Levh-i mahfuz

  • 8:68

    لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللّٰهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ ف۪يمَٓا اَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

    Eğer Allah'ın geçmişte bir yazması (takdir buyurup bağışlaması) olmasaydı, (esirleri bırakıp fidye olarak) alıverdiğiniz (menfaate) karşılık size gerçekten büyük bir azap dokunuverecekti.

  • 10:19

    وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

    (Aslında) İnsanlar, tek bir ümmetten başkası değildi; sonra (aralarında ihtilaf edip) anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında (hemen) hüküm verilmiş (ve işleri bitirilmiş) olup giderdi.

  • 11:40

    حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ

    Hatta ki; nihayet emrimiz geldiği anda ve tandır feveran ettiği (yerden ve gökten suların kaynayıp fışkırdığı) zaman, (Nuh’a) dedik ki: “(Lazım olan evcil hayvanlardan) İkişer çift ile aleyhine söz geçmiş (ve küfrü kesinleşmiş) olanlar dışındaki aile fertlerini ve iman edenleri artık ona (gemiye) yükle!” Zaten çok az bir gruptan başka, kimse onunla birlikte iman etmemişti.

  • 11:110

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

    Gerçekten Biz, Musa'ya kitabı verdik, (ama Yahudiler) onun hakkında anlaşmazlığa (ihtilafa) düşüp (yanlış yorumlara ve yozlaştırmalara başlamıştı.) Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (va’ad edilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (ve cezaları kesilmiş) olacaktı. Gerçekten onlar (münafıklar ve kalbi marazlılar) bundan (Kur'an'dan) yana da kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

  • 13:39

    يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَيُثْبِتُۚ وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ

    Allah (bu yazılanlardan), dilediğini (değiştirip silerek) ortadan kaldırır ve (istediğini de yerinde) bırakır. Kitabın anası (ezeli takdir, tayin ve tanzim programının aslı) ise O'nun katındadır.

  • 20:129

    وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ

    Eğer Rabbin tarafından geçmişte (takdir edilen) bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı (bu hain ve zalim kimselerin de öteki kavimler gibi hemen) helak olmaları lazımdı. (Azap onları da kuşatırdı.)

  • 21:101

    اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ

    Ama Bizden kendilerine güzellikler (ve üstün özellikler) geçmiş bulunanlar (mü’min, mücahit ve müstakim kullar) var ya, işte onlar ondan (korkunç cehennem ortamından) uzaklaştırılmış olacaklardır.

  • 23:27

    فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

    Böylelikle Biz ona: “Gözetimimiz altında ve vahyimiz uyarınca (sağlam ve sanatlı) bir gemi yapıver” (dedik). Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca (yağan ve kaynayan sular her tarafı kaplayınca), “onun içine her (cins evcil hayvanlardan) ikişer çift ile; onlardan (kavminin azgınlarından) aleyhlerine söz geçmiş (ve azap hükmü kesinleşmiş) olanlar dışında kalan aileni de alıp yerleştir; zulmedenler konusunda ise Bana muhatap olma (ricada bulunma), çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır” diye vahyettik.

  • 36:7

    لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

    Şurası muhakkak ki (inkârcıların ve münafıkların), onların çoğu üzerine o (İlahi) söz (dünyada gazap, ahirette azap) Hakk olmuştur; (çünkü) artık inanmıyorlar (ve inanmayacaklardır).

  • 37:171

    وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ

    Andolsun, (peygamber ve Hakka rehber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir (tarafımızdan şu garantiyi vermişizdir):

  • 41:45

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

    Andolsun Musa'ya da kitabı vermiştik, fakat (Yahudiler) onda anlaşmazlığa (ihtilaf ve ifrata) düşmüşlerdi. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (imtihan için mühlet takdir edilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hemen hüküm verilmiş (işleri bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan (Allah’ın mutlak hesap soracağından) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

  • 42:14

    وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

    Onlar (İslam’a uymak ve Allah’ın rızasını aramak yerine, Dini; nefsi beklentilerine göre yorumlayanlar) kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' (haset, hıyanet ve ihtiras) dolayısıyla ayrılığa düşmüşlerdir. Eğer Rabbinden adı konulmuş bir ecele (belirlenmiş süreye) kadar, geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı; muhakkak aralarında hüküm kesilmiş (işleri bitirilmiş)ti. (Maalesef şu da bir) Gerçektir ki; onların ardından kitaba mirasçı (Kur’ani gerçeklerden haberdar) olanlar(ın bir kısmı) ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler (tam ve sağlam bir imana sahip değillerdir. Oysa şek ve şüphe imanı çürütmektedir).

  • 43:4

    وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ

    Şüphesiz O, Bizim katımızda olan Ana Kitap’tadır (Levh-i Mahfuz’da kayıtlıdır, Kur’an’ın şanı;) çok Yücedir, Hüküm ve Hikmet içeriklidir.

  • 50:4

    قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ

    Oysa elbette Biz, yerin (toprağın) onlardan (vücutlarından) ne eksilttiğini (ve bedenlerinden çürütüp toz haline getirdiğini de, bedenin tohumu gibi kuyruk kemiğinde bulunan ve çürümeyecek olan yerini de) bilip durmaktayız. (Üstelik) Katımızda (insanların hayat kayıtlarının) saklanıp korunduğu bir kitap vardır.

  • 57:22

    مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ

    Ne yeryüzünde ne de kendi nefislerinizde (gerek genel ve gerekse özel olsun), hiçbir (hadise ve) musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, o bir kitapta (ezeli takdir programında tayin ve tespit edilmiş) bulunmasın. (Her şey belirlenmiştir, bilinmektedir. Ancak; Allah ezelden öyle yazdığı için, kullar mecburen böyle hareket etmemekte; doğrusu Rabbimiz kimin ne yapacağını bildiği için bunları önceden kaydetmiştir. Çünkü ilim maluma tâbidir.) Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolay bir şeydir.

  • 78:38

    يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

    O gün Ruh ve melekler sıra sıra (huzura) duruvereceklerdir. Rahman’ın izin verdikleri dışında hiç kimse (tek kelime) konuşamaz. (İzin verilenler de ancak) Doğruyu söyleyeceklerdir. (Çünkü onlar dünyada iken de doğru sözlülerdir.)

  • 80:13

    ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ

    O (Kur'an), 'şerefli-üstün' sahifelerdedir.

  • 80:14

    مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ

    (Kur’an’ın hüküm ve hikmetleri, her türlü sistemin ve siyasetin üstünde) Yüceltilmiş, tertemiz (mutahhar) kılınmış (ayet ve delillerdir).

  • 80:15

    بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ

    (Taşıyıcı meleklerin ve sahabeden sadık) Kâtiplerin elleriyle (yazıya geçirilmiştir).

  • 80:16

    كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ

    (Ki onlar) Üstün, değerli, 'iyilik ve dürüstlük sembolü' (kimselerdir).

  • 85:22

    ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ

    (Ki Onun aslı) Levh-i Mahfuz'dadır. (Elimizdeki Kutsal Kitabımız da Allah’ın özel muhafazası altındadır.)

  • 92:10

    فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ

    Biz ona da en zorlu (ve zararlı) olanı (kötülük yollarını ve azaba uğramasını) kolaylaştıracağız (böylece adım adım rezalet ve felaketlere hazırlayacağız).