Büyüklük taslama ve kibir

  • 2:34

    Ve Biz bütün meleklere: "(O halde şimdi emrime itaaten ve hürmeten) Adem'e secde edin! (Onun üstünlüğünü kabullenin!)” demiştik. Onlar da hemen secde etmişlerdi. Yalnız İblis diretmiş, kibirlenmiş ve kâfirlerden (inatçı ve inkârcı nankörlerden) olup (gitmişti).

  • 2:87

    Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik (Cebrail’le destekledik). Demek size ne zaman bir elçi; nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?

  • 4:36

    (Sadece) Allah'a ibadet (ve emirlerine itaat) edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına (işçi ve memurlarınıza ve özel nikâhlılarınıza) güzellikle davranın. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Onu alçaltıp intikamını alır.)

  • 4:172

    (Hz. İsa) Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah’a kul olmaktan, kesinlikle çekinmezler (iman ve itaatte gevşeklik göstermezler). Kim O’na ibadet etmeye (kulluğun gereğini yerine getirmeye) karşı isteksiz ve çekimser davranır ve büyüklenmeye kalkışırsa, (biliniz ki) onların hepsini, huzuruna haşredecek (ve hesaba çekecektir).

  • 4:173

    Ama (tam ve sağlam olarak) iman edenler ve (taat, cihad, güzel ahlâk, hayır hasenat gibi) salih ameller işleyenler(e gelince), onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından (daha ne tükenmez nimet ve faziletler de) fazladan ekleyecektir. (Allah’ın rızasını aramak ve ihlasla Kur'an ahkâmına sarılmak konusunda) Çekimser davranıp (sorumluluk ve sıkıntıdan) kaçınanlara ve büyüklük taslayanlara (gelince), onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve onlar kendileri için Allah’tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.

  • 5:82

    Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli (ve tehlikeli) düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri (ve Protestan, Evanjelik gibi Siyonistleşmiş Hristiyan kesimleri ve sözde Müslüman geçinen işbirlikçileri) bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz Nasarayız (Hz. İsa’nın doğduğu Filistin-NASIRA’dan dolayı NASARA diye tanımlanan, Hakka ve hayra yardımcı Hristiyanlarız.)" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım iyi niyetli ve istikamet ehli) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları (Kur’an’a ve İslam’a saygılı davranmaları) nedeniyledir.

  • 6:93

    Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden (Din adına asılsız ve saptırıcı fetvalar üretenden) veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken ‘Bana da vahiy geldi’ (şeklinde) iddialar eden ve 'Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim' (kutsal bir kitap meydana getireceğim) diyenden (yani, bilgiçlik ve ermişlik taslayarak, Yahudi ve Hristiyanlarla işbirliğini mübah; Hakk nizam kurulsun diye cihadı ise günah gösterenden) daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: “(Haydi) Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalayışımızdan) çıkarıp kurtarın (bakalım), bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” (dediklerinde) eğer bir görsen (nasıl kıvranacaklardır).

  • 7:13

    (Allah:) "Öyleyse oradan (cennetten defolup aşağı) in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olamaz. Hemen (huzurumdan ve nimet ortamımdan) çık. Gerçekten sen, küçük (basit ve değersiz) düşenlerdensin (artık zelil ve hakirsin)" dedi.

  • 7:36

    (Bizim Kur’an’daki ve kâinattaki) Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara (uymaya) karşı büyüklük taslayanlar(a gelince), işte onlar (cehennemin yolcuları ve) ateşin arkadaşları (yakacakları)dır; ki orada sonsuzca kalacaklardır.

  • 7:40

    Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayıp (Hakka uymaya yanaşmayanlar var ya), onlar için göğün (rahmet) kapıları (Allah’ın yüce makamları ve cennet yurtları asla) açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar da (ki insanlara göre imkânsızdır) bunlar cennete sokulmazlar. Biz suçlu günahkârları işte böyle cezalandırırız.

  • 7:48

    Burcun üstündeki insanlar (A’raf ehli), kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (zalim ve kâfirlerden ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "(Gördünüz mü) Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız ve iktidarınız bugün) size bir yarar sağlamadı. (İşte bugün tutuklanıp cehenneme atılmış durumdasınız!)"

  • 7:75

    Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de kendilerince zayıf sayılanlara (müstaz'aflara alay kasıtlı): "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini (kesinlikle) biliyor musunuz?" diye (sormuşlardı.) Onlar ise: "Biz gerçekten onunla gönderilene (İlahi hüküm ve haberlere) inananlarız" diye (yanıtlamışlardı).

  • 7:76

    Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de): “Biz de, sizin inandığınızı asla tanımayanlarız (ve Allah’ın emrini takmayanlarız!?)” deyip (azgınlaşmışlardı).

  • 7:88

    Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri; ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim (geleneklerimize ve) dinimize (yerleşik düzenimize) geri döneceksiniz." (Şuayb:) "Biz bundan asla hoşlanmayıp istemesek de mi? (dayatacaksınız…)" dedi. (Hayır, bizi zorla küfre ve kötülüğe sokamazsınız.)

  • 7:133

    Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ve musibetler) olarak üzerlerine tufan (kasırga felaketi, ekinleri ve meyveleri yiyip bitiren) çekirge (sürüleri), buğday güvesi (gibi haşereleri, gökten) kurbağa ve kan (yağıvermesi gibi musibetleri) musallat kıldık. Yine de büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim olmayı (terk etmediler).

  • 7:146

    Yeryüzünde, hakkı olmadan (ve haddini aşarak) büyüklük taslayanları (ise), ayetlerimden (Kur’ani gerçekleri anlamaktan ve kâinattaki ibretli ve hikmetli yaratılışların sahibini kavramaktan uzaklaştırıp) engelleyeceğim. (Öyle ki) Onlar artık her türlü ayeti (mucizeyi-yaratılış belgesini) görseler bile (asla) ona inanmazlar. Dosdoğru yolu da görseler (yine de, haklı ve hayırlı olan budur diyerek ve benimseyerek, hayat ve huzur) yolu tutmaz ve tâbi olmazlar. (Bunlar) Azgınlık ve sapkınlık yolunu gördüklerinde ise hemen onu (kendilerine hayat tarzı olarak kabullenip) yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları yüzündendir.

  • 7:206

    Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, (milyarlarca nurani ve ruhani varlıklar) O'na ibadet etmekten asla büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler. (Öyle ise mü’mine yakışan gaflet değil, zikir ve ibadettir.)

  • 9:25

    Andolsun, birçok yerlerde ve Huneyn gününde Allah size (manevi) yardım ulaştırmıştı. Hani o zaman sayıca çok (fazla) oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı, fakat bu size (yararlı) bir şey de sağlayamamıştı. (Bir kabile karşısında hezimete uğramış) Bütün genişliğine rağmen, yeryüzü başınıza dar gelmeye başlamıştı. Nihayet bozularak arkanızı dönmüş (ve kaçmaya mecbur kalmıştınız).

  • 10:75

    Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen yakın adamlarına Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar kibirlenip büyüklendiler. (Zaten) Onlar suçlu-günahkâr (facir ve zalim) bir kavimdi.

  • 14:21

    Onların (insanların) hepsi derlenip (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıkacaklar ve (toplumda ekonomik ve etkinlik olarak) zayıf bırakılanlar büyüklük taslayanlara (zenginlik ve yetkinlikleriyle gururlanan tabakaya şöyle) diyecekler: "Şüphesiz, biz (dünyada) size tâbi idik (bizi aldatıp-mecbur bırakıp kötü yollara sevk ettiniz); şimdi siz bizden, Allah'ın azabından herhangi bir şeyi uzaklaştırıp önleyebilecek misiniz?” Onlar ise: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik" diyerek (hâşâ Allah'ı suçlamaya yelteneceklerdir). “Şimdi sızlanıp yakınsak da, sabretsek de fark etmez; bizim için artık kaçacak bir yer yoktur. (Günahları beraber işledik, cezasını da birlikte çekeceğiz.)

  • 16:22

    Sizin İlahınız tek bir İlahtır. (Herkesi ve her şeyi yaratan, rızası aranan, ibadet olunan, medet umulan, kulları için kanun koyan tek ve mutlak Allah'tır.) Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkârcıdır ve onlar (kof bir gururla) müstekbir (boşuna büyüklenmekte) olan (kimselerdir).

  • 16:23

    Şüphesiz Allah, onların (kalplerinde) saklı tuttuklarını da ve açığa vurduklarını da (hepsini) bilir; gerçekten O, müstekbirleri (kibirli gafilleri) sevmez.

  • 16:29

    Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların (İslam’a teslim olmayanların) konaklama yeri ne kötü ve çetindir.

  • 16:46

    Ya da onlar, (gafletle) dönüp dolaşmaktalarken, (İlahi azabın) onları yakalayıvermesinden (nasıl emindirler ve neye güvenmektedirler?) Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler.

  • 21:19

    (Çünkü) Göklerde ve yerde kim (ve ne) varsa (hepsi ve her şey) O'nundur. O'nun yanında (katında-huzurunda) olanlar, O'na ibadet etmekte kibirlenip büyüklüğe kapılmazlar ve (bu hizmet ve gayretten asla usanıp) yorgunluk ve yılgınlık duymazlar. (Hepsi huzurla ve şuurla Allah’a ibadet ve hizmet üzerindedirler.)

  • 23:46

    Firavun'a ve ileri gelen çevresine (emirlerimi tebliğ etsinler diye); fakat onlar (yücelik gururuyla) büyüklendiler. (Hakk’tan ve İslam’dan yüz çevirdiler. Zaten) Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluk idi.

  • 23:67

    Siz buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de (Hakk’tan uzaklaşıp tuzaklar kuruyor ve saçmalayıp) hezeyanlar sergiliyordunuz!.. (Denilerek yalvarışları reddedilecektir.)

  • 24:11

    (Hz. Peygamberin eşine -Hz. Aiyşe’ye- yönelik) Gerçekten, uydurulmuş bir yalanla ve ağır (zina iftirasıyla yanınıza) gelenler, kendi içinizden (zahiren sizinle birlikte hareket eden) bir ekiptir; (ama) siz onu (iftira olayını) kendiniz için (kötü) bir şer saymayın, aksine o (sonuçları itibariyle) sizin için bir hayırdır. (Çünkü bu tavırları, münafıkların tanınmasına ve ayrışmasına vesile olacaktır.) Onlardan her bir kişi kazandığı günahın cezasını çekecektir. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenen (o çirkin yalanı uyduruveren) ise daha ağır bir azabı hak etmiştir.

  • 25:11

    Hayır, (aslında) onlar zaten kıyamet-saatini (ve dirilip hesaba çekilmeyi de) yalanlayıvermişlerdi; (oysa) Biz kıyamet-saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık (ki onları beklemektedir).

  • 28:39

    O ve askerleri (Firavun ve yakın çevresi), yeryüzünde haksız yere büyüklenmişler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini zannetmişlerdi.

  • 31:7

    Ona karşı ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık bulunuyormuş gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce ve “Onun asıl yorumu bize öğretildi, biz seçkin kimseleriz” dercesine) sırtını çevirip dönmektedir. Artık Sen ona acı bir azap ile müjde ver (ki başına gelecekleri görecektir).

  • 31:18

    (Onları küçümseyerek ve önemsiz görerek) “İnsanlara yanağını şişirip (yüzünü çevirip büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (ve onları alçaltır).”

  • 32:15

    Bizim ayetlerimize ancak; kendilerine (Hakk) hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edip duranlar ve (Allah’a karşı) büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman edip (felaha ve mutluluğa ulaşacaklar.)

  • 34:31

    (Gerçekten) İnkâr eden ve küfre giren kimseler (şunlardır ki) onlar şöyle derler: “(İşimize gelmediği ve sıkıntıya sevk ettiği için) Biz (kesinlikle ve hiçbir şekilde) bu Kur’an’a da, ondan önce gelen kitaplara da inanmayacağız. (Çünkü biz gerçeği değil, keyfimizi ve dünyamıza gerekeni aramaktayız.” Bu şeytani inatları ve bozuk fıtratları yüzünden akılları yattığı halde, bile bile Kur’an’ın adalet hükümlerini ve ahlâki prensiplerini inkâr ve itiraz eden) Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; “Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!” deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)

  • 34:32

    (Bunun üzerine büyüklük taslayan) Müstekbir (ve mücrim yöneticiler), müstaz’af (zayıf sayılan halk kesimine dönerek) şöyle diyecekler: “Size hidayet (rehberi Kur’an ve hakikat önderi Peygamber) geldikten (Hakka ve hayra davet edildikten) sonra, biz mi sizi ondan (İslam’ın adalet nizamından zorla) çevirip alıkoyduk? Hayır! (Fikirlerimizin ve fiillerimizin bâtıl ve bozuk olduğunu bile bile, hidayet yolunu değil, bizi tercih edip seçtiniz, sevdiniz ve desteklediniz...) Aslında siz mücrim (suçlu ve hain) kimselerdiniz!..”

  • 34:33

    (Bu sefer zayıf bırakılan ve baskı altında tutulan) Müstaz’af (halk kesimi, imkân ve iktidar sahibi olan kibirli ve yetkili) müstekbirlere (dönüp) diyecekler ki: “Hayır! Sizler gece-gündüz (basın-yayın, televizyon ve internet yoluyla, kanun ve karakol zoruyla) hileli (ve tehlikeli) düzenler kurup, bizim Allah’ı (Kitabını ve bazı kanunlarını terk ve) inkâr etmemizi, (haksızlık ve ahlâksızlığa yönelmemizi ve hatta, düşünce ve davranışlarımızı yozlaştırıp ve sizleri putlaştırıp) O’na eş ve denk (kimseler) kılmamızı emrediyor (devlet ve hükümet gücüyle bizi sapkınlığa sürüklüyor)dunuz!.. (Evet, zulüm ve zorbalığa karşı çıkan şuurlu ve onurlu bir Müslüman olmamızı istemiyordunuz.” diyeceklerdir. İşte bu müstekbir yöneticiler ve müstaz’af halk kesimleri ortak oldukları zulüm ve günahlarının karşılığı olarak girecekleri cehennem) Azabını gördüklerinde; pişmanlık (ve perişanlık)larını içlerine atarlar. (Sonsuz ve kahredici bir nedamet ve hasret içinde kıvranıp dururlar.) Biz de inkâr (ve isyan eden zalimlerin ve onları seçip seven hainlerin) boyunlarına halkalar geçirip (cehenneme sokarız. Böylece dünyadaki küfür ve kötülüklerinin, haksızlık ve ahlâksızlığı desteklemelerinin karşılığı olarak hak ettikleri cezaya çarptırırız. İşte bu İlahi adaletin gereğidir.) Yoksa onlar (dünyada) yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Hayır, herkes akıbetini ve ahiretini kendi eliyle hazırlamakta, küfre ve zulme taraf olanlar cehennemi, İslamiyet ve istikamete tâbi olanlar ise cenneti elde etmektedir.)

  • 35:43

    (Üstelik) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp planlayarak (Elçiye ve Hakk davetçiye karşı çıkmışlardı). Oysa kötü niyetli hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmayacaktı. Onlar (kendileri gibi hile ve tuzak kuran) önceki kavimlerin kanunundan (ve onların çarptırıldığı cezadan) başkasını mı bekliyorlardı? (Veya hile ve hıyanetleri yanlarına kâr mı kalacak zannediyorlardı? Oysa) Allah’ın sünnetinde (ezeli adalet prensiplerinde ve hikmet projelerinde) asla bir değişme-başkalaşma bulamazsın ve Allah’ın sünnetinde (tabii ve takdiri yasalar sisteminde) kesinlikle bir sapma ve caymaya rastlayamazsın.

  • 37:35

    Çünkü onlara: "Allah'tan başka (hüküm koyan, rızası aranan ve ibadet olunan) ilah yoktur" denildiği zaman, kibirlenip büyüklük taslarlardı.

  • 38:74

    Yalnız İblis hariç; o büyüklük taslamış ve kâfirlerden olup çıkmıştı.

  • 38:75

    (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle (yapıp) yarattığıma (insan denen bu sanat harikama) seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklük mü tasladın, yoksa kendini yükseklere çıkanlardan (ve artık sorumsuzlardan) mı sandın?"

  • 39:56

    Kişinin (yana yakıla): “Allah yanında (O’na karşı kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana!) Doğrusu ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim!..” diyeceği (gün gelmeden önce Hakka ve hayra yönelip hazırlık yapınız.)

  • 39:60

    Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin (yani; nefsi ve şeytani heveslerini Dinin gereği gibi gösterenlerin) yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. (Allah’ın emirlerine uymayı nefsine yediremeyip) Büyüklenenler için cehennemde kalacak (ve azap olunacak) yer mi yok? (Ki onlar mutlaka belasını bulacaklardır.)

  • 39:62

    Allah, her şeyin Yaratıcısıdır. O, her şeyin üzerinde Vekîl’dir. (Herkese sahip çıkan ve hakkını koruyandır.)

  • 40:27

    Musa ise: "Kesinlikle ben, hesap gününe iman etmeyen her (zorba) mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım" demişti.

  • 40:35

    “Ki onlar, Allah'ın ayetleri (ve Kitabın açık hükümleri) konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın (kafa karıştırmak ve sorumluluktan kaçmak için tartışan ve) mücadele edip duran kimselerdir. (Bu) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir nefret ve öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürlemekte (ve hidayetini karartıvermekte)dir.”

  • 40:47

    (Ey Resulüm, münkir ve münafıkların cehennemdeki münakaşasını hatırlat ki) Ateşin içinde, (asılsız iddialar öne sürüp) karşılıklı tartışırlarken; zayıf bırakılanlar (müstaz’aflar), büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (tebaanız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını (azabımızın bir kısmını) olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?"

  • 40:48

    (İmkân ve makamla kibirlenip) Büyüklenen (müstekbir)ler (ise onlara) derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında (Hakk ve adaletle) hükmünü verdi. (Boşuna çekişmeyelim, küfür ve kötülüklerimizde müşterekiz ve işte cezamızı çekmekteyiz!)"

  • 40:57

    Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür (daha zor ve güç bir olaydır). Ancak insanların çoğu bilmez (akıl yürütmez ve vicdanını dinlemez) durumdadır.

  • 40:60

    Rabbiniz buyurdu ki: "(Sadece) Bana (inanıp-sığınıp) dua edin, ki size icabet (cevap verip kabul) edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten (ve hükümlerimi yerine getirmekten) büyüklenen (müstekbir)ler; boyun bükmüş (hor ve hakir) kimseler olarak cehenneme gireceklerdir."

  • 40:76

    (Şimdi artık) İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür! (denilecektir.)

  • 41:15

    Ardından Ad kavmi, yeryüzünde haksız yere büyük­lük taslamış ve: "Bizden daha kuv­vetli kim var?" diye (şımarmaya başlamışlardı). Onlar, kendilerini yaratmış olan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görüp (anlamadılar mı?) Onlar; bile bile ayetlerimizle mücadele ediyorlardı. (Zaten bilmeden ve kendilerine tebliğ erişmeden yapılan inkâr, küfür sayılmamaktadır.)

  • 41:38

    (Müşrikler ve münkirler) Şayet onlar (Allah’a ibadet ve teslimiyet konusunda kibirlenip) büyüklenecek olurlarsa (aldırma, çünkü bu kendilerini küçültmekten başka sonuç vermeyecektir. Zira) Rabbinin katında bulunan (nurani ve ruhani varlık)lar, (zaten) O'nu gece ve gündüz tesbih etmektedir ve (bundan dolayı kendilerine) bıkkınlık da gelmemektedir.

  • 45:8

    (Ki böylesi kimseler) Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir (anlar, aklına ve vicdanına yatar amma), sonra (işine gelmediği için) müstekbirce (inatla büyüklük taslayarak) sanki işitmemiş gibi (küfürde ve kötülükte) ısrar eder. Artık Sen onu (bırak ve) acı bir azapla müjdele.

  • 45:31

    İnkâr edenlere gelince; onlara, "Karşınızda ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayan (müstekbirler) ve suçlu-günahkâr (mücrimler olarak inkâr ve itiraza kalkışan) bir topluluk olup (çıkmamış mıydınız?)" diye (hatırlatılacaktır.)

  • 46:10

    De ki: "Görüşünüz nedir? (Söyleyin;) Eğer (bu Kur'an) Allah katından ise, siz de Onu inkâr etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahit (âkil ve âlim bir kişi de) bunun bir benzerine (Tevrat’a dayanarak) şahitlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslayarak (kibirlenip yüz çevirmişseniz; hiç düşündünüz mü, bunun sonucu ne olacaktır)? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete ulaştırmayacaktır.”

  • 46:20

    İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün (onlara şöyle denir:) “Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi (ve zevklerinizi) tüketip-yok ettiniz, onlarla (Allah'ın verdiği nimet ve imkânlarla) gönlünüzce yaşayıp-zevkini sürüverdiniz (ahiret için hiçbir hazırlık ve yatırım yapmadınız). İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız.”

  • 57:23

    Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri (nimet ve faziletler) dolayısıyla havalanıp-şımarmayasınız (diye Allah bunları bildirmektedir). Allah, büyüklük taslayıp böbürlenenlerin hiçbirini sevmemektedir.

  • 63:5

    Onlara (münafıklara): “Gelin (bu nifak ve tefrikadan vazgeçip tevbe edin) Allah’ın Resulü de sizin için mağfiret dilesin. (Kendinize, çevrenize ve geleceğinize yazık etmeyin)” denildiği zaman, başlarını döndürüp (uzaklaşmaktadırlar) ve görürsün ki kibirlenerek yüz çevirip (gururlu bir tavır takınmaktadırlar).

  • 71:7

    “Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkayıvermişler, (bana hakaret kastıyla) örtülerini başlarına çekmişler ve kibirlendikçe kibirlenip, (küfür ve kötülükte) diretmişlerdi.”

  • 74:23

    Sonra da sırt çevirip (uzaklaştı) ve büyüklük taslayıp (müstekbir tavrı takındı).

  • 2:34

    وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    Ve Biz bütün meleklere: "(O halde şimdi emrime itaaten ve hürmeten) Adem'e secde edin! (Onun üstünlüğünü kabullenin!)” demiştik. Onlar da hemen secde etmişlerdi. Yalnız İblis diretmiş, kibirlenmiş ve kâfirlerden (inatçı ve inkârcı nankörlerden) olup (gitmişti).

  • 2:87

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ

    Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik (Cebrail’le destekledik). Demek size ne zaman bir elçi; nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?

  • 4:36

    وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ

    (Sadece) Allah'a ibadet (ve emirlerine itaat) edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına (işçi ve memurlarınıza ve özel nikâhlılarınıza) güzellikle davranın. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Onu alçaltıp intikamını alır.)

  • 4:172

    لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَس۪يحُ اَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَۜ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَم۪يعًا

    (Hz. İsa) Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah’a kul olmaktan, kesinlikle çekinmezler (iman ve itaatte gevşeklik göstermezler). Kim O’na ibadet etmeye (kulluğun gereğini yerine getirmeye) karşı isteksiz ve çekimser davranır ve büyüklenmeye kalkışırsa, (biliniz ki) onların hepsini, huzuruna haşredecek (ve hesaba çekecektir).

  • 4:173

    فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۚ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًاۙ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا

    Ama (tam ve sağlam olarak) iman edenler ve (taat, cihad, güzel ahlâk, hayır hasenat gibi) salih ameller işleyenler(e gelince), onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından (daha ne tükenmez nimet ve faziletler de) fazladan ekleyecektir. (Allah’ın rızasını aramak ve ihlasla Kur'an ahkâmına sarılmak konusunda) Çekimser davranıp (sorumluluk ve sıkıntıdan) kaçınanlara ve büyüklük taslayanlara (gelince), onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve onlar kendileri için Allah’tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.

  • 5:82

    لَتَجِدَنَّ اَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۚ وَلَتَجِدَنَّ اَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰىۜ ذٰلِكَ بِاَنَّ مِنْهُمْ قِسّ۪يس۪ينَ وَرُهْبَانًا وَاَنَّهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

    Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli (ve tehlikeli) düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri (ve Protestan, Evanjelik gibi Siyonistleşmiş Hristiyan kesimleri ve sözde Müslüman geçinen işbirlikçileri) bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz Nasarayız (Hz. İsa’nın doğduğu Filistin-NASIRA’dan dolayı NASARA diye tanımlanan, Hakka ve hayra yardımcı Hristiyanlarız.)" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım iyi niyetli ve istikamet ehli) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları (Kur’an’a ve İslam’a saygılı davranmaları) nedeniyledir.

  • 6:93

    وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ قَالَ اُو۫حِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ اَخْرِجُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيَاتِه۪ تَسْتَكْبِرُونَ

    Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden (Din adına asılsız ve saptırıcı fetvalar üretenden) veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken ‘Bana da vahiy geldi’ (şeklinde) iddialar eden ve 'Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim' (kutsal bir kitap meydana getireceğim) diyenden (yani, bilgiçlik ve ermişlik taslayarak, Yahudi ve Hristiyanlarla işbirliğini mübah; Hakk nizam kurulsun diye cihadı ise günah gösterenden) daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: “(Haydi) Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalayışımızdan) çıkarıp kurtarın (bakalım), bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” (dediklerinde) eğer bir görsen (nasıl kıvranacaklardır).

  • 7:13

    قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ

    (Allah:) "Öyleyse oradan (cennetten defolup aşağı) in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olamaz. Hemen (huzurumdan ve nimet ortamımdan) çık. Gerçekten sen, küçük (basit ve değersiz) düşenlerdensin (artık zelil ve hakirsin)" dedi.

  • 7:36

    وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (Bizim Kur’an’daki ve kâinattaki) Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara (uymaya) karşı büyüklük taslayanlar(a gelince), işte onlar (cehennemin yolcuları ve) ateşin arkadaşları (yakacakları)dır; ki orada sonsuzca kalacaklardır.

  • 7:40

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَٓاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ ف۪ي سَمِّ الْخِيَاطِۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِم۪ينَ

    Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayıp (Hakka uymaya yanaşmayanlar var ya), onlar için göğün (rahmet) kapıları (Allah’ın yüce makamları ve cennet yurtları asla) açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar da (ki insanlara göre imkânsızdır) bunlar cennete sokulmazlar. Biz suçlu günahkârları işte böyle cezalandırırız.

  • 7:48

    وَنَادٰٓى اَصْحَابُ الْاَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْ قَالُوا مَٓا اَغْنٰى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

    Burcun üstündeki insanlar (A’raf ehli), kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (zalim ve kâfirlerden ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "(Gördünüz mü) Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız ve iktidarınız bugün) size bir yarar sağlamadı. (İşte bugün tutuklanıp cehenneme atılmış durumdasınız!)"

  • 7:75

    قَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ

    Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de kendilerince zayıf sayılanlara (müstaz'aflara alay kasıtlı): "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini (kesinlikle) biliyor musunuz?" diye (sormuşlardı.) Onlar ise: "Biz gerçekten onunla gönderilene (İlahi hüküm ve haberlere) inananlarız" diye (yanıtlamışlardı).

  • 7:76

    قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

    Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de): “Biz de, sizin inandığınızı asla tanımayanlarız (ve Allah’ın emrini takmayanlarız!?)” deyip (azgınlaşmışlardı).

  • 7:88

    قَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَكَ مِنْ قَرْيَتِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ قَالَ اَوَلَوْ كُنَّا كَارِه۪ينَ

    Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri; ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim (geleneklerimize ve) dinimize (yerleşik düzenimize) geri döneceksiniz." (Şuayb:) "Biz bundan asla hoşlanmayıp istemesek de mi? (dayatacaksınız…)" dedi. (Hayır, bizi zorla küfre ve kötülüğe sokamazsınız.)

  • 7:133

    فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ اٰيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ

    Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ve musibetler) olarak üzerlerine tufan (kasırga felaketi, ekinleri ve meyveleri yiyip bitiren) çekirge (sürüleri), buğday güvesi (gibi haşereleri, gökten) kurbağa ve kan (yağıvermesi gibi musibetleri) musallat kıldık. Yine de büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim olmayı (terk etmediler).

  • 7:146

    سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ

    Yeryüzünde, hakkı olmadan (ve haddini aşarak) büyüklük taslayanları (ise), ayetlerimden (Kur’ani gerçekleri anlamaktan ve kâinattaki ibretli ve hikmetli yaratılışların sahibini kavramaktan uzaklaştırıp) engelleyeceğim. (Öyle ki) Onlar artık her türlü ayeti (mucizeyi-yaratılış belgesini) görseler bile (asla) ona inanmazlar. Dosdoğru yolu da görseler (yine de, haklı ve hayırlı olan budur diyerek ve benimseyerek, hayat ve huzur) yolu tutmaz ve tâbi olmazlar. (Bunlar) Azgınlık ve sapkınlık yolunu gördüklerinde ise hemen onu (kendilerine hayat tarzı olarak kabullenip) yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları yüzündendir.

  • 7:206

    اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ

    Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, (milyarlarca nurani ve ruhani varlıklar) O'na ibadet etmekten asla büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler. (Öyle ise mü’mine yakışan gaflet değil, zikir ve ibadettir.)

  • 9:25

    لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَوَاطِنَ كَث۪يرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْـًٔا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِر۪ينَۚ

    Andolsun, birçok yerlerde ve Huneyn gününde Allah size (manevi) yardım ulaştırmıştı. Hani o zaman sayıca çok (fazla) oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı, fakat bu size (yararlı) bir şey de sağlayamamıştı. (Bir kabile karşısında hezimete uğramış) Bütün genişliğine rağmen, yeryüzü başınıza dar gelmeye başlamıştı. Nihayet bozularak arkanızı dönmüş (ve kaçmaya mecbur kalmıştınız).

  • 10:75

    ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ

    Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen yakın adamlarına Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar kibirlenip büyüklendiler. (Zaten) Onlar suçlu-günahkâr (facir ve zalim) bir kavimdi.

  • 14:21

    وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟

    Onların (insanların) hepsi derlenip (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıkacaklar ve (toplumda ekonomik ve etkinlik olarak) zayıf bırakılanlar büyüklük taslayanlara (zenginlik ve yetkinlikleriyle gururlanan tabakaya şöyle) diyecekler: "Şüphesiz, biz (dünyada) size tâbi idik (bizi aldatıp-mecbur bırakıp kötü yollara sevk ettiniz); şimdi siz bizden, Allah'ın azabından herhangi bir şeyi uzaklaştırıp önleyebilecek misiniz?” Onlar ise: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik" diyerek (hâşâ Allah'ı suçlamaya yelteneceklerdir). “Şimdi sızlanıp yakınsak da, sabretsek de fark etmez; bizim için artık kaçacak bir yer yoktur. (Günahları beraber işledik, cezasını da birlikte çekeceğiz.)

  • 16:22

    اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ

    Sizin İlahınız tek bir İlahtır. (Herkesi ve her şeyi yaratan, rızası aranan, ibadet olunan, medet umulan, kulları için kanun koyan tek ve mutlak Allah'tır.) Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkârcıdır ve onlar (kof bir gururla) müstekbir (boşuna büyüklenmekte) olan (kimselerdir).

  • 16:23

    لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ

    Şüphesiz Allah, onların (kalplerinde) saklı tuttuklarını da ve açığa vurduklarını da (hepsini) bilir; gerçekten O, müstekbirleri (kibirli gafilleri) sevmez.

  • 16:29

    فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ

    Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların (İslam’a teslim olmayanların) konaklama yeri ne kötü ve çetindir.

  • 16:46

    اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙ

    Ya da onlar, (gafletle) dönüp dolaşmaktalarken, (İlahi azabın) onları yakalayıvermesinden (nasıl emindirler ve neye güvenmektedirler?) Ki onlar (bu konuda Allah'ı) aciz bırakacak değildirler.

  • 21:19

    وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ

    (Çünkü) Göklerde ve yerde kim (ve ne) varsa (hepsi ve her şey) O'nundur. O'nun yanında (katında-huzurunda) olanlar, O'na ibadet etmekte kibirlenip büyüklüğe kapılmazlar ve (bu hizmet ve gayretten asla usanıp) yorgunluk ve yılgınlık duymazlar. (Hepsi huzurla ve şuurla Allah’a ibadet ve hizmet üzerindedirler.)

  • 23:46

    اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَال۪ينَۚ

    Firavun'a ve ileri gelen çevresine (emirlerimi tebliğ etsinler diye); fakat onlar (yücelik gururuyla) büyüklendiler. (Hakk’tan ve İslam’dan yüz çevirdiler. Zaten) Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluk idi.

  • 23:67

    مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِرًا تَهْجُرُونَ

    Siz buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de (Hakk’tan uzaklaşıp tuzaklar kuruyor ve saçmalayıp) hezeyanlar sergiliyordunuz!.. (Denilerek yalvarışları reddedilecektir.)

  • 24:11

    اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

    (Hz. Peygamberin eşine -Hz. Aiyşe’ye- yönelik) Gerçekten, uydurulmuş bir yalanla ve ağır (zina iftirasıyla yanınıza) gelenler, kendi içinizden (zahiren sizinle birlikte hareket eden) bir ekiptir; (ama) siz onu (iftira olayını) kendiniz için (kötü) bir şer saymayın, aksine o (sonuçları itibariyle) sizin için bir hayırdır. (Çünkü bu tavırları, münafıkların tanınmasına ve ayrışmasına vesile olacaktır.) Onlardan her bir kişi kazandığı günahın cezasını çekecektir. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenen (o çirkin yalanı uyduruveren) ise daha ağır bir azabı hak etmiştir.

  • 25:11

    بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يرًاۚ

    Hayır, (aslında) onlar zaten kıyamet-saatini (ve dirilip hesaba çekilmeyi de) yalanlayıvermişlerdi; (oysa) Biz kıyamet-saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık (ki onları beklemektedir).

  • 28:39

    وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ

    O ve askerleri (Firavun ve yakın çevresi), yeryüzünde haksız yere büyüklenmişler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini zannetmişlerdi.

  • 31:7

    وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا وَلّٰى مُسْتَكْبِرًا كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا كَاَنَّ ف۪ٓي اُذُنَيْهِ وَقْرًاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ

    Ona karşı ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık bulunuyormuş gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce ve “Onun asıl yorumu bize öğretildi, biz seçkin kimseleriz” dercesine) sırtını çevirip dönmektedir. Artık Sen ona acı bir azap ile müjde ver (ki başına gelecekleri görecektir).

  • 31:18

    وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ

    (Onları küçümseyerek ve önemsiz görerek) “İnsanlara yanağını şişirip (yüzünü çevirip büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (ve onları alçaltır).”

  • 32:15

    اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

    Bizim ayetlerimize ancak; kendilerine (Hakk) hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edip duranlar ve (Allah’a karşı) büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman edip (felaha ve mutluluğa ulaşacaklar.)

  • 34:31

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَلَا بِالَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِۜ وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۨ الْقَوْلَۚ يَقُولُ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَٓا اَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِن۪ينَ

    (Gerçekten) İnkâr eden ve küfre giren kimseler (şunlardır ki) onlar şöyle derler: “(İşimize gelmediği ve sıkıntıya sevk ettiği için) Biz (kesinlikle ve hiçbir şekilde) bu Kur’an’a da, ondan önce gelen kitaplara da inanmayacağız. (Çünkü biz gerçeği değil, keyfimizi ve dünyamıza gerekeni aramaktayız.” Bu şeytani inatları ve bozuk fıtratları yüzünden akılları yattığı halde, bile bile Kur’an’ın adalet hükümlerini ve ahlâki prensiplerini inkâr ve itiraz eden) Zalimleri, Sen Rableri huzurunda (yaptıklarının hesabını vermek üzere) tutuklanmış vaziyette (iken) eğer bir görsen (ki o zalimler: a- İmkân ve iktidarlarıyla kibirlenip büyüklük taslayan yönetici tabakası, b- Ezilen, sömürülen ve sindirilerek zayıf ve çaresiz bırakılan, ama gaflet ve cehaletle yine de zalim yöneticilerin peşine takılan halk tabakası olarak iki kısımdır.) Bunlar birbirlerini (suçlayıp) karşılıklı söz döndürüp laf dalaşı yaparak; müstaz’af zalimler, müstekbir zalimlere derler ki; “Eğer siz (başımızda) olmasaydınız (iktidar konumunda iken adil ve ahlâki esaslara göre davransaydınız,) herhalde bizler de (Hakka inanan ve hayra uyan) mü’min kimseler olacaktık. (Hain güçlerden ve şeytani çevrelerden de destek alarak; faiz ve sömürüye dayanan ekonomik sisteminizle… Ahlâki ve manevi değerlerden yoksun eğitim düzeninizle… Baskıcı ve barbar yönetim ve yöntemlerinizle bizleri yoldan çıkardınız. Ey Rabbimiz, asıl suçlu ve sorumlu olan bu gaddar ve hilekâr idarecilerimizdir!” deyip kurtulmaya çalışacaklardır.)

  • 34:32

    قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ

    (Bunun üzerine büyüklük taslayan) Müstekbir (ve mücrim yöneticiler), müstaz’af (zayıf sayılan halk kesimine dönerek) şöyle diyecekler: “Size hidayet (rehberi Kur’an ve hakikat önderi Peygamber) geldikten (Hakka ve hayra davet edildikten) sonra, biz mi sizi ondan (İslam’ın adalet nizamından zorla) çevirip alıkoyduk? Hayır! (Fikirlerimizin ve fiillerimizin bâtıl ve bozuk olduğunu bile bile, hidayet yolunu değil, bizi tercih edip seçtiniz, sevdiniz ve desteklediniz...) Aslında siz mücrim (suçlu ve hain) kimselerdiniz!..”

  • 34:33

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ اِذْ تَأْمُرُونَنَٓا اَنْ نَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَنَجْعَلَ لَهُٓ اَنْدَادًاۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۜ وَجَعَلْنَا الْاَغْلَالَ ف۪ٓي اَعْنَاقِ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

    (Bu sefer zayıf bırakılan ve baskı altında tutulan) Müstaz’af (halk kesimi, imkân ve iktidar sahibi olan kibirli ve yetkili) müstekbirlere (dönüp) diyecekler ki: “Hayır! Sizler gece-gündüz (basın-yayın, televizyon ve internet yoluyla, kanun ve karakol zoruyla) hileli (ve tehlikeli) düzenler kurup, bizim Allah’ı (Kitabını ve bazı kanunlarını terk ve) inkâr etmemizi, (haksızlık ve ahlâksızlığa yönelmemizi ve hatta, düşünce ve davranışlarımızı yozlaştırıp ve sizleri putlaştırıp) O’na eş ve denk (kimseler) kılmamızı emrediyor (devlet ve hükümet gücüyle bizi sapkınlığa sürüklüyor)dunuz!.. (Evet, zulüm ve zorbalığa karşı çıkan şuurlu ve onurlu bir Müslüman olmamızı istemiyordunuz.” diyeceklerdir. İşte bu müstekbir yöneticiler ve müstaz’af halk kesimleri ortak oldukları zulüm ve günahlarının karşılığı olarak girecekleri cehennem) Azabını gördüklerinde; pişmanlık (ve perişanlık)larını içlerine atarlar. (Sonsuz ve kahredici bir nedamet ve hasret içinde kıvranıp dururlar.) Biz de inkâr (ve isyan eden zalimlerin ve onları seçip seven hainlerin) boyunlarına halkalar geçirip (cehenneme sokarız. Böylece dünyadaki küfür ve kötülüklerinin, haksızlık ve ahlâksızlığı desteklemelerinin karşılığı olarak hak ettikleri cezaya çarptırırız. İşte bu İlahi adaletin gereğidir.) Yoksa onlar (dünyada) yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Hayır, herkes akıbetini ve ahiretini kendi eliyle hazırlamakta, küfre ve zulme taraf olanlar cehennemi, İslamiyet ve istikamete tâbi olanlar ise cenneti elde etmektedir.)

  • 35:43

    اِسْتِكْبَارًا فِي الْاَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِۜ وَلَا يَح۪يقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ اِلَّا بِاَهْلِه۪ۜ فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا سُنَّتَ الْاَوَّل۪ينَۚ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًاۚ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللّٰهِ تَحْو۪يلًا

    (Üstelik) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp planlayarak (Elçiye ve Hakk davetçiye karşı çıkmışlardı). Oysa kötü niyetli hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmayacaktı. Onlar (kendileri gibi hile ve tuzak kuran) önceki kavimlerin kanunundan (ve onların çarptırıldığı cezadan) başkasını mı bekliyorlardı? (Veya hile ve hıyanetleri yanlarına kâr mı kalacak zannediyorlardı? Oysa) Allah’ın sünnetinde (ezeli adalet prensiplerinde ve hikmet projelerinde) asla bir değişme-başkalaşma bulamazsın ve Allah’ın sünnetinde (tabii ve takdiri yasalar sisteminde) kesinlikle bir sapma ve caymaya rastlayamazsın.

  • 37:35

    اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ

    Çünkü onlara: "Allah'tan başka (hüküm koyan, rızası aranan ve ibadet olunan) ilah yoktur" denildiği zaman, kibirlenip büyüklük taslarlardı.

  • 38:74

    اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    Yalnız İblis hariç; o büyüklük taslamış ve kâfirlerden olup çıkmıştı.

  • 38:75

    قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ

    (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle (yapıp) yarattığıma (insan denen bu sanat harikama) seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklük mü tasladın, yoksa kendini yükseklere çıkanlardan (ve artık sorumsuzlardan) mı sandın?"

  • 39:56

    اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ

    Kişinin (yana yakıla): “Allah yanında (O’na karşı kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana!) Doğrusu ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim!..” diyeceği (gün gelmeden önce Hakka ve hayra yönelip hazırlık yapınız.)

  • 39:60

    وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ

    Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin (yani; nefsi ve şeytani heveslerini Dinin gereği gibi gösterenlerin) yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. (Allah’ın emirlerine uymayı nefsine yediremeyip) Büyüklenenler için cehennemde kalacak (ve azap olunacak) yer mi yok? (Ki onlar mutlaka belasını bulacaklardır.)

  • 39:62

    اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ

    Allah, her şeyin Yaratıcısıdır. O, her şeyin üzerinde Vekîl’dir. (Herkese sahip çıkan ve hakkını koruyandır.)

  • 40:27

    وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟

    Musa ise: "Kesinlikle ben, hesap gününe iman etmeyen her (zorba) mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım" demişti.

  • 40:35

    اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ

    “Ki onlar, Allah'ın ayetleri (ve Kitabın açık hükümleri) konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın (kafa karıştırmak ve sorumluluktan kaçmak için tartışan ve) mücadele edip duran kimselerdir. (Bu) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir nefret ve öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürlemekte (ve hidayetini karartıvermekte)dir.”

  • 40:47

    وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يبًا مِنَ النَّارِ

    (Ey Resulüm, münkir ve münafıkların cehennemdeki münakaşasını hatırlat ki) Ateşin içinde, (asılsız iddialar öne sürüp) karşılıklı tartışırlarken; zayıf bırakılanlar (müstaz’aflar), büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (tebaanız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını (azabımızın bir kısmını) olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?"

  • 40:48

    قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ

    (İmkân ve makamla kibirlenip) Büyüklenen (müstekbir)ler (ise onlara) derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında (Hakk ve adaletle) hükmünü verdi. (Boşuna çekişmeyelim, küfür ve kötülüklerimizde müşterekiz ve işte cezamızı çekmekteyiz!)"

  • 40:57

    لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

    Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür (daha zor ve güç bir olaydır). Ancak insanların çoğu bilmez (akıl yürütmez ve vicdanını dinlemez) durumdadır.

  • 40:60

    وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟

    Rabbiniz buyurdu ki: "(Sadece) Bana (inanıp-sığınıp) dua edin, ki size icabet (cevap verip kabul) edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten (ve hükümlerimi yerine getirmekten) büyüklenen (müstekbir)ler; boyun bükmüş (hor ve hakir) kimseler olarak cehenneme gireceklerdir."

  • 40:76

    اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ

    (Şimdi artık) İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür! (denilecektir.)

  • 41:15

    فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

    Ardından Ad kavmi, yeryüzünde haksız yere büyük­lük taslamış ve: "Bizden daha kuv­vetli kim var?" diye (şımarmaya başlamışlardı). Onlar, kendilerini yaratmış olan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görüp (anlamadılar mı?) Onlar; bile bile ayetlerimizle mücadele ediyorlardı. (Zaten bilmeden ve kendilerine tebliğ erişmeden yapılan inkâr, küfür sayılmamaktadır.)

  • 41:38

    فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ

    (Müşrikler ve münkirler) Şayet onlar (Allah’a ibadet ve teslimiyet konusunda kibirlenip) büyüklenecek olurlarsa (aldırma, çünkü bu kendilerini küçültmekten başka sonuç vermeyecektir. Zira) Rabbinin katında bulunan (nurani ve ruhani varlık)lar, (zaten) O'nu gece ve gündüz tesbih etmektedir ve (bundan dolayı kendilerine) bıkkınlık da gelmemektedir.

  • 45:8

    يَسْمَعُ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُتْلٰى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَاۚ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ

    (Ki böylesi kimseler) Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir (anlar, aklına ve vicdanına yatar amma), sonra (işine gelmediği için) müstekbirce (inatla büyüklük taslayarak) sanki işitmemiş gibi (küfürde ve kötülükte) ısrar eder. Artık Sen onu (bırak ve) acı bir azapla müjdele.

  • 45:31

    وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا۠ اَفَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ

    İnkâr edenlere gelince; onlara, "Karşınızda ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayan (müstekbirler) ve suçlu-günahkâr (mücrimler olarak inkâr ve itiraza kalkışan) bir topluluk olup (çıkmamış mıydınız?)" diye (hatırlatılacaktır.)

  • 46:10

    قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَكَفَرْتُمْ بِه۪ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ عَلٰى مِثْلِه۪ فَاٰمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟

    De ki: "Görüşünüz nedir? (Söyleyin;) Eğer (bu Kur'an) Allah katından ise, siz de Onu inkâr etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahit (âkil ve âlim bir kişi de) bunun bir benzerine (Tevrat’a dayanarak) şahitlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslayarak (kibirlenip yüz çevirmişseniz; hiç düşündünüz mü, bunun sonucu ne olacaktır)? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete ulaştırmayacaktır.”

  • 46:20

    وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟

    İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün (onlara şöyle denir:) “Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi (ve zevklerinizi) tüketip-yok ettiniz, onlarla (Allah'ın verdiği nimet ve imkânlarla) gönlünüzce yaşayıp-zevkini sürüverdiniz (ahiret için hiçbir hazırlık ve yatırım yapmadınız). İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız.”

  • 57:23

    لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَٓا اٰتٰيكُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۙ

    Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri (nimet ve faziletler) dolayısıyla havalanıp-şımarmayasınız (diye Allah bunları bildirmektedir). Allah, büyüklük taslayıp böbürlenenlerin hiçbirini sevmemektedir.

  • 63:5

    وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللّٰهِ لَوَّوْا رُؤُ۫سَهُمْ وَرَاَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ

    Onlara (münafıklara): “Gelin (bu nifak ve tefrikadan vazgeçip tevbe edin) Allah’ın Resulü de sizin için mağfiret dilesin. (Kendinize, çevrenize ve geleceğinize yazık etmeyin)” denildiği zaman, başlarını döndürüp (uzaklaşmaktadırlar) ve görürsün ki kibirlenerek yüz çevirip (gururlu bir tavır takınmaktadırlar).

  • 71:7

    وَاِنّ۪ي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًاۚ

    “Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkayıvermişler, (bana hakaret kastıyla) örtülerini başlarına çekmişler ve kibirlendikçe kibirlenip, (küfür ve kötülükte) diretmişlerdi.”

  • 74:23

    ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ

    Sonra da sırt çevirip (uzaklaştı) ve büyüklük taslayıp (müstekbir tavrı takındı).