Öldükten sonra diriliş

  • 2:28

    Allah'ı nasıl inkâr ve nankörlük edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. (Hiç yoktan var etti.) Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da (hepiniz) döndürülüp O’na götürüleceksiniz.

  • 2:73

    Bunun için de: "Haydi şimdi ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız (ve gerçeği anlayasınız).

  • 2:259

    Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan kişiyi (Hz. Uzeyr’i görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra (acaba) nasıl diriltecektir?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu (tekrar) diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak (ki çürüyen iskeletini göreceksin); işte (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Şu kemiklere de bir bak; onları nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi iyice) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”

  • 2:260

    Hani bir zaman İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona: Yoksa) “İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (elbette inanıyorum), ancak kalbimin tatmin olması için (bunu istiyorum)” cevabını verdi. (Cenab-ı Hakk ise:) "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp karıştır ve) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları (kendine) çağır. (Göreceksin ki) Sana koşarak geleceklerdir. Bil ki, şüphesiz Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir" buyurmuşlardı.

  • 3:106

    Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: "Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? (Hakk’tan sonra tekrar bâtıla mı yöneldiniz?) Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın" (denilip azarlanacaklardır).

  • 3:107

    (İman, itaat ve istikamet ehli olup) Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmetine gark olacaklar, onlar (cennet) içinde de temelli kalacaklardır.

  • 6:30

    Şayet (ahirette) Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları (inkârcıları) bir görsen! (Allah:) "Bu, (tekrar diriliş ve hesaba çekiliş) gerçek değil miymiş?" diyecek. Onlar ise: "Evet, Rabbimize yemin olsun ki öyleymiş" diye (itiraf edip pişmanlık göstereceklerdir. Allah da:) "Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın" buyuracaktır.

  • 6:36

    (Oysa Senin davetini) Ancak (dikkatle) dinleyenler (aklına ve vicdanına uyan diri kalpliler, bu Hakk çağrıları kabullenip) icabet ederler. (Küfür ve kötülükleri sebebiyle kalpleri) Ölüleri (ise), onları da (ancak) Allah diriltebilir. Sonra (hepsi) O'na döndürülecekler.

  • 6:94

    Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (işte bugün de) “tek başına, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)” Bize geldiniz ve size (dünyada) lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten (Bize) ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi, (hani nerede) şimdi yanınızda görmüyoruz! Andolsun, aranızdaki (irtibat bağları artık) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında (“bunlar manevi kurtarıcımızdır” gibi kof kuruntular ve boş) zanlar besledikleriniz de sizlerden uzaklaşmıştır.

  • 7:57

    (Yağmur) Rahmetinin öncesinde rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp (tonlarca su buharı) yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir yerleşim bölgesine sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de, böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte Biz, ölüleri de (ahirette aynen) böyle diriltip-çıkarırız (ve mahşere toplarız). Herhalde düşünüp ibret alırsınız (diye bunları anlatmaktayız.)

  • 16:38

    Onlar, en güçlü yeminleriyle: "Öleni Allah (yeniden) diriltmez" diye yemin ettiler. Hayır; bu (hesaba çekmek üzere diriltme işi), O'nun üzerinde hak olan bir vaiddir (Allah kesin söz vermiştir), ancak insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Onlar cahiller ve gafillerdir.)

  • 16:39

    (Oysa Allah) Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve inkârcı (ve münafıkların) kendilerinin yalancı olduklarını bilip anlamaları için (onları diriltecek ve hesaba çekecektir).

  • 17:50

    De ki: “(Değil toprak, hatta) İster taş olun, ister demir.”

  • 17:51

    “Ya da gönlünüzde büyüttüğünüz (ve yeniden yaratılmasını imkânsız gördüğünüz) başka bir yaratık (oluverin yine de diriltileceksiniz!)” Ardından (onlar) “bizi kim (hayata) geri çevirebilir?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan (tekrar diriltecektir).” Bu durumda Sana başlarını sallayarak alaylı bir tarzda: “Peki o ne zamanmış?” diyeceklerdir. (Onlara) De ki: “(Bekleyin, ölüp gitmeniz ve hesaba çekilmeniz) Pek yakın olabilir.”

  • 17:52

    (Rabbiniz) Sizi (mahşere) çağıracağı gün, (mecburen) O'na övgüyle (ve saygıyla) icabet edecek ve (kabirlerinizde) pek az bir süre kaldığınızı zannedeceksiniz.

  • 17:104

    Ve onun ardından İsrailoğullarına (şunları) söyledik: "Haydi, (şimdilik) bu arz'a (yeryüzünün farklı coğrafyalarına) yerleşin (Hakk dinin gereklerini ve insani görevlerinizi yerine getirin. Çünkü) ahiret va’adi geldiği vakit ise hepinizi derleyip-toplayıp bir araya getireceğiz!" [Not: Bu Ayet-i Kerime binlerce yıl sonra, yeryüzündeki dağınık Yahudilerin Filistin’e gelip İsrail’i kuracaklarına ama şımarıp-azgınlaşıp helak olacaklarına açıkça işaret eden bir mucizedir.]

  • 18:21

    Böylece, Allah'ın va'adinin Hakk olduğunu ve gerçekten kıyametin (öldükten sonra dirilmenin), kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri (ve gözleriyle şahit olup görmeleri) için (o şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları (bir ibret eseri olarak) buldurmuş (ve bırakmış) olduk. (Onların bu mucizevi uyanışlarını görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı:) "Onların üstüne bir bina inşa edin, (ki insanlar hatırlayıp hürmetle dua etsinler, gerçi) Rableri onları daha iyi bilir" diyorlardı. Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescit yapmalıyız" diyorlardı.

  • 18:52

    (Allah ahirette kâfirlere:) "Benim ortaklarım sandığınız (ve himayesine sığındığınız) şeyleri (ve süper güç zannettiklerinizi) nida edip çağırın (bakalım!)" diyeceği gün; işte hemen onları davet ve dua edip çağıracaklardır ama onlar, kendilerine cevap ulaştıramayacaklardır. Biz onların aralarında (öyle derin) bir uçurum koyduk (ki asla birbirlerine yardımcı olamayacaklardır.)

  • 18:100

    Ve o (kıyamet) günü, inkâr edenlere (sonsuz bir pişmanlık ve perişanlık duyacakları) bir sunuşla, cehennemi (tam da hak ettikleri bir aşağılama ve intikam alma) ile göstermişizdir. [Dikkat: Bazı hadis ve haberlerde; bundan sonraki ayetlerde; Ahir Zaman’ın Fitne Başı sayılan ve Deccal-Süfyan olarak tanıtılan Din İstismarcısı Sahte Kahramanların ve Marazlı Münafıkların riyakâr tavırları ve tahribatları anlatıldığı bildirilmektedir.]

  • 19:70

    Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi bildiğimizden (onları tutup ateşe fırlatacağız).

  • 20:102

    (Ölen herkesi, hesaba çekilmek üzere mahşere kaldırmak için) Sur'a üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak toplayacağız.

  • 2:28

    كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْيَاكُمْۚ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    Allah'ı nasıl inkâr ve nankörlük edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. (Hiç yoktan var etti.) Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da (hepiniz) döndürülüp O’na götürüleceksiniz.

  • 2:73

    فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    Bunun için de: "Haydi şimdi ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız (ve gerçeği anlayasınız).

  • 2:259

    اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan kişiyi (Hz. Uzeyr’i görmedin mi?) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra (acaba) nasıl diriltecektir?” Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu (tekrar) diriltti. (Ve ona) Dedi ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak (ki çürüyen iskeletini göreceksin); işte (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Şu kemiklere de bir bak; onları nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: “(Artık şimdi iyice) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”

  • 2:260

    وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اَرِن۪ي كَيْفَ تُحْيِ الْمَوْتٰىۜ قَالَ اَوَلَمْ تُؤْمِنْۜ قَالَ بَلٰى وَلٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْب۪يۜ قَالَ فَخُذْ اَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ اِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلٰى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْت۪ينَكَ سَعْيًاۜ وَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

    Hani bir zaman İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona: Yoksa) “İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (elbette inanıyorum), ancak kalbimin tatmin olması için (bunu istiyorum)” cevabını verdi. (Cenab-ı Hakk ise:) "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp karıştır ve) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları (kendine) çağır. (Göreceksin ki) Sana koşarak geleceklerdir. Bil ki, şüphesiz Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir" buyurmuşlardı.

  • 3:106

    يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ۠ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

    Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: "Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? (Hakk’tan sonra tekrar bâtıla mı yöneldiniz?) Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın" (denilip azarlanacaklardır).

  • 3:107

    وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (İman, itaat ve istikamet ehli olup) Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmetine gark olacaklar, onlar (cennet) içinde de temelli kalacaklardır.

  • 6:30

    وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟

    Şayet (ahirette) Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları (inkârcıları) bir görsen! (Allah:) "Bu, (tekrar diriliş ve hesaba çekiliş) gerçek değil miymiş?" diyecek. Onlar ise: "Evet, Rabbimize yemin olsun ki öyleymiş" diye (itiraf edip pişmanlık göstereceklerdir. Allah da:) "Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın" buyuracaktır.

  • 6:36

    اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

    (Oysa Senin davetini) Ancak (dikkatle) dinleyenler (aklına ve vicdanına uyan diri kalpliler, bu Hakk çağrıları kabullenip) icabet ederler. (Küfür ve kötülükleri sebebiyle kalpleri) Ölüleri (ise), onları da (ancak) Allah diriltebilir. Sonra (hepsi) O'na döndürülecekler.

  • 6:94

    وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَٓاءَ ظُهُورِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ ف۪يكُمْ شُرَكٰٓؤُ۬اۜ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ۟

    Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (işte bugün de) “tek başına, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)” Bize geldiniz ve size (dünyada) lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten (Bize) ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi, (hani nerede) şimdi yanınızda görmüyoruz! Andolsun, aranızdaki (irtibat bağları artık) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında (“bunlar manevi kurtarıcımızdır” gibi kof kuruntular ve boş) zanlar besledikleriniz de sizlerden uzaklaşmıştır.

  • 7:57

    وَهُوَ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَنْزَلْنَا بِهِ الْمَٓاءَ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ كَذٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتٰى لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

    (Yağmur) Rahmetinin öncesinde rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp (tonlarca su buharı) yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir yerleşim bölgesine sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de, böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte Biz, ölüleri de (ahirette aynen) böyle diriltip-çıkarırız (ve mahşere toplarız). Herhalde düşünüp ibret alırsınız (diye bunları anlatmaktayız.)

  • 16:38

    وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ بَلٰى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙ

    Onlar, en güçlü yeminleriyle: "Öleni Allah (yeniden) diriltmez" diye yemin ettiler. Hayır; bu (hesaba çekmek üzere diriltme işi), O'nun üzerinde hak olan bir vaiddir (Allah kesin söz vermiştir), ancak insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Onlar cahiller ve gafillerdir.)

  • 16:39

    لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَ

    (Oysa Allah) Hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve inkârcı (ve münafıkların) kendilerinin yalancı olduklarını bilip anlamaları için (onları diriltecek ve hesaba çekecektir).

  • 17:50

    قُلْ كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَد۪يدًاۙ

    De ki: “(Değil toprak, hatta) İster taş olun, ister demir.”

  • 17:51

    اَوْ خَلْقًا مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يبًا

    “Ya da gönlünüzde büyüttüğünüz (ve yeniden yaratılmasını imkânsız gördüğünüz) başka bir yaratık (oluverin yine de diriltileceksiniz!)” Ardından (onlar) “bizi kim (hayata) geri çevirebilir?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan (tekrar diriltecektir).” Bu durumda Sana başlarını sallayarak alaylı bir tarzda: “Peki o ne zamanmış?” diyeceklerdir. (Onlara) De ki: “(Bekleyin, ölüp gitmeniz ve hesaba çekilmeniz) Pek yakın olabilir.”

  • 17:52

    يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

    (Rabbiniz) Sizi (mahşere) çağıracağı gün, (mecburen) O'na övgüyle (ve saygıyla) icabet edecek ve (kabirlerinizde) pek az bir süre kaldığınızı zannedeceksiniz.

  • 17:104

    وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفًاۜ

    Ve onun ardından İsrailoğullarına (şunları) söyledik: "Haydi, (şimdilik) bu arz'a (yeryüzünün farklı coğrafyalarına) yerleşin (Hakk dinin gereklerini ve insani görevlerinizi yerine getirin. Çünkü) ahiret va’adi geldiği vakit ise hepinizi derleyip-toplayıp bir araya getireceğiz!" [Not: Bu Ayet-i Kerime binlerce yıl sonra, yeryüzündeki dağınık Yahudilerin Filistin’e gelip İsrail’i kuracaklarına ama şımarıp-azgınlaşıp helak olacaklarına açıkça işaret eden bir mucizedir.]

  • 18:21

    وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُٓوا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًاۜ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ غَلَبُوا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا

    Böylece, Allah'ın va'adinin Hakk olduğunu ve gerçekten kıyametin (öldükten sonra dirilmenin), kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri (ve gözleriyle şahit olup görmeleri) için (o şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları (bir ibret eseri olarak) buldurmuş (ve bırakmış) olduk. (Onların bu mucizevi uyanışlarını görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı:) "Onların üstüne bir bina inşa edin, (ki insanlar hatırlayıp hürmetle dua etsinler, gerçi) Rableri onları daha iyi bilir" diyorlardı. Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescit yapmalıyız" diyorlardı.

  • 18:52

    وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقًا

    (Allah ahirette kâfirlere:) "Benim ortaklarım sandığınız (ve himayesine sığındığınız) şeyleri (ve süper güç zannettiklerinizi) nida edip çağırın (bakalım!)" diyeceği gün; işte hemen onları davet ve dua edip çağıracaklardır ama onlar, kendilerine cevap ulaştıramayacaklardır. Biz onların aralarında (öyle derin) bir uçurum koyduk (ki asla birbirlerine yardımcı olamayacaklardır.)

  • 18:100

    وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِر۪ينَ عَرْضًاۙ

    Ve o (kıyamet) günü, inkâr edenlere (sonsuz bir pişmanlık ve perişanlık duyacakları) bir sunuşla, cehennemi (tam da hak ettikleri bir aşağılama ve intikam alma) ile göstermişizdir. [Dikkat: Bazı hadis ve haberlerde; bundan sonraki ayetlerde; Ahir Zaman’ın Fitne Başı sayılan ve Deccal-Süfyan olarak tanıtılan Din İstismarcısı Sahte Kahramanların ve Marazlı Münafıkların riyakâr tavırları ve tahribatları anlatıldığı bildirilmektedir.]

  • 19:70

    ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا

    Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi bildiğimizden (onları tutup ateşe fırlatacağız).

  • 20:102

    يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًاۚ

    (Ölen herkesi, hesaba çekilmek üzere mahşere kaldırmak için) Sur'a üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak toplayacağız.