Azgınlık

  • 7:33

    De ki: "Rabbim kesinlikle ve sadece (şunları) haram kılmıştır; fahşayı (çirkin hayâsızlıkları, zinayı ve livatayı) -onlardan açıkta olanlarını ve gizli yapılanlarını-, (çeşitli) günahlara bulaşmayı, (devlete ve toplum düzenine karşı) haklı bir nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı', kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyleri (ve şahısları) Allah’a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz (asılsız) şeyleri konuşup uydurmayı (yasaklamıştır.)

  • 10:22

    Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar (gemiler-vapurlar) da güzel bir rüzgârla (veya motorla) kendilerini yüzdürürlerken ve (insanlar tam) bununla ferahlanıp sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgâr (şiddetli bir kasırga) gelip çatar ve her yandan dalgalar onları sarıp kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını (ve batıp boğulacaklarını) sandıkları (ve çaresiz kaldıkları sırada hemen) dini (ve bütün kuvveti) sadece O’na has kılarak (mü’min ve muhlis kullar olarak) Allah’a dua etmeye başlarlar: “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız” (diye yalvarırlar). [Not: Rüzgârları da, yağmurları da, diğer tabiat olaylarını da, bunlarla görevli melekler eliyle bizzat Allah yaratmaktadır.]

  • 10:23

    Ama vaktâki (Allah) onları kurtarınca, o zaman yine haksız yere yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar! Sizin azgınlık ve taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (çünkü) dünya hayatının metaı-zevkleri (cüz’i ve geçicidir). Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz (ve hesap soracağız.)

  • 13:25

    Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar (Hakk’tan ve hayırdan cayıp kaytaranlar), Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi (akrabalık ve Hakk davayla alâkadarlık münasebetini ve ümmet sorumluluğu bilincini) kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar (var ya); işte lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı (dünya ve ahiret azabı) da onlar içindir.

  • 7:33

    قُلْ اِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْاِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَاَنْ تُشْرِكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًا وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    De ki: "Rabbim kesinlikle ve sadece (şunları) haram kılmıştır; fahşayı (çirkin hayâsızlıkları, zinayı ve livatayı) -onlardan açıkta olanlarını ve gizli yapılanlarını-, (çeşitli) günahlara bulaşmayı, (devlete ve toplum düzenine karşı) haklı bir nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı', kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyleri (ve şahısları) Allah’a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz (asılsız) şeyleri konuşup uydurmayı (yasaklamıştır.)

  • 10:22

    هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar (gemiler-vapurlar) da güzel bir rüzgârla (veya motorla) kendilerini yüzdürürlerken ve (insanlar tam) bununla ferahlanıp sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgâr (şiddetli bir kasırga) gelip çatar ve her yandan dalgalar onları sarıp kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını (ve batıp boğulacaklarını) sandıkları (ve çaresiz kaldıkları sırada hemen) dini (ve bütün kuvveti) sadece O’na has kılarak (mü’min ve muhlis kullar olarak) Allah’a dua etmeye başlarlar: “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız” (diye yalvarırlar). [Not: Rüzgârları da, yağmurları da, diğer tabiat olaylarını da, bunlarla görevli melekler eliyle bizzat Allah yaratmaktadır.]

  • 10:23

    فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    Ama vaktâki (Allah) onları kurtarınca, o zaman yine haksız yere yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar! Sizin azgınlık ve taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (çünkü) dünya hayatının metaı-zevkleri (cüz’i ve geçicidir). Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz (ve hesap soracağız.)

  • 13:25

    وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ

    Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar (Hakk’tan ve hayırdan cayıp kaytaranlar), Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi (akrabalık ve Hakk davayla alâkadarlık münasebetini ve ümmet sorumluluğu bilincini) kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar (var ya); işte lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı (dünya ve ahiret azabı) da onlar içindir.

  • 7:33

    قُلْ اِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْاِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَاَنْ تُشْرِكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًا وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

  • 10:22

    هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

  • 10:23

    فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

  • 13:25

    وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ