Muhacirler

  • 2:217

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 3:95

    De ki: “Allah (her konuda ancak) doğruyu söylemektedir. Öyleyse (her bâtıl düşünceden kaçarak Hakk Din olan İslam'a sarılıp) Allah'ı bir (İslam’ı din) tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun ki; o, asla müşriklerden olmamış biriydi.”

  • 4:97

    Melekler, (cihad görevini ve dini gayretini terk etmekle) kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerede (ne halde ve hangi meşguliyette) idiniz? (Niye cihadı terk ettiniz?)" Onlar ise: "Biz, yeryüzünde (aciz, fakir ve çaresiz kimselerdik, bu yüzden dini gayret gösteremedik, ibadet ve hizmet edemedik, çünkü) zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik" derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz (haklı ve hayırlı kesimlerin yanına geçmeniz) için Allah'ın Arz’ı geniş değil miydi?" derler. İşte onların (Hakk yolunda gayret ve mesuliyetten kaytaranların) barınma yeri cehennemdir. O ne (zorlu bir dönüş mekânı ve ne) kötü yataktır.

  • 4:99

    Umulur ki Allah bunları affeder. (Çünkü) Allah Affedicidir, Bağışlayıcıdır.

  • 8:26

    Hatırlayın ki bir zaman siz çok azdınız, yeryüzünde (ve ülkenizde) müstaz’aftınız (zayıf bırakılmıştınız, bulunduğunuz her) yerde hırpalanmakta, (hakaret ve haksızlığa uğratılmaktaydınız. Hatta o hale gelmiştiniz ki) insanların sizi kapıp götürmesinden (tutuklayıvermesinden) korku duymakta (ve kuşku içinde yaşamaktaydınız. Ama Allah CC bütün bu olumsuz şartlarda bile) size sahip çıktı ve barındırdı. Sizi (manevi) yardımıyla destekledi (ve başarılı kıldı. Sizi en güzel şekilde) ve en temiz şeylerle rızıklandırdı... Ta ki şükredesiniz (şuurlu ve sorumlu davranasınız).

  • 8:71

    (Ey Resulüm!) Eğer (inkârcılar ve münafıklar) Sana hainlik yapmak isterlerse (üzülme ve bekle), kesinlikle onlar daha önce Allah'a da hainlik yapmışlardı. (İşte bak sonunda) Bu yüzden (Allah) onlara (hain takımına) karşı Sana imkân, fırsat ve ruhsat verdi. (O hainleri Senin elinle yaptıklarına pişman ve perişan etti.) Elbette Allah her şeyi hakkıyla Bilendir ve her işi Hikmetli (ve güzeldir).

  • 8:74

    Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki (hicret edenleri) barındırdılar ve yardım ettiler; işte onlar (Muhacirin ve Ensar) gerçek (hakkıyla) mü'minlerdir ve onlar için (günahlardan) bağışlanma ve (cennette) bol ve üstün rızık vardır. (Büyük nimet ve faziletlere erişeceklerdir.)

  • 8:75

    Bundan sonra da, (gerçekten) iman edip (dinleri ve davaları uğrunda) hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar da sizdendirler. Akrabalar ise, Allah'ın Kitabına göre (mirasta) birbirlerine (yakınlık derecesi nispetinde) önceliklidirler. Doğrusu Allah her şeyi Bilendir.

  • 9:100

    (Sahabe’den İslam’a girmede ve hayırlı hizmetlerde) Öne geçen ilklerden olan Muhacirler ve Ensar ile, onlara iyilik ve güzellikle uyanlar (var ya); Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler hazırlamıştır. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Fevz-ü Azim, -en ulu ve kutlu bahtiyarlık- mü’min ve mücahit kulların olacaktır.)

  • 9:117

    Andolsun Allah; Peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe (ile Rablerine yönelme duygusu) ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi neredeyse kaymak ve caymak üzereyken- güçlük saatinde (zorluk-darlık vaktinde) Ona (Resulüllah’a) tâbi oldular. Sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok Şefkatlidir, çok Esirgeyicidir.

  • 9:118

    (Rahata ve menfaate meyletmeleri yüzünden cihaddan ve Bizans’a yönelik zorlu Tebük gazasından) Geri bırakılan (Sahabeden) o üç kişiye, (Kâ’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebi, Hilâl bin Ümeyye’ye 50 gün boyunca uygulanan tecrit=ilgiyi kesme cezası yüzünden) olanca genişliğine rağmen yeryüzü dar gelmeye başlamış, vicdani (sorumluluk ve rahatsızlıkları) kendilerini sıktıkça sıkmış ve (artık) Allah'tan başka sığınacak hiçbir makam ve barınak olmadığı kanaatine varmışlardı. Sonunda (hatalarını fark ve terk edip yeniden hayra ve hizmete) yönelmeleri için, Allah onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.

  • 16:41

    Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri (rahatını ve menfaatini feda edip herkesin huzura kavuşacağı Hakk nizam kurulsun diye gayret gösterenleri) dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz (başarıya eriştireceğiz); ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Keşke (insanlar bunu) bilmiş olsalardı (ve ölüm sonrasına hazırlık görselerdi).

  • 16:110

    Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz Senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 22:58

    Allah yolunda hicret edip sonra öldürülenleri veya (bu gayret ve istikamet üzerindeyken) ölenleri ise; muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

  • 24:22

    (Her şeye rağmen) Sizden, fazilet ve servet sahibi olanlar (yine de asil ve adil davransınlar; bu gibi fesatlıklara alet olsalar da) yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret etmiş olanlara (şimdiye kadar) vermekte (oldukları yardımlarını kesip) eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoş görsünler. Ki; Allah'ın da sizi bağışlamasını (istemez ve) sevmez misiniz? (Kesinlikle) Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir. (Bu nedenle, hayırlı ve yararlı bir işi yapmamak için yapılan yeminlerden vazgeçilmelidir.)

  • 29:57

    (Unutmayınız ki) Her nefis ölümü tadıcıdır (dünya hayatı gelip geçicidir); sonra da Bize döndürüleceksiniz.

  • 29:60

    (Görmüyor musunuz?) Kendi rızkını taşımaktan (ve toplamaktan aciz) nice canlı vardır ki, onları ve sizi Allah rızıklandırıp beslemektedir. O, İşitendir, Bilendir.

  • 59:8

    (Ayrıca bu ganimet malları) Hicret eden fakirleredir ki; onlar, sadece Allah'tan O’nun lütfunu ve rızasını dileyip aramak üzere; Allah'a (dinine) ve O'nun Resulüne yardım ederlerken (bu nedenle) yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmış kimselerdir. İşte bunlar, (davasına) sadık kalan (mü’minlerdir).

  • 2:217

    يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 3:95

    قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    De ki: “Allah (her konuda ancak) doğruyu söylemektedir. Öyleyse (her bâtıl düşünceden kaçarak Hakk Din olan İslam'a sarılıp) Allah'ı bir (İslam’ı din) tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun ki; o, asla müşriklerden olmamış biriydi.”

  • 4:97

    اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًاۙ

    Melekler, (cihad görevini ve dini gayretini terk etmekle) kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerede (ne halde ve hangi meşguliyette) idiniz? (Niye cihadı terk ettiniz?)" Onlar ise: "Biz, yeryüzünde (aciz, fakir ve çaresiz kimselerdik, bu yüzden dini gayret gösteremedik, ibadet ve hizmet edemedik, çünkü) zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik" derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz (haklı ve hayırlı kesimlerin yanına geçmeniz) için Allah'ın Arz’ı geniş değil miydi?" derler. İşte onların (Hakk yolunda gayret ve mesuliyetten kaytaranların) barınma yeri cehennemdir. O ne (zorlu bir dönüş mekânı ve ne) kötü yataktır.

  • 4:99

    فَاُو۬لٰٓئِكَ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُوًّا غَفُورًا

    Umulur ki Allah bunları affeder. (Çünkü) Allah Affedicidir, Bağışlayıcıdır.

  • 8:26

    وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    Hatırlayın ki bir zaman siz çok azdınız, yeryüzünde (ve ülkenizde) müstaz’aftınız (zayıf bırakılmıştınız, bulunduğunuz her) yerde hırpalanmakta, (hakaret ve haksızlığa uğratılmaktaydınız. Hatta o hale gelmiştiniz ki) insanların sizi kapıp götürmesinden (tutuklayıvermesinden) korku duymakta (ve kuşku içinde yaşamaktaydınız. Ama Allah CC bütün bu olumsuz şartlarda bile) size sahip çıktı ve barındırdı. Sizi (manevi) yardımıyla destekledi (ve başarılı kıldı. Sizi en güzel şekilde) ve en temiz şeylerle rızıklandırdı... Ta ki şükredesiniz (şuurlu ve sorumlu davranasınız).

  • 8:71

    وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

    (Ey Resulüm!) Eğer (inkârcılar ve münafıklar) Sana hainlik yapmak isterlerse (üzülme ve bekle), kesinlikle onlar daha önce Allah'a da hainlik yapmışlardı. (İşte bak sonunda) Bu yüzden (Allah) onlara (hain takımına) karşı Sana imkân, fırsat ve ruhsat verdi. (O hainleri Senin elinle yaptıklarına pişman ve perişan etti.) Elbette Allah her şeyi hakkıyla Bilendir ve her işi Hikmetli (ve güzeldir).

  • 8:74

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

    Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki (hicret edenleri) barındırdılar ve yardım ettiler; işte onlar (Muhacirin ve Ensar) gerçek (hakkıyla) mü'minlerdir ve onlar için (günahlardan) bağışlanma ve (cennette) bol ve üstün rızık vardır. (Büyük nimet ve faziletlere erişeceklerdir.)

  • 8:75

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

    Bundan sonra da, (gerçekten) iman edip (dinleri ve davaları uğrunda) hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar da sizdendirler. Akrabalar ise, Allah'ın Kitabına göre (mirasta) birbirlerine (yakınlık derecesi nispetinde) önceliklidirler. Doğrusu Allah her şeyi Bilendir.

  • 9:100

    وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

    (Sahabe’den İslam’a girmede ve hayırlı hizmetlerde) Öne geçen ilklerden olan Muhacirler ve Ensar ile, onlara iyilik ve güzellikle uyanlar (var ya); Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler hazırlamıştır. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Fevz-ü Azim, -en ulu ve kutlu bahtiyarlık- mü’min ve mücahit kulların olacaktır.)

  • 9:117

    لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَز۪يغُ قُلُوبُ فَر۪يقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ

    Andolsun Allah; Peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe (ile Rablerine yönelme duygusu) ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi neredeyse kaymak ve caymak üzereyken- güçlük saatinde (zorluk-darlık vaktinde) Ona (Resulüllah’a) tâbi oldular. Sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok Şefkatlidir, çok Esirgeyicidir.

  • 9:118

    وَعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذ۪ينَ خُلِّفُواۜ حَتّٰٓى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّٓوا اَنْ لَا مَلْجَاَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّٓا اِلَيْهِۜ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ۟

    (Rahata ve menfaate meyletmeleri yüzünden cihaddan ve Bizans’a yönelik zorlu Tebük gazasından) Geri bırakılan (Sahabeden) o üç kişiye, (Kâ’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebi, Hilâl bin Ümeyye’ye 50 gün boyunca uygulanan tecrit=ilgiyi kesme cezası yüzünden) olanca genişliğine rağmen yeryüzü dar gelmeye başlamış, vicdani (sorumluluk ve rahatsızlıkları) kendilerini sıktıkça sıkmış ve (artık) Allah'tan başka sığınacak hiçbir makam ve barınak olmadığı kanaatine varmışlardı. Sonunda (hatalarını fark ve terk edip yeniden hayra ve hizmete) yönelmeleri için, Allah onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.

  • 16:41

    وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَۙ

    Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri (rahatını ve menfaatini feda edip herkesin huzura kavuşacağı Hakk nizam kurulsun diye gayret gösterenleri) dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz (başarıya eriştireceğiz); ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Keşke (insanlar bunu) bilmiş olsalardı (ve ölüm sonrasına hazırlık görselerdi).

  • 16:110

    ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

    Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz Senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 22:58

    وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

    Allah yolunda hicret edip sonra öldürülenleri veya (bu gayret ve istikamet üzerindeyken) ölenleri ise; muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

  • 24:22

    وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    (Her şeye rağmen) Sizden, fazilet ve servet sahibi olanlar (yine de asil ve adil davransınlar; bu gibi fesatlıklara alet olsalar da) yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret etmiş olanlara (şimdiye kadar) vermekte (oldukları yardımlarını kesip) eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoş görsünler. Ki; Allah'ın da sizi bağışlamasını (istemez ve) sevmez misiniz? (Kesinlikle) Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir. (Bu nedenle, hayırlı ve yararlı bir işi yapmamak için yapılan yeminlerden vazgeçilmelidir.)

  • 29:57

    كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

    (Unutmayınız ki) Her nefis ölümü tadıcıdır (dünya hayatı gelip geçicidir); sonra da Bize döndürüleceksiniz.

  • 29:60

    وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

    (Görmüyor musunuz?) Kendi rızkını taşımaktan (ve toplamaktan aciz) nice canlı vardır ki, onları ve sizi Allah rızıklandırıp beslemektedir. O, İşitendir, Bilendir.

  • 59:8

    لِلْفُقَرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ

    (Ayrıca bu ganimet malları) Hicret eden fakirleredir ki; onlar, sadece Allah'tan O’nun lütfunu ve rızasını dileyip aramak üzere; Allah'a (dinine) ve O'nun Resulüne yardım ederlerken (bu nedenle) yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmış kimselerdir. İşte bunlar, (davasına) sadık kalan (mü’minlerdir).

  • 2:217

    يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

  • 3:95

    قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

  • 4:97

    اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًاۙ

  • 4:99

    فَاُو۬لٰٓئِكَ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُوًّا غَفُورًا

  • 8:26

    وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

  • 8:71

    وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

  • 8:74

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

  • 8:75

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

  • 9:100

    وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

  • 9:117

    لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَز۪يغُ قُلُوبُ فَر۪يقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ

  • 9:118

    وَعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذ۪ينَ خُلِّفُواۜ حَتّٰٓى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّٓوا اَنْ لَا مَلْجَاَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّٓا اِلَيْهِۜ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ۟

  • 16:41

    وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَۙ

  • 16:110

    ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

  • 22:58

    وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

  • 24:22

    وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

  • 29:57

    كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

  • 29:60

    وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

  • 59:8

    لِلْفُقَرَٓاءِ الْمُهَاجِر۪ينَ الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَۚ