İbrahim(A.S.)

  • 2:124

    وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَامًاۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ

    Hani hatırlayın ki, bir dönem Rabbi, birtakım kelimeler (emir ve hükümler)le, İbrahim’i imtihan etmişti. (İbrahim de) O kelimeleri (Allah’a verdiği sözleri) eksiksiz yerine getirmişti. (Allah ise bunlara karşılık:) “Ben seni bütün insanlara imam (önder, örnek ve rehber) kılacağım” demişti. (İbrahim:) “Ya soyumdan olanlar? (Onlara ne verilecek?)” deyince (Allah: Bu va’adim mü’min ve müstakimler için geçerlidir.) “Zalimler Benim ahdime erişemez” demişti.

  • 2:127

    وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

    Vaktâki İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Kâbe’nin) temellerini ve duvarlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): “Rabbimiz, bizden (bu hayırlı girişim ve gayretimizi) kabul et. Şüphesiz, Sen her şeyi İşiten ve hakkıyla Bilensin.”

  • 2:130

    وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

    (Şimdi artık) Kendi nefsini sefih (akılsız ve aşağılık) kılandan başka, kim Millet-i İbrahim’den (Hz. İbrahim'in Hakk dininden, imani, akli ve ahlâki öğretilerinden) yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada (iken) seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir.

  • 2:132

    وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ

    (Hz.) İbrahim, bunu oğullarına da vasiyet etti, Yakub da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini (İslam’ı) seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyet etmişti).

  • 2:133

    اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُۙ اِذْ قَالَ لِبَن۪يهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْد۪يۜ قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَٓائِكَ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

    Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada (hazır bulunan) şahitler miydiniz? (Hayır, bu tarihi gerçekleri Biz Sana bildirmekteyiz.) Ne zaman ki o, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin İlahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek bir İlaha ibadet edeceğiz; bizler O’na teslim olanlarız, Müslüman insanlarız" demişlerdi.

  • 2:135

    وَقَالُوا كُونُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰى تَهْتَدُواۜ قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    (Ehl-i Kitaptan:) “Yahudi ve Hristiyan olun (hukukta ve ahlâkta Haçlı Batı’ya uyun) ki Hakk yolu bulasınız ve kurtulasınız” diye teklif edenlere söyle ki: “Hayır biz dosdoğru İbrahim dinine ve milletine tâbiyiz. (Millet-i İbrahim’iz. Çünkü) O (sizin gibi) müşriklerden değildi.”

  • 2:136

    قُولُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى وَع۪يسٰى وَمَٓا اُو۫تِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْۚ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْۘ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

    Deyin ki: “Biz Allah'a; bize indirilene (Kur’an-ı Kerim’e), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile, bütün peygamberlere Rabblerinden kendilerine verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuş kimseleriz.”

  • 2:140

    اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

    Yoksa siz, “İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub da, torunları da, hep Yahudi veya Hristiyan idiler” mi diyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi bileceksiniz, yoksa Allah mı? Allah'ın şahitlik ettiği bir gerçeği, bilerek gizleyenlerden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.”

  • 2:258

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ي حَٓاجَّ اِبْرٰه۪يمَ ف۪ي رَبِّه۪ٓ اَنْ اٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَۢ اِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّيَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُۙ قَالَ اَنَا۬ اُحْي۪ وَاُم۪يتُۜ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْت۪ي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ

    Allah, kendisine mülk (hükümdarlık) verdi diye, Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni (Nemrut kâfirini) görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” deyince; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim (istediğimi katleder, istediğimi öldürmekten vazgeçerim)” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphesiz Allah Güneş’i doğudan (çıkarıp) getirir; (haydi) sen de onu batıdan (çıkarıp) getir (Allah’ın Güneş sistemi ve gezegenlerle ilgili mükemmel düzenini değiştir de görelim)” deyince, o kâfir (Nemrut) böylece afallayıp kalıvermişti. Allah, (böylesi) zalimler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.

  • 2:260

    وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اَرِن۪ي كَيْفَ تُحْيِ الْمَوْتٰىۜ قَالَ اَوَلَمْ تُؤْمِنْۜ قَالَ بَلٰى وَلٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْب۪يۜ قَالَ فَخُذْ اَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ اِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلٰى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْت۪ينَكَ سَعْيًاۜ وَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

    Hani bir zaman İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona: Yoksa) “İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (elbette inanıyorum), ancak kalbimin tatmin olması için (bunu istiyorum)” cevabını verdi. (Cenab-ı Hakk ise:) "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp karıştır ve) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları (kendine) çağır. (Göreceksin ki) Sana koşarak geleceklerdir. Bil ki, şüphesiz Allah, Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir" buyurmuşlardı.

  • 3:33

    اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحًا وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ

    Gerçek şu ki Allah; Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti; (Hakk Dini tebliğle görevlendirdi).

  • 3:65

    يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَٓاجُّونَ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَمَٓا اُنْزِلَتِ التَّوْرٰيةُ وَالْاِنْج۪يلُ اِلَّا مِنْ بَعْدِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    Ey Kitap Ehli! İbrahim konusunda ne diye (boş yere) çekişip tartışıyorsunuz? Halbuki Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

  • 3:67

    مَا كَانَ اِبْرٰه۪يمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلٰكِنْ كَانَ حَن۪يفًا مُسْلِمًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    (Üstelik) İbrahim, ne Yahudi idi, ne Hristiyandı; ancak, o hanif (sapkın inanç ve ahlâktan beri-muvahhid) bir Müslümandı, ve asla (sizin gibi) müşriklerden olmuş da değildi.

  • 3:68

    اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يمَ لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ وَهٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Doğrusu, insanların İbrahim'e en yakın (ve layık) olanı, ona uyup (izinden giden) kimselerle, şu (Hakk ve son) Peygamber (Hz. Muhammed) ve Ona iman edenlerdir. Allah, mü'minlerin velisidir.

  • 3:84

    قُلْ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى وَع۪يسٰى وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْۖ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْۘ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

    De ki: "Biz Allah'a, bize indirilen (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve (peygamber olan) torunlarına indirilen (İlahi kurallara), Musa'ya, İsa'ya ve bütün peygamberlere Rablerinden verilen (inanç, ahlâk ve adalet esaslarına) iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na (Allah’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a tam) teslim olmuş (mü’minleriz)."

  • 3:95

    قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    De ki: “Allah (her konuda ancak) doğruyu söylemektedir. Öyleyse (her bâtıl düşünceden kaçarak Hakk Din olan İslam'a sarılıp) Allah'ı bir (İslam’ı din) tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun ki; o, asla müşriklerden olmamış biriydi.”

  • 3:97

    ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ

    Orada (Beytullah’ta) apaçık ayetler (hikmet ve ibret dolu alâmetler ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup (gitmeye) gücü yetenlerin (bu kutsal) Ev'i (Kâbe’yi) haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de (bu hakkı ve Haccın-Umrenin kutsallığını) inkâr ederse, şüphesiz, Allah âlemlere karşı muhtaç olmayan Ğaniy’dir.

  • 4:54

    اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰه۪يمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظ۪يمًا

    Yoksa onlar, Allah’ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? (Oysa Allah'ın her takdiri ve taksimi hikmetli ve adaletlidir.) Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk (servet ve devlet) de bahşettik.

  • 4:125

    وَمَنْ اَحْسَنُ د۪ينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا

    İyilik yaparak vechini (yüzünü ve özünü) Allah'a teslim etmiş bulunan ve hanif (tertemiz Tevhid inancına sahip) olan İbrahim'in milletine (ve halis İslam düşüncesine) uyandan daha güzel dinli (ve gerçek istikametli) kim vardır? Allah, İbrahim'i dost edinip (rızasına ve yakınlığına ulaştırmıştır).

  • 4:163

    اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُورًاۚ

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, Sana da (iman ve İslam esaslarını) vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyetmiştik. Davud'a da Zebur’u verdik.

  • 6:74

    وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

    Hani o vakit İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini apaçık bir sapmışlık içinde görüyorum."

  • 6:75

    وَكَذٰلِكَ نُر۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِن۪ينَ

    Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle (Hakke’l-yakin) inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem yaratılış sırlarını) gösteriyorduk.

  • 6:83

    وَتِلْكَ حُجَّتُنَٓا اٰتَيْنَاهَٓا اِبْرٰه۪يمَ عَلٰى قَوْمِه۪ۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ

    İşte bu (yaratılanların ve doğup batanların ilah olamayacağı konusundaki muhakeme ve mukayese yeteneği ve feraseti) İbrahim'e (Allah’ın nebisi olarak, gerçekleri söylediğini ispatlamak üzere) kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir (ispat belgemizdir). Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz Senin Rabbin, Hüküm ve Hikmet sahibidir, (her şeyi hakkıyla) Bilendir.

  • 6:161

    قُلْ اِنَّن۪ي هَدٰين۪ي رَبّ۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۚ د۪ينًا قِيَمًا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, (esasları sağlam) dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (tertemiz tevhid) dinine (İslamiyet’e yöneltti)... Ki o (Hz. İbrahim) müşriklerden olmuş değildi." (Oysa bugünkü Yahudi ve Hristiyanların büyük kısmı şirke düşmüşlerdir.)

  • 9:70

    اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

    Onlara (inkârcılara ve münafıklara), kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan (diğer) şehirlerin haberi gelmedi mi? (Oysa) Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi (de buna rağmen itiraz ve inkâr etmişlerdi). Demek ki Allah, onlara zulmedici değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 9:114

    وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۜ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَاَوَّاهٌ حَل۪يمٌ

    İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi (ise); sadece ona verdiği bir söz (va’ad) dolayısıyla idi. Fakat, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu kendisine belli olup açıklanınca (artık) ondan uzaklaşıp (vazgeçti). Doğrusu İbrahim; içtenlikle Allah’a yakaran çok duygulu, yumuşak huylu birisiydi. (Sorumluluk taşıyan bir duyarlılık Rahmanidir; ama yardıma yanaşmayan riyakâr bir duygusallık ise Şeytanidir.)

  • 11:69

    وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ

    Andolsun, (melek) elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı (hazırlayıp) getirdi.

  • 11:74

    فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ

    İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut kavmi(nin helak edilmesi) konusunda bizimle (görevli meleklerle) çekişip-tartışmalara girişti. [Not: Bu ayetle; Allah’ın melek elçilerine itirazın, Allah’a itiraz gibi olduğuna dikkat çekilmektedir.]

  • 11:75

    اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ

    Oysa, doğrusu İbrahim gerçekten çok halim (yumuşak huylu), duygulu (bağrı yanık ve duyarlı) ve kendisini bütünüyle Allah’a vermiş bir kimseydi. [Not: Duyarlılık İslami ve insani bir hassasiyettir, ama duygusallık ise cahili bir haslettir ve riyakârlık içerir.]

  • 11:76

    يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ

    (Melekler dediler ki:) "Ey İbrahim, bundan (sapkın Lut kavmine acımaktan) vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin (onları cezalandırma) emri kesinleşmiş (ve vakit erişmiştir) ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azap gelmiştir."

  • 12:6

    وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟

    (Bu rüyandan anlaşılıyor ki;) “İşte böylece Rabbin seni seçecek, hadiselerin, (sözlerin, düşlerin ve gelişmelerin) yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi, senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini de tamama erdirecektir. Elbette Rabbin, (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”

  • 12:38

    وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

    "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un (Hakk) dinine (ve milletine) tâbi olup (gerçeğe ve huzura erdim. Hiçbir şekilde) ve hiçbir şeyle Allah'a şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu (gerçek iman), bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu (maalesef) şükretmeyen (nankör kimseler)dir."

  • 14:35

    وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ

    Hani bir zaman İbrahim şöyle demişti: "Ey Rabbim bu beldeyi (ve bölgeyi) güvenli (ve bereketli) kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten (ve tağuti düzenlerin peşine gitmekten) uzak tut. (Zira hidayet Sendendir.)

  • 15:51

    وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ

    Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver (ki, düşünüp ders alanlara önemli şeyler hatırlatır).

  • 16:120

    اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ كَانَ اُمَّةً قَانِتًا لِلّٰهِ حَن۪يفًاۜ وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ

    Gerçek şu ki: İbrahim (AS tek başına) bir ümmetti; Allah’a bütünüyle ve gönülden yönelip itaat eden (Ganit=Halis, teslimiyetli ve hizmet ehli) bir Hanif’ti (muvahhid ve önder bir mü’mindi, mevcut bâtıl düşünce ve düzeni hoş görüp muhafaza etmezdi), ve asla müşriklerden olmuş değildi. (Zalim sistemlere ve yöneticilere tenezzül etmemişti.)

  • 16:123

    ثُمَّ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    Sonra Sana şöyle vahyettik: Dosdoğru (Hakk ve hayır) yoluna yönelen İbrahim’in (temiz ve aziz) dinine uy! Ki o hiçbir şekilde müşriklerden olmuş değildi. (Ama Hz. İbrahim’in Dini üzere olduklarını söyleyen Yahudi ve Hristiyanların ve hatta Müslümanların bir kısmı şirke düşmüşlerdir.)

  • 19:41

    وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقًا نَبِيًّا

    Kitap'ta İbrahim'i de zikret, ki gerçekten o, sıddık (Hakkı hemen ve gönülden onaylayan ve doğruluktan asla ayrılmayan) bir peygamberdi.

  • 19:46

    قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِيًّا

    (Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan andolsun, seni taşa tutarım; (haydi) uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git."

  • 19:58

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓاء۪يلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا

    İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in sülbünden, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail’in (Yakub peygamberin) sülalesinden, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanıverirlerdi.

  • 21:51

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ

    Andolsun, bundan önce İbrahim'e de rüşdünü (nübüvvet yetkisini) vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.

  • 21:60

    قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ

    (İçlerinden birileri) “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik (herhalde onun işidir)” demişlerdi.

  • 21:62

    قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ

    (Sonunda onu bulup getirdiler ve) Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?”

  • 21:69

    قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ

    (Biz ise) “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol!” (buyurmuş ve İbrahim’i kurtarmıştık.)

  • 22:26

    وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

    Hani Biz İbrahim’e Evin (Kâbe’nin) yerini belirtip (inşaatına) hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf yapanlar, kıyama duranlar (veya itikâfa oturanlar), rükûa ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut;” (burası kutsal beytimdir.)

  • 22:43

    وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ

    İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de (yalanlayıp isyana kalkışmışlardı);

  • 22:73

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ

    Ey insanlar, (size şöyle) bir misal-örnek verilmektedir; şimdi onu (can kulağıyla) dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- kesinlikle bir sinek bile yaratamazlar. (Hatta) Eğer sinek onlardan bir şey kapıp kaçacak olsa; (bir sinek ilahlaştırdığınız şahıslardan bir damlacık kan ısırıp uçsa,) bunu bile ondan geri alamazlar. (Yani, Allah’ın gayrısından nimet ve inayet) İsteyen de güçsüz ve çaresizdir, kendisinden (nimet ve destek) istenen (canlı-cansız her şey) de (acizdir).

  • 26:69

    وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ

    Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:

  • 29:16

    وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    Hani İbrahim de kavmine demişti ki: "(Sadece) Allah'a kulluk edin ve O'ndan (Allah’a itirazdan ve azabından) sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

  • 29:30

    قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟

    (Hz. Lut ise:) “Rabbim, (şehvet sapkınlığıyla) fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et” diye (dua etmişti).

  • 33:7

    وَاِذْ اَخَذْنَا مِنَ النَّبِيّ۪نَ م۪يثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَاِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۖ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًاۙ

    Hani o vakit Biz peygamberlerden (tebliğ görevini yapmak üzere misak ahitlerini) kesin sözlerini almıştık; (ki özellikle) Senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan; (evet) Biz onların (hepsinden) sapasağlam bir söz almıştık.

  • 37:83

    وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ

    Doğrusu İbrahim de (onun soyunun) bir kolundandı. (Hz. Nuh'un şiasındandı, yani Hakk yolunun taraftarıydı.)

  • 37:104

    وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ

    Biz ona: "Ey İbrahim!" diye seslendik.

  • 37:109

    سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ

    İbrahim'e selam olsun (ki o sadık ve sağlam duranlardandı).

  • 38:45

    وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ

    (Katımızdan) Güç ve basiret sahibi olan kullarımız(dan) İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da (ibret ve hikmetle) hatırla.

  • 42:13

    شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحًا وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ

    O (Allah): "Dini dosdoğru (uygulayıp) ayakta tutuverin ve onda ayrılığa düşmeyin (Dinin hiçbir hükmünü artık gereksiz ve geçersiz görmeyin)", diye Nuh'a vasiyet ettiğini ve Sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi (şimdi) sizin için de şeriat kılıvermiştir. (Böylece Din ve Düzen esaslarını belirlemiştir ki; Kur’an bir şeriat ve hukuk nizamının temel prensiplerini de içermektedir. Her çağın ihtiyaçlarına uygun yeni kanun ve kurumlar bu değişmez ölçülere göre belirlenecektir.) Ancak, Senin kendilerini çağırdığın şey (Kur’an hükümleri), müşriklere büyük (bir sıkıntı ve) ağır gelmektedir. Allah, dilediğini (ve liyakat göstereni) Kendisine (ibadet ve hizmetine) seçer (İslami istikamette bir araya getirir) ve içten Kendisine yöneleni hidayete erdirir.

  • 43:26

    وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ

    Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."

  • 51:24

    هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ

    Sana İbrahim’in ikram sunulup ağırlanan (melek) konuklarının haberi geldi mi?

  • 53:37

    وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ

    Ve (ahdine) vefa gösteren İbrahim'in (sahifelerinde) olan (İsrailoğullarına gelmedi mi ki bu Yahudi dönmesi münafıklar böylesine hıyanete yönelmektedir?)

  • 57:26

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا وَاِبْرٰه۪يمَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

    Andolsun, Biz Nuh'u ve İbrahim'i de (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı da onların soylarında(n ehil ve emin kimselere lütfetmeye karar) kılıverdik. Buna rağmen, onlardan (Adem ve Nuh oğullarından) sadece bir kısmı hidayet (ve istikamet) üzereydi, (ama) çoğunluğu fasık (ve facir) kimselerdi. (Yani şeytan yoluna gitmişlerdi ve gideceklerdi.)

  • 60:4

    قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ اِلَّا قَوْلَ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ لَاَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَٓا اَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَاِلَيْكَ اَنَبْنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

    (Ey mü’minler! Hz.) İbrahim’de ve onunla beraber (hareket edenlerde) sizin için (şöyle) güzel bir örnek vardır; hani onlar kendi (sapkın ve azgın) kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizlerden ve Allah’tan gayrı tapındığınız (her şeyden ve herkesten) uzağız!.. (Böylece) Sizi (sisteminizi ve bâtıl düşüncelerinizi) tanımayıp inkâr etmiş bulunmaktayız! Artık sizinle (her türlü teslis akidesinden, şirkten ve zulümden vazgeçip); Allah’a “Bir” olarak (Cenab-ı Hakkın; Zatında, İcadatında (her şeyi hiç yoktan yaratmasında), İcraatında ve Şeriatında asla eşi ve şeriki olmadığı gerçeğini kavrayıp) iman edinceye (ve herkesin temel insan haklarını gözetinceye) kadar, aramızda ebedi bir düşmanlık ve kin tutmaklık (ayrılık ve aykırılık) baş göstermiştir. Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için (yardım etmeye) gücüm yetmez" demesi hariçtir. (Ki bundan da menedilmiştir. Artık mü’minlere gereken:) “Ey Rabbimiz, biz ancak Sana tevekkül ettik ve 'içtenlikle Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır” (diye dua etmektir).

  • 87:19

    صُحُفِ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى

    İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde (de yazılıdır).