Tevekkül

  • 3:159

    فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 4:81

    وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

    (Sana karşı) "Tamam-kabul!" (itaat edeceğiz) derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup geceleyin karanlıklarda (gizli odalarda ve kendi aralarında) toplanarak Senin söylediğinin tam tersini kurgular (ve konuşurlar). Oysa Allah, karanlıklarda (gizli ortamlarda ve sinsi kafalarla) neler kurduklarını (biliyor ve) yazıyor. Sen onlardan (bu tutarsız ve münafık tavırlarından) yüz çevir ve aldırma! Allah'a tevekkül et, Vekîl olarak Allah kâfidir.

  • 5:11

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ هَمَّ قَوْمٌ اَنْ يَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ۟

    Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani (zalim ve kâfir) bir topluluk size ellerini uzatmaya (üzerinize saldırıp öldürmeye ve esir almaya) yeltenmişti de, (Allah) onların ellerini sizlerden geri püskürtmüştü. (O halde) Allah'tan korkup (şirkten ve nankörlükten) sakının. Mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül edip dayansınlar.

  • 8:61

    وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

    Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, Sen de onlara yanaş ve (siyasi kabiliyetini kullanarak bu anlaşmadan kârlı çıkmak hususunda tedbir al ve) Allah'a güven. Zira O gerçekten İşitendir ve her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 9:51

    قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir. O bizim Mevlâ’mızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.”

  • 9:129

    فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

    (Ey Nebim!) Eğer onlar (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve (çünkü) O, büyük Arş'ın Rabbidir.”

  • 10:85

    فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ

    (Onlar da) Dediler ki: “Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden kavim için bir fitne (aleti) kılma, (zalimlerin baskısı ve haklarımızdan mahrum bırakması sebebiyle iman yolumuzdan ayırma!)

  • 11:56

    اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    “Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından (saçlarından) yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol (adalet) üzerine (tayin ve takdir buyurmakta)dır.”

  • 25:58

    وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًاۚۛ

    Sen, daima diri (Hayy) olan (ve sonsuza dek) ölümsüz kalan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması (Sana) yeterlidir.

  • 25:75

    اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًاۙ

    İşte bunlar (var ya; ibadet, istikamet ve dini hizmet üzerinde) sabretmelerine karşılık, (cennetin en gözde konaklarındaki) makamlarla ödüllendirilecek ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanıp (sevindirilecek ve şereflendirileceklerdir).

  • 26:216

    فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ

    (Kâfirler, zalimler ve döneklik edenler) Eğer Sana isyan edecek olurlarsa, (üzülme:) "Gerçekten Ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım" diyerek (kalbini Allah’a çevir)!

  • 26:217

    وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ

    Sen, O Güçlü ve Üstün, Esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et (ki her şeye gücü yetendir).

  • 27:79

    فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ

    (Öyle ise) Sen, artık (sadece) Allah'a tevekkül et; çünkü gerçekten Sen apaçık olan Hakk (gerçek iman ve ahlâk) üzerindesin.

  • 33:3

    وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

    (Her girişiminde ve her süreçte sadece) Allah'a tevekkül et; (çünkü) Vekîl olarak Allah yeterlidir. (O Kendine sığınan sadıkları koruyup kollayacaktır.)

  • 33:48

    وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

    (Sakın, hiçbir konuda) Kâfirlere ve münafıklara itaat etme(ye yanaşma; onların ve güvendikleri şeytani odakların) eziyetlerine de aldırma, (sadece ve her süreçte) Allah'a tevekkül et. Vekîl olarak Allah yeterlidir.

  • 39:36

    اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ

    Allah, kuluna (özellikle Kendi yolunda olanlara) kâfi değil midir? (Ey Resulüm!) Seni (ve ümmetini) Allah’tan başkalarıyla (canlı ve cansız putlarla ve süper güç ordularıyla) korkutuyorlar. (Bu, Allah’ın kudretini ve va’adini idrak edemediklerindendir.) Allah, kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek (birini bulmak) mümkün değildir.

  • 39:38

    وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ

    Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. (“Her şeyi Allah yarattı ama; Dine, Peygambere ve Kur’an-ı Kerim’e ihtiyaç yoktur, aklımız kâfidir” diyen DEİST’ler müşriktirler.) De ki: "Gördünüz mü -haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız (O’nu bırakıp da yalvardıklarınız); eğer Allah Bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da (Rabbim) Bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup- önleyebilecekler mi?" De ki: "Allah Bana yeter. (Zaten) Tevekkül edenler, ancak O'na dayanıp güvenirler."

  • 64:13

    اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    Allah; ki O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü’minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etmelidir.

  • 65:3

    وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا

    Ve onu hesaba katmadığı (hiç ummadığı) bir yönden rızıklandıracaktır. Kim de Allah'a tevekkül ederse O, kendisine yeterlidir (onu asla sahipsiz bırakmayacaktır). Elbette Allah, Kendi emrini (ve takdirini) yerine getirip amacına ulaştırandır. Allah, her şey için bir ölçü koyup (geçerli) kılmıştır. (O her konuyla ilgili bir miktar ve mikyas=tartma ve kıyaslama ayarı yaratmıştır.)

  • 73:9

    رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلًا

    (Allah) Doğu’nun ve Batı’nın (bütün yönlerin ve ülkelerin) Rabbidir. O'ndan başka ilah yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekil tut (Allah’ın va’adine güvenip sarıl). [Not: Gece ibadeti, huzurlu ve sürekli zikir, sadece Allah’a tevekkül ve teslimiyet, dünyanın geçici nimet ve zevklerini kalpten atıvermek… Bunların hepsi İslam tasavvufunun da prensipleri konumundadır. Asr-ı Saadet’te tasavvufun kendisi vardı, fiilen yaşanmaktaydı, ancak ismi konulmamıştı. Maalesef günümüzde ise, ismi vardı, ama birçok tarikatta tasavvufun kendisi ve hakikati kaybolmuş veya yozlaşmıştı.]