Namaz

  • 2:37

    Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler (ikaz ve irşad edici ve özür dileyici hikmetli çareler) alıp (gereğini yerine getirdi). Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.

  • 2:43

    Namazı dosdoğru kılın, (şuurla ve huzurla ikame edin,) zekâtı (kamu payını devlete) verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edip (İslami hükümlere bağlı kalın).

  • 2:45

    (Her konuda ve zorluk durumunda) Sabır (sebat)la ve namazla (Allah’a sığınıp) yardım isteyin. Ancak bu, (Rablerine kavuşacaklarına, O’na dönüp huzuruna çıkacaklarına inanan ve) Allah’tan saygıyla korkanlardan (başkasına namaz ve sabır) elbette büyük ve ağır (bir yük gibi) gelir (altında ezilip kalırlar; ya terk edip bırakırlar veya baştan savma kılarlar).

  • 2:46

    (Kötülük dürtülerine ve ibadetlerin zahmetine sabırlı Müslümanlar ise) Onlar şüphesiz, Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz, O'na döneceklerini (huzuruna varacaklarını) bilirler. (Ve ona göre davranırlar.)

  • 2:115

    (Bütün yerler ve yönler gibi) Doğu da Allah'ındır, Batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi ve tecellisi, kudret ve rahmet eseri) oradadır. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi) Kuşatandır, (hakkıyla) Bilendir.

  • 2:142

    İnsanlardan (birtakım) beyinsiz ve seviyesiz olanlar (Müslümanlar için): "Onları üzerine yöneldikleri daha önceki kıblelerinden (Kudüs’ten) çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, Batı da. (İbadetlerde; yönden ve şekilden önce, kalbe ve niyete yoğunlaşmak gerekir.) O, dilediği kimseyi doğru yola yöneltir."

  • 2:143

    İşte böylece Biz sizi, (ey Müslümanlar!) insanlara şahit (ve örnek) olmanız için (ifrat ve tefritten sakınıp doğru ve uygun yolu tutan vasat) orta bir ümmet kıldık; Peygamber de sizin üzerinizde bir şahit olsun (diye böyle yaptık). Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kâbe'yi) kıble yapmamız; Elçiye uyan (sadık)ları, topukları üzerinde gerisin geri dönen (kaypak tiplerden ve Hakk yolu terk edenlerden) ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu tür öze dönüşler ve değişimler) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (ve ağır bir yük) gelir. (Oysa) Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara şefkatli ve merhametlidir.

  • 2:144

    (Ey Resulüm!) Biz, Senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu (ve Cebrail’i gözler olduğunu) görüyoruz. Şimdi elbette Seni hemen hoşnut olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram (Kâbe) yönüne çevir. (Ey mü’minler, bundan böyle) Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler(den sadık ve salih kimseler), tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (Hakk) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

  • 2:148

    Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön (cihet, hedef) vardır. Öyleyse (siz) hayırlarda yarışınız. (Çünkü siz Hakk ve hayır üzere bulunursanız) Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. (Size birlik ve dirlik nasip edecektir.) Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Bu ayette özel teşebbüsün serbestliğine ve çeşitli mesleki teşekküllerin gerekliliğine de işaretle izin verilmektedir.)

  • 2:177

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:186

    (Ey Nebim!) Kullarım Sana Beni soracak olursa (onlara de ki:) muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana (hakkıyla) iman (itaat ve itimat) etsinler. Umulur ki (böylece) irşad (doğru yolu bulmuş) olacaklardır.

  • 2:238

    Namazları ve (hele) orta (ikindi) namazını (şartlarına ve huzuruna dikkat ederek ve titizlik göstererek) koruyun ve Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak (namaza) durun (içten bir saygınlık ve bağlılıkla Allah’a kulluk edin).

  • 2:239

    Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, (o vakit) yaya (yürür vaziyette) iken veya binek üzerinde (namazı vakti içinde) kılın. Güvenliğe eriştiğinizde ise, yine bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı zikredin. (İbadetlerinizi Peygamberin gösterdiği şekilde yerine getirin.)

  • 2:255

    Allah (O’dur ki), Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. (Ve bu asla mümkün değildir.) O sürekli diridir ve yarattıklarını koruyup yönetendir. O'nun bir (an bile) uyuklaması (gaflet basması) ve uykuya dalması yoktur. (Allah bu kusurlardan münezzehtir.) Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. (Her şey O’nun elinde ve emrindedir.) O'nun izni olmadan, (Allah’ın) katında kim (başkalarına aracılık için) şefaat edebilir? O, onların geçmişlerini ve geleceklerini (bütün mahlûkatın önceden ettiklerini ve sonradan işleyeceklerini) bilir. Onlar (kulları) ise, O'nun ilminden, O'nun dilediğinin dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. (Bildiklerini de Allah öğretir.) O'nun Kürsüsü (hükümranlığı), gökleri ve yeri (tamamen) kaplamış ve kuşatmış vaziyettedir. Onları (gökleri ve yeri) koruyup gözetmek (asla) O'na ağır da gelmemektedir. O, çok Yücedir, çok büyük Azamet sahibidir.

  • 2:286

    Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden (kapasitesinden) başkasını yüklemez. (Herkesin) Kazandığı (iyilikler) lehine (kendi hayrına ve menfaatine), kazandırdıkları (veya sebep oldukları kötülükler ile, ona haksız şekilde kazandırılan şeyler ise) kendi aleyhine (zararına ve şer hanesine)dir. “Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya (bu Kur’an’a, akla ve vicdana dayanarak vardığımız kararlarda ve içtihatlarımızda hataen) yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutarak azarlayıp cezalandırma! (Ey) Rabbimiz; (hadlerini aştıkları ve azıp şımardıkları için) bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır (sorumluluklar) yükleyip (bizi bunaltma! Ey) Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma! Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirgeyip acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Nusret ve muvaffakiyet verip zafere eriştir. Amin.)

  • 4:45

    (Halbuki) Allah sizin (gerçek dostlarınızı ve) düşmanlarınızı daha iyi Bilendir (ve bunun için Siyonist Yahudilerin, Haçlı ve dinsiz Hristiyan emperyalistlerin güdümüne girmenizi yasak etmiştir); oysa bir veli olarak (güvenip sığınılacak bir merci bakımından) Allah yeterlidir. Tam bir yardımcı ve zafere ulaştırıcı olarak da (yine) Allah kâfidir.

  • 4:101

    Ne zaman ki (cihad ve seyahat maksadıyla) yeryüzünde sefere çıktığınızda (hayırlı atılımlara ve Hakkı hâkim kılmaya kalkıştığınızda), eğer kâfirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Seferde ve savaş halinde, dört rekâtlı namazlar iki rekât kılınır.) Şüphesiz (zalim) kâfirler, sizin için apaçık düşmanlarınızdır. (Can emniyeti, namaz ibadetinden önemli sayılmıştır. Ama cihad yolunda gerekirse can feda kılınır.)

  • 4:102

    (Ey Resulüm, seferde ve cephede iken Sen de) İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, Seninle birlikte (namaza) dursun ve silahlarını (yanlarına) alsınlar; böylece onlar secde ettiklerinde, (diğerleri düşman saldırılarına karşı nöbet tutmak üzere) arkalarınızda olsunlar. (Ardından) Namazlarını kılmayan diğer grup gelip Seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını yanlarına alsınlar. Çünkü kâfirler (ve zalim güçler), size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve (erzak, mühimmat gibi) eşyanızdan ayrılmış olmanızı isteyip (fırsat kollarlar. Bu arada) eğer yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. (Böylece bütün) Korunma ve savunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.

  • 5:6

    Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül yapın); eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse, yahut kadınlara dokunmuş (cinsi temasta bulunmuş) da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edip (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Allah’ın size olan nimet ve faziletlerini fark edip kıymetini bilirsiniz diye bu öğütler yapılmaktadır.)

  • 5:102

    Sizden önce bir topluluk da bunun (gibi gereksiz konuları ve samimiyetsiz bir merakla) sormuştu da sonra (açıklanan hükümler ağır geldiği için inkâr edip) kâfirler olup gitmişlerdi.

  • 7:55

    Rabbinize yalvararak ve gönülden gelen hafif bir sesle (ve edeplice) dua edin. Çünkü O, aşırı gidenleri sevmez. (Zikir ve yakarışta ölçüyü taşırmayın.)

  • 7:205

    (Habibim!) Sabah ve akşam (gafletle değil huzurla), içinden (tevazu ile) yalvararak ve korku duyarak, biraz aşikâre bir sesle Rabbini zikret ve gafillerden olma. [Not: Bu ayet sesli yapılan cehri zikirlere izin ve işarettir.]

  • 8:3

    Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (severek ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek) infak ederler. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.)

  • 11:114

    Gündüzün iki tarafında (öğlen ve ikindi zamanında) ve gecenin (gündüze) yakın vaktinde (sabah, akşam ve yatsıda) namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderip (sizi temize çıkarır). Bu, (ibret) alanlara bir öğüt ve hatırlatmadan (ibarettir).

  • 14:31

    (Ey Resulüm!) İman etmiş kullarıma söyle: “Alış-verişin ve dostluğun olmadığı (paranın ve arkadaşlığın fayda sağlamadığı) o gün gelmezden evvel, dosdoğru (huşû ve şuurla ve İslam’ın tamamına teslimiyet huzuruyla) namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infakta bulunsunlar (helâl kazançlarını hayırda harcasınlar ki, kurtuluş bundadır).”

  • 17:78

    Güneş’in (gün ortasından batıya doğru kayıp) sarkmasından (öğle ve ikindiden), gecenin kararmasına kadar(ki akşam ve yatsı vakitlerinde ve Cebrail’in öğrettiği şekilde) namazı kıl, fecr vakti (namazda okunan) Kur'an'ı (sesli ve dikkatli tilavet et), çünkü kesinlikle o fecr (sabah namazı meleklerce) şahit olunan (makbul bir ibadet anı)dır.

  • 17:79

    (Ey Nebim!) Gecenin bir kısmında uyanarak, Sana mahsus (faziletli bir) nafile olmak üzere Onunla (Kur'an'la) namaz kıl. (Böylece) Umulur ki Rabbin Seni övgüye değer bir makama (Makam-ı Mahmud’a) ulaştırır.

  • 17:110

    De ki: “İster ‘Allah’ diye çağırıp yalvarın, ister ‘Rahman’ diye çağırıp yalvarın; hangisi ile (dua edip) yakarırsanız (olur, zira) en güzel isimler O’nundur.” Namazında da sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

  • 20:7

    (Herhangi bir konudaki) Sözünü ve sesini şayet yükseltip açığa vursan da (gizleyip saklasan da birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.

  • 20:130

    (Ey Resulüm!) Şu halde Sen onların söylediklerine (ve eziyetlerine) karşı sabırlı ol, Güneş’in doğuşundan ve batışından önce (sabah ve akşam namazları ile) Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da (beş vakit namazda ve her fırsatta Rabbini zikredip) tesbihte bulun ki hoşnut olasın (rıza makamına ve itminana ulaşasın).

  • 20:132

    Ehline (ailene ve ümmetine) namazı emret ve Sen de onda kararlı ve sabırlı davran. Biz Senden rızık istemiyoruz, (aksine) Biz Sana rızık veriyoruz. (En hayırlı ve başarılı) Sonuç da takva (sahibi olanların)dır.

  • 22:34

    Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık). İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara (ve mütevazı kullarıma) müjde ver.

  • 22:35

    Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru ikame edenler (zahiri ve bâtıni şartlarını yerine getirenler) ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

  • 22:41

    O (mü’minler) ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame eder (şuurla ve huzurla yerine getirir)ler, zekâtı verirler, iyiliği emreder (yürütür)ler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

  • 25:62

    O, gece ile gündüzü birbiri ardınca (getirip dengeyi) kılandır (Güneş’i ve gezegenleri kendi yörüngelerinde ve muhteşem bir düzen içerisinde döndüren Allah’tır); öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için (bunlar birer ayet ve mucizedir).

  • 25:63

    Rahman’ın (akıllı, hayırlı ve has) kulları (onlardır ki;) gezip dolaştıkları (her) yerde, (münasip ve) mütevazı yürürler. Bilgisiz (ve görgüsüz) kimseler kendilerine sataştıklarında ise onlara: “Selametle (barış ve güvenlik içinde olun)!” derler (ve geçiştirirler, yersiz tartışma ve kapışmalara girişmezler. Ama kutsallarına sataşıldığında gerekli tepkiyi gösterirler).

  • 25:64

    Onlar, (Rahman’ın makbul kulları) gecelerini(n bir kısmını) Rablerine secde ederek ve kıyam halinde (namaz ve niyaz üzerinde) geçirirler. (Herkesin gaflet uykusunda olduğu yarı gecelerde onlar ihlasla ibadet halindedirler.)

  • 29:45

    (Mü’minlere en önemli ve öncelikli farziyet olarak, meali ve manasıyla) Sana Kitap'tan vahyedileni (ayetleri dikkatle ve sürekli bir ciddiyetle) oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, fahşadan (çirkin hayâsızlıklardan) ve münkerattan (tüm uygunsuz ve kötü davranışlardan mü’mini) alıkoyup (engelleyecektir). Allah'ı zikretmek (her durumda ve her sorunda Allah’ı hatırlamak, O’nun emir ve yasaklarına göre davranmak, en güzel ve en mübarek isimleriyle devamlı O’nu çağırıp yalvarmak) ise, muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilip (durmaktadır). [Not: Matematikte çözülen problemlerin doğruluğunu anlamak için “sağlama” yapıldığı gibi, kılınan namazların makbul olup olmadığı da, nefsimizi fuhşiyattan; (şehvet azdırıcı yayınlardan ve davranışlardan) ve münkerattan; (her türlü zulüm, küfür ve kötülükten ve bunları yapıp yaygınlaştıranlardan) bizi uzaklaştırıp uzaklaştırmadığıyla anlaşılacaktır.]

  • 31:4

    Onlar, namazı dosdoğru (ve tastamam, şuurla ve huzurla) yerine getiren, zekâtı veren ve onlar kesin bir bilgi (ve kanaatle) ahirete iman eden kimselerdir.

  • 31:5

    İşte bunlar, Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onların ta kendileridir.

  • 32:15

    Bizim ayetlerimize ancak; kendilerine (Hakk) hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edip duranlar ve (Allah’a karşı) büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman edip (felaha ve mutluluğa ulaşacaklar.)

  • 32:16

    Onların (sadık Müslümanların) yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua edip (yaklaşırlar) ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edip (ahirete hazırlanırlar).

  • 33:41

    Ey iman edenler! Allah’ı çokça (huzurla ve şuurla) zikredin. (Her daim O’nu anıp mübarek isimleriyle çağırıverin. Her konuda Kur'an'a ve Sünnete göre hareket edin ve Rabbinizi dilinizden ve gönlünüzden düşürmeyin.)

  • 33:42

    Sabah akşam, O'nun bütün eksikliklerden uzak olduğunu ilân (ve tesbih) edin.

  • 50:39

    (Ey Resulüm!) Öyleyse Sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini Güneş’in doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (Sabah ve ikindi namazlarını kıl.)

  • 50:40

    Gecenin bir bölümünde (yatsı namazını kıl) ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et. (Namaz sonrası tesbihat çok önemlidir.)

  • 51:15

    (Allah'tan saygıyla korkan, her türlü küfür ve kötülükten sakınan) Müttakiler ise sonsuz cennetlerde ve pınarların çevresinde (zevk edip sevinmekte)dirler.

  • 51:16

    Doğrusu onlar, Rablerinin kendilerine verdiği mükâfatı almış olarak (sonsuz saadete erişmişlerdir). Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) muhsin kimselerdi. (Allah'ı görür gibi ibadet ve hareket ederlerdi ve cihad görevlerinde oldukça titizlik gösterirlerdi.)

  • 51:17

    Onlar geceleri az uyuyuverir (kalkıp ibadete yönelir)lerdi.

  • 51:18

    Seher vakitlerinde (zikir, dua ve) istiğfar ederlerdi.

  • 70:22

    Ancak, (şuurla ve huzurla) namaz kılanlar başka (onlar ayrıdır ve farklıdırlar).

  • 70:23

    Ki onlar; namazda (ve niyazlarında, kulluk ve sorumluluk yolunda) devamlıdırlar. (Her an Rabblerinin huzurunda olmanın şuuruyla davranırlar.)

  • 70:34

    Onlar namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. (Tüm İslami kurum ve kuralları ayakta tutanlardır.)

  • 76:25

    (Habibim, ümmetinle birlikte) Sabah ve akşam (gece ve gündüz) Rabbinin ismini zikret (ki gaflete dalmayasın).

  • 76:26

    Gecenin bir bölümünde O'na secde et (teheccüt namazıyla Rabbine yönel) ve geceleyin uzun uzadıya O'nu tesbih et (ki huzura ve manevi doyuma ulaşasın).

  • 2:37

    فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

    Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler (ikaz ve irşad edici ve özür dileyici hikmetli çareler) alıp (gereğini yerine getirdi). Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.

  • 2:43

    وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِع۪ينَ

    Namazı dosdoğru kılın, (şuurla ve huzurla ikame edin,) zekâtı (kamu payını devlete) verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edip (İslami hükümlere bağlı kalın).

  • 2:45

    وَاسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ وَاِنَّهَا لَكَب۪يرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِع۪ينَۙ

    (Her konuda ve zorluk durumunda) Sabır (sebat)la ve namazla (Allah’a sığınıp) yardım isteyin. Ancak bu, (Rablerine kavuşacaklarına, O’na dönüp huzuruna çıkacaklarına inanan ve) Allah’tan saygıyla korkanlardan (başkasına namaz ve sabır) elbette büyük ve ağır (bir yük gibi) gelir (altında ezilip kalırlar; ya terk edip bırakırlar veya baştan savma kılarlar).

  • 2:46

    اَلَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَاَنَّهُمْ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ۟

    (Kötülük dürtülerine ve ibadetlerin zahmetine sabırlı Müslümanlar ise) Onlar şüphesiz, Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz, O'na döneceklerini (huzuruna varacaklarını) bilirler. (Ve ona göre davranırlar.)

  • 2:115

    وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

    (Bütün yerler ve yönler gibi) Doğu da Allah'ındır, Batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi ve tecellisi, kudret ve rahmet eseri) oradadır. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi) Kuşatandır, (hakkıyla) Bilendir.

  • 2:142

    سَيَقُولُ السُّفَهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    İnsanlardan (birtakım) beyinsiz ve seviyesiz olanlar (Müslümanlar için): "Onları üzerine yöneldikleri daha önceki kıblelerinden (Kudüs’ten) çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, Batı da. (İbadetlerde; yönden ve şekilden önce, kalbe ve niyete yoğunlaşmak gerekir.) O, dilediği kimseyi doğru yola yöneltir."

  • 2:143

    وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّت۪ي كُنْتَ عَلَيْهَٓا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِۜ وَاِنْ كَانَتْ لَكَب۪يرَةً اِلَّا عَلَى الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

    İşte böylece Biz sizi, (ey Müslümanlar!) insanlara şahit (ve örnek) olmanız için (ifrat ve tefritten sakınıp doğru ve uygun yolu tutan vasat) orta bir ümmet kıldık; Peygamber de sizin üzerinizde bir şahit olsun (diye böyle yaptık). Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kâbe'yi) kıble yapmamız; Elçiye uyan (sadık)ları, topukları üzerinde gerisin geri dönen (kaypak tiplerden ve Hakk yolu terk edenlerden) ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu tür öze dönüşler ve değişimler) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (ve ağır bir yük) gelir. (Oysa) Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara şefkatli ve merhametlidir.

  • 2:144

    قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

    (Ey Resulüm!) Biz, Senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu (ve Cebrail’i gözler olduğunu) görüyoruz. Şimdi elbette Seni hemen hoşnut olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram (Kâbe) yönüne çevir. (Ey mü’minler, bundan böyle) Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler(den sadık ve salih kimseler), tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (Hakk) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

  • 2:148

    وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön (cihet, hedef) vardır. Öyleyse (siz) hayırlarda yarışınız. (Çünkü siz Hakk ve hayır üzere bulunursanız) Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. (Size birlik ve dirlik nasip edecektir.) Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Bu ayette özel teşebbüsün serbestliğine ve çeşitli mesleki teşekküllerin gerekliliğine de işaretle izin verilmektedir.)

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 2:186

    وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

    (Ey Nebim!) Kullarım Sana Beni soracak olursa (onlara de ki:) muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana (hakkıyla) iman (itaat ve itimat) etsinler. Umulur ki (böylece) irşad (doğru yolu bulmuş) olacaklardır.

  • 2:238

    حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ

    Namazları ve (hele) orta (ikindi) namazını (şartlarına ve huzuruna dikkat ederek ve titizlik göstererek) koruyun ve Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak (namaza) durun (içten bir saygınlık ve bağlılıkla Allah’a kulluk edin).

  • 2:239

    فَاِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا اَوْ رُكْبَانًاۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

    Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, (o vakit) yaya (yürür vaziyette) iken veya binek üzerinde (namazı vakti içinde) kılın. Güvenliğe eriştiğinizde ise, yine bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı zikredin. (İbadetlerinizi Peygamberin gösterdiği şekilde yerine getirin.)

  • 2:255

    اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ

    Allah (O’dur ki), Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. (Ve bu asla mümkün değildir.) O sürekli diridir ve yarattıklarını koruyup yönetendir. O'nun bir (an bile) uyuklaması (gaflet basması) ve uykuya dalması yoktur. (Allah bu kusurlardan münezzehtir.) Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. (Her şey O’nun elinde ve emrindedir.) O'nun izni olmadan, (Allah’ın) katında kim (başkalarına aracılık için) şefaat edebilir? O, onların geçmişlerini ve geleceklerini (bütün mahlûkatın önceden ettiklerini ve sonradan işleyeceklerini) bilir. Onlar (kulları) ise, O'nun ilminden, O'nun dilediğinin dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. (Bildiklerini de Allah öğretir.) O'nun Kürsüsü (hükümranlığı), gökleri ve yeri (tamamen) kaplamış ve kuşatmış vaziyettedir. Onları (gökleri ve yeri) koruyup gözetmek (asla) O'na ağır da gelmemektedir. O, çok Yücedir, çok büyük Azamet sahibidir.

  • 2:286

    لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

    Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden (kapasitesinden) başkasını yüklemez. (Herkesin) Kazandığı (iyilikler) lehine (kendi hayrına ve menfaatine), kazandırdıkları (veya sebep oldukları kötülükler ile, ona haksız şekilde kazandırılan şeyler ise) kendi aleyhine (zararına ve şer hanesine)dir. “Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya (bu Kur’an’a, akla ve vicdana dayanarak vardığımız kararlarda ve içtihatlarımızda hataen) yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutarak azarlayıp cezalandırma! (Ey) Rabbimiz; (hadlerini aştıkları ve azıp şımardıkları için) bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır (sorumluluklar) yükleyip (bizi bunaltma! Ey) Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma! Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirgeyip acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Nusret ve muvaffakiyet verip zafere eriştir. Amin.)

  • 4:45

    وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَعْدَٓائِكُمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَلِيًّاۗ وَكَفٰى بِاللّٰهِ نَص۪يرًا

    (Halbuki) Allah sizin (gerçek dostlarınızı ve) düşmanlarınızı daha iyi Bilendir (ve bunun için Siyonist Yahudilerin, Haçlı ve dinsiz Hristiyan emperyalistlerin güdümüne girmenizi yasak etmiştir); oysa bir veli olarak (güvenip sığınılacak bir merci bakımından) Allah yeterlidir. Tam bir yardımcı ve zafere ulaştırıcı olarak da (yine) Allah kâfidir.

  • 4:101

    وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُب۪ينًا

    Ne zaman ki (cihad ve seyahat maksadıyla) yeryüzünde sefere çıktığınızda (hayırlı atılımlara ve Hakkı hâkim kılmaya kalkıştığınızda), eğer kâfirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Seferde ve savaş halinde, dört rekâtlı namazlar iki rekât kılınır.) Şüphesiz (zalim) kâfirler, sizin için apaçık düşmanlarınızdır. (Can emniyeti, namaz ibadetinden önemli sayılmıştır. Ama cihad yolunda gerekirse can feda kılınır.)

  • 4:102

    وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا

    (Ey Resulüm, seferde ve cephede iken Sen de) İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, Seninle birlikte (namaza) dursun ve silahlarını (yanlarına) alsınlar; böylece onlar secde ettiklerinde, (diğerleri düşman saldırılarına karşı nöbet tutmak üzere) arkalarınızda olsunlar. (Ardından) Namazlarını kılmayan diğer grup gelip Seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını yanlarına alsınlar. Çünkü kâfirler (ve zalim güçler), size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve (erzak, mühimmat gibi) eşyanızdan ayrılmış olmanızı isteyip (fırsat kollarlar. Bu arada) eğer yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. (Böylece bütün) Korunma ve savunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.

  • 5:6

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül yapın); eğer hasta veya yolculukta iseniz, ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse, yahut kadınlara dokunmuş (cinsi temasta bulunmuş) da (gusül için) su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edip (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. (Allah’ın size olan nimet ve faziletlerini fark edip kıymetini bilirsiniz diye bu öğütler yapılmaktadır.)

  • 5:102

    قَدْ سَاَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ اَصْبَحُوا بِهَا كَافِر۪ينَ

    Sizden önce bir topluluk da bunun (gibi gereksiz konuları ve samimiyetsiz bir merakla) sormuştu da sonra (açıklanan hükümler ağır geldiği için inkâr edip) kâfirler olup gitmişlerdi.

  • 7:55

    اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ

    Rabbinize yalvararak ve gönülden gelen hafif bir sesle (ve edeplice) dua edin. Çünkü O, aşırı gidenleri sevmez. (Zikir ve yakarışta ölçüyü taşırmayın.)

  • 7:205

    وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ

    (Habibim!) Sabah ve akşam (gafletle değil huzurla), içinden (tevazu ile) yalvararak ve korku duyarak, biraz aşikâre bir sesle Rabbini zikret ve gafillerden olma. [Not: Bu ayet sesli yapılan cehri zikirlere izin ve işarettir.]

  • 8:3

    اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ

    Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (severek ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek) infak ederler. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.)

  • 11:114

    وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ

    Gündüzün iki tarafında (öğlen ve ikindi zamanında) ve gecenin (gündüze) yakın vaktinde (sabah, akşam ve yatsıda) namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderip (sizi temize çıkarır). Bu, (ibret) alanlara bir öğüt ve hatırlatmadan (ibarettir).

  • 14:31

    قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ

    (Ey Resulüm!) İman etmiş kullarıma söyle: “Alış-verişin ve dostluğun olmadığı (paranın ve arkadaşlığın fayda sağlamadığı) o gün gelmezden evvel, dosdoğru (huşû ve şuurla ve İslam’ın tamamına teslimiyet huzuruyla) namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infakta bulunsunlar (helâl kazançlarını hayırda harcasınlar ki, kurtuluş bundadır).”

  • 17:78

    اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۜ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا

    Güneş’in (gün ortasından batıya doğru kayıp) sarkmasından (öğle ve ikindiden), gecenin kararmasına kadar(ki akşam ve yatsı vakitlerinde ve Cebrail’in öğrettiği şekilde) namazı kıl, fecr vakti (namazda okunan) Kur'an'ı (sesli ve dikkatli tilavet et), çünkü kesinlikle o fecr (sabah namazı meleklerce) şahit olunan (makbul bir ibadet anı)dır.

  • 17:79

    وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا

    (Ey Nebim!) Gecenin bir kısmında uyanarak, Sana mahsus (faziletli bir) nafile olmak üzere Onunla (Kur'an'la) namaz kıl. (Böylece) Umulur ki Rabbin Seni övgüye değer bir makama (Makam-ı Mahmud’a) ulaştırır.

  • 17:110

    قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًا

    De ki: “İster ‘Allah’ diye çağırıp yalvarın, ister ‘Rahman’ diye çağırıp yalvarın; hangisi ile (dua edip) yakarırsanız (olur, zira) en güzel isimler O’nundur.” Namazında da sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.

  • 20:7

    وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى

    (Herhangi bir konudaki) Sözünü ve sesini şayet yükseltip açığa vursan da (gizleyip saklasan da birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.

  • 20:130

    فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى

    (Ey Resulüm!) Şu halde Sen onların söylediklerine (ve eziyetlerine) karşı sabırlı ol, Güneş’in doğuşundan ve batışından önce (sabah ve akşam namazları ile) Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da (beş vakit namazda ve her fırsatta Rabbini zikredip) tesbihte bulun ki hoşnut olasın (rıza makamına ve itminana ulaşasın).

  • 20:132

    وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقًاۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى

    Ehline (ailene ve ümmetine) namazı emret ve Sen de onda kararlı ve sabırlı davran. Biz Senden rızık istemiyoruz, (aksine) Biz Sana rızık veriyoruz. (En hayırlı ve başarılı) Sonuç da takva (sahibi olanların)dır.

  • 22:34

    وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ

    Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık). İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara (ve mütevazı kullarıma) müjde ver.

  • 22:35

    اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru ikame edenler (zahiri ve bâtıni şartlarını yerine getirenler) ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

  • 22:41

    اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ

    O (mü’minler) ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame eder (şuurla ve huzurla yerine getirir)ler, zekâtı verirler, iyiliği emreder (yürütür)ler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

  • 25:62

    وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُورًا

    O, gece ile gündüzü birbiri ardınca (getirip dengeyi) kılandır (Güneş’i ve gezegenleri kendi yörüngelerinde ve muhteşem bir düzen içerisinde döndüren Allah’tır); öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için (bunlar birer ayet ve mucizedir).

  • 25:63

    وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا

    Rahman’ın (akıllı, hayırlı ve has) kulları (onlardır ki;) gezip dolaştıkları (her) yerde, (münasip ve) mütevazı yürürler. Bilgisiz (ve görgüsüz) kimseler kendilerine sataştıklarında ise onlara: “Selametle (barış ve güvenlik içinde olun)!” derler (ve geçiştirirler, yersiz tartışma ve kapışmalara girişmezler. Ama kutsallarına sataşıldığında gerekli tepkiyi gösterirler).

  • 25:64

    وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا

    Onlar, (Rahman’ın makbul kulları) gecelerini(n bir kısmını) Rablerine secde ederek ve kıyam halinde (namaz ve niyaz üzerinde) geçirirler. (Herkesin gaflet uykusunda olduğu yarı gecelerde onlar ihlasla ibadet halindedirler.)

  • 29:45

    اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

    (Mü’minlere en önemli ve öncelikli farziyet olarak, meali ve manasıyla) Sana Kitap'tan vahyedileni (ayetleri dikkatle ve sürekli bir ciddiyetle) oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, fahşadan (çirkin hayâsızlıklardan) ve münkerattan (tüm uygunsuz ve kötü davranışlardan mü’mini) alıkoyup (engelleyecektir). Allah'ı zikretmek (her durumda ve her sorunda Allah’ı hatırlamak, O’nun emir ve yasaklarına göre davranmak, en güzel ve en mübarek isimleriyle devamlı O’nu çağırıp yalvarmak) ise, muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilip (durmaktadır). [Not: Matematikte çözülen problemlerin doğruluğunu anlamak için “sağlama” yapıldığı gibi, kılınan namazların makbul olup olmadığı da, nefsimizi fuhşiyattan; (şehvet azdırıcı yayınlardan ve davranışlardan) ve münkerattan; (her türlü zulüm, küfür ve kötülükten ve bunları yapıp yaygınlaştıranlardan) bizi uzaklaştırıp uzaklaştırmadığıyla anlaşılacaktır.]

  • 31:4

    اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ

    Onlar, namazı dosdoğru (ve tastamam, şuurla ve huzurla) yerine getiren, zekâtı veren ve onlar kesin bir bilgi (ve kanaatle) ahirete iman eden kimselerdir.

  • 31:5

    اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    İşte bunlar, Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onların ta kendileridir.

  • 32:15

    اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

    Bizim ayetlerimize ancak; kendilerine (Hakk) hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edip duranlar ve (Allah’a karşı) büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman edip (felaha ve mutluluğa ulaşacaklar.)

  • 32:16

    تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًاۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    Onların (sadık Müslümanların) yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua edip (yaklaşırlar) ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edip (ahirete hazırlanırlar).

  • 33:41

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ

    Ey iman edenler! Allah’ı çokça (huzurla ve şuurla) zikredin. (Her daim O’nu anıp mübarek isimleriyle çağırıverin. Her konuda Kur'an'a ve Sünnete göre hareket edin ve Rabbinizi dilinizden ve gönlünüzden düşürmeyin.)

  • 33:42

    وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا

    Sabah akşam, O'nun bütün eksikliklerden uzak olduğunu ilân (ve tesbih) edin.

  • 50:39

    فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ

    (Ey Resulüm!) Öyleyse Sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini Güneş’in doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (Sabah ve ikindi namazlarını kıl.)

  • 50:40

    وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ

    Gecenin bir bölümünde (yatsı namazını kıl) ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et. (Namaz sonrası tesbihat çok önemlidir.)

  • 51:15

    اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ

    (Allah'tan saygıyla korkan, her türlü küfür ve kötülükten sakınan) Müttakiler ise sonsuz cennetlerde ve pınarların çevresinde (zevk edip sevinmekte)dirler.

  • 51:16

    اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ

    Doğrusu onlar, Rablerinin kendilerine verdiği mükâfatı almış olarak (sonsuz saadete erişmişlerdir). Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) muhsin kimselerdi. (Allah'ı görür gibi ibadet ve hareket ederlerdi ve cihad görevlerinde oldukça titizlik gösterirlerdi.)

  • 51:17

    كَانُوا قَل۪يلًا مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ

    Onlar geceleri az uyuyuverir (kalkıp ibadete yönelir)lerdi.

  • 51:18

    وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

    Seher vakitlerinde (zikir, dua ve) istiğfar ederlerdi.

  • 70:22

    اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ

    Ancak, (şuurla ve huzurla) namaz kılanlar başka (onlar ayrıdır ve farklıdırlar).

  • 70:23

    اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ

    Ki onlar; namazda (ve niyazlarında, kulluk ve sorumluluk yolunda) devamlıdırlar. (Her an Rabblerinin huzurunda olmanın şuuruyla davranırlar.)

  • 70:34

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ

    Onlar namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. (Tüm İslami kurum ve kuralları ayakta tutanlardır.)

  • 76:25

    وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلًاۚ

    (Habibim, ümmetinle birlikte) Sabah ve akşam (gece ve gündüz) Rabbinin ismini zikret (ki gaflete dalmayasın).

  • 76:26

    وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَو۪يلًا

    Gecenin bir bölümünde O'na secde et (teheccüt namazıyla Rabbine yönel) ve geceleyin uzun uzadıya O'nu tesbih et (ki huzura ve manevi doyuma ulaşasın).