Semud kavmi

  • 7:73

    وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْۜ هٰذِه۪ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih onlara): "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. (Bakın) Gerçekten size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın Arz’ında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar (sakın nefsinize ve şeytani heveslerinize kapılmayın)" diye (uyarmıştı).

  • 9:70

    اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

    Onlara (inkârcılara ve münafıklara), kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan (diğer) şehirlerin haberi gelmedi mi? (Oysa) Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi (de buna rağmen itiraz ve inkâr etmişlerdi). Demek ki Allah, onlara zulmedici değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 11:61

    وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ

    Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve orada ömür geçirenler ve dünyayı imar edenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, (kullarına ve tüm yarattıklarına en) Yakın olandır, (duaları) Kabul edendir.”

  • 11:68

    كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِثَمُودَ۟

    Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi (helak olmuşlardı). Haberiniz olsun; Semud (halkı) da gerçekten Rablerine (karşı nankörlük ve) inkâr etmişler (ve azıtmışlardı). Şunu bilin ki; (sonunda) Semud (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verilmiş ve O'nun kahrına uğramışlardı).

  • 11:95

    كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ۟

    Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi (helak olmuşlardı). Haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verilmiş ve kahra uğramışlardı).

  • 13:9

    عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَب۪يرُ الْمُتَعَالِ

    O, gaybı da müşahede edileni (görülmeyeni de görüleni) de Bilendir. (Pek ve Tek) Büyüktür, en Yücedir.

  • 17:59

    وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفًا

    Bizi (müşrik ve münafıkların her istedikleri) ayet (ve mucize)leri göndermekten alıkoyan şey; (daha) öncekilerin (yaptığı gibi) onu yalanlamalarından (kendilerinin de inkâr ve isyana kalkışıp daha büyük belalara uğramalarından) başka bir şey değildir. (Hani Hz. Salih’in kavmi) Semud'a dişi deveyi gözle görünür (açık bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmişlerdi. Oysa Biz ayetleri (mucizeleri) ancak (gafil ve cahil takımını) korkutmak (uyarıp uyandırmak) için göndeririz.

  • 22:44

    وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ

    Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı. Buna rağmen Ben, o inkâr edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıp (yerin dibine batırdım). Böylece Benim tuzak hazırlayışım (her şeyi altüst edip kökten değiştiren inkılâbım ve münkirlere tuzak kurup intikam alışım) nasıl olurmuş? (görüp anlamışlardı!)

  • 25:38

    وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يرًا

    (Geçmiş kavimlerden) Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (de aynı akıbete uğrattık). [Not: Ress halkı; Hicaz Yemen arasındaki Yemâme civarında veya başka bir coğrafyada yaşamış, bir kuyu etrafındaki azgın topluluk.]

  • 27:45

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ

    Andolsun, Biz (Şam-Medine arasında ve Kızıldeniz civarındaki) Semud (kavmine) kardeşleri Salih’i: “Yalnızca Allah’a kulluk edin” demek üzere gönderdik. Derken bir de ne görsün, onlar (haset ve fesat yüzünden) birbirlerine düşman kesilmiş iki taifeydi.

  • 29:38

    وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ

    (Azgınlaşan kavimler olan ve Yemen civarında yaşayan) Ad'ı ve (Hicaz-Sina arasındaki) Semud'u da (yıkıma uğrattık). Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden (geriye kalan çöküntülerden) size (durumları hâlâ) belli olmaktadır. Kendi yaptıklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kılmıştı da, böylece onları (Hakk) yoldan alıkoyup (saptırmıştı). Oysa onlar görebilen (gerçeği sezen ve açıkgöz geçinen) kimselerdi. (Buna rağmen nefislerine uyup yoldan çıktılar.)

  • 40:30

    وَقَالَ الَّذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ

    (Firavun etbaından olup gizlice) İman eden (o adam) dedi ki: "Ey kavmim, ben o (geçmişte azıp sapıtmış olan) fırkaların (azap) gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkmaktayım (ve bu nedenle sizi uyarmaktayım)."

  • 40:31

    مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ

    "Nuh kavminin, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir günden sakının). Allah, kullar için zulüm istemez. (Siz Musa’nın İlahi davetine kulak asın.)"

  • 50:14

    وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ

    Eyke halkı ve Tubba' kavmi de (itiraz ve inkârla karşılamış;) hepsi de elçileri yalanlamışlardı. Böylece Benim tehdidim de (onların üzerine) hak olmuştu (ve belalarını bulmuşlardı).

  • 53:50

    وَاَنَّهُٓ اَهْلَكَ عَادًاۨ الْاُو۫لٰىۙ

    Doğrusu, önceden gelip geçen Ad (halkın)ı O yıkıma uğratmıştı.

  • 53:51

    وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْقٰىۙ

    Semud'u da (Allah kendi haline koymamıştı). Böylelikle (o zulmeden halklardan kimseyi cezasız) bırakmamıştı.

  • 69:4

    كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ

    (Bunların kavranması için hatırlat ki:) Semud ve Ad (toplumları), Karia’yı (yürekleri kavuracak ve kapılarını çalacak olayı) yalan sayıvermişlerdi.

  • 69:5

    فَاَمَّا ثَمُودُ فَاُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ

    Bu nedenle Semud (halkı) korkunç bir sesle helak edildi.

  • 91:11

    كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَاۙۖ

    (Hatırlayınız ki) Semud (halkı) azgınlığı dolayısıyla (Hakkı) yalanlamıştı;