Allah’ın emirleri

  • 2:83

    Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk yapmayın, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara (ihsanda bulunup) iyilikle davranın, (onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayın;) insanlara güzel söz söyleyin (güler yüz gösterin), namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, (sözünüzden ve özünüzden) döndünüz ve (hâlâ) yüz çevirip duruyorsunuz… (Yani Hakk davanızdan ve sadakat iddianızdan dönüp hıyanet ettiniz. Siz zaten hâlâ yüzünüzü ve yönünüzü Hakk’tan çeviren dönek kimselersiniz!)

  • 6:151

    De ki: “Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi (hiçbir şekilde) asla ortak koşmayın. Ana-Baba’ya ihsan ve ikramla (hizmet yapın, kalplerini kırmayın ve isyandan sakının), yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeye (kalkışmayın. Nüfus planlaması bahanesiyle anne karnında şekillenmiş bebekleri aldırmayın.) Sizin de, onların da, rızıklarını Bizim verdiğimizi (unutmayın.) Çirkin kötülüklerin (her türlü fuhuş ve rezaletlerin) açığına da, gizli saklısına da yaklaşmayın. (Savaş, eşkıyalık, devlete isyan, adam öldürmek gibi) Hak etmeleri dışında, Allah’ın haram kıldığı hiçbir cana kıymayın. İşte böylece (Allah) bunlarla size emredip tavsiyede bulunuyor (huzur ve kurtuluş yolunu öğretiyor). Umulur ki akıl erdirir (ve düşünüp gereğince amel edersiniz).”

  • 6:152

    Yetimin (sahipsiz ve çaresiz kimselerin) malına da (hırsızlık ve haksızlık niyetiyle) yaklaşmayın. Ancak büluğa erişinceye (kendi malına sahiplik edecek çağa gelinceye) kadar (hem mallarını bereketlendirmek hem de geçimlerini temin etmek gibi) güzel bir niyetle (mallarını kullanabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz hiçbir kimseye gücünün yetmeyeceği bir teklifte bulunmayız. (Şahitlik ve bilirkişilik için) Konuştuğunuz zaman ise, yakınlarınız(ın aleyhine) bile olsa adaletli davranın (doğruluktan ve hakkaniyetten ayrılmayın!) Allah’a verdiğiniz sözü tutun (ahdine vefa gösterin). İşte (Allah) bunlarla size tavsiye (emr)etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”

  • 6:153

    Ve şüphesiz işte Benim (sağlam ve şaşmaz olan) dosdoğru yolum budur. Bu yola tâbi olun. (Bozuk ve başka) Yollara uymayın, ki o (yanlış) yollar sizi O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır! Böylece (sapıtmaktan) korunmanız için (Allah) size bunları öğüt verip uyarıyor (olur ki gerçeği görürsünüz).

  • 7:33

    De ki: "Rabbim kesinlikle ve sadece (şunları) haram kılmıştır; fahşayı (çirkin hayâsızlıkları, zinayı ve livatayı) -onlardan açıkta olanlarını ve gizli yapılanlarını-, (çeşitli) günahlara bulaşmayı, (devlete ve toplum düzenine karşı) haklı bir nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı', kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyleri (ve şahısları) Allah’a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz (asılsız) şeyleri konuşup uydurmayı (yasaklamıştır.)

  • 22:30

    İşte böyle; kim Allah'ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için elbette hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar (haram sayılanlar) dışındaki hayvanlar helâl kılınmıştır. Öyle ise iğrenç bir pislik olan putlara (şeytani sistem olan tağutlara tapınmaktan) sakının ve yalan söz söylemekten de (kesinlikle) kaçının (ki rızama ve huzura erişesiniz.)

  • 23:86

    De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?”

  • 31:14

    Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) da emir ve tavsiye ettik. Çünkü annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması ise, iki yıl içinde (tamamlanır). Bu nedenle ‘hem Bana, hem anne ve babana şükret ki, dönüş yalnız Banadır.’ (Şükür mü, nankörlük mü yaptığınızın hesabı sorulacaktır.)

  • 41:34

    (Elbette) İyilikle kötülük asla bir olmaz. Sen (insanları Hakka davet ederken, şahsına yapılacak) kötülükleri en güzel şekilde karşıla (ve savuşturmaya çalış). O zaman (bir de bakarsın ki) aranızda düşmanlık bulunan kimse bile, sanki sıcak ve sadık bir dost oluvermiştir.

  • 42:36

    Size (burada) verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah katında bulunanlar ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir.

  • 42:37

    (Gerçek mü’minler;) Büyük günahlardan ve çirkin utanmazlıklardan (fuhşiyattan) kaçınıp çekinenlerdir ve kızdıkları-gazaplandıkları zaman da affedip bağışlayabilen (kimse)lerdir.

  • 42:38

    Onlar Rablerinin (her emrine) icabet ederler, namazı dosdoğru yerine getirirler, (devlet, millet ve hükümet) işlerinde meşveret ederler (ülkeyi danışma ve dayanışma sonucu alınan ortak kararla yönetirler.) Kendilerine verdiğimiz rızıktan da (Allah yolunda) harcayıp infak ederler. [Not: Bu ayet, cumhuriyete ve demokratik yönetime işarettir.]

  • 42:39

    (Olgun ve onurlu mü’minler;) Bir haksızlığa uğradıkları (temel insan haklarına tecavüze kalkışıldığı) zaman; yardımlaşarak (tüm haklarını koruyacak kurum ve kuralları oluşturarak) birlikte (ortak savunma paktı geliştirip) harekete geçenlerdir.

  • 42:40

    (Ancak) Kötülüğün cezası yine onun misli gibi (onun kadar) bir kötülüktür. (Fazlası zulümdür.) Kim de (intikam imkânı ve fırsatı eline geçince) affedip bağışlarsa ve ıslah edip barışı sağlarsa onun mükâfatı da Allah’a aittir. Doğrusu O (Allah) zalimleri asla sevmez (sevmeyecektir).

  • 42:41

    Kim zulme (ve saldırıya) uğradıktan sonra (zalimler etkisiz bırakılıp cezalandırılmak suretiyle) nusret bulup (hakkını alır ve huzura kavuşursa), artık onlar (saldırganlar) aleyhine (işkence, hakaret ve temel insan haklarından mahrum etme gibi) bir yol ve izin verilmiş değildir.

  • 42:42

    Ancak insanlara zulüm yapan, yeryüzünde (ülkesinde ve bölgesinde) haksız yere (ve ahlâksız şekilde) bağiy’liğe kalkışıp (çete kuran, isyan ve anarşi çıkaran)ların aleyhine yol ve izin verilmiştir. (Bunların fitne ve fesadını önleyici tedbirlere müsaade edilmiştir.) İşte acıklı (ve caydırıcı) azap-ceza bunlar içindir.

  • 42:43

    Fakat (şahsi haksızlıklara) sabreden ve bağışlayıp vazgeçen kimsenin bu hareketi; muhakkak “azmi'l-umur”dan=Büyük özverili, değerli ve şerefli davranışlardan (teşekküre değer bir harekettir).

  • 49:9

    Şayet mü'minlerden iki (grup veya) topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin (ve İslam ümmeti ve ülkeleri arasında bunu sağlayacak etkin teşkilat ve tedbirler geliştirin). Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık azgınlık ve saldırganlığa kalkışanla, Allah'ın emrine (adil barış ve uzlaşma hükümlerine) dönünceye kadar mücadele edin; eğer sonunda (saldırgan taraf Allah'ın emrini kabul edip barışa) dönerse, bu durumda adaletle aralarını buluverin ve (her konuda) adil (ve insaflı) hareket edin. Şüphesiz Allah, adil olanları (karar verirken titiz ve dikkatli davrananları) sever (ve sahiplenir).

  • 49:10

    (Unutmayınız ki!) Ancak (ve muhakkak) mü'minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin (ve bu amaçla, yeryüzünde etkin ve yetkin bir barış ve bereket düzenini yerleştirin) ve Allah'tan korkup (haksızlık ve ahlâksızlıktan) sakınıverin; umulur ki esirgenirsiniz.

  • 49:11

    Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

  • 49:12

    Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) Zandan (ve tahmini kurgulardan) çoğunlukla kaçının; çünkü zannın (haksız ve alâkasız olan) bir kısmı günahtır (ve yalandır. Ve sakın) tecessüs de yapmayın (birbirinizin gizli ve ayıp yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte (nasıl) bundan tiksindiniz. (Öyle ise) Allah'tan korkup (başkalarına kötülük düşünmekten ve küçük düşürmekten) sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok Esirgeyendir.

  • 58:9

    “Ey iman edenler! (Birileriyle) Gizli konuşmanız (gerektiği) zaman da; (sakın) günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere (ve dolayısıyla Müslümanları adaletle idare eden yöneticilere haksız yere) karşı gelmeyi fısıldaşmayın! (Fesatçılık ve fırsatçılık yapmayın.) Ancak iyilik yapmayı, takvayı (Allah’a karşı gelmekten; kötülük ve küfürden uzak durmayı) hatırlatıp (hayırlı telkinler yaparak) konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.

  • 74:3

    Sadece Rabbini tekbir edip yücelt! (Ve O’nun İlahi sıfatlarını anlatıp duyur.)

  • 74:4

    (Bu tebliğ vazifesini yaparken de) Elbiseni, (bineğini, çevreni, dış görünüş ve halini daima) tertemiz tut! (Aleyhinde konuşacak ve bahane arayacak tipleri böylelikle sustur!)

  • 74:5

    (Her çeşit zahiri kirden) Pislikten ve çirkinlikten (şirkten, kötülükten, menfaatperestlikten, kalbi ve beyni çürümüş tiplerden ve sistemlerden hicret ederek) kaçınıp uzak dur! (Haksızlık ve ahlâksızlıkta inat edenlerle, hakikat aşkına Sana biat ve itaat edenleri tanıyıp ayırmaya bak; cahiliye toplumundan ayrı ve farklı bir cemaat ve çekirdek kadro oluştur!..)

  • 74:6

    (Ey Nebim! Sakın karşılığında) “Daha fazla istekte bulunmak (ve başa kakmak) için iyilik yapma!” (Yaptığın hizmeti, çektiğin zahmeti ve yüklendiğin külfeti; “bunları başkaları yapamaz, kimse altından kalkamaz, bu iyiliklerimin karşılığı bulunmaz” diye, ibadet ve iyilikleri gözünde büyütme, insanlara minnet etme, onlara sıkıntı verme, az bir şey verip, karşılığında çok şey istemek, Dinen ve vicdanen ne kadar uygundur?!)

  • 74:7

    (Ey Nebiyyi Zişan!) Rabbin için sabret. (Ki; çok zor, zahmetli ve uzun vadeli bir imtihan sürecine girmiş oluyorsun, kâinat çapında önemli ve azametli bir inkılâp dönemine erişmiş ve kutsal elçilik görevine getirilmiş bulunuyorsun. Bütün düşman çevrelere ve şeytani güçlere karşı en büyük dayanağın ve kuvvet kaynağın, sabır, metanet ve dirayettir. İşte bu yüzden Allah yolundaki sıkıntılara göğüs gerip dayanıver ki, zafere ve Rıza-i İlahi’ye ulaşmanın yegâne çaresi ve reçetesi budur.)

  • 2:83

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

    Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk yapmayın, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara (ihsanda bulunup) iyilikle davranın, (onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayın;) insanlara güzel söz söyleyin (güler yüz gösterin), namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, (sözünüzden ve özünüzden) döndünüz ve (hâlâ) yüz çevirip duruyorsunuz… (Yani Hakk davanızdan ve sadakat iddianızdan dönüp hıyanet ettiniz. Siz zaten hâlâ yüzünüzü ve yönünüzü Hakk’tan çeviren dönek kimselersiniz!)

  • 6:151

    قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    De ki: “Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi (hiçbir şekilde) asla ortak koşmayın. Ana-Baba’ya ihsan ve ikramla (hizmet yapın, kalplerini kırmayın ve isyandan sakının), yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeye (kalkışmayın. Nüfus planlaması bahanesiyle anne karnında şekillenmiş bebekleri aldırmayın.) Sizin de, onların da, rızıklarını Bizim verdiğimizi (unutmayın.) Çirkin kötülüklerin (her türlü fuhuş ve rezaletlerin) açığına da, gizli saklısına da yaklaşmayın. (Savaş, eşkıyalık, devlete isyan, adam öldürmek gibi) Hak etmeleri dışında, Allah’ın haram kıldığı hiçbir cana kıymayın. İşte böylece (Allah) bunlarla size emredip tavsiyede bulunuyor (huzur ve kurtuluş yolunu öğretiyor). Umulur ki akıl erdirir (ve düşünüp gereğince amel edersiniz).”

  • 6:152

    وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۚ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِۚ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۚ وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُواۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ

    Yetimin (sahipsiz ve çaresiz kimselerin) malına da (hırsızlık ve haksızlık niyetiyle) yaklaşmayın. Ancak büluğa erişinceye (kendi malına sahiplik edecek çağa gelinceye) kadar (hem mallarını bereketlendirmek hem de geçimlerini temin etmek gibi) güzel bir niyetle (mallarını kullanabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz hiçbir kimseye gücünün yetmeyeceği bir teklifte bulunmayız. (Şahitlik ve bilirkişilik için) Konuştuğunuz zaman ise, yakınlarınız(ın aleyhine) bile olsa adaletli davranın (doğruluktan ve hakkaniyetten ayrılmayın!) Allah’a verdiğiniz sözü tutun (ahdine vefa gösterin). İşte (Allah) bunlarla size tavsiye (emr)etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”

  • 6:153

    وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

    Ve şüphesiz işte Benim (sağlam ve şaşmaz olan) dosdoğru yolum budur. Bu yola tâbi olun. (Bozuk ve başka) Yollara uymayın, ki o (yanlış) yollar sizi O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır! Böylece (sapıtmaktan) korunmanız için (Allah) size bunları öğüt verip uyarıyor (olur ki gerçeği görürsünüz).

  • 7:33

    قُلْ اِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْاِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَاَنْ تُشْرِكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًا وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    De ki: "Rabbim kesinlikle ve sadece (şunları) haram kılmıştır; fahşayı (çirkin hayâsızlıkları, zinayı ve livatayı) -onlardan açıkta olanlarını ve gizli yapılanlarını-, (çeşitli) günahlara bulaşmayı, (devlete ve toplum düzenine karşı) haklı bir nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı', kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyleri (ve şahısları) Allah’a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz (asılsız) şeyleri konuşup uydurmayı (yasaklamıştır.)

  • 22:30

    ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ

    İşte böyle; kim Allah'ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için elbette hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar (haram sayılanlar) dışındaki hayvanlar helâl kılınmıştır. Öyle ise iğrenç bir pislik olan putlara (şeytani sistem olan tağutlara tapınmaktan) sakının ve yalan söz söylemekten de (kesinlikle) kaçının (ki rızama ve huzura erişesiniz.)

  • 23:86

    قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ

    De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?”

  • 31:14

    وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ

    Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) da emir ve tavsiye ettik. Çünkü annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması ise, iki yıl içinde (tamamlanır). Bu nedenle ‘hem Bana, hem anne ve babana şükret ki, dönüş yalnız Banadır.’ (Şükür mü, nankörlük mü yaptığınızın hesabı sorulacaktır.)

  • 41:34

    وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ

    (Elbette) İyilikle kötülük asla bir olmaz. Sen (insanları Hakka davet ederken, şahsına yapılacak) kötülükleri en güzel şekilde karşıla (ve savuşturmaya çalış). O zaman (bir de bakarsın ki) aranızda düşmanlık bulunan kimse bile, sanki sıcak ve sadık bir dost oluvermiştir.

  • 42:36

    فَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ

    Size (burada) verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah katında bulunanlar ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir.

  • 42:37

    وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ

    (Gerçek mü’minler;) Büyük günahlardan ve çirkin utanmazlıklardan (fuhşiyattan) kaçınıp çekinenlerdir ve kızdıkları-gazaplandıkları zaman da affedip bağışlayabilen (kimse)lerdir.

  • 42:38

    وَالَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۖ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْۖ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۚ

    Onlar Rablerinin (her emrine) icabet ederler, namazı dosdoğru yerine getirirler, (devlet, millet ve hükümet) işlerinde meşveret ederler (ülkeyi danışma ve dayanışma sonucu alınan ortak kararla yönetirler.) Kendilerine verdiğimiz rızıktan da (Allah yolunda) harcayıp infak ederler. [Not: Bu ayet, cumhuriyete ve demokratik yönetime işarettir.]

  • 42:39

    وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَ

    (Olgun ve onurlu mü’minler;) Bir haksızlığa uğradıkları (temel insan haklarına tecavüze kalkışıldığı) zaman; yardımlaşarak (tüm haklarını koruyacak kurum ve kuralları oluşturarak) birlikte (ortak savunma paktı geliştirip) harekete geçenlerdir.

  • 42:40

    وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ

    (Ancak) Kötülüğün cezası yine onun misli gibi (onun kadar) bir kötülüktür. (Fazlası zulümdür.) Kim de (intikam imkânı ve fırsatı eline geçince) affedip bağışlarsa ve ıslah edip barışı sağlarsa onun mükâfatı da Allah’a aittir. Doğrusu O (Allah) zalimleri asla sevmez (sevmeyecektir).

  • 42:41

    وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ

    Kim zulme (ve saldırıya) uğradıktan sonra (zalimler etkisiz bırakılıp cezalandırılmak suretiyle) nusret bulup (hakkını alır ve huzura kavuşursa), artık onlar (saldırganlar) aleyhine (işkence, hakaret ve temel insan haklarından mahrum etme gibi) bir yol ve izin verilmiş değildir.

  • 42:42

    اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Ancak insanlara zulüm yapan, yeryüzünde (ülkesinde ve bölgesinde) haksız yere (ve ahlâksız şekilde) bağiy’liğe kalkışıp (çete kuran, isyan ve anarşi çıkaran)ların aleyhine yol ve izin verilmiştir. (Bunların fitne ve fesadını önleyici tedbirlere müsaade edilmiştir.) İşte acıklı (ve caydırıcı) azap-ceza bunlar içindir.

  • 42:43

    وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ۟

    Fakat (şahsi haksızlıklara) sabreden ve bağışlayıp vazgeçen kimsenin bu hareketi; muhakkak “azmi'l-umur”dan=Büyük özverili, değerli ve şerefli davranışlardan (teşekküre değer bir harekettir).

  • 49:9

    وَاِنْ طَٓائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَاۚ فَاِنْ بَغَتْ اِحْدٰيهُمَا عَلَى الْاُخْرٰى فَقَاتِلُوا الَّت۪ي تَبْغ۪ي حَتّٰى تَف۪ٓيءَ اِلٰٓى اَمْرِ اللّٰهِۚ فَاِنْ فَٓاءَتْ فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَاَقْسِطُواۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

    Şayet mü'minlerden iki (grup veya) topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin (ve İslam ümmeti ve ülkeleri arasında bunu sağlayacak etkin teşkilat ve tedbirler geliştirin). Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık azgınlık ve saldırganlığa kalkışanla, Allah'ın emrine (adil barış ve uzlaşma hükümlerine) dönünceye kadar mücadele edin; eğer sonunda (saldırgan taraf Allah'ın emrini kabul edip barışa) dönerse, bu durumda adaletle aralarını buluverin ve (her konuda) adil (ve insaflı) hareket edin. Şüphesiz Allah, adil olanları (karar verirken titiz ve dikkatli davrananları) sever (ve sahiplenir).

  • 49:10

    اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟

    (Unutmayınız ki!) Ancak (ve muhakkak) mü'minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin (ve bu amaçla, yeryüzünde etkin ve yetkin bir barış ve bereket düzenini yerleştirin) ve Allah'tan korkup (haksızlık ve ahlâksızlıktan) sakınıverin; umulur ki esirgenirsiniz.

  • 49:11

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

    Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir (sıfat ve) isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

  • 49:12

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَح۪يمٌ

    Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) Zandan (ve tahmini kurgulardan) çoğunlukla kaçının; çünkü zannın (haksız ve alâkasız olan) bir kısmı günahtır (ve yalandır. Ve sakın) tecessüs de yapmayın (birbirinizin gizli ve ayıp yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte (nasıl) bundan tiksindiniz. (Öyle ise) Allah'tan korkup (başkalarına kötülük düşünmekten ve küçük düşürmekten) sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok Esirgeyendir.

  • 58:9

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

    “Ey iman edenler! (Birileriyle) Gizli konuşmanız (gerektiği) zaman da; (sakın) günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere (ve dolayısıyla Müslümanları adaletle idare eden yöneticilere haksız yere) karşı gelmeyi fısıldaşmayın! (Fesatçılık ve fırsatçılık yapmayın.) Ancak iyilik yapmayı, takvayı (Allah’a karşı gelmekten; kötülük ve küfürden uzak durmayı) hatırlatıp (hayırlı telkinler yaparak) konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.

  • 74:3

    وَرَبَّكَ فَكَبِّرْۙ

    Sadece Rabbini tekbir edip yücelt! (Ve O’nun İlahi sıfatlarını anlatıp duyur.)

  • 74:4

    وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ

    (Bu tebliğ vazifesini yaparken de) Elbiseni, (bineğini, çevreni, dış görünüş ve halini daima) tertemiz tut! (Aleyhinde konuşacak ve bahane arayacak tipleri böylelikle sustur!)

  • 74:5

    وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ

    (Her çeşit zahiri kirden) Pislikten ve çirkinlikten (şirkten, kötülükten, menfaatperestlikten, kalbi ve beyni çürümüş tiplerden ve sistemlerden hicret ederek) kaçınıp uzak dur! (Haksızlık ve ahlâksızlıkta inat edenlerle, hakikat aşkına Sana biat ve itaat edenleri tanıyıp ayırmaya bak; cahiliye toplumundan ayrı ve farklı bir cemaat ve çekirdek kadro oluştur!..)

  • 74:6

    وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ

    (Ey Nebim! Sakın karşılığında) “Daha fazla istekte bulunmak (ve başa kakmak) için iyilik yapma!” (Yaptığın hizmeti, çektiğin zahmeti ve yüklendiğin külfeti; “bunları başkaları yapamaz, kimse altından kalkamaz, bu iyiliklerimin karşılığı bulunmaz” diye, ibadet ve iyilikleri gözünde büyütme, insanlara minnet etme, onlara sıkıntı verme, az bir şey verip, karşılığında çok şey istemek, Dinen ve vicdanen ne kadar uygundur?!)

  • 74:7

    وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ

    (Ey Nebiyyi Zişan!) Rabbin için sabret. (Ki; çok zor, zahmetli ve uzun vadeli bir imtihan sürecine girmiş oluyorsun, kâinat çapında önemli ve azametli bir inkılâp dönemine erişmiş ve kutsal elçilik görevine getirilmiş bulunuyorsun. Bütün düşman çevrelere ve şeytani güçlere karşı en büyük dayanağın ve kuvvet kaynağın, sabır, metanet ve dirayettir. İşte bu yüzden Allah yolundaki sıkıntılara göğüs gerip dayanıver ki, zafere ve Rıza-i İlahi’ye ulaşmanın yegâne çaresi ve reçetesi budur.)