Peygamberimizin şahsiyeti

  • 2:146

    Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudi ve Hristiyan bilginleri), Onu (Kur'an’ı ve Resulüllah’ı) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirlerdi. (Hz. Peygamberin özelliklerini ve güzelliklerini kitaplarında okurlardı ve gelişini beklerlerdi.) Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile (kasten ve) kesinlikle gerçeği gizlerlerdi.

  • 3:31

    (Ey Resulüm!) De ki: “Eğer (gerçekten) Allah'ı seviyorsanız (bu iddianızı ispat etmek üzere) Bana (sünnetime ve hayat sistemime) tâbi (ve teslim) olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlayıversin. Allah Gafûr ve Rahim’dir.” [Not: Hz. Peygamberimize: “Allah’ı seviyorsanız, O’nun Kitabına uyun” yerine “Bana tâbi olun” buyrulması; Sünnete ittiba ve itaatin gereğini ve önemini göstermektedir.]

  • 3:32

    De ki: “(Her hususta ve hayatın her safhasında) Allah'a (Kur’an’a) ve Resulüne (sünnetine ve sistemine) itaat ediniz. (İslam’ın hükümlerini her halde ve her devirde yerine getiriniz. Adil devlet ve hükümete de karşı gelmeyiniz.) Eğer (bazıları İslam’ın hükümlerinden) yüz çevirirlerse, (biliniz ki onlar kâfirdir ve) Allah asla kâfirleri sevmemektedir.”

  • 3:132

    Allah'a ve Elçisine (ve Onların izinden giden adil devlete ve hükümete) itaat edin, olur ki merhamet edilir (huzurlu ve onurlu yaşama ulaşıverir)siniz.

  • 3:152

    Andolsun (Uhud’da ve kıyamete kadar buna benzer durumlarda), Allah size verdiği sözünde sadık kaldı (ve O'nun va’adi doğru çıktı, ki önceleri) siz O'nun izniyle onları (inkârcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Ta ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlığa yöneldiniz, isyan ettiniz ve (Hz. Peygamberce: “Sakın yerinizden ayrılmayın!” şeklinde verilen) emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için (imtihan gereği) sizi (bir müddet) ondan (manevi yardımdan mahrum bıraktı, cihad şuurundan ve ahiret duygusundan) çevirip uzaklaştırdı. Ama (sonra yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazıl (ve ihsan) sahibi olandır.

  • 4:41

    Her ümmetten (onların hayat boyu davranışlarına) bir şahit getirdiğimiz ve (ey Resulüm,) Seni de onların üzerine (baş) şahit olarak getirdiğimiz zaman, (hesap gününde halleri) nasıl olacak (göreceklerdir)?

  • 4:59

    Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere (sünnetine tâbi olun), ve sizden olan “Ulu’l-Emr’e” (yani, inandığınız gibi Hakk ve hayır üzere sizi yönetenlere, adil devlete ve hükümete, gerçek ilim ve içtihat ehline) de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta anlaşamayıp çekişirseniz, onu hemen Allah’a (Kur’an’a) ve Resulüne (Sünnete) arz edip (bunlara göre hüküm verin. Sorunlarınızı; sarih ayetleri ve sahih hadisleri esas alarak, akıl ve ilim yoluyla kıyas yaparak, İÇTİHAT yöntemiyle çözmeyi öğrenin). Şayet Allah’a ve ahirete inanıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır ve dönüp erişilecek netice olarak daha güzeldir.

  • 4:64

    Biz elçilerden hiç kimseyi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir gaye ile göndermedik. (Münafıklar) Onlar (isyan ve itiraz sebebiyle) kendi nefislerine zulmettiklerinde, şayet Sana gelip Allah'tan bağışlanma dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma talep etseydi, elbette Allah'ı tevbeleri fazlasıyla kabul eden, merhamet buyurup esirgeyen olarak bulabilirlerdi.

  • 4:65

    (Ey Nebim!) Hayır (onların zannettiği gibi) değil; Senin Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde Seni hakem kılıp, sonra Senin verdiğin hükme, (hem de) içlerinde hiçbir sıkıntı (ve gizli itiraz) duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, onlar hakkıyla iman etmemişlerdir. (Çünkü iman; Ayet ve Hadisleri kutsal ölçü edinmeyi gerektirir. Bu ayete göre adil devlet ve hükümet kararlarına da itaat edilmelidir.)

  • 4:69

    Her kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse (ve sonuna kadar İslam’da ve cihadda sebat gösterirse), işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar (Hakkı doğrulayan sadıklar), şehitler ve salihlerle beraberdirler. Bunlar arkadaş olarak; ne iyi ve ne güzel (kimseler)dir.

  • 4:80

    Kim Resul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiştir. (Hz. Peygamber; hem tebliğ hem de teşri -hüküm belirleme- ile görevli ve yetkilidir.) Kim de (Resul’den ve Sünnet’inden) yüz çevirirse (o hüsrana düşecektir), Biz Seni onların üzerine zorlayıcı bir bekçi göndermedik ya!..

  • 4:81

    (Sana karşı) "Tamam-kabul!" (itaat edeceğiz) derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup geceleyin karanlıklarda (gizli odalarda ve kendi aralarında) toplanarak Senin söylediğinin tam tersini kurgular (ve konuşurlar). Oysa Allah, karanlıklarda (gizli ortamlarda ve sinsi kafalarla) neler kurduklarını (biliyor ve) yazıyor. Sen onlardan (bu tutarsız ve münafık tavırlarından) yüz çevir ve aldırma! Allah'a tevekkül et, Vekîl olarak Allah kâfidir.

  • 4:113

    Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti Senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup Seni de saptırmak ve şaşırtmak için (çeşitli entrikalara) yeltenmişlerdi. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve Sana hiçbir şeyle zarar veremezlerdi. Allah, Sana Kitabı ve Hikmeti (Sünneti) indirdi ve Sana bilmediklerini öğretti. (İlham ve vicdani itminan yoluyla, Allah dilediği kullarına da bazı önemli ve gizemli gerçekleri bildirmektedir.) Allah'ın Senin üzerindeki fazlı (ihsanı ve ikramı) çok büyüktür (bunların kıymeti yüksektir, azametlidir).

  • 5:49

    (Ey Nebim! İnsanların) Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve (sakın) onların hevâlarına (bâtıl ve bozuk kurallarına) uyma! (Çeşitli fitneler ve nefsi bahanelerle) Allah'ın Sana indirdiklerinin bir kısmından Seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet (yine de Hakk’tan) yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti (fitne ve tehlikeleri) tattırmak istemektedir. Şüphesiz insanların çoğu fasık kimselerdir.

  • 5:50

    Onlar hâlâ cahiliye hükümlerini (Kur’an’ın tabii ve temel hukuk kurallarına, evrensel insan haklarına ve en güzel İslam ahlâkına aykırı düzenleri ve dönemleri) mi arıyorlar? Kesin bilgiye (yakine) dayanan sağlam inanca sahip bir topluluk için, hüküm ve hikmeti (kural ve prensipleri) Allah'tan daha güzel (ve mükemmel) olan kimdir?

  • 6:104

    Gerçek şu ki; size Rabbinizden (O’nun kâinattaki zuhuratını ve Kur’an’ın hakikatini anlayıp kavrayacak) basiretler (yaratılış gerçeğini gösteren belgeler) gelmiştir. Kim (hikmet ve ibretle bakıp) basiretle görürse, kendi lehinedir; kim de (tabiat kanunlarındaki ve Kur’ani kurallardaki gerçeklere karşı) kör davranıp (görmek istemezse) bu da kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde bir bekçi (zorla imana getirici) değilim.

  • 6:105

    İşte Biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Öyle ki (inkârcılar ve münafıklar) Sana: "Sen (bu sözleri birilerinden) ders almışsın (Sen peygamber değilsin, başkalarının etkisinde kalmışsın!)” desinler ve Biz de (akledip) bilen bir topluluğa Onu (Kur’an’ı) açıkça belirtmiş (hikmet ve hakikatini beyan etmiş) olalım.

  • 6:107

    Eğer Allah dileseydi (herkesi imana mecbur kılar) onlar da şirk koşmazlardı. Biz Seni onlar üzerinde bir gözetleyici bekçi (zorla İslam’a getirici) kılmadık; Sen onlar üzerinde bir vekil de değilsin. (Suçları ve sorumlulukları kendilerine aittir.)

  • 7:157

    Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan Elçiye (Hz. Muhammed’e) tâbi olurlar. Ki, O onlara ma’rufu (iyiliği) emreder, münkeri (kötülüğü) nehyeder, tertemiz şeyleri helâl; (ama) murdar (pis) şeyleri ise haram kılıp (öğütler) ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indirip hafifletir. İşte Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edip (işini kolaylaştıranlar) ve Onunla birlikte indirilen nura (Kur’an’a ve Sünnet-i Resulüllah’a) tâbi olanlar, elbette kurtuluşa erenler bunlardır. [Not: Bu Ayet-i Kerime, Tevrat ve İncil ehli olan Yahudi ve Hristiyanların, son Elçi Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman ve itaat etmeden felaha kavuşamayacaklarını vurgulamaktadır.]

  • 7:188

    De ki: “Allah'ın dilemesi dışında, kendi nefsim için (bile) yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı daha çok arttırırdım ve (önceden tedbir alacağımdan) Bana hiçbir kötülük de dokunmazdı. Ben sadece, iman eden bir topluluk için, ancak bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.”

  • 9:58

    (Ey Nebim!) Onlardan (münafıklardan, dağıttığın) sadakalar konusunda Seni yadırgayacaklar (dedikodu yapacaklar) vardır. Ondan kendilerine (bolca) verilirse hoşlanırlar, kendilerine (istedikleri kadar) verilmediği zaman ise bu sefer kızıp gazaplanırlar.

  • 9:59

    Eğer onlar, Allah'ın ve Elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah ileride bize yine fazlından verir, O'nun Elçisi de (bizi adaletle gözetir), biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz. (O’nun rızasını gözetenleriz.)" deselerdi (ya)!..

  • 9:61

    Onlardan öyle kimseler de (var ki,) Peygamber'e eziyet edip incitirler; “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır (çevresindekilere aldanmaktadır)” diyerek (hücum ve hakaret ederler). De ki; “O, (aslında) sizin için bir hayır kulağıdır. (Hz. Muhammed AS) Allah'a da inanır, mü'minlere de inanır. Sizden gerçekten inananlar için de, O bir rahmettir. (Buna rağmen) Allah'ın Resulünü incitenler (ve eziyet edenler ise) acı bir azabı (hak etmişlerdir. Her türlü lanet ve zillet onlar içindir.)

  • 9:62

    (Münafıklar) Sizi hoşnut kılmak için (boşuna) Allah'a yemin ederler; oysa eğer (gerçekten) mü'min iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve Elçisi daha layıktır.

  • 9:63

    Bilmezler mi ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse (ve hıyanet ederse), onun için ebedi kalmak üzere cehennem vardır. İşte bu en büyük rezillik ve aşağılanmadır.

  • 9:128

    Andolsun ki size kendi içinizden; (her türlü) sıkıntıya düşmeniz (ve zorluk çekmeniz) Onun gücüne gidip izzeti nefsine dokunan, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Elçi gelmiştir.

  • 10:94

    (Ey Resulüm!) Eğer Sana indirdiğimizden (ve geçmiş peygamberlerin hayat hikâyelerinden) kuşkudaysan (ve şayet bunların Rahmani mi şeytani mi olduğu konusunda şüphe duyuyorsan), Senden önce kitabı (Tevrat’ı) okuyanlara (Yahudi ve Hristiyanların âlim ve insaflı takımına) sor. Andolsun ki, Rabbinden Sana Hakk ve gerçek gelmiştir, şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olmayasın!

  • 10:95

    Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan (hükümlerini gereksiz ve geçersiz sayanlardan) da olma; yoksa hüsrana uğrayanlardan olup kalırsın.

  • 15:6

    (Müşrikler Hz. Muhammed’e:) “Ey kendisine Zikir (Kur’an-ı Kerim) indirilen, Sen kesinlikle bir delisin!” demişlerdi.

  • 15:7

    (Hz. Muhammed Aleyhisselamın haklı çağrılarına ve hayırlı yoluna bir bahane bulamayan müşrikler) "Eğer doğruyu söylüyor isen, (Sana destek vermek üzere) bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" deyip (mucizeler istemişlerdi).

  • 15:8

    (Oysa) Hakk (ve gerekli) olmaksızın Biz melekleri indirmeyiz. (Göndermemiz gerektiğinde ise) O zaman da onlara göz açtırılmayacak (mühlet verilmeyecek, hemen helak edileceklerdi).

  • 17:47

    Biz onların (marazlı münafıkların ve müşrik takımının) Senin (yanına gelip ve cemaatine girip konuşmalarına) kulak verdiklerinde ne (kasıtla) dinlediklerini, (arkandan kendi aralarındaki) gizli konuşmalarında ise o zalimlerin: "Siz büyülenmiş (mümkün olmayacak hayal ve kuruntuların etkisine girmiş) bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini de çok iyi biliriz.

  • 17:48

    (Dikkat et) Sana nasıl örnekler (kafa karıştırıcı şeytani misaller) vererek saptıklarına bir bak, artık onların (İslam ve insanlık adına hayırlı) bir yola (girmeye iz’an ve vicdan) güçleri yetmemektedir.

  • 17:73

    (Ey Resulüm!) Onlar (müşrikler) neredeyse, Sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman (ve Kur’an’ı onların keyfine göre yorumlaman) için Seni fitneye düşüreceklerdi. (Sen onların isteğine uyarsan) O zaman Seni de dost edineceklerdi.

  • 17:74

    (Ey Nebim!) Eğer Biz Seni sağlamlaştırmasaydık (Hakk’ta sabit tutarak sahip çıkmasaydık), andolsun, (çeşitli hileler ve cazip tekliflerle gelen müşrik takımına) az bir şey (de olsa) onlara meyledip eğilim gösterecektin.

  • 17:75

    Bu durumda Biz Sana, (dünya) hayatında da kat kat, ölümünden (sonra da) kat kat (acısını) tattırırdık; sonra Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın. (Ama Allah’ın hidayet ve himayesiyle onlara meyletmedin.)

  • 17:76

    Neredeyse (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için Seni rahatsız ve tedirgin ediyorlardı (ve saldırmaya kalkışacaklardı; oysa) bu durumda kendileri de Senden sonra az bir süreden başka kalamazlardı.

  • 17:77

    (Bu hicret ve zahmet) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin de (tâbi oldukları) bir Sünnet(ullahtır ve imtihan şartlarındandır). Bizim kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın.

  • 18:6

    Şimdi onlar bu (Hakk) söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa, belki de Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi ve buna değer mi? Bu nedenle imandan ve İslam’dan nasibi ve liyakati olmayanları kendi haline bırakmalıdır.)

  • 18:28

    Sen de, sabah akşam, (her zaman) O’nun rızasını dileyerek, Rablerine dua edenlerle birlikte (olmaya, hizmet ve ibadet üzerinde durmaya) sabret. Dünya hayatının (geçici ve çekici) süsünü isteyerek gözlerini onlardan (Allah dostlarından) ayırıp kaydırma! (Sakın) Kalplerini, Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘hevâ ve heveslerine’ tâbi olan (ve nefsi arzularına tapan) ve (her) işinde aşırılığa kayan (ve ölçüyü kaçıran) kimselere uyma! (Ki bunun sonu hasarettir.)

  • 21:36

    (Ey Resulüm!) İnkâr edenler Seni gördüklerinde, Seni ancak alay konusu ediniyorlar (ve yandaşlarına bakıp): "Sizin ilahlarınızı (putlarınızı ve tağutlarınızı) diline dolayan (ve zulüm saltanatının yıkılacağını konuşan) bu mu?" (diyorlar.) Oysa Rahman (olan Allah)ın sözünü (Kitabını) inkâr edenler kendileridir. (Bu ne küstahlıktır?)

  • 21:41

    Andolsun, Senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden (elçiler ve davetçilerle) o dalga geçenleri, alaya aldıkları o (azap) sarıp-kuşatmıştı.

  • 21:42

    (Ey Resulüm!) De ki: "Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah)tan (gelecek belalardan) kim koruyabilir?" Hayır, bilakis onlar Rablerini zikirden (ve Kur’an-ı Kerim’den) yüz çevirenler (onun mana ve mealine önem vermeyenler)dir.

  • 21:43

    Yoksa Bize karşı kendilerini, (gazabımızı) engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? (Ki böyle sorumsuz hareket edilmektedir. Halbuki) Onların (putlarının ve tabulaştırılmış şahısların) kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmemektedir ve onlar Bizden (hiçbir yardım ve) yakınlık da görmeyeceklerdir.

  • 21:45

    (Ey Nebim, müşriklere) De ki: “Ben sizi ancak (Allah’ın Bana) vahy(ettikleri) ile uyarıp-korkutuyorum. Ama sağır olanlar, korkutulup uyarıldıkları zaman da, bu çağrıya kulak vermemektedirler-işitmemektedirler.”

  • 21:46

    Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'ufacık bir esinti' (bir kasırga yeli bile) dokunacak olsa kesinlikle; "Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız" diyecekler (ve dövünecekler)dir.

  • 22:42

    (Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (üzülme ve sonlarını gözle. Zira), onlardan önceki Nuh, Ad, Semud kavmi de (elçilerini) yalanlamışlardı.

  • 22:43

    İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de (yalanlayıp isyana kalkışmışlardı);

  • 24:51

    Aralarında hükmedip (karar vermesi) için Allah’a ve Elçisine (Kur’an ve Sünnet kaynaklı hükümlere ve düzene) çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: “(Hay hay, başımız üstüne!) İşittik (kabul ve) itaat ettik” demeleridir. İşte ancak bunlar (ve böyle davrananlar) kurtuluşa ereceklerdir.

  • 24:52

    Kim (her konuda) Allah'a ve Resulüne itaat eder de (Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Sünnetini ölçü alırsa) ve Allah'tan saygıyla korkup O'ndan (kahrına uğramaktan) sakınırsa, işte bunlar ‘başarı ve mutluluğa’ erecek kimselerdir.

  • 24:53

    (Ey Resulüm!) Eğer Sen onlara emrettiğin takdirde, (cihad için hemen sefere) çıkacaklarına dair (münafıklar) yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içmektedirler. De ki: “Boşuna yemin etmeyin, (sizden istenen sadece) bilinen (örf üzere beklenen) bir itaattir. Allah, (bütün) yaptıklarınıza (en ince ayrıntılarına kadar) Habîr’dir.”

  • 24:54

    De ki: “(Her hususta sarih ayetleri ve sahih hadisleri esas alarak) Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirip dönerseniz, artık Onun (Peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona (Peygambere) itaat eder (sünnetine uyup izinden gider)seniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” (“Kur’an bize yeterlidir, Peygamber sünneti ve öğretileri gereksizdir” diyenlerin hidayetleri kararıverecektir!)

  • 24:55

    Allah, içinizden iman edenlere ve (taat, cihad, hayrü hasenât gibi) salih ameller işleyenlere (şunları) va’ad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, bunları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği (Hakk) dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak (İslami hükümleri tatbik imkânı ve iktidarı sağlayacak) ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirip (huzura ulaştıracaktır. Çünkü) Onlar, yalnızca Bana ibadet (ve kulluk) yaparlar (her hususta Kur’ani kuralları ve Nebevi düsturları esas alırlar) ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. (Artık) Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.

  • 24:56

    (O halde) Namazı (huzurla ve şuurla) ikâme edip (yerine getirin), zekâtı (hakkıyla) verin ve Resule (Elçiye ve sünnetine) itaat edip (cehdü gayret gösterin. İşte böyle yaparsanız) umulur ki rahmete eriştirilirsiniz.

  • 24:63

    (Ey iman edenler ve toplum düzenine girenler!) Sakın Elçinin (ve temsilcilerinin talimat ve) davetini, aranızda herhangi birinizin diğerini (hizmete) çağırması gibi değerlendirmeyin. Allah sizden, birbirinizin (ve uydurma mazeretlerin) arkasına gizlenerek sıvışıp kaçanları (ve görevden kaytaranları çok iyi) bilir. Bu nedenle Elçinin (Kur’an’ın Adil Düzenine davetçilerin) emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belanın çarpmasından, yahut kendilerine acı bir azabın dokunmasından korkup çekinmelidirler!..

  • 25:41

    (Ey Nebim!) Onlar Seni gördükleri zaman, Seni sadece alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın elçi olarak gönderdiği bu mu?" (diyerek, kendi akıllarınca ve ayarlarınca güya dalga geçmektedirler.)

  • 25:42

    (İnkârcılar ve münafıklar) Diyorlar ki: "Eğer bunların (bâtıl yollarımızın ve putlarımızın) üzerinde (inadımızla sabır ve) kararlılık göstermeseydik, (bu Peygamber) neredeyse bizi ilahlarımızdan (kapıldığımız zulüm ve günah ortamından) saptıracaktı." Oysa azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, yakın bir gelecekte bilip öğreneceklerdir.

  • 25:43

    (Ey Nebim ve Hakk elçilerim!) Kendi istek ve tutkularını (nefsi hevâsını) ilah edinen(ler)i gördün mü? Şimdi ona karşı Sen mi vekil olacaksın? (Bırak, herkes hak ettiğine erişecektir.)

  • 25:44

    Yoksa Sen, onların çoğunu (Hakk sözü) duyar, ya da aklını kullanır (gerçeği dinleyip anlar ve vicdanına uyar) mı sanıyorsun? Oysa onlar ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar (tuttukları) yol bakımından (hayvanlardan) daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.

  • 25:77

    (Ey Resulüm!) De ki: “Eğer sizin duanız (davanız, takvanız) olmasaydı, Rabbim size ne diye değer versindi? Fakat siz (mademki) kesin şekilde yalanladınız (Kur’an’ın her hükmünün gerekli ve geçerli olmadığını söylediniz); artık (bunun cezası da mutlaka lazımdır ve azabı da) kaçınılmaz olacaktır (ve elbette çekilecektir).”

  • 26:215

    Ve mü'minlerden, Sana tâbi olanlara (koruyucu) kanatlarını gerip indir. (Onları sahiplenip sevindir.)

  • 26:216

    (Kâfirler, zalimler ve döneklik edenler) Eğer Sana isyan edecek olurlarsa, (üzülme:) "Gerçekten Ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım" diyerek (kalbini Allah’a çevir)!

  • 28:44

    Musa'ya o işi (Emr-i İlahi olan vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, (ey Nebim) Sen (Tûr'un) batı yanında (Hz. Musa’nın inzivaya çekildiği makamda) değildin ve (buna) şahit olanlardan da değildin. (Bu tarihi ibret derslerini Sana Biz vahyetmekteyiz.)

  • 28:45

    Velâkin Biz birçok nesiller (yaratıp) inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve Sen Medyen halkı içinde yaşayıp da (Musa’nın haberlerini ve) ayetlerimizi onlardan okuyarak (öğrenmiş de) değilsin. Ancak (bu bilgileri Sana öğreten ve) risaletle gönderen Biziz.

  • 28:46

    (Ey Resulüm, Musa'ya) Seslendiğimiz zaman da (evet) Sen Tûr'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak Senden önce kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelmemiş olan bir kavmi uyarasın diye (gönderildiğin için bu bilgiler Sana vahyedilmektedir). Bu, umulur ki öğüt alıp düşünürler diyedir.

  • 28:47

    Şayet (insanlar) kendi ellerinin öne sürdükleri (işledikleri kötülükleri) dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: 'Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de, böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecek (ve mazeret ileri sürecek) olmasalardı (Seni göndermezdik).

  • 29:48

    (Ey Nebim!) Bundan (Kur’an’dan) önce Sen hiç kitap okuyan birisi değildin ve onu kendi elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, bâtılda olanlar (bunları kendisi uydurup yazdı diye) kuşkuya kapılırlardı. (Bu nedenle Allah CC Seni “Ümmiy” kıldı.)

  • 32:3

    Yoksa onlar: “Bunu (Peygamber kendisi) uydurdu” mu diyorlar? Hayır, O Rabbinden (gelmiş olan) bir Hakk’tır. Senden önce kendilerine (izah ve irşad edici) uyarıcı (bir peygamber) gelmemiş (olan Arabistan’daki) topluluğu uyarman (ve ardından tüm insanlığa duyurman) için (Kur’an indirilmiş bulunmaktadır). Umulur ki hidayet bulurlar (diye onlara okunmaktadır).

  • 33:33

    Hem vakarınızla (ağır başlı ve saygılı biçimde) evlerinize bağlı kalın (zaruri ihtiyaçlar, çalışma durumları, alışveriş ve öğretim konuları dışında, kendi hanenizde kalıp, yuvalarınızı eğitim ve üretim merkezlerine çevirmeye çalışın). Evvelki cahiliye (devri kadınları) gibi süslenip saçılarak, (teşhircilik yapmak; güzel ve çekici yerlerinizi ve cilvelerinizi gösterip erkekleri kendinize baktırmak için) kırıtarak sokağa çıkmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisine itaatli (dikkatli ve erdemli) davranın. Ey Ehl-i Beyt (Resulüllah’ın ailesi)! Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) giderip arındırmayı ve sizi tertemiz kılmayı arzulamaktadır.

  • 33:36

    Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği (bir konuda karar verdiği) zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için, artık o işte kendi isteklerine (ve beklentilerine) göre (başka görüşleri) seçme ve tercih hakkı yoktur, olamaz! Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, (Ayet ve Hadislerin açık hükümlerini çiğner veya kendi keyfince te’vil edip tersine çevirirse,) işte gerçekten o, apaçık bir sapkınlıkla sapmıştır.

  • 33:57

    Şüphesiz, (her asırda ve her fırsatta) Allah'a ve Elçisine eziyet verenler (dinine ve davasına hıyanet edenler ve Peygamberin öğüt ve öğretilerini gereksiz görenler) var ya; Allah, onlara dünyada ve ahirette lanet etmiştir ve onlar için (her iki âlemde) aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır. (Şimdilik tayin ve takdir edilen cezalandırma vakti beklenmektedir.)

  • 33:69

    Ey iman edenler, (sağlığı ve ahlâkı konusunda haksız ithamlarda bulunarak) Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu (iftiracıların) demekte olduklarından temize çıkardı. Zaten o, Allah katında vecih (seçkin ve şahsiyetli) olan birisiydi.

  • 33:71

    Ki (Allah) amellerinizi (karşılıklı muamelelerinizi) ıslah etsin (iyileştirip düzeltsin) ve günahlarınızı bağışlayıp (kötülüklerinizi gidersin. Çünkü yalancılık, mahrumiyet ve mahcubiyettir; doğruluk ise hayır ve berekettir.) Kim Allah'a ve Elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla huzura ve başarıya erişmiştir.

  • 37:35

    Çünkü onlara: "Allah'tan başka (hüküm koyan, rızası aranan ve ibadet olunan) ilah yoktur" denildiği zaman, kibirlenip büyüklük taslarlardı.

  • 37:36

    Ve; "Biz, cinnlenmiş (deli gibi, Hakk düzen hayallerine kapılıvermiş) bir şair için ilahlarımızı (servet ve şehvet putlarımızı) terk edecek (kadar aptal mıyız?” diye hava atarlardı).

  • 37:37

    Hayır, O (Peygamber size) Hakkı getirmiş ve gönderilen (diğer elçi)leri de doğrulamıştı.

  • 37:38

    Şüphesiz siz, (şimdi müstahak olduğunuz) acı azabı tadıcılarsınız.

  • 37:39

    (Elbette) Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.

  • 41:6

    (Onlara) De ki: "Ben ancak (beşer cinsinden) sizin benzeriniz olan bir insanım. Bana sadece, (yaratan, yaşatan ve tapınılacak olan) sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunmaktadır. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin (ki kurtulasınız). Vay haline o müşriklerin! (Ki sonunda pişman ve perişan olacaklardır.)

  • 42:15

    (Ey Nebim!) O halde Sen (sürekli) davet et (herkesi Hakka çağırıp dur) ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamete koyul… Onların hevâ(i arzularına ve dünyevi tutkularına) uyma! Ve “Ben Allah’ın indirdiği Kitaptan (her hüküm ve habere) inandım ve aranızda (Kur’an) adaletiyle (davranmakla) emrolunup (görevli kılındım)” deyip (Hakkı uygula… De ki): “Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. (Artık) Bizimle aranızda (uydurma) ‘deliller getirerek boşuna tartışma(ya, hüccetli münakaşaya' gerek) yoktur. (Nasıl olsa) Allah (ahiret günü) bizi bir araya getirip-toplayacaktır. Dönüş O'nadır (herkesin hesabını bizzat görecektir).”

  • 46:35

    (Ey Nebim!) O halde, Ulü'l-Azim (azim sahibi, kararlılık ve dayanıklılık ehli) peygamberler gibi Sen de sabret. (Zalimler ve hainler hakkında) Onlarla ilgili (kararım konusunda) acele etme! Onlara va’ad edilen azabı (yakında) gördükleri gün, sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar (çok az bir zaman kalmış) gibi olacaklar (başlarına gelen beladan ve kötü sondan dolayı yaşadıkları saltanat dönemleri kendileri için zillete ve nedamete dönüşmüş bulunacak)dır. Bu bir tebliğ (ve hatırlatma)dır. Artık fasık olan (günahlara dalıp Hakk yoldan sapıtan) kimselerden başkası helake uğratılır mı?

  • 47:33

    Ey iman edenler, (Kur’an ve Sünnet hükümlerine uymak ve İslam’ı hayata hâkim kılmak üzere) Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve (Yahudi ve Hristiyanların güdümüne girip ve münafık din adamlarının fetvalarına güvenip de, Hakk’tan ayrılıp bâtıla yanaşmak ve Peygamberin sünnetini gereksiz saymak suretiyle) kendi amellerinizi geçersiz kılmayın (dünya ve ahiretinizi boşa çıkarmayın.)

  • 48:10

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah'ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (Hakk davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.

  • 48:17

    (Haksızlığın ve ahlâksızlığın hâkim olduğu bir dönemde ve ülkede, yeniden adaleti hâkim kılmak, ilmi ve insani bir düzene kavuşmak üzere gayret etmek herkese farz-ı ayındır. Ancak hizmet yapamayacak ve işe yaramayacak kadar) Kör, topal ve hasta olanlara vebal yoktur. (Böyle ciddi mazeret ve mecburiyetleri olanların dışında) Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder de (gayret gösterirse), Allah onu altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokacaktır. Kim de (cihadla ve Milli savunmayla ilgili hizmet ve hazırlıklardan) geri kalır (ve kaytarırsa) onu da çok acı bir azapla cezalandıracaktır.

  • 52:31

    De ki: “(Öyle ise) Siz gözetleyedurun; çünkü Ben de sizinle birlikte (Allah’ın; inkârcıları ve münafıkları rezil ve zelil duruma sokacağını, sadıkları da aziz ve muzaffer kılacağını) gözetleyip bekleyenlerdenim.”

  • 52:48

    (Ey Resulüm! Sen) Rabbinin hükmüne sabret, çünkü kesinlikle Sen (sürekli) gözlerimiz(in önün)desin. (Biz Seni her halde görüp gözetmekteyiz.) Ve her (ibadet ve hizmet için) kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et (ki kulluk bunu gerektirir.)

  • 57:28

    Ey iman edenler! Allah'tan korkun (küfür ve kötülükten çekinin) ve O'nun Elçisine iman (ve Peygamberin sünnetine ittiba) edin ki, size Kendi rahmetinden (dünyada zafer ve izzet, ahirette ise cennet ve rü'yet olarak) iki pay (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz (böylece Hakka ve hayra erişeceğiniz) bir nur (akıl, feraset ve dirayet) versin ve size mağfiret etsin. Allah çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 58:5

    Gerçekten Allah'a ve O’nun Resulüne karşı (isyan edip onların sınırlarını tanımayarak kendileri kural koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi perişan edilip alçaltılacaklardır. Oysa Biz apaçık ayetler (ve hükümler) indirip (helâli ve haramı, genel hukuk ve ahlâk kurallarını açıklamışızdır). Kâfirler için küçültücü bir azap vardır.

  • 58:8

    ‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis fesatçılığından) menedilip (uyarıldıkları halde), sonra bu yasaklandıkları şeye dönüp duranları; günahı, düşmanlığı ve Elçiye isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmez (ve farkında olmaz) mısın? Onlar Sana geldikleri zaman, Seni Allah'ın selamlamadığı biçimde selamlamakta (ve Müslüman rolü oynamaktadırlar). Fakat kendi kendilerine (kaldıklarında ise): "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya" diyerek (inkârlarını kusmaktadırlar). Onlara cehennem yeterlidir (gereklidir); oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir dönüş yeridir (girdiklerinde anlayacaklardır).

  • 58:9

    “Ey iman edenler! (Birileriyle) Gizli konuşmanız (gerektiği) zaman da; (sakın) günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere (ve dolayısıyla Müslümanları adaletle idare eden yöneticilere haksız yere) karşı gelmeyi fısıldaşmayın! (Fesatçılık ve fırsatçılık yapmayın.) Ancak iyilik yapmayı, takvayı (Allah’a karşı gelmekten; kötülük ve küfürden uzak durmayı) hatırlatıp (hayırlı telkinler yaparak) konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.

  • 58:20

    Şu kesin bir gerçektir ki; (Hakkı ve hayrı tanıdıktan ve katıldıktan sonra, dünyalık hesaplarla) Allah’a ve Resulüne (muhalefet bayrağı açıp) karşı çıkarak (İslam davasına hıyanet edip ayrılanlar var ya) işte onlar mutlaka rezil ve zelil düşecek aşağılık kimseler arasındadırlar.

  • 58:21

    (Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış)tır. (Allah’ın partisi ve Kur’an’ın takipçisi olanlar mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaklardır.) Gerçekten Allah, en büyük Kuvvet sahibidir, Güçlü ve Üstün olandır.

  • 59:7

    Allah'ın o (fethedilen bölge ve) şehir halkının (malından) Resulüne verdiği fey (ganimet malları); Allah'a, Resul'e, (Adil devlet ve hükümet bütçesine ve Elçiye) yakın akrabalığı olanlara (Ehl-i Beyt’e), yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden sadece zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (bir etkili nimet) olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan da uzaklaşın ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah’ın, cezası (ikâbı) pek şiddetlidir. [Not: Bu ayet Hz. Peygambere hüküm koyma yetkisi verildiğini bildirmektedir.]

  • 60:12

    Ey Nebi(m)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinaya bulaşmamak, çocuklarını öldürmeye kalkışmamak, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayrimeşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan ve itirazdan sakınmak üzere, Sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. (Çünkü İslam’ın adalet düzeninde, kadınlar da erkekler gibi hür ve asil bireylerdir.) Şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 62:2

    O (Allah), ümmiler içinde(n seçip), kendilerinden (biri olan) ve onlara ayetlerini okuyan, onları (Kur’an’la ve izahıyla) temizleyip arındıran ve onlara Kitap ve hikmeti (Sünneti) öğretip (açıklayan kutlu) bir Elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir şaşkınlık ve sapkınlık içindeydiler.

  • 64:12

    (Öyle ise her konuda) Allah'a itaat edin ve Resul’e de itaat edin. (Hem Kur’an-ı Kerim’i, hem de Peygamberin sünnetini rehber edinin.) Şayet (bundan) yüz çevirecek (ve Hakk’tan dönecek) olursanız, artık Elçimizin üzerine düşen (sadece) apaçık bir tebliğ (gerçeği en yalın biçimde size iletme)dir.

  • 68:1

    Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;

  • 68:2

    Sen, Rabbinin nimetiyle (O’nun hidayet ve inayeti sayesinde) bir mecnun (cinnlenmiş ve şeytani çevrelerin güdümüne girmiş birisi) değilsin.

  • 68:3

    Gerçekten Senin için (asla tükenmeyen ve hiç) kesintisi olmayan (temenni ve memnuniyetin çok ötesinde şerefli ve izzetli) bir ecir verilecektir. [Not: “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi, “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan, her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir.]

  • 68:4

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [Not: Bu cümlede iki anlam vardır. Birincisi; insanları hidayete yönlendirmek için Aleyhisselatüvesselam Efendimizin katlandığı bütün bu zahmet ve eziyetler, O’nun çok yüksek ve örnek bir ahlâk üzere olduğunun en açık belgesidir. Aksi takdirde, zayıf ahlâklı ve sabırsız olan bir insanın bunlara tahammül etmesi mümkün değildir. İkincisi; Kur'an'ın terbiyesiyle Peygamberimizin, bu yüksek ve temiz ahlâkı, kâfirlerin O’na delilik ithamlarına karşı en açık bir yanıt gibidir.]

  • 68:5

    (Ey Nebim, sabırla bekle ve görevine devam et.) Artık yakında Sen de göreceksin ve onlar da göreceklerdir.

  • 68:6

    Sizden, hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını (kimin meftun ve mecnun halini aldığını ve kimleri gizli güçlerin kullandığını Allah ortaya dökecektir).

  • 68:7

    Elbette Senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi Bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi Bilendir.

  • 68:51

    O inkâr edenler, Zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, Seni neredeyse gözleriyle devirecekler gibi (haset ve hıyanetle bakıp) nazar ediyorlardı. (Senin için ise:) "O, kesinlikle delirmiş bir insandır (cinnlerin ve karanlık güçlerin adamıdır)” diyorlardı. [Not: "Sanki bakışlarıyla (Seni) yiyecekler" gibi davranıyorlardı. Mekke kâfirleri o kadar kızgındılar ve haset-fesat içinde kıvranıyorlardı ki, Kur'an'ı işittikleri zaman Hz. Peygamber'i sanki gözleriyle yiyecek ve yıkacaklardı. Onların bu hali İsra Suresi 73. ve 77. ayetler arasında da anlatılmaktaydı.]

  • 72:18

    Şüphesiz mescitler, (yalnızca) Allah'a ait (kutsal kurumlardır). Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk yapmayın. (Fani ve aciz kimselere dua edip tapmayın.)

  • 72:19

    Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed), O'na dua (ibadet ve Hakkın hâkimiyeti) için her kalktığında, onlar (müşrikler) neredeyse çevresinde keçeleşiyor (kümeleşiyor)lardı; (yani bütün müşrikler ve münafık kimseler, Hz. Peygamber Efendimize düşmanlık hususunda birleşip kenetleşiyorlardı.)

  • 72:20

    (Ey Nebim!) "Ben gerçekten, sadece Rabbime dua (ve ibadet) ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum" diyerek (Allah’a sığınmalı ve görevini yapmalısın).

  • 72:21

    (Ey Nebim!) De ki: "Doğrusu Ben, sizin için ne bir zarar verebilirim, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim (Allah’ın izni ve iradesi dışında bunlara malik değilim; görevim tebliğimi tamamlamaktır)."

  • 72:22

    De ki: “Şüphesiz, Allah'tan (gelebilecek bir azaba karşı) Beni hiç kimse kesinlikle (koruyup) kurtaramayacaktır ve O'nun dışında asla bir sığınak da bulamayacağım.”

  • 72:23

    "(Benim görevim) Sadece Allah'tan olanı ve O'nun risalet mesajını tebliğ edip (açıklamaktır). Kim Allah'a ve O'nun Elçisine isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır."

  • 72:24

    Hatta ki onlar, kendilerine va’ad edileni (eceli ve ahireti) gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış (ve zavallıymış), artık öğrenmiş olacaklardır.

  • 80:20

    Sonra ona (hayat) yolu(nu; doğumunu, ihtiyaçlarına rahat ulaşma durumunu, doğaya ve yaşam şartlarına uyumu, mutluluğu, onurlu ve huzurlu duruşu, kutlu oluşu ve kurtuluşu) kolaylaştırmıştır.

  • 88:21

    Artık Sen, öğüt verip-hatırlat. (Çünkü) Sen, sadece bir öğüt verici-bir uyarıcısın.

  • 88:22

    Sen, onlar üzerine (tahakküm ve baskı kullanacak) bir zorlayıcı değilsin. (Çünkü dinde zorlama olmayacaktır.)

  • 111:1

    (Hz. Peygamberin kâfir ve zalim olan amcası) Ebu Leheb’in iki eli (ekonomik ve siyasi güçleri) de kurusun ve zaten kurudu (ve Allah’ın kahrından kurtulamadı.)

  • 111:2

    Malı ve kazandıkları da kendisine hiçbir yarar sağlayamadı (ve zararları savamadı).

  • 111:3

    (O azgın) Alevleri olan bir ateşe (cehenneme) girip (kalacaktır.)

  • 111:4

    Karısı da; odun hamalı (olarak oraya atılacaktır.)

  • 111:5

    Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) şekilde (cehennemi boylayacaktır. Çünkü, hakaret ve zahmet olsun diye Hakk Elçisinin kapısı önüne, dikenli dalları da aynen böyle taşıyıp yığmıştır.) [Not: Bu sure, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunun ispatıdır. Çünkü Resulüllah’ın, bu ayetlerden sonra 7 yıl daha yaşayan amcasının iman edip etmeyeceğini bilmesi imkânsızdır. Üstelik Ebu Leheb’in, münafıklık ederek, sırf Kur’an’ı yalancı çıkarmak üzere zahiren iman etmiş gibi davranamayacağını da bilen sadece Cenab-ı Hakk’tır.]

  • 2:146

    اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

    Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudi ve Hristiyan bilginleri), Onu (Kur'an’ı ve Resulüllah’ı) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirlerdi. (Hz. Peygamberin özelliklerini ve güzelliklerini kitaplarında okurlardı ve gelişini beklerlerdi.) Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile (kasten ve) kesinlikle gerçeği gizlerlerdi.

  • 3:31

    قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    (Ey Resulüm!) De ki: “Eğer (gerçekten) Allah'ı seviyorsanız (bu iddianızı ispat etmek üzere) Bana (sünnetime ve hayat sistemime) tâbi (ve teslim) olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlayıversin. Allah Gafûr ve Rahim’dir.” [Not: Hz. Peygamberimize: “Allah’ı seviyorsanız, O’nun Kitabına uyun” yerine “Bana tâbi olun” buyrulması; Sünnete ittiba ve itaatin gereğini ve önemini göstermektedir.]

  • 3:32

    قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ

    De ki: “(Her hususta ve hayatın her safhasında) Allah'a (Kur’an’a) ve Resulüne (sünnetine ve sistemine) itaat ediniz. (İslam’ın hükümlerini her halde ve her devirde yerine getiriniz. Adil devlet ve hükümete de karşı gelmeyiniz.) Eğer (bazıları İslam’ın hükümlerinden) yüz çevirirlerse, (biliniz ki onlar kâfirdir ve) Allah asla kâfirleri sevmemektedir.”

  • 3:132

    وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۚ

    Allah'a ve Elçisine (ve Onların izinden giden adil devlete ve hükümete) itaat edin, olur ki merhamet edilir (huzurlu ve onurlu yaşama ulaşıverir)siniz.

  • 3:152

    وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ

    Andolsun (Uhud’da ve kıyamete kadar buna benzer durumlarda), Allah size verdiği sözünde sadık kaldı (ve O'nun va’adi doğru çıktı, ki önceleri) siz O'nun izniyle onları (inkârcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Ta ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlığa yöneldiniz, isyan ettiniz ve (Hz. Peygamberce: “Sakın yerinizden ayrılmayın!” şeklinde verilen) emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için (imtihan gereği) sizi (bir müddet) ondan (manevi yardımdan mahrum bıraktı, cihad şuurundan ve ahiret duygusundan) çevirip uzaklaştırdı. Ama (sonra yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazıl (ve ihsan) sahibi olandır.

  • 4:41

    فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَه۪يدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شَه۪يدًاۜ

    Her ümmetten (onların hayat boyu davranışlarına) bir şahit getirdiğimiz ve (ey Resulüm,) Seni de onların üzerine (baş) şahit olarak getirdiğimiz zaman, (hesap gününde halleri) nasıl olacak (göreceklerdir)?

  • 4:59

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟

    Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere (sünnetine tâbi olun), ve sizden olan “Ulu’l-Emr’e” (yani, inandığınız gibi Hakk ve hayır üzere sizi yönetenlere, adil devlete ve hükümete, gerçek ilim ve içtihat ehline) de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta anlaşamayıp çekişirseniz, onu hemen Allah’a (Kur’an’a) ve Resulüne (Sünnete) arz edip (bunlara göre hüküm verin. Sorunlarınızı; sarih ayetleri ve sahih hadisleri esas alarak, akıl ve ilim yoluyla kıyas yaparak, İÇTİHAT yöntemiyle çözmeyi öğrenin). Şayet Allah’a ve ahirete inanıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır ve dönüp erişilecek netice olarak daha güzeldir.

  • 4:64

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَح۪يمًا

    Biz elçilerden hiç kimseyi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir gaye ile göndermedik. (Münafıklar) Onlar (isyan ve itiraz sebebiyle) kendi nefislerine zulmettiklerinde, şayet Sana gelip Allah'tan bağışlanma dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma talep etseydi, elbette Allah'ı tevbeleri fazlasıyla kabul eden, merhamet buyurup esirgeyen olarak bulabilirlerdi.

  • 4:65

    فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا

    (Ey Nebim!) Hayır (onların zannettiği gibi) değil; Senin Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde Seni hakem kılıp, sonra Senin verdiğin hükme, (hem de) içlerinde hiçbir sıkıntı (ve gizli itiraz) duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, onlar hakkıyla iman etmemişlerdir. (Çünkü iman; Ayet ve Hadisleri kutsal ölçü edinmeyi gerektirir. Bu ayete göre adil devlet ve hükümet kararlarına da itaat edilmelidir.)

  • 4:69

    وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقًاۜ

    Her kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse (ve sonuna kadar İslam’da ve cihadda sebat gösterirse), işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar (Hakkı doğrulayan sadıklar), şehitler ve salihlerle beraberdirler. Bunlar arkadaş olarak; ne iyi ve ne güzel (kimseler)dir.

  • 4:80

    مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ

    Kim Resul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiştir. (Hz. Peygamber; hem tebliğ hem de teşri -hüküm belirleme- ile görevli ve yetkilidir.) Kim de (Resul’den ve Sünnet’inden) yüz çevirirse (o hüsrana düşecektir), Biz Seni onların üzerine zorlayıcı bir bekçi göndermedik ya!..

  • 4:81

    وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

    (Sana karşı) "Tamam-kabul!" (itaat edeceğiz) derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup geceleyin karanlıklarda (gizli odalarda ve kendi aralarında) toplanarak Senin söylediğinin tam tersini kurgular (ve konuşurlar). Oysa Allah, karanlıklarda (gizli ortamlarda ve sinsi kafalarla) neler kurduklarını (biliyor ve) yazıyor. Sen onlardan (bu tutarsız ve münafık tavırlarından) yüz çevir ve aldırma! Allah'a tevekkül et, Vekîl olarak Allah kâfidir.

  • 4:113

    وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يمًا

    Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti Senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup Seni de saptırmak ve şaşırtmak için (çeşitli entrikalara) yeltenmişlerdi. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve Sana hiçbir şeyle zarar veremezlerdi. Allah, Sana Kitabı ve Hikmeti (Sünneti) indirdi ve Sana bilmediklerini öğretti. (İlham ve vicdani itminan yoluyla, Allah dilediği kullarına da bazı önemli ve gizemli gerçekleri bildirmektedir.) Allah'ın Senin üzerindeki fazlı (ihsanı ve ikramı) çok büyüktür (bunların kıymeti yüksektir, azametlidir).

  • 5:49

    وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ اَنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُص۪يبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ

    (Ey Nebim! İnsanların) Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve (sakın) onların hevâlarına (bâtıl ve bozuk kurallarına) uyma! (Çeşitli fitneler ve nefsi bahanelerle) Allah'ın Sana indirdiklerinin bir kısmından Seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet (yine de Hakk’tan) yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti (fitne ve tehlikeleri) tattırmak istemektedir. Şüphesiz insanların çoğu fasık kimselerdir.

  • 5:50

    اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟

    Onlar hâlâ cahiliye hükümlerini (Kur’an’ın tabii ve temel hukuk kurallarına, evrensel insan haklarına ve en güzel İslam ahlâkına aykırı düzenleri ve dönemleri) mi arıyorlar? Kesin bilgiye (yakine) dayanan sağlam inanca sahip bir topluluk için, hüküm ve hikmeti (kural ve prensipleri) Allah'tan daha güzel (ve mükemmel) olan kimdir?

  • 6:104

    قَدْ جَٓاءَكُمْ بَصَٓائِرُ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

    Gerçek şu ki; size Rabbinizden (O’nun kâinattaki zuhuratını ve Kur’an’ın hakikatini anlayıp kavrayacak) basiretler (yaratılış gerçeğini gösteren belgeler) gelmiştir. Kim (hikmet ve ibretle bakıp) basiretle görürse, kendi lehinedir; kim de (tabiat kanunlarındaki ve Kur’ani kurallardaki gerçeklere karşı) kör davranıp (görmek istemezse) bu da kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde bir bekçi (zorla imana getirici) değilim.

  • 6:105

    وَكَذٰلِكَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

    İşte Biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Öyle ki (inkârcılar ve münafıklar) Sana: "Sen (bu sözleri birilerinden) ders almışsın (Sen peygamber değilsin, başkalarının etkisinde kalmışsın!)” desinler ve Biz de (akledip) bilen bir topluluğa Onu (Kur’an’ı) açıkça belirtmiş (hikmet ve hakikatini beyan etmiş) olalım.

  • 6:107

    وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَٓا اَشْرَكُواۜ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ

    Eğer Allah dileseydi (herkesi imana mecbur kılar) onlar da şirk koşmazlardı. Biz Seni onlar üzerinde bir gözetleyici bekçi (zorla İslam’a getirici) kılmadık; Sen onlar üzerinde bir vekil de değilsin. (Suçları ve sorumlulukları kendilerine aittir.)

  • 7:157

    اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟

    Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan Elçiye (Hz. Muhammed’e) tâbi olurlar. Ki, O onlara ma’rufu (iyiliği) emreder, münkeri (kötülüğü) nehyeder, tertemiz şeyleri helâl; (ama) murdar (pis) şeyleri ise haram kılıp (öğütler) ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indirip hafifletir. İşte Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edip (işini kolaylaştıranlar) ve Onunla birlikte indirilen nura (Kur’an’a ve Sünnet-i Resulüllah’a) tâbi olanlar, elbette kurtuluşa erenler bunlardır. [Not: Bu Ayet-i Kerime, Tevrat ve İncil ehli olan Yahudi ve Hristiyanların, son Elçi Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman ve itaat etmeden felaha kavuşamayacaklarını vurgulamaktadır.]

  • 7:188

    قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِۚ وَمَا مَسَّنِيَ السُّٓوءُ اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟

    De ki: “Allah'ın dilemesi dışında, kendi nefsim için (bile) yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı daha çok arttırırdım ve (önceden tedbir alacağımdan) Bana hiçbir kötülük de dokunmazdı. Ben sadece, iman eden bir topluluk için, ancak bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.”

  • 9:58

    وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ

    (Ey Nebim!) Onlardan (münafıklardan, dağıttığın) sadakalar konusunda Seni yadırgayacaklar (dedikodu yapacaklar) vardır. Ondan kendilerine (bolca) verilirse hoşlanırlar, kendilerine (istedikleri kadar) verilmediği zaman ise bu sefer kızıp gazaplanırlar.

  • 9:59

    وَلَوْ اَنَّهُمْ رَضُوا مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ سَيُؤْت۪ينَا اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ وَرَسُولُهُٓۙ اِنَّٓا اِلَى اللّٰهِ رَاغِبُونَ۟

    Eğer onlar, Allah'ın ve Elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah ileride bize yine fazlından verir, O'nun Elçisi de (bizi adaletle gözetir), biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz. (O’nun rızasını gözetenleriz.)" deselerdi (ya)!..

  • 9:61

    وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Onlardan öyle kimseler de (var ki,) Peygamber'e eziyet edip incitirler; “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır (çevresindekilere aldanmaktadır)” diyerek (hücum ve hakaret ederler). De ki; “O, (aslında) sizin için bir hayır kulağıdır. (Hz. Muhammed AS) Allah'a da inanır, mü'minlere de inanır. Sizden gerçekten inananlar için de, O bir rahmettir. (Buna rağmen) Allah'ın Resulünü incitenler (ve eziyet edenler ise) acı bir azabı (hak etmişlerdir. Her türlü lanet ve zillet onlar içindir.)

  • 9:62

    يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْۚ وَاللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَحَقُّ اَنْ يُرْضُوهُ اِنْ كَانُوا مُؤْمِن۪ينَ

    (Münafıklar) Sizi hoşnut kılmak için (boşuna) Allah'a yemin ederler; oysa eğer (gerçekten) mü'min iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve Elçisi daha layıktır.

  • 9:63

    اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظ۪يمُ

    Bilmezler mi ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse (ve hıyanet ederse), onun için ebedi kalmak üzere cehennem vardır. İşte bu en büyük rezillik ve aşağılanmadır.

  • 9:128

    لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

    Andolsun ki size kendi içinizden; (her türlü) sıkıntıya düşmeniz (ve zorluk çekmeniz) Onun gücüne gidip izzeti nefsine dokunan, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Elçi gelmiştir.

  • 10:94

    فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ

    (Ey Resulüm!) Eğer Sana indirdiğimizden (ve geçmiş peygamberlerin hayat hikâyelerinden) kuşkudaysan (ve şayet bunların Rahmani mi şeytani mi olduğu konusunda şüphe duyuyorsan), Senden önce kitabı (Tevrat’ı) okuyanlara (Yahudi ve Hristiyanların âlim ve insaflı takımına) sor. Andolsun ki, Rabbinden Sana Hakk ve gerçek gelmiştir, şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olmayasın!

  • 10:95

    وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

    Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan (hükümlerini gereksiz ve geçersiz sayanlardan) da olma; yoksa hüsrana uğrayanlardan olup kalırsın.

  • 15:6

    وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ

    (Müşrikler Hz. Muhammed’e:) “Ey kendisine Zikir (Kur’an-ı Kerim) indirilen, Sen kesinlikle bir delisin!” demişlerdi.

  • 15:7

    لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

    (Hz. Muhammed Aleyhisselamın haklı çağrılarına ve hayırlı yoluna bir bahane bulamayan müşrikler) "Eğer doğruyu söylüyor isen, (Sana destek vermek üzere) bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" deyip (mucizeler istemişlerdi).

  • 15:8

    مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذًا مُنْظَر۪ينَ

    (Oysa) Hakk (ve gerekli) olmaksızın Biz melekleri indirmeyiz. (Göndermemiz gerektiğinde ise) O zaman da onlara göz açtırılmayacak (mühlet verilmeyecek, hemen helak edileceklerdi).

  • 17:47

    نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِه۪ٓ اِذْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

    Biz onların (marazlı münafıkların ve müşrik takımının) Senin (yanına gelip ve cemaatine girip konuşmalarına) kulak verdiklerinde ne (kasıtla) dinlediklerini, (arkandan kendi aralarındaki) gizli konuşmalarında ise o zalimlerin: "Siz büyülenmiş (mümkün olmayacak hayal ve kuruntuların etkisine girmiş) bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini de çok iyi biliriz.

  • 17:48

    اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلًا

    (Dikkat et) Sana nasıl örnekler (kafa karıştırıcı şeytani misaller) vererek saptıklarına bir bak, artık onların (İslam ve insanlık adına hayırlı) bir yola (girmeye iz’an ve vicdan) güçleri yetmemektedir.

  • 17:73

    وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلًا

    (Ey Resulüm!) Onlar (müşrikler) neredeyse, Sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman (ve Kur’an’ı onların keyfine göre yorumlaman) için Seni fitneye düşüreceklerdi. (Sen onların isteğine uyarsan) O zaman Seni de dost edineceklerdi.

  • 17:74

    وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـًٔا قَل۪يلًاۗ

    (Ey Nebim!) Eğer Biz Seni sağlamlaştırmasaydık (Hakk’ta sabit tutarak sahip çıkmasaydık), andolsun, (çeşitli hileler ve cazip tekliflerle gelen müşrik takımına) az bir şey (de olsa) onlara meyledip eğilim gösterecektin.

  • 17:75

    اِذًا لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يرًا

    Bu durumda Biz Sana, (dünya) hayatında da kat kat, ölümünden (sonra da) kat kat (acısını) tattırırdık; sonra Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın. (Ama Allah’ın hidayet ve himayesiyle onlara meyletmedin.)

  • 17:76

    وَاِنْ كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا وَاِذًا لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ اِلَّا قَل۪يلًا

    Neredeyse (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için Seni rahatsız ve tedirgin ediyorlardı (ve saldırmaya kalkışacaklardı; oysa) bu durumda kendileri de Senden sonra az bir süreden başka kalamazlardı.

  • 17:77

    سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْو۪يلًا۟

    (Bu hicret ve zahmet) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin de (tâbi oldukları) bir Sünnet(ullahtır ve imtihan şartlarındandır). Bizim kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın.

  • 18:6

    فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفًا

    Şimdi onlar bu (Hakk) söze (Kur'an'a) inanmayacak olurlarsa, belki de Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi ve buna değer mi? Bu nedenle imandan ve İslam’dan nasibi ve liyakati olmayanları kendi haline bırakmalıdır.)

  • 18:28

    وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْۚ تُر۪يدُ ز۪ينَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ وَكَانَ اَمْرُهُ فُرُطًا

    Sen de, sabah akşam, (her zaman) O’nun rızasını dileyerek, Rablerine dua edenlerle birlikte (olmaya, hizmet ve ibadet üzerinde durmaya) sabret. Dünya hayatının (geçici ve çekici) süsünü isteyerek gözlerini onlardan (Allah dostlarından) ayırıp kaydırma! (Sakın) Kalplerini, Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘hevâ ve heveslerine’ tâbi olan (ve nefsi arzularına tapan) ve (her) işinde aşırılığa kayan (ve ölçüyü kaçıran) kimselere uyma! (Ki bunun sonu hasarettir.)

  • 21:36

    وَاِذَا رَاٰكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًاۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ

    (Ey Resulüm!) İnkâr edenler Seni gördüklerinde, Seni ancak alay konusu ediniyorlar (ve yandaşlarına bakıp): "Sizin ilahlarınızı (putlarınızı ve tağutlarınızı) diline dolayan (ve zulüm saltanatının yıkılacağını konuşan) bu mu?" (diyorlar.) Oysa Rahman (olan Allah)ın sözünü (Kitabını) inkâr edenler kendileridir. (Bu ne küstahlıktır?)

  • 21:41

    وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟

    Andolsun, Senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden (elçiler ve davetçilerle) o dalga geçenleri, alaya aldıkları o (azap) sarıp-kuşatmıştı.

  • 21:42

    قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ

    (Ey Resulüm!) De ki: "Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah)tan (gelecek belalardan) kim koruyabilir?" Hayır, bilakis onlar Rablerini zikirden (ve Kur’an-ı Kerim’den) yüz çevirenler (onun mana ve mealine önem vermeyenler)dir.

  • 21:43

    اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ

    Yoksa Bize karşı kendilerini, (gazabımızı) engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? (Ki böyle sorumsuz hareket edilmektedir. Halbuki) Onların (putlarının ve tabulaştırılmış şahısların) kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmemektedir ve onlar Bizden (hiçbir yardım ve) yakınlık da görmeyeceklerdir.

  • 21:45

    قُلْ اِنَّمَٓا اُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِۘ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَٓاءَ اِذَا مَا يُنْذَرُونَ

    (Ey Nebim, müşriklere) De ki: “Ben sizi ancak (Allah’ın Bana) vahy(ettikleri) ile uyarıp-korkutuyorum. Ama sağır olanlar, korkutulup uyarıldıkları zaman da, bu çağrıya kulak vermemektedirler-işitmemektedirler.”

  • 21:46

    وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ

    Andolsun, onlara Rabbinin azabından 'ufacık bir esinti' (bir kasırga yeli bile) dokunacak olsa kesinlikle; "Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız" diyecekler (ve dövünecekler)dir.

  • 22:42

    وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ

    (Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (üzülme ve sonlarını gözle. Zira), onlardan önceki Nuh, Ad, Semud kavmi de (elçilerini) yalanlamışlardı.

  • 22:43

    وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ

    İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de (yalanlayıp isyana kalkışmışlardı);

  • 24:51

    اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    Aralarında hükmedip (karar vermesi) için Allah’a ve Elçisine (Kur’an ve Sünnet kaynaklı hükümlere ve düzene) çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: “(Hay hay, başımız üstüne!) İşittik (kabul ve) itaat ettik” demeleridir. İşte ancak bunlar (ve böyle davrananlar) kurtuluşa ereceklerdir.

  • 24:52

    وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ

    Kim (her konuda) Allah'a ve Resulüne itaat eder de (Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Sünnetini ölçü alırsa) ve Allah'tan saygıyla korkup O'ndan (kahrına uğramaktan) sakınırsa, işte bunlar ‘başarı ve mutluluğa’ erecek kimselerdir.

  • 24:53

    وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

    (Ey Resulüm!) Eğer Sen onlara emrettiğin takdirde, (cihad için hemen sefere) çıkacaklarına dair (münafıklar) yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içmektedirler. De ki: “Boşuna yemin etmeyin, (sizden istenen sadece) bilinen (örf üzere beklenen) bir itaattir. Allah, (bütün) yaptıklarınıza (en ince ayrıntılarına kadar) Habîr’dir.”

  • 24:54

    قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

    De ki: “(Her hususta sarih ayetleri ve sahih hadisleri esas alarak) Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirip dönerseniz, artık Onun (Peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer Ona (Peygambere) itaat eder (sünnetine uyup izinden gider)seniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.” (“Kur’an bize yeterlidir, Peygamber sünneti ve öğretileri gereksizdir” diyenlerin hidayetleri kararıverecektir!)

  • 24:55

    وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًاۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـًٔاۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

    Allah, içinizden iman edenlere ve (taat, cihad, hayrü hasenât gibi) salih ameller işleyenlere (şunları) va’ad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, bunları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği (Hakk) dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak (İslami hükümleri tatbik imkânı ve iktidarı sağlayacak) ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirip (huzura ulaştıracaktır. Çünkü) Onlar, yalnızca Bana ibadet (ve kulluk) yaparlar (her hususta Kur’ani kuralları ve Nebevi düsturları esas alırlar) ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. (Artık) Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.

  • 24:56

    وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

    (O halde) Namazı (huzurla ve şuurla) ikâme edip (yerine getirin), zekâtı (hakkıyla) verin ve Resule (Elçiye ve sünnetine) itaat edip (cehdü gayret gösterin. İşte böyle yaparsanız) umulur ki rahmete eriştirilirsiniz.

  • 24:63

    لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًاۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًاۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    (Ey iman edenler ve toplum düzenine girenler!) Sakın Elçinin (ve temsilcilerinin talimat ve) davetini, aranızda herhangi birinizin diğerini (hizmete) çağırması gibi değerlendirmeyin. Allah sizden, birbirinizin (ve uydurma mazeretlerin) arkasına gizlenerek sıvışıp kaçanları (ve görevden kaytaranları çok iyi) bilir. Bu nedenle Elçinin (Kur’an’ın Adil Düzenine davetçilerin) emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belanın çarpmasından, yahut kendilerine acı bir azabın dokunmasından korkup çekinmelidirler!..

  • 25:41

    وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًاۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولًا

    (Ey Nebim!) Onlar Seni gördükleri zaman, Seni sadece alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın elçi olarak gönderdiği bu mu?" (diyerek, kendi akıllarınca ve ayarlarınca güya dalga geçmektedirler.)

  • 25:42

    اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلًا

    (İnkârcılar ve münafıklar) Diyorlar ki: "Eğer bunların (bâtıl yollarımızın ve putlarımızın) üzerinde (inadımızla sabır ve) kararlılık göstermeseydik, (bu Peygamber) neredeyse bizi ilahlarımızdan (kapıldığımız zulüm ve günah ortamından) saptıracaktı." Oysa azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, yakın bir gelecekte bilip öğreneceklerdir.

  • 25:43

    اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلًاۙ

    (Ey Nebim ve Hakk elçilerim!) Kendi istek ve tutkularını (nefsi hevâsını) ilah edinen(ler)i gördün mü? Şimdi ona karşı Sen mi vekil olacaksın? (Bırak, herkes hak ettiğine erişecektir.)

  • 25:44

    اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلًا۟

    Yoksa Sen, onların çoğunu (Hakk sözü) duyar, ya da aklını kullanır (gerçeği dinleyip anlar ve vicdanına uyar) mı sanıyorsun? Oysa onlar ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar (tuttukları) yol bakımından (hayvanlardan) daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.

  • 25:77

    قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا

    (Ey Resulüm!) De ki: “Eğer sizin duanız (davanız, takvanız) olmasaydı, Rabbim size ne diye değer versindi? Fakat siz (mademki) kesin şekilde yalanladınız (Kur’an’ın her hükmünün gerekli ve geçerli olmadığını söylediniz); artık (bunun cezası da mutlaka lazımdır ve azabı da) kaçınılmaz olacaktır (ve elbette çekilecektir).”

  • 26:215

    وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ

    Ve mü'minlerden, Sana tâbi olanlara (koruyucu) kanatlarını gerip indir. (Onları sahiplenip sevindir.)

  • 26:216

    فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ

    (Kâfirler, zalimler ve döneklik edenler) Eğer Sana isyan edecek olurlarsa, (üzülme:) "Gerçekten Ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım" diyerek (kalbini Allah’a çevir)!

  • 28:44

    وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ

    Musa'ya o işi (Emr-i İlahi olan vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, (ey Nebim) Sen (Tûr'un) batı yanında (Hz. Musa’nın inzivaya çekildiği makamda) değildin ve (buna) şahit olanlardan da değildin. (Bu tarihi ibret derslerini Sana Biz vahyetmekteyiz.)

  • 28:45

    وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ

    Velâkin Biz birçok nesiller (yaratıp) inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve Sen Medyen halkı içinde yaşayıp da (Musa’nın haberlerini ve) ayetlerimizi onlardan okuyarak (öğrenmiş de) değilsin. Ancak (bu bilgileri Sana öğreten ve) risaletle gönderen Biziz.

  • 28:46

    وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

    (Ey Resulüm, Musa'ya) Seslendiğimiz zaman da (evet) Sen Tûr'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak Senden önce kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelmemiş olan bir kavmi uyarasın diye (gönderildiğin için bu bilgiler Sana vahyedilmektedir). Bu, umulur ki öğüt alıp düşünürler diyedir.

  • 28:47

    وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Şayet (insanlar) kendi ellerinin öne sürdükleri (işledikleri kötülükleri) dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: 'Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de, böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecek (ve mazeret ileri sürecek) olmasalardı (Seni göndermezdik).

  • 29:48

    وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذًا لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ

    (Ey Nebim!) Bundan (Kur’an’dan) önce Sen hiç kitap okuyan birisi değildin ve onu kendi elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, bâtılda olanlar (bunları kendisi uydurup yazdı diye) kuşkuya kapılırlardı. (Bu nedenle Allah CC Seni “Ümmiy” kıldı.)

  • 32:3

    اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

    Yoksa onlar: “Bunu (Peygamber kendisi) uydurdu” mu diyorlar? Hayır, O Rabbinden (gelmiş olan) bir Hakk’tır. Senden önce kendilerine (izah ve irşad edici) uyarıcı (bir peygamber) gelmemiş (olan Arabistan’daki) topluluğu uyarman (ve ardından tüm insanlığa duyurman) için (Kur’an indirilmiş bulunmaktadır). Umulur ki hidayet bulurlar (diye onlara okunmaktadır).

  • 33:33

    وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًاۚ

    Hem vakarınızla (ağır başlı ve saygılı biçimde) evlerinize bağlı kalın (zaruri ihtiyaçlar, çalışma durumları, alışveriş ve öğretim konuları dışında, kendi hanenizde kalıp, yuvalarınızı eğitim ve üretim merkezlerine çevirmeye çalışın). Evvelki cahiliye (devri kadınları) gibi süslenip saçılarak, (teşhircilik yapmak; güzel ve çekici yerlerinizi ve cilvelerinizi gösterip erkekleri kendinize baktırmak için) kırıtarak sokağa çıkmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisine itaatli (dikkatli ve erdemli) davranın. Ey Ehl-i Beyt (Resulüllah’ın ailesi)! Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) giderip arındırmayı ve sizi tertemiz kılmayı arzulamaktadır.

  • 33:36

    وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا

    Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği (bir konuda karar verdiği) zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için, artık o işte kendi isteklerine (ve beklentilerine) göre (başka görüşleri) seçme ve tercih hakkı yoktur, olamaz! Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, (Ayet ve Hadislerin açık hükümlerini çiğner veya kendi keyfince te’vil edip tersine çevirirse,) işte gerçekten o, apaçık bir sapkınlıkla sapmıştır.

  • 33:57

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُه۪ينًا

    Şüphesiz, (her asırda ve her fırsatta) Allah'a ve Elçisine eziyet verenler (dinine ve davasına hıyanet edenler ve Peygamberin öğüt ve öğretilerini gereksiz görenler) var ya; Allah, onlara dünyada ve ahirette lanet etmiştir ve onlar için (her iki âlemde) aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır. (Şimdilik tayin ve takdir edilen cezalandırma vakti beklenmektedir.)

  • 33:69

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهًا

    Ey iman edenler, (sağlığı ve ahlâkı konusunda haksız ithamlarda bulunarak) Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu (iftiracıların) demekte olduklarından temize çıkardı. Zaten o, Allah katında vecih (seçkin ve şahsiyetli) olan birisiydi.

  • 33:71

    يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظ۪يمًا

    Ki (Allah) amellerinizi (karşılıklı muamelelerinizi) ıslah etsin (iyileştirip düzeltsin) ve günahlarınızı bağışlayıp (kötülüklerinizi gidersin. Çünkü yalancılık, mahrumiyet ve mahcubiyettir; doğruluk ise hayır ve berekettir.) Kim Allah'a ve Elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla huzura ve başarıya erişmiştir.

  • 37:35

    اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ

    Çünkü onlara: "Allah'tan başka (hüküm koyan, rızası aranan ve ibadet olunan) ilah yoktur" denildiği zaman, kibirlenip büyüklük taslarlardı.

  • 37:36

    وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ

    Ve; "Biz, cinnlenmiş (deli gibi, Hakk düzen hayallerine kapılıvermiş) bir şair için ilahlarımızı (servet ve şehvet putlarımızı) terk edecek (kadar aptal mıyız?” diye hava atarlardı).

  • 37:37

    بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ

    Hayır, O (Peygamber size) Hakkı getirmiş ve gönderilen (diğer elçi)leri de doğrulamıştı.

  • 37:38

    اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ

    Şüphesiz siz, (şimdi müstahak olduğunuz) acı azabı tadıcılarsınız.

  • 37:39

    وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ

    (Elbette) Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.

  • 41:6

    قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ

    (Onlara) De ki: "Ben ancak (beşer cinsinden) sizin benzeriniz olan bir insanım. Bana sadece, (yaratan, yaşatan ve tapınılacak olan) sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunmaktadır. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin (ki kurtulasınız). Vay haline o müşriklerin! (Ki sonunda pişman ve perişan olacaklardır.)

  • 42:15

    فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ

    (Ey Nebim!) O halde Sen (sürekli) davet et (herkesi Hakka çağırıp dur) ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamete koyul… Onların hevâ(i arzularına ve dünyevi tutkularına) uyma! Ve “Ben Allah’ın indirdiği Kitaptan (her hüküm ve habere) inandım ve aranızda (Kur’an) adaletiyle (davranmakla) emrolunup (görevli kılındım)” deyip (Hakkı uygula… De ki): “Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. (Artık) Bizimle aranızda (uydurma) ‘deliller getirerek boşuna tartışma(ya, hüccetli münakaşaya' gerek) yoktur. (Nasıl olsa) Allah (ahiret günü) bizi bir araya getirip-toplayacaktır. Dönüş O'nadır (herkesin hesabını bizzat görecektir).”

  • 46:35

    فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

    (Ey Nebim!) O halde, Ulü'l-Azim (azim sahibi, kararlılık ve dayanıklılık ehli) peygamberler gibi Sen de sabret. (Zalimler ve hainler hakkında) Onlarla ilgili (kararım konusunda) acele etme! Onlara va’ad edilen azabı (yakında) gördükleri gün, sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar (çok az bir zaman kalmış) gibi olacaklar (başlarına gelen beladan ve kötü sondan dolayı yaşadıkları saltanat dönemleri kendileri için zillete ve nedamete dönüşmüş bulunacak)dır. Bu bir tebliğ (ve hatırlatma)dır. Artık fasık olan (günahlara dalıp Hakk yoldan sapıtan) kimselerden başkası helake uğratılır mı?

  • 47:33

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ

    Ey iman edenler, (Kur’an ve Sünnet hükümlerine uymak ve İslam’ı hayata hâkim kılmak üzere) Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve (Yahudi ve Hristiyanların güdümüne girip ve münafık din adamlarının fetvalarına güvenip de, Hakk’tan ayrılıp bâtıla yanaşmak ve Peygamberin sünnetini gereksiz saymak suretiyle) kendi amellerinizi geçersiz kılmayın (dünya ve ahiretinizi boşa çıkarmayın.)

  • 48:10

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah'ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (Hakk davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.

  • 48:17

    لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌۜ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا اَل۪يمًا۟

    (Haksızlığın ve ahlâksızlığın hâkim olduğu bir dönemde ve ülkede, yeniden adaleti hâkim kılmak, ilmi ve insani bir düzene kavuşmak üzere gayret etmek herkese farz-ı ayındır. Ancak hizmet yapamayacak ve işe yaramayacak kadar) Kör, topal ve hasta olanlara vebal yoktur. (Böyle ciddi mazeret ve mecburiyetleri olanların dışında) Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder de (gayret gösterirse), Allah onu altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokacaktır. Kim de (cihadla ve Milli savunmayla ilgili hizmet ve hazırlıklardan) geri kalır (ve kaytarırsa) onu da çok acı bir azapla cezalandıracaktır.

  • 52:31

    قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّص۪ينَۜ

    De ki: “(Öyle ise) Siz gözetleyedurun; çünkü Ben de sizinle birlikte (Allah’ın; inkârcıları ve münafıkları rezil ve zelil duruma sokacağını, sadıkları da aziz ve muzaffer kılacağını) gözetleyip bekleyenlerdenim.”

  • 52:48

    وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ

    (Ey Resulüm! Sen) Rabbinin hükmüne sabret, çünkü kesinlikle Sen (sürekli) gözlerimiz(in önün)desin. (Biz Seni her halde görüp gözetmekteyiz.) Ve her (ibadet ve hizmet için) kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et (ki kulluk bunu gerektirir.)

  • 57:28

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَاٰمِنُوا بِرَسُولِه۪ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِه۪ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ

    Ey iman edenler! Allah'tan korkun (küfür ve kötülükten çekinin) ve O'nun Elçisine iman (ve Peygamberin sünnetine ittiba) edin ki, size Kendi rahmetinden (dünyada zafer ve izzet, ahirette ise cennet ve rü'yet olarak) iki pay (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz (böylece Hakka ve hayra erişeceğiniz) bir nur (akıl, feraset ve dirayet) versin ve size mağfiret etsin. Allah çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 58:5

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحَٓادُّونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ مُه۪ينٌۚ

    Gerçekten Allah'a ve O’nun Resulüne karşı (isyan edip onların sınırlarını tanımayarak kendileri kural koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi perişan edilip alçaltılacaklardır. Oysa Biz apaçık ayetler (ve hükümler) indirip (helâli ve haramı, genel hukuk ve ahlâk kurallarını açıklamışızdır). Kâfirler için küçültücü bir azap vardır.

  • 58:8

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوٰى ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِۘ وَاِذَا جَٓاؤُ۫كَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللّٰهُۙ وَيَقُولُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللّٰهُ بِمَا نَقُولُۜ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمَص۪يرُ

    ‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis fesatçılığından) menedilip (uyarıldıkları halde), sonra bu yasaklandıkları şeye dönüp duranları; günahı, düşmanlığı ve Elçiye isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmez (ve farkında olmaz) mısın? Onlar Sana geldikleri zaman, Seni Allah'ın selamlamadığı biçimde selamlamakta (ve Müslüman rolü oynamaktadırlar). Fakat kendi kendilerine (kaldıklarında ise): "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya" diyerek (inkârlarını kusmaktadırlar). Onlara cehennem yeterlidir (gereklidir); oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir dönüş yeridir (girdiklerinde anlayacaklardır).

  • 58:9

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

    “Ey iman edenler! (Birileriyle) Gizli konuşmanız (gerektiği) zaman da; (sakın) günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere (ve dolayısıyla Müslümanları adaletle idare eden yöneticilere haksız yere) karşı gelmeyi fısıldaşmayın! (Fesatçılık ve fırsatçılık yapmayın.) Ancak iyilik yapmayı, takvayı (Allah’a karşı gelmekten; kötülük ve küfürden uzak durmayı) hatırlatıp (hayırlı telkinler yaparak) konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.

  • 58:20

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحَٓادُّونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْاَذَلّ۪ينَ

    Şu kesin bir gerçektir ki; (Hakkı ve hayrı tanıdıktan ve katıldıktan sonra, dünyalık hesaplarla) Allah’a ve Resulüne (muhalefet bayrağı açıp) karşı çıkarak (İslam davasına hıyanet edip ayrılanlar var ya) işte onlar mutlaka rezil ve zelil düşecek aşağılık kimseler arasındadırlar.

  • 58:21

    كَتَبَ اللّٰهُ لَاَغْلِبَنَّ اَنَا۬ وَرُسُل۪يۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ

    (Unutmayınız ki) Allah, “muhakkak Ben ve Elçilerim galip geleceğiz” diye yazmış (ve kararlaştırmış)tır. (Allah’ın partisi ve Kur’an’ın takipçisi olanlar mutlaka kazanacak ve başarıya ulaşacaklardır.) Gerçekten Allah, en büyük Kuvvet sahibidir, Güçlü ve Üstün olandır.

  • 59:7

    مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ

    Allah'ın o (fethedilen bölge ve) şehir halkının (malından) Resulüne verdiği fey (ganimet malları); Allah'a, Resul'e, (Adil devlet ve hükümet bütçesine ve Elçiye) yakın akrabalığı olanlara (Ehl-i Beyt’e), yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden sadece zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (bir etkili nimet) olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan da uzaklaşın ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah’ın, cezası (ikâbı) pek şiddetlidir. [Not: Bu ayet Hz. Peygambere hüküm koyma yetkisi verildiğini bildirmektedir.]

  • 60:12

    يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا جَٓاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلٰٓى اَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللّٰهِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْن۪ينَ وَلَا يَقْتُلْنَ اَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْت۪ينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَر۪ينَهُ بَيْنَ اَيْد۪يهِنَّ وَاَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْص۪ينَكَ ف۪ي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Ey Nebi(m)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinaya bulaşmamak, çocuklarını öldürmeye kalkışmamak, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayrimeşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan ve itirazdan sakınmak üzere, Sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. (Çünkü İslam’ın adalet düzeninde, kadınlar da erkekler gibi hür ve asil bireylerdir.) Şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 62:2

    هُوَ الَّذ۪ي بَعَثَ فِي الْاُمِّيّ۪نَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ

    O (Allah), ümmiler içinde(n seçip), kendilerinden (biri olan) ve onlara ayetlerini okuyan, onları (Kur’an’la ve izahıyla) temizleyip arındıran ve onlara Kitap ve hikmeti (Sünneti) öğretip (açıklayan kutlu) bir Elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir şaşkınlık ve sapkınlık içindeydiler.

  • 64:12

    وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاِنَّمَا عَلٰى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

    (Öyle ise her konuda) Allah'a itaat edin ve Resul’e de itaat edin. (Hem Kur’an-ı Kerim’i, hem de Peygamberin sünnetini rehber edinin.) Şayet (bundan) yüz çevirecek (ve Hakk’tan dönecek) olursanız, artık Elçimizin üzerine düşen (sadece) apaçık bir tebliğ (gerçeği en yalın biçimde size iletme)dir.

  • 68:1

    نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ

    Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;

  • 68:2

    مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ

    Sen, Rabbinin nimetiyle (O’nun hidayet ve inayeti sayesinde) bir mecnun (cinnlenmiş ve şeytani çevrelerin güdümüne girmiş birisi) değilsin.

  • 68:3

    وَاِنَّ لَكَ لَاَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍۚ

    Gerçekten Senin için (asla tükenmeyen ve hiç) kesintisi olmayan (temenni ve memnuniyetin çok ötesinde şerefli ve izzetli) bir ecir verilecektir. [Not: “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi, “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan, her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir.]

  • 68:4

    وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [Not: Bu cümlede iki anlam vardır. Birincisi; insanları hidayete yönlendirmek için Aleyhisselatüvesselam Efendimizin katlandığı bütün bu zahmet ve eziyetler, O’nun çok yüksek ve örnek bir ahlâk üzere olduğunun en açık belgesidir. Aksi takdirde, zayıf ahlâklı ve sabırsız olan bir insanın bunlara tahammül etmesi mümkün değildir. İkincisi; Kur'an'ın terbiyesiyle Peygamberimizin, bu yüksek ve temiz ahlâkı, kâfirlerin O’na delilik ithamlarına karşı en açık bir yanıt gibidir.]

  • 68:5

    فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ

    (Ey Nebim, sabırla bekle ve görevine devam et.) Artık yakında Sen de göreceksin ve onlar da göreceklerdir.

  • 68:6

    بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ

    Sizden, hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını (kimin meftun ve mecnun halini aldığını ve kimleri gizli güçlerin kullandığını Allah ortaya dökecektir).

  • 68:7

    اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ

    Elbette Senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi Bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi Bilendir.

  • 68:51

    وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ

    O inkâr edenler, Zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, Seni neredeyse gözleriyle devirecekler gibi (haset ve hıyanetle bakıp) nazar ediyorlardı. (Senin için ise:) "O, kesinlikle delirmiş bir insandır (cinnlerin ve karanlık güçlerin adamıdır)” diyorlardı. [Not: "Sanki bakışlarıyla (Seni) yiyecekler" gibi davranıyorlardı. Mekke kâfirleri o kadar kızgındılar ve haset-fesat içinde kıvranıyorlardı ki, Kur'an'ı işittikleri zaman Hz. Peygamber'i sanki gözleriyle yiyecek ve yıkacaklardı. Onların bu hali İsra Suresi 73. ve 77. ayetler arasında da anlatılmaktaydı.]

  • 72:18

    وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَدًاۙ

    Şüphesiz mescitler, (yalnızca) Allah'a ait (kutsal kurumlardır). Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk yapmayın. (Fani ve aciz kimselere dua edip tapmayın.)

  • 72:19

    وَاَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللّٰهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًاۜ۟

    Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed), O'na dua (ibadet ve Hakkın hâkimiyeti) için her kalktığında, onlar (müşrikler) neredeyse çevresinde keçeleşiyor (kümeleşiyor)lardı; (yani bütün müşrikler ve münafık kimseler, Hz. Peygamber Efendimize düşmanlık hususunda birleşip kenetleşiyorlardı.)

  • 72:20

    قُلْ اِنَّمَٓا اَدْعُوا رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِه۪ٓ اَحَدًا

    (Ey Nebim!) "Ben gerçekten, sadece Rabbime dua (ve ibadet) ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum" diyerek (Allah’a sığınmalı ve görevini yapmalısın).

  • 72:21

    قُلْ اِنّ۪ي لَٓا اَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا

    (Ey Nebim!) De ki: "Doğrusu Ben, sizin için ne bir zarar verebilirim, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim (Allah’ın izni ve iradesi dışında bunlara malik değilim; görevim tebliğimi tamamlamaktır)."

  • 72:22

    قُلْ اِنّ۪ي لَنْ يُج۪يرَن۪ي مِنَ اللّٰهِ اَحَدٌ وَلَنْ اَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَدًاۙ

    De ki: “Şüphesiz, Allah'tan (gelebilecek bir azaba karşı) Beni hiç kimse kesinlikle (koruyup) kurtaramayacaktır ve O'nun dışında asla bir sığınak da bulamayacağım.”

  • 72:23

    اِلَّا بَلَاغًا مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِه۪ۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ

    "(Benim görevim) Sadece Allah'tan olanı ve O'nun risalet mesajını tebliğ edip (açıklamaktır). Kim Allah'a ve O'nun Elçisine isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır."

  • 72:24

    حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِرًا وَاَقَلُّ عَدَدًا

    Hatta ki onlar, kendilerine va’ad edileni (eceli ve ahireti) gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış (ve zavallıymış), artık öğrenmiş olacaklardır.

  • 80:20

    ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ

    Sonra ona (hayat) yolu(nu; doğumunu, ihtiyaçlarına rahat ulaşma durumunu, doğaya ve yaşam şartlarına uyumu, mutluluğu, onurlu ve huzurlu duruşu, kutlu oluşu ve kurtuluşu) kolaylaştırmıştır.

  • 88:21

    فَذَكِّرْ اِنَّمَٓا اَنْتَ مُذَكِّرٌۜ

    Artık Sen, öğüt verip-hatırlat. (Çünkü) Sen, sadece bir öğüt verici-bir uyarıcısın.

  • 88:22

    لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍۙ

    Sen, onlar üzerine (tahakküm ve baskı kullanacak) bir zorlayıcı değilsin. (Çünkü dinde zorlama olmayacaktır.)

  • 111:1

    تَبَّتْ يَدَٓا اَب۪ي لَهَبٍ وَتَبَّۜ

    (Hz. Peygamberin kâfir ve zalim olan amcası) Ebu Leheb’in iki eli (ekonomik ve siyasi güçleri) de kurusun ve zaten kurudu (ve Allah’ın kahrından kurtulamadı.)

  • 111:2

    مَٓا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَۜ

    Malı ve kazandıkları da kendisine hiçbir yarar sağlayamadı (ve zararları savamadı).

  • 111:3

    سَيَصْلٰى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍۚ

    (O azgın) Alevleri olan bir ateşe (cehenneme) girip (kalacaktır.)

  • 111:4

    وَامْرَاَتُهُۜ حَمَّالَةَ الْحَطَبِۚ

    Karısı da; odun hamalı (olarak oraya atılacaktır.)

  • 111:5

    ف۪ي ج۪يدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ

    Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) şekilde (cehennemi boylayacaktır. Çünkü, hakaret ve zahmet olsun diye Hakk Elçisinin kapısı önüne, dikenli dalları da aynen böyle taşıyıp yığmıştır.) [Not: Bu sure, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunun ispatıdır. Çünkü Resulüllah’ın, bu ayetlerden sonra 7 yıl daha yaşayan amcasının iman edip etmeyeceğini bilmesi imkânsızdır. Üstelik Ebu Leheb’in, münafıklık ederek, sırf Kur’an’ı yalancı çıkarmak üzere zahiren iman etmiş gibi davranamayacağını da bilen sadece Cenab-ı Hakk’tır.]