Peygamberler

  • 2:87

    Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik (Cebrail’le destekledik). Demek size ne zaman bir elçi; nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?

  • 2:98

    Her kim Allah’a, Meleklerine, Elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da (elbette) kâfirlerin düşmanıdır.

  • 2:253

    (İbret ve hikmet dersi olarak anlattığımız) İşte bu elçiler (peygamberler yok mu, onların); bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, (Hz. Musa gibi) Allah'ın kendileriyle kelâm ettiği ve derecelerle yükselttiği (nebiler) vardır. (Örneğin) Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve Onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, çarpışıp birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak (aralarındaki ihtiras ve iktidar yüzünden) ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi (takdir etmeseydi) birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini İşleyendir. (Ve her işi hikmetli ve adaletlidir.)

  • 2:285

    Elçi-Resul (olan Hz. Muhammed Aleyhisselam), kendisine Rabbinden indirilene (Kur’ani hüküm ve haberlere) iman etti, mü'minler de (bunlara iman, inkiyad ve itaate karar verdi). Hepsi birden Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına ve Elçilerine inanıp (teslimiyet gösterdi). Dediler ki; "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz (hepsinin nübüvvetine iman ve fazilet farkını kabul ederiz). İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, Senden bizi bağışlamanı (dileriz). Sonunda dönüp varışımız ancak Sanadır." (İşte gerçek mü’minler böyle teslimiyet gösterenlerdir.)

  • 3:144

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:179

    Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla, sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü'minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.

  • 3:183

    "Allah bize (kendiliğinden oluşan bir) ateşin yiyeceği (yakıp bitireceği şekilde, mucize olarak gökten inen) bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamız (gerektiği) konusunda ahit (yemin ve öğüt) verdi" (şeklinde asılsız iddialarda bulunup, mucize bekliyoruz) diyenlere de ki: "Şüphesiz, Benden önce nice elçiler, apaçık belgelerle ve söyledikleriniz (cinsinden mucizelerle) geldi; eğer siz doğru idiyseniz, o halde (inanıp itaat edeceğiniz yerde) onları ne diye öldürüverdiniz?"

  • 3:184

    (Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlarlarsa (aldırma, çünkü) Senden önce apaçık belgeler (mucizeler), Zeburlar (hüküm ve hikmet içerikli kutsal sahifeler) ve nurlu kitapla gelen elçileri de yalanlayıp (inkâr ve itiraz etmişlerdi).

  • 3:194

    Rabbimiz, elçilerin (vesilesiyle) va'ad ettiklerini bize de ver, (nimet ve nusretinden mahrum bırakma,) kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, asla va'adine muhalefet etmeyensin (Hakk sözünde duransın).

  • 4:136

    Ey iman edenler! (Görünüşte değil gerçekten) İman edin; ALLAH’a, (her şeyin Rabbi, sahibi, yegâne hâkimi ve kuluna kâfi; -her konuda yeterli, kefil ve vekil- olduğuna;) RESULÜ’ne, (Hz. Peygamberin en güzel örnek-model, en mükemmel rehber ve Sünnetinin hayat sistemi ve huzur prensipleri olduğuna;) Resulüne indirdiği KİTABI’na, (Kur’an’ın, ekonomiden siyasete, dış ilişkilerden sosyal adalete, bütün temel hüküm ve haberlerinin Hakk ve hayırlı olduğuna, bu İlahi kanunlara aykırı bütün kurum, kural ve oluşumların şaşkınlık ve şeytanlık sayıldığına, İlahi hükümleri bırakıp, bâtıla tâbi ve taraf olanların inkâra ve tuğyana saptığına) ve daha önce indirdiği Kitap(ların aslına ve esaslarına) iman edip güvenin (ve amelinizle-tarafgirliğinizle bunu sürekli ispatlayıp gösterin). Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Elçilerini ve Ahiret Gününü inkâr ederse, şüphesiz o uzak ve derin bir sapkınlıkla sapıtmıştır.

  • 4:150

    Allah'ı ve elçilerini (ayet ve hadislerin hükümlerini gereksiz ve geçersiz sayıp) inkâr eden, (Kur’an yeterlidir, sünnete ve hadislere lüzum yoktur iddiasıyla) Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, (ayet ve hadislerin ve peygamberlerin) "Bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve bu ikisi arasında (keyfine göre) bir yol tutturmak isteyenler yok mu? (İşte onlar Allah’ın ve Müslümanların düşmanı, Siyonist şeytanların uşaklarıdır.)

  • 4:152

    Allah'a ve Peygamberlerine inananlar (ayetlere ve hadislere tâbi olanlar) ve onlardan hiçbiri arasında (risalet görevi bakımından) ayrım yapmayanlar, işte onlara ileride ecirleri verilecektir. Allah, Bağışlayandır, Esirgeyip Koruyandır.

  • 4:164

    Ve kesinlikle daha önceden Sana, (gerçek hayat) hikâyelerini (ve Tevhid mücadelelerini) anlattığımız elçilere de, hiç anlatmadığımız (daha nice) elçilere de (vahyettik). Allah, Musa ile de ona hitap edip konuşuverdi.

  • 4:165

    (Bütün) Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildiler), öyle ki (bu) elçilerden sonra (inkârcı ve isyancı) insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın (“uyarılmadık, gafil ve cahil bırakıldık” gibi özür olarak ileri sürecekleri bir bahaneleri kalmasın). Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hikmet ve Hüküm sahibidir.

  • 4:171

    Ey Kitap Ehli! Dininiz konusunda haddi aşıp taşkınlık-aşırılık (ve istismarcılık) etmeyin, Allah’a karşı (O’nun hakkında) gerçek olandan başkasını (Kitabına aykırı uydurmaları) söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın Elçisi ve kelimesidir. (Kudret delili ve hikmet dilidir ki, o kelimeyi) Meryem’e (manen aşılayıp) yöneltmiştir ve O’ndan bir Ruh’tur. Öyle ise, Allah’a ve Resullerine (emredildiği ve öğretildiği gibi) iman ediniz; “(Allah) Üçtür” demeyiniz, buna son verip (Teslis’ten) vazgeçiniz ki, sizin için hayırlı (olan böyle hareket etmektir). Allah, ancak bir tek İlahtır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Vekîl olarak Allah kâfidir.

  • 5:12

    Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almış (ve onları denemişti). Onlardan on iki güvenilir-gözetleyici (başkan seçip) göndermiştik. Ve Allah onlara şöyle demişti: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz (ahiret yatırımı olarak hayır hasenata yönelirseniz), şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr ederse, o kesinlikle dümdüz bir yoldan sapmıştır."

  • 5:19

    Ey Kitap Ehli! Resullerin arasının kesildiği süreçte (peygamber gelmediği fetret döneminde) size elçimiz ve davetçimiz olan (Hz. Muhammed SAV) geldi (ve gerçekleri) bildirdi ki; "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gönderilmedi" diye (özür beyan etmeyesiniz). Böylece müjdeci de, uyarıcı da artık gelmiştir (hiçbir bahaneniz geçerli değildir). Allah her şeye güç yetirendir.

  • 5:32

    İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.

  • 5:75

    (Gerçek şu ki;) Meryem oğlu Mesih, (Hz. İsa) yalnızca bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi dosdoğru (bir mü’minedir), ikisi de yemek yerlerdi. (Böyle ihtiyaç sahipleri hiç ilah olabilir mi?) Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) Bir bak, onlar hâlâ nasıl da (Hakk’tan) çevrilmektedir?

  • 5:109

    Allah, (mahşerde bütün) elçileri toplayacağı gün şöyle diyecek: "(Tebliğ ve davetinize karşılık) Size (kavimlerinizce) verilen cevap nedir?" Onlar da: "Bizim (Senin öğrettiğin dışında) bilgimiz yoktur; şüphesiz görünmeyenleri (gaybleri) bilen ancak Sensin Sen. (Ey Rabbimiz!)" diyeceklerdir.

  • 6:10

    Andolsun Senden önceki elçiler de alaya alınmıştı da; o alaya aldıkları şey (İslam gerçeği ve İlahi intikam haberi), onlardan (Dini; şakalaşmaya ve karnaval aracı kılmaya çalışarak) maskaralık yapanları (sonunda) çepeçevre kuşatmıştı.

  • 6:34

    Andolsun Senden önce de elçiler yalanlanmıştı; ama onlara yardımımız (ve zafer va’adimiz) gelinceye kadar, yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabredip dayanmışlardı. Allah'ın sözlerini (va’adlerini) değiştirebilecek (hiçbir kuvvet) yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlerin haberlerinden bir bölümü Sana da (vahiyle) gelip ulaşmıştır.

  • 6:61

    O (Allah), kulları üzerinde Kahredici (ezici ve kesin hükmedici güce sahip) olandır. Size koruyucular (hareketlerinizi kaydeden özel hafaza melekleri) gönderip durmaktadır. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz (görevli meleklerimiz) onun 'hayatına son verip (canını almaktadır).' Onlar (bu işte ne eksik, ne fazla) kusursuz olarak kendi görevlerini yapmaktadırlar.

  • 6:124

    Onlara ne zaman bir ayet (bir mucize ve İlahi emir) gelse, derler ki: "Allah'ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız." (Oysa) Allah, elçiliğini (tebliğ görevini ve şerefini) nereye (ve kime) vereceğini daha iyi bilir. Bu suçlu günahkârlara, kurdukları hileli düzenleri nedeniyle şiddetli bir azap ve Allah katında bir küçüklük (zillet ve aşağılanma) isabet edecektir.

  • 6:130

    (Yüce Rabbimiz:) “Ey cinn ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve (sonunda mutlaka ulaşacağınız) şimdi bu karşı karşıya kaldığınız (hesap) gününüzle (ahiretle) sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi?” (diye sorunca) Onlar: "Nefislerimiz üzerine ve kendi aleyhimize şahitlik ederiz (ki, evet bize uyarıcılar geldi, ama dünyalık şeref ve şehvetler bizi alt etti)” diyeceklerdir. (Doğrusu) Dünya hayatı onları aldatıp oyalayıvermiştir ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahitlik edeceklerdir.

  • 7:35

    Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimi haber verip anlatan elçiler geldiğinde, kim (isyandan ve günahtan) sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltip ıslah olursa, işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

  • 7:37

    O halde, Allah’a karşı yalan uydurup asılsız iftira ve iddialar ortaya atanlardan, veya (O’nun) ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir? (Azıcık ilimleriyle) Kitaptan kendilerine bir pay erişenler (ve bilgiç geçinip dini hükümleri dejenere edenler) de bunlardır. Nihayet elçilerimiz (ölüm meleklerimiz), hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız (menfaat umarak ve zararından korkarak kendilerine sığınıp uşaklık yaptıklarınız, hani) nerede?" diye soracaklardır. (Bu soruyu bin pişmanlıkla:) "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diye yanıtlayacaklardır. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten nankör kâfirler olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik yapacaklardır.

  • 7:43

    (Cennetteki Müslümanların) Biz onların göğüslerinde kinden ve hasetten ne varsa çekip almışızdır. (Konaklarının) Altlarından (ve etrafından sürekli ve ferahlık verici) ırmaklar akacaktır. (Sevinçle) Derler ki: "Bizi buna (cennet huzuruna) ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ulaşamazdık. Andolsun, Rabbimizin elçileri Hakk ile geldiler (ve bizi hayra ve huzura ilettiler.)" Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye nida edilip duyurulacaktır.

  • 7:53

    Onlar (hâlâ) Onun te’vilinden (özel yorumlanması gereken, gizemli ve gelecekle ilgili bazı ayetlerin haberlerinden) başkasına bakmazlar (İslam’ın esasına ve sorumluluklarına ilgi duymazlar) mı? (Kur’an’ın yorumlarını bırakıp aslına başvurmazlar mı? Oysa) Onun te’vilinin geleceği gün, daha önce Onu unutanlar, diyecekler ki: “Gerçekten Rabbimizin elçileri bize Hakkı getirmişlerdi. (Ama biz keyfimize kapılıp, Kur’an ayetlerinin kendisine değil, te’villerine uyarak Hakk’tan uzaklaşan kimselerdik.) Şimdi bize yardım edecek şefaatçiler var mıdır? Veya (keşke) geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını (hayırlı davranışları) yapsak (da Mevlâ’mıza yaransak!..)” Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, (din adına) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

  • 7:101

    İşte bu ülkeler (ve kavimlerle ilgili), Sana onların haberlerinden (ve tarihi hadiselerinden) aktarmalar yapıyoruz. Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden (peşinen) yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, inkâr edenlerin kalplerini böyle damgalayıp (hidayetlerini karartırdı.)

  • 9:70

    Onlara (inkârcılara ve münafıklara), kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan (diğer) şehirlerin haberi gelmedi mi? (Oysa) Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi (de buna rağmen itiraz ve inkâr etmişlerdi). Demek ki Allah, onlara zulmedici değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 10:13

    Andolsun, sizden önceki nice nesilleri; onların resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmedip (haksızlığa ve azgınlığa daldıkları) ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte Biz, suçlu-günahkâr olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.

  • 10:21

    İnsanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, (onu kaldırıp tekrar) bir rahmet tattırdığımız zaman, (ardından hemen) ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmak (çeşitli entrikalara başvurmak ve istismara kalkışmak) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. De ki: "Düzen kurmada (ve tuzağınızı boşa çıkarmada) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, Bizim (görevli melek) elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz hile ve düzenleri' (sürekli) yazmaktadırlar" (ve kayıt altına almaktadırlar).

  • 10:74

    (Hz. Nuh’tan) Sonra onun ardından kendi kavimlerine (başka) elçiler de gönderdik ki; onlara apaçık belgeler (mucizeler) getirmişlerdi. Ama daha önce onu (İlahi duyuruyu) yalanlamaları (dini kurallara ve disiplinli hayata yanaşmamaları) nedeniyle inanmak istememişlerdi. İşte Biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.

  • 10:103

    Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri işte böyle kurtarırız; (zira) mü’minleri kurtarmamız (ve zafere ulaştırmamız) Bizim üzerimize bir haktır.

  • 11:59

    (Ancak) İşte Ad (kavminin kâfir ve zalim kesimine gelince): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddetmişlerdi. O’nun elçilerine isyan ve itiraza yönelmişler ve (bir aşağılık ve bayağılık kompleksiyle) her inatçı zorbanın emri (ve şeytani sistemi) ardınca yürüyüp gitmişlerdi. [Not: Ayetteki “inatçı zorba”nın; Hz. Hud (AS)’ın görevli kılındığı “AD” kavminin zalim ve kâfir kralı ŞEDDAD olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Hud’un ahiret ve cennet va’adine karşı, İREM BAĞLARI ile meşhur, altından sular akan, bağlar ve bahçelerle donatılan, yakışıklı ve genç erkekler ve güzel kızlarla doldurulan görkemli bir kasaba inşa ettirmiş, sonunda Allah burasını yerin dibine geçirmiştir. Günümüzde de böyle yalancı ve aldatıcı sahte cennet misali tatil beldelerinin yaygınlaştığı ve her türlü ahlâksızlığa bulaşıldığı bilinmektedir.]

  • 11:69

    Andolsun, (melek) elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı (hazırlayıp) getirdi.

  • 11:77

    Elçilerimiz (görevli meleklerimiz) Lut'a geldikleri zaman, onlar(ın alacağı intikam)dan dolayı fenalaşıp kaygılanmış, göğsünü bir sıkıntı basmıştı ve: "Bu, çok zorlu ve korkunç bir gün" diye (duygulanıp üzülüvermişti).

  • 11:81

    (Melekler) Dediler ki: “Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar kesin olarak sana (ve konuklarına) ulaşamazlar (ve zarar veremezler). Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. (O da fasıkların işbirlikçisidir!) Çünkü onlara (inkârcı ve isyancı sapkınlara) isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'ad olunan (azap) sabah vaktidir. (Ve artık) Sabah da yakın değil midir?”

  • 11:120

    (Ey Resulüm!) Sana (geçmiş) elçilerin haberlerinden (doğru) kıssaların (ve ibretli vak’aların) hepsini aktarıyoruz. Ki onunla kalbini (imanda) sabit ve sağlam kılıyoruz. Bununla Sana Hakk (ve hikmet öğretilmiştir) ve mü’minlere de bir öğüt ve uyarı gelmiştir.

  • 12:110

    Hatta ki (sonunda görevli) resuller (halktan) umutlarını kestikleri, (şeksiz ve şeriksiz iman edenlerin bile cihaddan ve davadan yan çizdikleri,) artık kesinlikle tekzip edilip benimsenmedikleri (kavimlerinin asla imana gelmeyecekleri ve Hakk davaya destek vermeyecekleri zan ve) kanaatinin (iyice yerleştiği) bir sırada, yardımımız onlara gelmiş (zafer kapıları açılıvermiştir. Böylece) Bizim dilediğimiz (ve desteklediğimiz) kimseler kurtuluvermişti. Azgın mücrimler takımından ise zorlu azabımız (ve intikamımız) asla geri çevrilmeyecektir. (Yani; bir avuç mücahit ve müstakim mü’minin, sayıca ve imkân bakımından en zaif ve en çaresiz göründükleri bir süreçte, onlar zafere eriştirilecektir.)

  • 13:32

    Andolsun, Senden önceki elçilerle de alay edilmeye kalkışıldı, bunun üzerine Ben de o inkâra sapanlara bir süre (mühlet ve fırsat) tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakaladım. İşte bak azapla sonuçlandırmam (ve intikam almam) nasıl olmaktaymış?

  • 13:38

    Kesinlikle, Senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. (Zaten) Allah'ın izni olmaksızın (hiç)bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmesi olacak iş değildir. Her ecel (her varlığın hayat serüveni ve belirlenmiş süresi) için bir kitap (yazılmış ve karar kılınmış bir kader kaydı) vardır.

  • 14:9

    Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size ulaşmadı mı? Ki onları (sayılarını ve yaşayışlarını) Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle geldiklerinde, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden parmaklarını ısırarak) dediler ki: "Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri (İlahi hüküm ve haberleri kesinlikle) inkâr ediyoruz ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

  • 14:10

    Resulleri onlara dedi ki: "(Varlığı ve harika yaratışları açık olan Yüce) Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri (ve aralarındaki her şeyi) yaratandır; O sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir." (Hâlâ akıl edip inanmıyor musunuz?) Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz (herhalde) bizi, babalarımızın taptıklarından (tutageldikleri yoldan) çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin."

  • 14:11

    Resulleri onlara dediler ki: (Evet) “Doğrusu bizler de, sizin gibi sadece bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunup (özel nimet ve faziletler bahşetmektedir). Allah'ın izni olmaksızın size ispatlayıcı bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değildir. Mü’minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler.”

  • 14:13

    İnkâr edenler, resullerine dediler ki: “Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan süreceğiz, veya dinimize (ve bâtıl düzenimize ve dejenere edilmiş değerlerimize) geri döneceksiniz.” Bunun üzerine Rableri kendilerine (nebilerine) vahyetti ki: “(Sabredin) Şüphesiz Biz, zulmedenleri helak edeceğiz!”

  • 14:44

    (Şimdi Sen) Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler şöyle diyecekler: "(Ya Rabbi) Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere itaat edelim." Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval (yok edilme, sonu gelme ve hesaba çekilme) yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?

  • 14:47

    Sakın ha, Allah'ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)

  • 16:35

    (Zahiren Müslüman rolü oynayan, ama aslında) Şirk koşmakta olanlar: "Eğer Allah dileseydi, O'nun dışında hiçbir şeye kulluk yapmazdık (asla Hakk’tan ve hayırdan sapmazdık); biz de, atalarımız da O'nsuz (O’nun izni ve iradesi olmadan) hiçbir şeyi haram kılmazdık" (diyerek Allah'ı suçlamaya kalkışmışlardı). Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mıdır?

  • 17:77

    (Bu hicret ve zahmet) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin de (tâbi oldukları) bir Sünnet(ullahtır ve imtihan şartlarındandır). Bizim kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın.

  • 18:106

    İşte (işlerine gelmeyen bazı Kur’ani hükümleri ve insanî yükümlülükleri) inkâr etmelerinden, (bazı) ayetlerimi ve elçilerimi (gereksiz gösterip) alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir.

  • 21:41

    Andolsun, Senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden (elçiler ve davetçilerle) o dalga geçenleri, alaya aldıkları o (azap) sarıp-kuşatmıştı.

  • 22:75

    Allah, meleklerden de insanlardan da elçiler seçmektedir. Şüphesiz Allah, (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Görendir.

  • 23:44

    Sonra birbiri ardınca elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) birbirinin peşinden yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir hadise (efsane-hikâye) kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun. (Onlar kahredilsin!)

  • 23:51

    Ey elçiler; güzel ve temiz olan şeylerden (lezzet ve afiyetle) yiyin ve (Hakka, halka ve hayra uygun) salih ameller işleyin; çünkü gerçekten Ben yapmakta olduklarınızı bilmekteyim. [Not: Her işini tamam ve sağlam yapmak; ibadet ve hizmetlerini ihlasla ve ihsanla sonuçlandırmak salih amel içerisindedir.]

  • 25:37

    Nuh'un kavmi de, elçileri yalanladıklarında onları suda boğduk ve (hikâyelerini) insanlar için bir ayet-ibret kıldık. Biz zulmedenlere (işte böyle) acıklı bir azap hazırladık.

  • 29:31

    (Hani) Bizim elçilerimiz (insan suretli meleklerimiz) İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman dediler ki: "Gerçek şu ki, biz (eşcinselliği yapan ve yaygınlaştıran) şu bölgenin halkını helak edip yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı gerçekten zalim (ve sapkın) kimselerdir."

  • 29:33

    Vaktâki elçilerimiz Lut’a geldikleri zaman o, bunların (gazap görevlerini sezmesi) dolayısıyla fenalaşıp (kendini kötü hissetmeye) başladı ve içi daralıp sıkıntı bastı. Ona dediler ki: “Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalanlardan olacaktır. (Böylece hıyaneti nedeniyle helak olmayı hak etmiştir.)

  • 30:9

    (Ekonomik, askeri ve siyasi gücü zulüm aracı olarak kullananlar) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Ki böylece kendilerinden önceki (zalim ve kâfir kavim)lerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler! (Oysa) Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, arz’ı-toprağı alt-üst etmişler (ekip biçmişler, madenler ve sular arayıp çıkarıvermişler) ve onu (yeryüzünü), kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. (Geçmiş kavimlerin) Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti (ama onlar inkâra ve isyana yönelmişlerdi). Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 30:47

    Andolsun, Biz Senden önce birçok peygamberi kendi kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık belgeler getirdiler (ama onlar buna rağmen inkâr edip azgınlaştılar); böylece Biz de suçlu günahkârlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek (ve zafere eriştirmek) ise, Bizim üzerimize Hakk olmuş (bir va’ad)tır. (Mücahit ve müstakim mü’minlere nusret ve galibiyet vermek, Allah’ın izzet ve inayetinin şanıdır.)

  • 34:45

    Kendilerinden öncekiler de (böyle) yalanlamıştı. Oysa bunlar, (kudret ve medeniyet bakımından) öbürlerine (evvelki ümmetlere) verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen (şımararak) elçilerimi yalanladılar; ama (bak bu) inkârın (ve kötülük planları kurmanın sonu) nasıl oldu! (Tarihe bakanlar anlayacaktır.)

  • 35:1

    Hamd, gökleri ve yeri yaratan; ikişer, üçer ve dörder kanatlı (çok güçlü ve hızlı) melekleri elçiler kılan Allah içindir. O, yaratışta dilediğini arttırır. (Allah her mahlûkuna ayrı bir özellik ve güzellik katmıştır.) Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

  • 35:4

    (Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (sabret), gerçekten Senden önceki elçiler de yalanlanmıştı. (Unutma ki) Bütün işler Allah’a döndürülüp durmaktadır.

  • 35:25

    (Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (aldırma ve dayan), zira Senden önceki (elçi)ler de gerçekten (böyle) yalanlandı; oysa elçileri kendilerine apaçık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplarla gelip (Hakka ve hayra çağırmışlardı.)

  • 38:14

    Hepsi de elçileri yalanlamış (ve Hakk’tan ayrılmışlardı), böylece azapla (cezala)ndırmam (onlara) haktı (bunlar gazabıma müstahaktı).

  • 39:71

    (Ardından) İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevk olunacaklardır. Nihayet oraya geldikleri zaman, kapıları açılacak ve onlara (cehennemin) bekçileri: "Size, Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklardır. Onlar ise: "Evet (geldiler ve bizi uyardılar); ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (Biz de layığımızı bulduk)” diye (yanıtlayacaklardır.)

  • 40:22

    Bunun nedeni; gerçekten resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği halde, onların inkâr etmeleriydi. Bu yüzden Allah, onları (azapla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, çok Kuvvetli ve cezalandırması şiddetli (olandır).

  • 40:50

    (Bekçiler ise:) "Size kendi resulleriniz açık belgelerle gelmemiş (ve bugünleri haber vermemişler) miydi?" diye (soracak,) onlar da: "Evet" diye (yanıtlayacaklardır. Bekçiler:) "Şu halde siz kendiniz (boşuna) dua edip yalvarın" diye (onları azarlayacaktır). Oysa kâfirlerin duası, asılsız bir çırpınıştır, boşuna bir yalvarıştır (ki hiçbir yarar sağlamayacaktır).

  • 40:51

    Şüphesiz Biz elçilerimize ve (onlara) iman edenlere, dünya hayatı süresince de ve şahitlerin (şahitlik için) duracakları (mahşerdeki) gün de, elbette yardım edip (sahip çıkacağız).

  • 40:70

    Ki onlar, Kitab'ı ve elçilerimizle gönderdiğimiz şeyleri (inatla ve akılsızca) yalanladılar. Artık yakında (anlayıp) bileceklerdir. (Ama iş işten geçecektir.)

  • 40:78

    Muhakkak Biz Senden önce de resuller (nice elçiler ve davetçiler) gönderdik; onlardan kimilerini Sana aktarıp-anlattık ve kimilerini de hiç anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti (mucizeyi ve DİN ölçülerini) getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman ise, (kesinlikle) Hakk ile hüküm verilir ve işte o zaman, (Hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar (ve bâtılı seçip savunanlar) hüsrana uğrayıp (gideceklerdir).

  • 40:83

    (Ki) Resulleri (Hakk dava elçileri) kendilerine apaçık belgeler (ve Kur’ani hükümlere uygun proje ve hedefler) getirdiği zaman, onlar (şeytan kafalılar ve marazlı münafıklar) yanlarında olan (azıcık ve karışık) ilimden dolayı böbürlenip şımardılar (gururlanıp ferahlandılar ve Darwinist düzmecelere kandılar) da, (bu yüzden) alay (ve hakaret) konusu edindikleri şey, (sonunda) onları sarıp kuşatıverdi.

  • 41:14

    Onlara; "Yalnız (ve katıksız olarak sadece) Allah'a kulluk edin" (ibadet ve dilek kastıyla O’ndan başkasına yönelmeyin!) diye, önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, (her yönden ve her vesileyle gerçekleri kendilerine bildirince) demişlerdi ki: "Eğer dileseydi, (mecburen iman etmemiz için) Rabbimiz (sizin yerinize) melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz.”

  • 41:43

    (Ey Nebim üzülme, ümit ve sükûnetle sonunu gözle ki) Sana söylenen (kötü ve çirkin) şeyler, Senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz Senin Rabbin; elbette hem Mağfiret sahibidir, hem de acı bir Azap sahibidir.

  • 43:45

    (Ey Nebim!) Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı? (Hiçbir dönemde şirke ve Allah’tan bağımsız şefaatçilere izin çıkarmış mıyız?)

  • 43:80

    Yoksa onlar; gerçekten Bizim, (sakladıkları) sırlarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını (ve şifreli konuşmalarını) işitmediğimizi mi sanıyorlar? Bilakis (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki (görevli melek) elçilerimiz de (her şeyi) yazıp (kayıt altına almaktadır).

  • 46:9

    De ki: "Ben elçilerden biri (rolüyle kendiliğimden ortaya çıkmış) türedi (asılsız iddialar sahibi olan ve peygamberlik icadına kalkışan bir kişi) değilim, Bana ve size (Allah tarafından) ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, sadece Bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve Ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim (artık karar size kalmıştır)."

  • 46:35

    (Ey Nebim!) O halde, Ulü'l-Azim (azim sahibi, kararlılık ve dayanıklılık ehli) peygamberler gibi Sen de sabret. (Zalimler ve hainler hakkında) Onlarla ilgili (kararım konusunda) acele etme! Onlara va’ad edilen azabı (yakında) gördükleri gün, sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar (çok az bir zaman kalmış) gibi olacaklar (başlarına gelen beladan ve kötü sondan dolayı yaşadıkları saltanat dönemleri kendileri için zillete ve nedamete dönüşmüş bulunacak)dır. Bu bir tebliğ (ve hatırlatma)dır. Artık fasık olan (günahlara dalıp Hakk yoldan sapıtan) kimselerden başkası helake uğratılır mı?

  • 50:15

    Hayret, Biz (kâinatı, tabiatı ve insanı) ilk yaratmada güçsüz mü kaldık (ki yeniden diriltmede aciz düşelim)? Hayır, onlar (hesaba çekilmek üzere) yeni bir yaratılıştan 'karmaşık bir kuşku ve şüpheci bir duygu' içinde (kalıp bocalamaktalardı).

  • 57:19

    Allah'a ve O'nun resullerine (samimiyetle ve teslimiyetle) iman edenler (var ya); işte onlar Rableri katında sıddıklar (özü, sözü ve yüzü dosdoğru olup itibar olunanlar) ve şehitler (veya Allah’ın va’adinin Hakk olduğuna şahitler)dir. (Cenab-ı Hakk değerlerini ve derecelerini göstermek üzere, bazı kişiler ve girişimler hakkında onlara şahitlik ettirecektir.) Onların (yüksek) ecirleri (mükâfatları) ve (çok özel ve örnek) nurları (güzellik ve etkinlik alâmetleri) vardır (ki hayret ve hayranlıkla seyredileceklerdir). İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem ehlidir.

  • 57:21

    Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için samimi ve sürekli bir) ‘çaba gösterip-yarışın,’ ki, (o cennetin) genişliği (bütün) gök(ler ve uzay âlemleri) ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resullerine iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır (fazladan lütfu ikramıdır) ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazıl (ihsan ve iltifat) sahibidir.

  • 57:25

    Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle (mucizeler, ayetler ve kesin hükümlerle) gönderdik; ve insanlar (kuracakları Adil Devlet düzeniyle) adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı (Kur’an’ı ve kıyas yapan aklı) indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri (ve iridyum madenini) de (meteorlar ile sonradan gökten) indirdik. (İnsanlara demir ve benzeri madenlerdeki gizli kuvveti teknolojide kullanma yeteneğini bahşettik.) Öyle ki Allah, gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin Kendisine (Dinine) ve elçilerine yardım edeceğini belli etsin (ve açığa çıkarıversin). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstünlük ve izzet O’na aittir. [Not: En son bilimsel araştırma neticeleri, DEMİR cinsinden olan ve ondan daha ağır ve dayanıklı bulunan ve her yıl ancak 3 ton çıkarılan İRİDYUM madeninin Dünya’nın bünyesinde var edilmediğini, sonradan göktaşları vasıtası ile uzaydan indirildiğini tespit etmiştir. Böylesine ciddi ve ilmi gerçekleri, 1400 yıl öncesinden Hz. Peygamberin kendiliğinden bilip haber vermesi mümkün değildir. Öyle ise Kur’an-ı Kerim Onun sözleri olamaz, bunlar Allah’ın hikmetli ve hakikatli kelimeleridir. Ve bu nedenle Kur’an’ın diğer haber ve hükümleri de Hakk’tır ve mutlaka gerçekleşecektir.]

  • 57:27

    Sonra onların peşinden ve izleri (eserleri) üzerinde elçilerimizi (yine) birbiri ardınca yollayıverdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; Ona İncil'i verdik ve Ona tâbi (ve talebe) olanların kalplerinde şefkat ve merhamet duyguları yerleştirdik. (Hristiyanların sonradan bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak (güya) Allah'ın rızasını aramak için (dünya nimetlerinden uzaklaşmayı kendileri uydurup türetmişlerdi), ama buna da gerektiği gibi riayet etmemişlerdi. Bununla birlikte onlardan iman edenlere (yine de) ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olan (Hakk yoldan çıkan) kimselerdi.

  • 58:21

    (Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış)tır. (Allah’ın partisi ve Kur’an’ın takipçisi olanlar mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaklardır.) Gerçekten Allah, en büyük Kuvvet sahibidir, Güçlü ve Üstün olandır.

  • 59:6

    Onların Allah’ın Elçisine verdikleri “FEY’e” (savaşsız kazanılan ganimet, servet ve devlete) gelince; ki buna karşı (bu zaferi kazanma kastıyla) siz at ve deve koşturmamış (silah kuşanmamış ve kullanmamış)tınız. Ancak Allah, elçilerini (zulüm ve kötülük ehlinden) dilediklerinin üstüne musallat (edip muzaffer) kılmaktadır. Çünkü Allah her şeye gücü yetendir.

  • 65:8

    (Tarihte, ibret alınacak) Ülkelerden (ve kavimlerden) niceleri vardır ki, Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrine karşı gelerek haddi aşmış ve azmışlardı, bu nedenle Biz de onları çetin bir hesaba çekip (belaya uğratmışız) ve onları benzeri görülmedik bir azapla azaplandırmışızdır.

  • 77:11

    Ve resuller (elçiler, davetçiler) de (şahitlik yapmak üzere) belirlenen bir vakitte getirilip (herkesin İlahi mahkemeye çıkarıldığı) zaman,

  • 2:87

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ

    Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik (Cebrail’le destekledik). Demek size ne zaman bir elçi; nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?

  • 2:98

    مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ

    Her kim Allah’a, Meleklerine, Elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da (elbette) kâfirlerin düşmanıdır.

  • 2:253

    تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ۟

    (İbret ve hikmet dersi olarak anlattığımız) İşte bu elçiler (peygamberler yok mu, onların); bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, (Hz. Musa gibi) Allah'ın kendileriyle kelâm ettiği ve derecelerle yükselttiği (nebiler) vardır. (Örneğin) Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve Onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, çarpışıp birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak (aralarındaki ihtiras ve iktidar yüzünden) ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi (takdir etmeseydi) birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini İşleyendir. (Ve her işi hikmetli ve adaletlidir.)

  • 2:285

    اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

    Elçi-Resul (olan Hz. Muhammed Aleyhisselam), kendisine Rabbinden indirilene (Kur’ani hüküm ve haberlere) iman etti, mü'minler de (bunlara iman, inkiyad ve itaate karar verdi). Hepsi birden Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına ve Elçilerine inanıp (teslimiyet gösterdi). Dediler ki; "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz (hepsinin nübüvvetine iman ve fazilet farkını kabul ederiz). İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, Senden bizi bağışlamanı (dileriz). Sonunda dönüp varışımız ancak Sanadır." (İşte gerçek mü’minler böyle teslimiyet gösterenlerdir.)

  • 3:144

    وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:179

    مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلٰى مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتّٰى يَم۪يزَ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَجْتَب۪ي مِنْ رُسُلِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ

    Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla, sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü'minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.

  • 3:183

    اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

    "Allah bize (kendiliğinden oluşan bir) ateşin yiyeceği (yakıp bitireceği şekilde, mucize olarak gökten inen) bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamız (gerektiği) konusunda ahit (yemin ve öğüt) verdi" (şeklinde asılsız iddialarda bulunup, mucize bekliyoruz) diyenlere de ki: "Şüphesiz, Benden önce nice elçiler, apaçık belgelerle ve söyledikleriniz (cinsinden mucizelerle) geldi; eğer siz doğru idiyseniz, o halde (inanıp itaat edeceğiniz yerde) onları ne diye öldürüverdiniz?"

  • 3:184

    فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَٓاؤُ۫ بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ

    (Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlarlarsa (aldırma, çünkü) Senden önce apaçık belgeler (mucizeler), Zeburlar (hüküm ve hikmet içerikli kutsal sahifeler) ve nurlu kitapla gelen elçileri de yalanlayıp (inkâr ve itiraz etmişlerdi).

  • 3:194

    رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ

    Rabbimiz, elçilerin (vesilesiyle) va'ad ettiklerini bize de ver, (nimet ve nusretinden mahrum bırakma,) kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, asla va'adine muhalefet etmeyensin (Hakk sözünde duransın).

  • 4:136

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا

    Ey iman edenler! (Görünüşte değil gerçekten) İman edin; ALLAH’a, (her şeyin Rabbi, sahibi, yegâne hâkimi ve kuluna kâfi; -her konuda yeterli, kefil ve vekil- olduğuna;) RESULÜ’ne, (Hz. Peygamberin en güzel örnek-model, en mükemmel rehber ve Sünnetinin hayat sistemi ve huzur prensipleri olduğuna;) Resulüne indirdiği KİTABI’na, (Kur’an’ın, ekonomiden siyasete, dış ilişkilerden sosyal adalete, bütün temel hüküm ve haberlerinin Hakk ve hayırlı olduğuna, bu İlahi kanunlara aykırı bütün kurum, kural ve oluşumların şaşkınlık ve şeytanlık sayıldığına, İlahi hükümleri bırakıp, bâtıla tâbi ve taraf olanların inkâra ve tuğyana saptığına) ve daha önce indirdiği Kitap(ların aslına ve esaslarına) iman edip güvenin (ve amelinizle-tarafgirliğinizle bunu sürekli ispatlayıp gösterin). Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Elçilerini ve Ahiret Gününü inkâr ederse, şüphesiz o uzak ve derin bir sapkınlıkla sapıtmıştır.

  • 4:150

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًاۙ

    Allah'ı ve elçilerini (ayet ve hadislerin hükümlerini gereksiz ve geçersiz sayıp) inkâr eden, (Kur’an yeterlidir, sünnete ve hadislere lüzum yoktur iddiasıyla) Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, (ayet ve hadislerin ve peygamberlerin) "Bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve bu ikisi arasında (keyfine göre) bir yol tutturmak isteyenler yok mu? (İşte onlar Allah’ın ve Müslümanların düşmanı, Siyonist şeytanların uşaklarıdır.)

  • 4:152

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْت۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا۟

    Allah'a ve Peygamberlerine inananlar (ayetlere ve hadislere tâbi olanlar) ve onlardan hiçbiri arasında (risalet görevi bakımından) ayrım yapmayanlar, işte onlara ileride ecirleri verilecektir. Allah, Bağışlayandır, Esirgeyip Koruyandır.

  • 4:164

    وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًاۚ

    Ve kesinlikle daha önceden Sana, (gerçek hayat) hikâyelerini (ve Tevhid mücadelelerini) anlattığımız elçilere de, hiç anlatmadığımız (daha nice) elçilere de (vahyettik). Allah, Musa ile de ona hitap edip konuşuverdi.

  • 4:165

    رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا

    (Bütün) Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildiler), öyle ki (bu) elçilerden sonra (inkârcı ve isyancı) insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın (“uyarılmadık, gafil ve cahil bırakıldık” gibi özür olarak ileri sürecekleri bir bahaneleri kalmasın). Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hikmet ve Hüküm sahibidir.

  • 4:171

    يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا۟

    Ey Kitap Ehli! Dininiz konusunda haddi aşıp taşkınlık-aşırılık (ve istismarcılık) etmeyin, Allah’a karşı (O’nun hakkında) gerçek olandan başkasını (Kitabına aykırı uydurmaları) söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın Elçisi ve kelimesidir. (Kudret delili ve hikmet dilidir ki, o kelimeyi) Meryem’e (manen aşılayıp) yöneltmiştir ve O’ndan bir Ruh’tur. Öyle ise, Allah’a ve Resullerine (emredildiği ve öğretildiği gibi) iman ediniz; “(Allah) Üçtür” demeyiniz, buna son verip (Teslis’ten) vazgeçiniz ki, sizin için hayırlı (olan böyle hareket etmektir). Allah, ancak bir tek İlahtır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Vekîl olarak Allah kâfidir.

  • 5:12

    وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَق۪يبًاۜ وَقَالَ اللّٰهُ اِنّ۪ي مَعَكُمْۜ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُل۪ي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

    Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almış (ve onları denemişti). Onlardan on iki güvenilir-gözetleyici (başkan seçip) göndermiştik. Ve Allah onlara şöyle demişti: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz (ahiret yatırımı olarak hayır hasenata yönelirseniz), şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr ederse, o kesinlikle dümdüz bir yoldan sapmıştır."

  • 5:19

    يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلٰى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ اَنْ تَقُولُوا مَا جَٓاءَنَا مِنْ بَش۪يرٍ وَلَا نَذ۪يرٍۘ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَش۪يرٌ وَنَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟

    Ey Kitap Ehli! Resullerin arasının kesildiği süreçte (peygamber gelmediği fetret döneminde) size elçimiz ve davetçimiz olan (Hz. Muhammed SAV) geldi (ve gerçekleri) bildirdi ki; "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gönderilmedi" diye (özür beyan etmeyesiniz). Böylece müjdeci de, uyarıcı da artık gelmiştir (hiçbir bahaneniz geçerli değildir). Allah her şeye güç yetirendir.

  • 5:32

    مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

    İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmış (ve onların şahsında bütün insanlığı uyarmış)tık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Sonra bunun ardından onlardan (İsrailoğullarından) birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.

  • 5:75

    مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

    (Gerçek şu ki;) Meryem oğlu Mesih, (Hz. İsa) yalnızca bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi dosdoğru (bir mü’minedir), ikisi de yemek yerlerdi. (Böyle ihtiyaç sahipleri hiç ilah olabilir mi?) Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) Bir bak, onlar hâlâ nasıl da (Hakk’tan) çevrilmektedir?

  • 5:109

    يَوْمَ يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْۜ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

    Allah, (mahşerde bütün) elçileri toplayacağı gün şöyle diyecek: "(Tebliğ ve davetinize karşılık) Size (kavimlerinizce) verilen cevap nedir?" Onlar da: "Bizim (Senin öğrettiğin dışında) bilgimiz yoktur; şüphesiz görünmeyenleri (gaybleri) bilen ancak Sensin Sen. (Ey Rabbimiz!)" diyeceklerdir.

  • 6:10

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

    Andolsun Senden önceki elçiler de alaya alınmıştı da; o alaya aldıkları şey (İslam gerçeği ve İlahi intikam haberi), onlardan (Dini; şakalaşmaya ve karnaval aracı kılmaya çalışarak) maskaralık yapanları (sonunda) çepeçevre kuşatmıştı.

  • 6:34

    وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ

    Andolsun Senden önce de elçiler yalanlanmıştı; ama onlara yardımımız (ve zafer va’adimiz) gelinceye kadar, yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabredip dayanmışlardı. Allah'ın sözlerini (va’adlerini) değiştirebilecek (hiçbir kuvvet) yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlerin haberlerinden bir bölümü Sana da (vahiyle) gelip ulaşmıştır.

  • 6:61

    وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ

    O (Allah), kulları üzerinde Kahredici (ezici ve kesin hükmedici güce sahip) olandır. Size koruyucular (hareketlerinizi kaydeden özel hafaza melekleri) gönderip durmaktadır. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz (görevli meleklerimiz) onun 'hayatına son verip (canını almaktadır).' Onlar (bu işte ne eksik, ne fazla) kusursuz olarak kendi görevlerini yapmaktadırlar.

  • 6:124

    وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ

    Onlara ne zaman bir ayet (bir mucize ve İlahi emir) gelse, derler ki: "Allah'ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız." (Oysa) Allah, elçiliğini (tebliğ görevini ve şerefini) nereye (ve kime) vereceğini daha iyi bilir. Bu suçlu günahkârlara, kurdukları hileli düzenleri nedeniyle şiddetli bir azap ve Allah katında bir küçüklük (zillet ve aşağılanma) isabet edecektir.

  • 6:130

    يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ

    (Yüce Rabbimiz:) “Ey cinn ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve (sonunda mutlaka ulaşacağınız) şimdi bu karşı karşıya kaldığınız (hesap) gününüzle (ahiretle) sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi?” (diye sorunca) Onlar: "Nefislerimiz üzerine ve kendi aleyhimize şahitlik ederiz (ki, evet bize uyarıcılar geldi, ama dünyalık şeref ve şehvetler bizi alt etti)” diyeceklerdir. (Doğrusu) Dünya hayatı onları aldatıp oyalayıvermiştir ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahitlik edeceklerdir.

  • 7:35

    يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪يۙ فَمَنِ اتَّقٰى وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

    Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimi haber verip anlatan elçiler geldiğinde, kim (isyandan ve günahtan) sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltip ıslah olursa, işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

  • 7:37

    فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَنَالُهُمْ نَص۪يبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْۙ قَالُٓوا اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ

    O halde, Allah’a karşı yalan uydurup asılsız iftira ve iddialar ortaya atanlardan, veya (O’nun) ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimdir? (Azıcık ilimleriyle) Kitaptan kendilerine bir pay erişenler (ve bilgiç geçinip dini hükümleri dejenere edenler) de bunlardır. Nihayet elçilerimiz (ölüm meleklerimiz), hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız (menfaat umarak ve zararından korkarak kendilerine sığınıp uşaklık yaptıklarınız, hani) nerede?" diye soracaklardır. (Bu soruyu bin pişmanlıkla:) "Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular" diye yanıtlayacaklardır. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten nankör kâfirler olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik yapacaklardır.

  • 7:43

    وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    (Cennetteki Müslümanların) Biz onların göğüslerinde kinden ve hasetten ne varsa çekip almışızdır. (Konaklarının) Altlarından (ve etrafından sürekli ve ferahlık verici) ırmaklar akacaktır. (Sevinçle) Derler ki: "Bizi buna (cennet huzuruna) ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ulaşamazdık. Andolsun, Rabbimizin elçileri Hakk ile geldiler (ve bizi hayra ve huzura ilettiler.)" Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye nida edilip duyurulacaktır.

  • 7:53

    هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

    Onlar (hâlâ) Onun te’vilinden (özel yorumlanması gereken, gizemli ve gelecekle ilgili bazı ayetlerin haberlerinden) başkasına bakmazlar (İslam’ın esasına ve sorumluluklarına ilgi duymazlar) mı? (Kur’an’ın yorumlarını bırakıp aslına başvurmazlar mı? Oysa) Onun te’vilinin geleceği gün, daha önce Onu unutanlar, diyecekler ki: “Gerçekten Rabbimizin elçileri bize Hakkı getirmişlerdi. (Ama biz keyfimize kapılıp, Kur’an ayetlerinin kendisine değil, te’villerine uyarak Hakk’tan uzaklaşan kimselerdik.) Şimdi bize yardım edecek şefaatçiler var mıdır? Veya (keşke) geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını (hayırlı davranışları) yapsak (da Mevlâ’mıza yaransak!..)” Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, (din adına) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

  • 7:101

    تِلْكَ الْقُرٰى نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓائِهَاۚ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الْكَافِر۪ينَ

    İşte bu ülkeler (ve kavimlerle ilgili), Sana onların haberlerinden (ve tarihi hadiselerinden) aktarmalar yapıyoruz. Gerçekten, onlara elçileri apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama daha önceden (peşinen) yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, inkâr edenlerin kalplerini böyle damgalayıp (hidayetlerini karartırdı.)

  • 9:70

    اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

    Onlara (inkârcılara ve münafıklara), kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan (diğer) şehirlerin haberi gelmedi mi? (Oysa) Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi (de buna rağmen itiraz ve inkâr etmişlerdi). Demek ki Allah, onlara zulmedici değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 10:13

    وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ

    Andolsun, sizden önceki nice nesilleri; onların resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmedip (haksızlığa ve azgınlığa daldıkları) ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte Biz, suçlu-günahkâr olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.

  • 10:21

    وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًاۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ

    İnsanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, (onu kaldırıp tekrar) bir rahmet tattırdığımız zaman, (ardından hemen) ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmak (çeşitli entrikalara başvurmak ve istismara kalkışmak) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. De ki: "Düzen kurmada (ve tuzağınızı boşa çıkarmada) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, Bizim (görevli melek) elçilerimiz, sizin 'geliştirmekte olduğunuz hile ve düzenleri' (sürekli) yazmaktadırlar" (ve kayıt altına almaktadırlar).

  • 10:74

    ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ

    (Hz. Nuh’tan) Sonra onun ardından kendi kavimlerine (başka) elçiler de gönderdik ki; onlara apaçık belgeler (mucizeler) getirmişlerdi. Ama daha önce onu (İlahi duyuruyu) yalanlamaları (dini kurallara ve disiplinli hayata yanaşmamaları) nedeniyle inanmak istememişlerdi. İşte Biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.

  • 10:103

    ثُمَّ نُنَجّ۪ي رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

    Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri işte böyle kurtarırız; (zira) mü’minleri kurtarmamız (ve zafere ulaştırmamız) Bizim üzerimize bir haktır.

  • 11:59

    وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ

    (Ancak) İşte Ad (kavminin kâfir ve zalim kesimine gelince): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddetmişlerdi. O’nun elçilerine isyan ve itiraza yönelmişler ve (bir aşağılık ve bayağılık kompleksiyle) her inatçı zorbanın emri (ve şeytani sistemi) ardınca yürüyüp gitmişlerdi. [Not: Ayetteki “inatçı zorba”nın; Hz. Hud (AS)’ın görevli kılındığı “AD” kavminin zalim ve kâfir kralı ŞEDDAD olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Hud’un ahiret ve cennet va’adine karşı, İREM BAĞLARI ile meşhur, altından sular akan, bağlar ve bahçelerle donatılan, yakışıklı ve genç erkekler ve güzel kızlarla doldurulan görkemli bir kasaba inşa ettirmiş, sonunda Allah burasını yerin dibine geçirmiştir. Günümüzde de böyle yalancı ve aldatıcı sahte cennet misali tatil beldelerinin yaygınlaştığı ve her türlü ahlâksızlığa bulaşıldığı bilinmektedir.]

  • 11:69

    وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ

    Andolsun, (melek) elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı (hazırlayıp) getirdi.

  • 11:77

    وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ

    Elçilerimiz (görevli meleklerimiz) Lut'a geldikleri zaman, onlar(ın alacağı intikam)dan dolayı fenalaşıp kaygılanmış, göğsünü bir sıkıntı basmıştı ve: "Bu, çok zorlu ve korkunç bir gün" diye (duygulanıp üzülüvermişti).

  • 11:81

    قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ

    (Melekler) Dediler ki: “Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar kesin olarak sana (ve konuklarına) ulaşamazlar (ve zarar veremezler). Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. (O da fasıkların işbirlikçisidir!) Çünkü onlara (inkârcı ve isyancı sapkınlara) isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'ad olunan (azap) sabah vaktidir. (Ve artık) Sabah da yakın değil midir?”

  • 11:120

    وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ

    (Ey Resulüm!) Sana (geçmiş) elçilerin haberlerinden (doğru) kıssaların (ve ibretli vak’aların) hepsini aktarıyoruz. Ki onunla kalbini (imanda) sabit ve sağlam kılıyoruz. Bununla Sana Hakk (ve hikmet öğretilmiştir) ve mü’minlere de bir öğüt ve uyarı gelmiştir.

  • 12:110

    حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ

    Hatta ki (sonunda görevli) resuller (halktan) umutlarını kestikleri, (şeksiz ve şeriksiz iman edenlerin bile cihaddan ve davadan yan çizdikleri,) artık kesinlikle tekzip edilip benimsenmedikleri (kavimlerinin asla imana gelmeyecekleri ve Hakk davaya destek vermeyecekleri zan ve) kanaatinin (iyice yerleştiği) bir sırada, yardımımız onlara gelmiş (zafer kapıları açılıvermiştir. Böylece) Bizim dilediğimiz (ve desteklediğimiz) kimseler kurtuluvermişti. Azgın mücrimler takımından ise zorlu azabımız (ve intikamımız) asla geri çevrilmeyecektir. (Yani; bir avuç mücahit ve müstakim mü’minin, sayıca ve imkân bakımından en zaif ve en çaresiz göründükleri bir süreçte, onlar zafere eriştirilecektir.)

  • 13:32

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَمْلَيْتُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثُمَّ اَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

    Andolsun, Senden önceki elçilerle de alay edilmeye kalkışıldı, bunun üzerine Ben de o inkâra sapanlara bir süre (mühlet ve fırsat) tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakaladım. İşte bak azapla sonuçlandırmam (ve intikam almam) nasıl olmaktaymış?

  • 13:38

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ اَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةًۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ لِكُلِّ اَجَلٍ كِتَابٌ

    Kesinlikle, Senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. (Zaten) Allah'ın izni olmaksızın (hiç)bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmesi olacak iş değildir. Her ecel (her varlığın hayat serüveni ve belirlenmiş süresi) için bir kitap (yazılmış ve karar kılınmış bir kader kaydı) vardır.

  • 14:9

    اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُ۬ا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَۜۛ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُۜ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ ف۪ٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ

    Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size ulaşmadı mı? Ki onları (sayılarını ve yaşayışlarını) Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle geldiklerinde, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden parmaklarını ısırarak) dediler ki: "Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri (İlahi hüküm ve haberleri kesinlikle) inkâr ediyoruz ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

  • 14:10

    قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ

    Resulleri onlara dedi ki: "(Varlığı ve harika yaratışları açık olan Yüce) Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri (ve aralarındaki her şeyi) yaratandır; O sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir." (Hâlâ akıl edip inanmıyor musunuz?) Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz (herhalde) bizi, babalarımızın taptıklarından (tutageldikleri yoldan) çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin."

  • 14:11

    قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    Resulleri onlara dediler ki: (Evet) “Doğrusu bizler de, sizin gibi sadece bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunup (özel nimet ve faziletler bahşetmektedir). Allah'ın izni olmaksızın size ispatlayıcı bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değildir. Mü’minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler.”

  • 14:13

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ

    İnkâr edenler, resullerine dediler ki: “Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan süreceğiz, veya dinimize (ve bâtıl düzenimize ve dejenere edilmiş değerlerimize) geri döneceksiniz.” Bunun üzerine Rableri kendilerine (nebilerine) vahyetti ki: “(Sabredin) Şüphesiz Biz, zulmedenleri helak edeceğiz!”

  • 14:44

    وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَۜ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ

    (Şimdi Sen) Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler şöyle diyecekler: "(Ya Rabbi) Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere itaat edelim." Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval (yok edilme, sonu gelme ve hesaba çekilme) yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?

  • 14:47

    فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍۜ

    Sakın ha, Allah'ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)

  • 16:35

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

    (Zahiren Müslüman rolü oynayan, ama aslında) Şirk koşmakta olanlar: "Eğer Allah dileseydi, O'nun dışında hiçbir şeye kulluk yapmazdık (asla Hakk’tan ve hayırdan sapmazdık); biz de, atalarımız da O'nsuz (O’nun izni ve iradesi olmadan) hiçbir şeyi haram kılmazdık" (diyerek Allah'ı suçlamaya kalkışmışlardı). Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mıdır?

  • 17:77

    سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا۟

    (Bu hicret ve zahmet) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin de (tâbi oldukları) bir Sünnet(ullahtır ve imtihan şartlarındandır). Bizim kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın.

  • 18:106

    ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُوًا

    İşte (işlerine gelmeyen bazı Kur’ani hükümleri ve insanî yükümlülükleri) inkâr etmelerinden, (bazı) ayetlerimi ve elçilerimi (gereksiz gösterip) alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir.

  • 21:41

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

    Andolsun, Senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden (elçiler ve davetçilerle) o dalga geçenleri, alaya aldıkları o (azap) sarıp-kuşatmıştı.

  • 22:75

    اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ

    Allah, meleklerden de insanlardan da elçiler seçmektedir. Şüphesiz Allah, (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Görendir.

  • 23:44

    ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

    Sonra birbiri ardınca elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) birbirinin peşinden yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir hadise (efsane-hikâye) kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun. (Onlar kahredilsin!)

  • 23:51

    يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًاۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

    Ey elçiler; güzel ve temiz olan şeylerden (lezzet ve afiyetle) yiyin ve (Hakka, halka ve hayra uygun) salih ameller işleyin; çünkü gerçekten Ben yapmakta olduklarınızı bilmekteyim. [Not: Her işini tamam ve sağlam yapmak; ibadet ve hizmetlerini ihlasla ve ihsanla sonuçlandırmak salih amel içerisindedir.]

  • 25:37

    وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَذَابًا اَل۪يمًاۚ

    Nuh'un kavmi de, elçileri yalanladıklarında onları suda boğduk ve (hikâyelerini) insanlar için bir ayet-ibret kıldık. Biz zulmedenlere (işte böyle) acıklı bir azap hazırladık.

  • 29:31

    وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ

    (Hani) Bizim elçilerimiz (insan suretli meleklerimiz) İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman dediler ki: "Gerçek şu ki, biz (eşcinselliği yapan ve yaygınlaştıran) şu bölgenin halkını helak edip yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı gerçekten zalim (ve sapkın) kimselerdir."

  • 29:33

    وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

    Vaktâki elçilerimiz Lut’a geldikleri zaman o, bunların (gazap görevlerini sezmesi) dolayısıyla fenalaşıp (kendini kötü hissetmeye) başladı ve içi daralıp sıkıntı bastı. Ona dediler ki: “Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalanlardan olacaktır. (Böylece hıyaneti nedeniyle helak olmayı hak etmiştir.)

  • 30:9

    اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ

    (Ekonomik, askeri ve siyasi gücü zulüm aracı olarak kullananlar) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Ki böylece kendilerinden önceki (zalim ve kâfir kavim)lerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler! (Oysa) Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, arz’ı-toprağı alt-üst etmişler (ekip biçmişler, madenler ve sular arayıp çıkarıvermişler) ve onu (yeryüzünü), kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. (Geçmiş kavimlerin) Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti (ama onlar inkâra ve isyana yönelmişlerdi). Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 30:47

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Andolsun, Biz Senden önce birçok peygamberi kendi kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık belgeler getirdiler (ama onlar buna rağmen inkâr edip azgınlaştılar); böylece Biz de suçlu günahkârlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek (ve zafere eriştirmek) ise, Bizim üzerimize Hakk olmuş (bir va’ad)tır. (Mücahit ve müstakim mü’minlere nusret ve galibiyet vermek, Allah’ın izzet ve inayetinin şanıdır.)

  • 34:45

    وَكَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۙ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَٓا اٰتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُل۪ي۠ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟

    Kendilerinden öncekiler de (böyle) yalanlamıştı. Oysa bunlar, (kudret ve medeniyet bakımından) öbürlerine (evvelki ümmetlere) verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen (şımararak) elçilerimi yalanladılar; ama (bak bu) inkârın (ve kötülük planları kurmanın sonu) nasıl oldu! (Tarihe bakanlar anlayacaktır.)

  • 35:1

    اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    Hamd, gökleri ve yeri yaratan; ikişer, üçer ve dörder kanatlı (çok güçlü ve hızlı) melekleri elçiler kılan Allah içindir. O, yaratışta dilediğini arttırır. (Allah her mahlûkuna ayrı bir özellik ve güzellik katmıştır.) Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

  • 35:4

    وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ

    (Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (sabret), gerçekten Senden önceki elçiler de yalanlanmıştı. (Unutma ki) Bütün işler Allah’a döndürülüp durmaktadır.

  • 35:25

    وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ

    (Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (aldırma ve dayan), zira Senden önceki (elçi)ler de gerçekten (böyle) yalanlandı; oysa elçileri kendilerine apaçık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplarla gelip (Hakka ve hayra çağırmışlardı.)

  • 38:14

    اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟

    Hepsi de elçileri yalanlamış (ve Hakk’tan ayrılmışlardı), böylece azapla (cezala)ndırmam (onlara) haktı (bunlar gazabıma müstahaktı).

  • 39:71

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

    (Ardından) İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevk olunacaklardır. Nihayet oraya geldikleri zaman, kapıları açılacak ve onlara (cehennemin) bekçileri: "Size, Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklardır. Onlar ise: "Evet (geldiler ve bizi uyardılar); ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (Biz de layığımızı bulduk)” diye (yanıtlayacaklardır.)

  • 40:22

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

    Bunun nedeni; gerçekten resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği halde, onların inkâr etmeleriydi. Bu yüzden Allah, onları (azapla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, çok Kuvvetli ve cezalandırması şiddetli (olandır).

  • 40:50

    قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟

    (Bekçiler ise:) "Size kendi resulleriniz açık belgelerle gelmemiş (ve bugünleri haber vermemişler) miydi?" diye (soracak,) onlar da: "Evet" diye (yanıtlayacaklardır. Bekçiler:) "Şu halde siz kendiniz (boşuna) dua edip yalvarın" diye (onları azarlayacaktır). Oysa kâfirlerin duası, asılsız bir çırpınıştır, boşuna bir yalvarıştır (ki hiçbir yarar sağlamayacaktır).

  • 40:51

    اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ

    Şüphesiz Biz elçilerimize ve (onlara) iman edenlere, dünya hayatı süresince de ve şahitlerin (şahitlik için) duracakları (mahşerdeki) gün de, elbette yardım edip (sahip çıkacağız).

  • 40:70

    اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ

    Ki onlar, Kitab'ı ve elçilerimizle gönderdiğimiz şeyleri (inatla ve akılsızca) yalanladılar. Artık yakında (anlayıp) bileceklerdir. (Ama iş işten geçecektir.)

  • 40:78

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟

    Muhakkak Biz Senden önce de resuller (nice elçiler ve davetçiler) gönderdik; onlardan kimilerini Sana aktarıp-anlattık ve kimilerini de hiç anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti (mucizeyi ve DİN ölçülerini) getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman ise, (kesinlikle) Hakk ile hüküm verilir ve işte o zaman, (Hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar (ve bâtılı seçip savunanlar) hüsrana uğrayıp (gideceklerdir).

  • 40:83

    فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

    (Ki) Resulleri (Hakk dava elçileri) kendilerine apaçık belgeler (ve Kur’ani hükümlere uygun proje ve hedefler) getirdiği zaman, onlar (şeytan kafalılar ve marazlı münafıklar) yanlarında olan (azıcık ve karışık) ilimden dolayı böbürlenip şımardılar (gururlanıp ferahlandılar ve Darwinist düzmecelere kandılar) da, (bu yüzden) alay (ve hakaret) konusu edindikleri şey, (sonunda) onları sarıp kuşatıverdi.

  • 41:14

    اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

    Onlara; "Yalnız (ve katıksız olarak sadece) Allah'a kulluk edin" (ibadet ve dilek kastıyla O’ndan başkasına yönelmeyin!) diye, önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, (her yönden ve her vesileyle gerçekleri kendilerine bildirince) demişlerdi ki: "Eğer dileseydi, (mecburen iman etmemiz için) Rabbimiz (sizin yerinize) melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz.”

  • 41:43

    مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ

    (Ey Nebim üzülme, ümit ve sükûnetle sonunu gözle ki) Sana söylenen (kötü ve çirkin) şeyler, Senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz Senin Rabbin; elbette hem Mağfiret sahibidir, hem de acı bir Azap sahibidir.

  • 43:45

    وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟

    (Ey Nebim!) Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı? (Hiçbir dönemde şirke ve Allah’tan bağımsız şefaatçilere izin çıkarmış mıyız?)

  • 43:80

    اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ

    Yoksa onlar; gerçekten Bizim, (sakladıkları) sırlarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını (ve şifreli konuşmalarını) işitmediğimizi mi sanıyorlar? Bilakis (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki (görevli melek) elçilerimiz de (her şeyi) yazıp (kayıt altına almaktadır).

  • 46:9

    قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَٓا اَدْر۪ي مَا يُفْعَلُ ب۪ي وَلَا بِكُمْۜ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

    De ki: "Ben elçilerden biri (rolüyle kendiliğimden ortaya çıkmış) türedi (asılsız iddialar sahibi olan ve peygamberlik icadına kalkışan bir kişi) değilim, Bana ve size (Allah tarafından) ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, sadece Bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve Ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim (artık karar size kalmıştır)."

  • 46:35

    فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

    (Ey Nebim!) O halde, Ulü'l-Azim (azim sahibi, kararlılık ve dayanıklılık ehli) peygamberler gibi Sen de sabret. (Zalimler ve hainler hakkında) Onlarla ilgili (kararım konusunda) acele etme! Onlara va’ad edilen azabı (yakında) gördükleri gün, sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar (çok az bir zaman kalmış) gibi olacaklar (başlarına gelen beladan ve kötü sondan dolayı yaşadıkları saltanat dönemleri kendileri için zillete ve nedamete dönüşmüş bulunacak)dır. Bu bir tebliğ (ve hatırlatma)dır. Artık fasık olan (günahlara dalıp Hakk yoldan sapıtan) kimselerden başkası helake uğratılır mı?

  • 50:15

    اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟

    Hayret, Biz (kâinatı, tabiatı ve insanı) ilk yaratmada güçsüz mü kaldık (ki yeniden diriltmede aciz düşelim)? Hayır, onlar (hesaba çekilmek üzere) yeni bir yaratılıştan 'karmaşık bir kuşku ve şüpheci bir duygu' içinde (kalıp bocalamaktalardı).

  • 57:19

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟

    Allah'a ve O'nun resullerine (samimiyetle ve teslimiyetle) iman edenler (var ya); işte onlar Rableri katında sıddıklar (özü, sözü ve yüzü dosdoğru olup itibar olunanlar) ve şehitler (veya Allah’ın va’adinin Hakk olduğuna şahitler)dir. (Cenab-ı Hakk değerlerini ve derecelerini göstermek üzere, bazı kişiler ve girişimler hakkında onlara şahitlik ettirecektir.) Onların (yüksek) ecirleri (mükâfatları) ve (çok özel ve örnek) nurları (güzellik ve etkinlik alâmetleri) vardır (ki hayret ve hayranlıkla seyredileceklerdir). İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem ehlidir.

  • 57:21

    سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

    Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için samimi ve sürekli bir) ‘çaba gösterip-yarışın,’ ki, (o cennetin) genişliği (bütün) gök(ler ve uzay âlemleri) ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resullerine iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır (fazladan lütfu ikramıdır) ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazıl (ihsan ve iltifat) sahibidir.

  • 57:25

    لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟

    Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle (mucizeler, ayetler ve kesin hükümlerle) gönderdik; ve insanlar (kuracakları Adil Devlet düzeniyle) adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı (Kur’an’ı ve kıyas yapan aklı) indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri (ve iridyum madenini) de (meteorlar ile sonradan gökten) indirdik. (İnsanlara demir ve benzeri madenlerdeki gizli kuvveti teknolojide kullanma yeteneğini bahşettik.) Öyle ki Allah, gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin Kendisine (Dinine) ve elçilerine yardım edeceğini belli etsin (ve açığa çıkarıversin). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstünlük ve izzet O’na aittir. [Not: En son bilimsel araştırma neticeleri, DEMİR cinsinden olan ve ondan daha ağır ve dayanıklı bulunan ve her yıl ancak 3 ton çıkarılan İRİDYUM madeninin Dünya’nın bünyesinde var edilmediğini, sonradan göktaşları vasıtası ile uzaydan indirildiğini tespit etmiştir. Böylesine ciddi ve ilmi gerçekleri, 1400 yıl öncesinden Hz. Peygamberin kendiliğinden bilip haber vermesi mümkün değildir. Öyle ise Kur’an-ı Kerim Onun sözleri olamaz, bunlar Allah’ın hikmetli ve hakikatli kelimeleridir. Ve bu nedenle Kur’an’ın diğer haber ve hükümleri de Hakk’tır ve mutlaka gerçekleşecektir.]

  • 57:27

    ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

    Sonra onların peşinden ve izleri (eserleri) üzerinde elçilerimizi (yine) birbiri ardınca yollayıverdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; Ona İncil'i verdik ve Ona tâbi (ve talebe) olanların kalplerinde şefkat ve merhamet duyguları yerleştirdik. (Hristiyanların sonradan bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak (güya) Allah'ın rızasını aramak için (dünya nimetlerinden uzaklaşmayı kendileri uydurup türetmişlerdi), ama buna da gerektiği gibi riayet etmemişlerdi. Bununla birlikte onlardan iman edenlere (yine de) ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olan (Hakk yoldan çıkan) kimselerdi.

  • 58:21

    كَتَبَ اللّٰهُ لَاَغْلِبَنَّ اَنَا۬ وَرُسُل۪يۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ

    (Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış)tır. (Allah’ın partisi ve Kur’an’ın takipçisi olanlar mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaklardır.) Gerçekten Allah, en büyük Kuvvet sahibidir, Güçlü ve Üstün olandır.

  • 59:6

    وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    Onların Allah’ın Elçisine verdikleri “FEY’e” (savaşsız kazanılan ganimet, servet ve devlete) gelince; ki buna karşı (bu zaferi kazanma kastıyla) siz at ve deve koşturmamış (silah kuşanmamış ve kullanmamış)tınız. Ancak Allah, elçilerini (zulüm ve kötülük ehlinden) dilediklerinin üstüne musallat (edip muzaffer) kılmaktadır. Çünkü Allah her şeye gücü yetendir.

  • 65:8

    وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَد۪يدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا

    (Tarihte, ibret alınacak) Ülkelerden (ve kavimlerden) niceleri vardır ki, Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrine karşı gelerek haddi aşmış ve azmışlardı, bu nedenle Biz de onları çetin bir hesaba çekip (belaya uğratmışız) ve onları benzeri görülmedik bir azapla azaplandırmışızdır.

  • 77:11

    وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ

    Ve resuller (elçiler, davetçiler) de (şahitlik yapmak üzere) belirlenen bir vakitte getirilip (herkesin İlahi mahkemeye çıkarıldığı) zaman,

  • 2:87

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ

  • 2:98

    مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ

  • 2:253

    تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ۟

  • 2:285

    اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

  • 3:144

    وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

  • 3:179

    مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلٰى مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتّٰى يَم۪يزَ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَجْتَب۪ي مِنْ رُسُلِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ

  • 3:183

    اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

  • 3:184

    فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَٓاؤُ۫ بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ

  • 3:194

    رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ

  • 4:136

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا

  • 4:150

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًاۙ

  • 4:152

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْت۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا۟

  • 4:164

    وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يمًاۚ

  • 4:165

    رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا

  • 4:171

    يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا۟

  • 5:12

    وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَق۪يبًاۜ وَقَالَ اللّٰهُ اِنّ۪ي مَعَكُمْۜ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُل۪ي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

  • 5:19

    يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلٰى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ اَنْ تَقُولُوا مَا جَٓاءَنَا مِنْ بَش۪يرٍ وَلَا نَذ۪يرٍۘ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَش۪يرٌ وَنَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟

  • 5:32

    مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

  • 5:75

    مَا الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ وَاُمُّهُ صِدّ۪يقَةٌۜ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

  • 5:109

    يَوْمَ يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْۜ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

  • 6:10

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

  • 6:34

    وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلٰى مَا كُذِّبُوا وَاُو۫ذُوا حَتّٰٓى اَتٰيهُمْ نَصْرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۚ وَلَقَدْ جَٓاءَكَ مِنْ نَبَا۬ئِ الْمُرْسَل۪ينَ

  • 6:61

    وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ

  • 6:124

    وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ

  • 6:130

    يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ

  • 7:35

    يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪يۙ فَمَنِ اتَّقٰى وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

  • 7:37

    فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَنَالُهُمْ نَص۪يبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْۙ قَالُٓوا اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ

  • 7:43

    وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

  • 7:53

    هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا تَأْو۪يلَهُۜ يَوْمَ يَأْت۪ي تَأْو۪يلُهُ يَقُولُ الَّذ۪ينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۚ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَٓاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَٓا اَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ قَدْ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

  • 7:101

    تِلْكَ الْقُرٰى نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓائِهَاۚ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الْكَافِر۪ينَ

  • 9:70

    اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

  • 10:13

    وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ

  • 10:21

    وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًاۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ

  • 10:74

    ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ

  • 10:103

    ثُمَّ نُنَجّ۪ي رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

  • 11:59

    وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ

  • 11:69

    وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ

  • 11:77

    وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ

  • 11:81

    قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ

  • 11:120

    وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ

  • 12:110

    حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ

  • 13:32

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَمْلَيْتُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثُمَّ اَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

  • 13:38

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ اَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةًۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ لِكُلِّ اَجَلٍ كِتَابٌ

  • 14:9

    اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُ۬ا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَۜۛ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜۛ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُۜ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّٓوا اَيْدِيَهُمْ ف۪ٓي اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُٓوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ وَاِنَّا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ

  • 14:10

    قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ

  • 14:11

    قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

  • 14:13

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَٓا اَوْ لَتَعُودُنَّ ف۪ي مِلَّتِنَاۜ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِم۪ينَۙ

  • 14:44

    وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْت۪يهِمُ الْعَذَابُۙ فَيَقُولُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رَبَّنَٓا اَخِّرْنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَۜ اَوَلَمْ تَكُونُٓوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍۙ

  • 14:47

    فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍۜ

  • 16:35

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

  • 17:77

    سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا۟

  • 18:106

    ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُوًا

  • 21:41

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

  • 22:75

    اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ

  • 23:44

    ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

  • 23:51

    يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًاۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ

  • 25:37

    وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَذَابًا اَل۪يمًاۚ

  • 29:31

    وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ

  • 29:33

    وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

  • 30:9

    اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ

  • 30:47

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ

  • 34:45

    وَكَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۙ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَٓا اٰتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُل۪ي۠ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟

  • 35:1

    اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُو۬ل۪ٓي اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۜ يَز۪يدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

  • 35:4

    وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ

  • 35:25

    وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ

  • 38:14

    اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟

  • 39:71

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

  • 40:22

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

  • 40:50

    قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟

  • 40:51

    اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ

  • 40:70

    اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ

  • 40:78

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟

  • 40:83

    فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

  • 41:14

    اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

  • 41:43

    مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ

  • 43:45

    وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟

  • 43:80

    اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ

  • 46:9

    قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَٓا اَدْر۪ي مَا يُفْعَلُ ب۪ي وَلَا بِكُمْۜ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

  • 46:35

    فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

  • 50:15

    اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟

  • 57:19

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصِّدّ۪يقُونَۗ وَالشُّهَدَٓاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ۟

  • 57:21

    سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

  • 57:25

    لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟

  • 57:27

    ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

  • 58:21

    كَتَبَ اللّٰهُ لَاَغْلِبَنَّ اَنَا۬ وَرُسُل۪يۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ

  • 59:6

    وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

  • 65:8

    وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَد۪يدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا

  • 77:11

    وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ