İhsan

  • 2:36

    فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ

    Fakat şeytan, oradan ikisinin (Hz. Adem ve Havva Annemizin ayağını) kaydırmış ve böylece onları içinde bulundukları (huzurlu ve mutlu durum)dan çıkarmıştı. Biz de: “Haydi, (kiminiz kiminiz için) birbirinize düşman (ve pişman) olarak (kadın ve erkek birbirleri yüzünden isyana kayıp, sonunda bela ve cezaya uğrayarak, veya sosyal ve ekonomik bir rekabet ortamı oluşturarak aşağı) inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır” deyip (cezalarını vermiştik).

  • 2:114

    وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ وَسَعٰى ف۪ي خَرَابِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَٓا اِلَّا خَٓائِف۪ينَۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

    (Elinde imkân ve iktidar olduğu halde) Allah'ın mescitlerinde O'nun isminin anılmasına (ve Kur’ani hüküm ve hakikatlerin konuşulmasına) engel olan ve bunların (Hakk nizamı kurmaya ve korumaya uğraşan yapıların) yıkılmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? (Oysa) Onlara (yakışan, mescitlerin) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. (Mescitleri ve İslami prensipleri engelleyen zalimler ve bunları destekleyen hainler var ya!) Dünyada bir aşağılanma, ahirette ise büyük bir azap onlar içindir (ve bunu hak etmişlerdir).

  • 3:134

    اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ

    Ki onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, (yoksula ve cihad yoluna para verenler,) öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, muhsinleri (her türlü iyilik hususunda, takvada ve cihadda titizlik gösterenleri) sevendir.

  • 5:32

    مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

    İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.

  • 16:15

    وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ

    (Dünya kendi etrafında saatte 1670 km; Güneş’in etrafında ise saatte 108 bin km hızla dönerken) Sizi sarsıntıya uğratmasın diye, yer(küre)de (balans -ağırlık kurşunu- gibi) sağlam dağlar bıraktı; (ayrıca ulaşımda yararlanmanız için) ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki hidayet olunur (yolunuzu bulur)sunuz diye (bunları meydana getirmiştir).

  • 16:17

    اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

    (Her şeyi böyle yoktan) Yaratan, hiç(bir şey) yaratamayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?

  • 16:90

    اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

    Şüphesiz Allah, adaleti (hâkim kılmayı ve uygulamayı), ihsanı (görevini tastamam yapmayı ve iyilik ehli olmayı), yakınlara (ihtiyaçlarını karşılayacak oranda) bağışta bulunup bakmayı emreder; çirkin hayâsızlıktan (fahşadan), kötülük ve fenalıklardan, azgınlık ve zorbalıklardan (ise yasaklayıp) sakındırır. Umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz diye size öğüt vermektedir.

  • 33:58

    وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟

    (Tüm masum insanlara ve birlikte yaşadığınız) Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, işlemedikleri bir suç nedeniyle (hakaret ve) zahmet edenler (ve onların haklarına ve haysiyetlerine tecavüze yeltenenler) gerçekten büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

  • 49:11

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

    Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

  • 49:12

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ

    Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) Zandan (ve tahmini kurgulardan) çoğunlukla kaçının; çünkü zannın (haksız ve alâkasız olan) bir kısmı günahtır (ve yalandır. Ve sakın) tecessüs de yapmayın (birbirinizin gizli ve ayıp yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte (nasıl) bundan tiksindiniz. (Öyle ise) Allah'tan korkup (başkalarına kötülük düşünmekten ve küçük düşürmekten) sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok Esirgeyendir.

  • 70:24

    وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ

    Onların mallarında, (fakir ve çaresiz kimselerin de bilinen ve belirlenen) bir hakkı vardır.

  • 70:25

    لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ

    Ki, ihtiyaç duyup isteyenlerin (çalışıp kazanma imkânından mahrum kimselerin) ve yoksul kesimlerin (yardımına koşulmalıdır.)

  • 74:44

    وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ

    “Yoksulları da (ihtiyaçlarını giderecek ve hayatlarını onurlu ve huzurlu geçirecek şekilde) yedirmez (ve giydirmez)dik. (Ülkede bunu temin edecek adil ve asil bir düzen için gayret göstermezdik.)

  • 89:16

    وَاَمَّٓا اِذَا مَا ابْتَلٰيهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبّ۪ٓي اَهَانَنِۚ

    Ama ne zamanki onu sınamak (üzere, biraz) rızkını (ve rahatını) kısıverse, hemen “Rabbim bana hainlik ve haksızlık etti (bak beni alçaltıp böyle hakir ve fakir hale getirdi)” diyerek (itiraz ve isyana kalkışır).

  • 89:17

    كَلَّا بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَت۪يمَۙ

    Hayır; aksine siz gerçekten yetime (sahipsiz kimselere) ikram etmiyorsunuz (diye başınıza bu belalar sarılmaktadır).

  • 89:18

    وَلَا تَحَٓاضُّونَ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۙ

    Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz (diye sıkıntı ve sarsıntılar size uğramaktadır).

  • 89:19

    وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ اَكْلًا لَمًّاۙ

    Mirası (Allah’ın lütfettiği imkân ve fırsatları) hırsla yutuyorsunuz, (muhtaçları ve yakınlarınızı düşünmüyorsunuz diye, bu tür belalarla Allah sizi uyarmaktadır.)

  • 89:20

    وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّاۜ

    Malı (parayı, makamı ve çıkarı aşırı oranda ve) yığma tutkusuyla seviyorsunuz (diye birtakım huzursuzluklar sizi kuşatmaktadır).

  • 90:12

    وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ

    Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? (Anlatayım mı?)

  • 90:13

    فَكُّ رَقَبَةٍۙ

    O bir boynu çözmek (borçtan ve kölelik durumundan çaresiz ve esir kimseleri kurtarmak)tır. (Bu tür kefaret ve tavsiyelerle İslam’da kölelik ve cariyelik tedricen kaldırılmıştır.)

  • 90:14

    اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ

    Ya da (sarp yokuş;) şiddetli açlık gününde (ve kıtlık döneminde fakir ve sahipsiz kimseleri) doyurmak (ihtiyaçlarını karşılamak)tır!

  • 90:15

    يَت۪يمًا ذَا مَقْرَبَةٍۙ

    (Ve yine) Akrabalığı (veya yakın tanıdığı) olan yetime (sahip çıkmaktır.)

  • 90:16

    اَوْ مِسْك۪ينًا ذَا مَتْرَبَةٍۜ

    Veya (sarp yokuş;) acizlik ve çaresizlik içinde sürünen (miskin-perperişan) bir yoksulu (elinden tutup kalkındırmaktır.)

  • 90:17

    ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ

    (Bütün bunları yaptıktan) Sonra (sarp yokuşu ve zorlu imtihanları kazanmak için; şeksiz şüphesiz) iman edenlerden (Kur’an’ın bütün hükümlerini gerekli ve geçerli görenlerden), birbirlerine (ibadet, hizmet ve musibete karşı) sabrı tavsiye edenlerden, birbirlerine merhameti (adalet ve şefkati) tavsiye edenlerden olmak (lazım)dır.

  • 92:17

    وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ

    (Küfür ve kötülükten) Sakınan ise, ondan (cehennem azabından) uzak tutulacaktır.

  • 92:18

    اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ

    Ki o, malını (Allah yolunda) vererek temizlenip-arınmıştır.

  • 92:19

    وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزٰىۙ

    Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu ve geri ödenmesi gereken emaneti) yoktur. (Örnek ve yüksek ahlâklı mü’minler kendilerini hiç kimsenin minneti altına sokmayanlardır.)

  • 92:20

    اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰىۚ

    O, ancak Yüce Rabbinin rızasını kazanmak için (helâl kazancını hayır yolunda) harcamaktadır. (İmkânlarını Allah yolunda kullanır.)

  • 92:21

    وَلَسَوْفَ يَرْضٰى

    Muhakkak o, ileride (Allah’ın kendisine ihsan edeceği cennet nimetlerinden ötürü) razı olacaktır.

  • 107:1

    اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ

    (Dindar geçindikleri ve İslam’ı istismar ettikleri halde, aslında) Dini yalanlayanı (İslam’ın esaslarını ve ahiret hayatını ciddiye almayanları) gördün mü? (Bunların kim olduklarını açıklayayım mı?)

  • 107:2

    فَذٰلِكَ الَّذ۪ي يَدُعُّ الْيَت۪يمَۙ

    İşte o, yetimi (sahipsiz ve çaresiz kimseyi) itip kakandır. (Onları kendi dertleriyle baş başa bırakan ve hakaret edip kovandır.)

  • 107:3

    وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ

    Yoksulu (muhtaç ve mağduru) doyurmaya, (bunları koruyup kalkındıracak yeterli imkânı ve adil bir iktidarı oluşturmaya) da önayak olmayandır.

  • 108:3

    اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْاَبْتَرُ

    (Ey Resulüm! Sana ve davana hakaret ve hıyanet edenlere aldırma) Ki asıl “Ebter” (soyu ve nesebi kesik, şeref ve haysiyeti bitik) olan(lar), şüphesiz Sana (ve İslam’a buğzedip) kin tutanlardır.