Hakka davet usulü

  • 2:139

    De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? (Oysa) Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz de sizindir. Biz, O'na gönülden bağlanmış (gösterişten ve art niyetten uzak, samimi) muhlis kimseleriz."

  • 2:258

    Allah, kendisine mülk (hükümdarlık) verdi diye, Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni (Nemrut kâfirini) görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” deyince; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim (istediğimi katleder, istediğimi öldürmekten vazgeçerim)” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphesiz Allah Güneş’i doğudan (çıkarıp) getirir; (haydi) sen de onu batıdan (çıkarıp) getir (Allah’ın Güneş sistemi ve gezegenlerle ilgili mükemmel düzenini değiştir de görelim)” deyince, o kâfir (Nemrut) böylece afallayıp kalıvermişti. Allah, (böylesi) zalimler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.

  • 3:20

    (Ey Nebim!) Eğer Seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, Bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlere ve ümmilere de ki: "Siz de (Kur’an’a ve Bana) teslim oldunuz mu? (Söyleyin!)” Eğer (İslam’a ve Kur’an’a) teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık Sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kullarını hakkıyla Görendir.

  • 3:61

    Artık Sana gelen (ve herkese tebliğ edilen) bunca ilimden (ve İlahi vahiyden) sonra; hâlâ onun (Hz. İsa’nın dünyaya gelişinin, Kur’ani gerçeklerin ve Peygamber sünnetinin) hakkında Seninle çekişip tartışmaya girişir (ve bâtılda inat ederler)se onlara de ki: “Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, biz kendi şahsımızı (ve en yakınlarımızı) ve siz kendi şahsınızı (ve arkadaşlarınızı) çağırıp (bir araya toplayalım); sonra da karşılıklı mübahale edip (içtenlikle Allah’ın kahrını ve ğadabını isteyip) de; Allah’ın lanetinin yalan söyleyenlerin üstüne olması için gönülden yalvaralım (böylece beddualaşalım).”

  • 3:66

    İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki, haydi) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa (her şeyin gerçeğini) Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

  • 4:107

    (İslam davasını ve iktidar imkânlarını istismar ve suistimal ederek, aslında) Kendi nefislerine hıyanet edenleri de savunma. Çünkü Allah (CC) daima (ve her fırsatta) hainlik yapan ve günahlara dalan kimseleri asla sevmez.

  • 4:109

    İşte siz böylesiniz; (haydi marazlı münafıkları sahiplenip) dünya hayatında onları savunmak için mücadele ettiniz (diyelim...) Peki, kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunabilecektir? Ya da onlara vekil (ve kefil) olacak kimdir?

  • 6:2

    Sizi çamurdan (topraktan beslenen, nebati ve hayvani gıdalardan oluşan meni tohumlarından) yaratan, sonra bir ecel (süreci) belirleyip (yaşatan) O'dur. (Bu) Adı konulmuş (zamanı belli olmuş) ecel (bilgisi) O'nun katındadır. (Buna rağmen) Sonra siz (hâlâ, kitap ve hesap konusunda) kuşkuya kapılmaktasınız.

  • 6:25

    Onlardan (niyeti ve tıyneti bozuk olanlardan) Sana kulak verip (aktardığın ayetleri ve hadisleri) dinleyenler de vardır; oysa Biz, Onu (Kur’an’ı) kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, artık bütün ayetleri (mucize ve delilleri) görseler (bile), yine de Ona inanmayacaklardır. Öyle ki, o inkâr edecek olanlar Sana geldiklerinde, Seninle tartışmaya girerek (Kur’an’ın haber ve hükümleri için): "Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir" diyerek (küfre sapmaktadırlar).

  • 7:103

    Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ise ona (ayetlerimize ve elçimize) zulüm ve haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak (ve anlat ki, inananlar bundan ders çıkarsınlardı)!

  • 7:171

    Hani bir zamanlar (kudretimizi göstermek ve onları ikaz etmek üzere) dağı (Tûr-i Sina’yı), sanki bir gölgelikmiş gibi (yerden yükseltip, bir mucize olarak Yahudilerin) üzerlerine kaldırmıştık. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) "Size verdiklerimize (İlahi emir ve hükümlerimize) sımsıkı sarılın ve onda (kitapta) olanı (sürekli) düşünüp hatırlayın ki, (küfür ve kötülükten) sakınasınız" demiştik.

  • 8:34

    Onlar, (müşrikler ve işbirlikçiler) Mescid-i Haram'dan (şimdi Mescid-i Aksa’dan insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) dostları ve koruyucuları da değillerken, Allah ne diye onları azaplandırmasın? Onun (Beytullah ve civarının asıl) koruyucuları (ve sadık mensupları) yalnızca Allah’tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınan müttaki (Müslümanlar)dır. Lakin onların (inkârcıların ve münafıkların) çoğu (gerçeği) bilmeyen (iman ve İslam cahili insanlardır ki, doğru düşünüp değerlendirmekten uzaktırlar).

  • 8:37

    Bu, Allah'ın murdar olan (küfür ve kötülük ehlini), pak ve temiz olan (iyi niyetli ve istikametli mü'minlerden) seçip ayırması (böylece herkesin ayarını ortaya koyması); murdar (olanların) bir kısmını bir kısmının üzerine (musallat) kılıp, (birbirlerinin pisliğini ortaya çıkarması, sonra) hepsini yığınlar halinde cehenneme atması içindir. İşte bunlar (dünya ve ahirette) hüsrana uğrayanlardır.

  • 17:53

    (Ey Nebim!) Kullarıma, (herkese karşı) sözün en güzel olanını konuşmalarını söyle. Çünkü şeytan (katı ve kötü sözlerle) aralarını açıp bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (Onun kışkırtmalarına dikkat etmelidir.)

  • 21:51

    Andolsun, bundan önce İbrahim'e de rüşdünü (nübüvvet yetkisini) vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.

  • 21:73

    Onları, emrimizle hidayete vesile olan (ibadet ve istikamet yoluna çağıran) imamlar (ve önderler) kıldık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât dağıtmayı vahyedip (uygulattık). Onlar (sadece) Bize ibadet eden (seçkin kullarımızdı.)

  • 22:3

    (Cahil ve gafil) İnsanlardan kimisi de, (yeterli) bilgisi (ve gerçeği arama niyeti) olmaksızın (Cenab-ı) Allah (CC) hakkında (O’nun kaderi, kudreti ve Kur’an hükümleri konusunda rastgele) mücadele etmekte (tartışmaya girişmekte)dir; (ve böylece) her azgın ve saptırıcı şeytanın (ve şeytanlaşmış kaypak ilim adamlarının) peşine düşülmektedir.

  • 22:8

    İnsanlardan kimi, hiçbir (gerçekçi ve geçerli) bilgisi, hidayet edici ve haklı yolu gösterici (bir delili) ve aydınlatıcı bir kitabı (nur ve huzur verici kaynak bir eseri) bulunmaksızın Allah hakkında (boşuna) mücadele edip çekişmektedir.

  • 22:9

    (Böyleleri insanları) Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla; 'gururla salınıp-kasılarak' yanını büküp çevirmekte (hainlik ve cahillikle hareket etmektedir). Dünyada (her türlü) rezillik onun içindir, kıyamet günü de yakıcı azabı ona tattırıvereceğiz.

  • 26:69

    Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:

  • 26:89

    “Ancak Allah'a tertemiz bir kalple (halis niyetle ve salih amelle) gelenler bunun dışındadır.”

  • 29:46

    Onlardan (Müslümanlara ve mazlum insanlara) -zulmedenleri hariç olmak üzere- Ehl-i Kitapla (kabalık ve zorbalıktan uzak) sadece en güzel yaklaşımla (ahsen ahlâkıyla fikri) mücadele yapın ve onlara deyin ki: “Bize indirilen (Kur'an'a) da, size indirilen(lerin aslına) da inandık. İlahımız ve İlahınız birdir. Biz O'na teslim olanlardanız.” [Not: “Kitap Ehli” kavramı: Kendi yazdıkları ve yozlaştırdıkları kitaplar üzerinde yoğunlaşıp, Tevrat ve İncil’in aslını unutan Yahudi ve Hristiyanlar gibi, insanların kendi hevâlarına göre yazdıkları te’vil ve tefsir kitaplarıyla meşgul olan ve Kur’an-ı Azimüşşan’ı terk edilmiş bırakan (Bak: Furkan; 30. ayet) Müslümanları da kapsayan ve uyaran bir kavramdır.]

  • 31:20

    (Hâlâ) Görmüyor musunuz ki, gerçekten Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize âmade kılmış, açık ve gizli (bedeni ve ruhi olarak) sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, (doğru) yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap da olmadan, Allah hakkında mücadele edip durmaktadır (kendi kurgularını Kur’an’ın yerine koymaktadır).

  • 40:35

    “Ki onlar, Allah'ın ayetleri (ve Kitabın açık hükümleri) konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın (kafa karıştırmak ve sorumluluktan kaçmak için tartışan ve) mücadele edip duran kimselerdir. (Bu) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir nefret ve öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürlemekte (ve hidayetini karartıvermekte)dir.”

  • 58:1

    (Ey Nebim!) Gerçekten Allah, (eşine kırıcı davranışlarda bulunan, biraz yaşlanıp yıpranınca kendisini bırakmaya kalkışan) kocası konusunda Seninle (mücadele ederek hakkını arayıp) tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan (mağdur kadın)ın sözünü kesinlikle duydu (ve haklı buldu; zira) Allah, aranızda geçen karşılıklı konuşmaları dinliyordu. Şüphesiz Allah, (her şeyi hakkıyla ve ayrıntılarıyla) İşitendir, Görendir. (Öyle ise mü’minler bunu bilerek ve kadın haklarını gözeterek davranmalıdır.)

  • 2:139

    قُلْ اَتُحَٓاجُّونَنَا فِي اللّٰهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۚ وَلَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۚ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَۙ

    De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? (Oysa) Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz de sizindir. Biz, O'na gönülden bağlanmış (gösterişten ve art niyetten uzak, samimi) muhlis kimseleriz."

  • 2:258

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ي حَٓاجَّ اِبْرٰه۪يمَ ف۪ي رَبِّه۪ٓ اَنْ اٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَۢ اِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّيَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُۙ قَالَ اَنَا۬ اُحْي۪ وَاُم۪يتُۜ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْت۪ي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ

    Allah, kendisine mülk (hükümdarlık) verdi diye, Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni (Nemrut kâfirini) görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” deyince; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim (istediğimi katleder, istediğimi öldürmekten vazgeçerim)” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphesiz Allah Güneş’i doğudan (çıkarıp) getirir; (haydi) sen de onu batıdan (çıkarıp) getir (Allah’ın Güneş sistemi ve gezegenlerle ilgili mükemmel düzenini değiştir de görelim)” deyince, o kâfir (Nemrut) böylece afallayıp kalıvermişti. Allah, (böylesi) zalimler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.

  • 3:20

    فَاِنْ حَٓاجُّوكَ فَقُلْ اَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّٰهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِۜ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْاُمِّيّ۪نَ ءَاَسْلَمْتُمْۜ فَاِنْ اَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ۟

    (Ey Nebim!) Eğer Seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, Bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlere ve ümmilere de ki: "Siz de (Kur’an’a ve Bana) teslim oldunuz mu? (Söyleyin!)” Eğer (İslam’a ve Kur’an’a) teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık Sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kullarını hakkıyla Görendir.

  • 3:61

    فَمَنْ حَٓاجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ

    Artık Sana gelen (ve herkese tebliğ edilen) bunca ilimden (ve İlahi vahiyden) sonra; hâlâ onun (Hz. İsa’nın dünyaya gelişinin, Kur’ani gerçeklerin ve Peygamber sünnetinin) hakkında Seninle çekişip tartışmaya girişir (ve bâtılda inat ederler)se onlara de ki: “Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, biz kendi şahsımızı (ve en yakınlarımızı) ve siz kendi şahsınızı (ve arkadaşlarınızı) çağırıp (bir araya toplayalım); sonra da karşılıklı mübahale edip (içtenlikle Allah’ın kahrını ve ğadabını isteyip) de; Allah’ın lanetinin yalan söyleyenlerin üstüne olması için gönülden yalvaralım (böylece beddualaşalım).”

  • 3:66

    هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ حَاجَجْتُمْ ف۪يمَا لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَٓاجُّونَ ف۪يمَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

    İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki, haydi) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa (her şeyin gerçeğini) Allah bilir, sizler bilmezsiniz.

  • 4:107

    وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَث۪يمًاۚ

    (İslam davasını ve iktidar imkânlarını istismar ve suistimal ederek, aslında) Kendi nefislerine hıyanet edenleri de savunma. Çünkü Allah (CC) daima (ve her fırsatta) hainlik yapan ve günahlara dalan kimseleri asla sevmez.

  • 4:109

    هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا

    İşte siz böylesiniz; (haydi marazlı münafıkları sahiplenip) dünya hayatında onları savunmak için mücadele ettiniz (diyelim...) Peki, kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunabilecektir? Ya da onlara vekil (ve kefil) olacak kimdir?

  • 6:2

    هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ط۪ينٍ ثُمَّ قَضٰٓى اَجَلًاۜ وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ثُمَّ اَنْتُمْ تَمْتَرُونَ

    Sizi çamurdan (topraktan beslenen, nebati ve hayvani gıdalardan oluşan meni tohumlarından) yaratan, sonra bir ecel (süreci) belirleyip (yaşatan) O'dur. (Bu) Adı konulmuş (zamanı belli olmuş) ecel (bilgisi) O'nun katındadır. (Buna rağmen) Sonra siz (hâlâ, kitap ve hesap konusunda) kuşkuya kapılmaktasınız.

  • 6:25

    وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫كَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

    Onlardan (niyeti ve tıyneti bozuk olanlardan) Sana kulak verip (aktardığın ayetleri ve hadisleri) dinleyenler de vardır; oysa Biz, Onu (Kur’an’ı) kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, artık bütün ayetleri (mucize ve delilleri) görseler (bile), yine de Ona inanmayacaklardır. Öyle ki, o inkâr edecek olanlar Sana geldiklerinde, Seninle tartışmaya girerek (Kur’an’ın haber ve hükümleri için): "Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir" diyerek (küfre sapmaktadırlar).

  • 7:103

    ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَظَلَمُوا بِهَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ

    Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ise ona (ayetlerimize ve elçimize) zulüm ve haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak (ve anlat ki, inananlar bundan ders çıkarsınlardı)!

  • 7:171

    وَاِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ۟

    Hani bir zamanlar (kudretimizi göstermek ve onları ikaz etmek üzere) dağı (Tûr-i Sina’yı), sanki bir gölgelikmiş gibi (yerden yükseltip, bir mucize olarak Yahudilerin) üzerlerine kaldırmıştık. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara:) "Size verdiklerimize (İlahi emir ve hükümlerimize) sımsıkı sarılın ve onda (kitapta) olanı (sürekli) düşünüp hatırlayın ki, (küfür ve kötülükten) sakınasınız" demiştik.

  • 8:34

    وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    Onlar, (müşrikler ve işbirlikçiler) Mescid-i Haram'dan (şimdi Mescid-i Aksa’dan insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) dostları ve koruyucuları da değillerken, Allah ne diye onları azaplandırmasın? Onun (Beytullah ve civarının asıl) koruyucuları (ve sadık mensupları) yalnızca Allah’tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınan müttaki (Müslümanlar)dır. Lakin onların (inkârcıların ve münafıkların) çoğu (gerçeği) bilmeyen (iman ve İslam cahili insanlardır ki, doğru düşünüp değerlendirmekten uzaktırlar).

  • 8:37

    لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعًا فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟

    Bu, Allah'ın murdar olan (küfür ve kötülük ehlini), pak ve temiz olan (iyi niyetli ve istikametli mü'minlerden) seçip ayırması (böylece herkesin ayarını ortaya koyması); murdar (olanların) bir kısmını bir kısmının üzerine (musallat) kılıp, (birbirlerinin pisliğini ortaya çıkarması, sonra) hepsini yığınlar halinde cehenneme atması içindir. İşte bunlar (dünya ve ahirette) hüsrana uğrayanlardır.

  • 17:53

    وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُب۪ينًا

    (Ey Nebim!) Kullarıma, (herkese karşı) sözün en güzel olanını konuşmalarını söyle. Çünkü şeytan (katı ve kötü sözlerle) aralarını açıp bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (Onun kışkırtmalarına dikkat etmelidir.)

  • 21:51

    وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ

    Andolsun, bundan önce İbrahim'e de rüşdünü (nübüvvet yetkisini) vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.

  • 21:73

    وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ

    Onları, emrimizle hidayete vesile olan (ibadet ve istikamet yoluna çağıran) imamlar (ve önderler) kıldık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât dağıtmayı vahyedip (uygulattık). Onlar (sadece) Bize ibadet eden (seçkin kullarımızdı.)

  • 22:3

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ

    (Cahil ve gafil) İnsanlardan kimisi de, (yeterli) bilgisi (ve gerçeği arama niyeti) olmaksızın (Cenab-ı) Allah (CC) hakkında (O’nun kaderi, kudreti ve Kur’an hükümleri konusunda rastgele) mücadele etmekte (tartışmaya girişmekte)dir; (ve böylece) her azgın ve saptırıcı şeytanın (ve şeytanlaşmış kaypak ilim adamlarının) peşine düşülmektedir.

  • 22:8

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ

    İnsanlardan kimi, hiçbir (gerçekçi ve geçerli) bilgisi, hidayet edici ve haklı yolu gösterici (bir delili) ve aydınlatıcı bir kitabı (nur ve huzur verici kaynak bir eseri) bulunmaksızın Allah hakkında (boşuna) mücadele edip çekişmektedir.

  • 22:9

    ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ

    (Böyleleri insanları) Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla; 'gururla salınıp-kasılarak' yanını büküp çevirmekte (hainlik ve cahillikle hareket etmektedir). Dünyada (her türlü) rezillik onun içindir, kıyamet günü de yakıcı azabı ona tattırıvereceğiz.

  • 26:69

    وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ

    Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:

  • 26:89

    اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ

    “Ancak Allah'a tertemiz bir kalple (halis niyetle ve salih amelle) gelenler bunun dışındadır.”

  • 29:46

    وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

    Onlardan (Müslümanlara ve mazlum insanlara) -zulmedenleri hariç olmak üzere- Ehl-i Kitapla (kabalık ve zorbalıktan uzak) sadece en güzel yaklaşımla (ahsen ahlâkıyla fikri) mücadele yapın ve onlara deyin ki: “Bize indirilen (Kur'an'a) da, size indirilen(lerin aslına) da inandık. İlahımız ve İlahınız birdir. Biz O'na teslim olanlardanız.” [Not: “Kitap Ehli” kavramı: Kendi yazdıkları ve yozlaştırdıkları kitaplar üzerinde yoğunlaşıp, Tevrat ve İncil’in aslını unutan Yahudi ve Hristiyanlar gibi, insanların kendi hevâlarına göre yazdıkları te’vil ve tefsir kitaplarıyla meşgul olan ve Kur’an-ı Azimüşşan’ı terk edilmiş bırakan (Bak: Furkan; 30. ayet) Müslümanları da kapsayan ve uyaran bir kavramdır.]

  • 31:20

    اَلَمْ تَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةًۜ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍ

    (Hâlâ) Görmüyor musunuz ki, gerçekten Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize âmade kılmış, açık ve gizli (bedeni ve ruhi olarak) sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, (doğru) yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap da olmadan, Allah hakkında mücadele edip durmaktadır (kendi kurgularını Kur’an’ın yerine koymaktadır).

  • 40:35

    اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ

    “Ki onlar, Allah'ın ayetleri (ve Kitabın açık hükümleri) konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın (kafa karıştırmak ve sorumluluktan kaçmak için tartışan ve) mücadele edip duran kimselerdir. (Bu) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir nefret ve öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürlemekte (ve hidayetini karartıvermekte)dir.”

  • 58:1

    قَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّت۪ي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَك۪ٓي اِلَى اللّٰهِۗ وَاللّٰهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ

    (Ey Nebim!) Gerçekten Allah, (eşine kırıcı davranışlarda bulunan, biraz yaşlanıp yıpranınca kendisini bırakmaya kalkışan) kocası konusunda Seninle (mücadele ederek hakkını arayıp) tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan (mağdur kadın)ın sözünü kesinlikle duydu (ve haklı buldu; zira) Allah, aranızda geçen karşılıklı konuşmaları dinliyordu. Şüphesiz Allah, (her şeyi hakkıyla ve ayrıntılarıyla) İşitendir, Görendir. (Öyle ise mü’minler bunu bilerek ve kadın haklarını gözeterek davranmalıdır.)