-
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
-
56:1
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
VÂKIA (büyük olay) vuku bulduğu zaman!.. (Va’ad edilen büyük devrim ve değişimle, dünya ve insanlık tarihinin en önemli olayı ve daha sonra kıyamet sabahı koptuğu an; kâfirlerin, zalimlerin ve işbirlikçi hainlerin durumu nasıl olacaktır?)
-
56:2
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ
(Artık) Onun vukuunu (zulüm ve küfür saltanatının çöküş olayını ve kâfirlerin dünyasının yıkılışını) hiç kimse yalanlayamayacaktır.
-
56:3
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ
O (olay ve onun takdir edicisi Allah (CC) zalimleri, kâfirleri ve hainleri) aşağılatıcı; (mü’minleri, mücahitleri ve mazlumları ise) yüceltici ve onurlandırıcıdır. (O gün, münafıklar ve azgınlar yenilgiye uğramış, mücahit ve müttaki kullar ise zafere ulaşmış olacaklardır.)
-
56:4
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجًّاۙ
Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı vakit…
-
56:5
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّاۙ
Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı vakit…
-
56:6
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثًّاۙ
Derken toz duman halinde savrulup dağıldığı vakit…
-
56:7
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةًۜ
(Ey insanlar!) Ve sizler de üç sınıf olup (birbirinizden ayrıldığınız vakit!..)
-
56:8
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
İşte o (vakit) "Ashab-ı Meymene" (İlahi ikrama uğrayacaklardır, ki;) ne (kutludur o) "Ashab-ı Meymene!" (Meymenetli, marifet ehli ve mesuliyet sahibi mü’minler ne kadar şerefli ve şanslıdır.)
-
56:9
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
"Ashab-ı Meş'eme" (ise; onlar) ne (mutsuz ve uğursuz takımıdır). O, "Ashab-ı Meş'eme" (ki imansız, ahlâksız ve vicdansız insanlardır).
-
56:10
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ
(En seçkin üçüncü sınıf olarak; iman, ibadet ve cihad hususunda, hem kendi nefisleriyle, hem küfür ve kötülük sistemleriyle mücadele edip hayırda yarışıveren ve böylece) İleri geçenler(e gelince), onlar (hâkimiyet döneminde ve ahirette de) öne geçecek (ve şereflendirilecek bahtiyarlardır).
-
56:11
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ
İşte bunlar, (Rabbine ve müjdeli va’adine) yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
-
56:12
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
(Bunlar) Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde (ağırlanacaklardır).
-
56:13
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(Bu ileri geçen öncülerin) Birçoğu (Hakk Dine ve hizmete herkesten evvel giren ve sonuna kadar sadakatle direnen ilklerden-)öncekilerden;
-
56:14
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
Birazı da (bu haklı ve hayırlı harekete geç katılsa da, büyük fedakârlık ve yararlılık gösteren) sonrakilerden (oluşacaktır). [Not: Bu ayetlerde geçen “Evvelin=öncekiler”; Hz. Adem’den beri geçen ümmetlerin mü’minlerine, Hz. Peygamber Efendimizin mübarek Sahabesine, onların tâbisi ve takipçileri olan cihad ve fütuhat ehline, “Ahirin=sonrakiler” ise Ahir zamandaki az sayıdaki müstakim ve mücahit mü’minlere işaret olabilir.]
-
56:15
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ
(Hakka ve hayra öncülük eden cihad ve sebat ehli seçkin mü’minler) 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar (ve mükemmel koltuklar) üzerindedirler (artık çok mutlu ve onurludurlar).
-
56:16
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ
Karşılıklı (koltuklara) yaslanmışlardır (hürmet ve muhabbetle sohbete dalmışlardır).
-
56:17
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ
(Cennette onların) Çevrelerinde ebediliğe (ölümsüzlüğe) ulaştırılmış (hiç yorulup yaşlanmayan hizmetçi) gençler dönüp dolaşır;
-
56:18
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
(Kendilerine) Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler (uzatılır).
-
56:19
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ
Bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinip bulanır. (İçtikçe huzur ve mutlulukları artacaktır.)
-
56:20
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ
Arzulayıp-seçecekleri meyveler(den),
-
56:21
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
Canlarının çektiği (iştah verici ve lezzetli) kuş et(ler)inden.
-
56:22
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ
Ve iri gözlü huriler(den),
-
56:23
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ
(Ki) Sanki saklı inciler gibi (cazip ve tertemiz)dirler;
-
56:24
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Mü’minlere dünyada) Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulacaktır);
-
56:25
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا تَأْث۪يمًاۙ
(Cennet yurdunda) Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' duyacaklar, ne günaha sokacak (ve huzur bozacak davranışlar olacak)tır.
-
56:26
اِلَّا ق۪يلًا سَلَامًا سَلَامًا
Ancak sadece bir söz: "Selam, selam!" (diye dua ve hoşnutluk sesleri duyulacak)tır.
-
56:27
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ
(İşte bu) "Ashab-ı Yemin!" (imani istikamet ve fazilet sahipleri); ne (kutludur o) "Ashab-ı Yemin!" (Ki, Allah’a verdikleri iman ve itaat sözünde, cihad ve sadakat ahdinde vefa gösterenler ne kadar bahtlıdır.)
-
56:28
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ
(Onlar için cennette) Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
-
56:29
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ
Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
-
56:30
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ
Yayılıp-uzanmış gölgeler (köşkler ve yeşillikler ortamı),
-
56:31
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ
Durmaksızın akan ve çağlayan su(lar);
-
56:32
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ
Ve (daha) birçok (cinste ve tarifsiz lezzetlerde) meyveler arasında,
-
56:33
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ
(Ki asla) Kesilip-eksilmeyen ve (hiçbiri) yasaklanmayan (meyveler, muştular).
-
56:34
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ
Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler, yataklar).
-
56:35
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ
Gerçek şu ki, Biz onları, (mü’min erkek ve kadınları ahirette) yeni bir yaratma ile (cennete layık özellik ve güzellikte) tekrar inşa edip yarattık. (Onları, gençliği ve çekiciliği pörsümeyen kimseler yaptık.)
-
56:36
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَارًاۙ
Onları sürekli bâkireler (ve hep taze gelinler) kıldık.
-
56:37
عُرُبًا اَتْرَابًاۙ
Öyle ki eşlerine (muhabbet ve ülfetle) tutkun, hep (aynı) yaşıt (mutlu çiftler yaptık).
-
56:38
لِاَصْحَابِ الْيَم۪ينِۜ۟
(Bunların hepsi) "Ashab-ı Yemin" olanlar için (hazırlanmıştır ki).
-
56:39
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
-
56:40
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
Birçoğu da sonrakilerden (ahir zaman ümmetinden olacaktır). [Not: Bu ayetlerde ise, Hz. Adem’den, Hz. Muhammed Aleyhisselam’a kadar gelip geçmiş bütün nebilerin mü’min ümmetlerinin evvelkileri ve sonrakileri kastedilmiş olabilir.]
-
56:41
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ
"Ashab-ı Şimal"(e gelince), ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı Şimal!" (O küfür ve kötülük ehli ne acı ve alçaltıcı bir ortamdadır.)
-
56:42
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ
(Cehennemde) Hücrelere işleyen kavurucu alevler (arasına), kaynar irinli ve zehirli sıvılara (atılacaklardır.)
-
56:43
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ
Ve kapkara dumandan, karanlık bir gölge içinde (kıvranıp duracaklardır).
-
56:44
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ
Ki o, (cehennem) ne serindir, ne de ferahlatıcıdır. (İkram edilip rahatlatıcı hiçbir şey bulunmayacaktır.)
-
56:45
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ
Çünkü onlar, bundan önce (dünyada) varlık içinde şımarmış ve azıtmış olanlardı. (Haksızlığa ve hayâsızlığa dalmışlardı.)
-
56:46
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ
Onlar, en büyük günah (şirk, inkâr, münafıklık, haksızlık ve ahlâksızlık) üzerinde ısrarlı davrananlardı.
-
56:47
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Ve: (Hadi canım) "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden) diriltilecekmişiz?" diye (gururlanıp dolaşırlardı).
-
56:48
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ
(Üstelik) "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı (diriltilip hesaba çekilecekmiş?" diye Kur’an’ın çağrısını alay konusu yaparlardı).
-
56:49
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ
(Ey Resulüm, onlara) De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de (geçmişteki ve gelecekteki herkes mahşere kalkacaktır)."
-
56:50
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
"Bilinen (ve belirlenen) bir günün buluşma vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
-
56:51
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ
Sonra muhakkak siz, ey (Hakk’tan) sapıtmış olarak (Kur’an’ın hükümlerini ve haberlerini) yalanlayıcılar! (Unutmayınız…)
-
56:52
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ
Şüphesiz (zehirli) zakkum olan bir ağaçtan (zorla) yiyecek (ve Allah’ın kahrına uğrayacak)sınız.
-
56:53
فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ
Böylece karınları(nızı) ondan dolduracak (ve kan kusacak)sınız.
-
56:54
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ
Onun üzerine de (serinlemek ve acınızı dindirmek umuduyla) alabildiğine kaynar sudan içecek (ve içtikçe daha da perişan olacak)sınız.
-
56:55
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ
Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içmeye (mecbur kalacak)sınız.
-
56:56
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
İşte bu, onların din (hesap ve ceza) günündeki (azap) sofrasıdır.
-
56:57
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟
(Oysa) Sizleri Biz (hiç yoktan) yarattık, yine de (Allah’ı ve Kur’an’ı) tasdik etmeyecek (aklınızı ve vicdanınızı kullanmayacak) mısınız?
-
56:58
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ
Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? (İçeriğinden haberiniz var mı?)
-
56:59
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
Onu (mucize meniyi ve mutluluk lezzetini) sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Hâlâ anlamayacak mısınız?)
-
56:60
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ
Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilecek (ve hiçbir güç takdirimizi değiştirecek) değildir;
-
56:61
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ
(İnkâr ve isyana devam ederseniz, hepinizi helak edip yerinize) Benzerlerinizi (başka insan nesillerini) getirip değiştirme(miz) ve sizi, şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde (ahirette yeniden) inşa etme(miz) konusunda da (böyledir).
-
56:62
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
Andolsun, ilk inşanızı (yaratılışınızı ve ana rahminden dünyaya doğmanızı görüp) bildiniz; o halde (bundan) öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi? (Ki aynen ve yeniden diriltilip hesaba çekileceksiniz.)
-
56:63
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ
Şimdi (toprağa) ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz (ve harika içeriğini bildiniz) mi? (Kanaatinizi söyleyin.)
-
56:64
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ
Onu (topraktan) sizler mi yeşertip bitiriyorsunuz, yoksa bitirip yetiştiren Biz miyiz?
-
56:65
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu (kurumuş) bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
-
56:66
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ
(Sonra da şöyle sızlanırdınız:) "Doğrusu biz, (tohum, tarla ve fidan masrafıyla) ağır bir borç altına girip-zorlandık (sermayemizi ve emeğimizi boşa harcadık)."
-
56:67
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
"Belki de, biz büsbütün mahrum bırakıldık" (diye yakınıp duracaktınız).
-
56:68
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz (ve üzerinde dikkatle düşündünüz) mü? (Söyleyiniz.)
-
56:69
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ
Onu (kar ve yağmuru); sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?
-
56:70
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; (deniz suyu gibi asla içemezdiniz, hâlâ) şükretmeniz gerekmez mi?
-
56:71
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ
Şimdi yakmakta olduğunuz (ve enerjiye kavuştuğunuz) ateşi gördünüz mü? (Söyleyiniz.)
-
56:72
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ
Onun ağacını (ve yakıtını) sizler mi inşa edip (yaptınız), yoksa onu (tüm akaryakıtları ve petrol gazlarını) ortaya çıkarıp (yaratan) Biz miyiz?
-
56:73
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْو۪ينَۚ
Biz onu (bitkileri, meyvelerini, kerestesini, ateşini ve yakıt çeşitlerini) hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık. (Hâlâ imana gelmez misiniz?)
-
56:74
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟
(Ey Resulüm!) Şu halde azamet (sonsuz kudret ve büyüklük) sahibi Rabbini (en yüce) ismiyle tesbih et (ve O’na ibadete yönel ki, bu kulluğun gereği ve Allah’la manevi münasebet vesilesidir).
-
56:75
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِۙ
Artık yemin olsun, (vahyin yer ettiği gönüllere ve) yıldızların (mevki) yerlerine! (Belki de o yıldız eriyip tükenmiştir, şimdi görülen onun milyonlarca yıl sonra bize yeni ulaşan eski halidir.)
-
56:76
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ
Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
-
56:77
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ
Elbette ve kesinlikle bu (Kitap; gerçekleri ve görevlerinizi bildiren, değerli ve dengeli) bir Kur’an-ı Kerim'dir.
-
56:78
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ
Saklanmış-korunmuş bir Kitap'ta (Levh-i Mahfuz’da da aynen yazılı ve kayıtlı bir hakikattir).
-
56:79
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ
Ki Ona (Kur’an’a) temizlenip arınmış olanlardan başkası temas kuramaz. (Gusülsüz ve abdestsiz dokunamaz.) [Bu ayetle; maddi ve manevi kirlerden, şehvani ve şeytani fikirlerden kurtulamayanların, Onun hakikatine ulaşamayacağı ve Kur’an’ın mesajını kavrayamayacağı da ikaz edilmektedir.]
-
56:80
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
(Bu Sana) Âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
-
56:81
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ
Şimdi siz bu (Hakk) sözü (Kur’an’ın hükmünü) mü, hor görüp-küçümsüyorsunuz?
-
56:82
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
Ve (manevi) rızkınızı (Kur'an'dan yararlanma nimetini ve fırsatını bırakıp, bütün nasibinizi sadece Onu anlamadan okumak ve hükümlerini) yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
-
56:83
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ
Hele (Azrail ruhunuzu alırken) can boğaza gelip dayandığında (ne yapacaksınız?)
-
56:84
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ
Ki o sırada siz (sadece ve çaresizce) bakıp-duracaksınız.
-
56:85
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ
(Her anında ve o sırada) Biz ona (her insana) sizden daha yakınız; ancak (Bizi ve kudretimizi) görmezsiniz (ve farkında olmazsınız).
-
56:86
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ
Mademki sizler, eğer (hesaba çekilmeyecek ve) ceza görmeyecek iseniz, (o halde;)
-
56:87
تَرْجِعُونَهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Şayet doğru söylüyorsanız onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize (ve sevdiklerinizin ölmesini engellesenize!..)
-
56:88
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ
Amma, eğer o (ölecek kişi; hidayete eriştirilip Rabbine) yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise,
-
56:89
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
Bu durumda, ferahlık, reyhan (sonsuz ve kusursuz güzellikler) ve Naim cennetleri onlarındır.
-
56:90
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ
Ve böylece şayet "Ashab-ı Yemin"den olmuş ise, (onlar bahtiyarlardır.)
-
56:91
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ
Artık, "Ashab-ı Yemin"den (mutlu ve kutlu kesimden) selam (ve saygılar) Sana. (Ey Nebim, ki onlarla sevinip ferahlanırsın.)
-
56:92
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Ve eğer o, (Kur’an’ın hüküm ve haberlerini gereksiz ve geçersiz sayıp) yalanlayan sapkınlardan olmuş ise, (işte asıl bedbaht onlardır.)
-
56:93
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ
Artık (onun için) alabildiğine kaynar pis sudan (kahredici yiyecek ve içecek) sofraları vardır.
-
56:94
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ
Ve çılgınca yanan ateşe her atılışında (yanıp kavrulacaklardır.)
-
56:95
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ
Muhakkak bu, kesinliğinden şüphe edilmeyen bir gerçektir. (Hakke’l-yakin bir hakikattır, mutlak adaletin yerini bulacağı ahiret kaçınılmazdır.)
-
56:96
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
(Ey Resulüm, Sen ve ümmetin) Öyleyse İzzet ve Azamet sahibi Rabbini (her mübarek ve münezzeh) ismiyle tesbih edip (anın ve bütün ciddiyet ve gayretinizle ahirete hazırlanın)!