görmeyi ve onlara eziyet ve hakaret etmemeyi Kur'an istemektedir.) Şayet onların (bazı tavırlarından) hoşlanmazsanız (ve huysuzluk yapıyorlarsa sabredin;) belki bir şey hoşunuza gitmeyebilir ama Allah onda birçok hayır takdir etmiştir (de siz farkına varmamışsınızdır).

  • 4:22

    وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًاۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا۟

    Kadınlardan; babalarınızın nikâhladıklarını (üvey analarınızı sakın) kendinize nikâhlamayın. (Bu haramdır. Çünkü onlar sizin anneniz konumundadır.) Ancak (cahiliye döneminde) geçen geçmişte kalmıştır (ama artık bu rezaleti derhal bırakın). Çünkü bu, 'çirkin bir hayâsızlık' ve 'öfke duyulan iğrenç bir alışkanlıktır.' O ne kötü bir yoldu (ve ahlâksız bir davranıştı).

  • 4:23

    حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۙ

    (Ey mü’minler!) Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri (kayınvalideleriniz) ve (sonradan evlenerek) kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızın (önceki kocalarından) olup (şimdi sizin) koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız, size haram kılındı. Ancak onların (anneleriyle nikâh kıyıp da) gerdeğe girmeden (önce boşayıvermişseniz, bu durumda, yetişkin kızlarıyla evlenmekte) size bir sakınca yoktur. Ve yine sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri (gelinleriniz) ve iki kız kardeşi (aynı anda nikâhlayıp) bir araya getirdiğiniz (evlilikler de size yasaklanmıştır,) ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. (Ama bunlara bir daha sakın yanaşmayın!) Şüphesiz, Allah, Bağışlayandır, Esirgeyip (Koruyandır).

  • 4:24

    وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

    (Cahiliye dönemlerinin ve zulüm sistemlerinin uyguladığı kölelik ve cariyelik, İslam’la ve tedrici olarak kaldırılmıştır. Artık) Sağ ellerinizin malik olduğu (özel resmi birliktelik akdinizin bulunduğu) dışındaki kadınlardan muhsan (hâlâ başkasıyla nikâhlı) olanlarla da (evlenmeniz haramdır). Bunlar, Allah'ın üzerinize yazdığı (farz kıldığı evlilik yasakları)dır. Bunların dışında kalan (kadınlarla); iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak şartıyla, mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız-arzulamanız size helâl kılındı. Öyleyse onlardan (nikâhlayıp) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tespit edilen miktarıyla ödeyin. Miktarın tespitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey (birbirinize bağışlamanız) konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir. [Not: Bâtıl sistemlerin, sosyal, ekonomik ve ahlâki dengesizlikleri ve dejenerasyon süreci nedeniyle fuhuş batağına kapılmış veya birilerinin kapatması yapılmış ve her türlü güvence ve hürmetten mahrum bırakılmış kadınlar… Veya sahipsiz kalmış olanlar, ya da savaşlar ve yaygın hastalıklar yüzünden erkek nüfusunun azalması durumunda; karşılıklı istemeleri ve devletçe münasip görülmeleri halinde, evli olan erkeklerle ve özel sorumluluklar yüklenmek suretiyle ikinci bir resmi nikâhla evlenmeleri, zaruret ve mecburiyet haline gelebilir. Bu ruhsat, erkeklerin şehvet keyfi için değil, kocasız ve korumasız kadınların huzur ve haysiyeti için gereklidir.]

  • 4:32

    وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا

    Allah'ın Kendi faziletiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyleri (malı ve makamı) imrenip temenni (ve tamah) etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. (Kadınlar ve erkekler, kendi fıtratlarına ve fırsatlarına uygun ve meşru işlerde çalışıp kazanmalı ve hayatın yükünü paylaşmalıdır.) Allah'tan O’nun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi Bilendir.

  • 4:34

    اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا

    (Deneme ve doğal denge gereği) Allah'ın, (insanların) bazısını bazısına üstün kılması (sebebiyle) ve onların (aile efradına) kendi mallarından harcaması (ve ailenin sorumluluğunu üzerine alması) nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde “kavvam=sorumlu gözeticidirler.” Saliha (hayırlı ve yararlı) kadınlar; gönülden itaatli ve edepli olanlar, Allah nasıl koru(yup saklanmasını emir buyur)duysa, görünmeyeni (gizlenmesi gereken yerlerini ve özel hallerini öylece örtüp) koruyanlardır. Nüşuzundan (huysuzluğundan, kıskandırıcı tavırlarından) korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin (vaizü nasihat yapın, sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe ve zarar vermeden) darp edip uyarın. (Eğer eşleriniz kötü huylarından vazgeçer ve artık) Size itaat (hürmet ve muhabbet) ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın (iyi geçinmeye bakın). Doğrusu Allah çok Yücedir, çok Büyük olandır. [Not-1: “Darb” etmek: ●Bir kimseden yüz çevirmek suretiyle kışkırtıp gayret ve rikkate getirmek ●Hikmetli sözler ve deyimlerle kalpleri vurup etkilemek (Darb-ı mesel) ●Nefesli çalgıları (ney gibi) üflemek ●Savuşup geçmek (darbü zaman) ●Bir kimsenin elini sıkıca tutup salıvermek ●Süratle yürüyüp gitmek (Nisa:101) ●Erkek hayvanın dişisiyle çiftleşmesi ●Üzüp incitecek ama zarar vermeyecek şekilde hafifçe dövmek anlamlarını içerir. Bu ayetteki “darp etmeyi” de bütün bu mana ve maksatlara uygun düşünmek ve Hz. Peygamberimizin hanımlarını asla dövmediğini bilerek hareket etmek gerekir. Not-2: Aile toplumun çekirdeği sayılan küçük bir teşkilat modeli olduğundan, onların eğitim ve yönetimi, itaat ve disiplin gerektirir. Erkekler doğal konumları ve sorumlulukları nedeniyle bu görevi yüklenirler. Erkeklerin “sefih=beyinsiz, mesuliyetsiz ve beceriksiz” olmaları halinde bu görev kadınlara verilir.]

  • 4:43

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا اِلَّا عَابِر۪ي سَب۪يلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا

    Ey iman edenler! Sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye (kendinize gelinceye kadar) ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (tuvaletten) gelmişseniz, yahut kadınlara temasla dokunmuş da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumlarda (niyet edip) temiz bir toprakla teyemmüm edin; (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. (Bu abdest ve gusül yerine geçecektir.) Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 4:75

    وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ

    (Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; "Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran; erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz (nice mazlum müstaz’af) kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir.) [Not: Bugün Filistin topraklarında soykırıma uğrayan mazlumların; Afrika’da, Asya’da ve Güney Amerika’daki milyonlarca aç, biilaç, çıplak ve muhtaç Müslümanların ve farklı din ve kavimden nice mazlum ve mağdur insanların ezilmesine ve sömürülmesine yol açan bu zalim ve Siyonist sistemi yıkacak ve yeryüzünde Adil bir Düzen’i kuracak niyet ve gayreti taşımayanları Cenab-ı Hakk bu ayetle ve şiddetle ikaz etmektedir.]

  • 4:98

    اِلَّا الْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ح۪يلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَب۪يلًا

    Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan gerçekten müstaz'aflar (aciz ve zaif durumda kalanlar) olup, hiçbir çareye gücü yeterli olmayanlar ve bir çıkış yolu da bulamayanlar başkadır. (Bunlar sorumlu tutulmayacaklardır.)

  • 4:127

    وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يمًا

    (Ey Nebim!) Kadınlara (nasıl davranmak gerektiği) konusunda Senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah (şöyle) veriyor. (Bu fetva:) Kendilerine yazılanı (haklarını veya miraslarını) vermediğiniz (kadınları bundan sonra mutlaka gözetin ve sakın onları mahrum ve mağdur etmeyin), ve kendilerini nikâhlamayı istediğiniz yetim kızları (gözetin), ve zayıf çocuklar (hakkında) ve yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda, size Kitap'ta (Kur’an’da açıklanmakta ve) okunmakta olanları (yerine getirin). Artık hayır ve iyilik adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilmektedir (ve karşılıksız bırakmayacaktır).”

  • 4:129

    وَلَنْ تَسْتَط۪يعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَم۪يلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا

    (Bazı mazeret ve mecburiyetlerle ruhsat verilen ikinci evlilik durumunda eşleriniz olan) Kadınlar arasında tam adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetirip başaramazsınız. Öyleyse, bari büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi (terk ve mahrum) bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve (hanımlarınızla iyi geçinir ve haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz, Allah (hata ve günahlarınızı) Bağışlayandır, çok Merhametlidir.

  • 4:176

    يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

    (Ey Nebim!) Senden (miras konusunda) fetva isterler. De ki: Allah, (öldüğünde geride) çocukları ve anne babası bulunmayan (kelale'nin) mirasına ilişkin hükmü (şöyle) açıklar: Ölen kişinin hiç çocuğu yok da sadece (aynı babadan) kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Eğer bir kız kardeş (ölür de) çocuğu da yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. (Çocuksuz kız kardeşin mirasının tamamını erkek kardeşi alır.) Eğer kız kardeşler iki tane ise, (ölen erkek kardeşin) geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar birden fazla) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için kadının iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- (böyle) açıklamalar yapmaktadır. Allah, her şeyi Bilendir.

  • 5:6

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül yapın); eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse, yahut kadınlara dokunmuş (cinsi temasta bulunmuş) da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edip (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Allah’ın size olan nimet ve faziletlerini fark edip kıymetini bilirsiniz diye bu öğütler yapılmaktadır.)

  • 7:81

    اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

    “Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz! Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir topluluksunuz” (ve azabı hak ediyorsunuz!..)

  • 7:127

    وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اَتَذَرُ مُوسٰى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَيَذَرَكَ وَاٰلِهَتَكَۜ قَالَ سَنُقَتِّلُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَنَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ

    Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk edip (aşağılamaları) için mi (serbest) bırakacaksın? (Şimdi hepsinden kurtulacak bir çare bulmalısın!” Bunun üzerine Firavun) Dedi ki: “(Öyle ise biz de onların bütün) Erkek çocuklarını öldürüp (ortadan kaldıracağız) ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahip (bulunmaktayız)."

  • 7:141

    وَاِذْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟

    (Oysa hatırlayın ki) Hani bir zamanlar size dayanılmaz azap ve işkenceler reva gören, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden (ve zulüm sisteminden) sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir bela ve imtihan vardı.

  • 12:30

    وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّاۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

    Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki (şehvet tutkulu) sevgi onun bağrına sinip oturmuş... Biz doğrusu onu açıkça bir sapkınlık içinde görüyoruz" diyerek (dedikodu yapmaktalardı).

  • 14:6

    وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟

    (Hani) Bir zaman (Hz.) Musa da kavmine şöyle demişti: "Allah'ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın; ki bir vakit O sizi Firavun ailesinden (ve zorba sülalesinden) kurtarmıştı; öyle ki onlar sizi en dayanılmaz işkencelere uğratıyor, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir bela (imtihan) vardı. (Böylece sabrınız ve sadakatiniz denenmekteydi.)

  • 24:31

    وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

    Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (kasıtlı ve şehvet uyandırıcı, cilveli bakışlardan) kaçındırsınlar ve ırzlarını-namuslarını korusunlar; ziynetlerini (cezbedici şekilde süslerini) açığa vurmasınlar; ancak kendiliğinden görünen (toplum hayatında tabii olarak açılması gereken yerler) hariçtir. (Gereğince kapansınlar) Ve bunun için başörtülerini (genel dış giysileriyle birlikte) yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini, kendi kocalarından, ya da babalarından; kocalarının babalarından, ya da kendi oğullarından; ya da kocalarının oğullarından (üvey çocuklarından), ya da kendi kardeşlerinden, ya da kardeşlerinin oğullarından; ya da kız kardeşlerinin oğullarından, ya da kendi (hizmetçi) kadınlarından, ya da sağ ellerinin altında bulunan (evlerindeki sürekli ve güvenilir erkek yardımcı)lardan, ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız ihtiyar) insanlardan; ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. (Müslüman kadınlar ve kızlar) Gizledikleri süsleri bilinsin, (takındıkları ziynetleri fark edilsin veya vücut hatları dikkat çeksin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. (Kırıtarak yürümesinler.) Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulup (huzura ve kurtuluşa erişirsiniz.)

  • 24:60

    وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

    Kadınlardan (artık) evliliği ummayıp da (doğumdan kesildiklerinden ve yaşları ilerlediğinden dolayı evinde) oturmakta olanların, süslerini (mahrem yerlerini) açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında (ve o vaziyette gezip dolaşmalarında) kendileri için bir sakınca yoktur. (Buna rağmen) Yine de iffetli (edepli ve erdemli) davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah, İşitendir, Bilendir.

  • 27:55

    اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

    "Siz gerçekten kadınları bırakıp, ille de şehvetle erkeklere mi gideceksiniz? (Nasıl bir sapıklığa kaymışsınız.) Belli ki, siz (yaptığınız haksızlık ve ahlâksızlığın acı akıbetini düşünmeyen ve) cahillik eden bir kavimsiniz."

  • 28:4

    اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ

    Hakikaten Firavun, yeryüzünde (içinde bulunduğu ülkede) büyüklenmiş (insanları kendisine mecbur bırakıp rahat yönetmek ve karşı bir cephe oluşturmalarını önlemek için) oranın halkını da fırkalara ayırıp parçalamıştı. İçlerinden bir taifeyi zayıflatarak ezmek istiyor, (böylece güçten düşürmek üzere erkek) çocuklarını boğazlıyor ve kızlarını hayatta bırakıyordu. Çünkü gerçekten o, fesatçılar (Hakk düzeni bozanlar takımın)dandı.

  • 33:30

    يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا

    Ey Peygamberin hanımları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, (Resulüllah’a hürmet ve edep konusunda şımarık davranırsa,) onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

  • 33:32

    يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَٓاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًاۚ

    Ey Peygamber hanımları! Siz kadınlardan herhangi birileri gibi değilsiniz. (Bu nedenle rastgele ve laubali davranamazsınız.) Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız, (nikâh düşen yabancı erkeklere karşı) yumuşak ve cilveli konuşmayın (ve kırıtmayın). Sonra kalbinde maraz (şehvet ve nifak hastalığı) bulunan kimseler tama’ ederek (sizinle ilgili nefsani umut ve kuruntulara kapılır. Şayet nikâh kıyılabilen insanlarla konuşmak mecburiyetinde kaldığınızda ise sadece) ma’ruf (bilinen ve saygı gösterilen, edepli ve ciddiyetli) sözler kullanın.

  • 33:52

    لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يبًا۟

    Bundan sonra (başka) kadınlarla (evlenmek) ve bunları başka eşlerle değiştirmek (onları boşayıp yeni hanımlar getirmek) -şayet güzellikleri Senin hoşuna gitse bile- artık Sana helâl değildir; ancak (şimdilik) elinin altında bulunanlar hariçtir. Allah her şeyi Gözetleyip Denetleyendir.

  • 33:55

    لَا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ ف۪ٓي اٰبَٓائِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓائِهِنَّ وَلَٓا اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَٓائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّۚ وَاتَّق۪ينَ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدًا

    Onlar (Peygamberin hanımları) için; babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, (bunların) kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (evin güvenli ve sürekli hizmetkârları) hakkında (kendileriyle seviyeli ve samimi davranmak hususunda) bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar!) Allah'a (isyandan) sakının. Şüphesiz Allah, her şeye şahit olandır.

  • 33:59

    يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا

    Ey Nebi, kendi hanımlarına, kızlarına ve mü’min kadınlara: (Sokağa çıktıklarında) Dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; (bu) onların, (hürriyet ve iffet sahibi olarak) tanınmaları ve (her türlü taciz ve) eziyete uğramamaları için en uygun olanıdır. Allah Gafûr ve Rahim’dir.

  • 40:25

    فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ

    Böylece o (elçimiz), katımızdan kendilerine bir Hakk (Kitap) ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." (Böylece nesilleri kurutulup tehlike olmaktan çıksınlar!) Ancak kâfirlerin hileli düzenleri, sonunda mutlaka boşa çıkacaktır.

  • 48:25

    هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا

    (O müşrikler ve zalimler) Onlar ki (Hakkı) inkâr edip (kâfir olanlar) ve sizin Kâbe’yi ziyaretinizi ve bekletilen hediyeleri (kurbanları) yerlerine (Mina’ya) iletilmesini engelleyip alıkoyanlardır. Eğer (bazı mazeret ve mecburiyetlerle hicret edemediklerinden dolayı hâlâ Mekke’de bulunup) kendilerini henüz tanımadığınız (bazı) mü’min erkeklerle mü’min kadınları, bilmeyerek çiğnemeniz (kâfir zannedip öldürmeniz) sebebiyle vicdan azabına kapılmanız ve kınanmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemez ve barış yapmanıza izin çıkmazdı.) Dilediğine rahmet etmesi (pek çok Mekkeli müşriki hidayete erdirmesi) için Allah böyle yapmıştır. Şayet onlar (Mekke’deki gizli mü’minlerle müşrikler) birbirinden açıkça seçilip ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elim bir azaba hemen çarptırırdık.

  • 49:11

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

    Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

  • 58:2

    اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَٓائِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٓـ۪ٔي وَلَدْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ

    Sizden kadınlarına "zıhar"da bulunanlar (hanımlarını kendi öz analarına benzetip boşamaya kalkışanlar bilsinler ki, kadınları asla) onların anneleri değildir; çünkü anneleri, sadece kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, (böylesine) sorumsuz ve günah sözler konuşarak (boş iddialarda bulunmaktadırlar. Ama bu tür hataları bırakırlarsa) gerçekten Allah, çok Affeden, çok Bağışlayandır.

  • 58:3

    وَالَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۜ ذٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِه۪ۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

    Kadınlarına "zıhar"da bulunanlardan; (“avradım anam olsun” gibi yeminlere kalkışıp daha) sonra bu söylediklerinden geri dönüp de, (pişmanlık duymuş olanların kefaret olarak) birbirleriyle (eşleriyle) temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları lazımdır. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, (bütün) yaptıklarınızı bilip durmaktadır. [Not: İslam bu gibi tedbir ve telafilerle bâtıl ve barbar bir uygulama olarak gelenekleşen kölelik sistemini tedricen ortadan kaldırmaya çalışmış ve başarmıştır. Yani kölelik ve cariyeliğin, İslam’da sürekli ve sistemli bir kurum sanılması ve savunulması, hem Kur’an ahlâkına ve amacına, hem de insan haklarına aykırıdır.]

  • 68:1

    نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ

    Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;

  • 68:4

    وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [Not: Bu cümlede iki anlam vardır. Birincisi; insanları hidayete yönlendirmek için Aleyhisselatüvesselam Efendimizin katlandığı bütün bu zahmet ve eziyetler, O’nun çok yüksek ve örnek bir ahlâk üzere olduğunun en açık belgesidir. Aksi takdirde, zayıf ahlâklı ve sabırsız olan bir insanın bunlara tahammül etmesi mümkün değildir. İkincisi; Kur'an'ın terbiyesiyle Peygamberimizin, bu yüksek ve temiz ahlâkı, kâfirlerin O’na delilik ithamlarına karşı en açık bir yanıt gibidir.]

  • 2:49

    وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

  • 2:187

    اُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ اِلٰى نِسَٓائِكُمْۜ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ اَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْۚ فَالْـٰٔنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْۖ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِۖ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَۙ فِي الْمَسَاجِدِۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَقْرَبُوهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

  • 2:222

    وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْمَح۪يضِۜ قُلْ هُوَ اَذًىۙ فَاعْتَزِلُوا النِّسَٓاءَ فِي الْمَح۪يضِۙ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَۚ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ

  • 2:223

    نِسَٓاؤُ۬كُمْ حَرْثٌ لَكُمْۖ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ اَنّٰى شِئْتُمْۘ وَقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ مُلَاقُوهُۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

  • 2:224

    وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

  • 2:225

    لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ

  • 2:226

    لِلَّذ۪ينَ يُؤْلُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ تَرَبُّصُ اَرْبَعَةِ اَشْهُرٍۚ فَاِنْ فَٓاؤُ۫ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

  • 2:227

    وَاِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَاِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

  • 2:228

    وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

  • 2:229

    اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوا مِمَّٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّٓا اَنْ يَخَافَٓا اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ف۪يمَا افْتَدَتْ بِه۪ۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

  • 2:230

    فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتّٰى تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۜ فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يَتَرَاجَعَٓا اِنْ ظَنَّٓا اَنْ يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

  • 2:231

    وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُواۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ وَلَا تَتَّخِذُٓوا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُوًاۘ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟

  • 2:232

    وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

  • 2:235

    وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

  • 2:236

    لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ

  • 3:14

    زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ

  • 3:42

    وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَم۪ينَ

  • 3:61

    فَمَنْ حَٓاجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ

  • 4:1

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا

  • 4:3

    وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ

  • 4:4

    وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًۜ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَن۪ٓيـًٔا مَر۪ٓيـًٔا

  • 4:7

    لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يبًا مَفْرُوضًا

  • 4:11

    يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًاۚ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

  • 4:15

    وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلًا

  • 4:19

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهًاۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا

  • 4:22

    وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًاۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا۟

  • 4:23

    حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۙ

  • 4:24

    وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

  • 4:32

    وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا

  • 4:34

    اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا

  • 4:43

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا اِلَّا عَابِر۪ي سَب۪يلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا

  • 4:75

    وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ

  • 4:98

    اِلَّا الْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ح۪يلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَب۪يلًا

  • 4:127

    وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يمًا

  • 4:129

    وَلَنْ تَسْتَط۪يعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَم۪يلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا

  • 4:176

    يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

  • 5:6

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

  • 7:81

    اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

  • 7:127

    وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اَتَذَرُ مُوسٰى وَقَوْمَهُ لِيُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَيَذَرَكَ وَاٰلِهَتَكَۜ قَالَ سَنُقَتِّلُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَنَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّا فَوْقَهُمْ قَاهِرُونَ

  • 7:141

    وَاِذْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟

  • 12:30

    وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّاۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

  • 14:6

    وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰيكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟

  • 24:31

    وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

  • 24:60

    وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

  • 27:55

    اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

  • 28:4

    اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ

  • 33:30

    يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا

  • 33:32

    يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَٓاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًاۚ

  • 33:52

    لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يبًا۟

  • 33:55

    لَا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ ف۪ٓي اٰبَٓائِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓائِهِنَّ وَلَٓا اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَٓائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّۚ وَاتَّق۪ينَ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدًا

  • 33:59

    يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا

  • 40:25

    فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ

  • 48:25

    هُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُۜ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَٓاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُ۫هُمْ فَتُص۪يبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا

  • 49:11

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

  • 58:2

    اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَٓائِهِمْ مَا هُنَّ اُمَّهَاتِهِمْۜ اِنْ اُمَّهَاتُهُمْ اِلَّا الّٰٓـ۪ٔي وَلَدْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ

  • 58:3

    وَالَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۜ ذٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِه۪ۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

  • 68:1

    نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ

  • 68:4

    وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ