Mürselât Suresi

Birbiri ardınca ve iyilik amacıyla (örfen; zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak) gönderilenlere (uyarıcılara, Hakka çağırıcılara) yemin olsun ki;

Derken (sert ve çetin rüzgârlar gibi, her hayırlı hizmete koşturup, şeytani odakları ve münafıkları) kökünden koparıp savuranlara…

Ardından (hakikat prensiplerini ve huzur projelerini, neşriyat yoluyla) korkmadan ve yılmadan yaydıkça yayanlara,

Sonra, (rahatının ve menfaatinin kölesi ve nefsani arzularının esiri olanlardan uzaklaşıp, Hakkı bâtıldan, sadıkı sahtekârdan, mü’mini münafıktan çok kesin ve keskin biçimde) ayırdıkça ayıranlara... (Mutlak doğruları ve mutlu oluşumları topluma tanıtanlara,)

(Ve gelecek nesillere de) Bir zikir ve öğüt (olacak eserler) bırakanlara!

Böylece (hiç kimsenin “bilmiyordum, başka türlü sanıyordum” gibi) bir bahanesi ve mazereti (kalmasın), veya (herkes apaçık şekilde) uyarılsın! (diye gerçekleri, hem de gerekçeleriyle birlikte ortaya koyanlara yemin olsun ki,)

Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, ezilen mü’minlerin zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.

(Evet,) Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silinip karardığı' zaman,

Gök yarılıp parçalandığı zaman,

Dağlar kökünden sökülüp savrulmaya başladığı zaman,

Ve resuller (elçiler, davetçiler) de (şahitlik yapmak üzere) belirlenen bir vakitte getirilip (herkesin İlahi mahkemeye çıkarıldığı) zaman,

(Ey kâfirler, şimdi anladınız mı bu kıyamet:) Hangi güne (ve şimdiye kadar niye) ertelenmişti?

(Mü'mini müşrikten, mazlumu zalimden) Ayırma günü için! (Herkes ayarını ortaya koysun diye fırsat verilmişti.)

(Ey Nebim!) Bu ayırma gününü (ve ayrıştırma hükmünü Biz) Sana bildirmeseydik Sen nereden bilecektin?

(İşte) O gün, (kıyamet ve ahireti) yalanlayanların (ve ona hazırlık yapmayanların) vay haline!

Biz, (inkâr ve isyan eden) öncekileri helak etmedik mi?

Sonra arkadan gelen (azgın ve sapkın kimse)leri de (ekleyip) onların peşinden sürükleriz.

İşte Biz, suçlu-günahkârlara böyle davranırız (mücrim zalimlerin hadlerini bildiririz).

O gün, (kitabı ve hesabı) yalanlayanların vay haline (gör ki neler ederiz!)

(Ey insan!) Sizi basbayağı bir sudan (hakir görülen meni damlalarından) yaratmadık mı?

Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine (ana rahmine) yerleştirip (sakladık).

Belli bir süreye kadar; (yaratılışınızı biçimlendirip ayarladık).

Biz, evet işte (bunun) takdirini Biz yaptık. Demek ki, Biz ne güzel ve mükemmel takdir buyurmaktayız! (Evet, yarattığımız her insanı 80-90 yıl kendiliğinden çalışacak harika bir fabrika gibi kurgulamaktayız.)

O gün, (kitabı, hesabı ve hayra çağıranları) yalanlayanların vay haline!

Biz yeryüzünü (canlılar için) bir toplanma (ve barınma) yeri kılmadık mı?

Dirilere ve ölülere (uygun bir mekân şeklinde hazırlamadık mı?)

Ve onda sabit yüksek dağlar yaratmadık mı? Size tatlı bir su içirip (rahatlatmadık mı?)

O gün, (Kur’an’ı ve kulluk sorumluluklarını) yalanlayanların vay haline!

(Ey kâfirler! Dünyada iken) Kendisini yalanladığınıza (cehennem azabına kavuşmak üzere) şimdi yola çıkın (ve ahiretin gerçek olduğunu anlayın).

Haydi, (kâfirler, zalimler ve münafık kimseler için hazırlanmış, kapkara bulutlar gibi aldatıcı) üç çatallı bir gölgeye (azap ve alev bölgesine) fırlatılıp takılın (cehenneme atılın ve katlanın)!

(Ki orası) Ne gölge altında barındıracak, ne (yakıcı) alevden koruyacaktır.

Gerçekten o, sanki her biri saray (yangını gibi) olan kıvılcımlar saçacaktır.

(O alevlerin) Her biri, sanki (çıldırmış) sapsarı erkek deve sürüleri gibi (büyük ve ürkütücü olacaklardır).

O gün, (Kur’an’ı, Resulüllah’ı ve onların yoluna çağıranları) yalanlayanların vay haline!

Bugün, onların (yalan) konuşamayacakları bir gün olacaktır.

Ve onlara (yalan yanlış) özür beyan etmeleri için izin de çıkmayacaktır.

O gün, (dünyada İslam ahkâmını ve ahiret hesabını) yalanlayanların vay haline!

(Rabbimiz buyuracak:) İşte bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri (bütün insan nesillerini) ‘bir arada topladık.’ (Adil bir yargılama yapılacak, kimse elimizden kurtulamayacaktır.)

(Haydi ey kâfirler ve zalimler!) Şayet kurabileceğiniz hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın Bana karşı kurun (da görelim bakalım). [Not: Kâfir ve zalimlerin, işi gücü hilekârlık, riyakârlık ve münafıklıktır. Bunların huyu çifte standarttır. Mert ve dürüst davranmazlar. Bunlar kötü niyetlerini “barış, kardeşlik, demokrasi, insan hakları” gibi yaldızlı kılıflarla sarmalayıp topluma yutturmaktadır. Ahirette bu tavırları kendilerine hatırlatılacaktır.]

O gün, (Dünya'da iken Kur’an’ın hüküm ve haberlerini, Resulüllah’ın öğüt ve öğretilerini ve vicdanlarının sesini) yalanlayanların vay haline!

Şüphesiz müttaki olanlar ise, (cennetlerdeki) gölgeliklerde ve pınar başlarındadırlar;

Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar).

(Dünyada iken) Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, afiyetle yiyin ve için (buyrulacaktır).

Elbette Biz, 'iyi ve güzel' davrananları (muhsin ve mücahit olanları) işte böyle ödüllendiririz.

O gün, (Kur’an’ın hüküm ve haberlerini ve Hakk davetçilerini) yalanlayanların vay haline!

(Şimdilik dünyada) Yiyin ve biraz yararlanıverin. Çünkü siz, suçlu-günahkâr kimselersiniz (ve yakında göreceksiniz)!

O gün, (elçilerini ve Hakk ölçülerini) yalanlayanların vay haline!

Onlara: "Rükû edin" denildiği zaman, rükû etmezlerdi, (İslam’ın hükümlerine boyun eğmezlerdi.)

O gün, (kıyameti, ahireti ve Kur’ani hakikatleri) yalanlayanların vay haline!

Artık onlar, bundan (Kur’an’dan ve Resulüllah’tan) sonra hangi söze (Kur’an’a, vicdana, akla ve ahlâka aykırı hangi uydurma Hadis’e ve hangi bâtıl sisteme inanıp) iman edip (de huzura ereceklerdi)?