Gayb

  • 2:3

    Onlar; (o müttakiler ki kesinlikle ve içtenlikle) gaybe (yani görmedikleri, ama varlıklarından asla şüphe de etmedikleri gerçeklere) iman edenlerdir, namazı dosdoğru (şuurlu ve huzurlu şekilde kılıp) ikame edenlerdir, ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Helâl ve meşru kazançlarından, Allah rızası için, gerekli yerlere ve ihtiyaç giderici ölçüde verenlerdir. Farklı Din ve kavimden herkesin insanca yaşayacağı Adil bir Düzeni ve devlet disiplinli infak sistemini kurma gayreti güdenlerdir.) [Not: Ğayb; olmayan ve aslı bulunmayan şey değildir, çünkü olmayana iman, akla muhaliftir. Oysa Ğayb; zahiren görünmeyen, ama mevcudiyeti ve etkileri; eserleriyle, tecelli ve tezahürleriyle kesin bilinen ve inkârı akla ve vicdana ters düşen hakikatlerdir.]

  • 2:33

    (Ardından Cenab-ı Hakk, insanın üstünlüğünü meleklere fiilen göstermek üzere) "Ey Adem, (haydi) bunları (tüm varlıkları) onlara isimleriyle haber ver!" dedi. O da, (bütün) bunları onlara isimleriyle (mahiyet ve marifetleriyle) haber verince de (Allah) buyurdu ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten (tümüyle ancak) Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

  • 3:44

    (Ey Resulüm!) Bunlar gayb haberlerindendir; ki bunları Sana Biz vahyediyoruz. Oysa onlardan (Yahudi din adamlarından) hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken Sen yanlarında değildin; birbirleriyle tartışıp çekişirlerken de yanlarında değildin.

  • 3:179

    Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla, sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü'minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.

  • 4:34

    (Deneme ve doğal denge gereği) Allah'ın, (insanların) bazısını bazısına üstün kılması (sebebiyle) ve onların (aile efradına) kendi mallarından harcaması (ve ailenin sorumluluğunu üzerine alması) nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde “kavvam=sorumlu gözeticidirler.” Saliha (hayırlı ve yararlı) kadınlar; gönülden itaatli ve edepli olanlar, Allah nasıl koru(yup saklanmasını emir buyur)duysa, görünmeyeni (gizlenmesi gereken yerlerini ve özel hallerini öylece örtüp) koruyanlardır. Nüşuzundan (huysuzluğundan, kıskandırıcı tavırlarından) korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin (vaizü nasihat yapın, sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe ve zarar vermeden) darp edip uyarın. (Eğer eşleriniz kötü huylarından vazgeçer ve artık) Size itaat (hürmet ve muhabbet) ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın (iyi geçinmeye bakın). Doğrusu Allah çok Yücedir, çok Büyük olandır. [Not-1: “Darb” etmek: ●Bir kimseden yüz çevirmek suretiyle kışkırtıp gayret ve rikkate getirmek ●Hikmetli sözler ve deyimlerle kalpleri vurup etkilemek (Darb-ı mesel) ●Nefesli çalgıları (ney gibi) üflemek ●Savuşup geçmek (darbü zaman) ●Bir kimsenin elini sıkıca tutup salıvermek ●Süratle yürüyüp gitmek (Nisa:101) ●Erkek hayvanın dişisiyle çiftleşmesi ●Üzüp incitecek ama zarar vermeyecek şekilde hafifçe dövmek anlamlarını içerir. Bu ayetteki “darp etmeyi” de bütün bu mana ve maksatlara uygun düşünmek ve Hz. Peygamberimizin hanımlarını asla dövmediğini bilerek hareket etmek gerekir. Not-2: Aile toplumun çekirdeği sayılan küçük bir teşkilat modeli olduğundan, onların eğitim ve yönetimi, itaat ve disiplin gerektirir. Erkekler doğal konumları ve sorumlulukları nedeniyle bu görevi yüklenirler. Erkeklerin “sefih=beyinsiz, mesuliyetsiz ve beceriksiz” olmaları halinde bu görev kadınlara verilir.]

  • 6:50

    (Ey Resulüm, onlara) De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır diye (iddia etmiyorum), gaybı da bilmiyorum ve Ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, (sadece) Bana vahyedilene uyuyorum (sizleri de uyarıyorum)." De ki: "Hiç, kör olanla gören bir olur mu? Yine de tefekküre dalmayacak (ve gerçeği anlamayacak) mısınız?"

  • 6:59

    (Ne var ki) Gaybın (bütün) anahtarları (şifreleri ve projeleri) Allah’ın katındadır. Onları Allah’tan başkasının bilmesi (imkânsızdır. Sadece seçtiği nebilerine ve velilerine dilediği kadarını gösterip aydınlatır.) O, karada ve denizde (büyük küçük) ne varsa hepsini bilip durmaktadır. O’nun ilmi (ve iradesi) dışında bir yaprak bile (dalından) kopmamaktadır. O, yerin (derin ve gizli) karanlıkları içindeki (en küçük bir tohum) tanesini bile bilip (her şeyi kudret avucunda tutmaktadır). Yaş ve kuru (DNA hücrelerinden galaksilere kadar âlemde) ne varsa her şeyin (plan ve programı) bir Kitab-ı Mübin’de kayıtlıdır. (Allah’ın sonsuz ilminde ve İlahi bilgi merkezinde saklıdır.)

  • 6:73

    O (Allah), gökleri ve yeri Hakk ile (ölçü, denge ve kader projesiyle) yaratandır. "OL!" dediği gün (an) her şey (birden) olur (ve hemen vücut bulur). O'nun sözü Hakk’tır, doğrudur. Sur'a üflendiği gün de mülk ve hükümranlık (yalnız) O'nundur. Gizliyi ve açığı Bilendir ve O, Hikmet sahibidir, her şeyden Haberdardır.

  • 7:188

    De ki: “Allah'ın dilemesi dışında, kendi nefsim için (bile) yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı daha çok arttırırdım ve (önceden tedbir alacağımdan) Bana hiçbir kötülük de dokunmazdı. Ben sadece, iman eden bir topluluk için, ancak bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.”

  • 9:94

    Onlara geri döndüğünüz (ve yanlarına vardığınız) zaman (cihaddan kaçtıkları ve davadan kaytardıkları için) size özür belirtip (yaranmaya çalışacaklardır). De ki: “(Boşuna) Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmayacağız. (Çünkü) Allah bize, (gerçek) durumunuzu (Kur’an’la) haber vermiş (ve bizi uyarmıştır, bundan sonra) yaptıklarınızı da Allah ve O'nun Elçisi görecek (durumunuza bakacaktır). Daha sonra gaybı da, müşahede edilebileni de (gizliyi de görüleni de) bilene (Allah’a) döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecek (ve hak ettiğinize ulaştıracaktır).”

  • 10:20

    Bir de derler ki: "Rabbinden (Peygamberinin) üzerine (bizi ikna ve mecbur edici) bir ayet (mucize) indirilse ya!.." De ki: "Gayb yalnızca Allah'ındır, siz bekleyedurun; Ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."

  • 11:31

    “Ben, Allah’ın hazineleri yanımdadır (istediğim şekilde dağıtabilirim) demiyorum… (Allah’ın öğrettiği ve haber verdiği dışında) Gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum. (Ama) Sizin gözlerinizde aşağılık (basit ve bayağı kimseler olarak hor) görünen (mü’min)lere de; (sizin gibi) Allah bunlara hiçbir hayır vermez (izzet, servet ve devlet reva görülmez) de demiyorum. (Herkesin) Nefislerinde olanı (içlerinde taşıdıklarını) Allah daha iyi bilir. Bu durumda (söylediklerimin aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir.”

  • 11:123

    (Gerçek şu ki:) Göklerin ve yerin gaybı (bütün varlıkları ve yaratılış sırları) Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülüp durmaktadır; öyleyse sadece O'na kulluk et ve O'na tevekkül edip (güven). Senin Rabbin yaptıklarınızdan (gafil) habersiz değildir. (Sakın böyle sanıp aldanmayınız!)

  • 12:52

    (Yusuf, kadınların Mısır Melikine gerçeği itiraf ettiklerini öğrenince aracıya şunu söyledi:) “Bu (girişimim), onun (Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini kesinlikle başarıya eriştirmeyeceğini kendisinin de bilip öğrenmesi içindi. (Kendimi iftiradan, çevremi de su-i zandan kurtarmam icap ederdi.)

  • 12:82

    (Eğer bize inanmazsan) "İçinde (misafir) olduğumuz şehrin (halkına) sor, hem kendisiyle birlikte (geri dönüp) geldiğimiz kervana da (sor). Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz."

  • 12:102

    (Ey Resulüm!) Bu, Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken de, yapacakları (kötü) işe topluca karar verdikleri vakitte de Sen yanlarında değildin.

  • 13:9

    O, gaybı da müşahede edileni (görülmeyeni de görüleni) de Bilendir. (Pek ve Tek) Büyüktür, en Yücedir.

  • 16:77

    Göklerin ve yerin gaybı (ezeli kader programı ve sırları) Allah’a aittir. Saatin (kıyametin ve öncesindeki büyük devrim ve değişimin vaktinin) emri de (Allah’a göre sadece süratli bir) göz açıp kapama gibidir, (veya bekleyin) çok daha yakın (bir gelecektir). Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir. [Not: Bir nokta halindeki Nuruna “KÜN=OL!..” talimatıyla ve Big Bang patlamasıyla şu muhteşem Kâinatı ve mükemmel tabiatı yaratan Yüce Allah’ın, yine bir “Yok ol ve yıkıl!..” buyruğuyla kıyameti koparacağını kabullenemeyenler; cahil ve gafil kâfirlerdir.]

  • 18:26

    De ki: (Ashab-ı Kehf'in o mağarada) "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel ve mükemmel görmekte ve ne güzel ve mükemmel işitmektedir. O'nun dışında onların (insanların) bir velisi (gerçek hamisi, sahibi, gözeticisi) yoktur. (Allah) Kendi hükmüne ve hükümranlığına hiç kimseyi ortak yapmayandır!" (Kur'ani emir ve nehiylerini hiç kimse değiştirip kaldıramaz ve geçersiz sayamazdı, buna kalkışanlar da inkârcı ve münafıktır.)

  • 19:61

    Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah onu) Kendi kullarına gıyabi olarak (görmedikleri halde inandıkları için müjdeleyip) va’ad etmiştir. Şüphesiz O'nun va’adi yerine gelecektir.

  • 19:78

    (Her istediği makam ve mala erişeceğini iddia eden kişi) O gayba muttali (gizli bilgilere vakıf birisi) midir, yoksa Rahman’ın katında (her dediği ve hayal ettiği doğru çıkacak diye) bir ahit mi almıştır?

  • 21:49

    Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet (korku ve hürmet) içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden “içleri (saygıyla ve kaygıyla) titremekte olan” kimselerdir.

  • 23:92

    (O Allah) Gaybı (görünmeyen âlemleri) ve müşahede edilebileni (görünen ve görüntülenen her şeyi eksiksiz olarak) Bilendir; onların ortak koştuklarından (ve yakışıksız sıfatlardan) Beridir (Münezzehtir) ve Yücedir.

  • 27:65

    De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. (Bu konuda bilgiçlik taslayanlar) Onlar ne zaman (öleceklerinin ve sonra) dirileceklerinin şuurunda bile değildirler.” [Not: Çevrelerine, ‘Allah tarafından seçildiklerini ve görevlendirildiklerini’ ima eden bazı kimselerin, her gün bir sürü yalanları ve yanılgıları ortaya çıkmasına rağmen, hâlâ peşlerinden gidilmektedir.]

  • 32:6

    İşte görülmeyeni (nurani ve ruhani görevlileri) de, görüneni (maddi cisimleri ve insanın açık amellerini) de bilen, İzzetli ve Merhametli olan O (Allah)tır.

  • 34:3

    İnkâr edenler dediler ki: "Kıyamet saati (asla) bize gelmez (ve bu dünya hayatı ve fırsatları bizden sonraki neslimizde de sonsuza kadar devam eder.)" De ki: "Hayır, gaybı (görünmeyen varlıkları ve olmuş ve ileride olacak bütün olayları ayrıntılarıyla) bilen Rabbime andolsun ki, o (kıyamet ve ahiret) muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız hepsi, kesinlikle apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (İlahi bilgi merkezlerinde kayıtlıdır.)

  • 34:53

    Oysa daha önce Onu (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı) kesinlikle inkâr ediyorlardı; ve onlar uzak bir yerden (asılsız ihtimallerle tahmin yürütüyor) gayba (görünmeyen karanlıklara taş) atıp duruyorlardı (ve İslam’a dil uzatıyorlardı).

  • 35:18

    Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenip çekemez. Yükü ağır olan onun taşınması için (başkasını) çağırsa (ve o kişi kendisinin) en yakını bile olsa da (onun günah) ağırlığından (kendisine yine hiç)bir şey yüklenemez. Sen ancak görmediği halde (gaybi haşyetle) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları sakındırırsın. (Senin uyarıların ancak böylelerine fayda sağlayacaktır.) Kim (küfür ve kötülükten) temizlenirse o sadece kendisi için temizlenir. Sonunda dönüş Allah’adır.

  • 35:38

    Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (bütün gizli sırlarını) Bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı da bilir.

  • 36:11

    (Ey Nebim!) Sen ancak, Zikre (Kur’an-ı Kerim'e) uyan ve gayb ile (zahiren görmedikleri, ama harika yaratılış eserleriyle tanıyıp iman ettikleri) Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylelerini, bir bağışlanma, yüksek ve cömertçe bir mükâfatla müjdele (ki onlar dünyada izzet ve devlete, ahirette ise cennete ulaşacaklardır).

  • 39:46

    De ki: "Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gaybı ve müşahede edileni bilen Allah'ım! Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında Sen hüküm vereceksin."

  • 49:18

    Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen tüm sırlarını) bilir. (Sizlerin her türlü niyet ve gayretinizden de habersiz değildir; hak ettiğiniz karşılığı elbette verecektir. Ancak Rabbinizi kendinize borçlu zannetmek büyük bir gaflet ve edepsizliktir) Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 50:33

    Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek ve korku duyarak' (kötülükten çekinen) ve ‘samimiyetle Allah'a yönelmiş’ bir kalp ile gelen (kimseler) içindir.

  • 52:41

    Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır ki, böylece (istedikleri şekilde) yazıp-duruyorlar (ve kafadan atıp tutuyorlar)?

  • 53:35

    (Bir de bilgiçlik taslayıp saçma sapan şeyler söylemektedir.) Yoksa gaybın ilmi onun yanında da (gizli hikmet ve haberleri sadece) o mu görmektedir?

  • 57:25

    Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle (mucizeler, ayetler ve kesin hükümlerle) gönderdik; ve insanlar (kuracakları Adil Devlet düzeniyle) adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı (Kur’an’ı ve kıyas yapan aklı) indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri (ve iridyum madenini) de (meteorlar ile sonradan gökten) indirdik. (İnsanlara demir ve benzeri madenlerdeki gizli kuvveti teknolojide kullanma yeteneğini bahşettik.) Öyle ki Allah, gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin Kendisine (Dinine) ve elçilerine yardım edeceğini belli etsin (ve açığa çıkarıversin). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstünlük ve izzet O’na aittir. [Not: En son bilimsel araştırma neticeleri, DEMİR cinsinden olan ve ondan daha ağır ve dayanıklı bulunan ve her yıl ancak 3 ton çıkarılan İRİDYUM madeninin Dünya’nın bünyesinde var edilmediğini, sonradan göktaşları vasıtası ile uzaydan indirildiğini tespit etmiştir. Böylesine ciddi ve ilmi gerçekleri, 1400 yıl öncesinden Hz. Peygamberin kendiliğinden bilip haber vermesi mümkün değildir. Öyle ise Kur’an-ı Kerim Onun sözleri olamaz, bunlar Allah’ın hikmetli ve hakikatli kelimeleridir. Ve bu nedenle Kur’an’ın diğer haber ve hükümleri de Hakk’tır ve mutlaka gerçekleşecektir.]

  • 59:22

    O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de (görülmeyen gizlilikleri de, görülebilen her şeyi de) Bilen’dir. O Rahman’dır, Rahim’dir.

  • 62:8

    De ki: “Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm (ve Azrail bir gün), sizinle mutlaka karşılaşıp (eceliniz) erişecektir. Sonra gaybı (görülmeyen gizli durumları) da, şahit olunan (görünüp yaşanan olayları) da (hepsini ve her şeyi) bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecek (hesabınızı görecek)tir.”

  • 64:18

    (Allah) Gaybı (gizli ve görünmeyen durumları) da, müşahede edilebileni de (görünürde olanı da) Bilen, Azîz (Üstün ve Güçlü), Hakîm (Hüküm ve Hikmet sahibi)dir.

  • 67:12

    Gerçekten Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde), içleri titreyerek ve saygı göstererek korkanlara gelince; şüphesiz onlar için (günahlarından) mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.

  • 68:47

    Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında (bulunuyor) da, kendileri mi yazıp durmaktadırlar? (Ki geleceklerini kendileri kurguluyor gibi davranmaktadırlar!)

  • 72:26

    O, (bütün) gaybı (geleceği ve gizli şeyleri detaylarıyla) Bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açıp göstermez. (Allah gaybi sırlarını gizli tutmaktadır.)

  • 81:24

    O (Allah’ın Elçisi), gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanacak değildir. (Çünkü Hz. Peygamber bildiklerini ümmetine aktarmak hususunda cimrilik etmeyecektir.)

  • 2:3

    اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ

    Onlar; (o müttakiler ki kesinlikle ve içtenlikle) gaybe (yani görmedikleri, ama varlıklarından asla şüphe de etmedikleri gerçeklere) iman edenlerdir, namazı dosdoğru (şuurlu ve huzurlu şekilde kılıp) ikame edenlerdir, ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Helâl ve meşru kazançlarından, Allah rızası için, gerekli yerlere ve ihtiyaç giderici ölçüde verenlerdir. Farklı Din ve kavimden herkesin insanca yaşayacağı Adil bir Düzeni ve devlet disiplinli infak sistemini kurma gayreti güdenlerdir.) [Not: Ğayb; olmayan ve aslı bulunmayan şey değildir, çünkü olmayana iman, akla muhaliftir. Oysa Ğayb; zahiren görünmeyen, ama mevcudiyeti ve etkileri; eserleriyle, tecelli ve tezahürleriyle kesin bilinen ve inkârı akla ve vicdana ters düşen hakikatlerdir.]

  • 2:33

    قَالَ يَٓا اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۚ فَلَمَّٓا اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۙ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ

    (Ardından Cenab-ı Hakk, insanın üstünlüğünü meleklere fiilen göstermek üzere) "Ey Adem, (haydi) bunları (tüm varlıkları) onlara isimleriyle haber ver!" dedi. O da, (bütün) bunları onlara isimleriyle (mahiyet ve marifetleriyle) haber verince de (Allah) buyurdu ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten (tümüyle ancak) Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

  • 3:44

    ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۜ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ

    (Ey Resulüm!) Bunlar gayb haberlerindendir; ki bunları Sana Biz vahyediyoruz. Oysa onlardan (Yahudi din adamlarından) hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken Sen yanlarında değildin; birbirleriyle tartışıp çekişirlerken de yanlarında değildin.

  • 3:179

    مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلٰى مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتّٰى يَم۪يزَ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَجْتَب۪ي مِنْ رُسُلِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ

    Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla, sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü'minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah'a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.

  • 4:34

    اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا

    (Deneme ve doğal denge gereği) Allah'ın, (insanların) bazısını bazısına üstün kılması (sebebiyle) ve onların (aile efradına) kendi mallarından harcaması (ve ailenin sorumluluğunu üzerine alması) nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde “kavvam=sorumlu gözeticidirler.” Saliha (hayırlı ve yararlı) kadınlar; gönülden itaatli ve edepli olanlar, Allah nasıl koru(yup saklanmasını emir buyur)duysa, görünmeyeni (gizlenmesi gereken yerlerini ve özel hallerini öylece örtüp) koruyanlardır. Nüşuzundan (huysuzluğundan, kıskandırıcı tavırlarından) korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin (vaizü nasihat yapın, sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe ve zarar vermeden) darp edip uyarın. (Eğer eşleriniz kötü huylarından vazgeçer ve artık) Size itaat (hürmet ve muhabbet) ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın (iyi geçinmeye bakın). Doğrusu Allah çok Yücedir, çok Büyük olandır. [Not-1: “Darb” etmek: ●Bir kimseden yüz çevirmek suretiyle kışkırtıp gayret ve rikkate getirmek ●Hikmetli sözler ve deyimlerle kalpleri vurup etkilemek (Darb-ı mesel) ●Nefesli çalgıları (ney gibi) üflemek ●Savuşup geçmek (darbü zaman) ●Bir kimsenin elini sıkıca tutup salıvermek ●Süratle yürüyüp gitmek (Nisa:101) ●Erkek hayvanın dişisiyle çiftleşmesi ●Üzüp incitecek ama zarar vermeyecek şekilde hafifçe dövmek anlamlarını içerir. Bu ayetteki “darp etmeyi” de bütün bu mana ve maksatlara uygun düşünmek ve Hz. Peygamberimizin hanımlarını asla dövmediğini bilerek hareket etmek gerekir. Not-2: Aile toplumun çekirdeği sayılan küçük bir teşkilat modeli olduğundan, onların eğitim ve yönetimi, itaat ve disiplin gerektirir. Erkekler doğal konumları ve sorumlulukları nedeniyle bu görevi yüklenirler. Erkeklerin “sefih=beyinsiz, mesuliyetsiz ve beceriksiz” olmaları halinde bu görev kadınlara verilir.]

  • 6:50

    قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟

    (Ey Resulüm, onlara) De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır diye (iddia etmiyorum), gaybı da bilmiyorum ve Ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, (sadece) Bana vahyedilene uyuyorum (sizleri de uyarıyorum)." De ki: "Hiç, kör olanla gören bir olur mu? Yine de tefekküre dalmayacak (ve gerçeği anlamayacak) mısınız?"

  • 6:59

    وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

    (Ne var ki) Gaybın (bütün) anahtarları (şifreleri ve projeleri) Allah’ın katındadır. Onları Allah’tan başkasının bilmesi (imkânsızdır. Sadece seçtiği nebilerine ve velilerine dilediği kadarını gösterip aydınlatır.) O, karada ve denizde (büyük küçük) ne varsa hepsini bilip durmaktadır. O’nun ilmi (ve iradesi) dışında bir yaprak bile (dalından) kopmamaktadır. O, yerin (derin ve gizli) karanlıkları içindeki (en küçük bir tohum) tanesini bile bilip (her şeyi kudret avucunda tutmaktadır). Yaş ve kuru (DNA hücrelerinden galaksilere kadar âlemde) ne varsa her şeyin (plan ve programı) bir Kitab-ı Mübin’de kayıtlıdır. (Allah’ın sonsuz ilminde ve İlahi bilgi merkezinde saklıdır.)

  • 6:73

    وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ

    O (Allah), gökleri ve yeri Hakk ile (ölçü, denge ve kader projesiyle) yaratandır. "OL!" dediği gün (an) her şey (birden) olur (ve hemen vücut bulur). O'nun sözü Hakk’tır, doğrudur. Sur'a üflendiği gün de mülk ve hükümranlık (yalnız) O'nundur. Gizliyi ve açığı Bilendir ve O, Hikmet sahibidir, her şeyden Haberdardır.

  • 7:188

    قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِۚ وَمَا مَسَّنِيَ السُّٓوءُ اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟

    De ki: “Allah'ın dilemesi dışında, kendi nefsim için (bile) yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı daha çok arttırırdım ve (önceden tedbir alacağımdan) Bana hiçbir kötülük de dokunmazdı. Ben sadece, iman eden bir topluluk için, ancak bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.”

  • 9:94

    يَعْتَذِرُونَ اِلَيْكُمْ اِذَا رَجَعْتُمْ اِلَيْهِمْۜ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّاَنَا اللّٰهُ مِنْ اَخْبَارِكُمْۜ وَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    Onlara geri döndüğünüz (ve yanlarına vardığınız) zaman (cihaddan kaçtıkları ve davadan kaytardıkları için) size özür belirtip (yaranmaya çalışacaklardır). De ki: “(Boşuna) Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmayacağız. (Çünkü) Allah bize, (gerçek) durumunuzu (Kur’an’la) haber vermiş (ve bizi uyarmıştır, bundan sonra) yaptıklarınızı da Allah ve O'nun Elçisi görecek (durumunuza bakacaktır). Daha sonra gaybı da, müşahede edilebileni de (gizliyi de görüleni de) bilene (Allah’a) döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecek (ve hak ettiğinize ulaştıracaktır).”

  • 10:20

    وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟

    Bir de derler ki: "Rabbinden (Peygamberinin) üzerine (bizi ikna ve mecbur edici) bir ayet (mucize) indirilse ya!.." De ki: "Gayb yalnızca Allah'ındır, siz bekleyedurun; Ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."

  • 11:31

    وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْرًاۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ

    “Ben, Allah’ın hazineleri yanımdadır (istediğim şekilde dağıtabilirim) demiyorum… (Allah’ın öğrettiği ve haber verdiği dışında) Gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum. (Ama) Sizin gözlerinizde aşağılık (basit ve bayağı kimseler olarak hor) görünen (mü’min)lere de; (sizin gibi) Allah bunlara hiçbir hayır vermez (izzet, servet ve devlet reva görülmez) de demiyorum. (Herkesin) Nefislerinde olanı (içlerinde taşıdıklarını) Allah daha iyi bilir. Bu durumda (söylediklerimin aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir.”

  • 11:123

    وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

    (Gerçek şu ki:) Göklerin ve yerin gaybı (bütün varlıkları ve yaratılış sırları) Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülüp durmaktadır; öyleyse sadece O'na kulluk et ve O'na tevekkül edip (güven). Senin Rabbin yaptıklarınızdan (gafil) habersiz değildir. (Sakın böyle sanıp aldanmayınız!)

  • 12:52

    ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ

    (Yusuf, kadınların Mısır Melikine gerçeği itiraf ettiklerini öğrenince aracıya şunu söyledi:) “Bu (girişimim), onun (Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini kesinlikle başarıya eriştirmeyeceğini kendisinin de bilip öğrenmesi içindi. (Kendimi iftiradan, çevremi de su-i zandan kurtarmam icap ederdi.)

  • 12:82

    وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

    (Eğer bize inanmazsan) "İçinde (misafir) olduğumuz şehrin (halkına) sor, hem kendisiyle birlikte (geri dönüp) geldiğimiz kervana da (sor). Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz."

  • 12:102

    ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ

    (Ey Resulüm!) Bu, Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken de, yapacakları (kötü) işe topluca karar verdikleri vakitte de Sen yanlarında değildin.

  • 13:9

    عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَب۪يرُ الْمُتَعَالِ

    O, gaybı da müşahede edileni (görülmeyeni de görüleni) de Bilendir. (Pek ve Tek) Büyüktür, en Yücedir.

  • 16:77

    وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

    Göklerin ve yerin gaybı (ezeli kader programı ve sırları) Allah’a aittir. Saatin (kıyametin ve öncesindeki büyük devrim ve değişimin vaktinin) emri de (Allah’a göre sadece süratli bir) göz açıp kapama gibidir, (veya bekleyin) çok daha yakın (bir gelecektir). Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir. [Not: Bir nokta halindeki Nuruna “KÜN=OL!..” talimatıyla ve Big Bang patlamasıyla şu muhteşem Kâinatı ve mükemmel tabiatı yaratan Yüce Allah’ın, yine bir “Yok ol ve yıkıl!..” buyruğuyla kıyameti koparacağını kabullenemeyenler; cahil ve gafil kâfirlerdir.]

  • 18:26

    قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواۚ لَهُ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَبْصِرْ بِه۪ وَاَسْمِعْۜ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّۘ وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَدًا

    De ki: (Ashab-ı Kehf'in o mağarada) "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel ve mükemmel görmekte ve ne güzel ve mükemmel işitmektedir. O'nun dışında onların (insanların) bir velisi (gerçek hamisi, sahibi, gözeticisi) yoktur. (Allah) Kendi hükmüne ve hükümranlığına hiç kimseyi ortak yapmayandır!" (Kur'ani emir ve nehiylerini hiç kimse değiştirip kaldıramaz ve geçersiz sayamazdı, buna kalkışanlar da inkârcı ve münafıktır.)

  • 19:61

    جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا

    Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah onu) Kendi kullarına gıyabi olarak (görmedikleri halde inandıkları için müjdeleyip) va’ad etmiştir. Şüphesiz O'nun va’adi yerine gelecektir.

  • 19:78

    اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ

    (Her istediği makam ve mala erişeceğini iddia eden kişi) O gayba muttali (gizli bilgilere vakıf birisi) midir, yoksa Rahman’ın katında (her dediği ve hayal ettiği doğru çıkacak diye) bir ahit mi almıştır?

  • 21:49

    اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ

    Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet (korku ve hürmet) içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden “içleri (saygıyla ve kaygıyla) titremekte olan” kimselerdir.

  • 23:92

    عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟

    (O Allah) Gaybı (görünmeyen âlemleri) ve müşahede edilebileni (görünen ve görüntülenen her şeyi eksiksiz olarak) Bilendir; onların ortak koştuklarından (ve yakışıksız sıfatlardan) Beridir (Münezzehtir) ve Yücedir.

  • 27:65

    قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ وَمَا يَشْعُرُونَ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ

    De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. (Bu konuda bilgiçlik taslayanlar) Onlar ne zaman (öleceklerinin ve sonra) dirileceklerinin şuurunda bile değildirler.” [Not: Çevrelerine, ‘Allah tarafından seçildiklerini ve görevlendirildiklerini’ ima eden bazı kimselerin, her gün bir sürü yalanları ve yanılgıları ortaya çıkmasına rağmen, hâlâ peşlerinden gidilmektedir.]

  • 32:6

    ذٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُۙ

    İşte görülmeyeni (nurani ve ruhani görevlileri) de, görüneni (maddi cisimleri ve insanın açık amellerini) de bilen, İzzetli ve Merhametli olan O (Allah)tır.

  • 34:3

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَأْت۪ينَا السَّاعَةُۜ قُلْ بَلٰى وَرَبّ۪ي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِۚ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍۙ

    İnkâr edenler dediler ki: "Kıyamet saati (asla) bize gelmez (ve bu dünya hayatı ve fırsatları bizden sonraki neslimizde de sonsuza kadar devam eder.)" De ki: "Hayır, gaybı (görünmeyen varlıkları ve olmuş ve ileride olacak bütün olayları ayrıntılarıyla) bilen Rabbime andolsun ki, o (kıyamet ve ahiret) muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız hepsi, kesinlikle apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (İlahi bilgi merkezlerinde kayıtlıdır.)

  • 34:53

    وَقَدْ كَفَرُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۚ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ

    Oysa daha önce Onu (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı) kesinlikle inkâr ediyorlardı; ve onlar uzak bir yerden (asılsız ihtimallerle tahmin yürütüyor) gayba (görünmeyen karanlıklara taş) atıp duruyorlardı (ve İslam’a dil uzatıyorlardı).

  • 35:18

    وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ

    Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenip çekemez. Yükü ağır olan onun taşınması için (başkasını) çağırsa (ve o kişi kendisinin) en yakını bile olsa da (onun günah) ağırlığından (kendisine yine hiç)bir şey yüklenemez. Sen ancak görmediği halde (gaybi haşyetle) Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları sakındırırsın. (Senin uyarıların ancak böylelerine fayda sağlayacaktır.) Kim (küfür ve kötülükten) temizlenirse o sadece kendisi için temizlenir. Sonunda dönüş Allah’adır.

  • 35:38

    اِنَّ اللّٰهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (bütün gizli sırlarını) Bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı da bilir.

  • 36:11

    اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ

    (Ey Nebim!) Sen ancak, Zikre (Kur’an-ı Kerim'e) uyan ve gayb ile (zahiren görmedikleri, ama harika yaratılış eserleriyle tanıyıp iman ettikleri) Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylelerini, bir bağışlanma, yüksek ve cömertçe bir mükâfatla müjdele (ki onlar dünyada izzet ve devlete, ahirette ise cennete ulaşacaklardır).

  • 39:46

    قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

    De ki: "Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gaybı ve müşahede edileni bilen Allah'ım! Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında Sen hüküm vereceksin."

  • 49:18

    اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

    Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen tüm sırlarını) bilir. (Sizlerin her türlü niyet ve gayretinizden de habersiz değildir; hak ettiğiniz karşılığı elbette verecektir. Ancak Rabbinizi kendinize borçlu zannetmek büyük bir gaflet ve edepsizliktir) Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 50:33

    مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ

    Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek ve korku duyarak' (kötülükten çekinen) ve ‘samimiyetle Allah'a yönelmiş’ bir kalp ile gelen (kimseler) içindir.

  • 52:41

    اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ

    Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır ki, böylece (istedikleri şekilde) yazıp-duruyorlar (ve kafadan atıp tutuyorlar)?

  • 53:35

    اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى

    (Bir de bilgiçlik taslayıp saçma sapan şeyler söylemektedir.) Yoksa gaybın ilmi onun yanında da (gizli hikmet ve haberleri sadece) o mu görmektedir?

  • 57:25

    لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْم۪يزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ۟

    Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle (mucizeler, ayetler ve kesin hükümlerle) gönderdik; ve insanlar (kuracakları Adil Devlet düzeniyle) adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı (Kur’an’ı ve kıyas yapan aklı) indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri (ve iridyum madenini) de (meteorlar ile sonradan gökten) indirdik. (İnsanlara demir ve benzeri madenlerdeki gizli kuvveti teknolojide kullanma yeteneğini bahşettik.) Öyle ki Allah, gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin Kendisine (Dinine) ve elçilerine yardım edeceğini belli etsin (ve açığa çıkarıversin). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstünlük ve izzet O’na aittir. [Not: En son bilimsel araştırma neticeleri, DEMİR cinsinden olan ve ondan daha ağır ve dayanıklı bulunan ve her yıl ancak 3 ton çıkarılan İRİDYUM madeninin Dünya’nın bünyesinde var edilmediğini, sonradan göktaşları vasıtası ile uzaydan indirildiğini tespit etmiştir. Böylesine ciddi ve ilmi gerçekleri, 1400 yıl öncesinden Hz. Peygamberin kendiliğinden bilip haber vermesi mümkün değildir. Öyle ise Kur’an-ı Kerim Onun sözleri olamaz, bunlar Allah’ın hikmetli ve hakikatli kelimeleridir. Ve bu nedenle Kur’an’ın diğer haber ve hükümleri de Hakk’tır ve mutlaka gerçekleşecektir.]

  • 59:22

    هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ

    O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de (görülmeyen gizlilikleri de, görülebilen her şeyi de) Bilen’dir. O Rahman’dır, Rahim’dir.

  • 62:8

    قُلْ اِنَّ الْمَوْتَ الَّذ۪ي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَاِنَّهُ مُلَاق۪يكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟

    De ki: “Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm (ve Azrail bir gün), sizinle mutlaka karşılaşıp (eceliniz) erişecektir. Sonra gaybı (görülmeyen gizli durumları) da, şahit olunan (görünüp yaşanan olayları) da (hepsini ve her şeyi) bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecek (hesabınızı görecek)tir.”

  • 64:18

    عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    (Allah) Gaybı (gizli ve görünmeyen durumları) da, müşahede edilebileni de (görünürde olanı da) Bilen, Azîz (Üstün ve Güçlü), Hakîm (Hüküm ve Hikmet sahibi)dir.

  • 67:12

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ

    Gerçekten Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde), içleri titreyerek ve saygı göstererek korkanlara gelince; şüphesiz onlar için (günahlarından) mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.

  • 68:47

    اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

    Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında (bulunuyor) da, kendileri mi yazıp durmaktadırlar? (Ki geleceklerini kendileri kurguluyor gibi davranmaktadırlar!)

  • 72:26

    عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِه۪ٓ اَحَدًاۙ

    O, (bütün) gaybı (geleceği ve gizli şeyleri detaylarıyla) Bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açıp göstermez. (Allah gaybi sırlarını gizli tutmaktadır.)

  • 81:24

    وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ

    O (Allah’ın Elçisi), gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanacak değildir. (Çünkü Hz. Peygamber bildiklerini ümmetine aktarmak hususunda cimrilik etmeyecektir.)