Şükür

  • 2:52

    Bundan (o kötülük ve nankörlük tavırlarınızdan) sonra, (belki artık) şükredersiniz diye sizi (yine) bağışlamıştık.

  • 2:56

    Sonra olur ki şükredersiniz diye, sizi (bir nevi) ölümünüzden sonra tekrar diriltip (hayata çıkardık).

  • 2:152

    O halde (siz yalnız Bana itaat ve ibadet ederek devamlı) Beni zikredin ki; Ben de sizi (rahmetim ve mağfiretimle) zikredeyim. (Nimetim ve faziletimle şereflendireyim.) Bana (sürekli ve samimiyetle) şükredin, sakın nankörlük etmeyin.

  • 2:158

    Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın (şiarından, ibadet nişanından) işaretlerindendir. Böylece kim (kutsal) Evi (Kâbe'yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur (mü’minlere izin ve emir verilmiştir). Artık kim de gönülden (ve nafile cinsinden, fazla) bir hayır yaparsa (karşılığını görecektir). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını Verendir, Bilendir.

  • 2:172

    Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin (helâl ve) temiz olanlarından yiyin ve eğer (her türlü şirkten ve şerli düşüncelerden uzak) sadece O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah'a şükredin.

  • 2:185

    Ramazan ayı (niye böylesine mübarek ve muhteremdir? Çünkü) insanlar için hidayet rehberi olan (ve doğru yolu tanıtan) Kur'an bu ayda indirilmiştir. (O Kur’an ki) Furkan olan (Hakk ile Bâtıl’ı birbirinden ayıran) apaçık belgeleri (kapsayan ve gerçekleri açıklayan Kitaptır.) Öyleyse sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık ve ikram) Sayıyı tamamlamanız (orucunuzu tutup bayrama ulaşmanız) ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı en büyük tanımanız (kalbinizdeki sahte putları kırmanız ve sadece Allah’ın rızasını arayıp O’na tapınmanız) içindir. Umulur ki (bu nimetlerin kıymetini fark edip) şükredersiniz (diye oruç size farz kılınmıştır).

  • 2:243

    Şu binlerce kişi (oldukları halde cihaddan kaytarmak ve güya hayatlarını garantiye almak için), ölüm korkusuyla yurtlarından çıkıp kaçanların durumunu görmedin mi? (Ne garipti!) Oysa Allah ‘ölün’ derse ölecekler, ‘yaşayın’ derse yaşayacaklar(dı ve her şey Allah’ın takdirindeydi). Allah insanoğluna fazıl (ihsan ve ikram) sahibiydi. Fakat insanların çoğu şükretmeyip nankörlük etmektedirler.

  • 3:123

    Andolsun, siz zayıf ve güçsüz iken Allah size Bedir'de de yardımıyla zafer vermişti. Şu halde Allah'tan (korkup O’na sığının, itiraz ve isyandan) sakının ki, O'na şükredebilesiniz.

  • 3:144

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:145

    Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.

  • 4:47

    Ey kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri(n nurunu) silip (insanlık onurunu giderip) tersine çevirmeden, ya da Cumartesi ekibini (o gün yasağı çiğneyenleri) lanetlediğimiz gibi, onları da lanetlemeden evvel, yanınızdakini (Tevrat ve İncil'i) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur'an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed’e) iman edin. Aksi takdirde Allah'ın emri kesinlikle ve fiilen gerçekleşecektir. (Dini hükümler tatbik edilmek içindir ve Allah’ın va’adi yerine gelecektir.)

  • 5:6

    Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül yapın); eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse, yahut kadınlara dokunmuş (cinsi temasta bulunmuş) da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edip (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Allah’ın size olan nimet ve faziletlerini fark edip kıymetini bilirsiniz diye bu öğütler yapılmaktadır.)

  • 5:89

    Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş (bulunduğunuz ve dil alışkanlığıyla tekrarlayıp durduğunuz) sözlerden' dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle (bilerek ve isteyerek karara) bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (bozduğunuz yeminin) kefareti ise, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak, ya da onları giydirmek, (elbise ve ayakkabı almak) veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkân) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. (Geçerli olan) Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz (ve size yapılan iyiliklere nankörlükten vazgeçersiniz)! [Not: Yapılan günahlar ve haksızlıklar karşılığı kefaret olarak bir köleyi özgürlüğe kavuşturma tavsiyesi, bu kötü uygulamanın kökünü kurutma amaçlıdır.]

  • 6:53

    Biz böylece: (Hasetçi ve fesatçı inkârcıların; bir sürü şöhret, servet ve etiket sahibi dururken, kala kala) “Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu.” (Bu özel hikmet ve hizmetleri böylesi önemsiz kişilere mi layık buyurdu?) demeleri (ve hainlikle içlerini dışa dökmeleri) için, onlardan bazısını bazısıyla fitneye uğratıp denemiş olacağız. Halbuki Allah şükredenleri (nimet ve fazileti kimlere vereceğini) daha iyi bilen değil midir? (Ki O’nun tayin ve taksimine itiraz ediyorsunuz.)

  • 7:10

    Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orada size geçimlikler (huzurlu yaşam nimetleri) yarattık. Ne de az şükrediyorsunuz! (Bu gaflet ve nankörlük reva mıdır?)

  • 7:17

    Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına) sokulup (saptıracağım). Ki onların çoğunu (artık dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve faziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyanet yaptıracağım!?)"

  • 7:58

    (Toprağı ve iklim şartları) Güzel (arazinin ve verimli) belde ve ülkenin bitkisi, Rabbinin izniyle (bereket ve bollukla) çıkar; kötü çorak olan yerlerden ise kavruktan ve yararsız otlardan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklamaktayız. (Yani; hayırlı insanlar verimli topraklar gibidir. Ki orada hoş ve yararlı bitkiler kolaylıkla ve bollukla yetişir. Hayırsız insanlar ise çorak araziye benzer. Dikenlerden ve acı otlardan başka bir şey yetişmez ve üretmez durumdadır.)

  • 7:144

    (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmam sayesinde, seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol. (Gereksiz işlere ve isteklere kalkışma!” diye uyarıvermişti.)

  • 7:189

    O, (Allah ki;) sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den ve aynı cinsten) yaratıvermiş ve kendisiyle durulup-yatışması (sükûnet ve huzur bulması) için ondan da (bedeni ve ruhi yoldaşı olsun diye) eşini var etmiştir. (Yani erkek ve kadın eşitlikten de öte, bir tek bedenin iki bütünleyici parçaları gibidir.) Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, (birleşince) o da hafif bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim (Havva’nın gebeliği) ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edip yakarıvermişlerdi.

  • 8:26

    Hatırlayın ki bir zaman siz çok azdınız, yeryüzünde (ve ülkenizde) müstaz’aftınız (zayıf bırakılmıştınız, bulunduğunuz her) yerde hırpalanmakta, (hakaret ve haksızlığa uğratılmaktaydınız. Hatta o hale gelmiştiniz ki) insanların sizi kapıp götürmesinden (tutuklayıvermesinden) korku duymakta (ve kuşku içinde yaşamaktaydınız. Ama Allah CC bütün bu olumsuz şartlarda bile) size sahip çıktı ve barındırdı. Sizi (manevi) yardımıyla destekledi (ve başarılı kıldı. Sizi en güzel şekilde) ve en temiz şeylerle rızıklandırdı... Ta ki şükredesiniz (şuurlu ve sorumlu davranasınız).

  • 10:22

    Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar (gemiler-vapurlar) da güzel bir rüzgârla (veya motorla) kendilerini yüzdürürlerken ve (insanlar tam) bununla ferahlanıp sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgâr (şiddetli bir kasırga) gelip çatar ve her yandan dalgalar onları sarıp kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını (ve batıp boğulacaklarını) sandıkları (ve çaresiz kaldıkları sırada hemen) dini (ve bütün kuvveti) sadece O’na has kılarak (mü’min ve muhlis kullar olarak) Allah’a dua etmeye başlarlar: “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız” (diye yalvarırlar). [Not: Rüzgârları da, yağmurları da, diğer tabiat olaylarını da, bunlarla görevli melekler eliyle bizzat Allah yaratmaktadır.]

  • 10:60

    (Ve yine açıkça söyleyin bakalım!) Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü (hakkındaki) zanları (ve kanaatleri) nedir? (Onlar gerçekten ve yakinen inansalardı, İslam’ı yozlaştırmaya ve Kur’an’ı kendi keyfi çıkarlarına uydurmaya yeltenmezlerdi.) Şüphesiz Allah, (Kitap ve Peygamber göndermekle) insanlara karşı büyük ihsan (fazıl) sahibidir, fakat onların çoğu şükretmeyen (kimselerdir).

  • 12:38

    "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un (Hakk) dinine (ve milletine) tâbi olup (gerçeğe ve huzura erdim. Hiçbir şekilde) ve hiçbir şeyle Allah'a şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu (gerçek iman), bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu (maalesef) şükretmeyen (nankör kimseler)dir."

  • 14:5

    Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura (inkâr zindanından, iman huzuruna) çıkar ve onlara Allah'ın günlerini (Ruhlar Âlemindeki dönemleri; kutsal vakitleri ve azap va’adlerini) hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ibretler, (ayetler) vardır (diye bildirmiştik).

  • 14:7

    Ve yine bir vakit Rabbiniz şöyle ilan edip duyurmuştu ve buyurmuştu: “Andolsun eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetlerimi) artırıveririm ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz Benim azabım pek şiddetlidir.”

  • 14:37

    (İbrahim;) “Rabbimiz gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını (Hz. İsmail’i ve annesi Hacer’i) Beyt-i Haram (Kutsal Ev’in-Kâbe’nin) yanında, ekini olmayan (ıssız ve çorak) bir vadiye yerleştirdim; (ki Mekke’yi kutlu yerleşim alanı yapsınlar…) Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar (ve devamlı ihtiyaç duyup Sana yalvarsınlar) diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara (ve mübarek topraklara) ilgi duyar kıl ve onları (dünyanın her tarafında yetişen çeşitli) ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.”

  • 16:14

    Denizi de sizin istifadenize-emrinize veren O'dur, ondan (çıkardığınız balıklarla) taze et yemektesiniz ve ondan giyiminizde (yararlandığınız) süs-eşyaları (takılar) çıkarmaktasınız. Gemilerin onda, (suları) yara yara akıp gittiğini görürsünüz (de hayran kalırsınız. Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.

  • 16:78

    Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (yetenekleri) ve (idrak etmek için) gönüller verdi.

  • 16:114

    Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helâl (ve) temiz olanlarını yiyin (için); eğer (sadece ve samimiyetle) O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin (ki kurtulasınız)!

  • 16:121

    (Hz. İbrahim) O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah da) Onu seçti ve doğru yola iletti.

  • 17:3

    (Ayrıca) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızın (ve kurtardıklarımızın) çocuklarını (ve torunlarını) da (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmayınız! diye uyarmak üzere Musa’yı yolladık.) Şüphesiz o (Nuh), şükreden bir kul idi. (Onun sabrını ve sadakatini örnek almalısınız.)

  • 17:19

    Kim de (gelip geçici dünyalık heves ve hesaplardan sıyrılarak, sonsuz) ahireti (önceleyip) irade eder ve bir mü'min olarak (Allah’ın rızasına ve ahiret arzusuna yakışır bir ciddiyet ve) gayretle çalışırsa, işte bunların çalışmaları da meşkûr (ve makbul) olacaktır (ödüle, tebrik ve teşekküre layık bulunacaktır).

  • 21:80

    Bir de ona (Davud’a) harbin şiddetinden korunmanız için elbise (zırh) yapma sanatını (ve tekniğini) öğrettik (ki), bunlara karşılık siz şükredenlerden misiniz? (Deneyip görelim.) [Not: Bu ayet: a- Hem her türlü savaş tehdidine karşı alınması gereken çeşitli tedbirlere, hatta zehirli gazlardan koruyucu maskelerin üretilmesine işarettir. b- Hem de; bütün işlerin ve üretimlerin sanat ve ustalık içerikli, yani teknik ve estetik özellikli yapılması gerektiğini öğütlemektedir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz; “Allah güzeldir, güzeli sever” demişlerdir. Yani özenli ve düzenli işleri, cezbedici ve yarar verici şeyleri ve sanat eserlerini teşvik etmiştir.]

  • 22:36

    İri cüsseli develeri de, size Allah'ın şiarından (kurbanlık hayvanlarından) kıldık, sizler için onlarda birçok hayırlar vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup boğazlanırken) Allah'ın adını anın; (kesilip) yanları üzerine (yıkıldıkları) zaman da (pişirip) onlardan yiyin, kanaatkâr kimselere de ve ihtiyaç duyup isteyenlere de yedirin. İşte böylece, (asla başa çıkamayacağınız ve yakalayıp yere yıkamayacağınız bu büyük hayvanları) sizin için onlara boyun eğdirdik, (emrinize ve hizmetinize verdik) umulur ki şükredersiniz.

  • 23:78

    O (Allah) sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri (düşünme ve değerlendirme yetileri yaratıp) inşa edendir; ne (kadar) az şükür (teşekkür ve tefekkür) yapmaktasınız. (Sürekli gaflete ve nankörlüğe kaymaktasınız.)

  • 25:62

    O, gece ile gündüzü birbiri ardınca (getirip dengeyi) kılandır (Güneş’i ve gezegenleri kendi yörüngelerinde ve muhteşem bir düzen içerisinde döndüren Allah’tır); öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için (bunlar birer ayet ve mucizedir).

  • 27:19

    (Süleyman, karıncanın) Bu sözü üzerine tebessüm edip gülerek: “Rabbim, (hayvanların dilinden ve halinden anlamayı lütfettin ve daha nice faziletler verdin, öyle ise) hem bana, hem anne ve babama verdiğin bunca nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih amel(ler) işlemeyi (hayırlı ve yararlı işler görmemi) ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat” deyip (dua etmişti).

  • 27:40

    (Ama) Kendi yanında kitaptan (mucizevi yüksek teknoloji) ilmi (ve ışınlama yeteneği) olan (İlahi ikrama=keramet lütfuna mazhar şahsiyetlerden) biri: “Ben, gözünü açıp (henüz) kapamadan (önce) onu sana getirebilirim” demişti. Derken (Süleyman) onu (tahtı) birden kendi yanında durur vaziyette görünce: “Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük mü edeceğim? diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim de nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Ğaniy (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır” diyerek (Allah’a teşekkür etmişti).

  • 27:73

    (Olur ki tevbe edersiniz ve vazgeçersiniz diye Allah bir müddet erteliyor.) Şüphesiz Rabbin lütuf ve merhamet sahibidir, ama insanların çoğu şükretmezler (ve fırsatların kıymetini bilmezlerdir).

  • 29:17

    (Halbuki) “Siz ancak Allah’tan başka birtakım putlara tapıyor (ve bunu meşru ve mazur göstermek için ‘bunlar şefaatçilerimiz ve aracılarımızdır’ gibi) bir sürü yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye (ve her türlü ihtiyacınızı temin etmeye) güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın katında (meşru, doğru ve doğal metotlarla) arayın, sadece O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz.” (Bunu asla unutmayın.)

  • 30:46

    Size Kendi rahmetinden (nimet ve faziletler) tattırıvermesi, emriyle (okyanusta ve uzayda) gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) arayıp elde etmeniz ile; umulur ki şükretmeniz için rüzgârları müjde vericiler olarak göndermesi, (hepsi) O'nun ayetlerindendir.

  • 31:12

    Andolsun, Biz Lokman'a (bedeni ve ruhi hastalıkları tedavi edici özel bir bilgi ve) hikmet verdik; (her türlü nimet ve faziletin sağlık ve afiyetin sahibi olan) “Allah'a şükret!” (dedik. Çünkü) Kim şükrederse, artık o kendi lehine şükredecektir. Kim de inkâr (ve nankörlük) ederse, artık şüphesiz (Allah) Ğaniy (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamîd’dir (hamd yalnızca O'na aittir. Allah’a layıktır).

  • 31:14

    Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) da emir ve tavsiye ettik. Çünkü annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması ise, iki yıl içinde (tamamlanır). Bu nedenle ‘hem Bana, hem anne ve babana şükret ki, dönüş yalnız Banadır.’ (Şükür mü, nankörlük mü yaptığınızın hesabı sorulacaktır.)

  • 31:31

    Görmüyor (ve anlamıyor) musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, (yüz binlerce ton yük taşıyan) gemiler Allah'ın nimetiyle (ve kudretiyle) denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunlar, çok sabreden, çok şükreden (kimseler) için gerçekten ayetler ve ibretler içermektedir.

  • 32:9

    Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona (insana, Kendi) Ruhundan (hayat ve şuur sırrından) üfledi (üflemektedir). Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti, (etmektedir. Buna rağmen) Pek az şükrediyorsunuz? (Ne nankör insanlarsınız!) [Not: “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. Ruh sadece insanlarda, can ise bitkilerde ve hayvanlarda da vardır.]

  • 34:13

    Onlar (cinn ustalar) ona (Süleyman’a) dilediği şekilde meharib (mihrablar, içinde düşmanlardan korunulacak ve Allah’a ibadet olunacak kaleler ve saraylar), heykeller (mermerden ve madenlerden oyuncaklar, hayvanlar ve süs eşyaları), havuz şeklinde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, artık şükrederek çalışın!” Zira kullarımdan şükredenler (nimet ve fırsatlarımın gereğini yerine getirenler) pek azdır (diye uyarmıştık).

  • 34:15

    Andolsun, Sebe’ (halkı)nın oturduğu yerlerde de nice ayetler (ve medeniyetlerine ait işaretler) vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. (İstifadenize sunulan) Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz vardır).”

  • 34:19

    Onlar ise: “Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır, bunları uzaklaştır)” diyerek (nankörlüğe başladılar) ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece Biz de onları (ibretlik felaket ve) efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip ortadan kaldırdık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.

  • 35:12

    (Hâlâ bakıp ibret almaz mısınız ki?) İki deniz (veya büyük göl, birbirine yakındır, ama) aynı değildir. Şu tatlıdır, susuzluğu keser ve içimi kolaydır; şu da tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et (balık tutup) yersiniz ve takınmakta olduğunuz (inci-mercan gibi birtakım) süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından (nasibinizi) aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin de onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün. (Düşünün, sizin iyiliğiniz ve istifadeniz için Allah neler ve hangi dengeler yaratmıştır?)

  • 35:30

    Çünkü (Allah) ecirlerini noksansız olarak öder ve Kendi fazlından onlara (nimetlerini) artırır. Şüphesiz O, Bağışlayandır, teşekkürü kabul eden (ve şükredenleri şerefli kılandır).

  • 35:34

    (Ahirette cennet halkı sevinçle ve teşekkürle:) "Bizden (her türlü) üzüntüyü giderip (sonsuz ve kusursuz nimetler bahşeden) Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten Bağışlayandır, şükrü kabul edendir" diyecekler (ve sevinecekler)dir.

  • 36:35

    (Dünya'yı yarattık ve çeşitli imkânlarla donattık ki, insanlar) Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin emeklerinden (tahıl çeşitlerinden, meyve ve sebzelerden yapıp ürettiklerinden) yesinler (ve yararlansınlar diye). Yine de hâlâ şükretmeyecekler mi? (Çünkü insanların kendi alın teri ve emeği ile kazanıp helâl lokma yemeleri de kutlu bir berekettir ve ibadettir.)

  • 36:73

    Onlarda kendileri için daha nice yararlı şeyler ve (süt-yumurta gibi) içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?

  • 38:73

    (Talimatım üzerine) Meleklerin hepsi (hürmeten Hz. Adem'e) topluca secdeye varmıştı;

  • 39:7

    Eğer inkâr (ve isyan) ederseniz (bu kendi aleyhinizedir, çünkü) kesinlikle Allah sizden müstağnidir (hiçbirinize ve ibadetinize muhtaç değildir.) Ne var ki O, kullarının küfre (ve kötülüğe düşmesine) rızası bulunmayandır. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olacaktır. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez (herkes sadece kendi yapıp ettiklerinin ve sebebiyet verdiklerinin karşılığını bulacaktır). Sonra (hepiniz) Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecek (ve sorgulayacaktır). Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilip durmaktadır.

  • 39:66

    “Bilakis Sen (sadece bir tek) Allah’a ibadet ve dua et ve (O’nun hükümlerine riayetle) şükredenlerden ol (ki kurtulasın).”

  • 40:61

    Allah, kendisinde sükûnet bulup dinlenmeniz için geceyi, (aydınlıkta rahat) görmeniz (ve işlerinizi yürütmeniz) için de gündüzü sizin için var etmiş (Güneş Sistemi’ni ve gezegenleri buna göre düzenlemiş)tir. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazıl (ihsan ve ikram) sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmeyen (kimselerdir.)

  • 45:12

    Kendi emriyle (yüz binlerce ton yük taşıyan) gemiler akıp (menziline) ulaşsın ve O'nun lütfundan (rızkınızı) arayasınız diye, sizin için denize boyun eğdiren (hizmetinize müsait hale getiren) Allah’tır. Umulur ki şükredersiniz (diye bunlar size hatırlatılmaktadır).

  • 46:15

    Biz insana, ‘anne ve babasına’ iyilikle ve güzelce davranmasını (önemle ve özellikle emir ve) tavsiye ettik. Çünkü annesi onu (aylarca nice) zahmetlere katlanarak (karnında) taşıdı ve onu çok ağır zorluk ve sıkıntıyla doğuruverdi. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi de (toplam) otuz ay etmektedir. Nihayet (o çocuk) güçlü (olgunluk) çağına erip (yaşı) kırk yıla ulaşınca, (inançlı ve vicdanlı biriyse) der ki: “Rabbim, bana ve ana-babama verdiğin nimetine şükürde bulunmamı ve Senin razı olacağın salih amel(ler) yapmamı bana ilham et; benim için soyumda (evlat ve torunlarım arasında) da salahı (her konuda hayırlı ve yararlı işler yapmamı) verip (neslimde iyilik ve istikameti devam ettir). Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve şüphesiz ben Müslümanlardanım.”

  • 54:35

    (Mü’min ve müstakim kullarımıza ve elçilikle görevli kıldıklarımıza) Tarafımızdan bir nimet olarak (böyle yapmıştık). İşte Biz, şükredenleri böyle mükâfatlandırırız.

  • 56:70

    Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; (deniz suyu gibi asla içemezdiniz, hâlâ) şükretmeniz gerekmez mi?

  • 64:17

    Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız (ihtiyaç fazlası birikiminizi ahiret hazırlığına ve İslam Nizamındaki faizsiz Devlet Bankasına yatırırsanız), onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halîm'dir (cezayı vermekte acele etmeyen, hatayı hoş görüp erteleyendir).

  • 67:23

    (Ey Nebim!) De ki: “Sizi (hiç yoktan) inşa edip yaratan (cansız cisimlerden, nebatat ve hayvanat cinsinden değil, insan olarak) size (duyu organlarını, işitecek) kulakları, (bakıp görecek) gözleri ve (düşünüp değerlendirecek) gönülleri bağışlayan (ve bu organların dinleyip, seyredip, hissedip zevkleneceği bütün nimetleri ve güzellikleri var edip ortaya koyan) O’dur. (Bütün bunlara rağmen) Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Farkında mısınız?)

  • 2:52

    ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Bundan (o kötülük ve nankörlük tavırlarınızdan) sonra, (belki artık) şükredersiniz diye sizi (yine) bağışlamıştık.

  • 2:56

    ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Sonra olur ki şükredersiniz diye, sizi (bir nevi) ölümünüzden sonra tekrar diriltip (hayata çıkardık).

  • 2:152

    فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟

    O halde (siz yalnız Bana itaat ve ibadet ederek devamlı) Beni zikredin ki; Ben de sizi (rahmetim ve mağfiretimle) zikredeyim. (Nimetim ve faziletimle şereflendireyim.) Bana (sürekli ve samimiyetle) şükredin, sakın nankörlük etmeyin.

  • 2:158

    اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِۚ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ اَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ اَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَاۜ وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًاۙ فَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَل۪يمٌ

    Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın (şiarından, ibadet nişanından) işaretlerindendir. Böylece kim (kutsal) Evi (Kâbe'yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur (mü’minlere izin ve emir verilmiştir). Artık kim de gönülden (ve nafile cinsinden, fazla) bir hayır yaparsa (karşılığını görecektir). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını Verendir, Bilendir.

  • 2:172

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

    Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin (helâl ve) temiz olanlarından yiyin ve eğer (her türlü şirkten ve şerli düşüncelerden uzak) sadece O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah'a şükredin.

  • 2:185

    شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Ramazan ayı (niye böylesine mübarek ve muhteremdir? Çünkü) insanlar için hidayet rehberi olan (ve doğru yolu tanıtan) Kur'an bu ayda indirilmiştir. (O Kur’an ki) Furkan olan (Hakk ile Bâtıl’ı birbirinden ayıran) apaçık belgeleri (kapsayan ve gerçekleri açıklayan Kitaptır.) Öyleyse sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık ve ikram) Sayıyı tamamlamanız (orucunuzu tutup bayrama ulaşmanız) ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı en büyük tanımanız (kalbinizdeki sahte putları kırmanız ve sadece Allah’ın rızasını arayıp O’na tapınmanız) içindir. Umulur ki (bu nimetlerin kıymetini fark edip) şükredersiniz (diye oruç size farz kılınmıştır).

  • 2:243

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

    Şu binlerce kişi (oldukları halde cihaddan kaytarmak ve güya hayatlarını garantiye almak için), ölüm korkusuyla yurtlarından çıkıp kaçanların durumunu görmedin mi? (Ne garipti!) Oysa Allah ‘ölün’ derse ölecekler, ‘yaşayın’ derse yaşayacaklar(dı ve her şey Allah’ın takdirindeydi). Allah insanoğluna fazıl (ihsan ve ikram) sahibiydi. Fakat insanların çoğu şükretmeyip nankörlük etmektedirler.

  • 3:123

    وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Andolsun, siz zayıf ve güçsüz iken Allah size Bedir'de de yardımıyla zafer vermişti. Şu halde Allah'tan (korkup O’na sığının, itiraz ve isyandan) sakının ki, O'na şükredebilesiniz.

  • 3:144

    وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:145

    وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًاۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ

    Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.

  • 4:47

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اٰمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلٰٓى اَدْبَارِهَٓا اَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّٓا اَصْحَابَ السَّبْتِۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا

    Ey kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri(n nurunu) silip (insanlık onurunu giderip) tersine çevirmeden, ya da Cumartesi ekibini (o gün yasağı çiğneyenleri) lanetlediğimiz gibi, onları da lanetlemeden evvel, yanınızdakini (Tevrat ve İncil'i) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur'an-ı Kerim’e ve Hz. Muhammed’e) iman edin. Aksi takdirde Allah'ın emri kesinlikle ve fiilen gerçekleşecektir. (Dini hükümler tatbik edilmek içindir ve Allah’ın va’adi yerine gelecektir.)

  • 5:6

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül yapın); eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse, yahut kadınlara dokunmuş (cinsi temasta bulunmuş) da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edip (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Allah’ın size olan nimet ve faziletlerini fark edip kıymetini bilirsiniz diye bu öğütler yapılmaktadır.)

  • 5:89

    لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاك۪ينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْل۪يكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْر۪يرُ رَقَبَةٍۜ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْۜ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş (bulunduğunuz ve dil alışkanlığıyla tekrarlayıp durduğunuz) sözlerden' dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle (bilerek ve isteyerek karara) bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (bozduğunuz yeminin) kefareti ise, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak, ya da onları giydirmek, (elbise ve ayakkabı almak) veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkân) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. (Geçerli olan) Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz (ve size yapılan iyiliklere nankörlükten vazgeçersiniz)! [Not: Yapılan günahlar ve haksızlıklar karşılığı kefaret olarak bir köleyi özgürlüğe kavuşturma tavsiyesi, bu kötü uygulamanın kökünü kurutma amaçlıdır.]

  • 6:53

    وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ

    Biz böylece: (Hasetçi ve fesatçı inkârcıların; bir sürü şöhret, servet ve etiket sahibi dururken, kala kala) “Allah içimizden bunlara mı lütufta bulundu.” (Bu özel hikmet ve hizmetleri böylesi önemsiz kişilere mi layık buyurdu?) demeleri (ve hainlikle içlerini dışa dökmeleri) için, onlardan bazısını bazısıyla fitneye uğratıp denemiş olacağız. Halbuki Allah şükredenleri (nimet ve fazileti kimlere vereceğini) daha iyi bilen değil midir? (Ki O’nun tayin ve taksimine itiraz ediyorsunuz.)

  • 7:10

    وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ۟

    Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orada size geçimlikler (huzurlu yaşam nimetleri) yarattık. Ne de az şükrediyorsunuz! (Bu gaflet ve nankörlük reva mıdır?)

  • 7:17

    ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

    Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına) sokulup (saptıracağım). Ki onların çoğunu (artık dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve faziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyanet yaptıracağım!?)"

  • 7:58

    وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۚ وَالَّذ۪ي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ اِلَّا نَكِدًاۜ كَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ۟

    (Toprağı ve iklim şartları) Güzel (arazinin ve verimli) belde ve ülkenin bitkisi, Rabbinin izniyle (bereket ve bollukla) çıkar; kötü çorak olan yerlerden ise kavruktan ve yararsız otlardan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklamaktayız. (Yani; hayırlı insanlar verimli topraklar gibidir. Ki orada hoş ve yararlı bitkiler kolaylıkla ve bollukla yetişir. Hayırsız insanlar ise çorak araziye benzer. Dikenlerden ve acı otlardan başka bir şey yetişmez ve üretmez durumdadır.)

  • 7:144

    قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmam sayesinde, seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol. (Gereksiz işlere ve isteklere kalkışma!” diye uyarıvermişti.)

  • 7:189

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَف۪يفًا فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    O, (Allah ki;) sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den ve aynı cinsten) yaratıvermiş ve kendisiyle durulup-yatışması (sükûnet ve huzur bulması) için ondan da (bedeni ve ruhi yoldaşı olsun diye) eşini var etmiştir. (Yani erkek ve kadın eşitlikten de öte, bir tek bedenin iki bütünleyici parçaları gibidir.) Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, (birleşince) o da hafif bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim (Havva’nın gebeliği) ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua edip yakarıvermişlerdi.

  • 8:26

    وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Hatırlayın ki bir zaman siz çok azdınız, yeryüzünde (ve ülkenizde) müstaz’aftınız (zayıf bırakılmıştınız, bulunduğunuz her) yerde hırpalanmakta, (hakaret ve haksızlığa uğratılmaktaydınız. Hatta o hale gelmiştiniz ki) insanların sizi kapıp götürmesinden (tutuklayıvermesinden) korku duymakta (ve kuşku içinde yaşamaktaydınız. Ama Allah CC bütün bu olumsuz şartlarda bile) size sahip çıktı ve barındırdı. Sizi (manevi) yardımıyla destekledi (ve başarılı kıldı. Sizi en güzel şekilde) ve en temiz şeylerle rızıklandırdı... Ta ki şükredesiniz (şuurlu ve sorumlu davranasınız).

  • 10:22

    هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar (gemiler-vapurlar) da güzel bir rüzgârla (veya motorla) kendilerini yüzdürürlerken ve (insanlar tam) bununla ferahlanıp sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgâr (şiddetli bir kasırga) gelip çatar ve her yandan dalgalar onları sarıp kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını (ve batıp boğulacaklarını) sandıkları (ve çaresiz kaldıkları sırada hemen) dini (ve bütün kuvveti) sadece O’na has kılarak (mü’min ve muhlis kullar olarak) Allah’a dua etmeye başlarlar: “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız” (diye yalvarırlar). [Not: Rüzgârları da, yağmurları da, diğer tabiat olaylarını da, bunlarla görevli melekler eliyle bizzat Allah yaratmaktadır.]

  • 10:60

    وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟

    (Ve yine açıkça söyleyin bakalım!) Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü (hakkındaki) zanları (ve kanaatleri) nedir? (Onlar gerçekten ve yakinen inansalardı, İslam’ı yozlaştırmaya ve Kur’an’ı kendi keyfi çıkarlarına uydurmaya yeltenmezlerdi.) Şüphesiz Allah, (Kitap ve Peygamber göndermekle) insanlara karşı büyük ihsan (fazıl) sahibidir, fakat onların çoğu şükretmeyen (kimselerdir).

  • 12:38

    وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

    "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un (Hakk) dinine (ve milletine) tâbi olup (gerçeğe ve huzura erdim. Hiçbir şekilde) ve hiçbir şeyle Allah'a şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu (gerçek iman), bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu (maalesef) şükretmeyen (nankör kimseler)dir."

  • 14:5

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

    Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura (inkâr zindanından, iman huzuruna) çıkar ve onlara Allah'ın günlerini (Ruhlar Âlemindeki dönemleri; kutsal vakitleri ve azap va’adlerini) hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ibretler, (ayetler) vardır (diye bildirmiştik).

  • 14:7

    وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ

    Ve yine bir vakit Rabbiniz şöyle ilan edip duyurmuştu ve buyurmuştu: “Andolsun eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetlerimi) artırıveririm ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz Benim azabım pek şiddetlidir.”

  • 14:37

    رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ

    (İbrahim;) “Rabbimiz gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını (Hz. İsmail’i ve annesi Hacer’i) Beyt-i Haram (Kutsal Ev’in-Kâbe’nin) yanında, ekini olmayan (ıssız ve çorak) bir vadiye yerleştirdim; (ki Mekke’yi kutlu yerleşim alanı yapsınlar…) Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar (ve devamlı ihtiyaç duyup Sana yalvarsınlar) diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara (ve mübarek topraklara) ilgi duyar kıl ve onları (dünyanın her tarafında yetişen çeşitli) ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.”

  • 16:14

    وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Denizi de sizin istifadenize-emrinize veren O'dur, ondan (çıkardığınız balıklarla) taze et yemektesiniz ve ondan giyiminizde (yararlandığınız) süs-eşyaları (takılar) çıkarmaktasınız. Gemilerin onda, (suları) yara yara akıp gittiğini görürsünüz (de hayran kalırsınız. Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.

  • 16:78

    وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـًٔاۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (yetenekleri) ve (idrak etmek için) gönüller verdi.

  • 16:114

    فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالًا طَيِّبًاۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

    Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helâl (ve) temiz olanlarını yiyin (için); eğer (sadece ve samimiyetle) O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin (ki kurtulasınız)!

  • 16:121

    شَاكِرًا لِاَنْعُمِهِۜ اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    (Hz. İbrahim) O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah da) Onu seçti ve doğru yola iletti.

  • 17:3

    ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا

    (Ayrıca) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızın (ve kurtardıklarımızın) çocuklarını (ve torunlarını) da (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmayınız! diye uyarmak üzere Musa’yı yolladık.) Şüphesiz o (Nuh), şükreden bir kul idi. (Onun sabrını ve sadakatini örnek almalısınız.)

  • 17:19

    وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا

    Kim de (gelip geçici dünyalık heves ve hesaplardan sıyrılarak, sonsuz) ahireti (önceleyip) irade eder ve bir mü'min olarak (Allah’ın rızasına ve ahiret arzusuna yakışır bir ciddiyet ve) gayretle çalışırsa, işte bunların çalışmaları da meşkûr (ve makbul) olacaktır (ödüle, tebrik ve teşekküre layık bulunacaktır).

  • 21:80

    وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ

    Bir de ona (Davud’a) harbin şiddetinden korunmanız için elbise (zırh) yapma sanatını (ve tekniğini) öğrettik (ki), bunlara karşılık siz şükredenlerden misiniz? (Deneyip görelim.) [Not: Bu ayet: a- Hem her türlü savaş tehdidine karşı alınması gereken çeşitli tedbirlere, hatta zehirli gazlardan koruyucu maskelerin üretilmesine işarettir. b- Hem de; bütün işlerin ve üretimlerin sanat ve ustalık içerikli, yani teknik ve estetik özellikli yapılması gerektiğini öğütlemektedir. Çünkü Hz. Peygamber Efendimiz; “Allah güzeldir, güzeli sever” demişlerdir. Yani özenli ve düzenli işleri, cezbedici ve yarar verici şeyleri ve sanat eserlerini teşvik etmiştir.]

  • 22:36

    وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    İri cüsseli develeri de, size Allah'ın şiarından (kurbanlık hayvanlarından) kıldık, sizler için onlarda birçok hayırlar vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup boğazlanırken) Allah'ın adını anın; (kesilip) yanları üzerine (yıkıldıkları) zaman da (pişirip) onlardan yiyin, kanaatkâr kimselere de ve ihtiyaç duyup isteyenlere de yedirin. İşte böylece, (asla başa çıkamayacağınız ve yakalayıp yere yıkamayacağınız bu büyük hayvanları) sizin için onlara boyun eğdirdik, (emrinize ve hizmetinize verdik) umulur ki şükredersiniz.

  • 23:78

    وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ

    O (Allah) sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri (düşünme ve değerlendirme yetileri yaratıp) inşa edendir; ne (kadar) az şükür (teşekkür ve tefekkür) yapmaktasınız. (Sürekli gaflete ve nankörlüğe kaymaktasınız.)

  • 25:62

    وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُورًا

    O, gece ile gündüzü birbiri ardınca (getirip dengeyi) kılandır (Güneş’i ve gezegenleri kendi yörüngelerinde ve muhteşem bir düzen içerisinde döndüren Allah’tır); öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için (bunlar birer ayet ve mucizedir).

  • 27:19

    فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ

    (Süleyman, karıncanın) Bu sözü üzerine tebessüm edip gülerek: “Rabbim, (hayvanların dilinden ve halinden anlamayı lütfettin ve daha nice faziletler verdin, öyle ise) hem bana, hem anne ve babama verdiğin bunca nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih amel(ler) işlemeyi (hayırlı ve yararlı işler görmemi) ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat” deyip (dua etmişti).

  • 27:40

    قَالَ الَّذ۪ي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۜ فَلَمَّا رَاٰهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ي۠ لِيَبْلُوَن۪ٓي ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُۜ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ رَبّ۪ي غَنِيٌّ كَر۪يمٌ

    (Ama) Kendi yanında kitaptan (mucizevi yüksek teknoloji) ilmi (ve ışınlama yeteneği) olan (İlahi ikrama=keramet lütfuna mazhar şahsiyetlerden) biri: “Ben, gözünü açıp (henüz) kapamadan (önce) onu sana getirebilirim” demişti. Derken (Süleyman) onu (tahtı) birden kendi yanında durur vaziyette görünce: “Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük mü edeceğim? diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim de nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Ğaniy (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır” diyerek (Allah’a teşekkür etmişti).

  • 27:73

    وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

    (Olur ki tevbe edersiniz ve vazgeçersiniz diye Allah bir müddet erteliyor.) Şüphesiz Rabbin lütuf ve merhamet sahibidir, ama insanların çoğu şükretmezler (ve fırsatların kıymetini bilmezlerdir).

  • 29:17

    اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ اِفْكًاۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    (Halbuki) “Siz ancak Allah’tan başka birtakım putlara tapıyor (ve bunu meşru ve mazur göstermek için ‘bunlar şefaatçilerimiz ve aracılarımızdır’ gibi) bir sürü yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye (ve her türlü ihtiyacınızı temin etmeye) güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın katında (meşru, doğru ve doğal metotlarla) arayın, sadece O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz.” (Bunu asla unutmayın.)

  • 30:46

    وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Size Kendi rahmetinden (nimet ve faziletler) tattırıvermesi, emriyle (okyanusta ve uzayda) gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) arayıp elde etmeniz ile; umulur ki şükretmeniz için rüzgârları müjde vericiler olarak göndermesi, (hepsi) O'nun ayetlerindendir.

  • 31:12

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا لُقْمٰنَ الْحِكْمَةَ اَنِ اشْكُرْ لِلّٰهِۜ وَمَنْ يَشْكُرْ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ

    Andolsun, Biz Lokman'a (bedeni ve ruhi hastalıkları tedavi edici özel bir bilgi ve) hikmet verdik; (her türlü nimet ve faziletin sağlık ve afiyetin sahibi olan) “Allah'a şükret!” (dedik. Çünkü) Kim şükrederse, artık o kendi lehine şükredecektir. Kim de inkâr (ve nankörlük) ederse, artık şüphesiz (Allah) Ğaniy (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamîd’dir (hamd yalnızca O'na aittir. Allah’a layıktır).

  • 31:14

    وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ

    Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) da emir ve tavsiye ettik. Çünkü annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması ise, iki yıl içinde (tamamlanır). Bu nedenle ‘hem Bana, hem anne ve babana şükret ki, dönüş yalnız Banadır.’ (Şükür mü, nankörlük mü yaptığınızın hesabı sorulacaktır.)

  • 31:31

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ الْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللّٰهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ اٰيَاتِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

    Görmüyor (ve anlamıyor) musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, (yüz binlerce ton yük taşıyan) gemiler Allah'ın nimetiyle (ve kudretiyle) denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunlar, çok sabreden, çok şükreden (kimseler) için gerçekten ayetler ve ibretler içermektedir.

  • 32:9

    ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ

    Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona (insana, Kendi) Ruhundan (hayat ve şuur sırrından) üfledi (üflemektedir). Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti, (etmektedir. Buna rağmen) Pek az şükrediyorsunuz? (Ne nankör insanlarsınız!) [Not: “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. Ruh sadece insanlarda, can ise bitkilerde ve hayvanlarda da vardır.]

  • 34:13

    يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَٓاءُ مِنْ مَحَار۪يبَ وَتَمَاث۪يلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍۜ اِعْمَلُٓوا اٰلَ دَاوُ۫دَ شُكْرًاۜ وَقَل۪يلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ

    Onlar (cinn ustalar) ona (Süleyman’a) dilediği şekilde meharib (mihrablar, içinde düşmanlardan korunulacak ve Allah’a ibadet olunacak kaleler ve saraylar), heykeller (mermerden ve madenlerden oyuncaklar, hayvanlar ve süs eşyaları), havuz şeklinde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, artık şükrederek çalışın!” Zira kullarımdan şükredenler (nimet ve fırsatlarımın gereğini yerine getirenler) pek azdır (diye uyarmıştık).

  • 34:15

    لَقَدْ كَانَ لِسَبَاٍ ف۪ي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌۚ جَنَّتَانِ عَنْ يَم۪ينٍ وَشِمَالٍۜ كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُۜ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ

    Andolsun, Sebe’ (halkı)nın oturduğu yerlerde de nice ayetler (ve medeniyetlerine ait işaretler) vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. (İstifadenize sunulan) Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz vardır).”

  • 34:19

    فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ اَسْفَارِنَا وَظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

    Onlar ise: “Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır, bunları uzaklaştır)” diyerek (nankörlüğe başladılar) ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece Biz de onları (ibretlik felaket ve) efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip ortadan kaldırdık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.

  • 35:12

    وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِۗ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَٓائِغٌ شَرَابُهُ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۜ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ ف۪يهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    (Hâlâ bakıp ibret almaz mısınız ki?) İki deniz (veya büyük göl, birbirine yakındır, ama) aynı değildir. Şu tatlıdır, susuzluğu keser ve içimi kolaydır; şu da tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et (balık tutup) yersiniz ve takınmakta olduğunuz (inci-mercan gibi birtakım) süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından (nasibinizi) aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin de onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün. (Düşünün, sizin iyiliğiniz ve istifadeniz için Allah neler ve hangi dengeler yaratmıştır?)

  • 35:30

    لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ

    Çünkü (Allah) ecirlerini noksansız olarak öder ve Kendi fazlından onlara (nimetlerini) artırır. Şüphesiz O, Bağışlayandır, teşekkürü kabul eden (ve şükredenleri şerefli kılandır).

  • 35:34

    وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ

    (Ahirette cennet halkı sevinçle ve teşekkürle:) "Bizden (her türlü) üzüntüyü giderip (sonsuz ve kusursuz nimetler bahşeden) Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten Bağışlayandır, şükrü kabul edendir" diyecekler (ve sevinecekler)dir.

  • 36:35

    لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ

    (Dünya'yı yarattık ve çeşitli imkânlarla donattık ki, insanlar) Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin emeklerinden (tahıl çeşitlerinden, meyve ve sebzelerden yapıp ürettiklerinden) yesinler (ve yararlansınlar diye). Yine de hâlâ şükretmeyecekler mi? (Çünkü insanların kendi alın teri ve emeği ile kazanıp helâl lokma yemeleri de kutlu bir berekettir ve ibadettir.)

  • 36:73

    وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ

    Onlarda kendileri için daha nice yararlı şeyler ve (süt-yumurta gibi) içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?

  • 38:73

    فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

    (Talimatım üzerine) Meleklerin hepsi (hürmeten Hz. Adem'e) topluca secdeye varmıştı;

  • 39:7

    اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Eğer inkâr (ve isyan) ederseniz (bu kendi aleyhinizedir, çünkü) kesinlikle Allah sizden müstağnidir (hiçbirinize ve ibadetinize muhtaç değildir.) Ne var ki O, kullarının küfre (ve kötülüğe düşmesine) rızası bulunmayandır. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olacaktır. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez (herkes sadece kendi yapıp ettiklerinin ve sebebiyet verdiklerinin karşılığını bulacaktır). Sonra (hepiniz) Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecek (ve sorgulayacaktır). Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilip durmaktadır.

  • 39:66

    بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    “Bilakis Sen (sadece bir tek) Allah’a ibadet ve dua et ve (O’nun hükümlerine riayetle) şükredenlerden ol (ki kurtulasın).”

  • 40:61

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

    Allah, kendisinde sükûnet bulup dinlenmeniz için geceyi, (aydınlıkta rahat) görmeniz (ve işlerinizi yürütmeniz) için de gündüzü sizin için var etmiş (Güneş Sistemi’ni ve gezegenleri buna göre düzenlemiş)tir. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazıl (ihsan ve ikram) sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmeyen (kimselerdir.)

  • 45:12

    اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ

    Kendi emriyle (yüz binlerce ton yük taşıyan) gemiler akıp (menziline) ulaşsın ve O'nun lütfundan (rızkınızı) arayasınız diye, sizin için denize boyun eğdiren (hizmetinize müsait hale getiren) Allah’tır. Umulur ki şükredersiniz (diye bunlar size hatırlatılmaktadır).

  • 46:15

    وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَانًاۜ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًاۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

    Biz insana, ‘anne ve babasına’ iyilikle ve güzelce davranmasını (önemle ve özellikle emir ve) tavsiye ettik. Çünkü annesi onu (aylarca nice) zahmetlere katlanarak (karnında) taşıdı ve onu çok ağır zorluk ve sıkıntıyla doğuruverdi. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi de (toplam) otuz ay etmektedir. Nihayet (o çocuk) güçlü (olgunluk) çağına erip (yaşı) kırk yıla ulaşınca, (inançlı ve vicdanlı biriyse) der ki: “Rabbim, bana ve ana-babama verdiğin nimetine şükürde bulunmamı ve Senin razı olacağın salih amel(ler) yapmamı bana ilham et; benim için soyumda (evlat ve torunlarım arasında) da salahı (her konuda hayırlı ve yararlı işler yapmamı) verip (neslimde iyilik ve istikameti devam ettir). Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve şüphesiz ben Müslümanlardanım.”

  • 54:35

    نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ

    (Mü’min ve müstakim kullarımıza ve elçilikle görevli kıldıklarımıza) Tarafımızdan bir nimet olarak (böyle yapmıştık). İşte Biz, şükredenleri böyle mükâfatlandırırız.

  • 56:70

    لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ

    Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; (deniz suyu gibi asla içemezdiniz, hâlâ) şükretmeniz gerekmez mi?

  • 64:17

    اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ

    Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız (ihtiyaç fazlası birikiminizi ahiret hazırlığına ve İslam Nizamındaki faizsiz Devlet Bankasına yatırırsanız), onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halîm'dir (cezayı vermekte acele etmeyen, hatayı hoş görüp erteleyendir).

  • 67:23

    قُلْ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ

    (Ey Nebim!) De ki: “Sizi (hiç yoktan) inşa edip yaratan (cansız cisimlerden, nebatat ve hayvanat cinsinden değil, insan olarak) size (duyu organlarını, işitecek) kulakları, (bakıp görecek) gözleri ve (düşünüp değerlendirecek) gönülleri bağışlayan (ve bu organların dinleyip, seyredip, hissedip zevkleneceği bütün nimetleri ve güzellikleri var edip ortaya koyan) O’dur. (Bütün bunlara rağmen) Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Farkında mısınız?)