Mesuliyet

  • 2:123

    Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden (günahlarına karşılık) fidye alınıp (salıverilmeyeceği) ve hiç kimsenin (inkârcılar ve münafıklar için yapacağı) şefaatinin kabul edilmeyeceği ve onların (hiçbir şekilde) yardım göremeyeceği bir günden sakınıp (küfür ve kötülükten çekinin).

  • 2:281

    Allah'a döneceğiniz günden sakının. (Faiz günahıyla huzura çıkmayın.) Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.

  • 3:182

    Bu (azap), ellerinizin önden sundukları (ve kötü amellerinizin sonuçları)dır. Allah, kesinlikle kullara zulmedici değildir.

  • 4:111

    Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmış demektir. (Kimse Allah’a zarar veremeyecektir.) Allah (her şeyi) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 4:112

    Her kim de bir hata (veya kasıtla) bir günah işler de sonra bunu bir suçsuz (insanın) üzerine (yıkıp iftira) atarsa, gerçekten o (ağır) bir bühtanı ve apaçık bir günahı sırtına alıp yüklenmiştir.

  • 4:123

    Bu (hesap ve sevap konusu) sizin kuruntularınıza ve Kitap Ehlinin kuruntularına göre değildir. Doğrusu kim kötülük yaparsa (Kur’an’ın ve kâinatın yasalarına aykırı davranırsa) cezasına katlanacaktır. Ve o kendisine Allah'tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı da bulamayacaktır. (Salih ameli, dini gayreti ve Hakka teslimiyeti yoksa, hiç kimsenin zahiri etiketi ve resmi hüviyeti onu kurtaramayacaktır.)

  • 6:160

    (Dünyada iken) Kim bir iyilikle gelirse (hayır işlerse), kendisine bunun on katı verilecektir (varlığı ve sağlığı bereketlenecektir;) kim de bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla ceza görmeyecek ve onlara haksızlık edilmeyecektir. (Ancak ahirette, mü’minlere hayır ve sevaplarının karşılığı sonsuz şekilde arttırılıp bereketlenecek ve ebedi cennet nimetlerine erişeceklerdir.)

  • 9:115

    Allah, bir kavme hidayet ettikten sonra, (bir elçi ve kitap gönderip) nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça (ve buna rağmen inkâra ve isyana kalkışılmadıkça) onları sapkınlığa terk edecek (ve cezalarını verecek) değildir. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 17:15

    Kim (hidayete uyar) doğru yolu (arayıp) bulursa, kendisi için (Hakkı ve hayrı) bulmuş olacaktır. Kim de sapıtırsa kendi zararına sapıtmış olacaktır. Günahkâr olan hiç kimse bir başkasının günah yükünü taşımayacaktır. (Ve zaten) Biz, (aydınlatıcı ve uyarıcı) bir Resul göndermedikçe (hiçbir kavme ve kişiye asla) azap edici olmayız (kendilerini sorumlu tutmayız).

  • 17:34

    Ergenlik çağına (kârını ve zararını bilecek akli ve bedeni olgunluğa) erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın; ancak (o malı bereketlendirmek ve yetimleri besleyip büyütmek gibi) en güzel bir niyet ve gayretle olması başkadır. Ahde (verdiğiniz sözlere, biat ve itaat akdine) vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.

  • 17:36

    Hakkında (gerekli ve yeterli) bilgin olmayan şeyin (aslını astarını bilmediğin mesele ve hadiselerin) ardına düşme (tartışmaya girme); çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan (her yaptığından) sorumludur, (cahilce iddia ve ithamlardan dolayı suçludur.)

  • 17:84

    De ki: “Herkes kendi şâkilesine (fıtrat halini almış karakter ve tıynetine göre bir düşünce ve) davranış ortaya koyacak (kendi mizaç ve meşrebine göre bir iş yapacak)tır. Bu durumda, kimin haklı ve hayırlı bir yol tuttuğunu en iyi bilen Rabbiniz Teâlâ’dır.” [Not: Bu nedenle devlet, herkesin mizacına, marifet ve meslek kazanımına uygun çalışma ve üretim yapma şartlarını oluşturmalıdır… Eğitim sistemini de, kişilerin ilgi ve yeteneklerini keşfedip geliştirecek şekilde ayarlamalıdır.]

  • 18:29

    De ki: “Hakk Rabbinizdendir. (Allah'tan başkası, sizin için haklı ve hayırlı olacak dini ve düzeni bilemez ve gösteremez...) Artık (Hakk geldikten ve Kur'an'a davet edildikten sonra) isteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar feryat edip yardım isterlerse, (erimiş maden misali) katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan (pis ve acı) bir su ile (güya) yardım edilirler. (Oysa) O ne kötü (ve bayağı) bir içecektir ve ne kötü (ve aşağılayıcı) bir destektir!

  • 18:57

    Kendisine Rabbinin ayetleri (Kur’an’ın hakikatleri) öğütle hatırlatıldığı zaman (bunlar sıradan insanlar içindir, ben seçkin birisiyim düşüncesiyle) sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdiklerini (daha önce işlediği kötülüklerini) unutan (ve kendini tertemiz sanan) kimseden daha zalim kimdir? (Bu enaniyet ve hıyanetleri yüzünden) Kalpleri üzerine Onu (Kur’an’ı) kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde, kulaklarına da bir ağırlık koyduk (artık kalplerinde ağırlık, kulaklarında sağırlık vardır). Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayete erişemeyeceklerdir.

  • 22:10

    (Ey insan!) İşte bu (ahiret azabı) iki elinle yapıp (önden) gönderdiklerindir.” Zira Allah kullarına asla haksızlık edici değildir (diyeceğiz.)

  • 22:76

    O, (herkesin, her kavmin ve her şeyin) önlerindekini ve arkalarındakini (geçmişlerini ve geleceklerini tamamıyla ve teferruatıyla) bilir. (Allah CC, herkesin ne yapacağını bildiği için bunları yazıp tespit etmiştir; yoksa, önceden yazdığı için, insanlar mecburen öyle hareket ediyor değillerdir.) Bütün işler Allah'a döndürülmektedir.

  • 25:16

    (Cennetin) "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlara verilecektir; bu, Rabbinin üzerine aldığı (ve Kendisinden) istenen bir va’addir."

  • 28:47

    Şayet (insanlar) kendi ellerinin öne sürdükleri (işledikleri kötülükleri) dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: 'Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de, böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecek (ve mazeret ileri sürecek) olmasalardı (Seni göndermezdik).

  • 30:15

    Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanıp (sonsuz mutluluğa kavuşacaklardır.)'

  • 30:41

    İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları) dolayısıyla, karada ve denizde (nice) fesat (bozulma) ortaya çıktı (çıkacaktır). Umulur ki, (fesatlık ve fırsatçılık yapıp doğayı tahribattan) dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını (felaket ve musibet olarak) kendilerine tattırmaktadır. [Not: Bu yüzden deprem ve sel gibi çeşitli afetler ve felaketler yaşanmaktadır. Faiz ve rant ekonomisi de emek ve üretime dayalı doğal ve doğru iktisadi hayatı temelinden bozmakta ve hayatı yozlaştırmaktadır.]

  • 30:44

    (Artık) Kim inkâr ederse, onun inkârı kendi aleyhinedir; kim (de iman ederek) salih bir amelde bulunursa, artık onlar da kendi menfaatlerine olarak (cennetteki yerlerini döşeyip) hazırlayıvermektedirler.

  • 31:33

    Ey insanlar, Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-hazırlanın ki, (o gün hiç)bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez (bir bedel ödeyemez) ve (hiç)bir çocuk da babası(nı kurtarmak) için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın va'adi Hakk’tır. Artık dünya hayatı sizi aldanmaya sürüklemesin ve (iblis gibi kendilerine; ermiş, bilmiş, seçilmiş havası veren) aldatıcı(lar) da sizi Allah ile (hıyanet ve rezaletlerinize dini fetvalar üretmekle) aldatmasın (diye uyanık olmalıdır).

  • 35:18

    Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenip çekemez. Yükü ağır olan onun taşınması için (başkasını) çağırsa (ve o kişi kendisinin) en yakını bile olsa da (onun günah) ağırlığından (kendisine yine hiç)bir şey yüklenemez. Sen ancak görmediği halde (gaybi haşyetle) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları sakındırırsın. (Senin uyarıların ancak böylelerine fayda sağlayacaktır.) Kim (küfür ve kötülükten) temizlenirse o sadece kendisi için temizlenir. Sonunda dönüş Allah’adır.

  • 37:24

    (Ey görevliler!) "Şimdi onları durdurup-tutuklayın, çünkü onlar (ve herkes) sorguya alınacaklardır."

  • 39:7

    Eğer inkâr (ve isyan) ederseniz (bu kendi aleyhinizedir, çünkü) kesinlikle Allah sizden müstağnidir (hiçbirinize ve ibadetinize muhtaç değildir.) Ne var ki O, kullarının küfre (ve kötülüğe düşmesine) rızası bulunmayandır. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olacaktır. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez (herkes sadece kendi yapıp ettiklerinin ve sebebiyet verdiklerinin karşılığını bulacaktır). Sonra (hepiniz) Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecek (ve sorgulayacaktır). Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilip durmaktadır.

  • 42:15

    (Ey Nebim!) O halde Sen (sürekli) davet et (herkesi Hakka çağırıp dur) ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamete koyul… Onların hevâ(i arzularına ve dünyevi tutkularına) uyma! Ve “Ben Allah’ın indirdiği Kitaptan (her hüküm ve habere) inandım ve aranızda (Kur’an) adaletiyle (davranmakla) emrolunup (görevli kılındım)” deyip (Hakkı uygula… De ki): “Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. (Artık) Bizimle aranızda (uydurma) ‘deliller getirerek boşuna tartışma(ya, hüccetli münakaşaya' gerek) yoktur. (Nasıl olsa) Allah (ahiret günü) bizi bir araya getirip-toplayacaktır. Dönüş O'nadır (herkesin hesabını bizzat görecektir).”

  • 42:30

    Size isabet eden (sıkıntı, sarsıntı ve) musibetler; kendi ellerinizle kazanıp (yaptığınız yanlış işler ve kötülükler) yüzündendir. Üstelik (Cenab-ı Hakk hatalarınızın ve ihmalkârlığınızın) birçoğunu da affetmektedir.

  • 45:15

    Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir (yararı onun olacaktır), kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir (zararı onu kuşatacaktır). Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz (hepinizden hesap sorulacaktır).

  • 45:22

    Allah, gökleri ve yeri Hakk olarak (ve nice hikmetler amaçlayarak) yaratıp var etmiştir; öyle ki, her nefis kazandıklarıyla karşılık görsün (diye imtihan için dünyaya gönderilmiştir). Onlara asla zulmedilmeyecek (herkes amelinin karşılığını görecektir).

  • 46:19

    Herkesin yaptıkları işlere (amellerine ve gayretlerine) göre dereceleri vardır. Onlara, yaptıklarının karşılığı tastamam verilecek ve (hiçbir insan) asla haksızlığa uğratılmayacaktır.

  • 52:16

    (Haydi) "Girin ona; artık (cehennemde) ister sabredin, ister sabretmeyin! Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz" (denilerek, kâfirler ve zalimler cehenneme kapatılacaklardır.)

  • 52:21

    İman edenler ve nesillerinden bu iman (ve istikamet) üzere kendilerini izleyenler (var ya); Biz onları da (iman ve itaat ehlinin mü’min zürriyetlerini de, aynı nimet ve faziletlere ulaştıracağız, cennete onları da kavuşturup) kendilerine katacağız. (Ama Biz) Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmiş olmayacağız. Herkes kendi (ahiret) kazancı karşılığı (kurtulmak üzere, ipotekli kefil misali) rehin (alınmış) konumundadır.

  • 53:31

    Göklerde ve yeryüzünde olanların (hepsi) Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirip (mükâfatlandırır).

  • 62:7

    Oysa onlar, ellerinin önceden takdim ettikleri (işledikleri zulüm ve kötülükler) dolayısıyla bunu (ölümü) hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, zalimleri (çok iyi) Bilendir.

  • 66:7

    (Dünyada iken Allah’ı ve Kur’an ahkâmını inkâr edenlere ahirette melekler şöyle diyecektir:) “Ey kâfirler, bugün (boşuna) özür beyan etmeyin. Size ancak yaptıklarınızın (küfür ve kötülüklerinizin) karşılığı verilecektir.”

  • 99:7

    Artık kim zerre kadar (ya bizzat) hayır yapmış (veya iyiliklere vesile ve sebep olmuş)sa, onun karşılığı (mükâfatı)nı mutlaka görecek (ve alacaktır).

  • 99:8

    Ve kim de zerre miktarı şer işlemiş (veya kötülüğe sebebiyet vermiş)se, onun da cezasını mutlaka görecek (ve bulacaktır).

  • 2:123

    وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

    Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden (günahlarına karşılık) fidye alınıp (salıverilmeyeceği) ve hiç kimsenin (inkârcılar ve münafıklar için yapacağı) şefaatinin kabul edilmeyeceği ve onların (hiçbir şekilde) yardım göremeyeceği bir günden sakınıp (küfür ve kötülükten çekinin).

  • 2:281

    وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ ف۪يهِ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ۟

    Allah'a döneceğiniz günden sakının. (Faiz günahıyla huzura çıkmayın.) Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır.

  • 3:182

    ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ

    Bu (azap), ellerinizin önden sundukları (ve kötü amellerinizin sonuçları)dır. Allah, kesinlikle kullara zulmedici değildir.

  • 4:111

    وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

    Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmış demektir. (Kimse Allah’a zarar veremeyecektir.) Allah (her şeyi) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 4:112

    وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟

    Her kim de bir hata (veya kasıtla) bir günah işler de sonra bunu bir suçsuz (insanın) üzerine (yıkıp iftira) atarsa, gerçekten o (ağır) bir bühtanı ve apaçık bir günahı sırtına alıp yüklenmiştir.

  • 4:123

    لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا

    Bu (hesap ve sevap konusu) sizin kuruntularınıza ve Kitap Ehlinin kuruntularına göre değildir. Doğrusu kim kötülük yaparsa (Kur’an’ın ve kâinatın yasalarına aykırı davranırsa) cezasına katlanacaktır. Ve o kendisine Allah'tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı da bulamayacaktır. (Salih ameli, dini gayreti ve Hakka teslimiyeti yoksa, hiç kimsenin zahiri etiketi ve resmi hüviyeti onu kurtaramayacaktır.)

  • 6:160

    مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    (Dünyada iken) Kim bir iyilikle gelirse (hayır işlerse), kendisine bunun on katı verilecektir (varlığı ve sağlığı bereketlenecektir;) kim de bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla ceza görmeyecek ve onlara haksızlık edilmeyecektir. (Ancak ahirette, mü’minlere hayır ve sevaplarının karşılığı sonsuz şekilde arttırılıp bereketlenecek ve ebedi cennet nimetlerine erişeceklerdir.)

  • 9:115

    وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

    Allah, bir kavme hidayet ettikten sonra, (bir elçi ve kitap gönderip) nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça (ve buna rağmen inkâra ve isyana kalkışılmadıkça) onları sapkınlığa terk edecek (ve cezalarını verecek) değildir. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 17:15

    مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولًا

    Kim (hidayete uyar) doğru yolu (arayıp) bulursa, kendisi için (Hakkı ve hayrı) bulmuş olacaktır. Kim de sapıtırsa kendi zararına sapıtmış olacaktır. Günahkâr olan hiç kimse bir başkasının günah yükünü taşımayacaktır. (Ve zaten) Biz, (aydınlatıcı ve uyarıcı) bir Resul göndermedikçe (hiçbir kavme ve kişiye asla) azap edici olmayız (kendilerini sorumlu tutmayız).

  • 17:34

    وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا

    Ergenlik çağına (kârını ve zararını bilecek akli ve bedeni olgunluğa) erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın; ancak (o malı bereketlendirmek ve yetimleri besleyip büyütmek gibi) en güzel bir niyet ve gayretle olması başkadır. Ahde (verdiğiniz sözlere, biat ve itaat akdine) vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.

  • 17:36

    وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لًا

    Hakkında (gerekli ve yeterli) bilgin olmayan şeyin (aslını astarını bilmediğin mesele ve hadiselerin) ardına düşme (tartışmaya girme); çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan (her yaptığından) sorumludur, (cahilce iddia ve ithamlardan dolayı suçludur.)

  • 17:84

    قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلًا۟

    De ki: “Herkes kendi şâkilesine (fıtrat halini almış karakter ve tıynetine göre bir düşünce ve) davranış ortaya koyacak (kendi mizaç ve meşrebine göre bir iş yapacak)tır. Bu durumda, kimin haklı ve hayırlı bir yol tuttuğunu en iyi bilen Rabbiniz Teâlâ’dır.” [Not: Bu nedenle devlet, herkesin mizacına, marifet ve meslek kazanımına uygun çalışma ve üretim yapma şartlarını oluşturmalıdır… Eğitim sistemini de, kişilerin ilgi ve yeteneklerini keşfedip geliştirecek şekilde ayarlamalıdır.]

  • 18:29

    وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ نَارًاۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاۜ وَاِنْ يَسْتَغ۪يثُوا يُغَاثُوا بِمَٓاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَۜ بِئْسَ الشَّرَابُۜ وَسَٓاءَتْ مُرْتَفَقًا

    De ki: “Hakk Rabbinizdendir. (Allah'tan başkası, sizin için haklı ve hayırlı olacak dini ve düzeni bilemez ve gösteremez...) Artık (Hakk geldikten ve Kur'an'a davet edildikten sonra) isteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar feryat edip yardım isterlerse, (erimiş maden misali) katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan (pis ve acı) bir su ile (güya) yardım edilirler. (Oysa) O ne kötü (ve bayağı) bir içecektir ve ne kötü (ve aşağılayıcı) bir destektir!

  • 18:57

    وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ فَاَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُۜ اِنَّا جَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۜ وَاِنْ تَدْعُهُمْ اِلَى الْهُدٰى فَلَنْ يَهْتَدُٓوا اِذًا اَبَدًا

    Kendisine Rabbinin ayetleri (Kur’an’ın hakikatleri) öğütle hatırlatıldığı zaman (bunlar sıradan insanlar içindir, ben seçkin birisiyim düşüncesiyle) sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdiklerini (daha önce işlediği kötülüklerini) unutan (ve kendini tertemiz sanan) kimseden daha zalim kimdir? (Bu enaniyet ve hıyanetleri yüzünden) Kalpleri üzerine Onu (Kur’an’ı) kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde, kulaklarına da bir ağırlık koyduk (artık kalplerinde ağırlık, kulaklarında sağırlık vardır). Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayete erişemeyeceklerdir.

  • 22:10

    ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟

    (Ey insan!) İşte bu (ahiret azabı) iki elinle yapıp (önden) gönderdiklerindir.” Zira Allah kullarına asla haksızlık edici değildir (diyeceğiz.)

  • 22:76

    يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ

    O, (herkesin, her kavmin ve her şeyin) önlerindekini ve arkalarındakini (geçmişlerini ve geleceklerini tamamıyla ve teferruatıyla) bilir. (Allah CC, herkesin ne yapacağını bildiği için bunları yazıp tespit etmiştir; yoksa, önceden yazdığı için, insanlar mecburen öyle hareket ediyor değillerdir.) Bütün işler Allah'a döndürülmektedir.

  • 25:16

    لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُ۫لًا

    (Cennetin) "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlara verilecektir; bu, Rabbinin üzerine aldığı (ve Kendisinden) istenen bir va’addir."

  • 28:47

    وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Şayet (insanlar) kendi ellerinin öne sürdükleri (işledikleri kötülükleri) dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: 'Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de, böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecek (ve mazeret ileri sürecek) olmasalardı (Seni göndermezdik).

  • 30:15

    فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ

    Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanıp (sonsuz mutluluğa kavuşacaklardır.)'

  • 30:41

    ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

    İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları) dolayısıyla, karada ve denizde (nice) fesat (bozulma) ortaya çıktı (çıkacaktır). Umulur ki, (fesatlık ve fırsatçılık yapıp doğayı tahribattan) dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını (felaket ve musibet olarak) kendilerine tattırmaktadır. [Not: Bu yüzden deprem ve sel gibi çeşitli afetler ve felaketler yaşanmaktadır. Faiz ve rant ekonomisi de emek ve üretime dayalı doğal ve doğru iktisadi hayatı temelinden bozmakta ve hayatı yozlaştırmaktadır.]

  • 30:44

    مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ

    (Artık) Kim inkâr ederse, onun inkârı kendi aleyhinedir; kim (de iman ederek) salih bir amelde bulunursa, artık onlar da kendi menfaatlerine olarak (cennetteki yerlerini döşeyip) hazırlayıvermektedirler.

  • 31:33

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْز۪ي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِه۪ۘ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِه۪ شَيْـًٔاۜ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

    Ey insanlar, Rabbinizden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-hazırlanın ki, (o gün hiç)bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez (bir bedel ödeyemez) ve (hiç)bir çocuk da babası(nı kurtarmak) için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın va'adi Hakk’tır. Artık dünya hayatı sizi aldanmaya sürüklemesin ve (iblis gibi kendilerine; ermiş, bilmiş, seçilmiş havası veren) aldatıcı(lar) da sizi Allah ile (hıyanet ve rezaletlerinize dini fetvalar üretmekle) aldatmasın (diye uyanık olmalıdır).

  • 35:18

    وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ

    Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenip çekemez. Yükü ağır olan onun taşınması için (başkasını) çağırsa (ve o kişi kendisinin) en yakını bile olsa da (onun günah) ağırlığından (kendisine yine hiç)bir şey yüklenemez. Sen ancak görmediği halde (gaybi haşyetle) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları sakındırırsın. (Senin uyarıların ancak böylelerine fayda sağlayacaktır.) Kim (küfür ve kötülükten) temizlenirse o sadece kendisi için temizlenir. Sonunda dönüş Allah’adır.

  • 37:24

    وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ

    (Ey görevliler!) "Şimdi onları durdurup-tutuklayın, çünkü onlar (ve herkes) sorguya alınacaklardır."

  • 39:7

    اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Eğer inkâr (ve isyan) ederseniz (bu kendi aleyhinizedir, çünkü) kesinlikle Allah sizden müstağnidir (hiçbirinize ve ibadetinize muhtaç değildir.) Ne var ki O, kullarının küfre (ve kötülüğe düşmesine) rızası bulunmayandır. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olacaktır. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez (herkes sadece kendi yapıp ettiklerinin ve sebebiyet verdiklerinin karşılığını bulacaktır). Sonra (hepiniz) Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecek (ve sorgulayacaktır). Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilip durmaktadır.

  • 42:15

    فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ

    (Ey Nebim!) O halde Sen (sürekli) davet et (herkesi Hakka çağırıp dur) ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamete koyul… Onların hevâ(i arzularına ve dünyevi tutkularına) uyma! Ve “Ben Allah’ın indirdiği Kitaptan (her hüküm ve habere) inandım ve aranızda (Kur’an) adaletiyle (davranmakla) emrolunup (görevli kılındım)” deyip (Hakkı uygula… De ki): “Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. (Artık) Bizimle aranızda (uydurma) ‘deliller getirerek boşuna tartışma(ya, hüccetli münakaşaya' gerek) yoktur. (Nasıl olsa) Allah (ahiret günü) bizi bir araya getirip-toplayacaktır. Dönüş O'nadır (herkesin hesabını bizzat görecektir).”

  • 42:30

    وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ

    Size isabet eden (sıkıntı, sarsıntı ve) musibetler; kendi ellerinizle kazanıp (yaptığınız yanlış işler ve kötülükler) yüzündendir. Üstelik (Cenab-ı Hakk hatalarınızın ve ihmalkârlığınızın) birçoğunu da affetmektedir.

  • 45:15

    مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ

    Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir (yararı onun olacaktır), kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir (zararı onu kuşatacaktır). Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz (hepinizden hesap sorulacaktır).

  • 45:22

    وَخَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    Allah, gökleri ve yeri Hakk olarak (ve nice hikmetler amaçlayarak) yaratıp var etmiştir; öyle ki, her nefis kazandıklarıyla karşılık görsün (diye imtihan için dünyaya gönderilmiştir). Onlara asla zulmedilmeyecek (herkes amelinin karşılığını görecektir).

  • 46:19

    وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    Herkesin yaptıkları işlere (amellerine ve gayretlerine) göre dereceleri vardır. Onlara, yaptıklarının karşılığı tastamam verilecek ve (hiçbir insan) asla haksızlığa uğratılmayacaktır.

  • 52:16

    اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    (Haydi) "Girin ona; artık (cehennemde) ister sabredin, ister sabretmeyin! Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz" (denilerek, kâfirler ve zalimler cehenneme kapatılacaklardır.)

  • 52:21

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِا۪يمَانٍ اَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَٓا اَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍۜ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَه۪ينٌ

    İman edenler ve nesillerinden bu iman (ve istikamet) üzere kendilerini izleyenler (var ya); Biz onları da (iman ve itaat ehlinin mü’min zürriyetlerini de, aynı nimet ve faziletlere ulaştıracağız, cennete onları da kavuşturup) kendilerine katacağız. (Ama Biz) Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmiş olmayacağız. Herkes kendi (ahiret) kazancı karşılığı (kurtulmak üzere, ipotekli kefil misali) rehin (alınmış) konumundadır.

  • 53:31

    وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ

    Göklerde ve yeryüzünde olanların (hepsi) Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirip (mükâfatlandırır).

  • 62:7

    وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُٓ اَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ

    Oysa onlar, ellerinin önceden takdim ettikleri (işledikleri zulüm ve kötülükler) dolayısıyla bunu (ölümü) hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, zalimleri (çok iyi) Bilendir.

  • 66:7

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟

    (Dünyada iken Allah’ı ve Kur’an ahkâmını inkâr edenlere ahirette melekler şöyle diyecektir:) “Ey kâfirler, bugün (boşuna) özür beyan etmeyin. Size ancak yaptıklarınızın (küfür ve kötülüklerinizin) karşılığı verilecektir.”

  • 99:7

    فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ

    Artık kim zerre kadar (ya bizzat) hayır yapmış (veya iyiliklere vesile ve sebep olmuş)sa, onun karşılığı (mükâfatı)nı mutlaka görecek (ve alacaktır).

  • 99:8

    وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

    Ve kim de zerre miktarı şer işlemiş (veya kötülüğe sebebiyet vermiş)se, onun da cezasını mutlaka görecek (ve bulacaktır).