Şeytan ve insan

  • 4:118

    لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ

    Allah onu (şeytanı ve şeytanlaşmış insanları) lanetleyip (rahmetinden uzaklaştırmıştır). O da (şeytan ise:) “Andolsun, Senin kullarından belli bir kısmını (kendime uşak) tutacağım (onlardan belirli bir pay alacağım, haksızlığa ve ahlâksızlığa hizmetçi yapacağım.)” diyerek (küstahlaşmıştı).

  • 4:119

    وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ

    (Ardından şeytan şunları anlatmıştı:) “Onları muhakkak saptıracağım ve onları (Haçlı-Siyonist güdümlü iktidarlar eliyle) boş kuruntulara ve hayallere kaptırıp (günahlara sokacağım), onlara emredeceğim; hayvanların kulaklarını yaracaklar (böylesi bâtıl inançlara ve davranışlara sapacaklar) ve yine emredip (fısıldayacağım), Allah’ın yaratışını değiştirip (bozacaklar. Kadınlar erkekleşecek, erkekler kadınlaşacak... İnsan tabiatına ve fıtrat dini olan İslam’a uymayan düşünce ve düzenlere kapılacaklar. Haramları helâl, helâlleri haram sayacaklar.)” Artık kim, Allah’ın (Hakk Dinini) bırakıp, şeytanı (ve uşaklarını) dost edinip (bâtıl düzenine) uyarsa muhakkak o apaçık bir ziyana uğramıştır.

  • 7:27

    يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاۜ اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَب۪يلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْۜ اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ

    Ey Ademoğulları! Şeytan, anne ve babanızın (Hz. Adem’le Havva’nın) edep yerlerini kendilerine göstermek (ve şehvetlerini tahrik etmek) için; elbiselerini sıyırtıp soyarak (ve şehvet damarlarını kabartarak), onları cennetten çıkardığı gibi, (dikkat edin) sizi de (çıplaklık modasıyla böyle) bir fitneye düşürmesin (ve cinsi azgınlığa sürüklemesin). Çünkü o (şeytan) ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmekte (ve izlemektedirler). Biz gerçekten şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. (Siz eğer mü’min iseniz, açıklık-saçıklıktan ve ahlâksızlıktan sakınıverin.)

  • 7:30

    فَر۪يقًا هَدٰى وَفَر۪يقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُۜ اِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

    (Allah) Kimine (feraset ve istikamet ehline) hidayet verdi, kimi (kötü niyet ve şeytani gayret sahipleri) de sapkınlığı hak etti. Çünkü bunlar, Allah’ı bırakıp şeytanları (kâfir ve zalimleri dost tutan insanları) veliler edinmişlerdi ve onlar hâlâ kendilerinin gerçekten, hidayet üzere olduklarını zannetmektelerdi.

  • 7:200

    وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

    Eğer Sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Bilendir. (Şeytani düşünceleri giderecektir.)

  • 7:201

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَٓائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَۚ

    Gerçek şu ki müttakilere şeytan (tarafından ve tayfasın)dan bir vesvese ve tahrik dokunduğu vakit; (derhal Allah’ı) zikrederler (Kur’an’ın öğütlerini ve ölçülerini hatırlayıp gerçeği görürler) ve o zaman (iman ferasetiyle anında) basiret sahibi olarak (doğru yolu seçerler ve şeytanın vesvesesini defederler.)

  • 7:202

    وَاِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لَا يُقْصِرُونَ

    (İtiraz ve isyanda şeytanın) Kardeşlerine gelince, (İblis) onları sapkınlığa sürükler ve sonra bir daha peşlerini terk etmezler. (Yakalarından düşmezler.)

  • 14:22

    وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْۜ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّٓا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ ل۪يۚ فَلَا تَلُومُون۪ي وَلُومُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ مَٓا اَنَا۬ بِمُصْرِخِكُمْ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّۜ اِنّ۪ي كَفَرْتُ بِمَٓا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    (Hesap günü) İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, size gerçek olan va’adi, Allah va’ad etti. (Evet) Ben de size va’adde bulundum, ama sizi aldatıp yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, sadece size (vesvese üfleyip kötülüğe) davet ettim, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, kendi nefislerinizi kınayın. (Artık) Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da kabul etmemiştim. (Çünkü ben, Allah’ın varlığını ve iman esaslarını zaten bilmekteydim!..) Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır. (Herkes müstahak olduğu akıbete erişecektir.)"

  • 16:99

    اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

    Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı gücü yoktur (bunu unutmayın ve gaflete kapılmayın).

  • 16:100

    اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟

    Şeytanın sultası (tesir ve tahribatı), sadece onu veli edinip kendisine uyanlar ve onu (şeytanı) Allah’a ortak koşanlar üzerinde geçerlidir.

  • 17:65

    اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلًا

    “Ama şu kesin ki (ey İblis!) Benim (sadık ve uyanık) kullarıma (karşı) senin hiçbir sultanın (zorlayıcı hükümranlığın geçerli) değildir-sökmeyecektir.” Vekîl olarak Rabbin yeterlidir.

  • 17:71

    يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا

    (Ahirette) Her insan grubunu imamlarıyla (bağlı oldukları ve peşine takıldıkları lider takımı, hocaları, evliyaları, üstadları ve tağutlarıyla) çağıracağımız (hesap) günü, artık kimin kitabı (amel tutanağı) sağ eline verilirse, onlar kitaplarını (sevinçle ve şerefle) okuyacaklar ve zerre kadar haksızlığa uğratılmayacaklardır... (Ama hainler, nankörler ve kâfirler ise pişman ve perişan olacaklardır.)

  • 24:21

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَدًاۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

    Ey iman edenler, (hiçbir konuda) şeytanın (sizi çirkefe ve felakete sürükleyecek) adımlarına tâbi olup (münafıkları takip etmeyin). Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan edep ve erdeme aykırı) fuhşiyatı (cinsi sapkınlıkları ve çirkin utanmazlıkları) ve münkeratı (kötülük kaynaklı haksızlık ve ahlâksızlıkları dürtükleyip) emretmektedir. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlu inayeti ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbirinizin (ve özellikle iftiralara gereken tepkiyi göstermeyenlerin) ebedi olarak temize çıkması mümkün değildi. Ancak Allah, dilediğini (iyi niyetini ve meşru mazeretini bilip merhamet ettiklerini) temize çıkarır. Allah, İşitendir, Bilendir.

  • 29:38

    وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ

    (Azgınlaşan kavimler olan ve Yemen civarında yaşayan) Ad'ı ve (Hicaz-Sina arasındaki) Semud'u da (yıkıma uğrattık). Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden (geriye kalan çöküntülerden) size (durumları hâlâ) belli olmaktadır. Kendi yaptıklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kılmıştı da, böylece onları (Hakk) yoldan alıkoyup (saptırmıştı). Oysa onlar görebilen (gerçeği sezen ve açıkgöz geçinen) kimselerdi. (Buna rağmen nefislerine uyup yoldan çıktılar.)

  • 34:20

    وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ اِبْل۪يسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ اِلَّا فَر۪يقًا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Andolsun İblis, kendileri hakkındaki (bunların küfre ve nankörlüğe kayacakları yolundaki) zannını doğrulayıp gerçekleştirmiş oldu; böylelikle (o kavimden) iman eden bir grup dışında, hepsi ona uymuşlar (ve Hakk’tan sapmışlar)dı. [Not: Şeytana, Rahmani değer ve duyguların karşıtı ve insanların, özellikle inananların açık düşmanı şeklinde negatif bir “şer gücü” olarak fırsat tanınmıştır.]

  • 34:21

    وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْاٰخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا ف۪ي شَكٍّۜ وَرَبُّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ۟

    Oysa onun (şeytanın), kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı gücü (sultası) yoktu; ancak Biz ahirete (hesap vermeye ve işlediklerinin karşılığını görmeye) yakinen iman edenlerle, ondan (ölüm ötesinden) şüphe içinde olanları bilip belirlemek (ve birbirinden ayırt etmek) üzere (şeytana bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde Gözetici-Koruyucudur.

  • 35:5

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

    Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va’adi Hakk’tır (her dediği olacaktır); öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve (şeytan gibi birtakım) aldatıcı(lar) da, (Kur’an’ın ayetlerini, Peygamberin hadislerini istismar edip eğrilterek ve kendisine Hakk dostu havası vererek) sizi Allah ile aldatmasın. (Bundan sakının ki, en yaygın ve maalesef saygın bir sahtekârlıktır.)

  • 35:6

    اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ اَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ

    Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman sayın (fısıltı ve fırıldaklarına kanmayın!) O, kendi hizbini (partisini, taifesini ve tâbilerini), ancak çılgınca yanan (cehennemî) ateşin ehlinden olmaları için (küfre ve kötülüklere) çağırıp durmaktadır.

  • 38:62

    وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ

    Ve (yine kâfirler ve münafık kimseler) derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden (düşük kimselerden) saydığımız adamları (dünyada mü’min ve mücahit oldukları için horladığımız insanları, burada cehennem ortamında) göremiyoruz (onlar nerede kaldı)?

  • 38:71

    اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ

    Hani Rabbin meleklere şöyle buyurmuşlardı: "Gerçekten Ben, (süzme-özeme) çamurdan bir beşer yaratacağım."

  • 38:72

    فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

    "Onu tesviye edip düzelttiğimde (insan şekline getirdiğimde) ve Ruhumdan ona üflediğimde (ise); derhal ona secdeye kapanın."

  • 38:73

    فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

    (Talimatım üzerine) Meleklerin hepsi (hürmeten Hz. Adem'e) topluca secdeye varmıştı;

  • 38:74

    اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    Yalnız İblis hariç; o büyüklük taslamış ve kâfirlerden olup çıkmıştı.

  • 38:75

    قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ

    (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle (yapıp) yarattığıma (insan denen bu sanat harikama) seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklük mü tasladın, yoksa kendini yükseklere çıkanlardan (ve artık sorumsuzlardan) mı sandın?"

  • 38:76

    قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

    (Şeytan küstahlaşıp) Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Hürmet ve itaat bana layıktı.)

  • 38:77

    قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ

    (Allah) Dedi ki: "Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."

  • 38:78

    وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ

    “Ve şüphesiz din (kıyametteki hesap) gününe kadar, Benim lanetim (ardından cehennemde azap ve zilletim) senin üzerine olacaktır.”

  • 38:79

    قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

    (İblis) Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri (ve hesaba çekilecekleri) güne kadar bana süre (ve onları saptırıp azdırmam için fırsat) tanı."

  • 38:80

    قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ

    Allah buyurdu ki: "O halde, (haydi sen) süre-mühlet sağlananlardansın."

  • 38:81

    اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

    "Bilinen vaktin gününe kadar (sana fırsat tanınmıştır)."

  • 38:82

    قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

    (Bunun üzerine şeytan) Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun ki ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”

  • 38:83

    اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ

    “Ancak (dininde ve davasında sadık olan) halis kulların hariç (onları yoldan çıkaramayacağım).”

  • 38:84

    قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ

    (Cenab-ı Allah ise:) "İşte bu (doğrudur. Ayrıca; Kur’an, bütün haber ve hükümleriyle) Hakk’tır ve Ben (sadece ve elbette) Hakkı söylerim" buyurmuşlardı.

  • 38:85

    لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ

    (Ey İblis!) “Andolsun, seninle ve içlerinde sana tâbi olacak kimselerin tümüyle cehennemi dolduracağım.”

  • 41:6

    قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ

    (Onlara) De ki: "Ben ancak (beşer cinsinden) sizin benzeriniz olan bir insanım. Bana sadece, (yaratan, yaşatan ve tapınılacak olan) sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunmaktadır. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin (ki kurtulasınız). Vay haline o müşriklerin! (Ki sonunda pişman ve perişan olacaklardır.)

  • 43:36

    وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ

    (Artık) Her kim Rahman’ın Zikrini (Kur’an-ı Kerim’i) görmezden gelir, (hükümlerinden ve haberlerinden yüz çevirip başka şeylere) yönelirse, Biz, (insan suretli bilgiç sanılan) bir şeytanı ona musallat kılarız, (üzerine kabuk gibi sardırıp bağlatırız ve onun kötü emellerine kendisini uşak yaparız.) Artık bu (şeytan), onun yakını (yoldaşı ve kaptanı)dır.

  • 43:37

    وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

    Gerçekten bunlar (şeytanlaşmış insanlar), onları (kandırıp saptırdıkları insanları, Hakk) yoldan alıkoyup (bâtılın ve barbarlığın peşine takmaktadırlar). Bunlara (aldananlar) ise, (hâlâ) kendilerinin, gerçekten hidayete erdiklerini (en doğru ve hayırlı yönde yürüdüklerini) sanmaktadırlar.

  • 43:38

    حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ

    Sonunda o (şeytanlara ve şarlatanlara aldanan kişi, ahirette) Bize geldiği zaman (kendilerini kandırıp kullananlara): "Keşke benimle senin aranda iki Doğu (Doğu ile Batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)" deyip (suçlayacak ve pişmanlık duyacaklardır).

  • 47:25

    اِنَّ الَّذ۪ينَ ارْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْۜ وَاَمْلٰى لَهُمْ

    Şüphesiz, kendilerine hidayet (ve İslami mesuliyet) açıkça belli olduktan sonra, (Milli ve manevi istikametten ve insani düşünceden ayrılıp) gerisin geri (küfre ve nankörlüğe) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve onları uzun emellere (dünyalık gaye ve gailelere) kaptırmıştır.

  • 58:19

    اِسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَاَنْسٰيهُمْ ذِكْرَ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

    (İşleri güçleri yalan olan ve bâtıla daldıkları halde kendi kendilerini hayırlı bir şey üzerinde sanan kimseleri) Onları şeytan kuşatmış (etkisi altına alıp ruhlarını kapsamış) ve kendilerine Allah'ı hatırlamayı (O’nun emir ve yasaklarına göre yaşamayı ve zikrullahı) unutturmuş (durumdadır). İşte (haramlara ve hayırsız yollara düşen) bunlar Hizbüşşeytan'dır. Ve Şeytan'ın partisi (tarafgirleri, ekibi, takipçileri) mutlaka hüsrana uğrayacaklardır.

  • 59:16

    كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْۚ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ

    (Yahudileri kandıran münafıkların durumu da) Tıpkı şeytanın durumuna benzer ki; (önce) insana: "İnkâr et" deyip (onu kandırıvermiştir), onlar inkâr edince de: "Ben senden uzağım; ben âlemlerin Rabbi (olan) Allah'tan korkarım!" demişti.

  • 59:17

    فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَٓا اَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَ۟

    Sonunda onların (her iki takımın) da akıbetleri, şüphesiz ateşin içinde süresiz kalıcılar olarak (azap çekmeleridir). İşte zalim olanların cezası böyledir.