Hezimet

  • 3:139

    (Kâfirlere ve zalim düzenlere karşı) Sakın gevşeklik göstermeyin, üzüntüye girmeyin (ümitsizliğe düşmeyin). Eğer gerçek mü’minlerden olursanız zaten en üstün sizsiniz. (Ve galip geleceksiniz.)

  • 3:140

    (Uhud’da olduğu gibi her asırda) Eğer size bir yara (ve yenilgi) dokunduysa (sabredin ve ümitsizliğe düşmeyin, zira) o (düşman) kavme de benzeri bir yara (ve hezimet) değmişti. İşte Biz (galibiyet ve hâkimiyet) günlerini (ve dönemlerini) insanlar (Hakkı tutan veya bâtıla uyan toplumlar) arasında (imtihan gereği ve gayretlerine göre) böyle çevirip-devredip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri bilmesi (belirtip ayırıvermesi) ve sizden (bu deneme ve eleme sürecine) şahitler (veya şehitler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez.

  • 3:141

    (Hakkı hâkim kılmak, yurdunuzu ve onurunuzu korumak için yapılması emrolunan CİHAD yolunda uğranılan sıkıntılar) Allah'ın, iman edenleri (günahlardan) arındırıp temizlemesi ve inkâr edenleri de (etkisiz ve bereketsiz kılıp) mahvetmesi için (bir imtihan)dır.

  • 3:142

    Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden (ve herkesin gerçek ayarını kendisine ve âleme göstermeden) cennete gireceğinizi mi sandınız?

  • 3:143

    Andolsun, siz (Uhud’da düşman önünde) ölümle karşılaşmadan önce (hani) onu (şehit olmayı güya) temenni ediyor (ve kahramanlık taslıyordunuz? Haydi) İşte şimdi onu gördünüz (düşmanla çarpışma ve cennete ulaşma fırsatı buldunuz), ama (hücum edeceğiniz yerde) bakıp duruyorsunuz. (Bu ne şaşkınlıktır?)

  • 3:144

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:145

    Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.

  • 3:146

    Nice peygamberlerle birlikte birçok Ribbiyyun (Rabbani-bilgin)ler (hikmet ehli gönül erleri) Allah yolunda (Hakk hâkim kılınsın ve zulüm kaldırılsın diye) çarpışmaya girdiler de, (bu uğurda) kendilerine dokunan (büyük sıkıntı ve saldırı)lardan ötürü asla zayıflık ve yılgınlık göstermediler, (zalim ve kâfir güçlere) boyun eğip (işbirliğine tenezzül etmediler). Allah, sabredenleri sever.

  • 3:147

    O (Rabbani âlimler) sadece şunu söylüyorlardı: “Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki (cihad görevimizdeki ihmalkârlık ve) taşkınlıklarımızı bağışla. Ayaklarımızı (Hakk’ta ve cihad yolunda) sağlam tut (kaydırma). Kâfir (ve zalim) topluluk (ve teşkilat)lara karşı bize yardım et!”

  • 3:148

    Böylece Allah da onlara hem dünya karşılığını (devlet, izzet ve ganimet olarak), hem de ahiret karşılığını (cennet ve rü’yet olarak) en güzel şekilde verdi. Zira Allah (görevini ve haddini bilen ve işini en güzel şekilde yerine getiren) muhsinleri sever.

  • 3:149

    Ey iman edenler! Eğer (kısmen veya tamamen Kur’ani hükümleri) inkâr edenlere itaat ederseniz, sizi topuklarınız üzerinde gerisin geri (bâtıla) çevirirler, böylece büsbütün hüsrana (ziyana ve iflasa uğrayanlara) dönüp (o şaşkınlık ve perişanlık içinde kalırsınız).

  • 3:150

    Bilakis (asla unutmayınız ve ona göre davranınız ki), sizin Mevlâ’nız (gerçek sahibiniz ve destekçiniz ancak) Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

  • 3:151

    Kendisi hakkında (Kur’an’da) hiçbir güçlü ve geçerli delil indirmediği şeyi (İslam’a aykırı işleri ve kişileri) Allah'a ortak koştuklarından (onların bâtıl görüşlerini ve girişimlerini, İslam’ın emriymiş gibi saydıklarından) dolayı, küfre girenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Ve cehennem ne çetin bir azap mekânıdır.)

  • 3:152

    Andolsun (Uhud’da ve kıyamete kadar buna benzer durumlarda), Allah size verdiği sözünde sadık kaldı (ve O'nun va’adi doğru çıktı, ki önceleri) siz O'nun izniyle onları (inkârcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Ta ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlığa yöneldiniz, isyan ettiniz ve (Hz. Peygamberce: “Sakın yerinizden ayrılmayın!” şeklinde verilen) emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için (imtihan gereği) sizi (bir müddet) ondan (manevi yardımdan mahrum bıraktı, cihad şuurundan ve ahiret duygusundan) çevirip uzaklaştırdı. Ama (sonra yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazıl (ve ihsan) sahibi olandır.

  • 3:153

    (Uhud’da) Siz o zaman (yılgınlık ve perişanlıkla savaş alanından) durmaksızın uzaklaşıyor, (kendi canınızı kurtarma telaşıyla) kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Hakk) Elçi (olan Hz. Muhammed SAV) de sürekli sizi arkanızdan çağırıp duruyordu. (Allah) Elinizden kaçırdığınız (ve o gün sizden uzaklaştırdığımız zafer ve ganimet mallarına) ve size isabet eden (sarsıcı sıkıntılara) fazla üzülmeyip (onları unutmanız) için sizi kederden kedere uğratmıştı. Allah, yaptıklarınızdan Haberdardır.

  • 3:154

    Sonra (o yenilgi ve) kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, (rahatlamak ve o şaşkınlığı atlatmak üzere tatlı) bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. (Sizden kalpleri hastalıklı) Bir grubu da, nefisleri can derdine düşürmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla (kötü) zanlara kapılarak: “Bu işten bize ne var ki? (Cihada katıldık da ne kazandık?)” diyorlardı. De ki: “Şüphesiz işin (takdirin) tümü Allah'ındır.” Onlar (münafıklar), Sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, “Bu işten bize (hayırlı) bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik” diye (sızlanıyorlardı). De ki: “Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri (ölüp mezarı boylayacakları) yerlere gidecekti. (Kimse ölümden kaçamazdı. Bunu) Allah, sizi deneyip sinelerinizdeki (nifak ve itirazı yoklayıp açığa çıkarmak) ve kalplerinizdeki (kötü duyguları) arındırmak için (yaptı). Allah, göğüslerin-gönüllerin özünde (saklı) olanı bilip durandır.”

  • 3:155

    İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden (gevşeklik gösterip ahdinden ve nöbet yerinden) geri dönenleri, kazandıkları bazı (geçici) şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti (ama sadakat ve samimiyet ehli, bu dünyevi dürtülerden etkilenmemişti). Andolsun ki, (yine de) Allah onları affetti. Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, (kullarına) yumuşak olandır.

  • 3:156

    Ey iman edenler! Yeryüzünde (hicret ve sefer için) gezip dolaştıkları veya (gazada olup Hakk yolunda) çarpıştıkları süreçte (mü’min olarak ölen) kardeşleri için: "Eğer yanımızda kalsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyerek (şehitleri kınayan) kâfir kimseler gibi olmayın!.. Allah, bunu (Hakk yolda fedakârlığı, ahmaklık sanma şuursuzluğunu) onların (münafıkların) kalplerinde onulmaz bir hasret (ve huzursuzluk duygusu) olarak kılmıştır. (Zira aslında) Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı Görendir. (Her şeyi kayıt altına alandır.)

  • 3:157

    Yemin olsun ki (haklı hizmet ve hareket içindeyken) eğer Allah yolunda öldürülür, ya da ölürseniz; Allah'tan (size ulaşacak) olan bir rahmet ve mağfiret, onların (sizden ayrılanların ve sizi alaya alanların) bütün topladıkları (dünyalıklar)dan çok daha hayırlıdır.

  • 3:158

    Andolsun, (yatağınızda) ölseniz de, (Hakk yolunda) öldürülseniz de; şüphesiz (her halde mutlaka) Allah'a (varıp) toplanacaksınız (bu kesindir).

  • 3:159

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 3:160

    Eğer Allah (herhangi bir konuda ve düşman karşısında) size yardım ederse, artık (hiç kimse) sizi yenilgiye uğratamayacaktır ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, O'ndan sonra da size yardım edecek kimse (çıkmayacaktır). Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler-etmelidirler. (O’nun nusret ve inayetini gözlemelidirler.)

  • 3:161

    (Münafıkların Hz. Peygamberle ilgili; savaş gelirlerini keyfince ve yakın çevresine harcayıverdiği yönündeki itham ve iddiaları asılsızdır.) “Yeğüll” yapmak (yani ganimet malından gizlice bir şey aşırmak ve emanete-Beytü’l mâl’e hıyanette bulunmak) bir Peygambere asla yakışır (tavır) olmayacaktır. (Bu tür ithamlar Elçiye iftiradır.) Her kim, (ganimetten, devlet hazinesinden veya cihad bütçesinden) ihanetle bir şey çalarsa, kıyamet günü, o (haksız ve ahlâksız yollarla) aldıklarını (sırtlamış ve Allah’ın lanetine uğramış vaziyette) gelip (âleme rezil edilecektir). Sonra, (zerre kadar) haksızlık edilmeden, her nefsin kazandığı kendisine eksiksiz olarak ödenecektir.

  • 3:165

    (Daha önce düşmanlarınıza) İki misli uğrattığınız bir musibet, (şimdi ganimeti ahirete tercih ettiğinizden) size isabet edince mi: "Bu nereden (çıktı)?" diye (sızlanıverdiniz). De ki: “O, sizin kendinizden (nefsi heveslerinizden ve dünyevi gafletinizden)dir.” Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

  • 3:166

    İki (düşman) topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden (sıkıntı ve sarsıntılar) ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın sadık ve sabırlı) Mü’minleri bilip-belirleyip ayırt etmesi içindi.

  • 3:167

    (Böylece) Münafıklık yapanların da (açığa çıkarılıp) bilinmesi ve belirlenmesi içindir ki, onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Bizi (mazur görün) eğer savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik (ve desteklerdik)” diye (bahane uydurdular). O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir (ve elbette belalarını verir).

  • 3:168

    Onlar, kendileri evlerinde oturup (sefere çıkan) kardeşleri için: "Eğer bize uyuverip (cihada gitmeselerdi), öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse" (görelim).

  • 3:169

    Sakın Allah yolunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır onlar (sonsuz bir) hayattadırlar ve Rableri yanında yaşayıp rızıklanırlar. (Onlar böyle kutlu ve mutlu bir ortamdadırlar.)

  • 3:170

    (Şehitler) Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle (ferahlanıp) sevinç içinde (mutludurlar). Onlar, arkalarından henüz kendilerine ulaşmayanlara (şunu) müjdelemeyi isterler ki: “Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”

  • 3:171

    Onlar (şehit olanlar ve Allah’ın rızasına ulaşanlar), Allah'tan bir nimeti, bir fazilet ve bereketi ve kesinlikle Allah'ın mü'minlerin ecrini asla boşa vermeyeceği (gerçeğini) müjdeleyip durmaktadırlar.

  • 3:172

    Kendilerine (Hakk dinlerinde ve davalarında dik durmalarından dolayı çeşitli sıkıntılar ve) yaralar dokunduktan sonra (bile), Allah ve Elçisinin (cihad) çağrısına icabet edip (hizmete koşanlar), onlardan ihsan (ve ikramda bulunup davaları için harcayanlar) ve (her türlü kötülük ve kirlenmeden) sakınanlar için büyük bir ecir vardır.

  • 3:173

    (Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), “Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)” dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) “Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)” diyerek (dik duran sadıklardır).

  • 3:174

    İşte bundan dolayı, Allah'ın nimet ve faziletiyle kendilerine hiçbir zarar ve kötülük dokunmaksızın bir inkılâba (büyük devrim ve değişim imkânına) uğramış (ve zafere ulaşıp geri dönmeyi başarmış)lardı. Böylece Allah'ın rızasına ve rıdvanına uymuşlardı. Zira Allah, çok büyük üstünlük ve iyilik sahibidir. (Sadık kullarına sayısız ihsan ve ikramda bulunandır.)

  • 3:175

    (Böylesi vesveselerle) Şeytan, (Allah'tan başka güçler ve kişilerle) ancak kendi adamlarını korkutup (ürkütüverir. Ey mü’min kullarım!) Eğer gerçekten iman etmişseniz, onlardan (düşmanlarınızdan) değil, Benden korkun! (Ki size bu yaraşır.)

  • 3:195

    Nitekim Rableri de onlara (dualarını kabul ederek şöyle) icabet etti: “Şüphesiz Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden (hayırlı) bir işte bulunanın işini (ve ücretini) boşa çıkarmayacağım. (Zaten) Sizin kiminiz kiminizdendir. (Mü’minler birbirlerinin destekleyicisi konumundadırlar. Kendi fıtratlarına uygun işlerde çalışıp kazanma ve temel insan haklarından yararlanma konusunda kadınlar ve erkekler eşittir.) İşte, hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılıp sürgün edilenlerin, (Benim) yolumda işkence görenlerin ve (zalimlerle) çarpışıp öldürülenlerin; (bunların) mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından (kutlu) bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah ki; karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır.”

  • 3:197

    (Çünkü bunlarınki) Az bir yararlanmadır. Sonra onların barınma yerleri cehennem olacaktır. O ne kötü bir yataktır (ne dayanılmaz azaptır)!

  • 3:139

    وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

    (Kâfirlere ve zalim düzenlere karşı) Sakın gevşeklik göstermeyin, üzüntüye girmeyin (ümitsizliğe düşmeyin). Eğer gerçek mü’minlerden olursanız zaten en üstün sizsiniz. (Ve galip geleceksiniz.)

  • 3:140

    اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُۜ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِۚ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَٓاءَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَۙ

    (Uhud’da olduğu gibi her asırda) Eğer size bir yara (ve yenilgi) dokunduysa (sabredin ve ümitsizliğe düşmeyin, zira) o (düşman) kavme de benzeri bir yara (ve hezimet) değmişti. İşte Biz (galibiyet ve hâkimiyet) günlerini (ve dönemlerini) insanlar (Hakkı tutan veya bâtıla uyan toplumlar) arasında (imtihan gereği ve gayretlerine göre) böyle çevirip-devredip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri bilmesi (belirtip ayırıvermesi) ve sizden (bu deneme ve eleme sürecine) şahitler (veya şehitler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez.

  • 3:141

    وَلِيُمَحِّصَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِر۪ينَ

    (Hakkı hâkim kılmak, yurdunuzu ve onurunuzu korumak için yapılması emrolunan CİHAD yolunda uğranılan sıkıntılar) Allah'ın, iman edenleri (günahlardan) arındırıp temizlemesi ve inkâr edenleri de (etkisiz ve bereketsiz kılıp) mahvetmesi için (bir imtihan)dır.

  • 3:142

    اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِر۪ينَ

    Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden (ve herkesin gerçek ayarını kendisine ve âleme göstermeden) cennete gireceğinizi mi sandınız?

  • 3:143

    وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَلْقَوْهُۖ فَقَدْ رَاَيْتُمُوهُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ۟

    Andolsun, siz (Uhud’da düşman önünde) ölümle karşılaşmadan önce (hani) onu (şehit olmayı güya) temenni ediyor (ve kahramanlık taslıyordunuz? Haydi) İşte şimdi onu gördünüz (düşmanla çarpışma ve cennete ulaşma fırsatı buldunuz), ama (hücum edeceğiniz yerde) bakıp duruyorsunuz. (Bu ne şaşkınlıktır?)

  • 3:144

    وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

    (Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? (Kaldı ki) İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

  • 3:145

    وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًاۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ

    Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.

  • 3:146

    وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ

    Nice peygamberlerle birlikte birçok Ribbiyyun (Rabbani-bilgin)ler (hikmet ehli gönül erleri) Allah yolunda (Hakk hâkim kılınsın ve zulüm kaldırılsın diye) çarpışmaya girdiler de, (bu uğurda) kendilerine dokunan (büyük sıkıntı ve saldırı)lardan ötürü asla zayıflık ve yılgınlık göstermediler, (zalim ve kâfir güçlere) boyun eğip (işbirliğine tenezzül etmediler). Allah, sabredenleri sever.

  • 3:147

    وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

    O (Rabbani âlimler) sadece şunu söylüyorlardı: “Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki (cihad görevimizdeki ihmalkârlık ve) taşkınlıklarımızı bağışla. Ayaklarımızı (Hakk’ta ve cihad yolunda) sağlam tut (kaydırma). Kâfir (ve zalim) topluluk (ve teşkilat)lara karşı bize yardım et!”

  • 3:148

    فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

    Böylece Allah da onlara hem dünya karşılığını (devlet, izzet ve ganimet olarak), hem de ahiret karşılığını (cennet ve rü’yet olarak) en güzel şekilde verdi. Zira Allah (görevini ve haddini bilen ve işini en güzel şekilde yerine getiren) muhsinleri sever.

  • 3:149

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ

    Ey iman edenler! Eğer (kısmen veya tamamen Kur’ani hükümleri) inkâr edenlere itaat ederseniz, sizi topuklarınız üzerinde gerisin geri (bâtıla) çevirirler, böylece büsbütün hüsrana (ziyana ve iflasa uğrayanlara) dönüp (o şaşkınlık ve perişanlık içinde kalırsınız).

  • 3:150

    بَلِ اللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِر۪ينَ

    Bilakis (asla unutmayınız ve ona göre davranınız ki), sizin Mevlâ’nız (gerçek sahibiniz ve destekçiniz ancak) Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

  • 3:151

    سَنُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًاۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِم۪ينَ

    Kendisi hakkında (Kur’an’da) hiçbir güçlü ve geçerli delil indirmediği şeyi (İslam’a aykırı işleri ve kişileri) Allah'a ortak koştuklarından (onların bâtıl görüşlerini ve girişimlerini, İslam’ın emriymiş gibi saydıklarından) dolayı, küfre girenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Ve cehennem ne çetin bir azap mekânıdır.)

  • 3:152

    وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ

    Andolsun (Uhud’da ve kıyamete kadar buna benzer durumlarda), Allah size verdiği sözünde sadık kaldı (ve O'nun va’adi doğru çıktı, ki önceleri) siz O'nun izniyle onları (inkârcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Ta ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlığa yöneldiniz, isyan ettiniz ve (Hz. Peygamberce: “Sakın yerinizden ayrılmayın!” şeklinde verilen) emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için (imtihan gereği) sizi (bir müddet) ondan (manevi yardımdan mahrum bıraktı, cihad şuurundan ve ahiret duygusundan) çevirip uzaklaştırdı. Ama (sonra yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazıl (ve ihsan) sahibi olandır.

  • 3:153

    اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

    (Uhud’da) Siz o zaman (yılgınlık ve perişanlıkla savaş alanından) durmaksızın uzaklaşıyor, (kendi canınızı kurtarma telaşıyla) kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Hakk) Elçi (olan Hz. Muhammed SAV) de sürekli sizi arkanızdan çağırıp duruyordu. (Allah) Elinizden kaçırdığınız (ve o gün sizden uzaklaştırdığımız zafer ve ganimet mallarına) ve size isabet eden (sarsıcı sıkıntılara) fazla üzülmeyip (onları unutmanız) için sizi kederden kedere uğratmıştı. Allah, yaptıklarınızdan Haberdardır.

  • 3:154

    ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْۙ وَطَٓائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِۜ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ اِنَّ الْاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِۜ يُخْفُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَۜ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَاۜ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذ۪ينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلٰى مَضَاجِعِهِمْۚ وَلِيَبْتَلِيَ اللّٰهُ مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Sonra (o yenilgi ve) kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, (rahatlamak ve o şaşkınlığı atlatmak üzere tatlı) bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. (Sizden kalpleri hastalıklı) Bir grubu da, nefisleri can derdine düşürmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla (kötü) zanlara kapılarak: “Bu işten bize ne var ki? (Cihada katıldık da ne kazandık?)” diyorlardı. De ki: “Şüphesiz işin (takdirin) tümü Allah'ındır.” Onlar (münafıklar), Sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, “Bu işten bize (hayırlı) bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik” diye (sızlanıyorlardı). De ki: “Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri (ölüp mezarı boylayacakları) yerlere gidecekti. (Kimse ölümden kaçamazdı. Bunu) Allah, sizi deneyip sinelerinizdeki (nifak ve itirazı yoklayıp açığa çıkarmak) ve kalplerinizdeki (kötü duyguları) arındırmak için (yaptı). Allah, göğüslerin-gönüllerin özünde (saklı) olanı bilip durandır.”

  • 3:155

    اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

    İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden (gevşeklik gösterip ahdinden ve nöbet yerinden) geri dönenleri, kazandıkları bazı (geçici) şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti (ama sadakat ve samimiyet ehli, bu dünyevi dürtülerden etkilenmemişti). Andolsun ki, (yine de) Allah onları affetti. Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, (kullarına) yumuşak olandır.

  • 3:156

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

    Ey iman edenler! Yeryüzünde (hicret ve sefer için) gezip dolaştıkları veya (gazada olup Hakk yolunda) çarpıştıkları süreçte (mü’min olarak ölen) kardeşleri için: "Eğer yanımızda kalsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyerek (şehitleri kınayan) kâfir kimseler gibi olmayın!.. Allah, bunu (Hakk yolda fedakârlığı, ahmaklık sanma şuursuzluğunu) onların (münafıkların) kalplerinde onulmaz bir hasret (ve huzursuzluk duygusu) olarak kılmıştır. (Zira aslında) Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı Görendir. (Her şeyi kayıt altına alandır.)

  • 3:157

    وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

    Yemin olsun ki (haklı hizmet ve hareket içindeyken) eğer Allah yolunda öldürülür, ya da ölürseniz; Allah'tan (size ulaşacak) olan bir rahmet ve mağfiret, onların (sizden ayrılanların ve sizi alaya alanların) bütün topladıkları (dünyalıklar)dan çok daha hayırlıdır.

  • 3:158

    وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ

    Andolsun, (yatağınızda) ölseniz de, (Hakk yolunda) öldürülseniz de; şüphesiz (her halde mutlaka) Allah'a (varıp) toplanacaksınız (bu kesindir).

  • 3:159

    فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

    (Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.

  • 3:160

    اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

    Eğer Allah (herhangi bir konuda ve düşman karşısında) size yardım ederse, artık (hiç kimse) sizi yenilgiye uğratamayacaktır ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, O'ndan sonra da size yardım edecek kimse (çıkmayacaktır). Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler-etmelidirler. (O’nun nusret ve inayetini gözlemelidirler.)

  • 3:161

    وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    (Münafıkların Hz. Peygamberle ilgili; savaş gelirlerini keyfince ve yakın çevresine harcayıverdiği yönündeki itham ve iddiaları asılsızdır.) “Yeğüll” yapmak (yani ganimet malından gizlice bir şey aşırmak ve emanete-Beytü’l mâl’e hıyanette bulunmak) bir Peygambere asla yakışır (tavır) olmayacaktır. (Bu tür ithamlar Elçiye iftiradır.) Her kim, (ganimetten, devlet hazinesinden veya cihad bütçesinden) ihanetle bir şey çalarsa, kıyamet günü, o (haksız ve ahlâksız yollarla) aldıklarını (sırtlamış ve Allah’ın lanetine uğramış vaziyette) gelip (âleme rezil edilecektir). Sonra, (zerre kadar) haksızlık edilmeden, her nefsin kazandığı kendisine eksiksiz olarak ödenecektir.

  • 3:165

    اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    (Daha önce düşmanlarınıza) İki misli uğrattığınız bir musibet, (şimdi ganimeti ahirete tercih ettiğinizden) size isabet edince mi: "Bu nereden (çıktı)?" diye (sızlanıverdiniz). De ki: “O, sizin kendinizden (nefsi heveslerinizden ve dünyevi gafletinizden)dir.” Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

  • 3:166

    وَمَٓا اَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ

    İki (düşman) topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden (sıkıntı ve sarsıntılar) ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın sadık ve sabırlı) Mü’minleri bilip-belirleyip ayırt etmesi içindi.

  • 3:167

    وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ نَافَقُواۚ وَق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوِ ادْفَعُواۜ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْۜ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ اَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْا۪يمَانِۚ يَقُولُونَ بِاَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَۚ

    (Böylece) Münafıklık yapanların da (açığa çıkarılıp) bilinmesi ve belirlenmesi içindir ki, onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Bizi (mazur görün) eğer savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik (ve desteklerdik)” diye (bahane uydurdular). O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir (ve elbette belalarını verir).

  • 3:168

    اَلَّذ۪ينَ قَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُواۜ قُلْ فَادْرَؤُ۫ا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

    Onlar, kendileri evlerinde oturup (sefere çıkan) kardeşleri için: "Eğer bize uyuverip (cihada gitmeselerdi), öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse" (görelim).

  • 3:169

    وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًاۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ

    Sakın Allah yolunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır onlar (sonsuz bir) hayattadırlar ve Rableri yanında yaşayıp rızıklanırlar. (Onlar böyle kutlu ve mutlu bir ortamdadırlar.)

  • 3:170

    فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ

    (Şehitler) Allah'ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle (ferahlanıp) sevinç içinde (mutludurlar). Onlar, arkalarından henüz kendilerine ulaşmayanlara (şunu) müjdelemeyi isterler ki: “Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.”

  • 3:171

    يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُؤْمِن۪ينَۚۛ۟

    Onlar (şehit olanlar ve Allah’ın rızasına ulaşanlar), Allah'tan bir nimeti, bir fazilet ve bereketi ve kesinlikle Allah'ın mü'minlerin ecrini asla boşa vermeyeceği (gerçeğini) müjdeleyip durmaktadırlar.

  • 3:172

    اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُۜۛ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ

    Kendilerine (Hakk dinlerinde ve davalarında dik durmalarından dolayı çeşitli sıkıntılar ve) yaralar dokunduktan sonra (bile), Allah ve Elçisinin (cihad) çağrısına icabet edip (hizmete koşanlar), onlardan ihsan (ve ikramda bulunup davaları için harcayanlar) ve (her türlü kötülük ve kirlenmeden) sakınanlar için büyük bir ecir vardır.

  • 3:173

    اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ

    (Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), “Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)” dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) “Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)” diyerek (dik duran sadıklardır).

  • 3:174

    فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَظ۪يمٍ

    İşte bundan dolayı, Allah'ın nimet ve faziletiyle kendilerine hiçbir zarar ve kötülük dokunmaksızın bir inkılâba (büyük devrim ve değişim imkânına) uğramış (ve zafere ulaşıp geri dönmeyi başarmış)lardı. Böylece Allah'ın rızasına ve rıdvanına uymuşlardı. Zira Allah, çok büyük üstünlük ve iyilik sahibidir. (Sadık kullarına sayısız ihsan ve ikramda bulunandır.)

  • 3:175

    اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

    (Böylesi vesveselerle) Şeytan, (Allah'tan başka güçler ve kişilerle) ancak kendi adamlarını korkutup (ürkütüverir. Ey mü’min kullarım!) Eğer gerçekten iman etmişseniz, onlardan (düşmanlarınızdan) değil, Benden korkun! (Ki size bu yaraşır.)

  • 3:195

    فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

    Nitekim Rableri de onlara (dualarını kabul ederek şöyle) icabet etti: “Şüphesiz Ben, erkek olsun kadın olsun, sizden (hayırlı) bir işte bulunanın işini (ve ücretini) boşa çıkarmayacağım. (Zaten) Sizin kiminiz kiminizdendir. (Mü’minler birbirlerinin destekleyicisi konumundadırlar. Kendi fıtratlarına uygun işlerde çalışıp kazanma ve temel insan haklarından yararlanma konusunda kadınlar ve erkekler eşittir.) İşte, hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılıp sürgün edilenlerin, (Benim) yolumda işkence görenlerin ve (zalimlerle) çarpışıp öldürülenlerin; (bunların) mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından (kutlu) bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah ki; karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır.”

  • 3:197

    مَتَاعٌ قَل۪يلٌ ثُمَّ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ

    (Çünkü bunlarınki) Az bir yararlanmadır. Sonra onların barınma yerleri cehennem olacaktır. O ne kötü bir yataktır (ne dayanılmaz azaptır)!

  • 3:139

    وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

  • 3:140

    اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُۜ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِۚ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَٓاءَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَۙ

  • 3:141

    وَلِيُمَحِّصَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِر۪ينَ

  • 3:142

    اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِر۪ينَ

  • 3:143

    وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَلْقَوْهُۖ فَقَدْ رَاَيْتُمُوهُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ۟

  • 3:144

    وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

  • 3:145

    وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًاۜ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَاۚ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِه۪ مِنْهَاۜ وَسَنَجْزِي الشَّاكِر۪ينَ

  • 3:146

    وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ

  • 3:147

    وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

  • 3:148

    فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

  • 3:149

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ

  • 3:150

    بَلِ اللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِر۪ينَ

  • 3:151

    سَنُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًاۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِم۪ينَ

  • 3:152

    وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ

  • 3:153

    اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

  • 3:154

    ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْۙ وَطَٓائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِۜ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ اِنَّ الْاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِۜ يُخْفُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَۜ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَاۜ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذ۪ينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلٰى مَضَاجِعِهِمْۚ وَلِيَبْتَلِيَ اللّٰهُ مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

  • 3:155

    اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

  • 3:156

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

  • 3:157

    وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

  • 3:158

    وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ

  • 3:159

    فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

  • 3:160

    اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

  • 3:161

    وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

  • 3:165

    اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

  • 3:166

    وَمَٓا اَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ

  • 3:167

    وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ نَافَقُواۚ وَق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوِ ادْفَعُواۜ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْۜ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ اَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْا۪يمَانِۚ يَقُولُونَ بِاَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَۚ

  • 3:168

    اَلَّذ۪ينَ قَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُواۜ قُلْ فَادْرَؤُ۫ا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

  • 3:169

    وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًاۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ

  • 3:170

    فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ

  • 3:171

    يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُؤْمِن۪ينَۚۛ۟

  • 3:172

    اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُۜۛ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ

  • 3:173

    اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ

  • 3:174

    فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَظ۪يمٍ

  • 3:175

    اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

  • 3:195

    فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

  • 3:197

    مَتَاعٌ قَل۪يلٌ ثُمَّ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ