Ahiret günü

  • 1:3

    اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ

    (Ki) O (dünyada her şeye ve herkese acıyıp kollayan) RAHMAN’dır, (ahirette ise mü’min ve müstakim kullarını bağışlayıp sonsuz rahmetine kavuşturacak) RAHİM (olan Allah’tır).

  • 2:4

    وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ

    (Ey Resulüm!) Onlar, Sana indirilene (Kur’an-ı Kerim’e), Senden önce indirilenlere (Tevrat ve İncil’in orijinaline) iman edenlerdir ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanıp (hazırlık görenlerdir. Ki gerçek ahiret inancı, hesaptan ve azaptan kurtulma amacı taşımayanlar müttaki mü’minlerden değildir.)

  • 2:8

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِن۪ينَۢ

    (Dışlanmaktan ve aşağılanmaktan kurtulmak ve Müslümanların elde edeceği nimet ve faziletlerden yararlanmak için) İnsanlardan (öyle) kimseler vardır ki, “biz Allah’a ve ahiret gününe inandık" derler. (Ve öyle gözükürler.) Halbuki onlar inanmış değillerdir.

  • 2:46

    اَلَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَاَنَّهُمْ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ۟

    (Kötülük dürtülerine ve ibadetlerin zahmetine sabırlı Müslümanlar ise) Onlar şüphesiz, Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz, O'na döneceklerini (huzuruna varacaklarını) bilirler. (Ve ona göre davranırlar.)

  • 2:48

    وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

    Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, (Allah’ın izin verdikleri hariç) hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidyenin (günah bedelinin) alınıp (salıverilmeyeceği) ve (hiçbir şekilde) yardım görülmeyeceği bir günden sakının.

  • 2:85

    ثُمَّ اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تَقْتُلُونَ اَنْفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَر۪يقًا مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْۘ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۜ وَاِنْ يَأْتُوكُمْ اُسَارٰى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ اِخْرَاجُهُمْۜ اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ فَمَا جَزَٓاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذٰلِكَ مِنْكُمْ اِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُرَدُّونَ اِلٰٓى اَشَدِّ الْعَذَابِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

    Sonra siz, (maalesef yine) birbirinizi öldürüyor, içinizden bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor; günah ve düşmanlıkla (zayıfların) aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve şayet size esir olarak geldiklerinde ise onlarla fidyeleşiyor (özgürlük parası alıp bırakıyor)dunuz. Oysa onları (insanları haksız yere yurtlarından) çıkarmanız size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitabın (işinize gelen) bir bölümüne inanıp da (zorunuza giden) bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası, rezil ve aşağılık olmaktan (zalimlere uşaklık yapmaktan) başkası değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

  • 2:94

    قُلْ اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ عِنْدَ اللّٰهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

    (Ey Resulüm!) Onlara de ki: Eğer Allah katında ahiret yurdu, başka insanlara değil de, sadece size tahsis edilmiş ise, (ve bu iddianızda) sadık ve samimi iseniz, (o halde bunu ispatlamak üzere haydi) hemen ölümü temenni edin (ve ahirete gitmeyi özellikle isteyin)!

  • 2:102

    وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (devleti ve nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uymuşlardı. (Oysa) Süleyman asla inkâra sapmamış, ama şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe; Harut'a ve Marut'a (sihrin şerrinden korunma çarelerini bildirmek üzere) indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz (imtihan vesilesiyiz); sakın inkâr etme (bu sihir ilmiyle küfre ve kötülüğe yönelme ve bu yüzden cehenneme girme!)" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmiyorlardı. Fakat (bazı fasıklar) onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi (haram tılsımları) öğreniyorlardı. Ne var ki, onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar ulaştıramazlardı. Buna rağmen kendilerini zarara uğratacak ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu (büyücülük sırlarını) satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını biliyorlardı; karşılığında kendi nefislerini (ve ahiret güzelliklerini) sattıkları şeyin ne kötü olduğunu bir bilselerdi (böyle davranmayacaklardı).

  • 2:123

    وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

    Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden (günahlarına karşılık) fidye alınıp (salıverilmeyeceği) ve hiç kimsenin (inkârcılar ve münafıklar için yapacağı) şefaatinin kabul edilmeyeceği ve onların (hiçbir şekilde) yardım göremeyeceği bir günden sakınıp (küfür ve kötülükten çekinin).

  • 2:130

    وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

    (Şimdi artık) Kendi nefsini sefih (akılsız ve aşağılık) kılandan başka, kim Millet-i İbrahim’den (Hz. İbrahim'in Hakk dininden, imani, akli ve ahlâki öğretilerinden) yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada (iken) seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir.

  • 2:200

    فَاِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَذِكْرِكُمْ اٰبَٓاءَكُمْ اَوْ اَشَدَّ ذِكْرًاۜ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ

    Artık (hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde; (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız (onların şeref ve faziletlerini heyecanla anlatıp övmeye çalıştığınız) gibi; hatta ondan daha kuvvetli (ve içtenlikli) bir yalvarma ile, Allah’ı zikredip çağırın. (Bu ayette heyecanlı cehri-açık zikre izin ve teşvik vardır.) İnsanlardan öylesi vardır ki (ahireti önemsiz görüp): "Rabbimiz, bize (her nimeti) dünyada ver" der; (işte) onun ahirette nasibi yoktur, olmayacaktır.

  • 2:217

    يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    Sana haram ayı ve onda savaşmayı-çarpışmayı sorarlar. De ki: “(Haksız yere ve hayırsız bir niyetle) O ayda savaşmak büyük (bir vebal almaktır). Ancak, (mü’minleri) Allah’ın yolundan (Kur’ani hükümleri uygulayıp yaşamaktan) alıkoymak, Onu (Hz. Peygamberi ve İslam düzenini) inkâra kalkışmak, Mescid-i Haram’a (Hacc ve Umre yolculuğuna ve diğer İslami şiarın canlı tutulmasına) engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, (Hz. Peygamber Aleyhisselam'ı ve Ashab-ı Kiramı, Mekke’den hicrete zorlamak ve kıyamete kadar Müslümanları bulundukları ülkelerin yönetiminden ve adil bir düzen kurma yetkisinden uzaklaştırmak ise) daha büyük (bir günah ve haksızlıktır. Çünkü) Fitne (çıkarmak, şeytani düşüncelerle planlar hazırlamak) savaşıp çarpışmaktan (ve hatta adam öldürmekten) daha büyük (bir fesatlıktır.” Unutmayınız ki o fitne odakları ve anarşist uşakları) Eğer güçleri yeterse (ve fırsat düşerse) sizi dininizden (İslami düşünce ve düzeninizden) geri çevirinceye (sizi zalim ve kâfirlere karşı ılımlı ve uyumlu köleler haline getirinceye) kadar, sizinle savaşmaktan geri durmayacaklardır. (Artık) Sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacak (ve azap çekeceklerdir).

  • 2:220

    فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْيَتَامٰىۜ قُلْ اِصْلَاحٌ لَهُمْ خَيْرٌۜ وَاِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَاِخْوَانُكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَعْنَتَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

    Hem dünya, hem ahiret (konusunda dikkatli hareket etmeniz, infakta da dengeyi gözetmeniz gerekir). Ve Sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onları ıslah etmek (ve topluma yararlı hale getirmek) hayırlı (bir görevdir). Eğer onları aranıza katarsanız (bu güzeldir ve şefkatli hareket edilmelidir), artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgunculuk (fesat) çıkaranı ıslah ediciden (ayırt edip) bilir. Eğer Allah dileseydi size de zorluk çıkarıp (aciz ve çaresiz bırakabilirdi). Şüphesiz Allah Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir."

  • 3:22

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ

    İşte bunlar, yaptıkları (bütün amelleri) dünyada ve ahirette boşa gitmiş olan kimselerdir. Ve onların yardımcıları da yoktur (hiçbir şekilde kendilerine şefaat de edilmeyecektir).

  • 3:30

    يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًاۚۛ وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُٓوءٍۚۛ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُٓ اَمَدًا بَع۪يدًاۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ۟

    Her bir nefsin (ve herkesin) hayırdan yaptıklarını hazır bulacağı ve her ne kötülük işlediyse onunla da kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını arzulayacağı o günü (düşünün). Allah, sizi Kendisinden sakındırır. (O’nun kahrına ve azabına uğramayasınız diye uyarır.) Allah, kullarına karşı şefkatli olandır (Raûf ve Halîm’dir).

  • 3:45

    اِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُۗ اِسْمُهُ الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَج۪يهًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ

    Hani melekler: "Ey Meryem! Doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi (İsa’yı doğuruvereceğini) sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu ve saygın kılınmış birisidir' ve (Allah'a) yakın kılınan (mukarreb kimselerdendir)."

  • 3:56

    فَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ

    "İnkâr edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Onların hiçbir yardımcıları bulunmayacaktır."

  • 3:95

    قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

    De ki: “Allah (her konuda ancak) doğruyu söylemektedir. Öyleyse (her bâtıl düşünceden kaçarak Hakk Din olan İslam'a sarılıp) Allah'ı bir (İslam’ı din) tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun ki; o, asla müşriklerden olmamış biriydi.”

  • 3:106

    يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ۠ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

    Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün; yüzleri kapkara kesilecek olanlara: "Siz imanınızdan sonra inkâr mı ettiniz? (Hakk’tan sonra tekrar bâtıla mı yöneldiniz?) Öyleyse inkâr etmenize karşılık olarak şimdi azabı tadın" (denilip azarlanacaklardır).

  • 3:107

    وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (İman, itaat ve istikamet ehli olup) Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmetine gark olacaklar, onlar (cennet) içinde de temelli kalacaklardır.

  • 4:74

    فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا

    Öyle ise dünya hayatını (nefsi rahatını ve menfaatini feda edip manen) satarak, karşılığında ahireti kazanmak isteyenler, Allah yolunda (cihad edip) çarpışsınlar. Ve her kim Allah yolunda (çalışır ve) çarpışırken (eceliyle veya zalimler eliyle) öldürülürse, veya (düşmanlara) galip gelirse, (her iki halde de) Biz ona büyük bir ecir (sonsuz bir mutluluk ve mükâfat) vereceğiz.

  • 4:77

    اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا

    (Daha önce Hz. Peygamberden silahlı mücadele için izin istediklerinde;) Kendilerine: “(Şimdilik) Elinizi (kıtalden ve kötülüklerden, düşmanlarla silahlı mücadeleden) çekin, namazı (şuurla ve huzurla) ikame edip (yerine getirin), zekâtı verin (ve Allah’ın hükmünü bekleyin!)” denilen kimseleri görmedin mi? Oysa ardından (Hakk ve adalet düzeni kurulsun diye) savaş(mak) üzerlerine yazıldığında (cihadla ve milli savunmayla sorumlu tutulduklarında) onlardan bir grup, Allah'tan korkar gibi, hatta daha da şiddetli bir korkuyla insanlardan (düşmanlardan) korkuya kapılıp, “Rabbimiz ne diye savaşı üzerimize farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar ertelesen olmaz mıydı?” diye (itiraz etmektedirler). De ki: “Dünyanın metaı ve sefası azdır, (rahatı ve menfaati kısadır;) ahiret ise müttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki incecik bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.” (Öyleyse bu dünya tutkunuz ve zalim odaklardan korkunuz nedendir?)

  • 4:134

    مَنْ كَانَ يُر۪يدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللّٰهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا۟

    (Her) Kim dünya sevabını (yararını) isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı (mükâfatı) Allah’ın indinde ve elindedir. Allah İşitendir, Görendir.

  • 5:4

    يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَٓا اُحِلَّ لَهُمْۜ قُلْ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۙ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّب۪ينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّٰهُۘ فَكُلُوا مِمَّٓا اَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

    (Ey Resulüm!) Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz ve iyi şeyler size helâl kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi talim ve terbiye edip yetiştirdiğiniz (şahin kuşları ve tazı gibi) avcı hayvanlarının yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- kesip yiyin. Allah'tan korkup (haddi aşmaktan) sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

  • 5:5

    اَلْيَوْمَ اُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُۜ وَطَعَامُ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْۖ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْۘ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَ وَلَا مُتَّخِذ۪ٓي اَخْدَانٍۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۘ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ۟

    Bugün(den itibaren) size temiz ve güzel olan şeyler helâl kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin (haram karıştırılmayan) yemekleri size helâl, sizin de yemekleriniz onlara helâldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da; namuslu ve iffetli olmak, fuhuşta bulunmamak ve gizlice dostlar tutmamak şartı ile -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- (evlenmek) size (helâl kılındı.) Kim imanı (ve İslam ahkâmını) tanımayıp küfre saparsa, elbette onun (hayır adına) yaptığı (her şey) boşa çıkıverecektir. O ahirette de hüsrana uğrayan kimselerdendir.

  • 5:33

    اِنَّمَا جَزٰٓؤُا الَّذ۪ينَ يُحَارِبُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًا اَنْ يُقَتَّلُٓوا اَوْ يُصَلَّبُٓوا اَوْ تُقَطَّعَ اَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ اَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْاَرْضِۜ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ

    Allah’a ve Resulüne (bunlara bağlı adil bir devlete ve hükümete karşı) savaş açanların ve yeryüzünde (ülkesinde ve bölgesinde) bozgunculuk çıkaranların (anarşiye ve isyana kalkışanların) cezası; (vuruşma anında) öldürülmeleri, (çarpışma sonucu yakalananlardan tedhişçi ve tehlikeli olanların) asılarak idam edilmeleri (ve ibreti âlem olsun ve caydırıcılığı bulunsun diye herkese gösterilmeleri), veya (terörde çok ileri gitmiş, nice asker ve sivil masum insanı katletmiş, isyan ve bölücülüğe önderlik etmiş ise) elleriyle ayaklarının çaprazlama kesilmesidir. Yok eğer (istemeden ve bazı mazeret ve mecburiyetlerle anarşiye katılmış, sonra pişmanlık duymuşsa ve kendi bölgesinde kalması fitne ve fesada yol açacaksa, bunların ve yakınlarının da bulundukları) yerden (başka yörelere) sürgün edilmeleri (ve böylece uyumlu ve yararlı vatandaş haline gelmelerine fırsat verilmesidir). Bunlar (onların) dünyadaki eziyetleri ve rezillikleridir, ahirette ise onlar için daha büyük bir azap (var edilmiştir).

  • 6:92

    وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

    İşte bu (Kur'an, kendisinin) önündekileri (önceki kutsal metinleri bozulmamış Tevrat ve İncil’deki gerçekleri) doğrulayıcı (olman) ve şehirlerin anası (farklı kültürlerin buluşma noktası; Mekke) ile çevresindeki (bütün ülke)leri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Ahirete iman edenler buna (Kur’an’ın tamamına) inanırlar. Onlar namazlarını da (özenle) koruyanlar (şuurla ve huzurla kılanlar)dır.

  • 6:160

    مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    (Dünyada iken) Kim bir iyilikle gelirse (hayır işlerse), kendisine bunun on katı verilecektir (varlığı ve sağlığı bereketlenecektir;) kim de bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla ceza görmeyecek ve onlara haksızlık edilmeyecektir. (Ancak ahirette, mü’minlere hayır ve sevaplarının karşılığı sonsuz şekilde arttırılıp bereketlenecek ve ebedi cennet nimetlerine erişeceklerdir.)

  • 8:67

    مَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَكُونَ لَهُٓ اَسْرٰى حَتّٰى يُثْخِنَ فِي الْاَرْضِۜ تُر۪يدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَاۗ وَاللّٰهُ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

    Hiçbir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya (ve duruma hâkim oluncaya) kadar, (düşmanlarından) esirler alması (ve onları diyet karşılığı bırakması) yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size dünyada zafer ve izzeti ve asıl) ahiret (saadetini) istemektedir. Allah, Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:19

    اَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَٓاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَجَاهَدَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۢ

    (Ey gafiller!.. Göstermelik hayır dağıtmaktan ve reklâm amaçlı cami yaptırmaktan da öte, hatta) Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı (Beytullah’ı) onarmayı (bile), Allah'a ve ahiret gününe iman edip (sevabını sadece O’ndan umarak) Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Cihadla diğer hayırları bir tutmakla aldanmaktasınız. Bunlar) Allah katında asla bir olmazlar. Allah (Hakk hâkim olsun ve insanlar huzura kavuşsun diye yapılması farz olan cihadı terk ederek kendisine ve milletine) zulmeden bir topluluğu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:38

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ

    Ey inananlar! Size ne oldu ki: “Allah yolunda seferber olup (topluca cihada) çıkınız” dendiği zaman (ürkeklik ve gevşeklikle ağırlaşarak) yere çakılıp kalıyorsunuz? Yoksa ahireti bırakıp, dünya hayatına (rahatlığına ve çıkarına) mı razı oldunuz? (Hâlâ anlamıyor ve inanmıyor musunuz?) Halbuki dünya hayatının nimet ve lezzeti ahirete nazaran pek az (ve kıymetsizdir).

  • 9:69

    كَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً وَاَكْثَرَ اَمْوَالًا وَاَوْلَادًاۜ فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلَاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذ۪ي خَاضُواۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

    Siz de (aynen) sizden önceki (münafık ve kâfir kimseler) gibisiniz. (Sonunuz da onlar gibi olacaktır.) Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar da (dünyalıktan) kendi (nasip) paylarıyla yararlanmaya (ve zevkü sefa içinde yaşamaya) baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi (kısmet) paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya ve şehvet batağına) dalanlar gibi (gaflet ve dalâlete) daldınız. (Daha öncekilerin dünyalık nimet ve fırsatlardan kendi paylarına düşenlerle şımarıp haksızlık ve ahlâksızlık yolunda nefsani arzularına tapındıkları gibi, maalesef sizler de hayır yolunda kullanmak üzere size verilenlerle şeytani gurura ve duygularınıza kapıldınız; bâtıla kayanlarla beraber siz de sapkınlığa battınız.) İşte onların dünyada ve ahirette bütün yapıp-ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.

  • 10:26

    لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (Allah’ın bu davetine uyup iman eden ve her konuda örnek) Güzel ameller işleyenlere (cennetle beraber) daha güzeli, bir de ziyadesi (olarak, Allah’ın tecelli Cemâlini görmesi) vardır. (Bak: Hadis; Müslim, İman. 297.) Artık onların (cennete ve rü’yete ulaşanların) yüzlerine ne bir (kömür) tozu (utanç karalığı), ne de zillet (ve mahcubiyet ayıpları) bulaşmayacak (hep emniyet ve saadet içinde olacaklar)dır. İşte bunlar cennet ehlidir ve onlar orada daimi yaşayacaklardır.

  • 10:27

    وَالَّذ۪ينَ كَسَبُوا السَّيِّـَٔاتِ جَزَٓاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَاۙ وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ كَاَنَّمَٓا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ مُظْلِمًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

    (Dünyada sürekli günah ve) Kötülükler kazanmış olanlara gelince; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyle (ve kendi cinsinden olacaktır). Bunları (küfür ve kötülük yapanları) bir zillet (aşağılık ve bayağılık) sarıp kaplayacaktır. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu da bulunmayacaktır. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibi olacaktır. İşte bunlar da ateşin halkıdırlar; onlar orada süresiz kalacaklardır.

  • 10:64

    لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ

    Her türlü mutluluk ve müjdeler; dünya hayatında da, ahirette de onlar içindir. (Dünyada izzete ve devlete, ahirette cennete ve rü’yete erişeceklerdir.) Allah'ın sözleri (va’adleri) için değişiklik söz konusu değildir. İşte bu en “büyük kurtuluş, zafer ve huzur” (saadetidir.)

  • 11:16

    اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

    (Ancak) İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların orada (dünyada) bütün işledikleri (bazı hayırlı ve yararlı işler de) boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz ve değersiz olacaktır.

  • 11:19

    اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

    Bunlar (insanları) Allah’ın yolundan (şeriat ve cihad şuurundan) uzaklaştıran ve onu (İslam’ı nefsi arzularına göre) eğriltmeye (ve eksik öğretmeye) çalışan kimselerdir. (Bunlar çevrelerinde mübarek ve muhterem bilinseler de gerçekte) Ahirete (ve hesaba çekilmeye de tam manasıyla) iman etmeyenlerdir. (Zira hakikaten iman etmiş olsalardı, İslam şeriatını lüzumsuz saymaz, cihadı unutturup çarpıtmaz ve dinsizlerle işbirliğine yanaşmazlardı.)

  • 11:22

    لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ

    Hiç şüphesiz bunlar, ahirette de en çok ziyana uğrayıp (pişman ve perişan olacaklardır).

  • 11:103

    اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ

    Ahiret azabından korkan kimseler için bunda (tarihi olay ve uyarılarda) kesin ayetler-ibretler vardır. O (kıyamet ve mahşer), bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o (herkesin yaşayıp şahitlik ederek bizzat) göreceği bir gündür (ki gelmesi kesindir).

  • 12:37

    قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ

    (Hz. Yusuf bunu bir tebliğ fırsatı bilerek) Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber verebilirim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim" deyip (onlara iman ve İslam gerçeğini tebliğ etmişti).

  • 12:57

    وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟

    (Asıl) Ahiretin ecri ise, iman edenler ve takva sahipleri için daha hayırlıdır (ve süreklidir).

  • 12:101

    رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ

    (Ve Hz. Yusuf:) “Rabbim, Sen bana mülkten (Mısır’da Devlet ve Hükümet yetkisinden bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin (ve düşlerin) yorumundan (bir bilgi) öğrettin (“ehadis”in = konuşulanların, rüyaların ve olayların yorumunu ilham ettin). Ey (hiç yoktan) göklerin ve yerin kusursuz Yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim (tek ve gerçek) Velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat” (duasını etmişti).

  • 12:109

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    Biz Senden önce de, (karyeler) ülkeler halkına kendilerine vahyettiğimiz erkek kişiler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? (İnanıp Allah’tan) Korkan (ve hazırlık yapanlar) için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

  • 13:26

    اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟

    Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve (istediğini ise) daraltır (ve fakirleştirir). Onlar (gafiller) ise sadece dünya hayatına (nimetlerine) ferahlanıp sevinmektedirler. Oysaki dünya hayatı, ahirette(ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir.

  • 13:34

    لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ

    Dünya hayatında onlar için bir azap vardır, ahiretin azabı ise çok daha zorlu ve dayanılmazdır. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu(ları) da olmayacaktır.

  • 13:36

    وَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمِنَ الْاَحْزَابِ مَنْ يُنْكِرُ بَعْضَهُۜ قُلْ اِنَّمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ وَلَٓا اُشْرِكَ بِه۪ۜ اِلَيْهِ اَدْعُوا وَاِلَيْهِ مَاٰبِ

    (Ey Resulüm!) Kendilerine kitap verdiklerimiz(den iz'an ve insaf ehli bazı kimseler), Sana indirilen (Kur’an) dolayısıyla sevinip ferahlık (ve gönül rahatlığı) duymaktadırlar; fakat (İslam’ın aleyhinde birleşen) gruplardan (şeytani hizip-parti ve oluşumlarından), Onun (Kur’an ayetlerinin) bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: "Ben, yalnızca Allah'a kulluk yapmak ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na dua ve davet ederim ve son dönüşüm O'nadır."

  • 16:32

    اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    Ki melekler, onların canlarını (tertemiz ve aziz vaziyette) güzellikle (ve kolay halde) aldıklarında: "Selam size" (şeklinde iltifat edilir ve) “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere (buyurun) cennete girin” denilecektir.

  • 17:7

    اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يرًا

    İşte (böyle bir durumda) şayet iyilik (ve adalet) ederseniz, kendi nefsinize (ve menfaatinize) iyilik olacaktır. Yok, eğer kötülük (ve zulüm) ederseniz, o da kendi aleyhinize (sonuçlar doğuracaktır. Ama siz maalesef yine zulüm ve kötülük yoluna sapacak, elinizdeki ve emrinizdeki imkân ve iktidarları Siyonist hayallerinizi ve şeytani niyetinizi gerçekleştirmek için korkunç bir haksızlık ve ahlâksızlık yolunda kullanacaksınız. Dünya’yı savaş ve soygun alanına çevirecek ve insanları birbirine kırdıracaksınız.) Arkasından bu sonuncu (sapkınlık ve şımarıklığınızı cezalandırma) zamanı gelince, size öyle (Mü’min ve Mücahit kullarımızı göndereceğiz ki), yüzlerinizi kötüleştirsinler (servet ve saltanatınızı yıkıp sizi dize getirsinler, yüzlerinizi yere sürdürsünler) ve ilk kez girdikleri (Buhtunnasr veya Hz. Ömer döneminde Kudüs’ü fethettikleri) gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri (hainleri, katilleri ve mel’ânet merkezlerini) mahvu perişan etsinler. (Böylece Siyonist saltanatınıza son versinler ve İsrail denen beşeriyet bünyesindeki kanser urunu kesip temizlesinler. Ey Beni İsrail, bu Allah’ın va’adi ve tehdididir ki, mutlaka yaşayacaksınız!)

  • 17:10

    وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا۟

    Ahirete inanmayanlara da acısı büyük bir azap hazırlamışızdır.

  • 17:19

    وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا

    Kim de (gelip geçici dünyalık heves ve hesaplardan sıyrılarak, sonsuz) ahireti (önceleyip) irade eder ve bir mü'min olarak (Allah’ın rızasına ve ahiret arzusuna yakışır bir ciddiyet ve) gayretle çalışırsa, işte bunların çalışmaları da meşkûr (ve makbul) olacaktır (ödüle, tebrik ve teşekküre layık bulunacaktır).

  • 17:21

    اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلًا

    (İnsanlardan) Onlardan kimini kimine (kabiliyet ve servet yönünden) nasıl üstün tuttuğumuza bak ki (bu imtihan sırrıyla gerekli görülmüştür.) Muhakkak ahiret (bu imtihanı kazananlar için) dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür (ve hayırlıdır).

  • 17:45

    وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًاۙ

    Sen Kur’an okuduğun (mana ve mesajını duyurduğun) zaman, Seninle ahirete inanmayan (ve Allah’ın rızasını öne almayan) kimseler arasında görünmez bir perde kılmışızdır.

  • 19:75

    قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَدًّاۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضْعَفُ جُنْدًا

    De ki: “Kim (Hakk’tan ve hayırdan) sapıtıp (küfre ve nankörlüğe kayarsa), Rahman ona, (istediği kadar) uzun bir süre tanısın (ve yularını oldukça uzatsın, ne çıkar… Ama mutlaka sonunda vakti gelip de), kendilerine va’ad edilen, ya azabı veya kıyamet anını gördükleri zaman, artık (o gün) kimin yeri ve durumu daha kötü (ve aşağılıkmış ve kimin çok güvendiği) askeri gücü (ve taraftar kesimi, aslında) daha zayıfmış, ileride bilecek (ve görüp anlayacak)lardır.”

  • 19:85

    يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْدًاۙ

    Takva sahiplerini (kutlu ve mutlu) bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzurun)a toplayacağımız gün (ise her şeyin hesabını soracağız).

  • 20:70

    فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى

    (Artık gerçek anlaşılmış, böylece onların bütün yaptığı numara ve hileler boşa çıkmıştı. İşte orada sihirbazlar -ve dolayısıyla Firavun- yenilgiye uğramışlardı ve küçülüp mağlup şekilde çekilmek zorunda kalmışlardı.) Bunun üzerine (gerçeği öğrenen) sihirbazlar hep birden secdeye kapanmışlar; “Biz Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik” diyerek (herkesi şaşırtmışlardı).

  • 20:74

    اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى

    "Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkâr olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Orada ise, ne ölüp (kurtulacak), ne de hayat (ve huzura) kavuşacaklardır.”

  • 20:97

    قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًاۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا

    (Hz. Musa Samiri'ye) Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hak ettiğin ceza:) 'Aman bana dokunulmasın!' demen (şüphe ve endişe içinde kıvranıvermen ve insanlarla münasebetten engellenmen)dir. Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı da vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin (altın buzağı heykeli) ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip deryaya savuracağız."

  • 20:111

    وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِۜ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا

    (Artık bütün) Yüzler, Hayy ve Kayyûm olan, (her an diri olup her şeye hayat bağışlayan; her şeyi ayakta ve varlıkta tutan Allah’ın) önünde eğilip boyun bükmüş vaziyettedir. Ve zulüm yüklenen (herkes) ise büyük bir ziyan içinde helak olup gitmiştir.

  • 20:127

    وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى

    İşte Biz (haddini aşıp) ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli, daha sürekli ve kalıcıdır.

  • 22:2

    يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ

    Onu (kıyamet dehşetini) gördüğünüz gün, her emzikli (kadın) kendi emzirdiği bebeğini unutup (vaz)geçecek ve her gebe (kadın) kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş (aklını yitirmiş gibi) görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir.

  • 22:11

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ

    İnsanlardan kimi de (Dinin tamamına sahip çıkmayıp, rahatına ve menfaatine uygun tarafından ve) bir ucundan (tutarak ve tam inanmayarak) Allah’a ibadet etmektedir. Eğer, (Allah’ın takdir ve taksiminden ve Kur’an’ın hükümlerinden) kendisine hayır(lı ve yararlı gördüğü bir şey) dokunursa, bununla tatmin (ve razı) olup (teslimiyet gösterir). Yok eğer kendisine (sıkıntı verecek ve sorumluluk yükleyecek) bir fitne (kaza, bela ve hastalık) isabet ederse, (zor ve zahmetli bir emir gelse ve imtihandan geçirilse, hemen) yüzüstü dönmektedir. (Allah’ın emrini ve kaderini bilmezlikten gelir. Nefsi bahanelerle hizmet ve mesuliyetten kaçıverir. Bu gibileri,) Dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte bu, (en büyük) ziyan ve en açık hüsran (demektir).

  • 22:15

    مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ

    Her kim Allah’ın ona (Hakka davet ve istikamet yolundaki sebat ve sadakat ehli kuluna) ne dünyada ne de ahirette asla yardım etmeyeceğini (başarıya eriştirmeyeceğini, zafer ve galibiyet vermeyeceğini) sanıyor (ve savunuyorsa, kesinlikle aldanıyor ve şeytani karakterinden böyle söylüyor.) Hele göğe (darağacı gibi) bir araç uzatsın (ve ipi boynuna taksın), sonra (ayaklarını yerden) kesiversin de baksın (bakalım, ruhundaki nifaktan dolayı) kurduğu tuzak içindeki öfkesini giderebilecek mi? (Halbuki hainler ve kâfirler çatlasa da, Allah elçilerini muvaffak, dinini ise hükümran kılıverecektir.)

  • 22:23

    اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ

    Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih ameller işleyenleri de altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere koyacaktır, orada (mü’minler) altından bileziklerle ve incilerle süslenip (sevineceklerdir); onların oradaki elbiseleri de (saf ve sağlıklı) ipek(ten dokunmadır).

  • 22:33

    لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟

    Oralarda (Hacc’daki ziyaret duraklarında) sizin için adı konulmuş bir süreye kadar (çeşitli) yararlar vardır. Ardından onların (Hacıların) sonra varacakları yerleri Beyt-i Atik'tir (tarihi ve kutsi ev; Kâbe’dir).

  • 22:34

    وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ

    Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık). İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara (ve mütevazı kullarıma) müjde ver.

  • 26:87

    وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ

    “Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün (hatalarımı açığa vurup) küçük düşürme (Allah’ım).”

  • 26:89

    اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ

    “Ancak Allah'a tertemiz bir kalple (halis niyetle ve salih amelle) gelenler bunun dışındadır.”

  • 27:68

    لَقَدْ وُعِدْنَا هٰذَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

    "Gerçek şu ki, bu (azap ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza (yapılmış boş) va’adlerdir. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir!" (şeklinde itiraz edeceklerdir).

  • 27:91

    اِنَّمَٓا اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ رَبَّ هٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذ۪ي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍۘ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَۙ

    (De ki:) "Ben ancak bu beldenin (kutsal kılınan Mekke’nin ve tüm medeniyet merkezlerinin) Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O'nundur. Ve (ben her konuda ve her konumda mutlaka) Müslümanlardan (taraf) olmakla emrolundum." (Hiçbir konuda kendi kafamdan ve nefsi hevâmdan hareket etmedim.)

  • 27:92

    وَاَنْ اَتْلُوَ۬ا الْقُرْاٰنَۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَ

    “Ve Ben Kur'an'ı (dikkatle ve sürekli) okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum).” Artık her kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete (İslami istikamete) gelmiştir; kim de sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.”

  • 28:70

    وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    (Çünkü) O Allah'tır, Kendisinden başka İlah yoktur. (Hakiki Mevcud, Ma’bud, Maksut ve Mahbub O’dur.) En başta da, sonda da hamd O'nundur. Hüküm (hayat imtihanıyla ilgili kanunlar ve ahirette herkes için verilecek adil kararlar) O'nundur ve (hepiniz) O'na döndürüleceksiniz (ve hesaba çekileceksiniz).

  • 28:83

    تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُوًّا فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَادًاۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ

    İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde (Allah’a iman ve itaat davetine karşı) büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. Ve (güzel) sonuç (elbette) takva sahiplerinin olacaktır.

  • 28:84

    مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

    (Ahirette) Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görüp (cezalandırılacaklardır).

  • 34:21

    وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْاٰخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا ف۪ي شَكٍّۜ وَرَبُّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ۟

    Oysa onun (şeytanın), kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı gücü (sultası) yoktu; ancak Biz ahirete (hesap vermeye ve işlediklerinin karşılığını görmeye) yakinen iman edenlerle, ondan (ölüm ötesinden) şüphe içinde olanları bilip belirlemek (ve birbirinden ayırt etmek) üzere (şeytana bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde Gözetici-Koruyucudur.

  • 37:20

    وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ

    Onlar diyecekler ki: “Eyvahlar bize; işte bu (nebilerin bize haber verdiği din) hesap ve ceza günüdür.”

  • 37:59

    اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ

    "Yalnızca birinci ölümümüzden başka (hayat yokmuş öyle mi)? Ve biz (küfür ve kötülüklerimize karşılık) azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?" (Şimdi Kur’ani haber ve gerçeklerin farkına vardın mı? Ey zavallı, hani akıllıydın? İyi ki biz Hakk elçilere inandık ve haklı çıktık.)

  • 39:9

    اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِدًا وَقَٓائِمًا يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟

    (Şimdi bunlar mı hayırlıdır, yoksa) Gece yarıları kalkıp namaz için kıyama duran ve secdeye varanlar, canı gönülden itaat edip ahiretten korkan ve Rabbinin (rızasını ve) rahmetini umanlar mı? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler (ilim sahibi kimselerle cahiller) bir olur mu? Şüphesiz, ancak temiz akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.”

  • 39:26

    فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    Böylece Allah, onlara dünya hayatında da 'horluğu ve aşağılanmayı' tattırıverecektir. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı ise gerçekten daha büyük (ve çetindir).

  • 39:45

    وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

    (Her şeyin mutlak sahibi ve âlemlerin tek yetkili yöneticisi) Allah “Bir” olarak anıldığı vakit, ahirete (gerçekten) iman etmeyenlerin kalpleri sıkılıp tiksinir. Ama ondan başkaları (Allah’a ortak koşulan putlaştırılmış zatları) anıldığı zaman ise, hemen (yüzleri güler ve) sevinirler.

  • 39:48

    وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

    Onların kazandıkları kötülükler (şimdi kendileri aleyhine) açığa çıkmıştır ve alay konusu edindikleri şeyler de kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.

  • 39:70

    وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟

    (Böylece herkese ve) Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verilmiş olacaktır. Çünkü onların (hangi niyetle ve neler) işlediklerini en iyi bilen O (Allah'tır).

  • 39:75

    وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

    (O süreçte) Sen melekleri de, Arş’ın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ederlerken göreceksin, (ve zaten görmektesin. Bugün gaybi olarak inanan mü’minler de ahirette bunları bizzat görecek ve izleyeceklerdir.) Artık (insanların) aralarında Hakk ile hüküm verilmiştir ve (mü’minlerce): "Âlemlerin Rabbine hamd olsun" denilerek (mahkeme kapatılmış ve şükran bayramı başlamıştır.)

  • 41:7

    اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

    Ki onlar, zekâtı (mallarındaki fakir hakkını, devlet ve cihad katkısını) vermeye (yanaşmayanlardır) ve ahireti inkâr eden de onlardır.

  • 41:27

    فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَد۪يدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ

    (Bu nedenle) Artık gerçekten o inkâr edenlere şiddetli bir azap tattıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.

  • 41:28

    ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

    İşte bu, Allah’ın düşmanları (olan inkârcı ve münafıkların ve İslam’la savaşanların) cezası olan ateştir (ki oraya atılacaklardır). Bizim ayetlerimizi inkâr etmelerine karşılık bir ceza olarak, orada onlar için sonsuz kalacakları azap diyarı (cehennem zindanı) vardır.

  • 41:31

    نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ

    “Ki Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniz (ve manevi destekçileriniziz). Orada (cennet ortamında) nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de size (verilecek)dir.”

  • 42:20

    مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ

    Kim ahiret sevabını (ve ticaretini) isterse onun sevabını artırırız. (Dünyada da kendisine izzeti ve bereketi tattırırız.) Kim de (sadece) dünya (menfaatini ve) ekinini ister (dinini bile dünyevi beklentileri için istismar eder)se, ona da ondan (geçici makam ve çıkardan) veririz. Fakat ahirette ona hiçbir nasip yoktur (eli boş kalacaktır).

  • 44:16

    يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ

    (Daha sonra, kıyamet vukuunda) Büyük bir şiddetle vurup yakalayacağımız gün, elbette Biz (herkesten) intikamımızı alacağız.

  • 44:40

    اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

    Şüphesiz o (yevmül fasl=Hakkı bâtıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü, hepsinin (hesaba çekilmek üzere) toplanıp buluşacakları yerleri ve vakitleridir.

  • 45:9

    وَاِذَا عَلِمَ مِنْ اٰيَاتِنَا شَيْـًٔاۨ اتَّخَذَهَا هُزُوًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ

    Ki, ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, (vicdanen doğru ve uygun bulduğu halde, nefsi kabardığından) alay konusu edinip (Kur’an’ın emirlerini gereksiz ve geçersiz göstermeye çalışır). İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.

  • 45:10

    مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـًٔا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ

    Onların veraları (varacak son durakları) cehennem (olacaktır). Kazandıkları (dünyalık) şeyler, onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Allah'tan başka edindikleri veliler de (onlara sahip çıkamayacaktır). Onlar için büyük bir azap (hazırlanmıştır).

  • 45:28

    وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    O gün Sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak göreceksin. Her ümmet kendi kitabına (kutsal kaynaklarına ve amel kayıtlarına göre) çağrılıp (hesaba çekilecek ve onlara:) "Bugün (dünyada iken) yaptıklarınızla karşılık göreceksiniz" (denilecektir).

  • 45:35

    ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ

    (Bu azaba düşmenizin ve cehennem zindanına hapsedilmenizin) Sebebi ise şudur: Siz Allah’ın ayetlerini alay ve istismar konusu edindiniz ve dünya hayatının (geçici makam ve çıkarlarına) aldanıp gittiniz!” (denilecek.) Artık bugün çıkarılmamak üzere onlar (cehenneme kilitlenecek) ve Allah'tan özür dileme ve hoşnutluğunu kazanmak için fırsat isteme talepleri de kabul edilmeyecektir.

  • 50:21

    وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ

    (Nihayet mahşerde hesap yerine) Her bir nefis (istisnasız herkes) yanında bir sevk edici (görevli melek) ve (ömür boyu hayatının filmini çeken) bir şahit ile (huzura) gelecektir.

  • 50:35

    لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ

    (Cennet yurdunda) Orada diledikleri her şey onların (emrinde ve hizmetindedir); katımızda daha fazlası (Allah’ın rızası ve rıdvanı) da (onlara verilecektir).

  • 50:41

    وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ

    (Kıyamet sonrası yeniden dirilip mahşere çağrılmak üzere) Nida edenin (Hz. İsrafil’in), yakın bir yerden sesleneceği (diriliş) günü(ne) kulak ver (ki o gün dehşetlidir);

  • 50:44

    يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًاۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ

    O gün yer, onlar için çatlayıp-ayrılır da (insanlar kabirlerinden) hızla çıkıp koşarlar. İşte bu, Bize göre oldukça kolay olan bir haşir (sizi bir arada toplama)dır.

  • 51:6

    وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِعٌۜ

    Ve hiç şüphesiz DİN(in hâkimiyet ve hükümranlığı, ahirette ise hesap ve ceza olayı) mutlaka vuku’ bulacaktır. (DİN’in, dünyadaki nizamı da, ahiretteki mizanı da Hakk’tır.)

  • 55:41

    يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ

    (Çünkü o gün) Suçlu-günahkârlar, simalarından tanınacak da alınlarındaki (saçlarından) ve ayaklarından yakalanacaklardır.

  • 55:77

    فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

    Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini (O'nun rızası ve davası yolunda kullanmayıp) yalanlamaya kalkışırsınız?

  • 56:7

    وَكُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةًۜ

    (Ey insanlar!) Ve sizler de üç sınıf olup (birbirinizden ayrıldığınız vakit!..)

  • 56:86

    فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ

    Mademki sizler, eğer (hesaba çekilmeyecek ve) ceza görmeyecek iseniz, (o halde;)

  • 56:94

    وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ

    Ve çılgınca yanan ateşe her atılışında (yanıp kavrulacaklardır.)

  • 57:12

    يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعٰى نُورُهُمْ بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰيكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۚ

    (Mahşerde) O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, önlerinde ve sağlarında (dört yanında kutlu aydınlık) nurları koşarken (ışık ve saygınlık saçarken) göreceksin. "Bugün sizin müjdeniz (ve kutlu hediyeniz), içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlerdir. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur” (denilecektir).

  • 64:9

    يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ذٰلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّـَٔاتِه۪ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

    Sizi (mahşerde hesaplaşmak üzere) toplanma günü için bir araya getireceği gün; işte bu “Teğabün” (dünyaya kapılıp ahireti unutanların pişman ve perişan olacakları aldanma) günüdür. Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örtecek ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onu altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokacaktır. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' bu (olacaktır).

  • 64:10

    وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟

    İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince; onlar da içinde sürekli kalıcılar olmak üzere, ateşin halkıdırlar. Orası ne kötü bir varış durağıdır (ne zahmetli ve zelil edici korkunç bir hapishanedir).

  • 67:6

    وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ

    (Ahirette ise) Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Orası ne kötü ve ürkütücü bir varış durağıdır.

  • 67:12

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ

    Gerçekten Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde), içleri titreyerek ve saygı göstererek korkanlara gelince; şüphesiz onlar için (günahlarından) mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.

  • 67:27

    فَلَمَّا رَاَوْهُ زُلْفَةً س۪ٓيـَٔتْ وُجُوهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَق۪يلَ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَدَّعُونَ

    Derken (o şüphe ettikleri ve hiç beklemedikleri; Hakkın ve mazlumların galibiyetini, inkârcıların ve münafıkların ise acı akıbetini) çok yakından gördüklerinde, o (inkâr ve nankörlükle) küfre düşen (hain ve zalim kimse)lerin yüzleri kötüleşip (pişmanlık ve perişanlık içinde) karardı (ve kararacaktır) ve onlara: “İşte bu, sizlerin (hiç olmayacak diye savunduğunuz) ve davet edilip durduğunuz şeydir” denildi (ve denilecek. Böylece, akılsızlık, haksızlık ve ahlâksızlıkları yüzlerine vurulacaktır).

  • 68:42

    يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ

    Ayağın üstünden (örtünün) kayıp açılacağı (bütün gizli gerçeklerin ortaya çıkacağı) ve onların secdeye çağrılacakları gün (isteseler de artık bunu yapamayacaklar.) Çünkü hepsi (kendilerini ve avanelerini kurtarmaya) güç yetiremez (hale düşmüş durumdadırlar.)

  • 68:43

    خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ

    Gözleri korkudan ve dehşetten düşüp şaşkınlaşmış, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmıştır. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye (ve Kur’an’a itaat ve teslimiyete) davet edilirlerdi (de tenezzül edip buna yanaşmazlardı).

  • 69:18

    يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفٰى مِنْكُمْ خَافِيَةٌ

    Siz o gün (amelleriniz ve kayıtlı hayat CD’nizle Allah’a) arz olunacaksınız; sizden yana hiçbir sır (öyle) gizli kalmayacaktır.

  • 69:32

    ثُمَّ ف۪ي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُۜ

    "Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup (azapla baş başa) bırakın."

  • 70:1

    سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ

    İstekte bulunan (ve duası kabul olunan) biri, (muhakkak) gerçekleşecek (ve zalimlerin saltanatını devirecek) olan bir azabı(n ne zaman ve nasıl geleceğini) sormuştur;

  • 70:3

    مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ

    (Bu kesin azap) Manevi yükselme (asansör) basamaklarının (ve Miraç makamlarının -Meariç-) sahibi olan Allah’ın (va’adi ve buyruğudur).

  • 70:8

    يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ

    O gün gökyüzü erimiş maden gibi olacaktır.

  • 70:18

    وَجَمَعَ فَاَوْعٰى

    (Dünyada haram ve haksız yollarla mal ve servet biriktirip) Toplayarak bir yerde (istif edip) yığanları (helâl kazansa bile hayır yolunda harcamayanları cehennem kavuracaktır).

  • 74:38

    كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ

    Çünkü herkes kendi kazandığı karşılığı (serbest kalmak ve sonsuz huzura kavuşmak üzere) rehin alınmış (bir tutsak)tır. (Ancak hesabını doğru vermekle ve ahiret için ciddi hazırlık görmekle kendisini kurtaracaktır.)

  • 74:53

    كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ

    Bilakis; onlar ahiretten gerçekten korkmuyorlar.

  • 76:7

    يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يرًا

    (İşte bu nimet ve faziletlere erişecek mü’minler) Adaklarını (ve her türlü anlaşmalarını) yerine getirenler ve şerri yaygın olan bir günden korkup (kötülükten çekinenlerdir).

  • 76:22

    اِنَّ هٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا۟

    “Şüphesiz bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin (hayır ve hizmet yolunda) çaba-harcamanız şükre değer (meşkur ve makbul) görülmüştür” (denilerek mü’minler sevindirilecektir).

  • 77:7

    اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ

    Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, mü’min ve müstaz’afların zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.

  • 77:15

    وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ

    (İşte) O gün, (kıyamet ve ahireti) yalanlayanların (ve ona hazırlık yapmayanların) vay haline!

  • 77:29

    اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ

    (Ey kâfirler! Dünyada iken) Kendisini yalanladığınıza (cehennem azabına kavuşmak üzere) şimdi yola çıkın (ve ahiretin gerçek olduğunu anlayın).

  • 77:45

    وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ

    O gün, (Kur’an’ın hüküm ve haberlerini ve Hakk davetçilerini) yalanlayanların vay haline!

  • 79:33

    مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ

    Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere (her şeyi Allah yaratmaktadır).

  • 79:39

    فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ

    İşte muhakkak Cahim (derin ve karanlık çukurlarında ateş lavları kaynayan cehennem) onun varacağı son yer (olacaktır.)

  • 80:32

    مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ

    (Bütün bunları) Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere (Allah yaratmaktadır).

  • 80:41

    تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ

    Kendilerini bir karartı (kahredici bir karanlık) sarıp-kuşatmıştır.

  • 81:8

    وَاِذَا الْمَوْءُ۫دَةُ سُئِلَتْۙ

    Ve o diri diri öldürülen ve toprağa gömülen kız çocuğuna, (ve annenin ölüm tehlikesi gibi zorunlu bir sebep olmaksızın rahimden alınan cenin-zigot halindeki yavruya) sorulduğu zaman;

  • 81:14

    عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ

    (Artık her) Nefis, (ahireti için) neyi hazırladığını (yararlı ve zararlı neler yaptığını açıkça) bilip-öğrenmiştir.

  • 82:5

    عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ

    (Mahşerde artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini (iyiliklerini, kötülüklerini ve yerine getirmediği görevlerini) bilip anlayacaktır.

  • 82:9

    كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ

    (Artık bütün mazeretleriniz asılsızdır) Hayır; siz (sözde inanıyorsunuz, ama gerçekte) dini yalanlıyorsunuz (küfür ve kötülükleri cesaretle yapmanız bundandır).

  • 82:13

    اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۚ

    (Ahirette) Şüphesiz ebrar (iyi) olanlar, elbette nimetler(le donatılmış cennetler) içinde olacaklardır.

  • 82:19

    يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْـًٔاۜ وَالْاَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِ

    Hiçbir nefsin bir başka nefse, herhangi bir şeyle (ve herhangi bir şekilde kimsenin kimseye yardıma) güç yetiremeyeceği (ve şefaat edemeyeceği) gündür; o gün (her türlü) emir (yetki, karar ve hüküm) yalnızca Allah'ındır.

  • 83:15

    كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَۜ

    Hayır, doğrusu bunlar o günde (mahşerde ve ahirette) Rablerinden perdelenip mahcup bulunacaklardır. (Günah kirleriyle gözleri ve gönülleri perdelenip körlendiğinden, onlar Cemâlullah’tan mahrum kalacaklardır.)

  • 83:36

    هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

    “Nasıl, kâfir olanlar, (şimdi) işlediklerinin (küfür ve kötülüklerinin feci) karşılığını gördüler mi?” (diye sorup sevineceklerdir.)

  • 84:7

    فَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ۙ

    Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse (ne mutlu ona ki imtihanı kazanmıştır.)

  • 84:10

    وَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ وَرَٓاءَ ظَهْرِه۪ۙ

    Kimin de kitabı arkasından verilirse (o ne bahtsızdır);

  • 88:1

    هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْغَاشِيَةِۜ

    (Ey Resulüm, her tarafı yaygın olarak kuşatacak ve dehşeti tüm Dünya’yı kaplayacak olan) Kıyametin haberi Sana geldi mi? (Artık görevin insanlara duyurmak ve onları uyarmaktır.)

  • 88:2

    وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌۙ

    O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmış (ve utanç kaplamış)tır.'

  • 88:3

    عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌۙ

    Kimisi de (dünyada iken çok) çalışıp çabalamış (ama niyeti halis, ameli salih olmadığından) boşuna yorulmuş (olacaktır).

  • 88:4

    تَصْلٰى نَارًا حَامِيَةًۙ

    (Böyleleri küfrü ve kötülüğü yüzünden) Kızgın bir ateşe (cehenneme) atılıp yakılacaktır.

  • 88:5

    تُسْقٰى مِنْ عَيْنٍ اٰنِيَةٍۜ

    (Hiddet ve şiddetle) Kaynayan (boğazı ve iç organları yakıp kavuran) bir kaynaktan içmeye (mecbur kalacaklardır).

  • 88:6

    لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ اِلَّا مِنْ ضَر۪يعٍۙ

    Onlar için (zehirli olan) sert, sivri ve kuru dikenden başka bir yiyecek yoktur (olmayacaktır).

  • 88:7

    لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْن۪ي مِنْ جُوعٍۜ

    (Bu ise) Ne doyurup beslenmesine yarayacak, ne de açlıktan kurtulmasını sağlayacaktır.

  • 88:8

    وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌۙ

    O gün öyle (nurlu ve onurlu) yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde) bahtiyardır.

  • 88:9

    لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌۙ

    (Dünyada Hakk yolunda harcadıkları samimi, sürekli ve teslimiyetli) Çabalarından dolayı razı ve hoşnut (kılınmışlardır).

  • 88:10

    ف۪ي جَنَّةٍ عَالِيَةٍۙ

    Yüksek bir cennet içinde (gerçek izzet ve lezzet ortamındadırlar.)

  • 88:11

    لَا تَسْمَعُ ف۪يهَا لَاغِيَةًۜ

    Orada anlamsız (ve huzur kaçırıcı) bir söz duymayacaklardır.

  • 88:12

    ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ

    Orada (cennet yurdunda) 'durmaksızın akan' bir kaynak vardır.

  • 88:13

    ف۪يهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌۙ

    Orada yükseklerde kurulmuş tahtlar ve koltuklar da (olacaktır;)

  • 88:14

    وَاَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌۙ

    (Hazırlanıp) Yanı başlarına konulmuş (içecek dolu) kaplar (ve kadehler bulunacaktır),

  • 88:15

    وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌۙ

    Dizi dizi yastıklar (sıralanmıştır),

  • 88:16

    وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌۜ

    Ve serilmiş nefis yaygılar. (Kıymetli halılar vardır, hepsi mü’min, müttaki ve mücahit kullarındır.)

  • 89:22

    وَجَٓاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّاۚ

    Melekler saf saf olup, Rabbin de (tecellisiyle gelip teşrif) buyuracağı (zaman her şeyin hakikati anlaşılacaktır).

  • 89:23

    وَج۪ٓيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ وَاَنّٰى لَهُ الذِّكْرٰىۜ

    O gün, cehennem de getirilmiştir (ortadadır). İnsan o gün (bütün yaptıklarını ve hatalarını) düşünüp hatırlayacaktır, ancak (bu) hatırlamanın artık ona (ne faydası vardır)?

  • 89:24

    يَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي قَدَّمْتُ لِحَيَات۪يۚ

    “Keşke (bu ahiret) hayatım için, (önceden yararlı ve kurtarıcı bir şeyler hazırlayıp) takdim edebilseydim” diyerek (hayıflanıp duracaktır).

  • 89:25

    فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُٓ اَحَدٌۙ

    Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap gibi azaplandıramayacaktır.

  • 89:26

    وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُٓ اَحَدٌۜ

    O’nun (Allah’ın) vuracağı bağı (cehennemde zincire vurulma halkasını) hiç kimse vuramayacaktır.

  • 89:27

    يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ

    (Mü’min, müstakim ve mücahit kimselere ise:) Ey mutmain (tatmin bulmuş ve huzura kavuşmuş) nefis! (Mutlu ve kutlu kişi,)

  • 89:28

    اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ

    (Haydi, Allah’ı) Razı etmiş, (sen de) hoşnut ve memnun edilmiş olarak, Rabbine dön! (ve artık,)

  • 89:29

    فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ

    (Sadık ve makbul) Kullarımın arasına katıl!

  • 90:17

    ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ

    (Bütün bunları yaptıktan) Sonra (sarp yokuşu ve zorlu imtihanları kazanmak için; şeksiz şüphesiz) iman edenlerden (Kur’an’ın bütün hükümlerini gerekli ve geçerli görenlerden), birbirlerine (ibadet, hizmet ve musibete karşı) sabrı tavsiye edenlerden, birbirlerine merhameti (adalet ve şefkati) tavsiye edenlerden olmak (lazım)dır.

  • 90:18

    اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ

    (Bunun gibi başarılması gereken çetin imtihanları kazananlar) İşte bunlar (Ashab-ı Meymene), kutlu ve mutlu tarafın adamlarıdır. (Kitaplarını da sağ tarafından alacaklardır.)

  • 90:19

    وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ

    Ayetlerimizi (ve Kur’ani hükümlerimizi kısmen veya tamamen) inkâr edenler ise, (Ashab-ı Meş'eme olup) bunlar (uğursuz) tarafın adamlarıdır (ve kitaplarını sol taraftan alacaklardır.)

  • 90:20

    عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ

    Artık onların üzerine "kapıları kilitlenmiş" bir ateş vardır (ve cehenneme kapatılacaklardır).

  • 92:13

    وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُو۫لٰى

    Gerçekten, son da ilk de (ahiret ve dünya hepsi) Bizimdir. (Her şey Allah’ın mülkü ve malıdır ve O'nun tasarrufundadır.)

  • 92:14

    فَاَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظّٰىۚ

    Artık Ben sizi, 'alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım.

  • 92:15

    لَا يَصْلٰيهَٓا اِلَّا الْاَشْقٰىۙ

    Ki oraya, ancak inatçı ve isyancı azgından başkası yollanıp atılmayacaktır.

  • 92:16

    اَلَّذ۪ي كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ

    O kimse ki, (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı) yalanlamış ve sırtını dönüp (gururlanmıştı ve elbette belasını bulacaktır).

  • 92:17

    وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ

    (Küfür ve kötülükten) Sakınan ise, ondan (cehennem azabından) uzak tutulacaktır.

  • 95:7

    فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدّ۪ينِۜ

    Öyleyse (ey insan ve ey Müslüman!) Bu dinden sonra, seni (şeriat ve ahiret gerçeğini) yalanlamaya (iten sebep) nedir? (Artık bütün bahanelerin bâtıldır ve bunlar seni imandan ve İslam’dan uzaklaştırır!)

  • 96:15

    كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِۙ

    Hayır! (Olmaz böyle şey!) Eğer (bu zulümden) vazgeçmezse, onu alnına (uzayan) saçından yakalayarak (cehenneme sürükleyip atacağız da kimse elimizden alamayacaktır.)

  • 96:16

    نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ

    (Evet) O yalancı (ve zalim her) günahkâr, alın (saçların)dan (yakalanıp cezalandırılacaktır.)

  • 96:17

    فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ

    (Yapabilirse) O zaman hemen (gidip) meclisini (ve destek verenlerini) çağırsın da (bakalım güvendikleri bir işe yarayacak mıdır?)

  • 96:18

    سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ

    Biz de zebanileri çağırıp (kendisini hor ve hakir olarak onlara teslim ederek cehenneme attıracağız.)

  • 98:7

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ

    İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.

  • 98:8

    جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ

    Rableri katında onların ödülleri ise; içinde ebedi kalıcılar olmak üzere, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan Adn cennetleri olacaktır. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut ve memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan (haşyet ve hürmet ehli) kimse' için (hazırlanmış kutlu bir karşılıktır.)

  • 99:6

    يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًاۙ لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ

    O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin (ve hak ettiği karşılığı verilsin) diye, (kabirlerinden) bölük bölük fırlayıp-çıkacaklardır.

  • 99:7

    فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ

    Artık kim zerre kadar (ya bizzat) hayır yapmış (veya iyiliklere vesile ve sebep olmuş)sa, onun karşılığı (mükâfatı)nı mutlaka görecek (ve alacaktır).

  • 99:8

    وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

    Ve kim de zerre miktarı şer işlemiş (veya kötülüğe sebebiyet vermiş)se, onun da cezasını mutlaka görecek (ve bulacaktır).

  • 107:1

    اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ

    (Dindar geçindikleri ve İslam’ı istismar ettikleri halde, aslında) Dini yalanlayanı (İslam’ın esaslarını ve ahiret hayatını ciddiye almayanları) gördün mü? (Bunların kim olduklarını açıklayayım mı?)