380. Sayfa

19. Cüz

  • 27:45

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ

    Andolsun, Biz (Şam-Medine arasında ve Kızıldeniz civarındaki) Semud (kavmine) kardeşleri Salih’i: “Yalnızca Allah’a kulluk edin” demek üzere gönderdik. Derken bir de ne görsün, onlar (haset ve fesat yüzünden) birbirlerine düşman kesilmiş iki taifeydi.

  • 27:46

    قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

    (Hz. Salih:) “Ey kavmim! Neden iyilikten önce kötülük konusunda acele ediyorsunuz? (Düşmanca hırsları ve hınçları bırakıp) Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki (rahmet olunup) esirgenirsiniz” demişti.

  • 27:47

    قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ قَالَ طَٓائِرُكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ

    Dediler ki: “Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.” (Hz. Salih) Dedi ki: “(Hayır,) Sizin uğursuzluğunuz Allah katında (yazılı)dır. (Başınıza gelenlere kendi küfür ve kötülükleriniz yol açmıştır.) Aslında, siz denenmekte (başınıza gelenlerle imtihana çekilmekte) olan bir kavimsiniz.”

  • 27:48

    وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

    O şehirde (Medine’de ve her Medeniyette ve Memlekette) DOKUZ'LU BİR ÇETE (halkı ezmek ve zulüm düzenini sürdürmek üzere fikren ve fiilen işbirliği yapan dokuz ayrı şebeke) vardı, ki onlar yeryüzünde (ve ülkelerinde fesat) bozgunculuk çıkarıyorlar (dirlik-düzen bırakmıyorlardı), ıslah (ve iyilik) tarafına ise hiç yanaşmıyorlardı.

  • 27:49

    قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

    (Kendi aralarında toplanıp) Allah adına yemin ederek dediler ki: “Bir gece (ansızın) mutlaka ona ve ailesine baskın düzenleyelim (ve hepsinin işini bitirelim). Sonra da sahiplerine (aşiretine, ‘Salih ve) ailesinin yok edilişinden hiç haberimiz yok (olup bitenleri asla görmedik!) Bizler, gerçekten doğruyu söyleyenlerdeniz’ (diyerek onları aldatalım ve bunlardan kurtulalım!)

  • 27:50

    وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

    Böylece onlar (Müslümanlara ve mazlumlara karşı) bir tuzak (hileli bir düzen) kurdular. Biz de, farkında olmadıkları bir tuzak kurup (onların planlarını altüst ettik ve bu tuzaklarını onların başına geçirdik.)

  • 27:51

    فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْۙ اَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ اَجْمَع۪ينَ

    Artık Sen bak gör ki, bu hile rejimlerinin (ve zulümlerinin) sonu nasıl oldu. (Ki) Biz onları ve kavimlerini toptan mahvettik.

  • 27:52

    فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

    İşte (şu harabeler), zulümleri yüzünden başlarına çökmüş evleri (ve şehirleridir). Şüphesiz (düşünüp gerçeği) bilen bir kavim için bunda büyük ayetler-dersler vardır.

  • 27:53

    وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

    (Bunları düşünüp anlayanlar için, bir ibret ve hikmet levhası olarak bıraktık.) İman edenleri ve kötülükten sakınan kimseleri ise kurtardık. (Yani; Semud ve Hz. Salih kavminden inananları, küfür ve kötülükten kaçınanları selamete çıkardık.)

  • 27:54

    وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

    Lut da; hani kavmine demişti ki: "Siz, (rezilliğini) açıkça fark edip bildiğiniz halde, (göz göre göre) yine de o çirkin utanmazlığı (ve eşcinsellik fuhşiyatını hâlâ) yapıp işleyecek misiniz?”

  • 27:55

    اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ

    "Siz gerçekten kadınları bırakıp, ille de şehvetle erkeklere mi gideceksiniz? (Nasıl bir sapıklığa kaymışsınız.) Belli ki, siz (yaptığınız haksızlık ve ahlâksızlığın acı akıbetini düşünmeyen ve) cahillik eden bir kavimsiniz."