Fetih ayetleri

  • 2:76

    (Yahudilerden ve her dinden münafık insanlar) İman edenlerle karşılaştıklarında "biz de iman ettik" (sizinle beraberiz) diye (yalan) söylerler; kendi başlarına kaldıkları zaman ise (birbirine): "Allah'ın size açtıklarını (Hz. Muhammed’le ve Kur’an-ı Kerim’le ilgili Tevrat’ta aktarıp açıkladıklarını), Rabbiniz katında size karşı (aleyhinize) bir belge olsun diye mi onlarla hadisleşip (Müslümanlarla konuşuverip gizli kalması gereken gerçekleri) bildirirsiniz, hâlâ akıllanmayacak (ikiyüzlü hareket etmeniz gerektiğini anlamayacak) mısınız?” demektedirler.

  • 2:89

    Ne zaman ki onlara Allah tarafından, yanlarında bulunanı (Tevrat ve İncil'in tahrif edilmemiş haber ve hükümlerini) doğrulayıcı bir Kitap (Kur'an) gelince... (Üstelik) Daha önce kâfirlere karşı (Allah'tan) fetih ve destek isteyip durdukları (ve bir peygamberin gelişini umdukları ve kolladıkları) halde, O tanıyıp bildikleri (ve bekledikleri Kur’an ve Hz. Muhammed Aleyhisselam) kendilerine geldiğinde tutup Onu inkâr ettiler (ve kâfir oldular); artık Allah'ın laneti (böyle bile bile gerçeği gizleyen) kâfirlerin üzerinedir. (Onlar Allah’ın kahrına uğrayacaklardır.)

  • 4:141

    Onlar (marazlı münafıklar) sizi (uzaktan) gözetleyip duruyorlar. Eğer size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Biz de sizinle birlikte değil miydik?” diye (yılışıyorlar). Ama şayet kâfirlere (başarıdan) bir nasip düşecek olursa (zalimler galip gelirse onlara yanaşıp): “Sizi üstün gelmeniz için (destekleyerek), mü’minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” diye (münafıklık ediyorlar). Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kâfirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermeyecektir. (Sonunda mü’min mücahitleri zafere ulaştıracaktır.)

  • 5:52

    (Bu İlahi ikazlarımıza rağmen) Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla dostluk hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “Aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket gelmesinden (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve haberi) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.

  • 6:44

    Derken, kendilerine öğretilip hatırlatılan (İlahi gerçekleri ve uhrevi mesuliyetleri) unutup, (Hakk’tan ve hayırdan sapıtarak bâtıla ve barbarlığa yanaştıklarında, Biz de tutup) onların üzerine (dünyalık zenginlik ve etkinlik gibi) her şeyin kapısını açtık. (Ve onları nefsi hevâları ve şeytanlarıyla baş başa bıraktık.) Öyle ki, kendilerine verilen (bu fani ve fena lezzetlerle) ferahlanıp şımardıkları, (zahiren mü’min ve müttaki rolü oynadıkları halde, hakikatte iman huzurunu, kulluk sorumluluğunu ve cihad şuurunu unutup gaflet içinde oyalandıkları) bir sırada, ansızın onları (musibet ve ölümle) yakaladık. O vakit, artık bütün ümitleri tükenmiş (müblis ve müflis) kimseler olarak onları (mahrum ve mahcup şekilde ahirete yolladık). [Not: Bu ayetle, kendi günahları ve azgınlıkları yüzünden toplumu kuşatan ekonomik krizler ve ahlâki çöküşler sonrasında, geçici ve zahiri bir rahatlık ve ferahlık döneminin ardından, hiç beklenmedik sarsıntılar ve yıkımlar yaşanacağına işaret olunmaktadır.]

  • 6:59

    (Ne var ki) Gaybın (bütün) anahtarları (şifreleri ve projeleri) Allah’ın katındadır. Onları Allah’tan başkasının bilmesi (imkânsızdır. Sadece seçtiği nebilerine ve velilerine dilediği kadarını gösterip aydınlatır.) O, karada ve denizde (büyük küçük) ne varsa hepsini bilip durmaktadır. O’nun ilmi (ve iradesi) dışında bir yaprak bile (dalından) kopmamaktadır. O, yerin (derin ve gizli) karanlıkları içindeki (en küçük bir tohum) tanesini bile bilip (her şeyi kudret avucunda tutmaktadır). Yaş ve kuru (DNA hücrelerinden galaksilere kadar âlemde) ne varsa her şeyin (plan ve programı) bir Kitab-ı Mübin’de kayıtlıdır. (Allah’ın sonsuz ilminde ve İlahi bilgi merkezinde saklıdır.)

  • 7:40

    Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayıp (Hakka uymaya yanaşmayanlar var ya), onlar için göğün (rahmet) kapıları (Allah’ın yüce makamları ve cennet yurtları asla) açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar da (ki insanlara göre imkânsızdır) bunlar cennete sokulmazlar. Biz suçlu günahkârları işte böyle cezalandırırız.

  • 7:89

    "Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan (bâtıldan çıkarıp Hakka ulaştırdıktan) sonra, bizim tekrar sizin (bâtıl ve bozuk) dininize dönmemiz; Allah'a karşı yalan yere iftira atmamız (ve isyana kalkışmamız) demektir. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi (şayet hak edersek bizleri kahretmesi) dışında, ona (küfür nizamına) geri dönmemiz bizim için asla olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatıvermiştir. Biz sadece Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizimle (bizi yalanlayan) toplumumuzun arasında(ki davayı ve ihtilafı) hakkıyla açığa çıkarıp (adaletini ve fethini gerçekleştir). Muhakkak Sen (zafer kapılarını) açanların (ve hükmünü uygulayanların) en hayırlısısın.” (diye yalvarıp yakarmıştı.)

  • 7:96

    Şayet o ülkelerin halkı (Allah ve Resulüne) inansalardı ve (her türlü küfür ve kötülükten) korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar (dünyalık çıkarlarına ve nefsi arzularına kapılıp Hakkı) yalanladılar, Biz de onları kazanageldikleri (zulüm ve kötülükler) nedeniyle yakalayıp (yerin dibine geçirdik).

  • 8:19

    (Ey müşrikler ve Yahudiler!) Eğer fetih (ve zafer) istiyor idiyseniz, işte size fetih (fırsatı ve şansı Hz. Muhammed’le) gelmiştir! (Zafer öyle değil, böyle gerçekleşir!) Eğer (inkârdan ve eski yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yok, eğer siz (tekrar) geri (küfre ve hıyanete) dönerseniz Biz de (sizi cezalandırmaya ve mü’minler eliyle hezimete uğratmaya) döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, size bir şey sağlayamaz (ve gelecek belaları savamaz). Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir.

  • 12:65

    (Derken Mısır’dan getirdikleri) Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "Ey babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, (bize emanet edeceğin) kardeşimizi (Bünyamin’i) de koruyup gözetiriz ve (alacağımız erzaka) bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (alıp getirdiğimiz zaten yetersiz ve) az bir ölçektir."

  • 14:15

    (Elçiler ve mü’minler Allah’tan) Fetih istediler; (Hakk yolda sabır ve sadakatlerinin ardından da zafere eriştiler, sonunda) her zorba ve inatçı (kimseler) ise bozguna uğrayarak yok olup gitmişlerdir.

  • 15:14

    Şayet onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan (urûc edip) yukarı yükselseler de; (yine imana gelmeyeceklerdir.)

  • 21:96

    Nihayet (kıyamet öncesi çıkacak fesat unsurları olan) Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı (Sedd’leri yıkıldığı) zaman, onlar her tepeden (yükseklerden saldırıya geçip) akın edeceklerdir.

  • 23:76

    Andolsun Biz onları (küfür ve kötülükten dönsünler diye kaç kere) azapla yakalayıverdik; fakat yine de Rablerine boyun eğmediler-eğmeyeceklerdir ve yalvarıp yakarıp (yola gelmemişlerdir, gelmeyeceklerdir.)

  • 24:61

    (İslam’a göre, toplumsal görevlerde) Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. (Bunların dini ve içtimai sorumlulukları, mazeretleri ölçüsünde hafifletilir.) Sizin için de; gerek kendi evlerinizde, gerekse babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, erkek kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, anahtarına malik olduğunuz (anahtarları size bırakılan yerlerde) ya da sadık ve yakın dostlarınızın (evlerin)de (gidip sofraya oturup) yemenizde bir güçlük (sıkıntı) yoktur (bunlara izin verilmiştir. Nikâh düşmeyen yakın akrabalarla, erkek kadın) hep bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur (caizdir). Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu bir bereket ve güzel bir yaşama (sağlıklı ve saygın bir hayat) dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanır (disiplinli ve prensipli yaşamaya yönelirsiniz).

  • 26:118

    “Ya Rab (artık) benimle onların (inanmayanların) arasını ayır. Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar” (diye yakarmıştı.)

  • 27:77

    Doğrusu bu (Kur’an) mü’minlere rahmet ve hidayet (rehberi)dir.

  • 32:28

    (Münkirler ve münafıklar zafer gecikti diye, mü’minlerle alay ederek ve boş hayal peşinde gittiklerini söyleyerek: Eğer bu inanç ve iddianızda) “Doğru iseniz bu (söylediğiniz ve beklediğiniz) fetih (zafer ve adalet dönemi) hani, ne zaman?” deyip durmaktadırlar!

  • 32:29

    (Onlara) De ki: “(İlahi adaletin gerektirdiği ve haber verdiği bu devrim ve değişim mutlaka ve pek yakında gerçekleşmiş olacak; ne var ki) O fetih ve zafer günü, (daha önce zalimlerden taraf olup) Hakkı inkâr edenlere, (bu mutlu gelişmeleri görmeleri ve çaresiz) iman etmeleri, kendilerine hiçbir yarar sağlamayacak ve onlar (kıymete alınmayacak ve kendilerine) göz açtırılmayacaktır.”

  • 34:26

    De ki: “Rabbimiz (hesap günü mutlaka) bizi bir araya toplayacak, sonra da Hakk ile aramızı ayıracaktır (veya sadıklara fetih ve zafer kapılarını açacaktır). O (Hakk ile Bâtıl’ın, sadıklarla sahtekârların arasını ayıran ve galibiyet yollarını) açandır (Fettâh’tır) ve (her şeyin mahiyetini ve herkesin niyet ve gayretini hakkıyla) Bilen (gerçek Alîm olan)dır.”

  • 35:2

    Allah, insanlar için rahmetinden her neyi (hangi nimet, fazilet ve başarı kapısını) açacak olsa, artık onu kısıp-tutacak (ve Rabbin takdirine engel olacak) yoktur; her neyi de kısıp tutarsa (her kime bir devlet ve nimet kapısını takdir buyurmamışsa), artık onu O’ndan salacak (ve zorla alacak) da yoktur. O, Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 38:50

    (Sonsuz ve kusursuz mutluluk diyarı olan) Adn cennetleri ki; (iman, itaat ve cihad ehline hazırlanmıştır. Ve her türlü kutlu hayır) kapıları onlara açılmıştır.

  • 39:71

    (Ardından) İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevk olunacaklardır. Nihayet oraya geldikleri zaman, kapıları açılacak ve onlara (cehennemin) bekçileri: "Size, Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklardır. Onlar ise: "Evet (geldiler ve bizi uyardılar); ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (Biz de layığımızı bulduk)” diye (yanıtlayacaklardır.)

  • 39:73

    Rablerinden korkanlar (ve ahirete hazırlananlar) ise, bölük bölük cennete sevk edileceklerdir. Oraya vardıklarında cennet kapıları açılıp fetholunacak ve görevli melekler onlara: “Selam size, ne hoşsunuz, ne mutlusunuz! (Buyurun) Ebedi kalmak üzere ona (cennete) girin” diye (iltifatta bulunacaklardır).

  • 48:1

    Doğrusu Biz Sana (zafer yollarını) açtık; apaçık bir fetih ihsan ettik.

  • 48:18

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Allah (CC), o mü’minlerden razı olmuştur ki, (Hudeybiye’de) ağacın altında Sana biat ettikleri (ve her asırda Hakk davada sebat gösterdikleri) vakit (onların) kalplerindeki (sadakat ve samimiyetleri)ni bilmiş, (bundan dolayı) üzerlerine sekinet (huzur ve emniyet) indirmiştir. (Ayrıca) Kendilerini pek yakın bir fetihle (Hudeybiye barış süreci ve Hayber zaferiyle ve her çağda önemli galibiyetlerle) ödüllendirmiştir.

  • 48:27

    Yemin olsun ki Allah, Resulü’nün (Hudeybiye seferi öncesi, ashabıyla birlikte Beytullah’ı ziyaret ettiklerini müjdeleyen) haklı (ve hayırlı) rüyasını doğru çıkardı. Ve Allah’ın izniyle (huzur ve) emniyet içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak korkusuz (ve kaygısız) bir şekilde Mescid-i Haram’a mutlaka gireceksiniz (buyurduğu va’adini tamamladı. Resulüllah’ın rüyasının gerçekleşmesi biraz gecikti ise de, bunun da pek çok hikmetleri vardı.) Allah sizin bilmediklerinizi de bilir. İşte bakın bundan önce size yakın bir fetih vermiş, (sonu çok hayırlı ve hikmetli olacak Hudeybiye Barışını ve Hayber zaferini lütfetmiş)tir.

  • 54:11

    (Bunun üzerine) Biz, bardaktan boşanırcasına akıp yağan sağanak su(lar) boşalsın diye göğün kapılarını açtık.

  • 57:10

    Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin (tüm mal varlığı ve) mirası zaten Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce (iman ve) infak edenler ve (din yolunda) çarpışıp (cihad görevini yerine getirenler, asla başkalarıyla) bir tutulmazlar. Elbette onlar, derece olarak sonradan (Hakk yolunda harcama yapıp) infak eden ve (Allah uğrunda çarpışıp) mücadele verenlerden daha büyük (ve üstün)dürler. (Gerçi) Allah, (mücahit, müttaki ve infak edici mü’minlerin) hepsine en güzel olanı va'ad etmiştir. Allah, yaptıklarınızdan “Habir”dir (hepsini bilmektedir ve size tek tek haber verecektir).

  • 61:13

    Ve (cihad ehli için; dünyada iken de beklediğiniz ve) seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret erişecek)' ve yakın bir fetih (mutlaka gelecektir. Gerçek mücahit) mü'minleri müjdele (ki sadece onlar tarafından, va’ad edilen bu mutlu ve kutlu netice beklenmektedir).

  • 78:19

    O sırada gök açılmış ve ardından kapılar oluşmuş (farklı âlemlerin sırları anlaşılmış) vaziyettedir.

  • 110:1

    Allah’ın yardımı (ile zafer) ve fetih geldiği zaman (ki Allah’ın va’adi Hakk’tır.)

  • 2:76

    وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ قَالُٓوا اَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَٓاجُّوكُمْ بِه۪ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    (Yahudilerden ve her dinden münafık insanlar) İman edenlerle karşılaştıklarında "biz de iman ettik" (sizinle beraberiz) diye (yalan) söylerler; kendi başlarına kaldıkları zaman ise (birbirine): "Allah'ın size açtıklarını (Hz. Muhammed’le ve Kur’an-ı Kerim’le ilgili Tevrat’ta aktarıp açıkladıklarını), Rabbiniz katında size karşı (aleyhinize) bir belge olsun diye mi onlarla hadisleşip (Müslümanlarla konuşuverip gizli kalması gereken gerçekleri) bildirirsiniz, hâlâ akıllanmayacak (ikiyüzlü hareket etmeniz gerektiğini anlamayacak) mısınız?” demektedirler.

  • 2:89

    وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْۙ وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِه۪ۘ فَلَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

    Ne zaman ki onlara Allah tarafından, yanlarında bulunanı (Tevrat ve İncil'in tahrif edilmemiş haber ve hükümlerini) doğrulayıcı bir Kitap (Kur'an) gelince... (Üstelik) Daha önce kâfirlere karşı (Allah'tan) fetih ve destek isteyip durdukları (ve bir peygamberin gelişini umdukları ve kolladıkları) halde, O tanıyıp bildikleri (ve bekledikleri Kur’an ve Hz. Muhammed Aleyhisselam) kendilerine geldiğinde tutup Onu inkâr ettiler (ve kâfir oldular); artık Allah'ın laneti (böyle bile bile gerçeği gizleyen) kâfirlerin üzerinedir. (Onlar Allah’ın kahrına uğrayacaklardır.)

  • 4:141

    اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلًا۟

    Onlar (marazlı münafıklar) sizi (uzaktan) gözetleyip duruyorlar. Eğer size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Biz de sizinle birlikte değil miydik?” diye (yılışıyorlar). Ama şayet kâfirlere (başarıdan) bir nasip düşecek olursa (zalimler galip gelirse onlara yanaşıp): “Sizi üstün gelmeniz için (destekleyerek), mü’minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” diye (münafıklık ediyorlar). Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kâfirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermeyecektir. (Sonunda mü’min mücahitleri zafere ulaştıracaktır.)

  • 5:52

    فَتَرَى الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ ف۪يهِمْ يَقُولُونَ نَخْشٰٓى اَنْ تُص۪يبَنَا دَٓائِرَةٌۜ فَعَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ اَوْ اَمْرٍ مِنْ عِنْدِه۪ فَيُصْبِحُوا عَلٰى مَٓا اَسَرُّوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ نَادِم۪ينَۜ

    (Bu İlahi ikazlarımıza rağmen) Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla dostluk hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “Aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket gelmesinden (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve haberi) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.

  • 6:44

    فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍۜ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ

    Derken, kendilerine öğretilip hatırlatılan (İlahi gerçekleri ve uhrevi mesuliyetleri) unutup, (Hakk’tan ve hayırdan sapıtarak bâtıla ve barbarlığa yanaştıklarında, Biz de tutup) onların üzerine (dünyalık zenginlik ve etkinlik gibi) her şeyin kapısını açtık. (Ve onları nefsi hevâları ve şeytanlarıyla baş başa bıraktık.) Öyle ki, kendilerine verilen (bu fani ve fena lezzetlerle) ferahlanıp şımardıkları, (zahiren mü’min ve müttaki rolü oynadıkları halde, hakikatte iman huzurunu, kulluk sorumluluğunu ve cihad şuurunu unutup gaflet içinde oyalandıkları) bir sırada, ansızın onları (musibet ve ölümle) yakaladık. O vakit, artık bütün ümitleri tükenmiş (müblis ve müflis) kimseler olarak onları (mahrum ve mahcup şekilde ahirete yolladık). [Not: Bu ayetle, kendi günahları ve azgınlıkları yüzünden toplumu kuşatan ekonomik krizler ve ahlâki çöküşler sonrasında, geçici ve zahiri bir rahatlık ve ferahlık döneminin ardından, hiç beklenmedik sarsıntılar ve yıkımlar yaşanacağına işaret olunmaktadır.]

  • 6:59

    وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

    (Ne var ki) Gaybın (bütün) anahtarları (şifreleri ve projeleri) Allah’ın katındadır. Onları Allah’tan başkasının bilmesi (imkânsızdır. Sadece seçtiği nebilerine ve velilerine dilediği kadarını gösterip aydınlatır.) O, karada ve denizde (büyük küçük) ne varsa hepsini bilip durmaktadır. O’nun ilmi (ve iradesi) dışında bir yaprak bile (dalından) kopmamaktadır. O, yerin (derin ve gizli) karanlıkları içindeki (en küçük bir tohum) tanesini bile bilip (her şeyi kudret avucunda tutmaktadır). Yaş ve kuru (DNA hücrelerinden galaksilere kadar âlemde) ne varsa her şeyin (plan ve programı) bir Kitab-ı Mübin’de kayıtlıdır. (Allah’ın sonsuz ilminde ve İlahi bilgi merkezinde saklıdır.)

  • 7:40

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَٓاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ ف۪ي سَمِّ الْخِيَاطِۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِم۪ينَ

    Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayıp (Hakka uymaya yanaşmayanlar var ya), onlar için göğün (rahmet) kapıları (Allah’ın yüce makamları ve cennet yurtları asla) açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar da (ki insanlara göre imkânsızdır) bunlar cennete sokulmazlar. Biz suçlu günahkârları işte böyle cezalandırırız.

  • 7:89

    قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اِنْ عُدْنَا ف۪ي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ اِذْ نَجّٰينَا اللّٰهُ مِنْهَاۜ وَمَا يَكُونُ لَنَٓا اَنْ نَعُودَ ف۪يهَٓا اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّنَاۜ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًاۜ عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۜ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَاَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِح۪ينَ

    "Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan (bâtıldan çıkarıp Hakka ulaştırdıktan) sonra, bizim tekrar sizin (bâtıl ve bozuk) dininize dönmemiz; Allah'a karşı yalan yere iftira atmamız (ve isyana kalkışmamız) demektir. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi (şayet hak edersek bizleri kahretmesi) dışında, ona (küfür nizamına) geri dönmemiz bizim için asla olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatıvermiştir. Biz sadece Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizimle (bizi yalanlayan) toplumumuzun arasında(ki davayı ve ihtilafı) hakkıyla açığa çıkarıp (adaletini ve fethini gerçekleştir). Muhakkak Sen (zafer kapılarını) açanların (ve hükmünü uygulayanların) en hayırlısısın.” (diye yalvarıp yakarmıştı.)

  • 7:96

    وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

    Şayet o ülkelerin halkı (Allah ve Resulüne) inansalardı ve (her türlü küfür ve kötülükten) korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar (dünyalık çıkarlarına ve nefsi arzularına kapılıp Hakkı) yalanladılar, Biz de onları kazanageldikleri (zulüm ve kötülükler) nedeniyle yakalayıp (yerin dibine geçirdik).

  • 8:19

    اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

    (Ey müşrikler ve Yahudiler!) Eğer fetih (ve zafer) istiyor idiyseniz, işte size fetih (fırsatı ve şansı Hz. Muhammed’le) gelmiştir! (Zafer öyle değil, böyle gerçekleşir!) Eğer (inkârdan ve eski yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yok, eğer siz (tekrar) geri (küfre ve hıyanete) dönerseniz Biz de (sizi cezalandırmaya ve mü’minler eliyle hezimete uğratmaya) döneriz. Topluluğunuz çok da olsa, size bir şey sağlayamaz (ve gelecek belaları savamaz). Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir.

  • 12:65

    وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ

    (Derken Mısır’dan getirdikleri) Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "Ey babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, (bize emanet edeceğin) kardeşimizi (Bünyamin’i) de koruyup gözetiriz ve (alacağımız erzaka) bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (alıp getirdiğimiz zaten yetersiz ve) az bir ölçektir."

  • 14:15

    وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍۙ

    (Elçiler ve mü’minler Allah’tan) Fetih istediler; (Hakk yolda sabır ve sadakatlerinin ardından da zafere eriştiler, sonunda) her zorba ve inatçı (kimseler) ise bozguna uğrayarak yok olup gitmişlerdir.

  • 15:14

    وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ

    Şayet onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, oradan (urûc edip) yukarı yükselseler de; (yine imana gelmeyeceklerdir.)

  • 21:96

    حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ

    Nihayet (kıyamet öncesi çıkacak fesat unsurları olan) Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı (Sedd’leri yıkıldığı) zaman, onlar her tepeden (yükseklerden saldırıya geçip) akın edeceklerdir.

  • 23:76

    وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

    Andolsun Biz onları (küfür ve kötülükten dönsünler diye kaç kere) azapla yakalayıverdik; fakat yine de Rablerine boyun eğmediler-eğmeyeceklerdir ve yalvarıp yakarıp (yola gelmemişlerdir, gelmeyeceklerdir.)

  • 24:61

    لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعًا اَوْ اَشْتَاتًاۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟

    (İslam’a göre, toplumsal görevlerde) Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. (Bunların dini ve içtimai sorumlulukları, mazeretleri ölçüsünde hafifletilir.) Sizin için de; gerek kendi evlerinizde, gerekse babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, erkek kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerinde, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, anahtarına malik olduğunuz (anahtarları size bırakılan yerlerde) ya da sadık ve yakın dostlarınızın (evlerin)de (gidip sofraya oturup) yemenizde bir güçlük (sıkıntı) yoktur (bunlara izin verilmiştir. Nikâh düşmeyen yakın akrabalarla, erkek kadın) hep bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur (caizdir). Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu bir bereket ve güzel bir yaşama (sağlıklı ve saygın bir hayat) dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanır (disiplinli ve prensipli yaşamaya yönelirsiniz).

  • 26:118

    فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

    “Ya Rab (artık) benimle onların (inanmayanların) arasını ayır. Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar” (diye yakarmıştı.)

  • 27:77

    وَاِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

    Doğrusu bu (Kur’an) mü’minlere rahmet ve hidayet (rehberi)dir.

  • 32:28

    وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

    (Münkirler ve münafıklar zafer gecikti diye, mü’minlerle alay ederek ve boş hayal peşinde gittiklerini söyleyerek: Eğer bu inanç ve iddianızda) “Doğru iseniz bu (söylediğiniz ve beklediğiniz) fetih (zafer ve adalet dönemi) hani, ne zaman?” deyip durmaktadırlar!

  • 32:29

    قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ

    (Onlara) De ki: “(İlahi adaletin gerektirdiği ve haber verdiği bu devrim ve değişim mutlaka ve pek yakında gerçekleşmiş olacak; ne var ki) O fetih ve zafer günü, (daha önce zalimlerden taraf olup) Hakkı inkâr edenlere, (bu mutlu gelişmeleri görmeleri ve çaresiz) iman etmeleri, kendilerine hiçbir yarar sağlamayacak ve onlar (kıymete alınmayacak ve kendilerine) göz açtırılmayacaktır.”

  • 34:26

    قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّۜ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَل۪يمُ

    De ki: “Rabbimiz (hesap günü mutlaka) bizi bir araya toplayacak, sonra da Hakk ile aramızı ayıracaktır (veya sadıklara fetih ve zafer kapılarını açacaktır). O (Hakk ile Bâtıl’ın, sadıklarla sahtekârların arasını ayıran ve galibiyet yollarını) açandır (Fettâh’tır) ve (her şeyin mahiyetini ve herkesin niyet ve gayretini hakkıyla) Bilen (gerçek Alîm olan)dır.”

  • 35:2

    مَا يَفْتَحِ اللّٰهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَاۚ وَمَا يُمْسِكْۙ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    Allah, insanlar için rahmetinden her neyi (hangi nimet, fazilet ve başarı kapısını) açacak olsa, artık onu kısıp-tutacak (ve Rabbin takdirine engel olacak) yoktur; her neyi de kısıp tutarsa (her kime bir devlet ve nimet kapısını takdir buyurmamışsa), artık onu O’ndan salacak (ve zorla alacak) da yoktur. O, Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 38:50

    جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ

    (Sonsuz ve kusursuz mutluluk diyarı olan) Adn cennetleri ki; (iman, itaat ve cihad ehline hazırlanmıştır. Ve her türlü kutlu hayır) kapıları onlara açılmıştır.

  • 39:71

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

    (Ardından) İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevk olunacaklardır. Nihayet oraya geldikleri zaman, kapıları açılacak ve onlara (cehennemin) bekçileri: "Size, Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklardır. Onlar ise: "Evet (geldiler ve bizi uyardılar); ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (Biz de layığımızı bulduk)” diye (yanıtlayacaklardır.)

  • 39:73

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ

    Rablerinden korkanlar (ve ahirete hazırlananlar) ise, bölük bölük cennete sevk edileceklerdir. Oraya vardıklarında cennet kapıları açılıp fetholunacak ve görevli melekler onlara: “Selam size, ne hoşsunuz, ne mutlusunuz! (Buyurun) Ebedi kalmak üzere ona (cennete) girin” diye (iltifatta bulunacaklardır).

  • 48:1

    اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُب۪ينًاۙ

    Doğrusu Biz Sana (zafer yollarını) açtık; apaçık bir fetih ihsan ettik.

  • 48:18

    لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحًا قَر۪يبًاۙ

    (Ey Resulüm!) Gerçekten Allah (CC), o mü’minlerden razı olmuştur ki, (Hudeybiye’de) ağacın altında Sana biat ettikleri (ve her asırda Hakk davada sebat gösterdikleri) vakit (onların) kalplerindeki (sadakat ve samimiyetleri)ni bilmiş, (bundan dolayı) üzerlerine sekinet (huzur ve emniyet) indirmiştir. (Ayrıca) Kendilerini pek yakın bir fetihle (Hudeybiye barış süreci ve Hayber zaferiyle ve her çağda önemli galibiyetlerle) ödüllendirmiştir.

  • 48:27

    لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّۚ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۙ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُ۫سَكُمْ وَمُقَصِّر۪ينَۙ لَا تَخَافُونَۜ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَر۪يبًا

    Yemin olsun ki Allah, Resulü’nün (Hudeybiye seferi öncesi, ashabıyla birlikte Beytullah’ı ziyaret ettiklerini müjdeleyen) haklı (ve hayırlı) rüyasını doğru çıkardı. Ve Allah’ın izniyle (huzur ve) emniyet içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak korkusuz (ve kaygısız) bir şekilde Mescid-i Haram’a mutlaka gireceksiniz (buyurduğu va’adini tamamladı. Resulüllah’ın rüyasının gerçekleşmesi biraz gecikti ise de, bunun da pek çok hikmetleri vardı.) Allah sizin bilmediklerinizi de bilir. İşte bakın bundan önce size yakın bir fetih vermiş, (sonu çok hayırlı ve hikmetli olacak Hudeybiye Barışını ve Hayber zaferini lütfetmiş)tir.

  • 54:11

    فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ

    (Bunun üzerine) Biz, bardaktan boşanırcasına akıp yağan sağanak su(lar) boşalsın diye göğün kapılarını açtık.

  • 57:10

    وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟

    Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin (tüm mal varlığı ve) mirası zaten Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce (iman ve) infak edenler ve (din yolunda) çarpışıp (cihad görevini yerine getirenler, asla başkalarıyla) bir tutulmazlar. Elbette onlar, derece olarak sonradan (Hakk yolunda harcama yapıp) infak eden ve (Allah uğrunda çarpışıp) mücadele verenlerden daha büyük (ve üstün)dürler. (Gerçi) Allah, (mücahit, müttaki ve infak edici mü’minlerin) hepsine en güzel olanı va'ad etmiştir. Allah, yaptıklarınızdan “Habir”dir (hepsini bilmektedir ve size tek tek haber verecektir).

  • 61:13

    وَاُخْرٰى تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

    Ve (cihad ehli için; dünyada iken de beklediğiniz ve) seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret erişecek)' ve yakın bir fetih (mutlaka gelecektir. Gerçek mücahit) mü'minleri müjdele (ki sadece onlar tarafından, va’ad edilen bu mutlu ve kutlu netice beklenmektedir).

  • 78:19

    وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ اَبْوَابًاۙ

    O sırada gök açılmış ve ardından kapılar oluşmuş (farklı âlemlerin sırları anlaşılmış) vaziyettedir.

  • 110:1

    اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُۙ

    Allah’ın yardımı (ile zafer) ve fetih geldiği zaman (ki Allah’ın va’adi Hakk’tır.)