Peygamberimizin(a.s.)peygamberliği

  • 2:119

    اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۙ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz Biz Seni bir müjdeci ve bir uyarıcı (inzar ve irşad edici) olarak, Hakk (Kur'an) ile gönderdik. Sen cehennem ehlinin (sapkınlık ve suçlarından) sorumlu değilsin.

  • 2:252

    تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَاِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

    Bunlar, (basit hikâyeler değil) Allah'ın ayetleridir ki, bunları Sana Hakk (ve ibret) olarak okuyoruz (vahyedip öğretiyoruz). Elbette Sen bu (gerçekleri öğretmekle görevli) elçilerdensin.

  • 3:62

    اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّۚ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    Şüphesiz Bu (Kur’an), gerçek bir olayın (İsa’nın gelişinin, İslami dirilişin, kıyamet ve ahiretin) haberi (ibretli ve hikmetli hikâyesi)dir. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah, Üstün, Galip ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 3:79

    مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا ل۪ي مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ

    Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve hikmeti ve peygamberliği verdikten sonra, (dönüp) insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin!" deme (hakkı ve yetki)si yoktur, (bu asla layık ve yakışık değildir!) Fakat o, (ilim ve eğitim ehline:) "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler (Allah’ın dinine samimi ve daimi hizmetçiler) olunuz" (demekle görevlidir).

  • 3:144

    وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:159

    فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 4:105

    اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ

    (Ey Resulüm!) Biz Sana Kitabı (Kur'an'ı) Hakk olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın Sana gösterdiği şekilde (adaletle) hüküm veresin (İslami ve insani hukuk kurallarına göre hükümet edesin). Sakın (İslami amaç ve çabalara balta vuran ve Hakk davadan ayrılan) hainlerin koruyucusu ve savunucusu olma!..” (Ve onların tarafını tutma! diye Hz. Peygamber Efendimizin şahsında bütün mü’minler uyarılmıştır.)

  • 4:106

    وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ

    Ve (sürekli samimiyetle tevbe istiğfar edip) Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 5:67

    يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

    Ey Resulüm! Rabbinden Sana indirileni (aynen ve eksiksiz olarak) tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun (Allah’ın) elçiliğini (risalet vazifeni ve tebliğ mesuliyetini) aksatmış (görevini yapmamış) olursun. (Bu hususta hiç kimseden korkma, çünkü) Allah Seni insanlar(ın zararın)dan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, (bile bile) kâfir olan bir topluluğu hidayete erdirmeyecektir.

  • 6:14

    قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُۜ قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَسْلَمَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    De ki: "O, gökleri ve yeri yaratıp (dururken) ve O (her şeyi) yedirip besleyen (olduğu halde, ama Kendisi) beslenmezken, Ben (hâlâ) Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" (Allah’ın dışındaki şahısların ve tağutların velayet ve yönetimine sığınmak iman zaafiyetidir.) De ki: "Bana gerçekten Müslüman olanların ilki (örneği ve önderi) olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma” (denildi ve Ben buna uyarım).

  • 6:19

    قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ

    (Müşriklere sorup) De ki: "Şahitlik bakımından hangi şey (geçerli ve güvenilir olarak) daha büyüktür?" (Ve yine cevap verip) De ki: “(Elbette) Allah(tır! O) Benimle sizin aranızda şahittir. Sizi -ve kime ulaşırsa herkesi- kendisiyle uyarmam için Bana şu Kur'an vahyedildi. Gerçekten Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğu (yalanına) siz mi şahitlik (iddia) ediyorsunuz?" De ki: "Ben (asla bu iftiraya) şehadet (ve kabul) etmem." De ki: "O, ancak bir tek olan İlahtır ve gerçekten Ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."

  • 6:48

    وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

    Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-inzar ediciler olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltip (hidayet ve istikamet yoluna girerse), artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

  • 7:158

    قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَم۪يعًاۨ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۖ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ الَّذ۪ي يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِه۪ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

    (Ey Resulüm!) De ki: "Ey insanlar! Ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir Elçisi (Peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. (Yaratan, yaşatan ve canını alıp ahirete çıkaran O’dur.) Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan Elçisine iman edin (ve teslim olun). O da (Hz. Peygamber de sadece) Allah'a ve O'nun kelimelerine (hüküm ve haberlerine) inanmaktadır. O’na (hakkıyla) tâbi olun ki hidayete ermiş olasınız.”

  • 11:2

    اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنَّن۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌۙ

    Öyle ki; Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. (Sadece O’nun kurallarına uyup, yalnız O’nun rızasını gözetin. Şunu bilin ki) Gerçekten Ben, O’nun tarafından sizi ikaz eden ve müjdeleyen (bir peygamber)im.

  • 13:7

    وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ۟

    Kâfirler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." (Oysa) Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve bütün toplumlar için bir hidayet önderi makamındasın (veya; her kavmin İslam’ı öğretecek ve yol gösterecek kendi "hâdi"leri ve Mehdileri vardır).

  • 16:64

    وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا ف۪يهِۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

    Biz Sana Kitabı indirdik ki; hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara beyan edip (açıklayasın, zira bu Kitap) inanan bir topluluk için hidayet ve rahmettir. (Demek ki Hz. Peygamber Efendimiz aynı zamanda Kur’an ayetlerini açıklayıp yorumlamak ve örnek olarak uygulamakla görevlidir.)

  • 16:89

    وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يدًا عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟

    Her ümmete kendi içlerinden birisini (görevli nebi ve davetçilerini) onların üzerine bir şahit getirdiğimiz diriltme günü, (ey Nebim!) Seni de onlar üzerine bir şahit olarak getireceğiz (Baş müşahit makamına eriştireceğiz). Biz Kitabı (Kur’an’ı) Sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde (kaynağı) olarak indirdik. [Not: Bu düşünce yapısı ile mü’minler, olayları; cahiliye toplumunun değer ölçülerine göre değil, Kur’an’ın hükmüne göre yorumlamak mecburiyetindedirler.]

  • 17:54

    رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا

    (Elbette) Sizi (amelinizi, niyetinizi, gerçek mahiyetinizi) en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet edip (bağışlayıverir), dilerse sizi azaplandırıp (cezanızı) verir. Biz Seni onların üzerine bir vekil (ve sorumlu kefil) olarak göndermedik. (Görevin sadece tebliğdir ve Hakkın hâkimiyeti için gayrettir.)

  • 18:110

    قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا

    De ki: “Şüphesiz Ben, sadece sizin benzeriniz olan bir beşerim; ancak Bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyedilmektedir. (Ben size Allah’ın emirlerini tebliğ etmekteyim.) Kim Rabbine (O’nun rahmetine, cennetine ve rü’yetine) kavuşmayı umuyor (ve arzuluyor)sa, artık (İslami, insani ve milli görevlerini, meslek ve memuriyetini tam ve sağlam yaparak) salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O’na ortak etmesin (insanlara gösteriş ve riyakârlık yapıp amellerini boşa vermesin).”

  • 21:107

    وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ

    (Ey Nebim!) Biz Seni (ve Kur’an-ı Kerim’i) bütün âlemlere (ve dönemlere) rahmet (vesilesi ve selamet rehberi) olarak gönderdik.

  • 22:49

    قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ

    De ki: “Ey insanlar, gerçekten Ben sizin için (sadece) apaçık bir uyarıcıyım.”

  • 25:56

    وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًا

    (Ey Nebim!) Biz Seni sadece ve ancak bir müjde verici ve uyarıp-ikaz edici olarak gönderdik.

  • 27:91

    اِنَّمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ

    (De ki:) "Ben ancak bu beldenin (kutsal kılınan Mekke’nin ve tüm medeniyet merkezlerinin) Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O'nundur. Ve (ben her konuda ve her konumda mutlaka) Müslümanlardan (taraf) olmakla emrolundum." (Hiçbir konuda kendi kafamdan ve nefsi hevâmdan hareket etmedim.)

  • 27:92

    وَاَنْ اَتْلُوَ۬ا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ

    “Ve Ben Kur'an'ı (dikkatle ve sürekli) okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum).” Artık her kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete (İslami istikamete) gelmiştir; kim de sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.”

  • 27:93

    وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

    Ve (onlara) de ki: “Allah'a hamdolsun, O size (yakında) ayetlerini gösterecektir (va’ad ettiklerini gerçekleştirecektir), siz de onları tanıyıp (daha önce haber verildiğini hatırlayıp) bileceksiniz.” Senin Rabbin, yaptıklarınızdan ve yapacaklarınızdan gafil değildir.

  • 33:40

    مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّ۪نَۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا۟

    (Şunu biliniz ki) Muhammed (AS), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; (O’nun erkek evlatları ölmüşlerdir ve cahiliye dönemindeki evlatlık müessesesine de son verilmiştir.) Ancak O (Hz. Muhammed AS) Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. (Hâtemen-Nebiyydir. Nübüvvet ve rehberliği kıyamete kadar süreklidir.) Allah (geçmiş, gelecek, gerekli ve geçerli olan) her şeyi (ayrıntılarıyla) Bilendir (ve bir kısmını Resulüne bildirendir. Evlatlık edinmenin sakıncaları, Yusuf Suresi 23. ayetinde de belirtilmiştir).

  • 33:45

    يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًاۙ

    Ey (Aziz) Peygamber! Gerçekten Biz Seni (insanlar üzerinde) bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

  • 33:46

    وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِه۪ وَسِرَاجًا مُن۪يرًا

    Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan (sönmez) bir kandil (aydınlatıcı bir kurtuluş feneri) olarak (görevlendirdik).

  • 33:47

    وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلًا كَب۪يرًا

    (Öyle ise Hz. Peygamberin sünnetine ve hayat sistemine tâbi olan) Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için, Allah'tan büyük bir fazıl (ikram ve ihtiram) vardır. (Ve va’ad edilenler verilecektir.)

  • 34:28

    وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَٓافَّةً لِلنَّاسِ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

    Biz Seni bütün insanlığa (dünyada hürriyet ve adalet şartlarını; ahiret hazırlığında ise cennet ve ebedi saadet yollarını gösterici) ve müjdeleyici, (ayrıca) uyarıp inzar (ve irşad) edici (küfür ve kötülüklerden ve onların acı neticelerinden ikaz ve ıslah edici) olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu (bu gerçekleri) bilmeyen (cahil ve gafil takımıdır.)

  • 35:24

    اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا ف۪يهَا نَذ۪يرٌ

    Şüphesiz Biz Seni, Hakk ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içlerinde (hayat süreçlerinde) onlara bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.

  • 36:2

    وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ

    Andolsun hikmetli Kur'an'a (muhkem ayetler ve hikmetli örnekler içeren bu Kitaba ki Ey Nebim!),

  • 36:3

    اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ

    Gerçekten Sen, (seçilip) gönderilen (elçi)lerdensin.

  • 36:4

    عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ

    (Ve elbette) Dosdoğru ve en uygun bir yol üzerinde(sin).

  • 36:5

    تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ

    (Bu Kur'an) Güçlü ve Üstün olan, Esirgeyip acıyan (Allah')ın indirmesidir (ve O’nun hükümleri ve öğütleridir).

  • 36:6

    لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

    Babaları (yakın ataları bir peygambere muhatap olmamış ve) uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin ve görevlendirildin).

  • 36:69

    وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ

    (Aslında) "Biz Ona (Resulüllah’a) şiir (ve uydurma dizeler) öğretmedik. (Boş ve bâtıl sözler zaten) Ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece gerçek bir öğüt ve apaçık bir Kur’an-ı Kerim’dir.”

  • 36:70

    لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

    (Ve bu gerçekler size tebliğ edildi) Ki; (Kur’an’la kalpleri) diri olanları uyarsın (ve hidayet yolunu göstersin) ve inkâr edenlere de (azap) söz(ümüz) hak olsun ve gerçekleşsin (ve hiçbir bahaneleri kalmasın diye gelmiştir).

  • 38:65

    قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ

    (Ey Nebim!) De ki: "Ben, sadece bir uyarıcıyım. Bir tek olan, Kahredici gücü bulunan Allah'tan başka bir ilah yoktur (sizi O’na kulluğa çağırmaktayım)."

  • 38:66

    رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ

    (O Allah ki) "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir, Üstün ve Güçlü olandır, Bağışlayandır."

  • 38:67

    قُلْ هُوَ نَبَؤٌ۬ا عَظ۪يمٌۙ

    De ki: "Bu (Kur'an, her konuda ve Hakkın hâkimiyeti hususunda ne) büyük (ve gerçekçi) bir haberdir! (ki onu bekleyin bakalım.)"

  • 38:68

    اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ

    (Ama maalesef) Sizler ise, (hâlâ) ondan yüz çevirip durmaktasınız.

  • 38:69

    مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَاِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ

    “Mele-i A’lâ (yüce melekler ve nuraniler meclisi ve kader tayini hakkında boşuna) hasımlaşıp tartıştıkları vakitte, (peygamber olmama rağmen, Allah’ın öğrettikleri ve gösterdikleri haricinde,) Benim (bile) hiçbir bilgim yok iken (o gafiller ve cahiller neyin peşinde koşmaktadırlar?)

  • 38:70

    اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

    "Bana da ancak, sadece apaçık bir uyarıcı olduğum için vahyolunmaktadır."

  • 42:6

    وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ

    O’nun (Allah'ın) dışında birtakım veliler (sahipler, sistemler) edinenlere (gelince), Allah onların üzerinde Gözetleyicidir (her yaptıklarını takip ve tespit etmektedir). Sen onların üzerinde (zorlayıcı) bir vekil değilsin. (Görevin sadece tebliğdir.)

  • 46:9

    قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَٓا اَدْر۪ي مَا يُفْعَلُ ب۪ي وَلَا بِكُمْۜ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

    De ki: "Ben elçilerden biri (rolüyle kendiliğimden ortaya çıkmış) türedi (asılsız iddialar sahibi olan ve peygamberlik icadına kalkışan bir kişi) değilim, Bana ve size (Allah tarafından) ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, sadece Bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve Ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim (artık karar size kalmıştır)."

  • 48:8

    اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًاۙ

    (Ey Resulüm!) Kesinlikle Biz Seni, (bir) şahit, müjdeleyici ve uyarıp (ikaz ve irşad edici) olarak göndermişizdir...

  • 48:9

    لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُۜ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا

    Ki (ey kullarım! Bu vesile ile siz) Allah’a ve Resulüne iman edesiniz, Onu savunup destekleyesiniz, Ona içtenlikle saygı gösterip (dinine ve davasına) yardım edesiniz (diyedir.) Ve sabah akşam (her yerde ve her halde) O'nu (hatırlayıp) tesbihle yüceltmeniz (ve O’nun emir ve hükümlerine göre hayat sürüp huzura ermeniz) içindir.

  • 94:1

    اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ

    (Ey Resulüm!) Biz, Senin göğsünü yarıp-genişleterek (gönlünü hikmet ve huzurla doldurmadık mı)?

  • 94:2

    وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَۙ

    Ve (ağır) yükünü (hafifletip) indirip atarak (sıkıntılarını rahatlatmadık) mı?

  • 94:3

    اَلَّذ۪ٓي اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ

    Ki o (risaletle ve ümmetinle ilgili; sorumluluk duygusu ve görev kaygusu) Senin belini bükmüştü (sırtını çatırdatmıştı);

  • 94:4

    وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ

    (Ve ey Nebim, Kelime-i Tevhid’de ve her Ezan-ı Şerif’te adını adımla anmak, böylece yerde ve göklerde saygınlığa ulaştırılmak suretiyle) Senin zikrini (şanını ve ünvanını) yükseltip (şerefini) arttırmadık mı?

  • 94:5

    فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۙ

    Demek ki, gerçekten her zorlukla beraber (ona dayanacak ve aşacak bir) kolaylık da vardır.

  • 94:6

    اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۜ

    (Unutma) Kesinlikle her zorlukla beraber, elbette bir kolaylık (ve rahatlık) da olacaktır. (Sabret, her usr; iki yusr doğuracaktır. Çünkü gerçekten her zorlukla beraber (iki kere) kolaylık bulunacaktır.)

  • 94:7

    فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ

    (Şu halde ey Habibim!) Boş kaldığın zaman, (tebliğ ve toplumu terbiye, cihad etme ve tehlikeleri defetme, sosyal ve siyasi görevler gibi, mecburi işlerinden sıyrıldığın an, durma hemen ibadete ve hayırlı hizmete) koyul ve uğraşıp yorul ki (manevi terfi ve terakki ancak sürekli ve sistemli bir çaba ile mümkün olacaktır).

  • 94:8

    وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ

    (Ve bütün bu gayret ve hizmetlerinle kesinlikle) Sadece Rabbine (rızasını kazanmaya) rağbet et (ki dünyada izzet ve devlete, ahiret yurdunda ise cennet ve rü’yete ancak böyle ulaşılacaktır).