268. Sayfa

14. Cüz

  • 16:15

    وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ

    (Dünya kendi etrafında saatte 1670 km; Güneş’in etrafında ise saatte 108 bin km hızla dönerken) Sizi sarsıntıya uğratmasın diye, yer(küre)de (balans -ağırlık kurşunu- gibi) sağlam dağlar bıraktı; (ayrıca ulaşımda yararlanmanız için) ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki hidayet olunur (yolunuzu bulur)sunuz diye (bunları meydana getirmiştir).

  • 16:16

    وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ

    Ve (Allah daha başka) alâmet ve işaretler de (var etmiştir ki örneğin;) onlar “Necmi” ile (Din Yıldızı veya Resulüllah’ın izah ettiği Kur’an kuralları ile) hidayeti (Hakk Dini ve adalet düzenini) bulabileceklerdir. [Not: Bu ayette hem kutup yıldızı ile geceleri okyanuslarda ve çöl sahralarında yön tayinine dikkat çekilmekte, hem de Hz. Peygamber Efendimize ve Mehdiyet rehberliğine işaret edilmektedir.]

  • 16:17

    اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

    (Her şeyi böyle yoktan) Yaratan, hiç(bir şey) yaratamayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?

  • 16:18

    وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu (bir genelleme yaparak bile kavrayıp) sayamazsınız (ama yine de nankörlüğe kalkışırsınız!); gerçekten Allah, (bunca günahınıza rağmen) çok Bağışlayandır, pek Esirgeyendir.

  • 16:19

    وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ

    (Siz, yaptıklarınızın gizli kalacağını ve hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?) Oysa Allah saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilmektedir.

  • 16:20

    وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَۜ

    Allah'tan başka yalvarıp yakardıkları (putlar ve şahıslar) hiçbir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar (kendileri ve bütün hücreleri, sürekli) yaratılıp duran (aciz varlıklar ve kişilerdir).

  • 16:21

    اَمْوَاتٌ غَيْرُ اَحْيَٓاءٍۚ وَمَا يَشْعُرُونَۙ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ۟

    (Putlar ve tağutlar; onlar aslında) Ölüdürler, diri değildirler (bâtıl liderleriniz de ölüp gidecektir); ne zaman dirileceklerinin de şuuruna varamayan (şeylerdir).

  • 16:22

    اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ

    Sizin İlahınız tek (ve gerçek) bir İlahtır. (Herkesi ve her şeyi yaratan, rızası aranan, ibadet olunan, medet umulan, kulları için kanun koyan tek ve mutlak Allah'tır.) Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkârcıdır ve onlar (kof bir gururla) müstekbir (boşuna büyüklenmekte) olan (kimselerdir).

  • 16:23

    لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ

    Şüphesiz Allah, onların (kalplerinde) saklı tuttuklarını da ve açığa vurduklarını da (hepsini) bilir; gerçekten O, müstekbirleri (kibirli gafilleri) sevmez.

  • 16:24

    وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۙ

    Onlara (inkârcılara) "Rabbiniz size (Kur’an ile) ne indirdi?" dendiğinde, (ne olacak) "Eskilerin masallarını" demektedirler.

  • 16:25

    لِيَحْمِلُٓوا اَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۙ وَمِنْ اَوْزَارِ الَّذ۪ينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ۟

    Bu onların (Kur’ani hüküm ve haberleri inkâr edip küçümsemeleri) kıyamet gününde kendi günahlarının tamamını ve (ayrıca) bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için (yeterlidir). Bak hele, ne kötü yük yüklenirler. (Çünkü bir şeye sebep olan ve kötü çığır açan, onu işleyenler gibi vebaldedir.)

  • 16:26

    قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ

    Onlardan öncekiler de (böyle), hileli-düzenler tertiplemişlerdi de, Allah(ın azap emri) gelip onların kurdukları (şeytani) yapıların temellerini (yıkıp geçti), bunun üzerine üstlerindeki tavan tepelerine çöküverdi; böylece azap onlara hiç farkında ve şuurunda olmadıkları yerden gelmişti (ve işleri bitirilmişti).