Tur

  • 2:63

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

    (Ey Beni İsrail!) Hani o zaman sizden misak (sağlam bir söz ve ahit) almış ve (kahrımızı ve kudret harikamızı göresiniz diye) Tûr'u üstünüze yükseltmiştik (Tûr Dağı'nı göğe doğru kaldırıp üstünüze düşecek gibi göstermiştik ve demiştik ki:) "Size verdiğimize (Tevrat hükümlerine ve Hz. Musa’nın öğütlerine) sımsıkı yapışın ve onda olanı (İlahi kuralları sürekli) hatırlayıp (uygulayın, olur) ki böylelikle (küfür ve kötülükten) sakınasınız (takvaya ulaşıp korunasınız)."

  • 2:98

    مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ

    Her kim Allah’a, Meleklerine, Elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da (elbette) kâfirlerin düşmanıdır.

  • 4:154

    وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًا

    (Tevbe edip) Kesin söz vermeleri (ve ahitlerinden dönmemeleri) için Tûr'u (Beni İsrail’in) üstlerine yükselttik (dağı başlarına düşürmekle tehdit ettik) ve onlara: (Kudüs’e ve kutsal yerlere) "Bilinen kapıdan (saygıyla baş eğerek) secde ederek girin" dedik ve onlara: "(Yasaklanan) Cumartesi’nde (balık avı yapıp) haddi aşmayın" diye tembihledik. Ve onlardan kesin bir söz de almıştık.

  • 19:52

    وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا

    Ona, Tûr'un sağ yanından seslenip (çağırmış) ve onu (kendisiyle) gizlice (vasıtasız) söyleşmek için (manevi mertebeye) yakınlaştırıvermiştik.

  • 20:80

    يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى

    Ey İsrailoğulları (böylece), andolsun sizi düşmanlarınızdan kurtarıverdik. Tûr'un sağ yanında sizinle va’adleştik ve üzerinize (her gün gökten iki öğün hazır) kudret helvasıyla (kızartılmış) bıldırcın indirdik.

  • 23:20

    وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ

    Ve (daha çok) Tûr-i Sina'da (Akdeniz iklim kuşağında) çıkan bir ağaç (zeytin türünü de yarattık) ki; o yağlı (bir besindir) ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.

  • 28:44

    وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ

    Musa'ya o işi (Emr-i İlahi olan vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, (ey Nebim) Sen (Tûr'un) batı yanında (Hz. Musa’nın inzivaya çekildiği makamda) değildin ve (buna) şahit olanlardan da değildin. (Bu tarihi ibret derslerini Sana Biz vahyetmekteyiz.)

  • 28:46

    وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

    (Ey Resulüm, Musa'ya) Seslendiğimiz zaman da (evet) Sen Tûr'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak Senden önce kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelmemiş olan bir kavmi uyarasın diye (gönderildiğin için bu bilgiler Sana vahyedilmektedir). Bu, umulur ki öğüt alıp düşünürler diyedir.

  • 52:1

    وَالطُّورِۙ

    Andolsun Tûr'a (Hz. Musa’nın vahiy aldığı kutsal Sina Dağı'na ve Mevlâ’ya yaklaşanların olgunlaşma aşamalarına!),

  • 95:2

    وَطُورِ س۪ين۪ينَۙ

    (Hz. Musa’yı, kutsal davasını ve Yüce Rabbiyle irtibatını hatırlatan) Sina Dağı'na…