Mü'min Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 85 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 40:1

    حٰمٓۜ

    Ha, Mîm.

  • 40:2

    تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ

    Bu Kitabın (Kur’an’ın) indirilmesi, Azîz (çok güçlü, pek etkin ve tek yetkin), Alîm (yani; olmuş ve olacak her şeyi ve bütün detaylarıyla bilen) Allah'tandır;

  • 40:3

    غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ

    Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul edip, (kuluna rahmet ve fazilet kapılarını açan, ama;) cezası da pek şiddetli olan; Kudret, Kerem ve Lütuf sahibi (Allah'tan Hz. Muhammed'e vahyolunan bir Kur'an-ı Azimüşşan’dır). O'ndan başka ilah yoktur. (Bu imtihan hayatının sonunda) Dönüş de O'nadır.

  • 40:4

    مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ

    Allah'ın ayetleri (ve Kur’an’ın hükümleri) konusunda, inkâr edenlerden (münafık ve kâfirlerden) başkası (itiraz ve isyan içinde) mücadele etmez (gerçekleri çarpıtmaya girişmezler). Öyleyse (bu gibi fasık ve münafıkların ve Hakk’tan cayıp bâtıla kayanların) ülkelerde ve beldelerde (bir müddet varlık ve şımarıklık içinde) dönüp dolaşmaları Seni aldatıp imrendirmesin (kafanı karıştırmasın).

  • 40:5

    كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

    Bunlardan önce Nuh kavmi de (peygamberlerini) yalanlamış ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da (böyle yapmışlardı). Her (azgın ve sapkın) ümmet, kendi elçilerini (susturmak ve tutuklayıp etkisiz bırakmak üzere) yakalamaya kalkışmışlardır. Hakkı yürürlükten kaldırmak için, bâtıla dayanarak (zalim ve kâfir güçlere yaslanarak) mücadeleye başvurmuşlardır. (Sonunda) Ben de onları (zillet ve hezimete uğratıp) yakaladım. Artık (bir bak ki) Benim (sonunda yakalayıp) cezalandırmam (ve intikam almam) nasılmış!

  • 40:6

    وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ

    (Ey Nebim!) Böylece Senin Rabbinin kâfirler üzerindeki: "Gerçekten onlar ateşin halkıdır (ve cehenneme atılacaklardır)" sözü aynen gerçekleşip Hakk olacak (ve yerini bulacaktır).

  • 40:7

    اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ

    (Meleklerden) Arş'ı yüklenip taşımakta olanlar (ve Allah’ın arş’ı olan mü'min ve müstakim gönüllere ulaşanlar) ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, Sen rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sarıverdin, (bu nedenle, küfür ve kötülükten samimiyetle) tevbekâr (kullara) ve Senin yoluna tâbi olan (müstakim ve mücahit insan)lara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru" (diye dualar yapılmaktadır.)

  • 40:8

    رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ

    “Rabbimiz onları (küfür ve kötülükten ve bâtılı desteklemekten tevbe edip Hakk yolunu tutanları) Adn cennetlerine sok ki, onlara (bunu Sen) va'ad ettin; (ayrıca) babalarından, eşlerinden ve nesillerinden salih olanları da (onlara katıp cennetine koy). Gerçekten Sen, Üstün ve Güçlü olansın, Hüküm ve Hikmet sahibi (yegâne Sultansın!)

  • 40:9

    وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟

    Ve onları (dünyada ve ahirette) kötülüklerden koru. O gün Sen, kimi kötülüklerden korumuşsan, gerçekten ona rahmet buyurmuşsundur. İşte bu, büyük “kurtuluş, mutluluk ve bahtiyarlıktır.”

  • 40:10

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ

    Şüphesiz (İslami hüküm ve haberleri kısmen veya tamamen inkâr edip) küfre düşenlere ise (şöyle seslenilecek): "Allah'ın (size olan öfkesi ve) gazaplanması, elbette sizin kendi nefislerinize (kızıp) gazaplanmanızdan daha büyüktür. (Bu nedenle şiddetle cezalandırılacak ve Allah’ın kahrına uğrayacaksınız!) Çünkü siz, imana (Kur’an ahkâmına ve İslam ahlâkına) çağrıldığınız zaman (itiraz ve) inkâr ediyordunuz!" diye nida olunacaktır.

  • 40:11

    قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ

    Onlar ise şöyle deyip duracaklar: “Ey Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. (Bize cenneti kazanma imkânı verdin, ama biz fırsatı kaçırdık, kötülüklere daldık.) Şimdi günahlarımızı itiraf edip (yalvarıyoruz:) Bir daha (tekrar dünyaya) çıkmaya (ve yeniden imtihan olunmaya) bir yol var mıdır?”

  • 40:12

    ذٰلِكُمْ بِاَنَّهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ

    (Onlara: Hayır bu samimiyetsiz istekleriniz asla kabul olunmayacaktır.) “İşte şu sebepten dolayı; çünkü Allah’a Vâhid (yegâne yardım umulacak ve korkulup sığınılacak tek Zat) olarak (imana ve itaate) çağrıldığınızda inkâr edip (sapıtırdınız. Ama) Eğer O’na ortak koşulduğunda ise inanıp onaylardınız. (Canlı ve cansız tağutları ve şeytani güç odaklarını, Allah’a eşler tutardınız.) Artık hüküm; O Yüce, O Büyük olan Allah'ındır.”

  • 40:13

    هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقًاۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ

    O (Allah) size ayetlerini (böyle) gösteriyor ve sizin için gökten (maddi ve manevi) rızık indiriyor. (Ama) İçtenlikle (Allah'a) yönelenden başkası öğüt alıp-düşünmez (durumdadır).

  • 40:14

    فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

    Öyleyse kâfirler hoş görmese de, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) yapın (yaşamınızda ve her konudaki amacınızda Kur’an’ı ve Resulüllah’ı merkeze alın).

  • 40:15

    رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ

    O, dereceleri yükselten Arş'ın sahibi olan (Allah), “Yevmet-telak”-buluşma (ve hak ettiğine kavuşma) günü- ile (insanları) uyarıp hatırlatmak için, Kendi emrinden olan ruhu (vahyi, Cebrail’i ve vicdani ilham hissini) kullarından dilediğine indirip durmaktadır.

  • 40:16

    يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

    O gün onlar (bütün bu olaylar ve yaratılış sırları) orta yere çıkacaklardır. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmayacaktır. (Ve Allah soracaktır:) "Bugün mülk ve hükümranlık kimindir? (Herkes ve her şey şöyle cevap verip haykıracaklardır:) Bir olan, Kahhâr olan Allah'ındır. (Hüküm ve egemenlik sadece O’nun hakkıdır.)" [Not: Kahhâr: Allah’ın bir ismi olup; mutlak galip gelen, asla yenilmeyen, karşı durulmaz gücüyle her şeyi ve herkesi ezip itaat ettiren, emrini ve takdirini her yerde ve her halde yürüten anlamındadır.]

  • 40:17

    اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

    Bugün herkes ancak kazandığının karşılığı ile cezalandırılır. (Her nefis hak ettiğini bulacaktır.) Bugün asla haksızlık yapılmayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk gören (ve karara bağlayandır).

  • 40:18

    وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ

    Onları yaklaşmakta olan güne (ecellerine) karşı uyar ki, o zaman yürekler korkudan gırtlaklara dayanır, dehşet ve endişeyle yutkunur dururlar. (Artık) Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi bulunacaktır.

  • 40:19

    يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ

    (Allah) Gözlerin hainliğini (şehvetli ve kötü niyetli seyirlerini) ve kalplerin gizlediği (düşünceleri) elbette bilip durmaktadır. [Not: Cenab-ı Hakk, hem hizmet ve fazilet ehline haset ve hıyanet nazarıyla bakanları; hem de başkasının mahremini veya TV, dergi ve internet ekranlarındaki ahlâksız görüntüleri seyre koyulanları bildiğini hatırlatıp, bizleri iffetli ve edepli olmaya davet buyurmaktadır.]

  • 40:20

    وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟

    Allah adaletle hükmedendir. O'nu bırakıp taptıkları (putları ve tağutları) ise hiçbir şeye hükmedemezler. (Zalimlerin ve kâfirlerin hâkimiyeti zahiri ve geçicidir ve Allah’ın takdirine tâbidirler.) Şüphe yok ki Allah, (hakkıyla) İşiten ve Görendir. (Her şey O’na ayandır.)

  • 40:21

    اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ

    Onlar yeryüzünde (hiç ibretle) gezip-dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. (Oysa) Onlar, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri yönünden kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları dolayısıyla (azapla) yakalayıverdi. Onları Allah'tan koruyacak hiç kimse de olmadı.

  • 40:22

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

    Bunun nedeni; gerçekten resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği halde, onların inkâr etmeleriydi. Bu yüzden Allah, onları (azapla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, çok Kuvvetli ve cezalandırması şiddetli (olandır).

  • 40:23

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ

    Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; (Hakkı tebliğe görevli kıldık.)

  • 40:24

    اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

    (Biz Musa’yı; siyasi ve askeri iktidar sahibi) Firavun'a, (dini ve idari bürokrasiye hâkim) Haman'a, ve (haram servet ve haksız sermaye birikimcisi) Karun'a (yollamış ve davetimizi ulaştırmıştık). Ama onlar: “(Bu) Yalan söyleyen bir büyücüdür" deyip (karşı çıkmışlardı).

  • 40:25

    فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ

    Böylece o (elçimiz), katımızdan kendilerine bir Hakk (Kitap) ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." (Böylece nesilleri kurutulup tehlike olmaktan çıksınlar!) Ancak kâfirlerin hileli düzenleri, sonunda mutlaka boşa çıkacaktır.

  • 40:26

    وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُون۪ٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ د۪ينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ

    Firavun: “Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim (diye ele geçireyim) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarıversin (bakalım kendisini kurtarabilecek mi?) Çünkü ben, (onun) sizin dininizi (mevcut hayat sisteminizi) değiştirmesinden, ya da yeryüzünü (ülkemizi) fesada vermesinden korkuyorum” diyerek (halkı kışkırtıvermişti).

  • 40:27

    وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟

    Musa ise: "Kesinlikle ben, hesap gününe iman etmeyen her (zorba) mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım" demişti.

  • 40:28

    وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلًا اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

    Firavun’un aile çevresinden (olup), imanını gizleyen bir mü’min şöyle demişti: “Siz, benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı (haksız yere) öldürmeye mi kalkışıyorsunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Eğer o (peygamberlik ve dini rehberlik) iddiasında yalancı ise, bu yalanın (bize zararı yok, sonunda ortaya çıkacak) ve kendi aleyhine olacaktır. Ama eğer doğru söylüyorsa (o durumda, inkâr ve itiraz ettiğinizden dolayı) size va’ad ettiği (musibet ve mahcubiyetlerin) bir kısmı (bile) size dokunacak olsa (sonunda pişman ve perişan hale geleceksiniz). Şüphesiz Allah, ölçüyü taşırıp haddini aşan, çokça yalan konuşan kimseyi hidayete eriştirmeyecektir."

  • 40:29

    يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ

    (Ve şöyle devam etmişti:) "Ey kavmim, bugün mülk (ve fırsat) sizindir, yeryüzünde (gücünüz ve hükmünüz) açığa çıkmış (ve iktidar kazanmış) kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa, kim bize yardımcı olabilir?" (Bu sözleri dinleyenlerin vicdanını etkilediğini gören ve panikleyen) Firavun: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşlerimi ve gözle görülen dünya gerçeğini) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum" diye (itiraz etmişti. Çünkü kâfirler sadece gözle görülenlere, mü’minler ise gaybe iman etmektedirler).

  • 40:30

    وَقَالَ الَّذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ

    (Firavun etbaından olup gizlice) İman eden (o adam) dedi ki: "Ey kavmim, ben o (geçmişte azıp sapıtmış olan) fırkaların (azap) gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkmaktayım (ve bu nedenle sizi uyarmaktayım)."

  • 40:31

    مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ

    "Nuh kavminin, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir günden sakının). Allah, kullar için zulüm istemez. (Siz Musa’nın İlahi davetine kulak asın.)"

  • 40:32

    وَيَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ

    "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz felaket) gününden korkmaktayım."

  • 40:33

    يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِر۪ينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

    "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün ki; sizi Allah'(ın azabın)dan koruyacak (hiç kimse) olmayacaktır. Allah, (bile bile inkâr ve itiraz ettiğinden dolayı her) kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek de bulunmayacaktır."

  • 40:34

    وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ

    Andolsun Yusuf da, daha önce size apaçık deliller getirmişti. Onun size getirip (haber verdiklerin)den (dolayı) da kuşkulara kapılıp gitmiştiniz. Nihayet o ölünce (bu sefer) “Allah bundan sonra, asla hiçbir peygamber göndermez (bunun gibisi dünyaya gelmez)” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden, şüpheci kimseleri böyle şaşırtıp (Hakk’tan çevirir).

  • 40:35

    اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ

    “Ki onlar, Allah'ın ayetleri (ve Kitabın açık hükümleri) konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın (kafa karıştırmak ve sorumluluktan kaçmak için tartışan ve) mücadele edip duran kimselerdir. (Bu) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir nefret ve öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürlemekte (ve hidayetini karartıvermekte)dir.”

  • 40:36

    وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ي صَرْحًا لَعَلّ۪ٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ

    Firavun (alayla ve gururla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki (Musa’nın haber aldığı) o yollara ulaşıp çıkarım."

  • 40:37

    اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ كَاذِبًاۜ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَصُدَّ عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا ف۪ي تَبَابٍ۟

    "Göklerin (sebep ve yükseliş) yollarına ki, böylelikle (belki) Musa'nın İlahına muttali olup (O’nunla ilgili bilgi ve bulguya rastlarım.) Ama doğrusu ben, onun yalancı olduğunu sanmaktayım." İşte Firavun'a, kötü ameli (ve hilesi) böyle çekici kılındı ve (Hakk) yoldan geri bırakıldı. Firavun'un bu hileli düzeni, yıkım ve kayba uğramaktan başka işe yaramadı.

  • 40:38

    وَقَالَ الَّذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَب۪يلَ الرَّشَادِۚ

    O (gizlice) iman eden (adam) dedi ki: "Ey kavmim, siz bana tâbi olun ki, ben sizi (aklıselim ve) sırât-ı müstakim (Sebil’er-Reşad) yoluna iletip-ulaştırayım."

  • 40:39

    يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ

    "Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma ve oyalanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt orasıdır."

  • 40:40

    مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ

    “Kim bir kötülük (suç) işlerse, kendi mislinden (ve hak ettiğinden) başkasıyla cezalandırılmayacaktır. Erkek olsun, kadın olsun, kim de mü’min olarak (Hakka uyarlı ve halka yararlı) salih bir amelde bulunursa işte onlar, içinde hesapsız rızıklandırılmak üzere cennete sokulacaklardır.”

  • 40:41

    وَيَا قَوْمِ مَا ل۪ٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَن۪ٓي اِلَى النَّارِۜ

    "Ey kavmim, nedir bu haliniz? Size ne oluyor ki, ben sizi kurtuluşa (ve huzura) davet ederken, siz beni ateşe (ve felakete) çağırıyorsunuz."

  • 40:42

    تَدْعُونَن۪ي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِه۪ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۘ وَاَنَا۬ اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَز۪يزِ الْغَفَّارِ

    "Siz beni Allah'a (karşı) inkâr etmeye (nankörlüğe) ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a davet ediyorum."

  • 40:43

    لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِف۪ينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ

    "İnkârı mümkün olmayan durum şudur ki; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, (putperestliğin ve bâtıl sistemlerin) dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (ve şefaatçi-yardımcı olma yetkisi ve değeri) yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar (israfa ve insafsızlığa kayanlar ise), onlar ateşin halkıdırlar" (diye sizi uyarıyorum.)

  • 40:44

    فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ

    (Ey insanlar!) Benim size söylemekte olduğum şeyleri (bu İlahi gerçekleri ve öğütleri) yakında hatırlayacak (ve anlayacak)sınız. (O günler gelmektedir.) Artık ben (her) işimi Allah’a havale ediyorum. O, kullarını çok iyi Görendir (ve her halimizi Bilendir).”

  • 40:45

    فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ

    Nihayet Allah; onu (mü’min kulunu), onların kurduğu tuzaklardan koruyup esirgemiş, Firavun’un yakın çevresini ve şebekesini ise, o kötü azapla kuşatıvermişti.

  • 40:46

    اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّاۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ

    İşte (kâfirler ve zalimler için) ateş (de hazırlanmıştır!) Onlar; (mahşere kadar kabirlerinde) sabah akşam, ona sunulacak (ateşe sokulacaklardır). Kıyamet-saatinin kopacağı gün ise; "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (diye seslenilecektir.) [Not: Bu ayet, kabir azabını inkâr edenlere de bir cevap niteliğindedir.]

  • 40:47

    وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يبًا مِنَ النَّارِ

    (Ey Resulüm, münkir ve münafıkların cehennemdeki münakaşasını hatırlat ki) Ateşin içinde, (asılsız iddialar öne sürüp) karşılıklı tartışırlarken; zayıf bırakılanlar (müstaz’aflar), büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (tebaanız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını (azabımızın bir kısmını) olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?"

  • 40:48

    قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ

    (İmkân ve makamla kibirlenip) Büyüklenen (müstekbir)ler (ise onlara) derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında (Hakk ve adaletle) hükmünü verdi. (Boşuna çekişmeyelim, küfür ve kötülüklerimizde müşterekiz ve işte cezamızı çekmekteyiz!)"

  • 40:49

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِنَ الْعَذَابِ

    Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine: (Ne olur) "Rabbinize dua edin (ve şu arzumuzu iletin) de, azaptan (haftada veya ayda) bir günü (olsun) bize hafifletsin" diyeceklerdir.

  • 40:50

    قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟

    (Bekçiler ise:) "Size kendi resulleriniz açık belgelerle gelmemiş (ve bugünleri haber vermemişler) miydi?" diye (soracak,) onlar da: "Evet" diye (yanıtlayacaklardır. Bekçiler:) "Şu halde siz kendiniz (boşuna) dua edip yalvarın" diye (onları azarlayacaktır). Oysa kâfirlerin duası, asılsız bir çırpınıştır, boşuna bir yalvarıştır (ki hiçbir yarar sağlamayacaktır).

  • 40:51

    اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ

    Şüphesiz Biz elçilerimize ve (onlara) iman edenlere, dünya hayatı süresince de ve şahitlerin (şahitlik için) duracakları (mahşerdeki) gün de, elbette yardım edip (sahip çıkacağız).

  • 40:52

    يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ

    Zalimlere (ise) kendi (nefsi ve suni) mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun (mekân ve meskenin) en kötüsü de (cehennem de onlarındır).

  • 40:53

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ الْكِتَابَۙ

    Andolsun Biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına kitabı miras bıraktık.

  • 40:54

    هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ

    (Ki o Tevrat’ın aslı) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir (öğüt ve ölçü kaynağıdır).

  • 40:55

    فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

    (Ey Nebim!) Şu halde Sen sabret (ve dayan ki); gerçekten Allah'ın va'adi Hakk’tır. Günahın için mağfiret dileyerek, akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih ederek (mü’minlere örnek olmalı ve rehberlik yapmalısın).

  • 40:56

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

    Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir (kuvvetli ve geçerli) delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri(ni ve hükümlerini değiştirmek ve dejenere etmek) konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine asla ulaşamayacakları bir büyüklük (arzusundan, şeytani kibir ve gururdan) başkası bulunmamaktadır. (Bu yüzden sapıtıp Hakk’tan kaymışlardır.) Artık Sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla İşiten, hakkıyla Görendir. (Güvenilip dayanılacak yegâne makamdır.)

  • 40:57

    لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

    Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür (daha zor ve güç bir olaydır). Ancak insanların çoğu bilmez (akıl yürütmez ve vicdanını dinlemez) durumdadır.

  • 40:58

    وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ

    (Herhalde kalp gözü) Kör olanla, (basiretle gerçekleri) gören (inançlı insan) bir değildir (olmayacaktır); iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapanlar da (bir tutulmayacaktır). Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz. (Bu ne duyarsız ve tutarsız bir gaflet tavrıdır.)

  • 40:59

    اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

    Şüphesiz kıyamet-saati (ve va’ad edilen Hakkın hâkimiyet devrimi), yaklaşarak gelmektedir; bunda hiçbir kuşku yoktur. Ancak insanların çoğu (hâlâ) iman etmemektedirler.

  • 40:60

    وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟

    Rabbiniz buyurdu ki: "(Sadece) Bana (inanıp-sığınıp) dua edin, ki size icabet (cevap verip kabul) edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten (ve hükümlerimi yerine getirmekten) büyüklenen (müstekbir)ler; boyun bükmüş (hor ve hakir) kimseler olarak cehenneme gireceklerdir."

  • 40:61

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

    Allah, kendisinde sükûnet bulup dinlenmeniz için geceyi, (aydınlıkta rahat) görmeniz (ve işlerinizi yürütmeniz) için de gündüzü sizin için var etmiş (Güneş Sistemi’ni ve gezegenleri buna göre düzenlemiş)tir. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazıl (ihsan ve ikram) sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmeyen (kimselerdir.)

  • 40:62

    ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

    İşte bu (Yüce sıfatları taşıyan), sizin Rabbiniz O Allah'tır; ki (hayır ve şer) her şeyin Yaratıcısıdır; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da (Hakk’tan) çevriliyorsunuz? (Bu açık bir akılsızlık ve vicdansızlıktır.)

  • 40:63

    كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذ۪ينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ

    Allah'ın ayetlerini (eğip bükerek) inkâr edenler (istismar ve nankörlüğe girişenler) işte böyle çevrilip dönekleştiğinden (Hakk’tan ve hayırdan uzaklaştırılırlar).

  • 40:64

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

    Allah, yeryüzünü sizin için bir karar (yaşam ve yerleşim alanı), gökyüzünü (kubbemsi) bir bina kıldı; sizi (mükemmelce) şekillendirip (donattı), suretinizi de en güzel (bir şekil ve özellikte) yaptı ve size güzel-temiz (ve leziz) şeylerden rızık verip (yararlandırdı). İşte sizin Rabbiniz bu (Kâdir ve Kerim olan) Allah’tır. Âlemlerin Rabbi Allah ne Mübarektir (ve Şanı çok Yüce olandır).

  • 40:65

    هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

    O (Allah), Hayy (diri) olandır (her şeyi ve herkesi hayata kavuşturandır). O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse ihlaslı (kullar olarak) ve Dinine (uygun şartlarda) O'na dua edip (yalvarın ve yaklaşın. Ayet ve hadislerin açık hükümlerinden ayrılmayın, riyakârlığa kaymayın!) Âlemlerin Rabbine hamdolsun (diyerek şükrünüzü yapın).

  • 40:66

    قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّ۪ي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ

    (Ey Resulüm!) De ki: "Bana apaçık belgeler (Kur’ani hükümler) gelince, sizin Allah'tan başka taptıklarınıza kulluk etmekten kesin olarak menedildim (yasaklandım ve uzaklaştırıldım) ve âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunmuş (bulunmaktayım ve zaten daha önce de asla şirke bulaşmamıştım.)"

  • 40:67

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًاۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    (Gerçek sahibiniz ve tek Rabbiniz) O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyodan, döllenmiş yumurtadan) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişip (olgunlaşmanız), sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür takdir buyurmaktadır). Sizden kiminin hayatına daha önce son verilmekte (vefat ettirilmekte)dir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve umulur ki aklınızı kullanıp (hayra yönelmeniz) için (Allah size böyle davranmaktadır).

  • 40:68

    هُوَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟

    (Her şeye) Hayat veren ve (eceli geleni) öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "OL!" der, o da hemen oluverip (meydana çıkmaktadır).

  • 40:69

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِۜ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ

    (Kur’ani gerçekleri saptırmak ve çarpıtmak için) Allah'ın ayetleri hakkında mücadele ve münakaşa edenleri görmüyor musun; nasıl da (Hakk’tan) döndürülüyorlar (ve hidayetlerinin kararmasına sebep oluyorlar)?

  • 40:70

    اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ

    Ki onlar, Kitab'ı ve elçilerimizle gönderdiğimiz şeyleri (inatla ve akılsızca) yalanladılar. Artık yakında (anlayıp) bileceklerdir. (Ama iş işten geçecektir.)

  • 40:71

    اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ

    O vakit boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde (cehenneme) sürükleneceklerdir;

  • 40:72

    فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ

    Kaynar suyun içinde (azap edilecek); sonra (cehennemdeki) ateşte tutuşturulup yakılıvereceklerdir.

  • 40:73

    ثُمَّ ق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ

    Sonra onlara (müşriklere ve sahte şefaatçiler edinenlere) denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız (hani) nerede (niye yardımınıza gelmemektedirler)?”

  • 40:74

    مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـًٔاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ

    “Allah'ın dışında (taptıklarınız niye sizi terk ettiler?)” Bunun üzerine onlar da diyecekler ki: "(O sahte şefaatçiler) Bizi bırakıp kaybolup gittiler. Zaten doğrusu, biz önceleri (meğer aslında) hiçbir şeye tapar değilmişiz (kendimizi aldatıp oyalayıvermişiz)." İşte Allah (bile bile Hakk’tan ve hayırdan yüz çeviren) kâfirleri böyle şaşırtıp-saptırıp (hidayetlerini giderir).

  • 40:75

    ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ

    (İşte) Şu (azap) size, yeryüzünde haksızlık (ve azgınlık)la şımarıp sevinmenizden ve böbürlenip kibirlenmenizden dolayı verilmiştir.

  • 40:76

    اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ

    (Şimdi artık) İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür! (denilecektir.)

  • 40:77

    فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ

    (Ey Nebim!) Şu halde Sen sabret (ve umutla dayan ki), hiç şüphesiz Allah'ın va'adi Hakk’tır. Sonunda ya onlara va'ad ettiğimiz (azab)ın bir kısmını (dünyada iken) Sana göstereceğiz; ya da Senin hayatına son versek bile, (yine onları kahredeceğiz ve zaten sonunda) onlar mutlaka Bize döndürüleceklerdir.

  • 40:78

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟

    Muhakkak Biz Senden önce de resuller (nice elçiler ve davetçiler) gönderdik; onlardan kimilerini Sana aktarıp-anlattık ve kimilerini de hiç anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti (mucizeyi ve DİN ölçülerini) getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman ise, (kesinlikle) Hakk ile hüküm verilir ve işte o zaman, (Hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar (ve bâtılı seçip savunanlar) hüsrana uğrayıp (gideceklerdir).

  • 40:79

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ

    Allah O'dur ki, kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size (bir sürü yarar olmak üzere) davarları var etmiştir.

  • 40:80

    وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ

    Onlarda sizin için (daha nice) yararlar vardır. Onların üzerine (binip) gönüllerinizdeki (arzu ettiğiniz) bir hacete (ve hedeflerinize) ulaşırsınız; onların ve gemilerin üstünde (yüklerinizle) taşınırsınız.

  • 40:81

    وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ

    (Böylece) O size Kendi (rahmet, nimet ve kudret) ayetlerini gösterip (dikkatinizi çekiyor. Şimdi) artık Allah'ın ayetlerinden hangisini (ve nasıl) inkâra (ve nankörlüğe) kalkışırsınız?

  • 40:82

    اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

    (Bu gafil ve kâfir takımı) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin (inkâr ve isyanları nedeniyle) nasıl (acı ve alçaltıcı) bir sona uğradıklarını (ve ibretli tarihi kalıntılarını) bir görsünler (ve kendilerini düzeltip özlerine dönsünler). Oysa onlar (geçmiş topluluklar), kendilerinden (sayıca) daha çoklardı ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstün ve sağlamlardı. Fakat kazandıkları şeyler, (Allah’ın gazabına ve azabına karşı) onlara hiçbir şey sağlayamamıştı. (Onların akıbetlerine bakıp ibret alınız.)

  • 40:83

    فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

    (Ki) Resulleri (Hakk dava elçileri) kendilerine apaçık belgeler (ve Kur’ani hükümlere uygun proje ve hedefler) getirdiği zaman, onlar (şeytan kafalılar ve marazlı münafıklar) yanlarında olan (azıcık ve karışık) ilimden dolayı böbürlenip şımardılar (gururlanıp ferahlandılar ve Darwinist düzmecelere kandılar) da, (bu yüzden) alay (ve hakaret) konusu edindikleri şey, (sonunda) onları sarıp kuşatıverdi.

  • 40:84

    فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ

    (Ama ne var ki) Bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman: "Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik" diyeceklerdir (lâkin iş işten geçmiştir).

  • 40:85

    فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

    (Evet) Artık Bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman, (bu itiraf ve) imanları kendilerine hiçbir yarar vermeyecek (son pişmanlık para etmeyecektir. Bu) Allah'ın kulları arasında sürüp-giden sünnetidir. (Adaletli sistemi ve âdetidir.) İşte kâfirler burada hüsrana uğramış (ve sonsuza kadar ziyan etmişlerdir.)