Hut(A.S.)

  • 7:65

    وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُودًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ

    Ad (toplumuna da) kardeşleri Hud’u (gönderdik. Kavmine:) “Ey kavmim, Allah’a kulluk (yolunu tutun), sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Hâlâ korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınmayacak mısınız?” deyip (Hakka davet etmişti).

  • 7:66

    قَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ي سَفَاهَةٍ وَاِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ

    Kavminin önde gelenlerinden kâfirler (ve zalimler ise): "Gerçekte biz seni beyinsizlik (aklî bir yetersizlik) içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz" demişlerdi.

  • 7:67

    قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي سَفَاهَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

    (Hud:) "Ey kavmim! Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten âlemlerin Rabbinden bir elçiyim" deyip (ikaz etmişti).

  • 7:68

    اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنَا۬ لَكُمْ نَاصِحٌ اَم۪ينٌ

    "Ben size Rabbimin risaletini (gönderdiği emir ve haberleri) tebliğ ediyorum. Ve ben sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim" (diyerek onların hakaretlerini sabır ve dirayetle karşılamıştı).

  • 7:69

    اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْۜ وَاذْكُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَصْۣطَةًۚ فَاذْكُرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

    (Hz. Hud;) "Sizi uyarmak için aranızdan (yakinen tanıdığınız) bir adam aracılığıyla, Rabbinizden size bir Zikrin (İlahi öğüt ve prensiplerin) gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi (onların yerine getirip yeryüzünde) halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi (ve özel yeteneklerinizi) arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayınız. Öyleyse Allah'ın nimetlerini düşünüp anın ki kurtuluş bulasınız" (diyerek, onları imana ve İslam’a çağırmıştı).

  • 7:70

    قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللّٰهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَاۚ فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

    (Kâfirler) Dediler ki: "Sen bize sadece bir tek Allah'a kulluk yapmamız ve atalarımızın tapmakta olduklarını (geleneksel tutumlarını) bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, haydi bize va’ad ettiğin şeyi (tehdidi ve acı akıbeti) getir bakalım."

  • 7:71

    قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌۜ اَتُجَادِلُونَن۪ي ف۪ٓي اَسْمَٓاءٍ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَا نَزَّلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ فَانْتَظِرُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ

    (Hz. Hud: Madem öyle) "Andolsun ki Rabbinizden üzerinize iğrenç bir azap ve gazap gerekli kılındı. Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği ve sizin ile babalarınızın (rastgele) isimlendirdiği (düzüp uydurageldiği) birtakım isimler (düzme tanrılar ve kurallar) adına mı benimle mücadele ediyorsunuz? Öyleyse bekleyedurun; şüphesiz, ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim" diyerek (örnek ve cesaretli bir tavır takınmıştı).

  • 7:72

    فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِن۪ينَ۟

    Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak (hüküm ve haberlerimize) inanmamış olanların da kökünü kuruttuk (ve yerin dibine batırdık).

  • 11:50

    وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُودًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ

    Ad (halkına da) kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, (sadece) Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ancak siz, yalan olarak (tanrılar uydurup düzenlerden ve) iftira edenlerden başkası değilsiniz.”

  • 11:51

    يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًاۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    (Hz. Hud AS:) “Ey kavmim, ben bunun (Hakka davetim) karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. (Hâlâ) Akıl erdirmeyecek misiniz? (Ki ben davet ve hizmet karşılığı sizden makam ve menfaat beklememekteyim.)

  • 11:52

    وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ

    (Hud AS:) “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Suçlu-günahkârlar olarak (Hakka ve hayra davetimden) yüz çevirmeyin” (diye uyarıvermişti).

  • 11:53

    قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِك۪ٓي اٰلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ

    (Haksızlık ve ahlâksızlık düzenlerine alışmış kimseler) "Ey Hud!" dediler. "Sen bize apaçık mucizelerle gelmiş değilsin ki, bizler senin sözünle ilahlarımızı (cansız putlarımızı, canlı tağutlarımızı ve nefsimize hoş ve kolay gelen bâtıl ve bozuk hayat tarzlarımızı) terk edelim... Ve sana (asla) iman edecek değiliz!"

  • 11:54

    اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ

    “Biz: Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır (demekten) başka bir şey söyleyemeyiz.” (Hud AS) Dedi ki: “Ben kesinlikle Allah’ı şahit tutarım, siz de şahit olun ki, ben sizin (Allah’a) şirk koştuklarınızın (ve hâşâ O’nun ortağı ve hatırını kıramayacağı sandıklarınızın) hepsinden uzağım.”

  • 11:55

    مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ

    “O’nun dışındaki (tanrı ve tağutlardan alâkamı koparmışım). Artık hepiniz toplanın, istediğiniz tuzağı (ve caydırıcı cezayı) bana hazırlayın (elinizden geleni geri koymayın) ve artık bir bakışlık (göz açıp kapama kadar bile) mühlet ve fırsat tanımayın!.. (Çünkü kesinlikle biliyorum ki, Allah’ın tayin ve takdir ettiği dışında bana hiçbir şey yapamayacaksınız.)

  • 11:56

    اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    “Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından (saçlarından) yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol (adalet) üzerine (tayin ve takdir buyurmakta)dır.”

  • 11:57

    فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْمًا غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـًٔاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ

    "Eğer buna rağmen yüz çevirirseniz, artık kendisiyle gönderildiğim şeyi (iman ve İslam davetini) gerçekten size tebliğ ettim. Şüphesiz Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir de, siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyin üzerinde “Hafız”dır (gözetleyip Koruyandır)."

  • 11:58

    وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ

    Nihayet (mü’minlere zafer, zalimlere hezimet) emrimiz(in vakti) gelince, tarafımızdan bir rahmet (ve inayetle), Hud’u ve onunla beraber iman eden (grubu) kurtardık. (Böylece) Onları ağır bir azaptan (şiddetli sıkıntılardan ve dehşetli baskılardan) çekip çıkardık (izzete ve devlete ulaştırdık).

  • 11:59

    وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ

    (Ancak) İşte Ad (kavminin kâfir ve zalim kesimine gelince): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddetmişlerdi. O’nun elçilerine isyan ve itiraza yönelmişler ve (bir aşağılık ve bayağılık kompleksiyle) her inatçı zorbanın emri (ve şeytani sistemi) ardınca yürüyüp gitmişlerdi. [Not: Ayetteki “inatçı zorba”nın; Hz. Hud (AS)’ın görevli kılındığı “AD” kavminin zalim ve kâfir kralı ŞEDDAD olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Hud’un ahiret ve cennet va’adine karşı, İREM BAĞLARI ile meşhur, altından sular akan, bağlar ve bahçelerle donatılan, yakışıklı ve genç erkekler ve güzel kızlarla doldurulan görkemli bir kasaba inşa ettirmiş, sonunda Allah burasını yerin dibine geçirmiştir. Günümüzde de böyle yalancı ve aldatıcı sahte cennet misali tatil beldelerinin yaygınlaştığı ve her türlü ahlâksızlığa bulaşıldığı bilinmektedir.]

  • 11:60

    وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟

    (Bâtılın ve barbarlığın peşine takılanlar) Bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tâbi tutuluvermişlerdi. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerini inkâr (nebilerine isyan) etmişlerdi. Haberiniz olsun; Hz. Hud’un kavmi (olan) Ad'a (Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verilmişti).

  • 26:123

    كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

    Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanlayıp (onlara karşı gelmişlerdi).

  • 26:124

    اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

    Hani onlara kardeşleri Hud: "Siz (küfür ve kötülükten) sakınmaz mısınız (hiç Allah’tan korkmaz ve utanmaz mısınız)?" demişti.

  • 26:125

    اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

    "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

  • 26:126

    فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

    "Artık Allah'tan korkup (itiraz ve isyandan) sakının ve bana itaat edin" (diye öğüt vermişti).

  • 26:127

    وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

    (Hz. Hud onlara:) “Buna karşılık ben sizden bir ücret de istemiyorum; (bir karşılık beklemiyorum.) Benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”

  • 26:128

    اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ

    "Siz, (hâlâ gaflet ve gururla) her yüksekçe yere (görkemli) bir alâmet (anıt köşk) inşa edip abesle (yararsız şeylerle) oyalanarak (gururlanıp) eğleniyor musunuz?"

  • 26:129

    وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ

    "Ölümsüz kılınmak (ve unutulmamak) umuduyla da sanat yapıları ediniyorsunuz!" (Ve bunlarla kendinizi avutuyorsunuz.)

  • 26:130

    وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ

    "(Mazlum ve mağdur kimseleri) Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz (ve hiç acımıyorsunuz)!"

  • 26:131

    فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

    "Artık Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının ve bana itaat edip (kurtulmaya bakın!)"

  • 26:132

    وَاتَّقُوا الَّذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ

    "Bildiğiniz (bütün) şeylerle (her türlü nimetlerle) size medet ve inayet eden (Rabbinizden) korkup (haksızlık ve ahlâksızlıktan) sakının."

  • 26:133

    اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ

    "(Ki) Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım edip (sahip çıktı ve nice nimetler bağışladı)."

  • 26:134

    وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ

    "Bahçeler ve pınarlar da (lütfedip sizi yararlandırdı)."

  • 26:135

    اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ

    "Doğrusu, ben sizin için (hesap ve intikam bakımından) azametli bir günün azabından korkuyorum" (diye uyarmıştı).

  • 26:136

    قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ

    (Onlar ise) Dediler ki: "Bizim için fark etmez; vaiz olarak öğüt verip (dursan) da, öğüt verenlerden olmasan da" (aynıdır.)

  • 26:137

    اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ

    (Ey Hud!) "Bu (anlattıkların), geçmiştekilerin geleneksel tutumundan (ve meczupların huyundan) başkası değildir."

  • 26:138

    وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ

    "Ve biz (hiçbir şekilde hesap sorulacak ve) azaba uğratılacak da değiliz" (demiş ve inkâr etmişlerdi).

  • 26:139

    فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

    Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları helak edip yıkıma uğrattık. Gerçekten bunda bir ayet ve ibret vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.

  • 26:140

    وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

    Şüphesiz, Senin Rabbin en Güçlü ve Üstün olandır ve Esirgeyip Gözetendir.

  • 46:21

    وَاذْكُرْ اَخَا عَادٍۜ اِذْ اَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْاَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ٓ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

    (Onlara) Ad'ın kardeşini (Hz. Hud’u) hatırlat ki; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki (Yemen civarında çöl bölgelerindeki kumlu tepelerin bulunduğu diyardaki) kavmini: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için (dehşeti) büyük bir günün azabından korkarım" diye uyarmıştı.

  • 46:25

    تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِاَمْرِ رَبِّهَا فَاَصْبَحُوا لَا يُرٰٓى اِلَّا مَسَاكِنُهُمْۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ

    O, Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden (bir âfattır). Böylece (o korkunç kasırga yüzünden) meskenlerinden başka, hiçbir şey(leri) görünemez duruma düşmüş (ve perperişan olmuşlardı). İşte Biz, suçlu-günahkâr bir kavmi böyle cezalandırırız.