Ahde vefa

  • 2:27

    (O fasıklar ki) Onu kesin olarak onayladıktan (ve hakikatin farkına vardıktan) sonra, Allah’ın ahdini (Cenab-ı Hakka verilen iman ve itaat sözlerini) bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi (akrabalık, arkadaşlık ve Hakk davayla irtibat bağlarını) ise koparırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte bunlar hüsrana (düş kırıklığına ve pişmanlığa) uğrayanlardır.

  • 2:40

    Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, (iman, itaat ve cihad sözünüzü bozmayın) ki; Ben de ahdinize (devlet, nimet ve cennet va’adime) bağlı kalayım. Ve yalnızca Benden korkun (Bana sığının)!

  • 2:63

    (Ey Beni İsrail!) Hani o zaman sizden misak (sağlam bir söz ve ahit) almış ve (kahrımızı ve kudret harikamızı göresiniz diye) Tûr'u üstünüze yükseltmiştik (Tûr Dağı'nı göğe doğru kaldırıp üstünüze düşecek gibi göstermiştik ve demiştik ki:) "Size verdiğimize (Tevrat hükümlerine ve Hz. Musa’nın öğütlerine) sımsıkı yapışın ve onda olanı (İlahi kuralları sürekli) hatırlayıp (uygulayın, olur) ki böylelikle (küfür ve kötülükten) sakınasınız (takvaya ulaşıp korunasınız)."

  • 2:80

    (Yahudiler ve bütün gafiller, şeytani bir aldanışla) Dediler ki: 'Sayılı günlerin dışında, (ahirette) ateş asla bize değmeyecektir.' (Biz seçkin ve sevimli kullarız, nasipli ve kıymetli insanlarız, hangi günahı işlesek yine de bize azap edilmeyecektir.) De ki: “Allah katından bir ahit mi aldınız? -Ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı (yalan uydurup hiç) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz (ve sapıtıyorsunuz)?”

  • 2:83

    Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk yapmayın, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara (ihsanda bulunup) iyilikle davranın, (onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayın;) insanlara güzel söz söyleyin (güler yüz gösterin), namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, (sözünüzden ve özünüzden) döndünüz ve (hâlâ) yüz çevirip duruyorsunuz… (Yani Hakk davanızdan ve sadakat iddianızdan dönüp hıyanet ettiniz. Siz zaten hâlâ yüzünüzü ve yönünüzü Hakk’tan çeviren dönek kimselersiniz!)

  • 2:84

    (Yine hatırlayınız ki) Hani o zaman sizden, "Birbirinizin kanını akıtmayın, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye misak (kesin söz) almıştık. Sonra sizler bunu (kararlı bir şekilde) onaylamıştınız, üstelik (bazı gerçeklere bizzat) şahitlik yapmıştınız. (Bütün bunların unutulduğunu zannetmek gaflettir.)

  • 2:93

    Hani sizden misak (kesin söz) almış ve Tûr'u (kaldırıp) üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve (emirlerini) dinleyin" (demiştik). Onlar ise (tam aksine): “Dinledik ve (ama) isyan ettik” demişlerdi. (İşte bu) İnkârları yüzünden (altın) buzağı (servet tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "Eğer (gerçekten) inanıyorsanız, (düşünüp söyleyin, bu bâtıl) inancınız size ne kötü şeyler emredip durmaktadır?” (Ve bugünkü münafıkların tavrı da aynıdır; acaba bu nasıl bir imandır ki, vicdanları Siyonist Yahudiler ve Haçlı emperyalistlerle dostluk kurmaktan ve onlara tâbi olmaktan rahatsızlık duymamaktadır?)

  • 2:100

    (Yahudiler) Ne zaman bir ahitte bulundularsa (kiminle anlaşma yaptılarsa), içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Doğrusu, onların çoğu iman etmez (sapkınlardır).

  • 2:124

    Hani hatırlayın ki, bir dönem Rabbi, birtakım kelimeler (emir ve hükümler)le, İbrahim’i imtihan etmişti. (İbrahim de) O kelimeleri (Allah’a verdiği sözleri) eksiksiz yerine getirmişti. (Allah ise bunlara karşılık:) “Ben seni bütün insanlara imam (önder, örnek ve rehber) kılacağım” demişti. (İbrahim:) “Ya soyumdan olanlar? (Onlara ne verilecek?)” deyince (Allah: Bu va’adim mü’min ve müstakimler için geçerlidir.) “Zalimler Benim ahdime erişemez” demişti.

  • 2:177

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 3:76

    Hayır (söyledikleri doğru değildir), kim ahdine vefa eder (emanetini yerine getirir) ve Allah’tan korkarsa (zulüm, kötülük ve nankörlükten sakınırsa) şüphesiz Allah takva sahiplerini sever.

  • 3:77

    Allah’ın ahdini (ve Hakk davasına bağlı kalacakları hususundaki sadakat) yeminlerini, (sonradan makam ve menfaat hırsıyla) az bir paha (yani dünyalık değersiz şeyler) karşılığı satanlar (var ya), işte onlar için ahirette hiçbir pay (paye ve şeref) olmayacaktır, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar (dinlerini ve davalarını dünyalık çıkarına satanlar) için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır. (Dünyada zillet ve hezimeti, ahirette ise cehennemi hak etmişlerdir.)

  • 3:81

    Hani o vakit Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size Kitap ve hikmetten (doğru bilgiler) vereceğim, sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde ise ona hemen ve kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız" buyurmuştu. (Ardından:) "Bunu (onaylayıp kabul ve) ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" (diye sormuştu.) Onlar ise: "İkrar ettik!" (Kabullendik) demişlerdi de (bunun üzerine Rabbimiz de:) "Öyleyse şahit olun, Ben de sizinle beraber şahit olanlardanım" demişti.

  • 3:183

    "Allah bize (kendiliğinden oluşan bir) ateşin yiyeceği (yakıp bitireceği şekilde, mucize olarak gökten inen) bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamız (gerektiği) konusunda ahit (yemin ve öğüt) verdi" (şeklinde asılsız iddialarda bulunup, mucize bekliyoruz) diyenlere de ki: "Şüphesiz, Benden önce nice elçiler, apaçık belgelerle ve söyledikleriniz (cinsinden mucizelerle) geldi; eğer siz doğru idiyseniz, o halde (inanıp itaat edeceğiniz yerde) onları ne diye öldürüverdiniz?"

  • 3:187

    Vaktiyle Allah, kendilerine kitap verilenlerden; “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız (ilmi ve İslami gerçekleri asla) saklamayacaksınız!” diye söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü kulak ardına attılar. (Allah rızasını) Az bir dünyalığa sattılar ve çok çirkin bir alışveriş yaptılar (elbette kazandıkları kötü ve murdardır).

  • 4:21

    Onu (kadınlarınızın mehir hakkını ve harcadıklarınızı) nasıl geri alırsınız ki, gerçekten birbirinize katılmış ve kaynaşmıştınız. (Karı koca olarak birleşerek içli-dışlı olmuş insanlardınız.) Üstelik onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahit) de almışlardı.

  • 4:90

    Ancak (bunlardan), sizinle aralarında antlaşma bulunan bir kavme sığınanlar, ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basarak size gelmiş olanlar (ayrı, bunlar dokunulmaz)dır. Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece onlar sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa (işinize karışmaz ve içinizi karıştırmazlarsa), artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.

  • 5:1

    Ey iman edenler! “Akit”lerinizi (Rabbinize ve birbirinize verdiğiniz sözlerinizi ve yaptığınız anlaşma metinlerinizi) yerine getirin. (Hacc ve umrede) İhramlı iken avlanmayı helâl saymamak şartıyla ve (şimdi) size okunacaklar dışta tutulmak üzere, (diğer bütün) hayvanlar size helâl kılındı. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.

  • 5:7

    Allah'ın üzerinizdeki nimetini (unutmayın) ve: "İşittik ve itaat ettik" dediğinizde sizi, Kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) hatırlayın (ve ona göre davranın). Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilip durmaktadır.

  • 5:12

    Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almış (ve onları denemişti). Onlardan on iki güvenilir-gözetleyici (başkan seçip) göndermiştik. Ve Allah onlara şöyle demişti: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz (ahiret yatırımı olarak hayır hasenata yönelirseniz), şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr ederse, o kesinlikle dümdüz bir yoldan sapmıştır."

  • 5:13

    (Buna rağmen) Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları (İsrailoğullarını) lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık (vicdanlarını kararttık). Onlar, (Allah'ın kitabındaki ve resmi evraklardaki) kelimeleri konuldukları yerlerden (İlahi hedef ve hikmetlerinden) saptırıp çarpıtmaktadırlar. (Yahudiler ve onlara benzeyen bel’am tipli âlimler; Kur’ani kelime ve kavramları da yanlış yorumlayarak dinde tahrifat yapmakta, haksız kazanç peşinde koşmaktadırlar. Maalesef) Kendilerine hatırlatılan şeyden (uyarılardan yararlanıp) hisse kapmayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan (Yahudilerin hain takımından) sürekli ihanet görüp durursun. Yine de onları (kazanmak ve daha da azdırmamak için) affet, (hazımsız ve saygısız tavırlarına) aldırış etme. Şüphesiz Allah, muhsinleri (iyilik sahiplerini) sever (ve sahip çıkacaktır).

  • 5:14

    (Bunun gibi) "Biz Nasraniyiz-Hristiyanız" diyen kimselerden de (Allah'ın peygamberlerine, kitaplarına inanıp itaat edeceklerine dair) söz (ahd-ü misak) almıştık. Ama onlar da kendilerine hatırlatılan uyarılardan ders (pay ve haz) almayı unuttular. Bu yüzden kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. (Bu nedenle Hristiyanlar çok farklı ve aykırı mezhep ve ekollere ayrılıvermişlerdir.) Allah, yapageldikleri (sinsi ve suni) şeyleri ileride onlara (tek tek) haber verecektir.

  • 5:70

    Andolsun, Biz İsrailoğullarından kesin söz (misak) almış ve onlara elçiler göndermiştik. (Ancak) Onlara, ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen şeyler (bildiren) bir elçi geldiyse, bir kısmını yalanlamışlar, bazısını da öldürmüşlerdi.

  • 7:102

    Ama onların çoğunda 'verdikleri söze bağlılık' (ahde vefa) bulamadık, ancak onların çoğunu (iman ve itaatten çıkan) fasıklar (yoldan sapanlar) olarak bulup (yakaladık. Maalesef her asırda çoğunluk kendi hevâsına ve dünyalık hesabına dalan insanlardı.)

  • 7:134

    (Sonunda) Başlarına (dayanılmaz) iğrenç bir azap çökünce (bütün suları ve süt cinsinden içecekleri, kirli ve zehirli bir kızıl kana dönüşünce): “Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahit adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz” diye (yalvarmaya yöneldiler).

  • 7:169

    Onların ardından yerlerine, kitaba mirasçı (İlahi kurallardan haberi ve payı) olan (Tevrat’ı -daha sonra Kur’an’ı- okuyan ama uymayan) birtakım '(kötü) kimseler' geçti. (Bunlar imkân ve iktidar fırsatı bulunca) Şu değersiz olan (dünya)nın geçici yararını alıyor ve: (Nasıl olsa) "İleride bağışlanacağız" diyerek (her türlü zulüm ve ahlâksızlığı yapıyorlardı,) bunun benzeri bir yarar (haram ve haksız bir kazanç fırsatı) gelince onu da alıyorlardı. Halbuki kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi konuşmayacaklarına (din adına yalan uydurmayacaklarına ve halkı aldatmayacaklarına) ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı? Ve maalesef onlar (Kitabın) içinde olanı okudular (ama hükümlerine uymadılar. Oysa Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz?

  • 8:72

    Gerçek şu ki; iman edenler, (Hakk ve hayır tarafına) hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (mücahitleri ve hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin (gerçek) velisi (ve destekçisi) olanlar bunlardır. İman edip de (Bâtıl’dan Hakka) hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz (koruma ve kollama mecburiyetiniz) yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, (onlara) yardım (ve destek vermek) üzerinizde bir yükümlülük gereğidir. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 8:74

    Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki (hicret edenleri) barındırdılar ve yardım ettiler; işte onlar (Muhacirin ve Ensar) gerçek (hakkıyla) mü'minlerdir ve onlar için (günahlardan) bağışlanma ve (cennette) bol ve üstün rızık vardır. (Büyük nimet ve faziletlere erişeceklerdir.)

  • 8:75

    Bundan sonra da, (gerçekten) iman edip (dinleri ve davaları uğrunda) hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar da sizdendirler. Akrabalar ise, Allah'ın Kitabına göre (mirasta) birbirlerine (yakınlık derecesi nispetinde) önceliklidirler. Doğrusu Allah her şeyi Bilendir.

  • 13:20

    Onlar (temiz akıl ve vicdan sahipleri) Allah (adına verdikleri) ahitlerine vefa gösterenler ve misaklarını (biat edip, Hakk davasına sadık kalacakları yolundaki sözlerini) bozup değiştirmeyenlerdir. (Ahdini bozup bâtıla kayanlar, Kur’an’ın gerçek olduğundan şüpheye düşenlerdir.)

  • 13:25

    Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar (Hakk’tan ve hayırdan cayıp kaytaranlar), Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi (akrabalık ve Hakk davayla alâkadarlık münasebetini ve ümmet sorumluluğu bilincini) kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar (var ya); işte lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı (dünya ve ahiret azabı) da onlar içindir.

  • 16:91

    (İslam’a uygun olarak bir konuda) Ahitleştiğiniz (senetleşip sözleştiğiniz) zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin, (böyle sağlamca) pekiştirdikten sonra yeminleri bozup çiğnemeyin; çünkü Allah'ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.

  • 16:95

    Allah’ın ahdini (Hakk adına verdiğiniz garantileri ve sözleşmeleri basit dünyalık çıkarlar karşılığı) değersiz bir menfaate satmayın. Eğer (iyice düşünüp) bilirseniz Allah katında olan, (samimiyet ve gayret ehli mü’minlere va’ad edilmiş bulunan) sizin için daha hayırlıdır (ve gereklidir).

  • 17:34

    Ergenlik çağına (kârını ve zararını bilecek akli ve bedeni olgunluğa) erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın; ancak (o malı bereketlendirmek ve yetimleri besleyip büyütmek gibi) en güzel bir niyet ve gayretle olması başkadır. Ahde (verdiğiniz sözlere, biat ve itaat akdine) vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.

  • 19:78

    (Her istediği makam ve mala erişeceğini iddia eden kişi) O gayba muttali (gizli bilgilere vakıf birisi) midir, yoksa Rahman’ın katında (her dediği ve hayal ettiği doğru çıkacak diye) bir ahit mi almıştır?

  • 19:87

    Rahman’ın katında ahit almışların (samimi ve seçkin kullarının) dışında (onlar asla) şefaate de malik olmayacaklardır.

  • 23:8

    (Ve yine kurtuluşa erecek mü’minler şunlardır ki;) Onlar (borç, rehin ve oy verme gibi) emanetlerine ve verdikleri sözlere (ve sözleşme senetlerine) riayet (ve sadakat) üzerindedirler.

  • 23:9

    Onlar (kurtuluşa ulaşanlar), salavâtını (bütün Kur’an ahkâmını ve İslami kurumları) da (titizlikle) korumak (için cehdü gayret gösterenlerdir). [Not: Hacc Suresi 40. Ayetinde “Salavât” dini kurumlar için kullanılmıştır.]

  • 43:49

    Ve (nihayet) onlar (Hz. Musa’ya dönerek) dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; (ki bu belaları üstümüzden kaldırsın,) gerçekten biz (o takdirde) hidayete gelmiş olacağız."

  • 48:10

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah'ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.

  • 2:27

    اَلَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ۖ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

    (O fasıklar ki) Onu kesin olarak onayladıktan (ve hakikatin farkına vardıktan) sonra, Allah’ın ahdini (Cenab-ı Hakka verilen iman ve itaat sözlerini) bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi (akrabalık, arkadaşlık ve Hakk davayla irtibat bağlarını) ise koparırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte bunlar hüsrana (düş kırıklığına ve pişmanlığa) uğrayanlardır.

  • 2:40

    يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَوْفُوا بِعَهْد۪ٓي اُو۫فِ بِعَهْدِكُمْ وَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ

    Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, (iman, itaat ve cihad sözünüzü bozmayın) ki; Ben de ahdinize (devlet, nimet ve cennet va’adime) bağlı kalayım. Ve yalnızca Benden korkun (Bana sığının)!

  • 2:63

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

    (Ey Beni İsrail!) Hani o zaman sizden misak (sağlam bir söz ve ahit) almış ve (kahrımızı ve kudret harikamızı göresiniz diye) Tûr'u üstünüze yükseltmiştik (Tûr Dağı'nı göğe doğru kaldırıp üstünüze düşecek gibi göstermiştik ve demiştik ki:) "Size verdiğimize (Tevrat hükümlerine ve Hz. Musa’nın öğütlerine) sımsıkı yapışın ve onda olanı (İlahi kuralları sürekli) hatırlayıp (uygulayın, olur) ki böylelikle (küfür ve kötülükten) sakınasınız (takvaya ulaşıp korunasınız)."

  • 2:80

    وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

    (Yahudiler ve bütün gafiller, şeytani bir aldanışla) Dediler ki: 'Sayılı günlerin dışında, (ahirette) ateş asla bize değmeyecektir.' (Biz seçkin ve sevimli kullarız, nasipli ve kıymetli insanlarız, hangi günahı işlesek yine de bize azap edilmeyecektir.) De ki: “Allah katından bir ahit mi aldınız? -Ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı (yalan uydurup hiç) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz (ve sapıtıyorsunuz)?”

  • 2:83

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

    Hani İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk yapmayın, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara (ihsanda bulunup) iyilikle davranın, (onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayın;) insanlara güzel söz söyleyin (güler yüz gösterin), namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, (sözünüzden ve özünüzden) döndünüz ve (hâlâ) yüz çevirip duruyorsunuz… (Yani Hakk davanızdan ve sadakat iddianızdan dönüp hıyanet ettiniz. Siz zaten hâlâ yüzünüzü ve yönünüzü Hakk’tan çeviren dönek kimselersiniz!)

  • 2:84

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ

    (Yine hatırlayınız ki) Hani o zaman sizden, "Birbirinizin kanını akıtmayın, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye misak (kesin söz) almıştık. Sonra sizler bunu (kararlı bir şekilde) onaylamıştınız, üstelik (bazı gerçeklere bizzat) şahitlik yapmıştınız. (Bütün bunların unutulduğunu zannetmek gaflettir.)

  • 2:93

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواۜ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۜ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِه۪ٓ ا۪يمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

    Hani sizden misak (kesin söz) almış ve Tûr'u (kaldırıp) üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve (emirlerini) dinleyin" (demiştik). Onlar ise (tam aksine): “Dinledik ve (ama) isyan ettik” demişlerdi. (İşte bu) İnkârları yüzünden (altın) buzağı (servet tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "Eğer (gerçekten) inanıyorsanız, (düşünüp söyleyin, bu bâtıl) inancınız size ne kötü şeyler emredip durmaktadır?” (Ve bugünkü münafıkların tavrı da aynıdır; acaba bu nasıl bir imandır ki, vicdanları Siyonist Yahudiler ve Haçlı emperyalistlerle dostluk kurmaktan ve onlara tâbi olmaktan rahatsızlık duymamaktadır?)

  • 2:100

    اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

    (Yahudiler) Ne zaman bir ahitte bulundularsa (kiminle anlaşma yaptılarsa), içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Doğrusu, onların çoğu iman etmez (sapkınlardır).

  • 2:124

    وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَامًاۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ

    Hani hatırlayın ki, bir dönem Rabbi, birtakım kelimeler (emir ve hükümler)le, İbrahim’i imtihan etmişti. (İbrahim de) O kelimeleri (Allah’a verdiği sözleri) eksiksiz yerine getirmişti. (Allah ise bunlara karşılık:) “Ben seni bütün insanlara imam (önder, örnek ve rehber) kılacağım” demişti. (İbrahim:) “Ya soyumdan olanlar? (Onlara ne verilecek?)” deyince (Allah: Bu va’adim mü’min ve müstakimler için geçerlidir.) “Zalimler Benim ahdime erişemez” demişti.

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Ey Müslümanlar!) Yüzlerinizi (namazda şuursuz ve huzursuz biçimde) Doğu'ya veya Batı'ya çevirmeniz (ve ibadette şekilcilikle yetinmeniz) iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah'a, (ve O’na inancın gereği olarak) Ahirete, Meleklere, Kitaba ve Peygamberlere (ve onların getirdikleri dine ve düzene samimiyet ve teslimiyetle) iman etmeniz... Sevdiğiniz malınızı yakınlara, yetimlere (korumasız ve bakımsız olanlara), yoksullara, yolda kalmışlara, isteyen muhtaçlara ve borç altında esir olanlara vermeniz... Namazınızı kılmanız, zekât (vergisini) ödemeniz... Anlaşma ve sözleşmelerinizi yerine getirmeniz, (maddi ve manevi) darlık, hastalık ve cihadın kızışması zamanında sıkıntılara sabretmenizdir... İşte (iman davasında) sadık (ve samimi) olanlar ancak bunlardır... Ve gerçek müttakiler de onlardır.

  • 3:76

    بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ

    Hayır (söyledikleri doğru değildir), kim ahdine vefa eder (emanetini yerine getirir) ve Allah’tan korkarsa (zulüm, kötülük ve nankörlükten sakınırsa) şüphesiz Allah takva sahiplerini sever.

  • 3:77

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Allah’ın ahdini (ve Hakk davasına bağlı kalacakları hususundaki sadakat) yeminlerini, (sonradan makam ve menfaat hırsıyla) az bir paha (yani dünyalık değersiz şeyler) karşılığı satanlar (var ya), işte onlar için ahirette hiçbir pay (paye ve şeref) olmayacaktır, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar (dinlerini ve davalarını dünyalık çıkarına satanlar) için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır. (Dünyada zillet ve hezimeti, ahirette ise cehennemi hak etmişlerdir.)

  • 3:81

    وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ

    Hani o vakit Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size Kitap ve hikmetten (doğru bilgiler) vereceğim, sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde ise ona hemen ve kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız" buyurmuştu. (Ardından:) "Bunu (onaylayıp kabul ve) ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" (diye sormuştu.) Onlar ise: "İkrar ettik!" (Kabullendik) demişlerdi de (bunun üzerine Rabbimiz de:) "Öyleyse şahit olun, Ben de sizinle beraber şahit olanlardanım" demişti.

  • 3:183

    اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

    "Allah bize (kendiliğinden oluşan bir) ateşin yiyeceği (yakıp bitireceği şekilde, mucize olarak gökten inen) bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamız (gerektiği) konusunda ahit (yemin ve öğüt) verdi" (şeklinde asılsız iddialarda bulunup, mucize bekliyoruz) diyenlere de ki: "Şüphesiz, Benden önce nice elçiler, apaçık belgelerle ve söyledikleriniz (cinsinden mucizelerle) geldi; eğer siz doğru idiyseniz, o halde (inanıp itaat edeceğiniz yerde) onları ne diye öldürüverdiniz?"

  • 3:187

    وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

    Vaktiyle Allah, kendilerine kitap verilenlerden; “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız (ilmi ve İslami gerçekleri asla) saklamayacaksınız!” diye söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü kulak ardına attılar. (Allah rızasını) Az bir dünyalığa sattılar ve çok çirkin bir alışveriş yaptılar (elbette kazandıkları kötü ve murdardır).

  • 4:21

    وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًا

    Onu (kadınlarınızın mehir hakkını ve harcadıklarınızı) nasıl geri alırsınız ki, gerçekten birbirinize katılmış ve kaynaşmıştınız. (Karı koca olarak birleşerek içli-dışlı olmuş insanlardınız.) Üstelik onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahit) de almışlardı.

  • 4:90

    اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلًا

    Ancak (bunlardan), sizinle aralarında antlaşma bulunan bir kavme sığınanlar, ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basarak size gelmiş olanlar (ayrı, bunlar dokunulmaz)dır. Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece onlar sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa (işinize karışmaz ve içinizi karıştırmazlarsa), artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.

  • 5:1

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُر۪يدُ

    Ey iman edenler! “Akit”lerinizi (Rabbinize ve birbirinize verdiğiniz sözlerinizi ve yaptığınız anlaşma metinlerinizi) yerine getirin. (Hacc ve umrede) İhramlı iken avlanmayı helâl saymamak şartıyla ve (şimdi) size okunacaklar dışta tutulmak üzere, (diğer bütün) hayvanlar size helâl kılındı. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.

  • 5:7

    وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Allah'ın üzerinizdeki nimetini (unutmayın) ve: "İşittik ve itaat ettik" dediğinizde sizi, Kendisiyle bağladığı sözünü (misakını) hatırlayın (ve ona göre davranın). Allah'tan korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde olanı bilip durmaktadır.

  • 5:12

    وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَق۪يبًاۜ وَقَالَ اللّٰهُ اِنّ۪ي مَعَكُمْۜ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُل۪ي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

    Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almış (ve onları denemişti). Onlardan on iki güvenilir-gözetleyici (başkan seçip) göndermiştik. Ve Allah onlara şöyle demişti: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz (ahiret yatırımı olarak hayır hasenata yönelirseniz), şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr ederse, o kesinlikle dümdüz bir yoldan sapmıştır."

  • 5:13

    فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

    (Buna rağmen) Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları (İsrailoğullarını) lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık (vicdanlarını kararttık). Onlar, (Allah'ın kitabındaki ve resmi evraklardaki) kelimeleri konuldukları yerlerden (İlahi hedef ve hikmetlerinden) saptırıp çarpıtmaktadırlar. (Yahudiler ve onlara benzeyen bel’am tipli âlimler; Kur’ani kelime ve kavramları da yanlış yorumlayarak dinde tahrifat yapmakta, haksız kazanç peşinde koşmaktadırlar. Maalesef) Kendilerine hatırlatılan şeyden (uyarılardan yararlanıp) hisse kapmayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan (Yahudilerin hain takımından) sürekli ihanet görüp durursun. Yine de onları (kazanmak ve daha da azdırmamak için) affet, (hazımsız ve saygısız tavırlarına) aldırış etme. Şüphesiz Allah, muhsinleri (iyilik sahiplerini) sever (ve sahip çıkacaktır).

  • 5:14

    وَمِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۖ فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

    (Bunun gibi) "Biz Nasraniyiz-Hristiyanız" diyen kimselerden de (Allah'ın peygamberlerine, kitaplarına inanıp itaat edeceklerine dair) söz (ahd-ü misak) almıştık. Ama onlar da kendilerine hatırlatılan uyarılardan ders (pay ve haz) almayı unuttular. Bu yüzden kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. (Bu nedenle Hristiyanlar çok farklı ve aykırı mezhep ve ekollere ayrılıvermişlerdir.) Allah, yapageldikleri (sinsi ve suni) şeyleri ileride onlara (tek tek) haber verecektir.

  • 5:70

    لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلًاۜ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقًا كَذَّبُوا وَفَر۪يقًا يَقْتُلُونَ

    Andolsun, Biz İsrailoğullarından kesin söz (misak) almış ve onlara elçiler göndermiştik. (Ancak) Onlara, ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen şeyler (bildiren) bir elçi geldiyse, bir kısmını yalanlamışlar, bazısını da öldürmüşlerdi.

  • 7:102

    وَمَا وَجَدْنَا لِاَكْثَرِهِمْ مِنْ عَهْدٍۚ وَاِنْ وَجَدْنَٓا اَكْثَرَهُمْ لَفَاسِق۪ينَ

    Ama onların çoğunda 'verdikleri söze bağlılık' (ahde vefa) bulamadık, ancak onların çoğunu (iman ve itaatten çıkan) fasıklar (yoldan sapanlar) olarak bulup (yakaladık. Maalesef her asırda çoğunluk kendi hevâsına ve dünyalık hesabına dalan insanlardı.)

  • 7:134

    وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَۚ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ

    (Sonunda) Başlarına (dayanılmaz) iğrenç bir azap çökünce (bütün suları ve süt cinsinden içecekleri, kirli ve zehirli bir kızıl kana dönüşünce): “Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahit adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz” diye (yalvarmaya yöneldiler).

  • 7:169

    فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هٰذَا الْاَدْنٰى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَاۚ وَاِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُۜ اَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ م۪يثَاقُ الْكِتَابِ اَنْ لَا يَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّ وَدَرَسُوا مَا ف۪يهِۜ وَالدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

    Onların ardından yerlerine, kitaba mirasçı (İlahi kurallardan haberi ve payı) olan (Tevrat’ı -daha sonra Kur’an’ı- okuyan ama uymayan) birtakım '(kötü) kimseler' geçti. (Bunlar imkân ve iktidar fırsatı bulunca) Şu değersiz olan (dünya)nın geçici yararını alıyor ve: (Nasıl olsa) "İleride bağışlanacağız" diyerek (her türlü zulüm ve ahlâksızlığı yapıyorlardı,) bunun benzeri bir yarar (haram ve haksız bir kazanç fırsatı) gelince onu da alıyorlardı. Halbuki kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi konuşmayacaklarına (din adına yalan uydurmayacaklarına ve halkı aldatmayacaklarına) ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı? Ve maalesef onlar (Kitabın) içinde olanı okudular (ama hükümlerine uymadılar. Oysa Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdirmeyecek misiniz?

  • 8:72

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

    Gerçek şu ki; iman edenler, (Hakk ve hayır tarafına) hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (mücahitleri ve hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin (gerçek) velisi (ve destekçisi) olanlar bunlardır. İman edip de (Bâtıl’dan Hakka) hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz (koruma ve kollama mecburiyetiniz) yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, (onlara) yardım (ve destek vermek) üzerinizde bir yükümlülük gereğidir. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı Görendir.

  • 8:74

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

    Onlar ki iman ettiler, hicret ettiler, Allah yolunda cihad ettiler ve onlar ki (hicret edenleri) barındırdılar ve yardım ettiler; işte onlar (Muhacirin ve Ensar) gerçek (hakkıyla) mü'minlerdir ve onlar için (günahlardan) bağışlanma ve (cennette) bol ve üstün rızık vardır. (Büyük nimet ve faziletlere erişeceklerdir.)

  • 8:75

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

    Bundan sonra da, (gerçekten) iman edip (dinleri ve davaları uğrunda) hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, işte onlar da sizdendirler. Akrabalar ise, Allah'ın Kitabına göre (mirasta) birbirlerine (yakınlık derecesi nispetinde) önceliklidirler. Doğrusu Allah her şeyi Bilendir.

  • 13:20

    اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ

    Onlar (temiz akıl ve vicdan sahipleri) Allah (adına verdikleri) ahitlerine vefa gösterenler ve misaklarını (biat edip, Hakk davasına sadık kalacakları yolundaki sözlerini) bozup değiştirmeyenlerdir. (Ahdini bozup bâtıla kayanlar, Kur’an’ın gerçek olduğundan şüpheye düşenlerdir.)

  • 13:25

    وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ

    Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar (Hakk’tan ve hayırdan cayıp kaytaranlar), Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi (akrabalık ve Hakk davayla alâkadarlık münasebetini ve ümmet sorumluluğu bilincini) kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar (var ya); işte lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı (dünya ve ahiret azabı) da onlar içindir.

  • 16:91

    وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ

    (İslam’a uygun olarak bir konuda) Ahitleştiğiniz (senetleşip sözleştiğiniz) zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin, (böyle sağlamca) pekiştirdikten sonra yeminleri bozup çiğnemeyin; çünkü Allah'ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.

  • 16:95

    وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    Allah’ın ahdini (Hakk adına verdiğiniz garantileri ve sözleşmeleri basit dünyalık çıkarlar karşılığı) değersiz bir menfaate satmayın. Eğer (iyice düşünüp) bilirseniz Allah katında olan, (samimiyet ve gayret ehli mü’minlere va’ad edilmiş bulunan) sizin için daha hayırlıdır (ve gereklidir).

  • 17:34

    وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا

    Ergenlik çağına (kârını ve zararını bilecek akli ve bedeni olgunluğa) erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın; ancak (o malı bereketlendirmek ve yetimleri besleyip büyütmek gibi) en güzel bir niyet ve gayretle olması başkadır. Ahde (verdiğiniz sözlere, biat ve itaat akdine) vefa gösterin. Çünkü ahit bir sorumluluktur.

  • 19:78

    اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ

    (Her istediği makam ve mala erişeceğini iddia eden kişi) O gayba muttali (gizli bilgilere vakıf birisi) midir, yoksa Rahman’ın katında (her dediği ve hayal ettiği doğru çıkacak diye) bir ahit mi almıştır?

  • 19:87

    لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ

    Rahman’ın katında ahit almışların (samimi ve seçkin kullarının) dışında (onlar asla) şefaate de malik olmayacaklardır.

  • 23:8

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ

    (Ve yine kurtuluşa erecek mü’minler şunlardır ki;) Onlar (borç, rehin ve oy verme gibi) emanetlerine ve verdikleri sözlere (ve sözleşme senetlerine) riayet (ve sadakat) üzerindedirler.

  • 23:9

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ

    Onlar (kurtuluşa ulaşanlar), salavâtını (bütün Kur’an ahkâmını ve İslami kurumları) da (titizlikle) korumak (için cehdü gayret gösterenlerdir). [Not: Hacc Suresi 40. Ayetinde “Salavât” dini kurumlar için kullanılmıştır.]

  • 43:49

    وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ

    Ve (nihayet) onlar (Hz. Musa’ya dönerek) dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; (ki bu belaları üstümüzden kaldırsın,) gerçekten biz (o takdirde) hidayete gelmiş olacağız."

  • 48:10

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟

    (Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah'ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.

  • 2:27

    اَلَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ۖ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

  • 2:40

    يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَوْفُوا بِعَهْد۪ٓي اُو۫فِ بِعَهْدِكُمْ وَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ

  • 2:63

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

  • 2:80

    وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

  • 2:83

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

  • 2:84

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ

  • 2:93

    وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواۜ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۜ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِه۪ٓ ا۪يمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

  • 2:100

    اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

  • 2:124

    وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَامًاۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ

  • 2:177

    لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

  • 3:76

    بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ

  • 3:77

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

  • 3:81

    وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ

  • 3:183

    اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

  • 3:187

    وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

  • 4:21

    وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقًا غَل۪يظًا

  • 4:90

    اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلًا

  • 5:1

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ اُحِلَّتْ لَكُمْ بَه۪يمَةُ الْاَنْعَامِ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ مَا يُر۪يدُ

  • 5:7

    وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَم۪يثَاقَهُ الَّذ۪ي وَاثَقَكُمْ بِه۪ٓۙ اِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

  • 5:12

    وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَق۪يبًاۜ وَقَالَ اللّٰهُ اِنّ۪ي مَعَكُمْۜ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُل۪ي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

  • 5:13

    فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

  • 5:14

    وَمِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۖ فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

  • 5:70

    لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَاَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلًاۜ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقًا كَذَّبُوا وَفَر۪يقًا يَقْتُلُونَ

  • 7:102

    وَمَا وَجَدْنَا لِاَكْثَرِهِمْ مِنْ عَهْدٍۚ وَاِنْ وَجَدْنَٓا اَكْثَرَهُمْ لَفَاسِق۪ينَ

  • 7:134

    وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَى ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَۚ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ

  • 7:169

    فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هٰذَا الْاَدْنٰى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَاۚ وَاِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُۜ اَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ م۪يثَاقُ الْكِتَابِ اَنْ لَا يَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّ وَدَرَسُوا مَا ف۪يهِۜ وَالدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

  • 8:72

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

  • 8:74

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

  • 8:75

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

  • 13:20

    اَلَّذ۪ينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْم۪يثَاقَۙ

  • 13:25

    وَالَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۙ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ

  • 16:91

    وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ

  • 16:95

    وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

  • 17:34

    وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لًا

  • 19:78

    اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۙ

  • 19:87

    لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ

  • 23:8

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ

  • 23:9

    وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ

  • 43:49

    وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ

  • 48:10

    اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟