İstikamet

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 3:75

    وَمِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِد۪ينَارٍ لَا يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَ اِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَٓائِمًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْاُمِّيّ۪نَ سَب۪يلٌۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

    Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar (bir kasa altın) emanet bıraksan, yine onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir lira (dahi) emanet bıraksan, sen onun tepesine dikilip durmadıkça, onu sana ödemez. Bu (haksız ve ahlâksız tavırları) onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayan kimseler) konusunda bizim üzerimizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmaları yüzündendir. (Yani Ehl-i Kitap; Müslümanları ve başka insanları ezip sömürmeyi, kendileri için bir hak ve imtiyaz görmektedirler.) Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

  • 3:76

    بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ

    Hayır (söyledikleri doğru değildir), kim ahdine vefa eder (emanetini yerine getirir) ve Allah’tan korkarsa (zulüm, kötülük ve nankörlükten sakınırsa) şüphesiz Allah takva sahiplerini sever.

  • 6:152

    وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ

    Yetimin (sahipsiz ve çaresiz kimselerin) malına da (hırsızlık ve haksızlık niyetiyle) yaklaşmayın. Ancak büluğa erişinceye (kendi malına sahiplik edecek çağa gelinceye) kadar (hem mallarını bereketlendirmek hem de geçimlerini temin etmek gibi) güzel bir niyetle (mallarını kullanabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz hiçbir kimseye gücünün yetmeyeceği bir teklifte bulunmayız. (Şahitlik ve bilirkişilik için) Konuştuğunuz zaman ise, yakınlarınız(ın aleyhine) bile olsa adaletli davranın (doğruluktan ve hakkaniyetten ayrılmayın!) Allah’a verdiğiniz sözü tutun (ahdine vefa gösterin). İşte (Allah) bunlarla size tavsiye (emr)etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”

  • 7:85

    وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ

    (Sina Yarımadası’nda yaşayan) Medyen (toplumuna da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik. Şuayb onlara) Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. (İşte) Size (benimle) Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını ve) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin (hırsızlık ve haksızlık yapmayın) ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesat) çıkarmayın. Eğer inanıyorsanız (her türlü zulüm ve sömürüden sakının.) Bu sizin için daha hayırlıdır."

  • 8:27

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne hainlik yapmayın. (Bu durumda) Bile bile kendi emanetlerinize (huzur ve emniyetinize) de hıyanet etmiş olacaksınız.

  • 11:85

    وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

    (Ayrıca) “Ey kavmim! Adaleti gözeterek, ölçü ve tartıyı tam ve düzgün yapın. İnsanların hakkını (eşyasını) değerinden düşürüp eksilterek çalmayın, (kimseyi aldatmayın) yeryüzünde bozguncular olarak (haksızlık ve bedavacılık yaparak) fesat çıkarmayın” (diye uyarıvermişti).

  • 11:86

    بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ

    (Hz. Şuayb) "Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, Allah'ın (size kâr olarak bakiye) bıraktığı (helâl işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. (Eğer sözlerimi tutmazsanız) Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici (muhafız) değilim."

  • 17:34

    وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا

    Ergenlik çağına (kârını ve zararını bilecek akli ve bedeni olgunluğa) erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın; ancak (o malı bereketlendirmek ve yetimleri besleyip büyütmek gibi) en güzel bir niyet ve gayretle olması başkadır. Ahde (verdiğiniz sözlere, biat ve itaat akdine) vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.

  • 17:35

    وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا

    (Alışverişte) Ölçüp tarttığınız zaman ölçüyü tam tutun (yiyecek ve içeceklere haram şeyler katmayın, gerekli vitamin ve minerallerden çalmayın, inşaat ve ev araçlarında ve üretilen tüm eşyalarda lüzumlu katkıları azaltmayın) ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzel (bir yoldur).

  • 26:181

    اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ

    "(Alışverişte) Ölçüyü tam tutun ve (insanların alacağını) eksiltenlerden (ve kul hakkına girenlerden) olmayın."

  • 26:183

    وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ

    “İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin (emeği ve üretimi sömürmeyin, karaborsacılığa ve faiz sahtekârlığına yönelmeyin) ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Karşılıksız para basarak, emeğin ve üretimin hakkını çalmayın.)

  • 30:38

    فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    (Ey Nebim!) Öyleyse yakınlara (muhtaç akrabaya ve mağdur arkadaşlara) hakkını ver, yoksula da, yolcuya da (zekât ve infak payını ayır). Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyenler için bu daha hayırlıdır ve felaha (gerçek kurtuluşa) erenler onlardır.

  • 55:7

    وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ

    Gökyüzünü de O yükseltti ve (bütün âlemde) mizanı (mükemmel ve muhteşem dengeyi) yerleştirdi.

  • 55:8

    اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ

    Sakın ha, (her türlü) ölçüde taşkınlık ederek haksızlık yapmayın (ülkede disiplin ve düzeni bozmayın).

  • 55:9

    وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ

    (Her çeşit) Tartıyı adaletle yapın. Teraziyi eksik tutmayın. (Mizanda ve nizamda haddi aşmayın; İslami, ilmi ve insani ölçüleri taşmayın.)

  • 85:1

    وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِۙ

    Yemin olsun; burçları (Güneş’in yörüngesindeki uğrakların sembolü sayılan 12 takımyıldızı) olan gökyüzüne…

  • 85:2

    وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِۙ

    O va’ad edilen (kutlu) güne,

  • 85:3

    وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍۜ

    Şahitlik edene (gerçekleri gören bahtiyar kimselere) ve şahitlik edilene (görülen hakikatlere ve yaratılış harikası eserlere ve basiret-feraset ehli mü’minlerin sezdikleri hikmetlere) andolsun ki, (medeniyet inkılâbı ve kıyamet olayı yaşanacaktır.)