Fakirlik-fakirler

  • 2:177

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:184

    (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun. Ama) ona (oruca) takati yettiği halde (bazı zaafiyetleri nedeniyle zor dayanabilenlerin) üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (borcu vardır). Kim gönülden (daha fazla) bir hayır yaparsa bu da kendisi için yararlıdır. (Ancak) Oruç tutmanız (ise) -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

  • 2:215

    Sana neyi (ve kime) infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (İslam’daki infak sigortası; ana, baba ve yakın akrabaların bakımı için, devletin bilgisi ve özendirmesi dahilindeki bir geçim ve bakım garantisi gibidir.)

  • 2:221

    Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir cariye (cahiliye toplumunda fakir ve hakir görülen kızlar ve kadınlar; güzelliği ve zenginliği), hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir köle, (düşük statüde görülen kesimden mü’min ve müstakim kimse; varlığı ve yakışıklılığı) hoşunuza gitse bile müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, (şirk ve şekavet ehli odaklar sizi) ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O (Allah), insanlara ayetlerini (böyle) açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

  • 2:235

    (Böyle iddet bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (ima edip onlara) sezdirmenizde, ya da böyle bir isteği gönlünüzde beslemenizde de sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Fakat sakın bilinen (meşru) sözler (örfi ve ahlâki girişimler) dışında; onlarla (boşandığınız veya alacağınız kadınlarla) gizlice va’adleşmeyin (kirli ilişkilere girmeyin); bekleme süresi (iddetleri) tamamlanıncaya kadar, nikâh bağını akdedip resmileştirmeye kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan (gizli ve kirli ilişkiler kurmak konusunda Allah’tan korkup çirkin işlerden) kaçının. Ve bilin ki, (geçmişteki günahlarınızdan dolayı) şüphesiz Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

  • 2:236

    (Nikâh kıydığınız halde) Kendilerine el sürmediğiniz ve mehirlerini tespit etmediğiniz kadınları ise (onunla uyuşup uzlaşamayacağınız kanaati hâsıl olunca zifaftan önce) boşamanızda (ve karşılıklı anlaşıp ayrılmanızda) sizin için bir sakınca yoktur. Bu durumda onlara (uygun miktar) maddi menfaat sağlayın; zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, ma’ruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) İyilik edenler (muhsinler) üzerine (borç olan) bir haktır.

  • 2:268

    Şeytan (eğer yoksulluk çekenlere, onların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar verirseniz) sizi fakir düşmekle korkutur. Ve size (cimrilik hissi veya iyilik karşılığı kadınların cinsi ilgisini çekme isteği gibi) kötü ve çirkin davranışları (fahşayı emredip) öğütler (vesveseyle dürtükler. Halbuki) Allah (CC) ise (şayet infak, iyilik ve cömertlik gösterirseniz) size Kendi katından mağfiret ve faziletler va’ad ediyor. Şüphesiz Allah'ın (Lütfu) geniştir ve O her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 2:271

    Sadakaları açıkta (ve başkalarını teşvik maksadıyla) verirseniz ne iyi; fakat gizlice fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O da, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. (Çünkü) Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

  • 2:273

    (Sadakaların, hayır ve zekâtın bir kısmı da) Kendilerini Allah yolunda (cihada ve ilmi çalışmalara) adayan (ve geçim için uğraşmaya fırsat bulamayan) fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde (rızık için) dolaşmaya imkânları olmayanlardır. İffetlerinden (ve dilenmeye tenezzül etmediklerinden) dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları simalarından (mahrumiyet ve mahcubiyet belirtilerinden) tanırsın. (Devlet yetkililerinin ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi lazımdır. Bunlar iffetlerinden dolayı) Yüzsüzlük ederek insanlardan istemekten utanmaktadırlar. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (ve karşılığını verir).

  • 3:181

    Andolsun ki; (faizli sistemi mübah ve kazanç vasıtası sayan bazı sapkın Yahudilerden ve sömürücü zalimlerden) "Kesinlikle Allah fakirdir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözlerini Allah işitmektedir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (elbette) yazıp kaydedeceğiz ve: "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz.

  • 4:6

    Yetimleri, nikâha erişecekleri büluğ çağına kadar (bekleyip-eğitip) deneyin; şayet kendilerinde bir “rüşd” (fiziki ve akli olgunlaşma) gördünüz mü, hemen onlara mallarını (geri) verin. (Rüşde, yani bedeni ve beyni yetişkinliğe erişmemiş küçük yaştaki kız ve erkek çocukların evlendirilmesi caiz ve münasip değildir. Emanet aldığınız mallarını da) Büyüyecekler (ve geri isteyecekler) diye israf ile çarçabuk yemeyin. (Yetim malları konusunda) Zengin olan iffetli ve müstağni olmaya (hak yemekten sakınmaya) çalışsın, yoksul olan da artık ma’ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yiyip harcasın. Mallarını kendilerine (yetimlere geri) verdiğiniz zaman, onlara karşı şahit bulundurun. (Emanet mallarını korumayı üstlendiğinizde ve geri devrettiğinizde resmi kayıt tutun.) Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.

  • 4:8

    (Mirası) Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları da bundan (mahrum bırakmayıp) rızıklandırın ve onlara (gönül alıcı) güzel (ma’ruf) söz söyleyin.

  • 4:36

    (Sadece) Allah'a ibadet (ve emirlerine itaat) edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına (işçi ve memurlarınıza ve özel nikâhlılarınıza) güzellikle davranın. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Onu alçaltıp intikamını alır.)

  • 4:135

    Ey iman edenler! Hakk üzere durup adaleti yerine getirmeye çalışan (hâkimler) ve Allah için (doğru söyleyen) şahitler olun. (Dürüstlükten ve hakkaniyetten asla uzaklaşmayın.) Velev ki bu şahitliğiniz kendinizin, ana-babanızın veya akraba ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa! (Yine doğruluktan ve Hakk’tan ayrılmayın. Üzerine şahitlik veya hâkimlik yapacağınız kimseler,) Onlar ister zengin olsun ister fakir bulunsun (yine sakın adaletten ve doğru bildiğinizden caymayın). Çünkü (taraflar kim olursa olsun,) Allah ikisine de sizden daha yakındır. (Yani, bizzat O'nun kullarıdır, buna rağmen adaleti buyurmaktadır.) Onun için siz adaletten ayrılıp haddinizi aşarak (Hakk’tan yüz çevirip) nefsinizin hevâsına uymayın. Eğer (adaletten ve doğru şahitlikten) dilinizi eğip bükerseniz veya büsbütün Hakk’tan yüz çevirirseniz, Allah şüphesiz yaptıklarınızdan Haberdardır. (Bunun hesabı ve azabı çok ağırdır!..)

  • 5:89

    Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş (bulunduğunuz ve dil alışkanlığıyla tekrarlayıp durduğunuz) sözlerden' dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle (bilerek ve isteyerek karara) bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (bozduğunuz yeminin) kefareti ise, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak, ya da onları giydirmek, (elbise ve ayakkabı almak) veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkân) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. (Geçerli olan) Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz (ve size yapılan iyiliklere nankörlükten vazgeçersiniz)! [Not: Yapılan günahlar ve haksızlıklar karşılığı kefaret olarak bir köleyi özgürlüğe kavuşturma tavsiyesi, bu kötü uygulamanın kökünü kurutma amaçlıdır.]

  • 5:95

    Ey iman edenler! Siz (Hacc ve Umre için) ihramlıyken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası; öldürdüğü hayvana denktir ki; buna da, Kâbe’ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir kefaret yerine getirilecektir. Böylelikle işlediğinin vebalini tatmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öç alacaktır (günahının ve hatasının karşılığını bulacaktır). Allah Üstün ve Güçlü olandır, intikam sahibidir.

  • 6:151

    De ki: “Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi (hiçbir şekilde) asla ortak koşmayın. Ana-Baba’ya ihsan ve ikramla (hizmet yapın, kalplerini kırmayın ve isyandan sakının), yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeye (kalkışmayın. Nüfus planlaması bahanesiyle anne karnında şekillenmiş bebekleri aldırmayın.) Sizin de, onların da, rızıklarını Bizim verdiğimizi (unutmayın.) Çirkin kötülüklerin (her türlü fuhuş ve rezaletlerin) açığına da, gizli saklısına da yaklaşmayın. (Savaş, eşkıyalık, devlete isyan, adam öldürmek gibi) Hak etmeleri dışında, Allah’ın haram kıldığı hiçbir cana kıymayın. İşte böylece (Allah) bunlarla size emredip tavsiyede bulunuyor (huzur ve kurtuluş yolunu öğretiyor). Umulur ki akıl erdirir (ve düşünüp gereğince amel edersiniz).”

  • 8:4

    İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, (manevi huzur ve makamlar, ayrıca günahlarından) bağışlanma, üstün (ve sürekli) bir rızık vardır.

  • 9:28

    Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pislik (konumundadır. Onlardan maddi ve manevi menfaat beklemek boşunadır). Öyleyse bu yıllarından (şu anki imkân ve fırsatlar ellerinden alındıktan) sonra, artık (bir daha asla) Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer (müşriklerin, Hacc ve Umre ziyaretleri için harcamalarındaki kazançlarınızdan mahrum kalmaktan ve dünyevi olarak) yoksulluktan korkarsanız (bunlar boş kuruntulardır, çünkü), Allah dilerse sizi yakın bir gelecekte Kendi fazlından zengin kılacaktır. Şüphesiz Allah Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:41

    (Ey mü’minler!) Gerek hafif (gençlik çağında ve teknolojik imkânlarla), gerek ağırlıklı (olgun yaşta ve klasik-ağır silahlarla donatılmış) olarak seferber olun ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. (Adalet düzeni kurulsun ve insan hakları korunsun diye gayret gösterin.) Eğer bilirseniz sizin için bu pek hayırlı (bir gayrettir).

  • 9:60

    Sadakalar (zekât ve devlet vergisi harcamaları), -Allah'tan bir farz olarak- sadece: (Zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan) Fakirler, (iş bulamayan ve engelleri sebebiyle çalışma yeteneği bulunmayan) düşkünler, (ortak bütçeden verilmek üzere kamu hizmeti) işinde görevli kimseler, (örtülü ödenek bütçesinden) kalpleri (İslamiyet’e ve devlete) ısındırılmak istenenler, köleler (hapisten ve esaretten kurtulmak isteyenler), borcunu ödeyemeyenler, Allah yolunda (cihad edenler, savunma giderleri) ve yolculukta (muhtaç düşmüşler) içindir. Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 17:26

    Akrabaya hakkını ver, (onları yardımsız bırakma ve alâkanı koparma,) yoksula ve yolda kalmışa da (el uzat), ama (elindekini) israf ederek saçıp savurma (ki böyleleri perişan hale düşecektir).

  • 17:31

    (Sakın) Yoksulluk endişesiyle (anne karnından itibaren) çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size Biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir suç ve günahtır (ağır bir vebaldir).

  • 18:79

    “O (deldiğim) gemi var ya; denizde çalışan bazı yoksulların (geçim kaynağı) idi. Ben onu (kasıtlı olarak) yaralayıp deldim. Çünkü onların ötesinde (peşlerinde), her sağlam gemiyi zorla gasp eden bir hükümdar (fırsat beklemekteydi. Hasar verdim ki, bu gemiye tenezzül etmesin. Onun yoksul olan sahipleri de, kolayca tamir edip işlerine devam etsin.)

  • 22:28

    Kendileri için (bu seyahat ve ziyaretten dolayı maddi ve manevi) birtakım yararlara şahitlik etsinler ve kendilerine rızık olarak verdiği (dört ayaklı) hayvanlar üzerine, belli günlerde (kurban keserken) Allah'ın adını zikretsinler. (Besmele ve tekbir çeksinler.) Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun (ki sevinsinler).

  • 22:36

    İri cüsseli develeri de, size Allah'ın şiarından (kurbanlık hayvanlarından) kıldık, sizler için onlarda birçok hayırlar vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup boğazlanırken) Allah'ın adını anın; (kesilip) yanları üzerine (yıkıldıkları) zaman da (pişirip) onlardan yiyin, kanaatkâr kimselere de ve ihtiyaç duyup isteyenlere de yedirin. İşte böylece, (asla başa çıkamayacağınız ve yakalayıp yere yıkamayacağınız bu büyük hayvanları) sizin için onlara boyun eğdirdik, (emrinize ve hizmetinize verdik) umulur ki şükredersiniz.

  • 24:22

    (Her şeye rağmen) Sizden, fazilet ve servet sahibi olanlar (yine de asil ve adil davransınlar; bu gibi fesatlıklara alet olsalar da) yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret etmiş olanlara (şimdiye kadar) vermekte (oldukları yardımlarını kesip) eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoş görsünler. Ki; Allah'ın da sizi bağışlamasını (istemez ve) sevmez misiniz? (Kesinlikle) Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir. (Bu nedenle, hayırlı ve yararlı bir işi yapmamak için yapılan yeminlerden vazgeçilmelidir.)

  • 24:32

    İçinizden bekâr olanları, erkek ve kadın hizmetlilerden salih (tevbekâr ve artık namus ehli) olup da (maddi imkânları yetersiz ve kimsesiz bulunanları) evlendirin. Eğer fakir iseler Allah Kendi fazlından onları zengin edecek (geçim ve rızık kapıları açıverecektir). Allah (rahmet ve kudreti sınırsız olan) Vâsi’dir (sonsuz imkân ve ikram sahibidir) ve Alîm’dir.

  • 28:24

    Bunun üzerine (Musa) hemen (müdahale edip) onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek: “Rabbim, doğrusu bana indireceğin-göndereceğin her hayra muhtacım, (burada garip ve sahipsiz durumdayım)” diye (dua etti.)

  • 30:38

    (Ey Nebim!) Öyleyse yakınlara (muhtaç akrabaya ve mağdur arkadaşlara) hakkını ver, yoksula da, yolcuya da (zekât ve infak payını ayır). Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha (gerçek kurtuluşa) erenler onlardır.

  • 35:15

    Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamîd (övülmeye layık)tır. (İnsanların, Allah’ın halifesi ve temsilcisi olacak adil bir devlet himayesine ihtiyaçları vardır, aksi halde ezilmekten ve esaretten kurtulamayacaklardır.)

  • 47:38

    İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye (nakdiniz ve vaktinizle Hakk davasını desteklemeye) çağrıldığınızda; buna rağmen bazılarınız cimrilik yapmaktadır. Oysa kim cimrilik ederse artık o, ancak kendi nefsine cimrilik ettiğinden (manevi ziyandadır). Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; asıl fakir (ve her halde Allah’a muhtaç) olan sizlersiniz. (İman ve akıl bunu anlamak ve ona göre davranmaktır.) Eğer siz (Hakk’tan ve cihaddan) yüz çevirecek olursanız, (Allah) yerinize sizden başka bir kavmi-kesimi getirip-değiştirir (ve onları zafere ulaştırır). Sonra onlar, sizin gibi (itirazcı ve isyancı) da olmazlardı (itaatli ve sadakatli davranacaklardır).

  • 51:19

    Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (ve onu gönül rızasıyla ayırıp verirlerdi. Asla cimrilik ve bencillik etmezlerdi.)

  • 56:67

    "Belki de, biz büsbütün mahrum bırakıldık" (diye yakınıp duracaktınız).

  • 59:7

    Allah'ın o (fethedilen bölge ve) şehir halkının (malından) Resulüne verdiği fey (ganimet malları); Allah'a, Resul'e, (Adil devlet ve hükümet bütçesine ve Elçiye) yakın akrabalığı olanlara (Ehl-i Beyt’e), yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden sadece zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (bir etkili nimet) olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan da uzaklaşın ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah’ın, cezası (ikâbı) pek şiddetlidir. [Not: Bu ayet Hz. Peygambere hüküm koyma yetkisi verildiğini bildirmektedir.]

  • 59:8

    (Ayrıca bu ganimet malları) Hicret eden fakirleredir ki; onlar, sadece Allah'tan O’nun lütfunu ve rızasını dileyip aramak üzere; Allah'a (dinine) ve O'nun Resulüne yardım ederlerken (bu nedenle) yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmış kimselerdir. İşte bunlar, (davasına) sadık kalan (mü’minlerdir).

  • 59:9

    Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler (Ensar sahabiler) ise, hicret edenleri (samimiyetle ve dini gayretle) severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu ve kıskançlık duygusu) hissetmezler. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından sıyrılıp korunmuşsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erişecek kimselerdir.

  • 68:24

    "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." (Ürünlerimizin az bir kısmına dahi kimse ortak olmasın, diye düşünmüşlerdi.) [Not: Yani; sakın, bugün aramıza bir yoksul sokulmasın diyorlardı. Oysa ağır işlerde onları çalıştırıyor, yurt savunmasında onları cepheye sürüyor, onların sayesinde güvencede bulunuyorlar, onlardan kuvvet alıyorlar ve saltanat huzurlarını onlarla kurabiliyorlardı. O bağ ve ekine ve onun ürünlerini toplamaya da yine bu halkın sayesinde nail olacaklardı. Düşünmeleri gerekirdi ki o bağ ve ürünleri, fabrika ve üretimleri, kendilerinden önce onu onlara veren ve onlar uyurken onu gözetecek olan Allah'ındı. Onda hem Allah’ın hakkı, hem de Allah'ın yoksul kullarının nice hakları vardı. O yoksulları gözetmek, bu iyiliği bilme alâmeti olmak üzere Allah için onlara ikram edip ihtiyaçlarını gidermek gerekirken; "Sakın yanınıza bir fakir sokulmasın" diyerek nankörlüğe yönelmişlerdi.]

  • 68:27

    (Derken gerçeği anlayıp) "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık" (diye pişman ve perişan vaziyette çöküvermişlerdi).

  • 69:34

    "Yoksula yemek vermeye (yanaşmıyor, bu yönde çabalayanlara) destekçi (bile) olmuyordu."

  • 70:25

    Ki, ihtiyaç duyup isteyenlerin (çalışıp kazanma imkânından mahrum kimselerin) ve yoksul kesimlerin (yardımına koşulmalıdır.)

  • 74:44

    “Yoksulları da (ihtiyaçlarını giderecek ve hayatlarını onurlu ve huzurlu geçirecek şekilde) yedirmez (ve giydirmez)dik. (Ülkede bunu temin edecek adil ve asil bir düzen için gayret göstermezdik.)

  • 89:18

    Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz (diye sıkıntı ve sarsıntılar size uğramaktadır).

  • 90:16

    Veya (sarp yokuş;) acizlik ve çaresizlik içinde sürünen (miskin-perperişan) bir yoksulu (elinden tutup kalkındırmaktır.)

  • 93:8

    Seni fakir (ve çaresiz bir garip halinde) bulup da zengin (ve yetkin) kılmadı mı?

  • 93:10

    (Sana ihtiyacını arz edip) Yardım dilenenleri (sıkıntı ve sorunlarına çözüm yolu olacak cevaplar bekleyenleri) azarlayıp (mahrum ve mahzun bırakmayasın!)

  • 107:3

    Yoksulu (muhtaç ve mağduru) doyurmaya, (bunları koruyup kalkındıracak yeterli imkânı ve adil bir iktidarı oluşturmaya) da önayak olmayandır.

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:184

    اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun. Ama) ona (oruca) takati yettiği halde (bazı zaafiyetleri nedeniyle zor dayanabilenlerin) üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (borcu vardır). Kim gönülden (daha fazla) bir hayır yaparsa bu da kendisi için yararlıdır. (Ancak) Oruç tutmanız (ise) -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

  • 2:215

    يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلْ مَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

    Sana neyi (ve kime) infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey; anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlaradır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (İslam’daki infak sigortası; ana, baba ve yakın akrabaların bakımı için, devletin bilgisi ve özendirmesi dahilindeki bir geçim ve bakım garantisi gibidir.)

  • 2:221

    وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟

    Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir cariye (cahiliye toplumunda fakir ve hakir görülen kızlar ve kadınlar; güzelliği ve zenginliği), hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir köle, (düşük statüde görülen kesimden mü’min ve müstakim kimse; varlığı ve yakışıklılığı) hoşunuza gitse bile müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, (şirk ve şekavet ehli odaklar sizi) ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O (Allah), insanlara ayetlerini (böyle) açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.

  • 2:235

    وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

    (Böyle iddet bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (ima edip onlara) sezdirmenizde, ya da böyle bir isteği gönlünüzde beslemenizde de sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Fakat sakın bilinen (meşru) sözler (örfi ve ahlâki girişimler) dışında; onlarla (boşandığınız veya alacağınız kadınlarla) gizlice va’adleşmeyin (kirli ilişkilere girmeyin); bekleme süresi (iddetleri) tamamlanıncaya kadar, nikâh bağını akdedip resmileştirmeye kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan (gizli ve kirli ilişkiler kurmak konusunda Allah’tan korkup çirkin işlerden) kaçının. Ve bilin ki, (geçmişteki günahlarınızdan dolayı) şüphesiz Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

  • 2:236

    لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ

    (Nikâh kıydığınız halde) Kendilerine el sürmediğiniz ve mehirlerini tespit etmediğiniz kadınları ise (onunla uyuşup uzlaşamayacağınız kanaati hâsıl olunca zifaftan önce) boşamanızda (ve karşılıklı anlaşıp ayrılmanızda) sizin için bir sakınca yoktur. Bu durumda onlara (uygun miktar) maddi menfaat sağlayın; zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, ma’ruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) İyilik edenler (muhsinler) üzerine (borç olan) bir haktır.

  • 2:268

    اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًاۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ

    Şeytan (eğer yoksulluk çekenlere, onların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar verirseniz) sizi fakir düşmekle korkutur. Ve size (cimrilik hissi veya iyilik karşılığı kadınların cinsi ilgisini çekme isteği gibi) kötü ve çirkin davranışları (fahşayı emredip) öğütler (vesveseyle dürtükler. Halbuki) Allah (CC) ise (şayet infak, iyilik ve cömertlik gösterirseniz) size Kendi katından mağfiret ve faziletler va’ad ediyor. Şüphesiz Allah'ın (Lütfu) geniştir ve O her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 2:271

    اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

    Sadakaları açıkta (ve başkalarını teşvik maksadıyla) verirseniz ne iyi; fakat gizlice fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O da, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. (Çünkü) Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

  • 2:273

    لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟

    (Sadakaların, hayır ve zekâtın bir kısmı da) Kendilerini Allah yolunda (cihada ve ilmi çalışmalara) adayan (ve geçim için uğraşmaya fırsat bulamayan) fakirler içindir ki onlar, yeryüzünde (rızık için) dolaşmaya imkânları olmayanlardır. İffetlerinden (ve dilenmeye tenezzül etmediklerinden) dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları simalarından (mahrumiyet ve mahcubiyet belirtilerinden) tanırsın. (Devlet yetkililerinin ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi lazımdır. Bunlar iffetlerinden dolayı) Yüzsüzlük ederek insanlardan istemekten utanmaktadırlar. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir (ve karşılığını verir).

  • 3:181

    لَقَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ فَق۪يرٌ وَنَحْنُ اَغْنِيَٓاءُۢ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ

    Andolsun ki; (faizli sistemi mübah ve kazanç vasıtası sayan bazı sapkın Yahudilerden ve sömürücü zalimlerden) "Kesinlikle Allah fakirdir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözlerini Allah işitmektedir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (elbette) yazıp kaydedeceğiz ve: "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz.

  • 4:6

    وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافًا وَبِدَارًا اَنْ يَكْبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يبًا

    Yetimleri, nikâha erişecekleri büluğ çağına kadar (bekleyip-eğitip) deneyin; şayet kendilerinde bir “rüşd” (fiziki ve akli olgunlaşma) gördünüz mü, hemen onlara mallarını (geri) verin. (Rüşde, yani bedeni ve beyni yetişkinliğe erişmemiş küçük yaştaki kız ve erkek çocukların evlendirilmesi caiz ve münasip değildir. Emanet aldığınız mallarını da) Büyüyecekler (ve geri isteyecekler) diye israf ile çarçabuk yemeyin. (Yetim malları konusunda) Zengin olan iffetli ve müstağni olmaya (hak yemekten sakınmaya) çalışsın, yoksul olan da artık ma’ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yiyip harcasın. Mallarını kendilerine (yetimlere geri) verdiğiniz zaman, onlara karşı şahit bulundurun. (Emanet mallarını korumayı üstlendiğinizde ve geri devrettiğinizde resmi kayıt tutun.) Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.

  • 4:8

    وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا

    (Mirası) Bölüşme sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları da bundan (mahrum bırakmayıp) rızıklandırın ve onlara (gönül alıcı) güzel (ma’ruf) söz söyleyin.

  • 4:36

    وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ

    (Sadece) Allah'a ibadet (ve emirlerine itaat) edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına (işçi ve memurlarınıza ve özel nikâhlılarınıza) güzellikle davranın. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Onu alçaltıp intikamını alır.)

  • 4:135

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

    Ey iman edenler! Hakk üzere durup adaleti yerine getirmeye çalışan (hâkimler) ve Allah için (doğru söyleyen) şahitler olun. (Dürüstlükten ve hakkaniyetten asla uzaklaşmayın.) Velev ki bu şahitliğiniz kendinizin, ana-babanızın veya akraba ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa! (Yine doğruluktan ve Hakk’tan ayrılmayın. Üzerine şahitlik veya hâkimlik yapacağınız kimseler,) Onlar ister zengin olsun ister fakir bulunsun (yine sakın adaletten ve doğru bildiğinizden caymayın). Çünkü (taraflar kim olursa olsun,) Allah ikisine de sizden daha yakındır. (Yani, bizzat O'nun kullarıdır, buna rağmen adaleti buyurmaktadır.) Onun için siz adaletten ayrılıp haddinizi aşarak (Hakk’tan yüz çevirip) nefsinizin hevâsına uymayın. Eğer (adaletten ve doğru şahitlikten) dilinizi eğip bükerseniz veya büsbütün Hakk’tan yüz çevirirseniz, Allah şüphesiz yaptıklarınızdan Haberdardır. (Bunun hesabı ve azabı çok ağırdır!..)

  • 5:89

    لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاك۪ينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْل۪يكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْر۪يرُ رَقَبَةٍۜ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْۜ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş (bulunduğunuz ve dil alışkanlığıyla tekrarlayıp durduğunuz) sözlerden' dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle (bilerek ve isteyerek karara) bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (bozduğunuz yeminin) kefareti ise, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak, ya da onları giydirmek, (elbise ve ayakkabı almak) veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkân) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. (Geçerli olan) Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz (ve size yapılan iyiliklere nankörlükten vazgeçersiniz)! [Not: Yapılan günahlar ve haksızlıklar karşılığı kefaret olarak bir köleyi özgürlüğe kavuşturma tavsiyesi, bu kötü uygulamanın kökünü kurutma amaçlıdır.]

  • 5:95

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِه۪ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ اَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاك۪ينَ اَوْ عَدْلُ ذٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ اَمْرِه۪ۜ عَفَا اللّٰهُ عَمَّا سَلَفَۜ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللّٰهُ مِنْهُۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ

    Ey iman edenler! Siz (Hacc ve Umre için) ihramlıyken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası; öldürdüğü hayvana denktir ki; buna da, Kâbe’ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir kefaret yerine getirilecektir. Böylelikle işlediğinin vebalini tatmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öç alacaktır (günahının ve hatasının karşılığını bulacaktır). Allah Üstün ve Güçlü olandır, intikam sahibidir.

  • 6:151

    قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    De ki: “Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi (hiçbir şekilde) asla ortak koşmayın. Ana-Baba’ya ihsan ve ikramla (hizmet yapın, kalplerini kırmayın ve isyandan sakının), yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeye (kalkışmayın. Nüfus planlaması bahanesiyle anne karnında şekillenmiş bebekleri aldırmayın.) Sizin de, onların da, rızıklarını Bizim verdiğimizi (unutmayın.) Çirkin kötülüklerin (her türlü fuhuş ve rezaletlerin) açığına da, gizli saklısına da yaklaşmayın. (Savaş, eşkıyalık, devlete isyan, adam öldürmek gibi) Hak etmeleri dışında, Allah’ın haram kıldığı hiçbir cana kıymayın. İşte böylece (Allah) bunlarla size emredip tavsiyede bulunuyor (huzur ve kurtuluş yolunu öğretiyor). Umulur ki akıl erdirir (ve düşünüp gereğince amel edersiniz).”

  • 8:4

    اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ

    İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, (manevi huzur ve makamlar, ayrıca günahlarından) bağışlanma, üstün (ve sürekli) bir rızık vardır.

  • 9:28

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هٰذَاۚ وَاِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْن۪يكُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ٓ اِنْ شَٓاءَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

    Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pislik (konumundadır. Onlardan maddi ve manevi menfaat beklemek boşunadır). Öyleyse bu yıllarından (şu anki imkân ve fırsatlar ellerinden alındıktan) sonra, artık (bir daha asla) Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer (müşriklerin, Hacc ve Umre ziyaretleri için harcamalarındaki kazançlarınızdan mahrum kalmaktan ve dünyevi olarak) yoksulluktan korkarsanız (bunlar boş kuruntulardır, çünkü), Allah dilerse sizi yakın bir gelecekte Kendi fazlından zengin kılacaktır. Şüphesiz Allah Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:41

    اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    (Ey mü’minler!) Gerek hafif (gençlik çağında ve teknolojik imkânlarla), gerek ağırlıklı (olgun yaşta ve klasik-ağır silahlarla donatılmış) olarak seferber olun ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. (Adalet düzeni kurulsun ve insan hakları korunsun diye gayret gösterin.) Eğer bilirseniz sizin için bu pek hayırlı (bir gayrettir).

  • 9:60

    اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

    Sadakalar (zekât ve devlet vergisi harcamaları), -Allah'tan bir farz olarak- sadece: (Zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan) Fakirler, (iş bulamayan ve engelleri sebebiyle çalışma yeteneği bulunmayan) düşkünler, (ortak bütçeden verilmek üzere kamu hizmeti) işinde görevli kimseler, (örtülü ödenek bütçesinden) kalpleri (İslamiyet’e ve devlete) ısındırılmak istenenler, köleler (hapisten ve esaretten kurtulmak isteyenler), borcunu ödeyemeyenler, Allah yolunda (cihad edenler, savunma giderleri) ve yolculukta (muhtaç düşmüşler) içindir. Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 17:26

    وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا

    Akrabaya hakkını ver, (onları yardımsız bırakma ve alâkanı koparma,) yoksula ve yolda kalmışa da (el uzat), ama (elindekini) israf ederek saçıp savurma (ki böyleleri perişan hale düşecektir).

  • 17:31

    وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًٔا كَب۪يرًا

    (Sakın) Yoksulluk endişesiyle (anne karnından itibaren) çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size Biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir suç ve günahtır (ağır bir vebaldir).

  • 18:79

    اَمَّا السَّف۪ينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاك۪ينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَاَرَدْتُ اَنْ اَع۪يبَهَا وَكَانَ وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْبًا

    “O (deldiğim) gemi var ya; denizde çalışan bazı yoksulların (geçim kaynağı) idi. Ben onu (kasıtlı olarak) yaralayıp deldim. Çünkü onların ötesinde (peşlerinde), her sağlam gemiyi zorla gasp eden bir hükümdar (fırsat beklemekteydi. Hasar verdim ki, bu gemiye tenezzül etmesin. Onun yoksul olan sahipleri de, kolayca tamir edip işlerine devam etsin.)

  • 22:28

    لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ

    Kendileri için (bu seyahat ve ziyaretten dolayı maddi ve manevi) birtakım yararlara şahitlik etsinler ve kendilerine rızık olarak verdiği (dört ayaklı) hayvanlar üzerine, belli günlerde (kurban keserken) Allah'ın adını zikretsinler. (Besmele ve tekbir çeksinler.) Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun (ki sevinsinler).

  • 22:36

    وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    İri cüsseli develeri de, size Allah'ın şiarından (kurbanlık hayvanlarından) kıldık, sizler için onlarda birçok hayırlar vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup boğazlanırken) Allah'ın adını anın; (kesilip) yanları üzerine (yıkıldıkları) zaman da (pişirip) onlardan yiyin, kanaatkâr kimselere de ve ihtiyaç duyup isteyenlere de yedirin. İşte böylece, (asla başa çıkamayacağınız ve yakalayıp yere yıkamayacağınız bu büyük hayvanları) sizin için onlara boyun eğdirdik, (emrinize ve hizmetinize verdik) umulur ki şükredersiniz.

  • 24:22

    وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    (Her şeye rağmen) Sizden, fazilet ve servet sahibi olanlar (yine de asil ve adil davransınlar; bu gibi fesatlıklara alet olsalar da) yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret etmiş olanlara (şimdiye kadar) vermekte (oldukları yardımlarını kesip) eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoş görsünler. Ki; Allah'ın da sizi bağışlamasını (istemez ve) sevmez misiniz? (Kesinlikle) Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir. (Bu nedenle, hayırlı ve yararlı bir işi yapmamak için yapılan yeminlerden vazgeçilmelidir.)

  • 24:32

    وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

    İçinizden bekâr olanları, erkek ve kadın hizmetlilerden salih (tevbekâr ve artık namus ehli) olup da (maddi imkânları yetersiz ve kimsesiz bulunanları) evlendirin. Eğer fakir iseler Allah Kendi fazlından onları zengin edecek (geçim ve rızık kapıları açıverecektir). Allah (rahmet ve kudreti sınırsız olan) Vâsi’dir (sonsuz imkân ve ikram sahibidir) ve Alîm’dir.

  • 28:24

    فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ

    Bunun üzerine (Musa) hemen (müdahale edip) onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek: “Rabbim, doğrusu bana indireceğin-göndereceğin her hayra muhtacım, (burada garip ve sahipsiz durumdayım)” diye (dua etti.)

  • 30:38

    فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    (Ey Nebim!) Öyleyse yakınlara (muhtaç akrabaya ve mağdur arkadaşlara) hakkını ver, yoksula da, yolcuya da (zekât ve infak payını ayır). Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha (gerçek kurtuluşa) erenler onlardır.

  • 35:15

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ

    Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamîd (övülmeye layık)tır. (İnsanların, Allah’ın halifesi ve temsilcisi olacak adil bir devlet himayesine ihtiyaçları vardır, aksi halde ezilmekten ve esaretten kurtulamayacaklardır.)

  • 47:38

    هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ

    İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye (nakdiniz ve vaktinizle Hakk davasını desteklemeye) çağrıldığınızda; buna rağmen bazılarınız cimrilik yapmaktadır. Oysa kim cimrilik ederse artık o, ancak kendi nefsine cimrilik ettiğinden (manevi ziyandadır). Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; asıl fakir (ve her halde Allah’a muhtaç) olan sizlersiniz. (İman ve akıl bunu anlamak ve ona göre davranmaktır.) Eğer siz (Hakk’tan ve cihaddan) yüz çevirecek olursanız, (Allah) yerinize sizden başka bir kavmi-kesimi getirip-değiştirir (ve onları zafere ulaştırır). Sonra onlar, sizin gibi (itirazcı ve isyancı) da olmazlardı (itaatli ve sadakatli davranacaklardır).

  • 51:19

    وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ

    Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (ve onu gönül rızasıyla ayırıp verirlerdi. Asla cimrilik ve bencillik etmezlerdi.)

  • 56:67

    بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

    "Belki de, biz büsbütün mahrum bırakıldık" (diye yakınıp duracaktınız).

  • 59:7

    مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ

    Allah'ın o (fethedilen bölge ve) şehir halkının (malından) Resulüne verdiği fey (ganimet malları); Allah'a, Resul'e, (Adil devlet ve hükümet bütçesine ve Elçiye) yakın akrabalığı olanlara (Ehl-i Beyt’e), yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden sadece zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (bir etkili nimet) olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan da uzaklaşın ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah’ın, cezası (ikâbı) pek şiddetlidir. [Not: Bu ayet Hz. Peygambere hüküm koyma yetkisi verildiğini bildirmektedir.]

  • 59:8

    لِلْفُقَرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ

    (Ayrıca bu ganimet malları) Hicret eden fakirleredir ki; onlar, sadece Allah'tan O’nun lütfunu ve rızasını dileyip aramak üzere; Allah'a (dinine) ve O'nun Resulüne yardım ederlerken (bu nedenle) yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmış kimselerdir. İşte bunlar, (davasına) sadık kalan (mü’minlerdir).

  • 59:9

    وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ

    Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler (Ensar sahabiler) ise, hicret edenleri (samimiyetle ve dini gayretle) severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu ve kıskançlık duygusu) hissetmezler. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından sıyrılıp korunmuşsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erişecek kimselerdir.

  • 68:24

    اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ

    "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." (Ürünlerimizin az bir kısmına dahi kimse ortak olmasın, diye düşünmüşlerdi.) [Not: Yani; sakın, bugün aramıza bir yoksul sokulmasın diyorlardı. Oysa ağır işlerde onları çalıştırıyor, yurt savunmasında onları cepheye sürüyor, onların sayesinde güvencede bulunuyorlar, onlardan kuvvet alıyorlar ve saltanat huzurlarını onlarla kurabiliyorlardı. O bağ ve ekine ve onun ürünlerini toplamaya da yine bu halkın sayesinde nail olacaklardı. Düşünmeleri gerekirdi ki o bağ ve ürünleri, fabrika ve üretimleri, kendilerinden önce onu onlara veren ve onlar uyurken onu gözetecek olan Allah'ındı. Onda hem Allah’ın hakkı, hem de Allah'ın yoksul kullarının nice hakları vardı. O yoksulları gözetmek, bu iyiliği bilme alâmeti olmak üzere Allah için onlara ikram edip ihtiyaçlarını gidermek gerekirken; "Sakın yanınıza bir fakir sokulmasın" diyerek nankörlüğe yönelmişlerdi.]

  • 68:27

    بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

    (Derken gerçeği anlayıp) "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık" (diye pişman ve perişan vaziyette çöküvermişlerdi).

  • 69:34

    وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ

    "Yoksula yemek vermeye (yanaşmıyor, bu yönde çabalayanlara) destekçi (bile) olmuyordu."

  • 70:25

    لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ

    Ki, ihtiyaç duyup isteyenlerin (çalışıp kazanma imkânından mahrum kimselerin) ve yoksul kesimlerin (yardımına koşulmalıdır.)

  • 74:44

    وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ

    “Yoksulları da (ihtiyaçlarını giderecek ve hayatlarını onurlu ve huzurlu geçirecek şekilde) yedirmez (ve giydirmez)dik. (Ülkede bunu temin edecek adil ve asil bir düzen için gayret göstermezdik.)

  • 89:18

    وَلَا تَحَٓاضُّونَ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۙ

    Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz (diye sıkıntı ve sarsıntılar size uğramaktadır).

  • 90:16

    اَوْ مِسْك۪ينًا ذَا مَتْرَبَةٍۜ

    Veya (sarp yokuş;) acizlik ve çaresizlik içinde sürünen (miskin-perperişan) bir yoksulu (elinden tutup kalkındırmaktır.)

  • 93:8

    وَوَجَدَكَ عَٓائِلًا فَاَغْنٰىۜ

    Seni fakir (ve çaresiz bir garip halinde) bulup da zengin (ve yetkin) kılmadı mı?

  • 93:10

    وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ

    (Sana ihtiyacını arz edip) Yardım dilenenleri (sıkıntı ve sorunlarına çözüm yolu olacak cevaplar bekleyenleri) azarlayıp (mahrum ve mahzun bırakmayasın!)

  • 107:3

    وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ

    Yoksulu (muhtaç ve mağduru) doyurmaya, (bunları koruyup kalkındıracak yeterli imkânı ve adil bir iktidarı oluşturmaya) da önayak olmayandır.

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

  • 2:184

    اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

  • 2:215

    يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلْ مَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

  • 2:221

    وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟

  • 2:235

    وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

  • 2:236

    لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ

  • 2:268

    اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًاۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ

  • 2:271

    اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

  • 2:273

    لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟

  • 3:181

    لَقَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ فَق۪يرٌ وَنَحْنُ اَغْنِيَٓاءُۢ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ

  • 4:6

    وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافًا وَبِدَارًا اَنْ يَكْبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يبًا

  • 4:8

    وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا

  • 4:36

    وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ

  • 4:135

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

  • 5:89

    لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاك۪ينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْل۪يكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْر۪يرُ رَقَبَةٍۜ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْۜ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

  • 5:95

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِه۪ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ اَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاك۪ينَ اَوْ عَدْلُ ذٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ اَمْرِه۪ۜ عَفَا اللّٰهُ عَمَّا سَلَفَۜ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللّٰهُ مِنْهُۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ

  • 6:151

    قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

  • 8:4

    اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ

  • 9:28

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هٰذَاۚ وَاِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْن۪يكُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ٓ اِنْ شَٓاءَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

  • 9:41

    اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

  • 9:60

    اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

  • 17:26

    وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا

  • 17:31

    وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًٔا كَب۪يرًا

  • 18:79

    اَمَّا السَّف۪ينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاك۪ينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَاَرَدْتُ اَنْ اَع۪يبَهَا وَكَانَ وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْبًا

  • 22:28

    لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ

  • 22:36

    وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

  • 24:22

    وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

  • 24:32

    وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

  • 28:24

    فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ

  • 30:38

    فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

  • 35:15

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ وَاللّٰهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ

  • 47:38

    هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ

  • 51:19

    وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ

  • 56:67

    بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

  • 59:7

    مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ

  • 59:8

    لِلْفُقَرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ

  • 59:9

    وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ

  • 68:24

    اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ

  • 68:27

    بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

  • 69:34

    وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ

  • 70:25

    لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ

  • 74:44

    وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ

  • 89:18

    وَلَا تَحَٓاضُّونَ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۙ

  • 90:16

    اَوْ مِسْك۪ينًا ذَا مَتْرَبَةٍۜ

  • 93:8

    وَوَجَدَكَ عَٓائِلًا فَاَغْنٰىۜ

  • 93:10

    وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ

  • 107:3

    وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ