Furkan Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 77 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 25:1

    تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يرًاۙ

    (Şuur sahibi ins ve cinn bütün mükelleflere ve tüm) Âlemlere (İlahi gerçekleri duyuran ve kötülüklerden sakındıran bir) uyarıcı olsun diye, (en seçkin) kuluna (Hz. Muhammed Aleyhisselam’a) Furkan'ı (Hakk’la Bâtıl’ı, doğru ile yanlışı, yararlı ile zararlıyı, dost ile düşmanı, mü’minle münafığı ayıran Kur’an’ı) indiren (Allah) ne Yücedir.

  • 25:2

    اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يرًا

    (O Allah ki) Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı ve tasarruf hakkı) O’nundur; (Allah asla) çocuk edinmemiştir. (Allah’a evlat isnadı küfürdür.) O’na mülkünde (başka bir) ortak da yoktur, her şeyi bizzat O yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle (en ince ayrıntılarıyla birlikte) takdir etmiştir (ve etmektedir).

  • 25:3

    وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُورًا

    (Ancak müşrikler Allah’ı bırakıp) O'ndan başka; (aslında) hiçbir şeyi yaratamayan, üstelik kendileri yaratılmış (ve başkalarınca yapılmış) olan, kendi nefislerine bile ne zarar ne yarar sağlayamayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri bulunmayan birtakım ilahlar edinmişlerdir.

  • 25:4

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْمًا وَزُورًاۚۛ

    Kâfirler: “Bu (Kur’an) olsa olsa ancak Onun (Hz. Muhammed’in) uydurduğu bir yalandır, (kendisi kafadan düzüp sıralamıştır) ve bir başka topluluk (Ehl-i Kitaptan bazıları) da Ona yardımda bulunmuşlardır” demişlerdir (diyeceklerdir). Böylelikle onlar, hiç şüphesiz açıkça zulüm-haksızlık ve iftira edegelmektedirler.

  • 25:5

    وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا

    Ve yine derler ki: “Bu (Kur’an’ı) bir başkasına yazdırmış olup (ezberlemesi için) kendisine sabah akşam okunup tekrarlanan, geçmişlerin uydurduğu masalların (benzeri şeylerdir).”

  • 25:6

    قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا

    De ki: “Onu (Kur’an’ı), göklerde ve yerde gizli olanı (bütün sırları) bilen (Allah) indirmiştir. (Tüm bilimlerin şifresi ve yararlı bilgilerin özeti Kur’an-ı Kerim’dedir.) Doğrusu O, (tevbekâr mü’minleri) çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.”

  • 25:7

    وَقَالُوا مَا لِ‌هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يرًاۙ

    “Bu nasıl Peygamberdir ki, bizim gibi yiyip (içiyor, bizim gibi giyiniyor) ve çarşı pazarda gezip dolaşıyor!.. Ona kendisiyle birlikte uyarıcı bir melek de indirilmeli değil miydi?” demişlerdir (diyeceklerdir).

  • 25:8

    اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

    "Ya da kendisine (altın ve mücevher dolu) bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu (şahane) bir bahçesi olması (gerekmez miydi? Böylesine fakir ve kimsesiz birinden ne bekliyorsunuz?” diye halkı kışkırtıvermişlerdi). Ayrıca o zulmeden (inkârcı ve münafık tip)ler: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş (ve aklı çelinmiş) bir adama uyuyorsunuz" demişler (insanları Hakk’tan ve hayırdan engellemişlerdi).

  • 25:9

    اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلًا۟

    (Ey Nebim!) Hele bir bak; Senin için nasıl (bahaneler üretip geçersiz) örnekler getirdiler de böylece (Hakk’tan) sapıtıp gittiler. Artık onlar bir daha (hidayet ve Hakk) yolu bulamayacak haldedirler.

  • 25:10

    تَبَارَكَ الَّذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا

    Dilediği takdirde, Sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler veren ve Senin için (orada) köşkler var eden (Allah) ne Yücedir.

  • 25:11

    بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يرًاۚ

    Hayır, (aslında) onlar zaten kıyamet-saatini (ve dirilip hesaba çekilmeyi de) yalanlayıvermişlerdi; (oysa) Biz kıyamet-saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık (ki onları beklemektedir).

  • 25:12

    اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَف۪يرًا

    (Öyle ki cehennem ateşi) Onları uzak bir yerden gördüğünde (gazabından kükreyecektir), onlar da bunun gazaplı öfkesini ve uğultusunu işitip (dehşetle ürkeceklerdir).

  • 25:13

    وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًاۜ

    Elleri boyunlarına bağlı olarak, (cehennemin) en sıkışık (ve bunaltıcı) bir yerine atıldıkları zaman (ise) orada (ebedi) yok oluşu (ölüp kurtuluşu) isteyip-kıvranacaklar (ama bu da ellerine geçmeyecektir).

  • 25:14

    لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَث۪يرًا

    (Kendilerine:) “Bugün yok oluşu bir kere (arzulayıp) yalvarmayın, (hatta) birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın!” (Ama feryadınız boşunadır, siz bu cezayı hak ettiniz, denilecektir.)

  • 25:15

    قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يرًا

    De ki: "Bu (sonuç) mu daha hayırlıdır, yoksa takva (tam ve sağlam bir iman, itaat ve cihad) ehline va'ad edilen ebedilik cenneti mi? Ki orası onlar için (kutlu) bir mükâfat ve varılacak son (mutlu) durak yeridir."

  • 25:16

    لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُ۫لًا

    (Cennetin) "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlara verilecektir; bu, Rabbinin üzerine aldığı (ve Kendisinden) istenen bir va’addir."

  • 25:17

    وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ

    (Senin Rabbinin;) Onları (inkârcıları ve münafıkları) ve Allah'tan başka taptıklarını (putlaştırıp tağutlaştırdıkları şahısları) bir araya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?" diye (soracağı) gün (yakında gelecektir.)

  • 25:18

    قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

    (Göreceksin ki, dünyada iken kutsallaştırılan ve tağutlaştırılan bazı salih ve halis kimseler ise: “Ey Rabbimiz!) Sen Yücesin; (hâşâ) Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yaraşmaz ve yakışmazdı, ancak onları (bu sapıtan insanları) ve atalarını Sen bolca nimet verip yararlandırdın, (onlar da şımarıp şaşırdılar) öyle ki (Senin) Zikri(ni Kur’an-ı Kerim’i ve Zatına ibadeti) unuttular ve böylece (Hakk’tan ayrılan ve) yıkıma uğrayan bir kavim oldular” diyeceklerdir.

  • 25:19

    فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًاۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَب۪يرًا

    (Müşriklere ve Müslüman geçinip sahte şefaatçiler edinenlere:) “İşte (kutsallaştırdığınız kimseler) sizin söylediklerinizi yalanladılar; artık bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardım (temin edebilirsiniz. Evet) Sizden kim zulmedip (hıyanet ve dalâlete yönelmişse), ona büyük bir azap tattıracağız” (denilecektir).

  • 25:20

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يرًا۟

    (Ey Resulüm!) “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yerler ve çarşılarda gezerlerdi” (diye onları kınıyorlardı.) Oysa Biz sizi birbiriniz için bir fitne ve deneme (vesilesi) yaptık. (Bu nedenle aranızdan bazılarını peygamber kıldık.) Ta ki (teslimiyet gösterip) sabrediyor (ve Allah'ın takdirine razı oluyor) musunuz? (Bunları bilelim.) Rabbin (her şeyi, her halinizi ve hareketlerinizi sürekli) Görendir.

  • 19. Cüz

  • 25:21

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَب۪يرًا

    (Huzurumuza çıkmaktan hoşlanmayıp) Bize kavuşmayı ve karşılaşacaklarını ummayanlar (dirilmeye ve hesap vermeye inanmayanlar) dediler ki: “Bize meleklerin indirilmesi ya da (açıkça) Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe (boş gurur ve kibire) kapılmış ve büyük bir azgınlıkla başkaldıran (şımarmış) kimselerdir.

  • 25:22

    يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا

    (Oysa) Melekleri görecekleri (kıyamet ve ahirete bizzat şahitlik edecekleri) gün, suçlu-günahkârlara (facir utanmazlara artık hiç)bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara: "Size sevinçli haber) yasaktır, yasak!" diyerek (bunları tersleyeceklerdir).

  • 25:23

    وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُورًا

    (Zahiren iyi de sanılsa) Onların yaptıkları her işin önüne geçeriz (boş ve geçersiz hale getiririz), böylece onu (imansız ve ihlassız amelleri) savrulmuş toz zerreleri kılıveririz.

  • 25:24

    اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَاَحْسَنُ مَق۪يلًا

    O gün, cennet halkının kalacakları yer elbette çok daha hayırlı, dinlenecekleri (ve ebedi hayat sürecekleri) yer çok daha güzeldir.

  • 25:25

    وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْز۪يلًا

    Göğün bulutlar gibi parçalanacağı ve meleklerce arka arkaya (amel defterlerinin) indirilip (ortaya konulacağı) gün; (kesindir.)

  • 25:26

    اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يرًا

    İşte o gün, gerçek mülk ve hükümranlığın, (tek egemenlik hakkının) Rahman (olan Allah)ın (olduğunu herkes görüp bilecektir). İnkâr eden (dinsizler ve Darwinist)ler için ise oldukça zorlu bir gün (gerçekleşecektir).

  • 25:27

    وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلًا

    Zalim (ve kâfir) olan kimse(ler) o gün; ellerini (hınçla) ısırarak: “Ah keşke, (ne olaydı, dünyada Hakk) elçiyle beraber bir yol edinmiş olsaydım (da bugün cehenneme atılmasaydım)” diyeceklerdir.

  • 25:28

    يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَانًا خَل۪يلًا

    “Eyvah bana! Ne olurdu, keşke ben filan (fasık ve facir kişileri) dost edinmeyeydim (hainlerin ve zalimlerin peşlerine gitmeyeydim).”

  • 25:29

    لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولًا

    “Çünkü o, gerçekten bana (Rabbimden) gelen Zikir’den (Kur'an-ı Kerim’den) sonra, (dünyalık hırsı ve Din istismarıyla) beni (aldatıp) saptırmış oldu. (Ve zaten) Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır” (diye pişmanlık göstereceklerdir).

  • 25:30

    وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا

    (Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: “Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar. (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar, hikmetini ve hükmünü araştırıp uygulamak üzere Onu temel başvuru kaynağı yapmadılar” diye şikâyet edecektir.)

  • 25:31

    وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَص۪يرًا

    İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan (cinni ve insani şeytanlardan) bir düşman kılıp (ona musallat ettik, bu imtihanın gereğidir. Ama her halde) yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeterlidir.

  • 25:32

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلًا

    (Yine bir bahane olarak) İnkâr edenler: “Kur’an Ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Oysa Biz Onu (Kur’an’ı), Senin kalbine yerleştirip sabitleştirmek için, tane tane (ayet ayet vahyedip) okutuverdik (ve Onu böyle kısım kısım indirdik).

  • 25:33

    وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يرًاۜ

    (Ey Resulüm!) Onların (inkârcıların ve münafıkların) Sana getirdikleri hiçbir örnek (temsil) yoktur ki, Biz (ona karşı) Sana Hakkı ve en güzel açıklama tarzını (tefsirini yapmayı) getirmiş olmayalım. (Bu nedenle gönlünü ferah tutman lazımdır ve Sana bu yaraşır.)

  • 25:34

    اَلَّذ۪ينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَۙ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضَلُّ سَب۪يلًا۟

    O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar (müşrikler ve münafıklar); işte onlar, (ahirette) yer ve değer bakımından en kötü ve ürkütücü durumdalardır, (çünkü dünyada iken de) yol bakımından en sapmış (ve azıtmış) olanlardır.

  • 25:35

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يرًاۚ

    Andolsun, Biz Musa'ya da kitabı verdik ve beraberinde kardeşi Harun'u da ona yardımcı kıldık.

  • 25:36

    فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يرًاۜ

    Böylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin (ve Hak Dini tebliğ edin)" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın edip (zulüm saltanatını yıktık).

  • 25:37

    وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَذَابًا اَل۪يمًاۚ

    Nuh'un kavmi de, elçileri yalanladıklarında onları suda boğduk ve (hikâyelerini) insanlar için bir ayet-ibret kıldık. Biz zulmedenlere (işte böyle) acıklı bir azap hazırladık.

  • 25:38

    وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يرًا

    (Geçmiş kavimlerden) Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (de aynı akıbete uğrattık). [Not: Ress halkı; Hicaz Yemen arasındaki Yemâme civarında veya başka bir coğrafyada yaşamış, bir kuyu etrafındaki azgın topluluk.]

  • 25:39

    وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْب۪يرًا

    Biz (onlardan) her birine örnekler (misallerle öğütler) verdik, ve (ama söz dinlemedikleri için) her birini (perperişan ve) darmadağın ederek mahvedip (bıraktık).

  • 25:40

    وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا

    Andolsun onlar, (müşrikler ve münafıklar) üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o belde(lere ve bölgelere) uğramışlardır; yine de hâlâ onu görmüyorlar (ve ibret almıyorlar) mıydı? Hayır, onlar (aslında) dirilmeyi (ve hesap vermeyi) ummuyorlar (ve istemiyorlar diye böyle davranıyorlar)dı.

  • 25:41

    وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًاۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولًا

    (Ey Nebim!) Onlar Seni gördükleri zaman, Seni sadece alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın elçi olarak gönderdiği bu mu?" (diyerek, kendi akıllarınca ve ayarlarınca güya dalga geçmektedirler.)

  • 25:42

    اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلًا

    (İnkârcılar ve münafıklar) Diyorlar ki: "Eğer bunların (bâtıl yollarımızın ve putlarımızın) üzerinde (inadımızla sabır ve) kararlılık göstermeseydik, (bu Peygamber) neredeyse bizi ilahlarımızdan (kapıldığımız zulüm ve günah ortamından) saptıracaktı." Oysa azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, yakın bir gelecekte bilip öğreneceklerdir.

  • 25:43

    اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلًاۙ

    (Ey Nebim ve Hakk elçilerim!) Kendi istek ve tutkularını (nefsi hevâsını) ilah edinen(ler)i gördün mü? Şimdi ona karşı Sen mi vekil olacaksın? (Bırak, herkes hak ettiğine erişecektir.)

  • 25:44

    اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلًا۟

    Yoksa Sen, onların çoğunu (Hakk sözü) duyar, ya da aklını kullanır (gerçeği dinleyip anlar ve vicdanına uyar) mı sanıyorsun? Oysa onlar ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar (tuttukları) yol bakımından (hayvanlardan) daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.

  • 25:45

    اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًاۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلًاۙ

    Görmedin mi Rabbin, gölgeyi nasıl uzatıvermektedir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun (yerinde sabit) yapardı. (Hem) Sonra Biz Güneş’i ona (sadece) bir delil (vesile) kılmışızdır.

  • 25:46

    ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضًا يَس۪يرًا

    Sonra da onu (gölgeleri) tutup Kendimize (doğru) ağır ağır çekip (uzaltıp kısaltmaktayız. Yani; sadece gerçek sandığınız şeyleri değil, gölgelerini bile Biz yaratmaktayız!..)

  • 25:47

    وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا

    O (Allah), geceyi sizin için bir örtü elbisesi, uykuyu bir dinlenme (vesilesi) ve gündüzü de yayılıp-çalışma (vakti) kılandır.

  • 25:48

    وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُورًاۙ

    Ve (yine) O, Kendi rahmetinin önünde (yağmur öncesinde) rüzgârları müjdeciler olarak gönderendir. (Ardından) Biz, gökten tertemiz su indirdik; (indirmekteyiz…)

  • 25:49

    لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَامًا وَاَنَاسِيَّ كَث۪يرًا

    Ki onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandıralım ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulayalım (ve ihtiyaçlarını sağlayalım diye böyle takdir ettik; etmekteyiz...)

  • 25:50

    وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا

    Andolsun bunu (Kur’an’ı), onların arasında, öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde (Resulün diliyle ve bilimsel gelişmelerle) açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük ederek (bile bile) ayak diretip (karşı çıkmışlardır).

  • 25:51

    وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يرًاۘ

    Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya (ayrı) bir uyarıcı (nebi ve elçi) gönderirdik (ama yine de dinleyip uymazlardı).

  • 25:52

    فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَادًا كَب۪يرًا

    (Ey Resulüm!) Bu nedenle Sen (kat’iyen) kâfirlere (ve zalim rejimlerine) itaat etme (boyun eğme); onlara karşı bununla (Kur’an ile) büyük cihad et! (Kur’an’ın hükümlerine uygun bir adil düzen ortaya koyup savunarak; inkârcı ve münafık zalimlerle mücadele yürüt ki, huzur ve haysiyetiniz buna bağlıdır.)

  • 25:53

    وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا

    İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu (birinin suyu) tatlı, susuzluğu giderici, şu (diğerinin) ise tuzlu ve acıdır. (Allah) İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen özel) bir engel (berzah) ve aşılmayan (gizli) bir sınır koymuştur (ki ilim adamları asırlar sonra yoğunluk farkından dolayı suların ilk anda birbirine karışmadığını anlamışlardır). [Not: Büyük Okyanusun kuzeydoğusunda yer alan KANADA’nın da kıyısı bulunan Alaska körfezinde, tuzlu ve tatlı suyun buluştuğu bölgede, Kur’an’ın 1450 sene önce haber verdiği mucizeyi görenler, hayret ve hayranlık içinde kalmaktadır.]

  • 25:54

    وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًاۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يرًا

    Ve (Allah ki) insanı bir (damla) sudan yaratıp, onu nesep ve sihriyyet (sahibi) kılan (aralarında akrabalık bağı oluşturan) O’dur. Senin Rabbin (sonsuz güç sahibi olarak), her şeye Kâdir olandır.

  • 25:55

    وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يرًا

    (Zavallı şaşkınlar ve sapkınlar) Allah’ı bırakıp kendilerine (gerçek anlamda) yarar ve zarar sağlayamayacak olan şeylere (zalim kişilere ve ülkelere) kulluk (ve hizmet) ediyorlar. İşte (asıl tehlikeli ve gizli) kâfir olan; kendi Rabbine (ve sadık mü’minlere) karşı (şeytani güçlere) arka çıkandır (veya; asıl kâfir, Rabbine karşı gelenlere destek olandır).

  • 25:56

    وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًا

    (Ey Nebim!) Biz Seni sadece ve ancak bir müjde verici ve uyarıp-ikaz edici olarak gönderdik.

  • 25:57

    قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا

    De ki: “Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında, sizden bir ücret istemiyorum.” (Bu nedenle bütün bahaneniz geçersizdir.)

  • 25:58

    وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًاۚۛ

    Sen, daima diri (Hayy) olan (ve sonsuza dek) ölümsüz kalan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması (Sana) yeterlidir.

  • 25:59

    اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يرًا

    O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günlerde (dönemde) yaratan ve sonra Arş’a istiva edip (ilmiyle ve kudretiyle kuşatan) Rahman (olan Allah)dır. (Bu yaratılış sırlarını ve safhalarını) Ondan (ayrıntılarıyla) haberi olana (Rabbine) sor (ki O Seni vahiyle bilgilendirecektir).

  • ساجد

    Secde

  • 25:60

    وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا۟

    (Cahil ve gafil takımına) Onlara: “Rahman (olan Allah)a secde edin” denildiği zaman, “Rahman da neymiş? Biz Senin bize emrettiğine mi secde edecekmişiz?” derler ve (bu davetin) onların (sadece) nefretini arttırıverir.

  • 25:61

    تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُن۪يرًا

    (Düşünmez ve idrak etmezler mi ki:) Gökte burçlar kılan, onların içinde bir sirac-aydınlık (ısı ve ışık kaynağı Güneş) ve (ışığını Güneş’ten alıp yansıtan) nurlu bir Ay var edip (yaratan Allah) ne Yücedir.

  • 25:62

    وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُورًا

    O, gece ile gündüzü birbiri ardınca (getirip dengeyi) kılandır (Güneş’i ve gezegenleri kendi yörüngelerinde ve muhteşem bir düzen içerisinde döndüren Allah’tır); öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için (bunlar birer ayet ve mucizedir).

  • 25:63

    وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا

    Rahman’ın (akıllı, hayırlı ve has) kulları (onlardır ki;) gezip dolaştıkları (her) yerde, (münasip ve) mütevazı yürürler. Bilgisiz (ve görgüsüz) kimseler kendilerine sataştıklarında ise onlara: “Selametle (barış ve güvenlik içinde olun)!” derler (ve geçiştirirler, yersiz tartışma ve kapışmalara girişmezler. Ama kutsallarına sataşıldığında gerekli tepkiyi gösterirler).

  • 25:64

    وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا

    Onlar, (Rahman’ın makbul kulları) gecelerini(n bir kısmını) Rablerine secde ederek ve kıyam halinde (namaz ve niyaz üzerinde) geçirirler. (Herkesin gaflet uykusunda olduğu yarı gecelerde onlar ihlasla ibadet halindedirler.)

  • 25:65

    وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًاۗ

    Onlar, “Ya Rabbi, cehennem azabını bizden uzaklaştır. Çünkü cehennem azabı devamlıdır (ve çok şiddetli bir kahırdır;” şeklinde Allah’a yönelirler.)

  • 25:66

    اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

    “Gerçekten orası çok kötü bir duraktır ve çok kötü ve dayanılmaz bir mekândır” diye (yalvarıp dua ederler).

  • 25:67

    وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَامًا

    Onlar infak edip (harcadıkları) zaman, ne israf edip savururlar, ne de (cimrilik edip) kısarlar; her ikisi arasında (kıvamında) orta bir yol tutan (hayırda harcayan, israftan kaçınan kimselerdir).

  • 25:68

    وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَامًاۙ

    Ve (Rahman’ın sadık ve şuurlu kulları;) onlar Allah ile beraber, başka ilaha (hiçbir makama ve güç odağına asla) dua edip yalvarmaya (tenezzül ve tevessül etmeyenlerdir; savaş ve meşru müdafaa gibi) haklı bir sebep olmaksızın Allah'ın haram kıldığı (hiçbir) canı öldürmeyen ve (asla) zina etmeyen (hatta gözleriyle ve gönülleriyle bile bu çirkeften sakınıveren) kimselerdir. Çünkü her kim bunları yaparsa çok 'ağır bir ceza ile' karşılaşıverecektir.

  • 25:69

    يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪ مُهَانًاۗ

    (Katillerin ve zina edenlerin) Kıyamet günü azabı kat kat ziyadeleşir. Orada zelil ve hakir olarak ebedi (cehenneme mahkûm edilir).

  • 25:70

    اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا

    Ancak, her kim (kesin ve samimi bir) tevbe (ile inkâr ve isyandan dönerse) ve (gerçekten) iman edip (Hakka ve hayra yönelirse) ve (İslam’a ve insanlığa yararlı) salih ameller işleyip davranışlarını düzeltirse; işte böylelerinin kötülüklerini, Allah iyiliklere çevirir. Allah çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 25:71

    وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَابًا

    Kim tevbe eder ve amel-i salih işlerse, kesinlikle o, Allah-u Teâlâ’ya tevbesi makbul (olmuş ve O’nun rızasına kavuşmuş) olarak dönecektir.

  • 25:72

    وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا

    (Ve yine Rahman’ın makbul kulları) Onlar yalan yere şahitlik etmezler, (bildiklerini gizlemezler, ifadelerini eğip bükmezler.) Lağviyata (boş, yararsız ve hayâsız konuşmalara, tartışmalara, sataşmalara ve programlara) rastladıklarında ise vakarla (ve ağır başlılıkla) oradan uzaklaşarak geçip giderler. [Not: Onurlu ve şuurlu mü’minler, televizyon dizilerinde, internet sitelerinde, gazete ve dergilerde rastladıkları; İslam’la alay eden, ahlâkı dejenere eden, şehveti körükleyen yayınlar ve programları derhal değiştiren ve ilgili mercilere gerekli tepkiyi gösterenlerdir.]

  • 25:73

    وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا

    Ve onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatılıp anlatıldığında, bunlara karşı sağır ve kör (gibi ilgisiz ve isteksiz) davranmayan (hemen kendilerini toparlayıp Kur’an’ı anlamaya ve uygulamaya çalışan mü’min) kimselerdir.

  • 25:74

    وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا

    Ve onlar: “Rabbimiz, eşlerimizden ve soyumuzdan bize, gözümüzün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl” (ki; şuurlu, onurlu ve huzurlu yaşanacak bir düzene ve döneme rehberlik yapalım) diyenlerdir. (Ve bu yönde çaba gösterenlerdir.)

  • 25:75

    اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًاۙ

    İşte bunlar (var ya; ibadet, istikamet ve dini hizmet üzerinde) sabretmelerine karşılık, (cennetin en gözde konaklarındaki) makamlarla ödüllendirilecek ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanıp (sevindirilecek ve şereflendirileceklerdir).

  • 25:76

    خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

    Orada ebedi kalıcılar olarak (sonsuz saadete erişeceklerdir); o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama yeridir.

  • 25:77

    قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا

    (Ey Resulüm!) De ki: “Eğer sizin duanız (davanız, takvanız) olmasaydı, Rabbim size ne diye değer versindi? Fakat siz (mademki) kesin şekilde yalanladınız (Kur’an’ın her hükmünün gerekli ve geçerli olmadığını söylediniz); artık (bunun cezası da mutlaka lazımdır ve azabı da) kaçınılmaz olacaktır (ve elbette çekilecektir).”