Âdem(A.S.)

  • 2:30

    وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    (Kullarıma hatırlat!) Hani bir zamanlar, Rabbin meleklere: "Ben gerçekten yeryüzünde (Hakkın ve hayrın temsilcisi ve takipçisi olacak, hükümlerimi uygulayacak, ilim, imkân ve istidadı sürekli gelişip artacak) bir halife (var edip görevli) kılacağım (Ademoğlunu adil bir düzen ve devlet disiplini kurmakla sorumlu ve yetkili yaparak dünyaya yollayacağım)" demişti. (Melekler de) O'na: "Orada fesat çıkaracak ve kan akıtacak birini mi yaratacaksın? Oysa biz Seni överek tesbih ve takdis ediyoruz. (Saygıyla kutsayıp emrine âmade bulunuyoruz. Eğer ibadet ve hizmet içinse, biz Sana zaten bunları yapıyoruz.)” yanıtını vermişlerdi. (Rabbin ise) "Ben sizin bilmediklerinizi de bilirim" deyip (onları uyarıvermişti).

  • 2:34

    وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    Ve Biz bütün meleklere: "(O halde şimdi emrime itaaten ve hürmeten) Adem'e secde edin! (Onun üstünlüğünü kabullenin!)” demiştik. Onlar da hemen secde etmişlerdi. Yalnız İblis diretmiş, kibirlenmiş ve kâfirlerden (inatçı ve inkârcı nankörlerden) olup (gitmişti).

  • 2:35

    وَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَاۖ وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ

    Ve Biz: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleşin. İkiniz de ondan (cennet ortamından), neresinden dilerseniz, (çok güzel ve mükemmel rızıklarından) bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, (şeytani duygulara ve şehevi arzulara kapılmayın,) yoksa (nefislerine) zulmedenlerden olursunuz" deyip (ikaz etmiştik).

  • 3:33

    اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحًا وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ

    Gerçek şu ki Allah; Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti; (Hakk Dini tebliğle görevlendirdi).

  • 3:34

    ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۚ

    Onlar birbirlerinden (türeme ve tevhid dininden gelme bir nesil ve) zürriyettir. Allah (hakkıyla) İşitendir, (her şeyi) Bilendir.

  • 7:2

    كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ

    (Bu Kur’an öyle) Bir Kitap'tır ki Onunla (insanları) uyarman için ve mü'minlere bir öğüt (ve ölçü) olmak üzere Sana indirildi. Öyleyse (Sen görevini yap, cihadını sürdür, zalimlerin ve kâfirlerin hıncına ve hücumuna aldırma) bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. (Sen tebliğle memursun.)

  • 7:19

    وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ

    (Cenab-ı Hakk:) “Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleşin. İkiniz dilediğiniz yerden (ve şeylerden) yiyin (için); ama şu ağaca yaklaşmaktan (nefsin arzusuna uymaktan sakınıverin.) Yoksa zalimlerden olursunuz” (demişti).

  • 19:58

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓاء۪يلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا

    İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in sülbünden, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail’in (Yakub peygamberin) sülalesinden, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanıverirlerdi.

  • 20:116

    وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى

    Hani Biz meleklere: "Adem'e (hürmeten) secde edin" demiştik de, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, (ama) o ayak diremişti.

  • 20:117

    فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى

    Bunun üzerine: "Ey Adem, bu (şeytan) gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi (aldatıp) cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursunuz" diye (uyarıvermiştik.)

  • 20:120

    فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى

    Sonunda şeytan (aklını karıştırmak üzere) ona vesvese verip: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü (saltanatı) haber vereyim mi?” deyip (sureti Hakk’tan görünerek ve güya onun hayrını gözeterek, Hz. Adem’in ayağını kaydırmaya çalışmıştı).

  • 20:121

    فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ

    Böylece ikisi birden (Adem’le Havva bu yasağı unutuverdiler ve) ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem Rabbine karşı gelmiş olduğundan (pişmanlık ve utançla) şaşırıp-kalmıştı.