Mürtedler(dinden çıkanlar)

  • 2:217

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 3:77

    Allah’ın ahdini (ve Hakk davasına bağlı kalacakları hususundaki sadakat) yeminlerini, (sonradan makam ve menfaat hırsıyla) az bir paha (yani dünyalık değersiz şeyler) karşılığı satanlar (var ya), işte onlar için ahirette hiçbir pay (paye ve şeref) olmayacaktır, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar (dinlerini ve davalarını dünyalık çıkarına satanlar) için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır. (Dünyada zillet ve hezimeti, ahirette ise cehennemi hak etmişlerdir.)

  • 3:86

    Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve Elçinin Hakk olduğuna şahitlik ettikleri (ve kanaat getirdikleri halde), imanlarından sonra (tekrar) küfre sapan (hıyanet ve nankörlüğe kalkışan) bir topluluğa, Allah nasıl (ve niçin) hidayet versin? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. (Allah bunların hidayetlerini karartıp nasiplerini kesecektir.)

  • 3:87

    İşte bunların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerlerine olması (İslami izzet ve istikametten yoksun bırakılmaları şeklindedir).

  • 3:88

    Bunlar onun (bu lanet ve zilletin) içinde temelli kalıcı kimselerdir. Onların azabı hafifletilmeyecek ve onlar (asla korunup) gözetilmeyeceklerdir. (Hakk’tan cayan dönek hainlere asla mühlet verilmeyecek ve merhamet edilmeyeceklerdir.)

  • 3:89

    Ancak bu (uyarıların) ardından (ölmeden önce pişman olup vicdanlarına uyarak); tevbe edenler, salih olarak davranıp (tekrar Hakka dönenler) başka. Çünkü Allah, gerçekten Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 3:90

    (Ama) Şu gerçektir ki; imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını artırıp, (hidayetleri kararıp dalâlet ve hıyanete yönelenler var ya) bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmeyecektir. İşte bunlar, sapkınların ta kendileridir.

  • 3:91

    Şüphesiz (Hakk’tan ayrılarak, nankörlük ve hıyanet niyetiyle kısmen veya tamamen inkâr edip) küfre girerek, (ve bu vaziyette) kâfir olarak ölenler (var ya); bunların hiçbirisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak vermeye kalksa- (yine de) kesin olarak kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap var (edilmiştir) ve onların yardımcıları da bulunacak değildir.

  • 3:106

    Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: "Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? (Hakk’tan sonra tekrar bâtıla mı yöneldiniz?) Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın" (denilip azarlanacaklardır).

  • 3:177

    Onlar imana karşılık küfrü satın alanlardır. (Yani önce iman etmişken sonra tavize yanaşıp, İslam’a hıyanetle kâfirlerle işbirliğine başlayan, dünyalık makam ve menfaat karşılığında zulüm düzenine taşeronluk yapan münafıklardır.) Onlar için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır.

  • 4:89

    (O münafıklar) Onlar, kendilerinin (hıyanet ve nankörlük edip) inkâra saptıkları gibi, sizin de (Hakk’tan ayrılıp) inkâra kaymanızı arzulamaktadırlar. (Eğer onlara uysaydınız) Böylelikle (ahlâk ve anlayış bakımından) onlarla bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye (küfür ve zulüm düzeninden vazgeçip Hakka dönünceye) kadar onlardan veliler (dostlar) tutmayın (onlara aldanmayın). Şayet (hicretlerinden ve tevbelerinden sonra bile) yine yüz çevirirlerse (tekrar Hakk’tan döner ve halkı fesada yönelirlerse), artık onları yakalayın ve her nerede ele geçirirseniz öldürüp (etkisiz bırakın! Artık) onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı! (Çünkü onlar güvenilmez insanlardır.)

  • 4:90

    Ancak (bunlardan), sizinle aralarında antlaşma bulunan bir kavme sığınanlar, ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basarak size gelmiş olanlar (ayrı, bunlar dokunulmaz)dır. Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece onlar sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa (işinize karışmaz ve içinizi karıştırmazlarsa), artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.

  • 4:115

    Her kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü'minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmam-ı Şafii: "Bu ayet, 'icma'ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır" buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]

  • 4:137

    Gerçek şu ki; iman edip sonra inkâra sapanlar, ardından yine iman edip tekrar inkâra sapanlar, sonra da inkârlarını arttıranları (var ya), Allah onları bağışlayan olmayacak, onları (hidayete) doğru yola da ulaştırmayacaktır.

  • 5:3

    Ölü hayvan leşi, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen (kurban), boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş (de ölmüş bulunan), boynuzlanmış (birbiriyle dövüşerek can vermiş) ve yırtıcı hayvan tarafından (bir kısmı) yenmiş (olan; -henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç-, dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır, (günaha bulaşıp yoldan sapmadır.) Bugün artık kâfirler, sizin dininizden (dininizi engellemekten ve daha üstün bir adalet ve ahlâk sistemi getirmekten) umut kesmişlerdir. Artık onlardan değil Benden korkup çekinin! (Zira) Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamlayıverdim ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta ve kaçınılmaz bir ihtiyaçla (zaruret durumuyla) karşı karşıya kalırsa' -günaha kaymamak (ve aşırıya kaçmamak) şartı ile- (bu haram saydıklarımızdan bile yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir. [Not: Hz. Peygamber Efendimizin, “Tebliğ” yanında, “Tebyin=Açıklama” ve “Teşri=Hüküm koyma” görevi de vardır. Bu ayette yasaklanan hayvanlar dışında; kedi, köpek, yılan, çıyan, solucan gibi birçok hayvan Peygamberimiz tarafından haram kılınmıştır.]

  • 5:52

    (Bu İlahi ikazlarımıza rağmen) Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla dostluk hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “Aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket gelmesinden (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve haberi) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.

  • 5:53

    (O küfür cephesi ve köle düzeni yıkıldığı zaman şuurlu ve onurlu) Mü’minler (münafıklara) şöyle (seslenip) diyeceklerdir: “Bunlar mıydı o, bütün güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?” (Bakın tapınıp sığındığınız şeytani güç odakları nasıl da yıkılmış ve sizi sahipsiz bırakmışlardır?) Artık (münafıkların) bütün çabaları boşa çıkmış ve hüsrana uğramışlardır.

  • 5:54

    Ey iman edenler! İçinizden kim (ve hangi kesim) dininden (haklı ve hayırlı çizgisinden) geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerlerine) Kendisinin onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği; mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu' olan, Allah yolunda cihad edip (çaba harcayan) ve (gerçekleri savunmak hususunda hiçbir) kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk (ve ekip) getirir. İşte bu Allah'ın bir (ikramı ve) fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle Vâsi) geniş ve kuşatıcıdır, Alîm’dir. (Her şeyi ayrıntılarıyla Bilendir.)

  • 8:13

    Bu (Cenab-ı Hakkın gazabına uğramaları) elbette, onların Allah'a ve Elçisine muhalefet edip başkaldırmaları dolayısıyladır. Kim Allah'a ve Elçisine başkaldırır (da Hakk yoldan ayrılır)sa, şüphesiz Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

  • 8:14

    (Ey müşrikler!) İşte bu sizin (hak ettiğiniz beladır, dünyada iken) şimdilik bunu tadınız... Elbette inkâra sapanlara (ayrıca ahirette) bir de ateş azabı vardır.

  • 16:106

    Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde, baskı altında zorlanan hariç- (bile bile) inkâra göğüs açarsa, işte onların üzerine Allah’tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.

  • 16:107

    Bu (hidayet kararması durumu); onların dünya hayatını sevip (bile bile) ahirete tercih etmeleri (yüzündendir;) ve şüphesiz Allah'ın da inkâr ve nankörlük eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir.

  • 16:112

    Allah (ibret ve ders almanız için) bir şehri örnek verdi ki: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etmelerine karşılık, Allah da '(kılıfına uydurarak) yaptıkları (kötülükler)' nedeniyle onlara açlık ve korku elbisesini (bela ve musibetini) tattırdı. [Not: Ayetin sonundaki yesneun=bir işi sanatlı ve ustalıklı yapmak, yani kötülükleri iyilik kılıfına sarmak anlamındadır.]

  • 47:25

    Şüphesiz, kendilerine hidayet (ve İslami mesuliyet) açıkça belli olduktan sonra, (Milli ve manevi istikametten ve insani düşünceden ayrılıp) gerisin geri (küfre ve nankörlüğe) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve onları uzun emellere (dünyalık gaye ve gailelere) kaptırmıştır.

  • 47:26

    İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ın indirdiğini (Kur’an’ın hükümlerini) beğenmeyip çirkin karşılayan (kâfir ve zalim odaklara yanaşıp): "Size (istediğiniz) bazı işlerde itaat edeceğiz (ama bunların dışında eskisi gibi Müslüman ve Mücahit görüneceğiz)" diyerek (haince va’adlerde bulunmuşlardı.) Oysa Allah, sakladıkları şeyleri (ve sır olarak konuştuklarını) biliyordu (ve elbette hesabını soracaktı).

  • 47:27

    Öyle ise (Hakk Dine ve kendi Milletine hıyanetleri nedeniyle) melekler onların suratlarına ve sırtlarına vura vura (ve bağırta bağırta) canlarını çıkardıkları vakitte (acaba durumları) nasıl olacaktı?

  • 47:28

    Bu böyledir; çünkü hakikaten (İslami ve insani çizgiden işbirlikçiliğe kayanlar), onlar Allah'ı gazaplandıran şeye uymuşlardır. (Allah'ın kahrına ve ğadabına uğrayan Yahudi ve Hristiyanların uşaklığına razı olmuşlardır.) Ve O’nun (Allah'ın) rızasını (kazandıracak tavrı ve tarafı) kerih (sıkıntılı ve yararsız) karşılamışlardır. Bundan dolayı da (Allah, daha önceki bütün hayırlı) amellerini boşa çıkarmıştır.

  • 47:31

    Andolsun, Biz içinizden (gerçek) mücahit olanlarla (davasında) sabredip (dik duranları) bilip, (onları kaypaklardan) ayırıncaya (ve sadıkları belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi imtihana tâbi tutacağız ve (İslam davası ve Allah rızası konusunda iddia edip) haber verdiklerinizin (doğruluk derecesini) sınayıp (herkesin ayarını ve amacını ortaya koyacağız).

  • 47:32

    Hiç şüphesiz, (açıkça) inkâr edip kâfir olanlar; (insanları) Allah'ın yolundan (ve Hakk davasından) ayırıp (İslami şuur ve sorumluluktan) alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, Elçiye karşı gelip (zorluk çıkaranlar ve nefsani hesaplarla Ondan ayrılanlar var ya, bunlar) hiçbir şekilde, kesinlikle Allah'a zarar ulaştıramazlar (ve O'nun takdir projesini ve zafer müjdesini engelleyip aksatamazlar. Allah) Onların bütün amellerini (önceki hayırlı işlerini ve sonraki hıyanet girişimlerini) boşa çıkaracaktır.

  • 60:11

    Ve eğer sizlerden (bazılarının) eşlerinden biri kâfirlere kaçarsa, (ardından) siz de (savaşta onları yenip) ganimete kavuşursanız, (genel paydan) eşleri (kaçıp) gidenlere (mehir olarak) harcama yaptıkları kadarını verin. (Böylece) Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan korkup (kötülükten vazgeçin).

  • 2:217

    يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 3:77

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Allah’ın ahdini (ve Hakk davasına bağlı kalacakları hususundaki sadakat) yeminlerini, (sonradan makam ve menfaat hırsıyla) az bir paha (yani dünyalık değersiz şeyler) karşılığı satanlar (var ya), işte onlar için ahirette hiçbir pay (paye ve şeref) olmayacaktır, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar (dinlerini ve davalarını dünyalık çıkarına satanlar) için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır. (Dünyada zillet ve hezimeti, ahirette ise cehennemi hak etmişlerdir.)

  • 3:86

    كَيْفَ يَهْدِي اللّٰهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ وَشَهِدُٓوا اَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

    Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve Elçinin Hakk olduğuna şahitlik ettikleri (ve kanaat getirdikleri halde), imanlarından sonra (tekrar) küfre sapan (hıyanet ve nankörlüğe kalkışan) bir topluluğa, Allah nasıl (ve niçin) hidayet versin? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. (Allah bunların hidayetlerini karartıp nasiplerini kesecektir.)

  • 3:87

    اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ اَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَۙ

    İşte bunların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerlerine olması (İslami izzet ve istikametten yoksun bırakılmaları şeklindedir).

  • 3:88

    خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَۙ

    Bunlar onun (bu lanet ve zilletin) içinde temelli kalıcı kimselerdir. Onların azabı hafifletilmeyecek ve onlar (asla korunup) gözetilmeyeceklerdir. (Hakk’tan cayan dönek hainlere asla mühlet verilmeyecek ve merhamet edilmeyeceklerdir.)

  • 3:89

    اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Ancak bu (uyarıların) ardından (ölmeden önce pişman olup vicdanlarına uyarak); tevbe edenler, salih olarak davranıp (tekrar Hakka dönenler) başka. Çünkü Allah, gerçekten Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 3:90

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ

    (Ama) Şu gerçektir ki; imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını artırıp, (hidayetleri kararıp dalâlet ve hıyanete yönelenler var ya) bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmeyecektir. İşte bunlar, sapkınların ta kendileridir.

  • 3:91

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ اَحَدِهِمْ مِلْءُ الْاَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدٰى بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ۟

    Şüphesiz (Hakk’tan ayrılarak, nankörlük ve hıyanet niyetiyle kısmen veya tamamen inkâr edip) küfre girerek, (ve bu vaziyette) kâfir olarak ölenler (var ya); bunların hiçbirisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak vermeye kalksa- (yine de) kesin olarak kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap var (edilmiştir) ve onların yardımcıları da bulunacak değildir.

  • 3:106

    يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ۠ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

    Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: "Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? (Hakk’tan sonra tekrar bâtıla mı yöneldiniz?) Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın" (denilip azarlanacaklardır).

  • 3:177

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Onlar imana karşılık küfrü satın alanlardır. (Yani önce iman etmişken sonra tavize yanaşıp, İslam’a hıyanetle kâfirlerle işbirliğine başlayan, dünyalık makam ve menfaat karşılığında zulüm düzenine taşeronluk yapan münafıklardır.) Onlar için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır.

  • 4:89

    وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ اَوْلِيَٓاءَ حَتّٰى يُهَاجِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًاۙ

    (O münafıklar) Onlar, kendilerinin (hıyanet ve nankörlük edip) inkâra saptıkları gibi, sizin de (Hakk’tan ayrılıp) inkâra kaymanızı arzulamaktadırlar. (Eğer onlara uysaydınız) Böylelikle (ahlâk ve anlayış bakımından) onlarla bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye (küfür ve zulüm düzeninden vazgeçip Hakka dönünceye) kadar onlardan veliler (dostlar) tutmayın (onlara aldanmayın). Şayet (hicretlerinden ve tevbelerinden sonra bile) yine yüz çevirirlerse (tekrar Hakk’tan döner ve halkı fesada yönelirlerse), artık onları yakalayın ve her nerede ele geçirirseniz öldürüp (etkisiz bırakın! Artık) onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı! (Çünkü onlar güvenilmez insanlardır.)

  • 4:90

    اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلًا

    Ancak (bunlardan), sizinle aralarında antlaşma bulunan bir kavme sığınanlar, ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basarak size gelmiş olanlar (ayrı, bunlar dokunulmaz)dır. Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece onlar sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa (işinize karışmaz ve içinizi karıştırmazlarsa), artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.

  • 4:115

    وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟

    Her kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü'minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmam-ı Şafii: "Bu ayet, 'icma'ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır" buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]

  • 4:137

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلًاۜ

    Gerçek şu ki; iman edip sonra inkâra sapanlar, ardından yine iman edip tekrar inkâra sapanlar, sonra da inkârlarını arttıranları (var ya), Allah onları bağışlayan olmayacak, onları (hidayete) doğru yola da ulaştırmayacaktır.

  • 5:3

    حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Ölü hayvan leşi, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen (kurban), boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş (de ölmüş bulunan), boynuzlanmış (birbiriyle dövüşerek can vermiş) ve yırtıcı hayvan tarafından (bir kısmı) yenmiş (olan; -henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç-, dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır, (günaha bulaşıp yoldan sapmadır.) Bugün artık kâfirler, sizin dininizden (dininizi engellemekten ve daha üstün bir adalet ve ahlâk sistemi getirmekten) umut kesmişlerdir. Artık onlardan değil Benden korkup çekinin! (Zira) Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamlayıverdim ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta ve kaçınılmaz bir ihtiyaçla (zaruret durumuyla) karşı karşıya kalırsa' -günaha kaymamak (ve aşırıya kaçmamak) şartı ile- (bu haram saydıklarımızdan bile yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir. [Not: Hz. Peygamber Efendimizin, “Tebliğ” yanında, “Tebyin=Açıklama” ve “Teşri=Hüküm koyma” görevi de vardır. Bu ayette yasaklanan hayvanlar dışında; kedi, köpek, yılan, çıyan, solucan gibi birçok hayvan Peygamberimiz tarafından haram kılınmıştır.]

  • 5:52

    فَتَرَى الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ ف۪يهِمْ يَقُولُونَ نَخْشٰٓى اَنْ تُص۪يبَنَا دَٓائِرَةٌۜ فَعَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ اَوْ اَمْرٍ مِنْ عِنْدِه۪ فَيُصْبِحُوا عَلٰى مَٓا اَسَرُّوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ نَادِم۪ينَۜ

    (Bu İlahi ikazlarımıza rağmen) Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla dostluk hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “Aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket gelmesinden (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve haberi) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.

  • 5:53

    وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ اِنَّهُمْ لَمَعَكُمْۜ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَاَصْبَحُوا خَاسِر۪ينَ

    (O küfür cephesi ve köle düzeni yıkıldığı zaman şuurlu ve onurlu) Mü’minler (münafıklara) şöyle (seslenip) diyeceklerdir: “Bunlar mıydı o, bütün güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?” (Bakın tapınıp sığındığınız şeytani güç odakları nasıl da yıkılmış ve sizi sahipsiz bırakmışlardır?) Artık (münafıkların) bütün çabaları boşa çıkmış ve hüsrana uğramışlardır.

  • 5:54

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

    Ey iman edenler! İçinizden kim (ve hangi kesim) dininden (haklı ve hayırlı çizgisinden) geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerlerine) Kendisinin onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği; mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu' olan, Allah yolunda cihad edip (çaba harcayan) ve (gerçekleri savunmak hususunda hiçbir) kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk (ve ekip) getirir. İşte bu Allah'ın bir (ikramı ve) fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle Vâsi) geniş ve kuşatıcıdır, Alîm’dir. (Her şeyi ayrıntılarıyla Bilendir.)

  • 8:13

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

    Bu (Cenab-ı Hakkın gazabına uğramaları) elbette, onların Allah'a ve Elçisine muhalefet edip başkaldırmaları dolayısıyladır. Kim Allah'a ve Elçisine başkaldırır (da Hakk yoldan ayrılır)sa, şüphesiz Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

  • 8:14

    ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ

    (Ey müşrikler!) İşte bu sizin (hak ettiğiniz beladır, dünyada iken) şimdilik bunu tadınız... Elbette inkâra sapanlara (ayrıca ahirette) bir de ateş azabı vardır.

  • 16:106

    مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

    Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde, baskı altında zorlanan hariç- (bile bile) inkâra göğüs açarsa, işte onların üzerine Allah’tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.

  • 16:107

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

    Bu (hidayet kararması durumu); onların dünya hayatını sevip (bile bile) ahirete tercih etmeleri (yüzündendir;) ve şüphesiz Allah'ın da inkâr ve nankörlük eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir.

  • 16:112

    وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

    Allah (ibret ve ders almanız için) bir şehri örnek verdi ki: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük etmelerine karşılık, Allah da '(kılıfına uydurarak) yaptıkları (kötülükler)' nedeniyle onlara açlık ve korku elbisesini (bela ve musibetini) tattırdı. [Not: Ayetin sonundaki yesneun=bir işi sanatlı ve ustalıklı yapmak, yani kötülükleri iyilik kılıfına sarmak anlamındadır.]

  • 47:25

    اِنَّ الَّذ۪ينَ ارْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْۜ وَاَمْلٰى لَهُمْ

    Şüphesiz, kendilerine hidayet (ve İslami mesuliyet) açıkça belli olduktan sonra, (Milli ve manevi istikametten ve insani düşünceden ayrılıp) gerisin geri (küfre ve nankörlüğe) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve onları uzun emellere (dünyalık gaye ve gailelere) kaptırmıştır.

  • 47:26

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ

    İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ın indirdiğini (Kur’an’ın hükümlerini) beğenmeyip çirkin karşılayan (kâfir ve zalim odaklara yanaşıp): "Size (istediğiniz) bazı işlerde itaat edeceğiz (ama bunların dışında eskisi gibi Müslüman ve Mücahit görüneceğiz)" diyerek (haince va’adlerde bulunmuşlardı.) Oysa Allah, sakladıkları şeyleri (ve sır olarak konuştuklarını) biliyordu (ve elbette hesabını soracaktı).

  • 47:27

    فَكَيْفَ اِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ

    Öyle ise (Hakk Dine ve kendi Milletine hıyanetleri nedeniyle) melekler onların suratlarına ve sırtlarına vura vura (ve bağırta bağırta) canlarını çıkardıkları vakitte (acaba durumları) nasıl olacaktı?

  • 47:28

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَٓا اَسْخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ۟

    Bu böyledir; çünkü hakikaten (İslami ve insani çizgiden işbirlikçiliğe kayanlar), onlar Allah'ı gazaplandıran şeye uymuşlardır. (Allah'ın kahrına ve ğadabına uğrayan Yahudi ve Hristiyanların uşaklığına razı olmuşlardır.) Ve O’nun (Allah'ın) rızasını (kazandıracak tavrı ve tarafı) kerih (sıkıntılı ve yararsız) karşılamışlardır. Bundan dolayı da (Allah, daha önceki bütün hayırlı) amellerini boşa çıkarmıştır.

  • 47:31

    وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ

    Andolsun, Biz içinizden (gerçek) mücahit olanlarla (davasında) sabredip (dik duranları) bilip, (onları kaypaklardan) ayırıncaya (ve sadıkları belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi imtihana tâbi tutacağız ve (İslam davası ve Allah rızası konusunda iddia edip) haber verdiklerinizin (doğruluk derecesini) sınayıp (herkesin ayarını ve amacını ortaya koyacağız).

  • 47:32

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ

    Hiç şüphesiz, (açıkça) inkâr edip kâfir olanlar; (insanları) Allah'ın yolundan (ve Hakk davasından) ayırıp (İslami şuur ve sorumluluktan) alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, Elçiye karşı gelip (zorluk çıkaranlar ve nefsani hesaplarla Ondan ayrılanlar var ya, bunlar) hiçbir şekilde, kesinlikle Allah'a zarar ulaştıramazlar (ve O'nun takdir projesini ve zafer müjdesini engelleyip aksatamazlar. Allah) Onların bütün amellerini (önceki hayırlı işlerini ve sonraki hıyanet girişimlerini) boşa çıkaracaktır.

  • 60:11

    وَاِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ اِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَاٰتُوا الَّذ۪ينَ ذَهَبَتْ اَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَٓا اَنْفَقُواۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ

    Ve eğer sizlerden (bazılarının) eşlerinden biri kâfirlere kaçarsa, (ardından) siz de (savaşta onları yenip) ganimete kavuşursanız, (genel paydan) eşleri (kaçıp) gidenlere (mehir olarak) harcama yaptıkları kadarını verin. (Böylece) Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan korkup (kötülükten vazgeçin).

  • 2:217

    يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

  • 3:77

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

  • 3:86

    كَيْفَ يَهْدِي اللّٰهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ وَشَهِدُٓوا اَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

  • 3:87

    اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ اَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَۙ

  • 3:88

    خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَۙ

  • 3:89

    اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

  • 3:90

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ

  • 3:91

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ اَحَدِهِمْ مِلْءُ الْاَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدٰى بِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ۟

  • 3:106

    يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ۠ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

  • 3:177

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

  • 4:89

    وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ اَوْلِيَٓاءَ حَتّٰى يُهَاجِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًاۙ

  • 4:90

    اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلًا

  • 4:115

    وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟

  • 4:137

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلًاۜ

  • 5:3

    حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

  • 5:52

    فَتَرَى الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ ف۪يهِمْ يَقُولُونَ نَخْشٰٓى اَنْ تُص۪يبَنَا دَٓائِرَةٌۜ فَعَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ اَوْ اَمْرٍ مِنْ عِنْدِه۪ فَيُصْبِحُوا عَلٰى مَٓا اَسَرُّوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ نَادِم۪ينَۜ

  • 5:53

    وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ اِنَّهُمْ لَمَعَكُمْۜ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَاَصْبَحُوا خَاسِر۪ينَ

  • 5:54

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

  • 8:13

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

  • 8:14

    ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ

  • 16:106

    مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

  • 16:107

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

  • 16:112

    وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

  • 47:25

    اِنَّ الَّذ۪ينَ ارْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْۜ وَاَمْلٰى لَهُمْ

  • 47:26

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ

  • 47:27

    فَكَيْفَ اِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ

  • 47:28

    ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَٓا اَسْخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ۟

  • 47:31

    وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ

  • 47:32

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ

  • 60:11

    وَاِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ اِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَاٰتُوا الَّذ۪ينَ ذَهَبَتْ اَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَٓا اَنْفَقُواۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ