Cinler

  • 6:100

    وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟

    (Bazıları) Cinnleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları da O yaratmıştır. (Cinnler Allah’ın mahlûkatıdır.) Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın O'na (Cenab-ı Hakka hâşâ) oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O (Allah) ise bu nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir, uzaktır.

  • 6:128

    وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًاۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ

    (Allah-u Teâlâ) Onların hepsini toplayıp haşredeceği gün: “Ey cinn (şeytanları) taifesi, insanlardan (din adamı, ilim erbabı, ilahiyatçı ve hizmet sevdalısı sanılanların bir)çoğunu (ayartıp kendinize yardımcı edindiniz) öyle mi?” diye (sorguya çekecektir). İnsanlardan şeytanları veli edinenler ise: “Ya Rabbi kimimiz kimimizden yararlandık (şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlar olarak, yanlış ve haksız olduğunu bile bile birbirimizden dünyalık hesabına istifade etmeye çalıştık) ve nihayet tayin ve tespit ettiğin süreye (hesap gününe) ulaştık” diye (suçlarını itiraf edeceklerdir. Cenab-ı Hakk ise) buyuracak ki: "Allah'ın dilediği hariç olmak üzere, sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yeriniz ateştir." Şüphesiz Rabbin, Hüküm ve Hikmet sahibi olandır, (her şeyi hakkıyla) Bilendir.

  • 7:38

    قَالَ ادْخُلُوا ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ فِي النَّارِۜ كُلَّمَا دَخَلَتْ اُمَّةٌ لَعَنَتْ اُخْتَهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا ادَّارَكُوا ف۪يهَا جَم۪يعًاۙ قَالَتْ اُخْرٰيهُمْ لِاُو۫لٰيهُمْ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَضَلُّونَا فَاٰتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِۜ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلٰكِنْ لَا تَعْلَمُونَ

    (Cenab-ı Hakk bunlara:) "Haydi cinnlerden ve insanlardan ibaret (sapkın kimselerle), sizden önce geçmiş (küfre ve kötülüğe yönelmiş) ümmetlerle birlikte şimdi ateşe girin!" diyecektir. Her bir ümmet (cehenneme) girerken (aynı bâtıl ve bozuk yoldaki) kardeşini (kendi benzerini ve yoldaş kimseleri) lanetleyecektir. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada (cehennemin kapısında) toplanınca, sonraki (kâfir)ler (peşlerine gittikleri) önceki (kâfir)ler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse kendilerine ateşten kat kat arttırılmış bir azap ver” diyeceklerdir. (Allah da: "Azıtıp sapıtan herkes ve) Hepiniz için kat kat (azap vardır). Ancak siz bilmezsiniz (cahil ve gafil kimselersiniz)" diye (azarlayacaktır).

  • 11:119

    اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ

    Rabbinin rahmet (ve hidayet) ettikleri dışında (insanların çoğu gereksiz ihtilaf ve ihtiraslarla uğraşmaktadırlar. Ve zaten Allah CC) Onları bunun için (herkes ayarını ortaya koysun diye) yaratmıştır. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiş olacaktır: "Andolsun, cehennemi cinnlerden ve insanlardan, (kâfirlerin) tümüyle dolduracağım" (bu adaletin gereğidir).

  • 15:27

    وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ

    Ve Cann'ı (cinn halkını) da, daha önce 'nüfuz edici (madenlerden ve bedenden geçici) kavurucu' ateşten (elektrik cinsi bir enerjiden) yaratmıştık.

  • 27:17

    وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ

    Süleyman'a (hizmet için) cinnlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular (emir dinleyen ve hizmet eden gruplar) toplanmış ve bunlar (onun emrinde ve istediği hizmete) bölükler halinde dağıtılmıştı. (Ki bunlar Allah’ın özel inayeti ve nimetleridir.)

  • 27:39

    قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ

    Cinnlerden bir ifrit şöyle demişti: “Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim” (teklifini iletmişti).

  • 34:12

    وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌۚ وَاَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِۜ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۜ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ اَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّع۪يرِ

    Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik. Saatte yaklaşık 800 km hızla yol alan, kendisini ve askerlerini taşıyan yelkenli ahşap gemi benzeri bir hava aracı mucizesini ona verdik); erimiş bakır madenini de ona sel gibi akıtıp (katran ve maden kaynaklarından istediği gibi istifade ettirdik). Onun eli altında Rabbinin izniyle (çetin ve çeşitli) işler gören bir kısım cinnler de vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından (lazer cinsi yakıcı ışın tuzağından) tattırırdık.

  • 34:14

    فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلٰى مَوْتِه۪ٓ اِلَّا دَٓابَّةُ الْاَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَاَتَهُۚ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ اَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُه۪ينِ

    Vaktâki onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, (vefat ettiği halde, asasına dayalı olarak günlerce ayakta tutulan Hz. Süleyman’ın) ölümünü onlara (cinn takımına, ancak) asasını yemekte olan bir ağaç kurdu fark ettirmişti. (Hz. Süleyman’ın dayandığı değnek kırılıp yere düşünceye kadar, cinnler onun öldüğünü anlamamışlardı.) Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinnler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılayıcı bir azap içinde kalıp (bu utancı yaşayıp) durmazlardı.

  • 37:158

    وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًاۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ

    Bir de onlar, (hiç utanmadan) Kendisiyle (Allah ile) cinnler (görünmeyen enerji varlıklar) arasında bir soybağı kurdular. Oysa andolsun, cinnler de onların (kâfirlerin azap için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilip durmaktadır.

  • 37:159

    سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ

    Onların nitelendirdiklerinden Allah Yücedir. (Sûbhandır.)

  • 37:160

    اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ

    Fakat muhlis olan kullar başka (onlar her türlü küfür ve kötülükten sakınmaktadır ve bu yüzden azaba ve haksızlığa uğratılmayacaklar)dır.

  • 37:161

    فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ

    (Ey müşrikler ve münkirler!) Artık siz de, tapmakta olduklarınız (evliya ve kurtarıcı sanıp sığındıklarınız) da (hepiniz bir araya gelseniz).

  • 37:162

    مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ

    (Yine de) O'na (Allah'a) karşı (bu ihlaslı mü’minlerden) kimseyi (kandırıp) fitneye sürükleyecek (ve ifsat edecek) değilsiniz.

  • 37:163

    اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ

    Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan (beyinsiz ve nasipsiz kimseler) başka (sadece onları saptırabilirsiniz).

  • 37:164

    وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ

    (Melekler, nuraniler ve ruhaniler der ki:) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır." (Herkes hizmet ve görev sınırının farkındadır.)

  • 37:165

    وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ

    “Biziz, o saf saf halinde dizilmiş (farklı görevler üstlenip, iş bölümü yapıp kenetlenmiş kimseler) gerçekten biziz! (Her an Allah’ın emrine hazır bulunmaktayız.)

  • 37:166

    وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ

    (Evet) "Biziz, o (sürekli) tesbih (ve tenzih) ederek (Allah’ın emirlerini harfiyen yerine getirenler de) gerçekten biz olmaktayız."

  • 38:37

    وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ

    Şeytanlardan; (cinn halkından) her (çeşit yapı, sanat ve) bina ustasını ve dalgıç olanı da (denizlerden balık, inci ve mercan çıkaran cinnleri de Süleyman’ın emrine bıraktık).

  • 38:38

    وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ

    Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış (olan) diğerlerini de (ona hizmetkâr yaptık).

  • 41:25

    وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟

    Biz (inançsız ve ahlâksız tavırları yüzünden) onlara birtakım yakın-arkadaşları (şeytanı ve şeytanileşmiş insanları musallat edip) 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık,' onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları (önceki hatalarını ve gelecekteki yanlışlarını) kendilerine süslü gösterip (bunları aldatmışlardı. Sonunda) cinnlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetler için de (yürürlükte tutulan azap) sözü, onların üzerine de hak olmuştu. Artık onlar, hüsrana uğrayanlar olup çıkmışlardı.

  • 46:18

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۜ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ

    İşte bunlar (inkârcı vicdansızlar), cinnlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde (azap) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar, (ebediyen) ziyana uğrayanlardır.

  • 46:29

    وَاِذْ صَرَفْنَٓا اِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْاٰنَۚ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُٓوا اَنْصِتُواۚ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا اِلٰى قَوْمِهِمْ مُنْذِر۪ينَ

    Hani Biz, o vakit (ey Nebim, taşlandığın Taif tebliğinden dönerken) cinnlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere Sana yöneltip yollamıştık. Böylece Onun huzuruna geldikleri zaman (birbirlerine): "Kulak verin (önemli ve hakikatli şeyler anlatıyor)" demişler; sonra (bu dinleme faslı) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönmüş (ve gördüklerini anlatmışlardı).

  • 46:30

    قَالُوا يَا قَوْمَنَٓا اِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا اُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰى مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ وَاِلٰى طَر۪يقٍ مُسْتَق۪يمٍ

    (Onlara) Dediler ki: "Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilmiş olan, kendinden öncekileri de doğrulayan bir Kitap dinledik; (Bu Kur’an) Hakka ve doğru olan yola yöneltip (ufkumuzu aydınlatmaktadır)."

  • 51:56

    وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

    Ben, cinnleri ve insanları ancak ve yalnız Bana ibadet etsinler (her şeyi Benden bilip, Benden isteyip, Benden beklesinler ve her konuda hükümlerimi yerine getirsinler) diye yarattım. (Evet; insanın sahip kılındığı nimet ve meziyetlerin büyüklüğü oranında da; sorumluluğu ve yükümlülükleri vardır. Çünkü insan Rabbini tanıyıp O'na ibadet, hizmet ve hilafet için yaratılmıştır.)

  • 55:15

    وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ

    Cann'ı (cinnleri) de 'yalın-dumansız bir ateşten' (enerji-elektrik cinsinden) yaratmıştır.

  • 55:33

    يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ

    Ey cinn ve ins(an) toplulukları! Haydi gücünüz yeterse, göklerin ve yerin (çevre) bucaklarından (ve sınır çıkışlarından) geçip gidin! Bunu ancak üstün bir güç ve kudretle (büyük servetlerle elde edilen yüksek bir teknolojiyle) başarabilirsi­niz. (Yoksa öyle kolaylıkla engelleri-mesafeleri aşıp uzaydaki duraklara ulaşamazsınız.)

  • 55:35

    يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِۚ

    (Ey sorumlu varlıklar olan insanlar ve cinnler!) İkinizin de üzerine ateşten yalın bir alev ve (bakır gibi erimiş) kıpkızıl bir duman salıverilir de (ondan) kendinizi koruyamazsınız.

  • 55:36

    فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini (gaflet ve cehalet damarıyla) yalanlamaya kalkışırsınız?

  • 55:37

    فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ

    (Kıyamet günü) Gök yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı (sahtiyan=deri benzeri) bir gül halini aldığı (âlemdeki her şeyin Allah’ın nurunun yansımaları ve enerjinin değişik dalga boyları olduklarının anlaşıldığı) zaman (ne yapacaksınız?)

  • 55:38

    فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini (ucuz ve lüzumsuz sayıp) yalanlamaya kalkışırsınız?

  • 55:39

    فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذَنْبِه۪ٓ اِنْسٌ وَلَا جَٓانٌّۚ

    İşte o gün, ne insana ne cinne; (kendi suçu ve sorumluluğu dışında başkasının) günahından sorulmayacaktır.

  • 55:41

    يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ

    (Çünkü o gün) Suçlu-günahkârlar, simalarından tanınacak da alınlarındaki (saçlarından) ve ayaklarından yakalanacaklardır.

  • 72:1

    قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰنًا عَجَبًاۙ

    (Ey Resulüm!) De ki: Gerçekten Bana vahyolundu(ğuna göre; Hicretten 3 yıl öncesinde ve sıkıntılı Taif ziyareti dönüşünde) cinnlerden bir grubun (gelip Benden) işiterek: “Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik” dedikleri (bildirildi.)

  • 72:2

    يَهْد۪ٓي اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه۪ۜ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَدًاۙ

    (Cinnler) "O (Kur'an), ‘Hakka ve doğruya' yöneltip-iletmektedir. Bu yüzden Ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız" (diye söz vermişlerdir).

  • 72:3

    وَاَنَّهُ تَعَالٰى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًاۙ

    "Elbette Rabbimizin şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk (sahibidir)."

  • 72:4

    وَاَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَف۪يهُنَا عَلَى اللّٰهِ شَطَطًاۙ

    "Doğrusu şu bizim beyinsizlerimiz (cinn taifesinin cahilleri ve şeytanın avaneleri), Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylüyor idi."

  • 72:5

    وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ تَقُولَ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۙ

    "Oysa hakikaten biz, insanların ve cinnlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini zannetmiştik."

  • 72:6

    وَاَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْاِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًاۙ

    "(Maalesef) Gerçek şu ki: İnsanlardan bazı kişiler, cinnlerden bazı kişilere sığınırlardı (onlardan birtakım bilgiler alıp başkalarına üstünlük taslarlardı). Öyle ki, onların (cinnlerin de) azgınlıklarını arttırırlardı."

  • 72:7

    وَاَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ اَحَدًاۙ

    "Ve onlar (cinnlerin kâfir takımı), sizin de öyle zannedip aldandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak (ahirette hesaba çekmek üzere) diriltmeyeceğini sanmışlardı."

  • 114:1

    قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ

    De ki: “İnsanların Rabbine sığınırım,

  • 114:2

    مَلِكِ النَّاسِۙ

    İnsanların Malikine (ve Melikine, yani gerçek sahibine ve her insanın tüm hücrelerini ve organlarını her an yaratıp yönetenine avuç açıp yakarırım,)

  • 114:3

    اِلٰهِ النَّاسِۙ

    İnsanların İlahına (Rızası aranan, Kanun koyan, İbadete layık ve müstahak olan ve ancak Kendisinden Yardım umulan tek ve gerçek Mevlâ’sının hükmüne ve rahmetine yaslanırım,)

  • 114:4

    مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ

    Kalplere, sinsice (küfür ve kötülük tohumları ve) şüphe duyguları eken ve bunu sürekli tekrar eden vesvesecilerin şerrinden (sakınırım ve Allah’ın ipine, Kur’an-ı Kerim’e sarılırım.)

  • 114:5

    اَلَّذ۪ي يُوَسْوِسُ ف۪ي صُدُورِ النَّاسِۙ

    Ki o (iblis pusuya yatıp, şeytani heves ve dürtüleri kışkırtmak üzere) insanların göğüslerine (gönüllerine) vesvese vermekte (zihinlerine şüphe ve fitne düşürmektedir, devamlı ve farklı şekilde içlerine kuşku ve kuruntu üflemekte)dir.

  • 114:6

    مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ

    Gerek cinnlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas’tan, yani; hem cinn olarak enerji boyutundaki, hem de insan suretindeki safsatacılardan; kalpleri İblisin karargâhı olmuş: Ahlâk fesatçısı, günah fetvacısı, münakaşa ve kavga fırsatçısı vesveseci şeytanlardan Allah'a sığınırım.)