460. Sayfa

23. Cüz

  • 39:22

    اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

    Allah, (Hakkı ve hayrı arayan) kimin göğsünü (gönlünü) İslam'a açmışsa, artık o Rabbinden bir nur üzerine değil midir? (Elbette öyledir.) Fakat Allah'ın zikrinden (Kur’an’ı talim ve tatbik etmekten yana) kalpleri katılaşmış olanların ise vay haline! İşte onlar, apaçık bir sapkınlık içindedirler.

  • 39:23

    اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

    Allah müteşabih (benzeşmeli ve birbirini izah edici), ikişerli (zıt kutupları ve kavramları belirtip öğretici) bir Kitap olarak sözün en güzelini (Kur’an-ı Kerim’i) indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların Ondan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (ve Kur’an’ı anlama gayretine karşı) yumuşar-yatışır (içlerine teslimiyet ve samimiyet yerleşir). İşte bu Allah'ın yol göstermesidir ki, Onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, (Kur’an’a ilgi ve ihtiyaç göstermediğinden ve yüz çevirdiğinden dolayı) kimi de saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici bulmak mümkün değildir.

  • 39:24

    اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

    (Mü’min ve mücahit kimseler) Kıyamet günü o kötü azaptan kendi yüzünü (ve özünü) korumaya çalışan (pişmanlık ve perişanlık içindekilerle) bir midir? Ve (o gün) zalimlere "Kazandığınızı tadın!" denilir.

  • 39:25

    كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ

    Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanlamıştı; bunun üzerine azap, onlara hiç şuurunda ve farkında olmadıkları bir yerden gelip-yetişmişti.

  • 39:26

    فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    Böylece Allah, onlara dünya hayatında da 'horluğu ve aşağılanmayı' tattırıverecektir. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı ise gerçekten daha büyük (ve çetindir).

  • 39:27

    وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ

    Andolsun Biz bu Kur’an’da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için (çeşitli problemlerin çözümüne dair) her bir örnekten vermiş (huzur ve kurtuluş çarelerini göstermişiz)dir. (Gerçekleri ve başlarına gelecekleri en uygun misallerle izah etmişizdir. Ki Kur’an’daki misaller, ilerideki sorunların çözümüne örnek teşkil edecektir.)

  • 39:28

    قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

    (Bu Kitap, asla) Eğrilik ve çarpıklığı (ayetler arasında ihtilafı) olmayan Arapça bir Kur'an'dır. Umulur ki (okuyup, anlayıp uygularlar, küfür ve kötülükten) sakınırlar (diye Allah katından indirilmiştir).

  • 39:29

    ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    Allah (Kendisine ortak koşanlar için şöyle) bir örnek vermiştir: Bir adam (düşünün ki) onun ortakları var (ve sürekli) münakaşa edip duruyorlar… Diğer bir adam ise (ortakları yok, tek başınadır ve kendisinin) halim-selim ve teslimiyetli hizmetçi adam(ları) bulunuyor. Şimdi bu ikisinin durumu bir olur mu? (Bağımsız olan ve teslimiyetli hizmetçileri bulunan; elbette daha huzurlu, daha hayırlı ve başarılı değil midir?) Hamd (her türlü övgü ve teşekkür, bu Kur’an’ı ve Resulüllah’ı gönderen) Allah'ındır. Ama doğrusu onların çoğu (gerçeği) bilmemektedir.

  • 39:30

    اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ

    (Ey Nebim!) Gerçek şu ki, elbette Sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir.

  • 39:31

    ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟

    Sonra şüphesiz sizler, (mü’min-kâfir, sadık-münafık, hepiniz) kıyamet günü Rabbinizin huzurunda (hasımlaşıp hesaplaşarak) davalaşacaksınız. (Bu İlahi adaletin gereğidir.)