Âl-i İmran Suresi

Nüzul Yeri Medine. 200 ayettir.

  • Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 3:1

    Elif, Lâm, Mîm…

  • 3:2

    Allah (O’dur ki) O'ndan başka ilah yoktur. Gerçek hayat sahibidir (her şeye hayat verendir) ve Zatıyla Kâim olup bütün mahlûkatını varlıkta tutan ve yönetendir.

  • 3:3

    Sana Kitap (Kur'an) Hakk ile indirilmiştir ve kendinden öncekileri tasdik edici olarak gelmiştir. O, Tevrat'ı ve İncil'i de inzal edip göndermişti.

  • 3:4

    Bundan (Kur'an'dan) önce (onlar) insanlar için bir hidayet idiler. (Ardından nurunu tamamlamak ve kıyamete kadar hidayet rehberi olmak üzere) Doğruyu yanlıştan ayıran (Furkan)ı da indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah Güçlüdür, intikam sahibidir.

  • 3:5

    Şüphesiz, yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz (kalacak değildir).

  • 3:6

    (Ana) Rahimler(in)de size dilediği gibi suret verip (şekillendiren) O'dur. O'ndan başka ilah yoktur; Üstün, Galip ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 3:7

    Sana Kitabı-Kur’an’ı indiren O’dur. Ondan (Kur’an’dan) bir bölümü kitabın anası (temeli ve esası) sayılan muhkem ayetler (açık ve kesin emirler)dir. Diğer bir kısmı da müteşabihtir. (Benzer manalara ve çeşitli yorumlara müsaittir.) Kalplerinde şüphe ve eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve (keyfi) te’villerde bulunmak üzere (açık ve kesin emirleri bırakıp, manası kapalı olan) müteşabih ayetlerin peşine düşmektedirler. Halbuki bunların gerçek te'vilini ancak Allah bilir... İlimde derinleşenler (râsihûn) ise: “Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. (Ve müteşabih -kapalı- ayetlere ise; Kur’an’ın sarih hükümlerine ve Resulüllah’ın sahih hadislerine uygun yorumlar getirirler.) Zaten temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

  • 3:8

    “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra, bir daha kalplerimizi caydırma (ayaklarımızı kaydırma), bize katından rahmet ve inayet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.”

  • 3:9

    “Rabbimiz, kendisinden asla şüphe olmayan bir günde, insanları gerçekten Sen (tekrar diriltip hesaba çekmek üzere bir araya) toplayacaksın. Doğrusu Allah, va'adinden cayıp dönmez.”

  • 3:10

    (Kendilerine tebliğ yapıldığı ve İslami gerçeklere akılları yattığı halde; işlerine gelmediği için bile bile inkâr eden) Kâfirlerin ne malları (ekonomik ve teknolojik imkânları), ne de çocukları (nüfus ve askeri çoklukları) onlara, Allah'tan (gelecek felaket ve hezimet gibi) şeylere karşı (hiçbir fonksiyonu olmayacak ve) hiçbir fayda sağlamayacaktır. (Adil bir düzene ve yönetime karşı, haksız inkâr ve isyana kalkışanların da, devlet katında can ve mal güvenlikleri ortadan kalkacaktır.) Ve onlar ateşin yakıtlarıdır.

  • 3:11

    Tıpkı Firavun ailesinin (zulüm ve küfür yönetiminin) ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi (olanların akıbeti de aynıdır). Onlar da ayetlerimizi yalanlamışlardı, böylece Allah, günahları nedeniyle onları (kahrıyla) yakalamıştı. Allah, (cezayla) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

  • 3:12

    (Ey Elçim!) İnkâr ve nankörlük edenlere de ki: "Yakında (sisteminiz ve tüm tedbirleriniz çöküp yıkılacak ve) yenilgiye uğratılacaksınız ve (dünyada rezil olduğunuz gibi ahirette de) toplanıp cehenneme atılacaksınız!” O ne kötü bir yataktır. (Ne kahredici bir zindandır.)

  • 3:13

    (Bedir’de) Karşı karşıya gelen iki toplulukta da, andolsun sizin için bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu; diğeri ise kâfirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini (mü’minleri) kendilerinin iki katı görüyorlardı. (Böylece Allah kâfirlerin moralini bozmakta ve cesaretlerini kırmaktaydı.) İşte Allah, dilediğine yardımıyla (böyle) destek (çıkmaktadır). Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.

  • 3:14

    Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüş (paraya), salma (serbest dolaşan bakımlı) güzel atlara (lüks arabalara, yatlara), hayvanlara ve ekinlere (bahçelere, bağlara) duyulan şehvetli tutku insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. (Oysa) Bunlar, (fani) dünya hayatının (geçim) metaıdır. Asıl varılacak güzel yer ise Allah katındadır.

  • 3:15

    De ki: "Size bundan (dünyalık servet ve saltanattan) daha hayırlısını bildireyim mi? (Küfür ve kötülükten) Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler, tertemiz eşler ve (özellikle) Allah'ın rızası vardır. Allah, kullarını hakkıyla görüp durmaktadır."

  • 3:16

    Onlar: "Rabbimiz; şüphesiz biz (Senin bütün hüküm ve haberlerine) iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru!" diyenlerdir.

  • 3:17

    (Onlar, Hakk uğrunda ve cihad yolunda) Sabredenler, (sözlerinde ve işlerinde) dosdoğru hareket edenler, (Allah’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a) gönülden boyun eğenler, (helâl kazançlarından) infak edenler ve 'seher vakitlerinde' bağışlanma dileyenlerdir.

  • 3:18

    Allah, (kâinat düzeninde, mahlûkat içerisinde ve Kur’an-ı Kerim’inde) adalet ve hakkaniyet ölçülerini ikame buyurarak (fıtrat ve tabiat nizamını ortaya koyup oturtarak), kesinlikle Kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; (mevcudiyetini, vahdaniyetini, kudret ve rahmet eserlerini gösterdi,) melekler ve ilim sahipleri de (bu gerçeği ikrar ve ilan etmişlerdir). Elbette O'ndan başka ilah yoktur, O Azîz ve Hakîm’dir.

  • 3:19

    Hiç şüphesiz, Allah katında (tek ve gerçek) din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, ancak aralarındaki "kıskançlık, azgınlık ve aşırılık" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk gören (ve karşılığını verendir).

  • 3:20

    (Ey Nebim!) Eğer Seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, Bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlere ve ümmilere de ki: "Siz de (Kur’an’a ve Bana) teslim oldunuz mu? (Söyleyin!)” Eğer (İslam’a ve Kur’an’a) teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık Sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kullarını hakkıyla Görendir.

  • 3:21

    Allah'ın ayetlerini (gereksiz ve geçersiz görüp bile bile) inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri (Hakk düzeni gerçekleştirmek ve yürütmek isteyenleri) katledenler (var ya); işte onlara acıklı bir azabı müjdele. (Ki bunu yakında göreceklerdir.)

  • 3:22

    İşte bunlar, yaptıkları (bütün amelleri) dünyada ve ahirette boşa gitmiş olan kimselerdir. Ve onların yardımcıları da yoktur (hiçbir şekilde kendilerine şefaat de edilmeyecektir).

  • 3:23

    Kendilerine kitaptan (kutsal kaynaklardan) biraz nasip verilmiş olanları görmez misin: Ki onlar, aralarında hükmü uygulansın diye Allah’ın Kitabına çağırıldıklarında (işlerine gelmediğinden itiraz etmekte), sonra onlardan bir grup (Hakk’tan ve hayırdan) dönüp kaytarıvermektedir; ve onlar (gerçeklerden) yüz çevirmeyi âdet edinmişlerdir. [Not: Bu tanıma sadece Yahudi ve Hristiyan bilginler değil, bir kısım Müslüman âlimler ve yöneticiler de dahildir.]

  • 3:24

    Bu, onların: “(Biz seçilmiş ve sevgili kullarız, bu yüzden) Ateş bize (hafifletilmiş olarak) sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak” demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmesi sebebiyledir. [Not: Bunları asıl aldatan ve avutan şeytan vesvesesi ise; “Dünyalık makam ve menfaat için, bazı Tevrat hükümlerini -şimdi Kur'ani emirleri- terk etmemizde ve bazı günahları işlememizde, öyle korkulacak bir vebal yoktur. Çünkü bizim bu kötülüklerimize karşı, hayırlı hizmetlerimiz ve ibadetlerimiz de vardır. Bu nedenle cehennem ateşi ve ahiret azabı bize sayılı gün dışında asla dokunmaz” düşüncesidir.]

  • 3:25

    Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün (huzurumuzda) topladığımızda ve -haksızlığa uğratılmaksızın- her bir nefse kazandığı tam olarak ödenip (hak ettiğine kavuştuğunda, halleri) nasıl olacaktır? (Herkes buna göre hazırlıklı hareket etsin.)

  • 3:26

    De ki: “Ey mülkün (cümle kâinatın ve bütün varlıkların) gerçek sahibi olan Allah’ım!.. Sen mülkü (devlet ve serveti) dilediğine verirsin ve dilediğinden de mülkü (nimet ve fazileti) çeker alırsın... (Allah’ım, Sen) Dilediğini (ve layık gördüğünü) aziz eder, yüceltirsin; dilediğini (ve hak edeni) de zelil eder alçaltırsın. Ve her türlü hayır ve iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye Kâdir’sin.”

  • 3:27

    "Geceyi gündüze bağlayıp-katarsın, gündüzü de geceye bağlayıp-katarsın; (yerkürenin ve Güneş sisteminin muntazam deveranını her an yaratırsın,) diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Sen, dilediğine hesapsız rızık veren (Yüce Rabbimizsin).”

  • 3:28

    (Sakın ha!) Mü’minler (Kur’an’a inanan ve hükmünü uygulayan) mü’minleri bırakıp da, (İslami hükümleri inkâr ve emirlerine itiraz eden) kâfirleri kesinlikle dost edinmesin ve idareci seçmesinler. Her kim böyle yaparsa, (artık onun) Allah’la hiçbir şekilde alâkası kalmış değildir. (Mevlâ’sı ile gerçek iman irtibatı kesilmiştir.) Ancak (kâfir ve zalimlerden) gelecek (kendisini ve yakın çevresini; öldürme, ağır işkence etme, sakat hale getirme, namuslarını kirletme, emeğini, ekinini ve evini yakıverme gibi) bazı korku ve baskılardan sakınmak ve (tehlikeleri atlatmak) durumu hariçtir. (“İkrah-ı mülci” denen bu zorlayıcı tehditler karşısında; kalben mü’min kalmak şartıyla, dil ile küfrü gerektiren ve belayı defeden sözler söylenebilir. Ama) Allah sizi (öncelikle) Kendisinden sakındırıp (uyarıverir. Zira son) varış Allah’adır. (Hesap vermek üzere O’na dönülecektir.)

  • 3:29

    De ki: "Göğüslerinizde ve gönüllerinizde olanı, eğer gizleseniz de, veya açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da (bütün ayrıntılarıyla) bilir. Allah, her şeye güç yetirendir."

  • 3:30

    Her bir nefsin (ve herkesin) hayırdan yaptıklarını hazır bulacağı ve her ne kötülük işlediyse onunla da kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını arzulayacağı o günü (düşünün). Allah, sizi Kendisinden sakındırır. (O’nun kahrına ve azabına uğramayasınız diye uyarır.) Allah, kullarına karşı şefkatli olandır (Raûf ve Halîm’dir).

  • 3:31

    (Ey Resulüm!) De ki: “Eğer (gerçekten) Allah'ı seviyorsanız (bu iddianızı ispat etmek üzere) Bana (sünnetime ve hayat sistemime) tâbi (ve teslim) olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlayıversin. Allah Gafûr ve Rahim’dir.” [Not: Hz. Peygamberimize: “Allah’ı seviyorsanız, O’nun Kitabına uyun” yerine “Bana tâbi olun” buyrulması; Sünnete ittiba ve itaatin gereğini ve önemini göstermektedir.]

  • 3:32

    De ki: “(Her hususta ve hayatın her safhasında) Allah'a (Kur’an’a) ve Resulüne (sünnetine ve sistemine) itaat ediniz. (İslam’ın hükümlerini her halde ve her devirde yerine getiriniz. Adil devlet ve hükümete de karşı gelmeyiniz.) Eğer (bazıları İslam’ın hükümlerinden) yüz çevirirlerse, (biliniz ki onlar kâfirdir ve) Allah asla kâfirleri sevmemektedir.”

  • 3:33

    Gerçek şu ki Allah; Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti; (Hakk Dini tebliğle görevlendirdi).

  • 3:34

    Onlar birbirlerinden (türeme ve tevhid dininden gelme bir nesil ve) zürriyettir. Allah (hakkıyla) İşitendir, (her şeyi) Bilendir.

  • 3:35

    Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olan (bebeğimi), her türlü nefsi bağımlılıktan, (imani ve ahlâki) hürriyete kavuşturulması amacıyla (ve sadece Senin rızanı umarak) onu Sana nezr ettim. (Tamamen Senin hizmetine adadım.) Bunu benden kabul et. Şüphesiz İşiten, Bilen, Sensin Sen!" demişti.

  • 3:36

    Ancak onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilip dururken- (annesi) dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum! (Oysa oğlan olmasını umuyordum.) Erkek ise, kız gibi değildir. (Kızların daha çok korunmaya ihtiyacı vardır, kadınların ve erkeklerin fıtratları farklıdır.) Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım" (diyerek Rabbine teslim etti).

  • 3:37

    Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu (Meryem’i) güzel bir bitki gibi (özel olarak eğitip) yetiştirdi. Zekeriya'yı da ondan sorumlu kıldı. (Hz. Meryem’i, Hz. Zekeriya’nın kefalet ve terbiyesine verdi.) Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında (temiz ve leziz) bir yiyecek bulurdu. “Bu sana nereden geldi ey Meryem?” diye sorunca: “Bu, Allah katından (mucize bir nimettir.) Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” derdi. [Not: Mihrab; Nefsi düşünceler, şeytani dürtüler ve zalim düzenlerle harb=mücadele edilen kutsal mekân, camilerin ön tarafındaki imam makamı.]

  • 3:38

    Orada Zekeriya Rabbine şöyle dua etti: "Rabbim, bana katından tertemiz bir zürriyet bağışla, (salih bir evlat ver.) Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.

  • 3:39

    O, mihrapta namaz kılarken, melekler ona (kalben şöyle) seslendiler: "Allah, sana (hayırlı bir oğul olarak) Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan (kutlu) bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, erdemli ve efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."

  • 3:40

    (Hz. Zekeriya, hayret ve sevincinden) Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" (Cenab-ı Hakk ise:) "İşte böyle!.." dedi, "Allah dilediğini yapar" (diye uyarıverdi).

  • 3:41

    (Zekeriya:) "Rabbim, (bu konuda) bana bir alâmet (ayet) ver (ve kalbimi itminana eriştir)" deyince (Cenab-ı Hakk): "Sana alâmet; işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşamamandır (dilinin tutulmasıdır. Buna rağmen kendi içinden) Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et" buyuruvermişti.

  • 3:42

    Hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçip kayırdı, seni temizleyip arındırdı ve seni yüceltip âlemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti.

  • 3:43

    "Ey Meryem! Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rükû edenlerle (Hakka boyun eğenlerle) birlikte rükû et" (diye ilham edilmişti).

  • 3:44

    (Ey Resulüm!) Bunlar gayb haberlerindendir; ki bunları Sana Biz vahyediyoruz. Oysa onlardan (Yahudi din adamlarından) hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken Sen yanlarında değildin; birbirleriyle tartışıp çekişirlerken de yanlarında değildin.

  • 3:45

    Hani melekler: "Ey Meryem! Doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi (İsa’yı doğuruvereceğini) sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu ve saygın kılınmış birisidir' ve (Allah'a) yakın kılınan (mukarreb kimselerdendir)."

  • 3:46

    (Ki) “O beşikte de yetişkinliğinde de (gökten tekrar dünyaya gelişinde de) insanlarla (hikmet ve ibretle) konuşacaktır. Ve O salihlerdendir" (demişlerdi.)

  • 3:47

    (Hz. Meryem şaşkınlıkla:) "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Cenab-ı Hakk ise:) "İşte böyle!.." dedi. Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "OL!" der, o da hemen oluverir.

  • 3:48

    (Allah, Hz. İsa’ya) "Ona Kitabı (yazı yazmayı ve Kur’an’ı), hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir."

  • 3:49

    (Allah, Hz. İsa’yı) İsrailoğullarına elçi gönderecek (O, İsrailoğullarına şöyle diyecektir): "Gerçek şu ki, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size süzme çamurdan (veya metalik hamurdan) kuş biçiminde bir şey oluşturup içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı ve alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. (Her gün) Yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır” (bunlar mucizedir).

  • 3:50

    (Hz. İsa dedi ki:) "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve (israf ve isyankârlığınızdan dolayı) size haram kılınan bazı şeyleri tekrar helâl kılmak üzere, size Rabbinizden bir ayetle (mucizelerle) geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin."

  • 3:51

    "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (sadece) O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur” (diye öğüt verdi).

  • 3:52

    (Hz.) İsa onlardaki inkârı (isyan ve itirazı) sezince dedi ki: “(Sizden) Allah için bana yardım edecekler (samimi ve sürekli destek verecekler) kimdir?” Havariler ise: “Allah’ın yardımcıları biziz. Biz Allah’a inandık, (ey İsa!) bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol” demişlerdi.

  • 3:53

    “Rabbimiz, biz indirdiğine (İncil’e ve içindekilere) inandık ve (gönderdiğin) elçiye tâbi olduk. Böylece bizi (imana ve İslam’a tanıklık eden) şahitlerle beraber yaz” (diye yalvarmışlardı).

  • 3:54

    Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır.

  • 3:55

    Hani Allah, buyurmuştu ki: "Ey İsa, doğrusu Ben senin (dünya) hayatına (şimdilik) son vereceğim, seni (insanların erişemeyeceği şekilde onlardan uzaklaştırıp) Kendime yükselteceğim, seni kâfirlerin (ithamlarından) temizleyeceğim ve (yeniden yeryüzünde zuhur edip Deccalizm’le mücadelende) sana uyanları (zafere eriştireceğim ve) kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedip (yargılayacağım).” [Not: Ayetteki “müteveffike” kelimesi, öldürmek değil, Âl-i İmrân 153. ayetindeki “mafateküm=sizden uzaklaştırdığımız” kelimesiyle aynı anlamda kullanılmıştır. Yani hadislerde de belirttiği gibi, Hz. İsa (AS) sağ olarak göklere kaldırılmıştır ve ahir zamanda geri gelmesi Hakk'tır. “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. İnsandan ruhun ayrılması “fevt”, canın çıkması ise “mevt” kelimesiyle anlatılır.]

  • 3:56

    "İnkâr edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Onların hiçbir yardımcıları bulunmayacaktır."

  • 3:57

    İman edip (hayırlı ve yararlı) salih amel işleyenlere gelince, onlara vefa gösterilip ücretleri eksiksiz ödenecektir. Allah zalim olanları sevmez. (Zulmün her türlüsünden çekininiz!)

  • 3:58

    (Ey Resulüm!) Bunları Biz Sana (Kur’ani) ayetlerden ve hikmetli Zikirden okuyup (öğretmekteyiz).

  • 3:59

    Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu Adem’in durumu gibidir. Ki onu topraktan yarattı, sonra ona "OL!" demesiyle o da hemen (ortaya çıkıp) meydana geldi. (Hz. İsa da Allah’ın dilemesiyle babasız oluşuverdi.)

  • 3:60

    Çünkü Hakk, ancak Senin Rabbinden (gelen gerçek)tir. Öyleyse sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Vesvese ve şüphe imanın özünü bozacaktır.)

  • 3:61

    Artık Sana gelen (ve herkese tebliğ edilen) bunca ilimden (ve İlahi vahiyden) sonra; hâlâ onun (Hz. İsa’nın dünyaya gelişinin, Kur’ani gerçeklerin ve Peygamber sünnetinin) hakkında Seninle çekişip tartışmaya girişir (ve bâtılda inat ederler)se onlara de ki: “Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, biz kendi şahsımızı (ve en yakınlarımızı) ve siz kendi şahsınızı (ve arkadaşlarınızı) çağırıp (bir araya toplayalım); sonra da karşılıklı mübahale edip (içtenlikle Allah’ın kahrını ve ğadabını isteyip) de; Allah’ın lanetinin yalan söyleyenlerin üstüne olması için gönülden yalvaralım (böylece beddualaşalım).”

  • 3:62

    Şüphesiz Bu (Kur’an), gerçek bir olayın (İsa’nın gelişinin, İslami dirilişin, kıyamet ve ahiretin) haberi (ibretli ve hikmetli hikâyesi)dir. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah, Üstün, Galip ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 3:63

    (Ey Resulüm!) Eğer yüz çevirirlerse (Sen sabret ve bekle); elbette Allah fesat çıkaranları bilir (ve onların hakkından gelir).

  • 3:64

    De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Bizimle sizin aranızda müsavi (eşit ve müşterek) olan bir kelimeye gelip (şunları kabul edin): (Ki) Yalnız Allah'a ibadet yapalım, O'na hiçbir şeyi (ve hiçbir şekilde) ortak koşmayalım; birbirimizi de Allah'tan başka rabler (yani; kullarını hukuken ve ahlâken terbiye etmek üzere, Hakk Dine aykırı kanun ve kural koyucular) edinip (sapmayalım).” Eğer (hâlâ) yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz gerçekten Müslüman kimseleriz.” [Not: Bu ayette, Ehl-i Kitap’la sadece “Allah, Peygamber, Kitap, Ahiret ve Hesap” gibi kelimeler üzerinde müşterekliğimiz bulunduğuna; ancak bu kavramların içeriği konusunda çok farklı ve aykırı inançlarımız olduğuna dikkat çekilmektedir.]

  • 3:65

    Ey Kitap Ehli! İbrahim konusunda ne diye (boş yere) çekişip tartışıyorsunuz? Halbuki Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

  • 3:66

    İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki, haydi) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa (her şeyin gerçeğini) Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

  • 3:67

    (Üstelik) İbrahim, ne Yahudi idi, ne Hristiyandı; ancak, o hanif (sapkın inanç ve ahlâktan beri-muvahhid) bir Müslümandı, ve asla (sizin gibi) müşriklerden olmuş da değildi.

  • 3:68

    Doğrusu, insanların İbrahim'e en yakın (ve layık) olanı, ona uyup (izinden giden) kimselerle, şu (Hakk ve son) Peygamber (Hz. Muhammed) ve Ona iman edenlerdir. Allah, mü'minlerin velisidir.

  • 3:69

    Kitap Ehlinden bir grup, sizi şaşırtıp saptırmayı arzu edecek (çeşitli girişimler deneyecekler)dir, fakat onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da bunun şuurunda (ve farkında) değillerdir.

  • 3:70

    Ey Kitap Ehli! Siz (peygamberlerinizin haklılığına ve kâhinlerinizin sapkınlığına) şahit olup dururken, ne diye Allah'ın ayetlerini (hükümlerini) inkâr edersiniz? (Çünkü işinize böyle gelmektedir!)

  • 3:71

    Ey Kitap Ehli! Neden Hakkı bâtıl ile (karıştırıp) örtüyor ve bildiğiniz halde Hakkı gizliyorsunuz? (Çünkü size göre DİN; itaat değil istismar içindir!)

  • 3:72

    Kitap Ehlinden (sapkın ve münafık) bir grup (birbirlerine): "İnananlara (Müslümanlara) indirilmiş olana, (Kur’an’a ve kurallarına) gündüzün önünde (başında) inanmış (gibi yapıverin), sonunda (akşama ise) inkâr edin; belki (bu hareketlerinizle onlar da şüpheye düşer ve) dönerler” demişlerdir.

  • 3:73

    "Ve sizin dininize uyanlardan (Yahudi ve Hristiyanlardan) başkasına inanıp güvenmeyin" (diye birbirini tembihlemektedirler). De ki: "Şüphesiz gerçek hidayet (ve güvenli istikamet, ancak) Allah'ın dosdoğru hidayetidir. (Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdir. Ey Yahudi ve Hristiyanlar!) Size verilenin (risalet ve faziletin) bir benzeri (şimdi başka) birine (İslam Peygamberine) veriliyor, ya da Rabbinizin katında onlar (Müslümanlar) size karşı (haklı) deliller getiriyorlar diye mi (bu telaşınız)?” De ki: “Şüphesiz lütuf ve ihsan (fazıl) Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. (Adil bir devlet de; bazı görev ve yetkiler için ehliyetli ve liyakatli gördüğü kişileri atayabilir.) Allah (rahmeti) geniş olandır, (her şeyi) Bilendir.”

  • 3:74

    O, kime dilerse rahmetini (ve peygamberlik nimetini ona bahş ve) tahsis eder, Allah büyük 'lütuf ve ihsan (fazıl)' sahibidir.

  • 3:75

    Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar (bir kasa altın) emanet bıraksan, yine onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir lira (dahi) emanet bıraksan, sen onun tepesine dikilip durmadıkça, onu sana ödemez. Bu (haksız ve ahlâksız tavırları) onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayan kimseler) konusunda bizim üzerimizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmaları yüzündendir. (Yani Ehl-i Kitap; Müslümanları ve başka insanları ezip sömürmeyi, kendileri için bir hak ve imtiyaz görmektedirler.) Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

  • 3:76

    Hayır (söyledikleri doğru değildir), kim ahdine vefa eder (emanetini yerine getirir) ve Allah’tan korkarsa (zulüm, kötülük ve nankörlükten sakınırsa) şüphesiz Allah takva sahiplerini sever.

  • 3:77

    Allah’ın ahdini (ve Hakk davasına bağlı kalacakları hususundaki sadakat) yeminlerini, (sonradan makam ve menfaat hırsıyla) az bir paha (yani dünyalık değersiz şeyler) karşılığı satanlar (var ya), işte onlar için ahirette hiçbir pay (paye ve şeref) olmayacaktır, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar (dinlerini ve davalarını dünyalık çıkarına satanlar) için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır. (Dünyada zillet ve hezimeti, ahirette ise cehennemi hak etmişlerdir.)

  • 3:78

    Onlardan (Yahudi ve Hristiyanlardan ve Müslüman görünen münafıklardan) öyleleri vardır ki, siz onu(n söylediklerini ve okur göründüklerini) kitaptan (Allah’ın kelâmından) sanasınız (ve kutsal kurallar gibi sarılasınız) diye dillerini kitaba doğru eğip bükerler; (veya kitapta olanı eksik ve değişik söylerler, onlar sadece istismar ve suistimal peşindedirler.) Oysa o (konuştukları), kitaptan değildir. (Ayrıca kendi uydurduklarını) "Bu Allah katındandır" derler; oysa o, Allah katından değildir. (Bunlar) Kendileri de (haksız ve dayanaksız olduğunu) bildikleri halde Allah'a karşı (O’nun adına böyle) yalan söyleyip (asılsız iddialar ileri sürmektedir).

  • 3:79

    Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve hikmeti ve peygamberliği verdikten sonra, (dönüp) insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin!" deme (hakkı ve yetki)si yoktur, (bu asla layık ve yakışık değildir!) Fakat o, (ilim ve eğitim ehline:) "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler (Allah’ın dinine samimi ve daimi hizmetçiler) olunuz" (demekle görevlidir).

  • 3:80

    O (Elçi) size; melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de (asla) emretmez. Siz, Müslüman olduktan sonra, size (tekrar) küfrü mü emredecekti? (Allah’ın elçileri, elbette şirkten ve kullarını şirke sevk etmekten münezzehtir.)

  • 3:81

    Hani o vakit Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size Kitap ve hikmetten (doğru bilgiler) vereceğim, sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde ise ona hemen ve kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız" buyurmuştu. (Ardından:) "Bunu (onaylayıp kabul ve) ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" (diye sormuştu.) Onlar ise: "İkrar ettik!" (Kabullendik) demişlerdi de (bunun üzerine Rabbimiz de:) "Öyleyse şahit olun, Ben de sizinle beraber şahit olanlardanım" demişti.

  • 3:82

    Artık kim bundan sonra (Hakk’tan) yüz çevirirse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. (Bunlar hain ve münafık kimselerdir.)

  • 3:83

    Peki onlar, Allah'ın dininden (ve Hakk düzeninden) başka bir din (ve bâtıl bir sistem) mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne var ise, -istese de, istemese de- O'na teslim olmuş (vaziyettedir, mecburiyetindedir) ve (herkes ve her şey) O'na döndürülmektedir!

  • 3:84

    De ki: "Biz Allah'a, bize indirilen (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve (peygamber olan) torunlarına indirilen (İlahi kurallara), Musa'ya, İsa'ya ve bütün peygamberlere Rablerinden verilen (inanç, ahlâk ve adalet esaslarına) iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na (Allah’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a tam) teslim olmuş (mü’minleriz)."

  • 3:85

    Kim İslam’dan başka bir din ararsa (yani Hakk Dinin bazı hükümlerini gereksiz sayarak ılımlaştırmaya veya yetersiz görüp katılaştırmaya çalışıyorsa, ya da bâtıl din ve düşüncelerle uzlaştırıp yozlaştırarak Protestan bir İslam uyduruyorsa, bu) ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kayba uğrayanlardan birisidir.

  • 3:86

    Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve Elçinin Hakk olduğuna şahitlik ettikleri (ve kanaat getirdikleri halde), imanlarından sonra (tekrar) küfre sapan (hıyanet ve nankörlüğe kalkışan) bir topluluğa, Allah nasıl (ve niçin) hidayet versin? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. (Allah bunların hidayetlerini karartıp nasiplerini kesecektir.)

  • 3:87

    İşte bunların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerlerine olması (İslami izzet ve istikametten yoksun bırakılmaları şeklindedir).

  • 3:88

    Bunlar onun (bu lanet ve zilletin) içinde temelli kalıcı kimselerdir. Onların azabı hafifletilmeyecek ve onlar (asla korunup) gözetilmeyeceklerdir. (Hakk’tan cayan dönek hainlere asla mühlet verilmeyecek ve merhamet edilmeyeceklerdir.)

  • 3:89

    Ancak bu (uyarıların) ardından (ölmeden önce pişman olup vicdanlarına uyarak); tevbe edenler, salih olarak davranıp (tekrar Hakka dönenler) başka. Çünkü Allah, gerçekten Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 3:90

    (Ama) Şu gerçektir ki; imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını artırıp, (hidayetleri kararıp dalâlet ve hıyanete yönelenler var ya) bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmeyecektir. İşte bunlar, sapkınların ta kendileridir.

  • 3:91

    Şüphesiz (Hakk’tan ayrılarak, nankörlük ve hıyanet niyetiyle kısmen veya tamamen inkâr edip) küfre girerek, (ve bu vaziyette) kâfir olarak ölenler (var ya); bunların hiçbirisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak vermeye kalksa- (yine de) kesin olarak kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap var (edilmiştir) ve onların yardımcıları da bulunacak değildir.

  • 4. Cüz

  • 3:92

    Sizler sevdiğiniz (kıymet ve önem verdiğiniz) şeylerden (Allah yolunda ve ihtiyaç karşılayıcı oranda) infak edinceye kadar, asla iyiliğe (ve en iyi mertebeye) eremezsiniz. (Hayır olarak) Her ne harcarsanız, şüphesiz Allah onu bilir.

  • 3:93

    Tevrat indirilmeden evvel, İsrail'in (Yakub peygamberin ve Yahudi kâhinlerin) kendine haram kıldıklarından başka, İsrailoğullarına bütün (temiz) yiyecekler helâl idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız, (tahrif edilmemiş) Tevrat'ı getirin de onu okuyun (o zaman gerçek anlaşılıverir)."

  • 3:94

    Artık bundan (Kur’an’dan ve Resulüllah’tan) sonra, kim Allah'a karşı (ve İslami esaslara aykırı olarak din adına) yalan uydurup iftira düzerse, (ve hain güçlerin keyfine göre fetva verirse) işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

  • 3:95

    De ki: “Allah (her konuda ancak) doğruyu söylemektedir. Öyleyse (her bâtıl düşünceden kaçarak Hakk Din olan İslam'a sarılıp) Allah'ı bir (İslam’ı din) tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun ki; o, asla müşriklerden olmamış biriydi.”

  • 3:96

    Gerçek şu ki, insanlar için (ibadet kastıyla) ilk kurulan ev, Bekke (Mekke)deki o kutlu-mübarek ve bütün insanlar (ve âlemler) için hidayet olan (Kâbe)dir.

  • 3:97

    Orada (Beytullah’ta) apaçık ayetler (hikmet ve ibret dolu alâmetler ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup (gitmeye) gücü yetenlerin (bu kutsal) Ev'i (Kâbe’yi) haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de (bu hakkı ve Haccın-Umrenin kutsallığını) inkâr ederse, şüphesiz, Allah âlemlere karşı muhtaç olmayan Ğaniy’dir.

  • 3:98

    De ki: "Ey Kitap Ehli! Allah bütün yaptıklarınıza şahit iken, ne diye Allah'ın ayetlerini inkâr edersiniz?" (Sizin tıynetiniz ve fitneniz gerçekleri eğip bükmektir.)

  • 3:99

    De ki: “Ey Kitap Ehli! Sizler şahitlik ettiğiniz (ve İslam’ın Hakk olduğunu bildiğiniz) halde, ne diye iman edenleri, -onda bir çarpıklık bulmaya yeltenerek- Allah yolundan çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.”

  • 3:100

    Ey iman edenler! Eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyup itaat edecek (ve boyun eğecek) olursanız, (unutmayın adım adım) sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler (ve Hakk davadan dönekleştirirler).

  • 3:101

    Allah'ın ayetleri size okunup dururken, üstelik (sünneti ve sistemiyle) O'nun Peygamberi de aranızda bulunurken, siz (hâlâ) nasıl inkâr edersiniz? Artık her kim Allah(ın dinine) sımsıkı tutunursa, kesinlikle o, dosdoğru yola iletilmiş olacaktır.

  • 3:102

    Ey iman edenler! Allah'tan (lafla ve işinize geldiği kadarıyla değil) hakkıyla korkup (Kur'an'ın hükümlerine, Resulüllah'ın sünnetine ve hayat sistemine, kısmen veya tamamen karşı gelmekten ve aykırı hareket etmekten sakının) ve siz (böylece İslamca düşünüp, yaşamak suretiyle) ancak Müslüman olarak ölmeye (bakın).

  • 3:103

    (Eğer gerçekten iman ediyorsanız) Allah'ın ipine (Kur’an hükümlerine) hepiniz birden (el birliği içinde) sımsıkı sarılın. (Sakın) Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir vakit sizler birbirinize düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. (Ümmet ve uhuvvet şuuruyla güç kazandınız.) Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, (Kur’an ve Resulüllah sayesinde) oradan sizi kurtarmıştı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır.

  • 3:104

    İçinizden (insanları Hakka ve) hayra davet edecek, (ve bunun sonunda elde edecekleri devlet ve hükümet imkânlarıyla ma’rufu) iyilikleri emredip yürütecek ve (münkeri) kötülükleri de nehyedip önleyecek bir ümmet bulunsun. (Bu hizmet ve hedefler için bir liderin çevresinde organizeli bir teşkilat kurulsun.) İşte asıl kurtuluşa ve başarıya erecek olan bunlardır.

  • 3:105

    (Sakın ha) Kendilerine açık deliller (ve kesin Kur’ani hükümler) geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilaf edenler (ve Hakk’tan kayıp gidenler) gibi olmayın! İşte bunlar için büyük bir azap vardır.

  • 3:106

    Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: "Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? (Hakk’tan sonra tekrar bâtıla mı yöneldiniz?) Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın" (denilip azarlanacaklardır).

  • 3:107

    (İman, itaat ve istikamet ehli olup) Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmetine gark olacaklar, onlar (cennet) içinde de temelli kalacaklardır.

  • 3:108

    Bunlar Sana Hakk olarak okumakta olduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah, (mutlaka adalet ve hakkaniyetle hükmedendir,) âlemlere zulüm isteyen değildir. (Asla haksızlık ve yanlışlık yapmayandır.)

  • 3:109

    Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır ve (bütün) işler (mutlaka) Allah'a döndürülüp (durmaktadır. Bir gün sebep perdeleri ortadan kaldırılınca, bu gerçeği herkes anlayacaktır.)

  • 3:110

    Siz (sadece Müslümanlar için değil, bütün) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. (Çünkü siz, ülkenizde ve yeryüzünde) Ma'rufu (Hakkı ve hayrı) emredip yürütecek, münkeri (zulmü ve kötülükleri) nehyedip önleyecek (bir Adil Düzen kurmaya) çalışırsınız. Ve Allah'a (tam) iman edip (bağlanırsınız). Şayet Kitap Ehli de (böyle) inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onların içinden de (bazı) iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.

  • 3:111

    (Ancak bu inkârcılar ve münafıklar) Onlar size ezadan (geçici sıkıntı ve zorluklardan) başka, kesinlikle (ciddi) hiçbir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. (Sahipsiz ve desteksiz kalacaklardır.)

  • 3:112

    (Yahudiler) Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar, -(bunlardan) Allah'ın ipine (sarılanlar) ve insanların ipine sığınanlar (eman ve ahit garantisine ve zımmî olarak devlet himayesine alınanlar) dışında- onlara zillet (zorluk ve horluk damgası) vurulacaktır. Onlar, Allah'tan (hak ettikleri) bir gazaba uğramışlardır da (bu yüzden) üzerlerine aşağılanma (damgası) basılmıştır. Bu, Allah'ın ayetlerini inkâr etmelerinden ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayıdır. (Yine) Bu, onların (dine ve elçilere) asi olmalarından ve (her konuda) haddi aşmalarındandır.

  • 3:113

    (Gerçi) Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehlinden (Yahudi ve Hristiyan kesimlerden) gece vakti kıyama durup, Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan birtakım (insanlar) da vardır.

  • 3:114

    Bunlar, Allah’a ve ahiret hayatına inanır, ma’rufu (iyi, güzel ve doğru olanı) emredip (uygulanmasına çalışır), münkerden (kötü, zararlı ve haksız olandan) sakındırır ve hayırda yarışırlar. İşte bunlar salih (yararlı ve barışçı) olanlardır.

  • 3:115

    (Salih ve halis mü’minler ise) Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun (karşılıksız) bırakılmayacak (nankörlüğe uğramayacaklar)dır. Allah, müttakileri çok iyi bilip durandır.

  • 3:116

    Şu da bir gerçektir ki, o inkâr edenlerin ne malları, ne çocukları, onlara Allah'tan yana (O’nun azabından kurtulma adına) hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde fayda) eriştirmeyecektir. İşte onlar ateşin ehlidir, (cehenneme girecek ve) onda temelli olarak kalacak (kimselerdir).

  • 3:117

    Onların bu dünya hayatındaki (hayır görünümlü) harcamaları da; kendi nefislerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinine isabet eden kavurucu soğukluktaki bir rüzgâra benzer ki, onu (ekini olgunlaşmadan) helak etmiştir. (Kur’an ahkâmını kısmen veya tamamen inkâra kalkışanların ve münafıkların bütün hayırları ve ahiret hazırlıkları hiç hükmündedir.) Allah onlara zulmetmemişti, fakat onlar kendi nefislerine zulmetmektelerdi.

  • 3:118

    Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size (her fırsatta) kötülüğe ve zarar vermeye uğraşırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeylerden de hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, göğüslerinde (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. (Böylece) Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) kesinlikle açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).

  • 3:119

    (Ey mü’minler!) Sizler, işte böylesiniz; (hâlâ) onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler (ve düşmanlık güderler). Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar (münafıklar ise sadece) sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler (ama Kur’an’ın bazı şeriat hükümlerini inkâr ve itiraz ederler), kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırıverirler. De ki: "Kin ve öfkenizle geberin!" Şüphesiz Allah, gönüllerin özünde saklı duranı Bilendir.

  • 3:120

    (Ey sadık mü’minler!) Size bir iyilik dokununca (kâfirler ve münafıklar) kıskanıp tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinip ferahlanırlar. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' (ve hıyanet girişimleri) size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah, onların amellerini (ve kötü niyetlerini) kuşatıvermiştir.

  • 3:121

    (Ey Resulüm!) Hani Sen, (Uhud Muharebesi’nde) mü’minleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ve ailenden ayrılmıştın. Ki Allah (sizi her an takip eden ve her şeyi) hakkıyla İşiten, her şeyi Bilendir.

  • 3:122

    (Uhud gününde) O zaman sizden (mü’minlerden) iki grup, (düşmanın çok üstün gücünden ürkerek) neredeyse 'çözülüp geri çekilmeye (ve savaşa girmemeye)' yönelmişti. Oysa (endişeleri yersizdi, çünkü) Allah onların (velisi) destekçisiydi. Artık mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etmelidir.

  • 3:123

    Andolsun, siz zayıf ve güçsüz iken Allah size Bedir'de de yardımıyla zafer vermişti. Şu halde Allah'tan (korkup O’na sığının, itiraz ve isyandan) sakının ki, O'na şükredebilesiniz.

  • 3:124

    (Ey Nebim!) Hani o zaman Sen mü’minlere: “Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?” diye (uyarıvermiştin).

  • 3:125

    Evet, eğer (siz Hakk ve hayır yolundaki sıkıntılara) sabrederseniz, (günahlardan da) sakınırsanız ve onlar (düşmanlarınız) da aniden üstünüze (saldırırsa yine) Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle (yani görmediğiniz, ama hissettiğiniz manevi desteklerle) yardım eriştirecek ve imdadınıza yetişecektir.

  • 3:126

    Allah bunu (melekler ve manevi güçlerle yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. (Yoksa) "Yardım ve zafer" (nusret) ancak, Üstün ve Güçlü, Hüküm ve Hikmet sahibi olan Allah'a aittir. (O’nun indindedir.)

  • 3:127

    (Ki bununla) İnkâr edenlerin (önde gelenlerinden) bir kısmını(n kökünü) kessin (helak etsin), ya da ‘umutları suya düşmüşler olarak onları tepesi aşağı getirsin de geri dönüp gitsinler' (diye kâfirleri ve zalimleri hezimete uğratıverecektir).

  • 3:128

    (Ey Resulüm! Allah'ın) Onların (bazılarının) tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azap vermesi işinden Sana bir şey (sorumluluk ve görev) verilmiş değildir.

  • 3:129

    Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Kimi dilerse (layık görürse) bağışlar, kimi dilerse (müstahak ise) azaplandırır. Allah Gafûr ve Rahim’dir.

  • 3:130

    Ey iman edenler! (Sakın) Faizi yemeyin, kat kat arttırılmış olarak (sürekli artan borç yükü altında insanları sömüren düzeni terk edin!) Ve Allah'tan korkun (da faizci sistemden vazgeçin); umulur ki felaha ve refaha erersiniz.

  • 3:131

    Ve (faizci düzeni mübah sayan) kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakınıverin.

  • 3:132

    Allah'a ve Elçisine (ve Onların izinden giden adil devlete ve hükümete) itaat edin, olur ki merhamet edilir (huzurlu ve onurlu yaşama ulaşıverir)siniz.

  • 3:133

    Rabbinizden olan mağfirete (bağış ve nimete) ve genişliği, (içinde milyarlarca galaksi barındıran) göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; (çünkü) o, müttakiler için hazırlanıvermiştir.

  • 3:134

    Ki onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, (yoksula ve cihad yoluna para verenler,) öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, muhsinleri (her türlü iyilik hususunda, takvada ve cihadda titizlik gösterenleri) sevendir.

  • 3:135

    Ve (o muhsinler) “çirkin bir hayâsızlık” işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, (hemen) Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. (Ve zaten) Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

  • 3:136

    İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlerdir. (Böylesi hizmet ve ibadetleri) Yapmak için gayret edenlere ne güzel bir karşılık (ecir verilecektir).

  • 3:137

    Sizden önce de (Sünnetullah gereği) nice süreçler ve hadiseler gelip geçti. Yeryüzünde (ibret için) gezip dolaşın da (Allah’ın hüküm ve haberlerini) yalanlayıcıların (ve isyankâr mücrim kulların) sonlarının nasıl olduğunu görüverin.

  • 3:138

    Bu (Kur’an), insanlar için bir beyan (apaçık duyuru ve hüküm), müttakiler için de bir hidayet ve öğüt (rehberidir).

  • 3:139

    (Kâfirlere ve zalim düzenlere karşı) Sakın gevşeklik göstermeyin, üzüntüye girmeyin (ümitsizliğe düşmeyin). Eğer gerçek mü’minlerden olursanız zaten en üstün sizsiniz. (Ve galip geleceksiniz.)

  • 3:140

    (Uhud’da olduğu gibi her asırda) Eğer size bir yara (ve yenilgi) dokunduysa (sabredin ve ümitsizliğe düşmeyin, zira) o (düşman) kavme de benzeri bir yara (ve hezimet) değmişti. İşte Biz (galibiyet ve hâkimiyet) günlerini (ve dönemlerini) insanlar (Hakkı tutan veya bâtıla uyan toplumlar) arasında (imtihan gereği ve gayretlerine göre) böyle çevirip-devredip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri bilmesi (belirtip ayırıvermesi) ve sizden (bu deneme ve eleme sürecine) şahitler (veya şehitler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez.

  • 3:141

    (Hakkı hâkim kılmak, yurdunuzu ve onurunuzu korumak için yapılması emrolunan CİHAD yolunda uğranılan sıkıntılar) Allah'ın, iman edenleri (günahlardan) arındırıp temizlemesi ve inkâr edenleri de (etkisiz ve bereketsiz kılıp) mahvetmesi için (bir imtihan)dır.

  • 3:142

    Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden (ve herkesin gerçek ayarını kendisine ve âleme göstermeden) cennete gireceğinizi mi sandınız?

  • 3:143

    Andolsun, siz (Uhud’da düşman önünde) ölümle karşılaşmadan önce (hani) onu (şehit olmayı güya) temenni ediyor (ve kahramanlık taslıyordunuz? Haydi) İşte şimdi onu gördünüz (düşmanla çarpışma ve cennete ulaşma fırsatı buldunuz), ama (hücum edeceğiniz yerde) bakıp duruyorsunuz. (Bu ne şaşkınlıktır?)

  • 3:144

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:145

    Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.

  • 3:146

    Nice peygamberlerle birlikte birçok Ribbiyyun (Rabbani-bilgin)ler (hikmet ehli gönül erleri) Allah yolunda (Hakk hâkim kılınsın ve zulüm kaldırılsın diye) çarpışmaya girdiler de, (bu uğurda) kendilerine dokunan (büyük sıkıntı ve saldırı)lardan ötürü asla zayıflık ve yılgınlık göstermediler, (zalim ve kâfir güçlere) boyun eğip (işbirliğine tenezzül etmediler). Allah, sabredenleri sever.

  • 3:147

    O (Rabbani âlimler) sadece şunu söylüyorlardı: “Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki (cihad görevimizdeki ihmalkârlık ve) taşkınlıklarımızı bağışla. Ayaklarımızı (Hakk’ta ve cihad yolunda) sağlam tut (kaydırma). Kâfir (ve zalim) topluluk (ve teşkilat)lara karşı bize yardım et!”

  • 3:148

    Böylece Allah da onlara hem dünya karşılığını (devlet, izzet ve ganimet olarak), hem de ahiret karşılığını (cennet ve rü’yet olarak) en güzel şekilde verdi. Zira Allah (görevini ve haddini bilen ve işini en güzel şekilde yerine getiren) muhsinleri sever.

  • 3:149

    Ey iman edenler! Eğer (kısmen veya tamamen Kur’ani hükümleri) inkâr edenlere itaat ederseniz, sizi topuklarınız üzerinde gerisin geri (bâtıla) çevirirler, böylece büsbütün hüsrana (ziyana ve iflasa uğrayanlara) dönüp (o şaşkınlık ve perişanlık içinde kalırsınız).

  • 3:150

    Bilakis (asla unutmayınız ve ona göre davranınız ki), sizin Mevlâ’nız (gerçek sahibiniz ve destekçiniz ancak) Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

  • 3:151

    Kendisi hakkında (Kur’an’da) hiçbir güçlü ve geçerli delil indirmediği şeyi (İslam’a aykırı işleri ve kişileri) Allah'a ortak koştuklarından (onların bâtıl görüşlerini ve girişimlerini, İslam’ın emriymiş gibi saydıklarından) dolayı, küfre girenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Ve cehennem ne çetin bir azap mekânıdır.)

  • 3:152

    Andolsun (Uhud’da ve kıyamete kadar buna benzer durumlarda), Allah size verdiği sözünde sadık kaldı (ve O'nun va’adi doğru çıktı, ki önceleri) siz O'nun izniyle onları (inkârcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Ta ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlığa yöneldiniz, isyan ettiniz ve (Hz. Peygamberce: “Sakın yerinizden ayrılmayın!” şeklinde verilen) emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için (imtihan gereği) sizi (bir müddet) ondan (manevi yardımdan mahrum bıraktı, cihad şuurundan ve ahiret duygusundan) çevirip uzaklaştırdı. Ama (sonra yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazıl (ve ihsan) sahibi olandır.

  • 3:153

    (Uhud’da) Siz o zaman (yılgınlık ve perişanlıkla savaş alanından) durmaksızın uzaklaşıyor, (kendi canınızı kurtarma telaşıyla) kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Hakk) Elçi (olan Hz. Muhammed SAV) de sürekli sizi arkanızdan çağırıp duruyordu. (Allah) Elinizden kaçırdığınız (ve o gün sizden uzaklaştırdığımız zafer ve ganimet mallarına) ve size isabet eden (sarsıcı sıkıntılara) fazla üzülmeyip (onları unutmanız) için sizi kederden kedere uğratmıştı. Allah, yaptıklarınızdan Haberdardır.

  • 3:154

    Sonra (o yenilgi ve) kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, (rahatlamak ve o şaşkınlığı atlatmak üzere tatlı) bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. (Sizden kalpleri hastalıklı) Bir grubu da, nefisleri can derdine düşürmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla (kötü) zanlara kapılarak: “Bu işten bize ne var ki? (Cihada katıldık da ne kazandık?)” diyorlardı. De ki: “Şüphesiz işin (takdirin) tümü Allah'ındır.” Onlar (münafıklar), Sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, “Bu işten bize (hayırlı) bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik” diye (sızlanıyorlardı). De ki: “Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri (ölüp mezarı boylayacakları) yerlere gidecekti. (Kimse ölümden kaçamazdı. Bunu) Allah, sizi deneyip sinelerinizdeki (nifak ve itirazı yoklayıp açığa çıkarmak) ve kalplerinizdeki (kötü duyguları) arındırmak için (yaptı). Allah, göğüslerin-gönüllerin özünde (saklı) olanı bilip durandır.”

  • 3:155

    İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden (gevşeklik gösterip ahdinden ve nöbet yerinden) geri dönenleri, kazandıkları bazı (geçici) şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti (ama sadakat ve samimiyet ehli, bu dünyevi dürtülerden etkilenmemişti). Andolsun ki, (yine de) Allah onları affetti. Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, (kullarına) yumuşak olandır.

  • 3:156

    Ey iman edenler! Yeryüzünde (hicret ve sefer için) gezip dolaştıkları veya (gazada olup Hakk yolunda) çarpıştıkları süreçte (mü’min olarak ölen) kardeşleri için: "Eğer yanımızda kalsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyerek (şehitleri kınayan) kâfir kimseler gibi olmayın!.. Allah, bunu (Hakk yolda fedakârlığı, ahmaklık sanma şuursuzluğunu) onların (münafıkların) kalplerinde onulmaz bir hasret (ve huzursuzluk duygusu) olarak kılmıştır. (Zira aslında) Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı Görendir. (Her şeyi kayıt altına alandır.)

  • 3:157

    Yemin olsun ki (haklı hizmet ve hareket içindeyken) eğer Allah yolunda öldürülür, ya da ölürseniz; Allah'tan (size ulaşacak) olan bir rahmet ve mağfiret, onların (sizden ayrılanların ve sizi alaya alanların) bütün topladıkları (dünyalıklar)dan çok daha hayırlıdır.

  • 3:158

    Andolsun, (yatağınızda) ölseniz de, (Hakk yolunda) öldürülseniz de; şüphesiz (her halde mutlaka) Allah'a (varıp) toplanacaksınız (bu kesindir).

  • 3:159

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 3:160

    Eğer Allah (herhangi bir konuda ve düşman karşısında) size yardım ederse, artık (hiç kimse) sizi yenilgiye uğratamayacaktır ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, O'ndan sonra da size yardım edecek kimse (çıkmayacaktır). Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler-etmelidirler. (O’nun nusret ve inayetini gözlemelidirler.)

  • 3:161

    (Münafıkların Hz. Peygamberle ilgili; savaş gelirlerini keyfince ve yakın çevresine harcayıverdiği yönündeki itham ve iddiaları asılsızdır.) “Yeğüll” yapmak (yani ganimet malından gizlice bir şey aşırmak ve emanete-Beytü’l mâl’e hıyanette bulunmak) bir Peygambere asla yakışır (tavır) olmayacaktır. (Bu tür ithamlar Elçiye iftiradır.) Her kim, (ganimetten, devlet hazinesinden veya cihad bütçesinden) ihanetle bir şey çalarsa, kıyamet günü, o (haksız ve ahlâksız yollarla) aldıklarını (sırtlamış ve Allah’ın lanetine uğramış vaziyette) gelip (âleme rezil edilecektir). Sonra, (zerre kadar) haksızlık edilmeden, her nefsin kazandığı kendisine eksiksiz olarak ödenecektir.

  • 3:162

    Allah’ın rızasına uyan (Kur’an nizamına tâbi olan) kişi, (şeytanlığa taraf olan) Allah’tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? O ne kötü (barınak) ve varılacak son durak yeridir.

  • 3:163

    (O’nun rızasını arayanlar ve yolunda zorluklara katlananlar var ya) Onlar Allah katında derece derece (ayrılıp ağırlanacaklardır). Allah bütün yaptıklarını Görendir.

  • 3:164

    Andolsun ki Allah mü’minlere; kendi içlerinden, onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti (sünneti) öğretiyor. (Oysa) Ondan öncesinde onlar apaçık bir sapkınlık içindeydiler.

  • 3:165

    (Daha önce düşmanlarınıza) İki misli uğrattığınız bir musibet, (şimdi ganimeti ahirete tercih ettiğinizden) size isabet edince mi: "Bu nereden (çıktı)?" diye (sızlanıverdiniz). De ki: “O, sizin kendinizden (nefsi heveslerinizden ve dünyevi gafletinizden)dir.” Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

  • 3:166

    İki (düşman) topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden (sıkıntı ve sarsıntılar) ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın sadık ve sabırlı) Mü’minleri bilip-belirleyip ayırt etmesi içindi.

  • 3:167

    (Böylece) Münafıklık yapanların da (açığa çıkarılıp) bilinmesi ve belirlenmesi içindir ki, onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Bizi (mazur görün) eğer savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik (ve desteklerdik)” diye (bahane uydurdular). O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir (ve elbette belalarını verir).

  • 3:168

    Onlar, kendileri evlerinde oturup (sefere çıkan) kardeşleri için: "Eğer bize uyuverip (cihada gitmeselerdi), öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse" (görelim).

  • 3:169

    Sakın Allah yolunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır onlar (sonsuz bir) hayattadırlar ve Rableri yanında yaşayıp rızıklanırlar. (Onlar böyle kutlu ve mutlu bir ortamdadırlar.)

  • 3:170

    (Şehitler) Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle (ferahlanıp) sevinç içinde (mutludurlar). Onlar, arkalarından henüz kendilerine ulaşmayanlara (şunu) müjdelemeyi isterler ki: “Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”

  • 3:171

    Onlar (şehit olanlar ve Allah’ın rızasına ulaşanlar), Allah'tan bir nimeti, bir fazilet ve bereketi ve kesinlikle Allah'ın mü'minlerin ecrini asla boşa vermeyeceği (gerçeğini) müjdeleyip durmaktadırlar.

  • 3:172

    Kendilerine (Hakk dinlerinde ve davalarında dik durmalarından dolayı çeşitli sıkıntılar ve) yaralar dokunduktan sonra (bile), Allah ve Elçisinin (cihad) çağrısına icabet edip (hizmete koşanlar), onlardan ihsan (ve ikramda bulunup davaları için harcayanlar) ve (her türlü kötülük ve kirlenmeden) sakınanlar için büyük bir ecir vardır.

  • 3:173

    (Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), “Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)” dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) “Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)” diyerek (dik duran sadıklardır).

  • 3:174

    İşte bundan dolayı, Allah'ın nimet ve faziletiyle kendilerine hiçbir zarar ve kötülük dokunmaksızın bir inkılâba (büyük devrim ve değişim imkânına) uğramış (ve zafere ulaşıp geri dönmeyi başarmış)lardı. Böylece Allah'ın rızasına ve rıdvanına uymuşlardı. Zira Allah, çok büyük üstünlük ve iyilik sahibidir. (Sadık kullarına sayısız ihsan ve ikramda bulunandır.)

  • 3:175

    (Böylesi vesveselerle) Şeytan, (Allah'tan başka güçler ve kişilerle) ancak kendi adamlarını korkutup (ürkütüverir. Ey mü’min kullarım!) Eğer gerçekten iman etmişseniz, onlardan (düşmanlarınızdan) değil, Benden korkun! (Ki size bu yaraşır.)

  • 3:176

    (Ey Nebim!) Küfürde büyük çaba harcayanlar, (kâfir ve zalimlere yaranmak için yarışanlar) Seni üzmesin!.. Çünkü o (münafık)lar hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde) Allah’a (ve İslam davasına) zarar veremezler. Allah, onları ahirette haz (lezzet ve izzetten pay) sahibi kılmamayı ister. (Bu yüzden dünyada bazı geçici ve cüz’i başarı ve ganimetler verir.) Ve onlar için büyük bir azap (hazırlanmıştır).

  • 3:177

    Onlar imana karşılık küfrü satın alanlardır. (Yani önce iman etmişken sonra tavize yanaşıp, İslam’a hıyanetle kâfirlerle işbirliğine başlayan, dünyalık makam ve menfaat karşılığında zulüm düzenine taşeronluk yapan münafıklardır.) Onlar için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır.

  • 3:178

    (Allah’ın rızasını ve Hakk davayı bırakıp) O küfre ve nankörlüğe sapanlar (var ya); onlar kendilerine tanıdığımız fırsat ve mühleti, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara, ancak günahları (ve sorumlulukları) daha da artsın diye süre (ve fırsat) vermekteyiz. (Sonunda mutlaka) Onlar için aşağılatıcı (pişman ve perişan kılıcı) bir azap (ve kötü bir akıbet) vardır.

  • 3:179

    Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla, sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü'minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.

  • 3:180

    Allah'ın, bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! Bu onlar için şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalanıp bağlanacaklardır. (Sonuçta) Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan (ve içinizde sakladıklarınızdan) haberi olandır.

  • 3:181

    Andolsun ki; (faizli sistemi mübah ve kazanç vasıtası sayan bazı sapkın Yahudilerden ve sömürücü zalimlerden) "Kesinlikle Allah fakirdir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözlerini Allah işitmektedir. Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (elbette) yazıp kaydedeceğiz ve: "Yakıcı olan azabı tadın" diyeceğiz.

  • 3:182

    Bu (azap), ellerinizin önden sundukları (ve kötü amellerinizin sonuçları)dır. Allah, kesinlikle kullara zulmedici değildir.

  • 3:183

    "Allah bize (kendiliğinden oluşan bir) ateşin yiyeceği (yakıp bitireceği şekilde, mucize olarak gökten inen) bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamız (gerektiği) konusunda ahit (yemin ve öğüt) verdi" (şeklinde asılsız iddialarda bulunup, mucize bekliyoruz) diyenlere de ki: "Şüphesiz, Benden önce nice elçiler, apaçık belgelerle ve söyledikleriniz (cinsinden mucizelerle) geldi; eğer siz doğru idiyseniz, o halde (inanıp itaat edeceğiniz yerde) onları ne diye öldürüverdiniz?"

  • 3:184

    (Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlarlarsa (aldırma, çünkü) Senden önce apaçık belgeler (mucizeler), Zeburlar (hüküm ve hikmet içerikli kutsal sahifeler) ve nurlu kitapla gelen elçileri de yalanlayıp (inkâr ve itiraz etmişlerdi).

  • 3:185

    (Mutlaka) Her nefis ölümü tadıverecektir. Kıyamet günü ise elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Yoksa, dünya hayatı (makam ve çıkar hırsı), aldatıcı meta’dan başka bir şey değildir.

  • 3:186

    Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak bu “azmi'l-umur"dan (değerli ve şerefli işlerden)dir. (Zalimlerin ve hainlerin asılsız ithamlarına ve kasıtlı ezalarına; Allah için sabretmek ve Hakk yolda cihadını sürdürmek, kararlılık ve kahramanlık gerektirir.)

  • 3:187

    Vaktiyle Allah, kendilerine kitap verilenlerden; “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız (ilmi ve İslami gerçekleri asla) saklamayacaksınız!” diye söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü kulak ardına attılar. (Allah rızasını) Az bir dünyalığa sattılar ve çok çirkin bir alışveriş yaptılar (elbette kazandıkları kötü ve murdardır).

  • 3:188

    (Meydana) Getirdikleri (bazı yararlı sonuçlarla) sevinip gururla ferahlananları ve yapmadıkları (ve başaramadıkları) şeyler (ve sahip olmadıkları meziyet ve marifetler) nedeniyle övülüp (sahte kahraman gibi alkışlanmaktan) hoşlananları (kazançlı ve kıymetli) sayma (bu gibilere boşuna imrenip durma) ve onları azaptan (ve Allah’ın gazabından) kurtulmuş da sanma! Onlar için acı bir azap (ve alçaltıcı bir akıbet) vardır.

  • 3:189

    Kesinlikle göklerin ve yerin mülkü (ve her türlü başarı ve zaferin mührü) Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetiren (Kâdir olandır).

  • 3:190

    Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına geliş deveranında (Dünya’nın kendisinin ve Güneş’in etrafında dolaşmasında) temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. [Not: Tüm evrende, Samanyolu Galaksimizde, Güneş sisteminde ve özellikle yaşadığımız Yeryüzünde: a) Birbirine uzaklık ve yakınlıkları, b) Ulaşım süratleri ve yörünge ayarları, c) Çevrelerini kuşatan GAZ’ların miktarı ve oranları, d) Evrenin sürekli ve sistemli genişleme hızı konularındaki: 1- Muhteşem ve mükemmel bir ‘DENGE’, 2- Muazzam ve muntazam bir ‘DÜZEN’, 3- Yüksek derecede makul ve mantıklı bir ‘DETAY VE DİSİPLİN’ bulunmaktadır. Bu durum: Kâinatın, Dünya’nın ve tabiatın; A- Sınırsız bir kudret ve ilim (hikmet) sahibi (Allah CC) tarafından yaratıldığını, B- Bu yaratılışın sonsuz bir akıl, kusursuz bir plan ve sorunsuz bir takdirle varlığa çıkarıldığını, C- Ve her an atom zerrelerinden yıldız kürrelerine kadar her şeyin ve tüm detayları ile Allah’ın yönetimi (El-Vâliy) ve denetimi (Er-Râgıb) altında bulunduklarını; aklen, ilmen ve teknolojikmen ortaya koymaktadır ki, bu hassas dengelerde çok az bir değişme durumunda bile; artık hayat, tabiat ve kâinat olmayacaktır. Öyle ise elbette bu kâinatın üstün bir Yaratıcısı vardır ve bize Kendini tanıtmak üzere Peygamber ve Kitap yollamıştır. Kur’an’ın bütün kuralları ve haber buyurdukları da hepsi Hakk’tır ve mutlaka çıkacaktır.]

  • 3:191

    (Aklı ve basireti olanlar ki) Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzere yatarken (devamlı) Allah’ı hatırlar (O’nu zikreder ve O’na yalvarırlar), göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde (dikkat ve ibretle) düşünür (eşyanın hikmet ve hakikatini anlamak üzere ilmi ve fikri araştırma yaparlar) ve “Rabbimiz, Sen (bütün) bunları hâşâ (gayesiz ve hikmetsiz) boş yere ve bâtıl sebeplerle yaratmadın (ve asla başıboş bırakmadın), Sen (böyle yersiz ve yararsız iş yapmaktan) Yücesin. Bizi ateşin azabından koru” (diye yalvarırlar).

  • 3:192

    Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu "hor ve aşağılık" kılmışsındır; (artık orada) zulmedenlerin yardımcıları da yoktur (ve asla olmayacaktır).

  • 3:193

    Rabbimiz, gerçekten biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür (iman ve istikamet üzerindeyken canımızı aldır).

  • 3:194

    Rabbimiz, elçilerin (vesilesiyle) va'ad ettiklerini bize de ver, (nimet ve nusretinden mahrum bırakma,) kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, asla va'adine muhalefet etmeyensin (Hakk sözünde duransın).

  • 3:195

    Nitekim Rableri de onlara (dualarını kabul ederek şöyle) icabet etti: “Şüphesiz Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden (hayırlı) bir işte bulunanın işini (ve ücretini) boşa çıkarmayacağım. (Zaten) Sizin kiminiz kiminizdendir. (Mü’minler birbirlerinin destekleyicisi konumundadırlar. Kendi fıtratlarına uygun işlerde çalışıp kazanma ve temel insan haklarından yararlanma konusunda kadınlar ve erkekler eşittir.) İşte, hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılıp sürgün edilenlerin, (Benim) yolumda işkence görenlerin ve (zalimlerle) çarpışıp öldürülenlerin; (bunların) mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından (kutlu) bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah ki; karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır.”

  • 3:196

    (Ey Nebim!) İnkâr edenlerin (ve zalimlerle işbirlikçilerin; bir müddet gurur ve şımarıklıkla) ülke ülke dönüp-dolaşmaları (ve güçleriyle her tarafa ulaşmaları) sakın Seni aldatmasın. (Mutsuzluğa ve umutsuzluğa kaptırmasın.)

  • 3:197

    (Çünkü bunlarınki) Az bir yararlanmadır. Sonra onların barınma yerleri cehennem olacaktır. O ne kötü bir yataktır (ne dayanılmaz azaptır)!

  • 3:198

    Fakat Rablerinden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınanlara gelince; onlar için Allah katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Ebrar (hayırlı ve yararlı insanlar olup) iyilik yapanlar için, Allah'ın katında olanlar ise (elbette) daha hayırlıdır (ve devamlıdır).

  • 3:199

    Şu da bir gerçektir ki; (bazı) Kitap Ehlinden (az da olsa) Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -(hem de) Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar da vardır. Onlar, Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir (en adil ve kâmil Hâkim-i Mutlak’tır).

  • 3:200

    Ey iman edenler! (Din ve dava uğrundaki zorluklara, hayatın ve cihadın sıkıntılarına) Sabredin ve sabır üzerinde yarışın, (Allah’la, peygamberlerle, cihad emirinizle, Hakk yoldaki cemaatinizle) irtibatınızı koparmayın, kararlı ve sebatlı davranın (ve nöbet ve hizmet yerlerinizi terk edip ayrılmayın. Bu emirlere karşı gelmek hususunda) Allah’tan korkun. (Bu sayede) Umulur ki kurtuluşa ve başarıya (felaha) ulaşırsınız!..