İstiğfar

  • 2:119

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz Biz Seni bir müjdeci ve bir uyarıcı (inzar ve irşad edici) olarak, Hakk (Kur'an) ile gönderdik. Sen cehennem ehlinin (sapkınlık ve suçlarından) sorumlu değilsin.

  • 3:39

    O, mihrapta namaz kılarken, melekler ona (kalben şöyle) seslendiler: "Allah, sana (hayırlı bir oğul olarak) Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan (kutlu) bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, erdemli ve efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."

  • 3:135

    Ve (o muhsinler) “çirkin bir hayâsızlık” işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, (hemen) Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. (Ve zaten) Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

  • 3:159

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 4:62

    Öyleyse nasıl oluyor da, kendi ellerinin sundukları (kötü amellerinin ve bozuk emellerinin sebep oldukları) yüzünden, onlara bir musibet isabet edince, hemen ardından Sana gelerek: "Kuşkusuz, biz iyilik yapmaktan ve arayı bulup uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik" diye (yalan yere) Allah'a yemin etmektedirler!

  • 4:64

    Biz elçilerden hiç kimseyi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir gaye ile göndermedik. (Münafıklar) Onlar (isyan ve itiraz sebebiyle) kendi nefislerine zulmettiklerinde, şayet Sana gelip Allah'tan bağışlanma dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma talep etseydi, elbette Allah'ı tevbeleri fazlasıyla kabul eden, merhamet buyurup esirgeyen olarak bulabilirlerdi.

  • 4:106

    Ve (sürekli samimiyetle tevbe istiğfar edip) Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 4:110

    (Ancak) Kim bir kötülük işler veya (hainlikle) nefsine zulmedip sonra (samimi pişmanlıkla) Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak buluverir.

  • 5:74

    (Hâşâ “Allah üçtür” diyenler) Hâlâ Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa (bu şirkten ve kötülüklerden dönseler) Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 8:33

    Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

  • 9:80

    (Ey Nebim!) Sen, artık onlar için ister bağışlanma dile, yahut onlar için istiğfar dileme!.. (Değişen bir şey olmayacaktır.) Eğer onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Elçisini gerçekten inkâr ve nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:113

    Ne peygamber ve ne de mü’minler; gerçekten onların, çılgın ateşin ashabı (ve cehennemin yakıtları) oldukları kendilerine açıklandıktan sonra -velev ki yakınları dahi olsa- artık müşrikler için bağışlanma dilemeleri olacak şey değildir.

  • 11:3

    Ve (her hatanın ardından hemen) Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra (sürekli) O’na tevbe edin ki, O da sizi adı (ve zamanı) belirlenmiş bir vakte kadar güzel bir meta (şerefli bir hayat ve rahatlıkla) geçindirsin ve her fazilet sahibine kendi faziletini (feyiz, feraset ve bereketini) versin. (Üstün yetenekli ve verimli kimseler de devletçe önemli ve etkili görevlere getirilsin.) Eğer (Hakk’tan ve hayırdan) yüz çevirirseniz; gerçekten Ben, sizin için (hesabı çetin, önemi ve anlamı) büyük bir günün azabından korkup çekinirim.

  • 11:52

    (Hud AS:) “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Suçlu-günahkârlar olarak (Hakka ve hayra davetimden) yüz çevirmeyin” (diye uyarıvermişti).

  • 11:61

    Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve orada ömür geçirenler ve dünyayı imar edenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, (kullarına ve tüm yarattıklarına en) Yakın olandır, (duaları) Kabul edendir.”

  • 11:90

    "(Haydi artık pişmanlık gösterip) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra (küfür ve kötülükten vazgeçip) O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, (herkese ve her şeye acıyıp) Merhamet edendir, (samimi kullarını) Şefkatle destekleyip seven (ve sahiplenendir. Derin bir hürmetle ve gönülden sevilip gayreti çekilmeye en layık olan da Kendisidir.)"

  • 12:26

    (Yusuf) Dedi ki: "Hayır, onun kendisi benden murad almaya çalıştı. (Yakalanınca da suçu bana yıktı.” Orada misafir bulunan) Kadının (Züleyha’nın) yakınlarından bir (hanımın bebeği mucize olarak dile gelip) görgü tanığı (gibi) şöyle şahitlik yaptı: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi (Yusuf) ise yalan konuşmaktadır."

  • 12:97

    (Çocukları da:) "Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten (nefsimizin şeytani dürtüleriyle büyük) hataya düşenler (ve hıyanete yönelenler) oluverdik!" deyip (kötülüklerini itiraf etmişlerdi).

  • 12:98

    (Hz. Yakub ise şöyle) Demişti: “(Şimdilik değil; ama pişmanlıkta ve tevbekârlıkta samimi olduğunuzu görürsem) İleride sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, Bağışlayandır, Esirgeyendir” (cevabını vermişti).

  • 18:55

    Kendilerine hidayet geldiği (Peygamber ve Kitap gönderildiği) zaman, (genellikle) insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey; ancak evvelkilerin sünnetinin (geçmiş ümmetlerin hak ettikleri felaketin) kendilerine de gelmesini (istemeleri; yani “Bize hiçbir musibet erişmeyecek” gafletine düşmeleri) veya azabın onları ansızın yetişip enselemesi(ni beklemeleri)dir.

  • 19:47

    (İbrahim:) "Selam (emniyet ve hidayet) üzerine olsun (babacığım), senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü O, bana pek Lütufkârdır" dedi.

  • 24:27

    Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin istemeden) ve ev halkına selam vermeden (içeri) girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünür (edep ve hürmet ölçülerimize dikkat edersiniz).

  • 24:46

    Andolsun Biz, (kullarımıza her konuda yararlı ve) açıklayıcı ayetler indirdik. Allah, dilediğini (Kur’an’ın izinden gideni) doğru yola hidayet edip (Hakka) yöneltir ve (hayra) iletir.

  • 24:62

    Mü’minler, ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve O’nun Resulüne gerçekten (ve gönülden) iman etmişlerdir. Onlar Onunla (Resulüllah’la) beraber, toplumsal bir emir (sosyal ve siyasi bir konuyu) görüşmek üzere (toplandıkları ve çağrıldıkları) zaman, (sorumluluktan kaçmak için) izin almadan asla bırakıp gitmeyenlerdir. İşte Allah’a ve Resulüne hakikaten inanmış olanlar; (cihad ve hizmetten ancak özürle ayrılan ve yetkili makamlardan) izin alan kimselerdir. Bu nedenle (ey Nebim) bazı (geçerli mazeret ve mecburiyetlerden dolayı) izin istedikleri vakitte, onlardan dilediğin kimselere müsaade et (ve çok önemli olan cihad görevini mecburen terk ve ihmal ettikleri için de) onlar hakkında Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah Bağışlayandır Esirgeyendir.

  • 38:24

    (Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiş (ve haksızlık yapmıştır.) Doğrusu (emeklerini ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı (böyle) tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; (ama) onlar da ne kadar azdır" (diyerek onları uzlaştırıp yatıştırdı). Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi anladı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-bağlandı. [Not: Bu ayetteki örnekle, ekonomik birikimlerini ve güçlerini ortaklık sistemiyle birleştiren dürüst insanların çok daha kazançlı çıkacağı, ama maalesef fırsatçı ve menfaatçi insanların kendi hesabına hile ve haksızlığa kalkışacağı durumlara karşı tedbirler alınması lüzumu vurgulanmaktadır.]

  • 40:7

    (Meleklerden) Arş'ı yüklenip taşımakta olanlar (ve Allah’ın arş’ı olan mü'min ve müstakim gönüllere ulaşanlar) ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, Sen rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sarıverdin, (bu nedenle, küfür ve kötülükten samimiyetle) tevbekâr (kullara) ve Senin yoluna tâbi olan (müstakim ve mücahit insan)lara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru" (diye dualar yapılmaktadır.)

  • 40:55

    (Ey Nebim!) Şu halde Sen sabret (ve dayan ki); gerçekten Allah'ın va'adi Hakk’tır. Günahın için mağfiret dileyerek, akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih ederek (mü’minlere örnek olmalı ve rehberlik yapmalısın).

  • 41:6

    (Onlara) De ki: "Ben ancak (beşer cinsinden) sizin benzeriniz olan bir insanım. Bana sadece, (yaratan, yaşatan ve tapınılacak olan) sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunmaktadır. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin (ki kurtulasınız). Vay haline o müşriklerin! (Ki sonunda pişman ve perişan olacaklardır.)

  • 42:5

    (Allah’ın azamet ve heybetinden) Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacak haldedirler, melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Dikkat ediniz (ve şunu iyi biliniz) ki; gerçekten Allah, (günahları) Bağışlayandır ve (kullarını) Esirgeyip merhamet edendir. (Yoksa inkârları ve isyanları sebebiyle dünyayı hemen yıkıverecektir!..)

  • 48:11

    Yakında Bedevilerden (Medine civarındaki köylü Arap kabilelerinden olup basit bahanelerle cihad görevinden ve Hudeybiye seferinden) geri kalmış (ve nasipsiz bırakılmış) olanlar gelip Sana: “Mallarımız (hayvanlarımız ve tarlalarımızın bakımı) ve evladü iyalimizin (korunması ve ihtiyaçlarının karşılanması gibi mazeretler) bizi oyalayıp engelledi. (Yoksa gönlümüz ve duamız sizinle beraberdir. Bu nedenle) Allah’tan bizim için mağfiret dile” diyeceklerdir. (Oysa) Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylemektedirler. Onlara de ki: “(Rabbim, kalbinizde gizlediklerinizi ve gerçek niyetlerinizi bilip durduğu için) Eğer Allah size bir zarar gelmesini murad etse veya bir menfaate erişmenizi dilese, O’nun bu kararına karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki Allah bütün yaptıklarınıza (ve kafanızda tasarladıklarınıza) Habîr'dir (her şeyden haberdar olup Bilendir).”

  • 51:18

    Seher vakitlerinde (zikir, dua ve) istiğfar ederlerdi.

  • 60:4

    (Ey mü’minler! Hz.) İbrahim’de ve onunla beraber (hareket edenlerde) sizin için (şöyle) güzel bir örnek vardır; hani onlar kendi (sapkın ve azgın) kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizlerden ve Allah’tan gayrı tapındığınız (her şeyden ve herkesten) uzağız!.. (Böylece) Sizi (sisteminizi ve bâtıl düşüncelerinizi) tanımayıp inkâr etmiş bulunmaktayız! Artık sizinle (her türlü teslis akidesinden, şirkten ve zulümden vazgeçip); Allah’a “Bir” olarak (Cenab-ı Hakkın; Zatında, İcadatında (her şeyi hiç yoktan yaratmasında), İcraatında ve Şeriatında asla eşi ve şeriki olmadığı gerçeğini kavrayıp) iman edinceye (ve herkesin temel insan haklarını gözetinceye) kadar, aramızda ebedi bir düşmanlık ve kin tutmaklık (ayrılık ve aykırılık) baş göstermiştir. Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için (yardım etmeye) gücüm yetmez" demesi hariçtir. (Ki bundan da menedilmiştir. Artık mü’minlere gereken:) “Ey Rabbimiz, biz ancak Sana tevekkül ettik ve 'içtenlikle Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır” (diye dua etmektir).

  • 60:12

    Ey Nebi(m)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinaya bulaşmamak, çocuklarını öldürmeye kalkışmamak, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayrimeşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan ve itirazdan sakınmak üzere, Sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. (Çünkü İslam’ın adalet düzeninde, kadınlar da erkekler gibi hür ve asil bireylerdir.) Şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 70:10

    (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost, başka bir yakın dostu(nun halini) soramayacaktır.

  • 70:11

    (Kıyamet günü) Onlar (akraba ve arkadaşlar) birbirine gösterilip (bakınca tanıyacaklardır). O günün azabına karşılık olmak üzere, her mücrim (suçlu ve şımarık kişi) kendi oğullarını fidye vermek isteyecek (ama kabul olunmayacaktır).

  • 70:12

    Kendi eşini ve kardeşini (feda etmeye kalkışacaktır),

  • 83:6

    (Peki) İnsanların, âlemlerin Rabbi(ne hesap vermek) için (diriltilip) kalkacakları (ve divana duracakları) günde (nasıl olacaklardı?)

  • 2:119

    اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۙ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz Biz Seni bir müjdeci ve bir uyarıcı (inzar ve irşad edici) olarak, Hakk (Kur'an) ile gönderdik. Sen cehennem ehlinin (sapkınlık ve suçlarından) sorumlu değilsin.

  • 3:39

    فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّ۪ي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِنَ الصَّالِح۪ينَ

    O, mihrapta namaz kılarken, melekler ona (kalben şöyle) seslendiler: "Allah, sana (hayırlı bir oğul olarak) Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan (kutlu) bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, erdemli ve efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."

  • 3:135

    وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

    Ve (o muhsinler) “çirkin bir hayâsızlık” işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, (hemen) Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. (Ve zaten) Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

  • 3:159

    فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 4:62

    فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَانًا وَتَوْف۪يقًا

    Öyleyse nasıl oluyor da, kendi ellerinin sundukları (kötü amellerinin ve bozuk emellerinin sebep oldukları) yüzünden, onlara bir musibet isabet edince, hemen ardından Sana gelerek: "Kuşkusuz, biz iyilik yapmaktan ve arayı bulup uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik" diye (yalan yere) Allah'a yemin etmektedirler!

  • 4:64

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَوَّابًا رَح۪يمًا

    Biz elçilerden hiç kimseyi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir gaye ile göndermedik. (Münafıklar) Onlar (isyan ve itiraz sebebiyle) kendi nefislerine zulmettiklerinde, şayet Sana gelip Allah'tan bağışlanma dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma talep etseydi, elbette Allah'ı tevbeleri fazlasıyla kabul eden, merhamet buyurup esirgeyen olarak bulabilirlerdi.

  • 4:106

    وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ

    Ve (sürekli samimiyetle tevbe istiğfar edip) Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 4:110

    وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا

    (Ancak) Kim bir kötülük işler veya (hainlikle) nefsine zulmedip sonra (samimi pişmanlıkla) Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak buluverir.

  • 5:74

    اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    (Hâşâ “Allah üçtür” diyenler) Hâlâ Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa (bu şirkten ve kötülüklerden dönseler) Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 8:33

    وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

    Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

  • 9:80

    اِسْتَغْفِرْ لَهُمْ اَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْۜ اِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْع۪ينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟

    (Ey Nebim!) Sen, artık onlar için ister bağışlanma dile, yahut onlar için istiğfar dileme!.. (Değişen bir şey olmayacaktır.) Eğer onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Elçisini gerçekten inkâr ve nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:113

    مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ

    Ne peygamber ve ne de mü’minler; gerçekten onların, çılgın ateşin ashabı (ve cehennemin yakıtları) oldukları kendilerine açıklandıktan sonra -velev ki yakınları dahi olsa- artık müşrikler için bağışlanma dilemeleri olacak şey değildir.

  • 11:3

    وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذ۪ي فَضْلٍ فَضْلَهُۜ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَب۪يرٍ

    Ve (her hatanın ardından hemen) Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra (sürekli) O’na tevbe edin ki, O da sizi adı (ve zamanı) belirlenmiş bir vakte kadar güzel bir meta (şerefli bir hayat ve rahatlıkla) geçindirsin ve her fazilet sahibine kendi faziletini (feyiz, feraset ve bereketini) versin. (Üstün yetenekli ve verimli kimseler de devletçe önemli ve etkili görevlere getirilsin.) Eğer (Hakk’tan ve hayırdan) yüz çevirirseniz; gerçekten Ben, sizin için (hesabı çetin, önemi ve anlamı) büyük bir günün azabından korkup çekinirim.

  • 11:52

    وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ

    (Hud AS:) “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Suçlu-günahkârlar olarak (Hakka ve hayra davetimden) yüz çevirmeyin” (diye uyarıvermişti).

  • 11:61

    وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ

    Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve orada ömür geçirenler ve dünyayı imar edenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, (kullarına ve tüm yarattıklarına en) Yakın olandır, (duaları) Kabul edendir.”

  • 11:90

    وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ

    "(Haydi artık pişmanlık gösterip) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra (küfür ve kötülükten vazgeçip) O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, (herkese ve her şeye acıyıp) Merhamet edendir, (samimi kullarını) Şefkatle destekleyip seven (ve sahiplenendir. Derin bir hürmetle ve gönülden sevilip gayreti çekilmeye en layık olan da Kendisidir.)"

  • 12:26

    قَالَ هِيَ رَاوَدَتْن۪ي عَنْ نَفْس۪ي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ

    (Yusuf) Dedi ki: "Hayır, onun kendisi benden murad almaya çalıştı. (Yakalanınca da suçu bana yıktı.” Orada misafir bulunan) Kadının (Züleyha’nın) yakınlarından bir (hanımın bebeği mucize olarak dile gelip) görgü tanığı (gibi) şöyle şahitlik yaptı: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi (Yusuf) ise yalan konuşmaktadır."

  • 12:97

    قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ

    (Çocukları da:) "Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten (nefsimizin şeytani dürtüleriyle büyük) hataya düşenler (ve hıyanete yönelenler) oluverdik!" deyip (kötülüklerini itiraf etmişlerdi).

  • 12:98

    قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

    (Hz. Yakub ise şöyle) Demişti: “(Şimdilik değil; ama pişmanlıkta ve tevbekârlıkta samimi olduğunuzu görürsem) İleride sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, Bağışlayandır, Esirgeyendir” (cevabını vermişti).

  • 18:55

    وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا

    Kendilerine hidayet geldiği (Peygamber ve Kitap gönderildiği) zaman, (genellikle) insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey; ancak evvelkilerin sünnetinin (geçmiş ümmetlerin hak ettikleri felaketin) kendilerine de gelmesini (istemeleri; yani “Bize hiçbir musibet erişmeyecek” gafletine düşmeleri) veya azabın onları ansızın yetişip enselemesi(ni beklemeleri)dir.

  • 19:47

    قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِيًّا

    (İbrahim:) "Selam (emniyet ve hidayet) üzerine olsun (babacığım), senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü O, bana pek Lütufkârdır" dedi.

  • 24:27

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

    Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin istemeden) ve ev halkına selam vermeden (içeri) girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünür (edep ve hürmet ölçülerimize dikkat edersiniz).

  • 24:46

    لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    Andolsun Biz, (kullarımıza her konuda yararlı ve) açıklayıcı ayetler indirdik. Allah, dilediğini (Kur’an’ın izinden gideni) doğru yola hidayet edip (Hakka) yöneltir ve (hayra) iletir.

  • 24:62

    اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Mü’minler, ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve O’nun Resulüne gerçekten (ve gönülden) iman etmişlerdir. Onlar Onunla (Resulüllah’la) beraber, toplumsal bir emir (sosyal ve siyasi bir konuyu) görüşmek üzere (toplandıkları ve çağrıldıkları) zaman, (sorumluluktan kaçmak için) izin almadan asla bırakıp gitmeyenlerdir. İşte Allah’a ve Resulüne hakikaten inanmış olanlar; (cihad ve hizmetten ancak özürle ayrılan ve yetkili makamlardan) izin alan kimselerdir. Bu nedenle (ey Nebim) bazı (geçerli mazeret ve mecburiyetlerden dolayı) izin istedikleri vakitte, onlardan dilediğin kimselere müsaade et (ve çok önemli olan cihad görevini mecburen terk ve ihmal ettikleri için de) onlar hakkında Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah Bağışlayandır Esirgeyendir.

  • 38:24

    قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ

    (Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiş (ve haksızlık yapmıştır.) Doğrusu (emeklerini ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı (böyle) tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; (ama) onlar da ne kadar azdır" (diyerek onları uzlaştırıp yatıştırdı). Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi anladı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-bağlandı. [Not: Bu ayetteki örnekle, ekonomik birikimlerini ve güçlerini ortaklık sistemiyle birleştiren dürüst insanların çok daha kazançlı çıkacağı, ama maalesef fırsatçı ve menfaatçi insanların kendi hesabına hile ve haksızlığa kalkışacağı durumlara karşı tedbirler alınması lüzumu vurgulanmaktadır.]

  • 40:7

    اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ

    (Meleklerden) Arş'ı yüklenip taşımakta olanlar (ve Allah’ın arş’ı olan mü'min ve müstakim gönüllere ulaşanlar) ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, Sen rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sarıverdin, (bu nedenle, küfür ve kötülükten samimiyetle) tevbekâr (kullara) ve Senin yoluna tâbi olan (müstakim ve mücahit insan)lara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru" (diye dualar yapılmaktadır.)

  • 40:55

    فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

    (Ey Nebim!) Şu halde Sen sabret (ve dayan ki); gerçekten Allah'ın va'adi Hakk’tır. Günahın için mağfiret dileyerek, akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih ederek (mü’minlere örnek olmalı ve rehberlik yapmalısın).

  • 41:6

    قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ

    (Onlara) De ki: "Ben ancak (beşer cinsinden) sizin benzeriniz olan bir insanım. Bana sadece, (yaratan, yaşatan ve tapınılacak olan) sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunmaktadır. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin (ki kurtulasınız). Vay haline o müşriklerin! (Ki sonunda pişman ve perişan olacaklardır.)

  • 42:5

    تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

    (Allah’ın azamet ve heybetinden) Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacak haldedirler, melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Dikkat ediniz (ve şunu iyi biliniz) ki; gerçekten Allah, (günahları) Bağışlayandır ve (kullarını) Esirgeyip merhamet edendir. (Yoksa inkârları ve isyanları sebebiyle dünyayı hemen yıkıverecektir!..)

  • 48:11

    سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعًاۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

    Yakında Bedevilerden (Medine civarındaki köylü Arap kabilelerinden olup basit bahanelerle cihad görevinden ve Hudeybiye seferinden) geri kalmış (ve nasipsiz bırakılmış) olanlar gelip Sana: “Mallarımız (hayvanlarımız ve tarlalarımızın bakımı) ve evladü iyalimizin (korunması ve ihtiyaçlarının karşılanması gibi mazeretler) bizi oyalayıp engelledi. (Yoksa gönlümüz ve duamız sizinle beraberdir. Bu nedenle) Allah’tan bizim için mağfiret dile” diyeceklerdir. (Oysa) Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylemektedirler. Onlara de ki: “(Rabbim, kalbinizde gizlediklerinizi ve gerçek niyetlerinizi bilip durduğu için) Eğer Allah size bir zarar gelmesini murad etse veya bir menfaate erişmenizi dilese, O’nun bu kararına karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki Allah bütün yaptıklarınıza (ve kafanızda tasarladıklarınıza) Habîr'dir (her şeyden haberdar olup Bilendir).”

  • 51:18

    وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

    Seher vakitlerinde (zikir, dua ve) istiğfar ederlerdi.

  • 60:4

    قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ اِلَّا قَوْلَ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ لَاَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَٓا اَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَاِلَيْكَ اَنَبْنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

    (Ey mü’minler! Hz.) İbrahim’de ve onunla beraber (hareket edenlerde) sizin için (şöyle) güzel bir örnek vardır; hani onlar kendi (sapkın ve azgın) kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizlerden ve Allah’tan gayrı tapındığınız (her şeyden ve herkesten) uzağız!.. (Böylece) Sizi (sisteminizi ve bâtıl düşüncelerinizi) tanımayıp inkâr etmiş bulunmaktayız! Artık sizinle (her türlü teslis akidesinden, şirkten ve zulümden vazgeçip); Allah’a “Bir” olarak (Cenab-ı Hakkın; Zatında, İcadatında (her şeyi hiç yoktan yaratmasında), İcraatında ve Şeriatında asla eşi ve şeriki olmadığı gerçeğini kavrayıp) iman edinceye (ve herkesin temel insan haklarını gözetinceye) kadar, aramızda ebedi bir düşmanlık ve kin tutmaklık (ayrılık ve aykırılık) baş göstermiştir. Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için (yardım etmeye) gücüm yetmez" demesi hariçtir. (Ki bundan da menedilmiştir. Artık mü’minlere gereken:) “Ey Rabbimiz, biz ancak Sana tevekkül ettik ve 'içtenlikle Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır” (diye dua etmektir).

  • 60:12

    يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا جَٓاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلٰٓى اَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللّٰهِ شَيْـًٔا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْن۪ينَ وَلَا يَقْتُلْنَ اَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْت۪ينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَر۪ينَهُ بَيْنَ اَيْد۪يهِنَّ وَاَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْص۪ينَكَ ف۪ي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

    Ey Nebi(m)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinaya bulaşmamak, çocuklarını öldürmeye kalkışmamak, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayrimeşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan ve itirazdan sakınmak üzere, Sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. (Çünkü İslam’ın adalet düzeninde, kadınlar da erkekler gibi hür ve asil bireylerdir.) Şüphesiz Allah, çok Bağışlayandır, çok Esirgeyendir.

  • 70:10

    وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يمًاۚ

    (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost, başka bir yakın dostu(nun halini) soramayacaktır.

  • 70:11

    يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ

    (Kıyamet günü) Onlar (akraba ve arkadaşlar) birbirine gösterilip (bakınca tanıyacaklardır). O günün azabına karşılık olmak üzere, her mücrim (suçlu ve şımarık kişi) kendi oğullarını fidye vermek isteyecek (ama kabul olunmayacaktır).

  • 70:12

    وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ

    Kendi eşini ve kardeşini (feda etmeye kalkışacaktır),

  • 83:6

    يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

    (Peki) İnsanların, âlemlerin Rabbi(ne hesap vermek) için (diriltilip) kalkacakları (ve divana duracakları) günde (nasıl olacaklardı?)