Tevbe Suresi

Nüzul Yeri Medine. 129 ayettir.

  • 9:1

    (Bu ültimatom) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza, Allah'tan ve Resulü’nden kesin bir uyarı yerindedir!

  • 9:2

    Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay (daha) dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık hale getirecektir.

  • 9:3

    (Hacc-ı Ekber) En büyük Hacc gününde (ve Kurban Bayramı sürecinde bu gerçek) Allah ve Resulü’nden (bütün) insanlara ilan edilip duyurulacaktır ki: Allah ve Resulü kesinlikle müşriklerden ve (bâtıl sistemlerinden) uzaktır ve (zulüm düzenleri yıkılacaktır). Eğer tevbe ederseniz (ve İslam’a dönerseniz) bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.

  • 9:4

    Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (bu şartlardan hiç)bir şeyi eksiltmeyenler (verdikleri söze sadakat gösterenler) ve size karşı hiç kimseye (düşman kesimlere gizli-açık) yardım etmeyenler başka; artık (bunların) antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah müttaki olanları (küfür ve kötülükten sakınanları) sever.

  • 9:5

    (İçinde savaşılması) Haram aylar (süre tanınmış dört ay) geçip-bitince, (hâlâ “Silm”e-barışa yanaşmayan) müşrikleri, bulduğunuz yerde öldürün (veya) onları yakalayıp tutuklayın, (ya da ablukaya alıp) kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun (ve gözetlemeye alın)… Eğer tevbe edip (Müslüman olarak) namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse (onları serbest bırakın ve) yollarını açıverin. Gerçekten Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 9:6

    Eğer müşriklerden biri (Sana sığınıp) Senden 'eman isterse', ona eman ver (güvenliğini sağla); öyle ki Allah'ın kelâmını dinlemiş (Kur’an’ın hakkaniyetini, adaletini ve İslam’daki insan haklarını ve hürmetini görüp öğrenmiş) olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.' Bu (tolerans) onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.

  • 9:7

    (Fetihten sonra) Mescid-i Haram yanında (Beytullah ve civarında) kendileriyle anlaştıklarınız dışında, (o zalim) müşriklerin Allah katında ve Resulünün yanında (artık) nasıl bir ahdleri (emniyet garantileri) olabilir? (Cahiliye dönemindeki sözleşme ve gelenekler feshedilmiştir.) Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, müttaki olanları sevmektedir.

  • 9:8

    (Saldırgan müşriklere) Nasıl (güven) olabilir ki!.. Eğer üzerinize galip gelirlerse size karşı ne "akrabalık bağlarını", ne de "sözleşme kurallarını" gözetip-tanırlar. (Belki) Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, (ama) kalpleri ise karşı koyar. (Mü’minlere kin ve nefret doludurlar.) Onların çoğu fasık kimselerdir.

  • 9:9

    Allah'ın ayetlerini az bir değer (dünya menfaati) karşılığı sattılar, böylece O'nun yolundan (insanları) alıkoydular. (İslam’ı dejenere edip, değiştirip engellemeye çalıştılar.) Onların yaptıkları gerçekten ne kötü bir şeydir.

  • 9:10

    (Size kin tutan müşrikler ve hain işbirlikçiler) Onlar (hiç)bir mü'mine karşı ne 'akrabalık bağlarını', ne de 'sözleşme kurallarını' gözetip-tanırlar. İşte bunlar, haddi aşmakta olanlardır. (Onlara karşı devamlı uyanık ve hazırlıklı olmanız lazımdır.)

  • 9:11

    Eğer onlar (şirkten ve kâfirlere tarafgirlikten) tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

  • 9:12

    Eğer antlaşmalarından sonra (tekrar) yeminlerinden dönerler ve dininize dil uzatırlarsa, küfrün önderleriyle çarpışıp savaşın. (Kâfir ve zalim odakların beyin takımını hedef alın.) Çünkü onların yeminleri(ne sadakatleri) yoktur. (Bu ciddi ve cesaretli tavrınız nedeniyle) Olur ki vazgeçip cayacaklardır.

  • 9:13

    Yeminlerini (ve Hakk Dine-davaya bağlılık sözlerini) bozan, Elçiyi (makamından ve diyarından) sürmeye çalışan ve önce onlar sizinle (yollarını ayırıp inandığınız değerlerle mücadeleye) başlayan, (dönek ve hain) bir toplulukla (siz hâlâ) niçin uğraşıp çarpışmıyorsunuz? Yoksa onlardan (ve arkasındaki odaklardan) korkuyor musunuz? Eğer inanıyorsanız, Kendisinden korkulmaya en layık olan Allah’tır.

  • 9:14

    (Cenab-ı Hakk şunun için zahmet ve hizmet günlerini uzatıyor ve zaferi geciktiriyor;) Onlarla (inkârcılarla ve muzır münafıklarla) mücadele edin ve çarpışın ki, Allah sizin ellerinizle onların cezasını versin, onları rezil ve perişan etsin ve yardımıyla sizi onlara karşı üstün ve galip getirsin de (böylece iman ve cihad ehli olan) mü’min bir kesimin göğüslerine-gönüllerine (huzur ve) şifa eriştirsin.

  • 9:15

    Ve (bu mücahit mü’minlerin) kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul edendir. Allah Alîm’dir (her şeyi hakkıyla Bilendir), Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:16

    Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri; Allah’tan, Resulünden ve mü’minlerden başkasını asla sırdaş ve sığınak edinmeyenleri (sadakat ehlini) bilmeden, (kahramanlarla korkakları, sadıklarla sahtekârları birbirinden ayırıp seçmeden) kendi halinize terk edilip bırakılacağınızı (ve imtihandan kurtulacağınızı) mı sandınız? Allah (bütün niyet ve kasıtlarınızdan ve) yaptıklarınızdan Haberdardır.

  • 9:17

    (Kur’an’ın pek çok hükmünü ve İslami yükümlülüğünü kabul etmeyerek) Şirk koşanların (ama hâlâ Müslümanlık taslayan münafıkların), kendi inkârlarına bizzat kendileri şahitler iken, Allah'ın mescitlerini onarmaları (veya dini hizmet kurumları açmaları) olacak iş değildir. (Mutlaka şeytani bir hesapları vardır.) İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır.

  • 9:18

    Allah'ın mescitlerini (dini ve manevi hizmet merkezlerini), yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru yerine getiren, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkup çekinmeyenler (halis niyetle başlayıp) onarabilirler. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.

  • 9:19

    (Ey gafiller!.. Göstermelik hayır dağıtmaktan ve reklâm amaçlı cami yaptırmaktan da öte, hatta) Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı (Beytullah’ı) onarmayı (bile), Allah'a ve ahiret gününe iman edip (sevabını sadece O’ndan umarak) Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Cihadla diğer hayırları bir tutmakla aldanmaktasınız. Bunlar) Allah katında asla bir olmazlar. Allah (Hakk hâkim olsun ve insanlar huzura kavuşsun diye yapılması farz olan cihadı terk ederek kendisine ve milletine) zulmeden bir topluluğu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:20

    İman edenlerin, hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin, Allah katında çok büyük dereceleri vardır. İşte (asıl) 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.

  • 9:21

    (Hak ve adalet hâkim olsun ve insanlar huzur bulsun diye samimi ve disiplinli şekilde cehdü gayret sahipleri var ya;) Rableri onlara Kendi katından bir rahmeti, bir hoşnutluk (rıdvan) şerefini ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeleyip (hazırlamıştır).

  • 9:22

    Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Elbette en büyük mükâfat, şüphesiz Allah katındadır.

  • 9:23

    Ey iman edenler! Eğer imana (ve İslam davasına) karşı inkârı (ve din düşmanlarını) sevip tercih ediyorlarsa; babalarınız ve kardeşleriniz bile olsa, onları dostlar (veli-idareci-yönetici) edinip (başınızda) tutmayın! Sizden kim onları (hâlâ) dostlar edinirse, işte asıl zalim onlardır.

  • 9:24

    (Ey Habibim) De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz ve arkadaşlarınız, hanımlarınız, kavmü kabileniz-hısım akrabanız, kazanıp yığdığınız mallarınız, bozulmasından ve azalmasından korktuğunuz ticaret ve tezgâhınız (memuriyet ve meslek sahanız), pek hoşlandığınız evleriniz (ve konaklarınız)... Şayet (bu saydıklarımız) size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ve kıymetli ise (bütün bunları kaybetmeyeyim korkusuyla cihadı ve Hakk davayı terk ediyorsanız veya nemelâzımcılık ve duyarsızlıkla milli savunmaya katkı sunmuyorsanız;) o halde Allah (zillet ve esaret) emrini getirinceye kadar bekleyip gözleyin bakalım... Çünkü Allah (cihadı ve milli savunma hazırlığını ihmal eden) fasıklar topluluğunu asla hidayete (ve selamete) ulaştırmayacaktır.”

  • 9:25

    Andolsun, birçok yerlerde ve Huneyn gününde Allah size (manevi) yardım ulaştırmıştı. Hani o zaman sayıca çok (fazla) oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı, fakat bu size (yararlı) bir şey de sağlayamamıştı. (Bir kabile karşısında hezimete uğramış) Bütün genişliğine rağmen, yeryüzü başınıza dar gelmeye başlamıştı. Nihayet bozularak arkanızı dönmüş (ve kaçmaya mecbur kalmıştınız).

  • 9:26

    Daha sonra Allah (CC); Resulünün ve mü’minlerin üzerine sükûnet (nusret ve metanetini) indirdi ve sizin görmediğiniz (manevi) ordular gönderdi de, (böylece) kâfirleri cezalandırdı (ve bozguna uğrattı). Bu, inkârcıların (dünyadaki) cezasıdır.

  • 9:27

    Sonra, bunun ardından Allah, (samimiyetle pişmanlık gösterenlerden) dilediği kimsenin tevbesini kabul eder. Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 9:28

    Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pislik (konumundadır. Onlardan maddi ve manevi menfaat beklemek boşunadır). Öyleyse bu yıllarından (şu anki imkân ve fırsatlar ellerinden alındıktan) sonra, artık (bir daha asla) Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer (müşriklerin, Hacc ve Umre ziyaretleri için harcamalarındaki kazançlarınızdan mahrum kalmaktan ve dünyevi olarak) yoksulluktan korkarsanız (bunlar boş kuruntulardır, çünkü), Allah dilerse sizi yakın bir gelecekte Kendi fazlından zengin kılacaktır. Şüphesiz Allah Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:29

    Kendilerine kitap verilenlerden; Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve Hakk Dini (İslam'ı) din edinip (teslim olmayan)larla, onlar küçük düşürülüp kendi elleriyle cizyeyi (zillet ve teslimiyet vergisini) verinceye kadar savaşın (ki izzet ve hâkimiyet mü’minlerin şerefidir).

  • 9:30

    Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" diyerek; Hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" diyerek (sapıtıvermişlerdir). Bu, onların ağızlarıyla (dile getirdikleri asılsız) söylemleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini (şuursuzca) taklit etmektedirler. Allah onları kahretsin; nasıl da (Hakk’tan) çevrilip (bâtıla gidilmektedir).

  • 9:31

    Onlar, Allah'ı bırakıp (Allah’ın velisi ve şefaatçisi zannettikleri) bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de (ilahlaştırıp küfre düştüler). Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. (Çünkü) O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

  • 9:32

    (Zavallılar) Allah’ın nurunu, ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, (ama Allah buna asla fırsat vermeyecektir. Ahmaklar, üfürmekle Güneş’i karartmaya çalışıyorlar;) halbuki kâfirler hoşlanmasa da, Allah mutlaka nurunu tamamlayıverecektir. (Çünkü Allah, dinini ve düzenini hâkim kılmayı murad etmiştir ve takdiri kesinleşmiştir. Bundan asla vazgeçmeyecek, Kur’an’ın hidayeti ve İslam’ın hakikatleri kıyamete kadar devam edecektir.)

  • 9:33

    Velev müşrikler (ve münafık kesimler) kerih (çirkin ve tehlikeli) görüp (engel olmaya çalışsalar da), O (Allah) Dinini bütün (bâtıl düzen ve) dinlere üstün kılmak üzere, Elçisini hidayetle ve Hakk Din ile göndermiştir.

  • 9:34

    Ey iman edenler! (Uyanık bulunun) Ahbar ve Ruhbanın (Yahudi hahamları ve Hristiyan papazları gibi, dinini dünyalık kazanç kapısı yapan bilgin takımının) birçoğu; insanların malını, hakkı olmadan (din istismarı ve sahtekârlıkla) alıp yemekte (bunlar kendilerine itimat ve itibar eden kimseleri zalim sistemlere uşak haline getirmekte) ve onları Allah yolundan çevirmektedirler. (Oysa) Altını ve gümüşü (parayı ve serveti) biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar(a gelince), işte onlara acı bir azabı müjdele. (Ki bunlar dine hizmet perdesi altında servet ve şöhret edinmektedirler.)

  • 9:35

    (O) Gün (ahirette; haksız yollarla yığılan ve Allah yolunda harcanmayan malları) onlar için cehennem ateşinde kızartılacak; onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla (din istismarıyla kazanılan haram ve haksız kazançlarıyla) dağlanacak (ve): "İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; (haksız kazanıp, hayırda harcamadığınız) bu yığıp-sakladıklarınızı(n azabını ve pişmanlığını şimdi) tadın" (denilecektir).

  • 9:36

    Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın Kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesap (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması (küfür cephesinin ortak savunma ve saldırı teşkilatları kurması) gibi siz de müşriklerle topluca (organizeli ve etkili kurumlarla, kararlılıkla ve her türlü hazırlığınızı yaparak) çarpışın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle (ve sadık mücahitlerle) beraberdir.

  • 9:37

    (Cahiliye döneminde haram ayları) Ertelemek (Ay’ın görünmesini unutmuş gibi geçiştirmek; Allah ve Resulünün bildirdiği dışında bazı ayları ve günleri kutsal ilan etmek) ancak inkârda bir artıştır (ve küfre batıştır); bununla kâfirler şaşırtılıp-saptırılır. Allah'ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helâl, bir yıl haram kılıyorlardı. Böylelikle Allah'ın haram kıldığını helâl kılmış oluyorlardı. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine (şeytan tarafından) 'çekici ve süslü' gösterilmişti. Allah, inkârda (inat eden) bir topluluğa hidayet vermeyecektir.

  • 9:38

    Ey inananlar! Size ne oldu ki: “Allah yolunda seferber olup (topluca cihada) çıkınız” dendiği zaman (ürkeklik ve gevşeklikle ağırlaşarak) yere çakılıp kalıyorsunuz? Yoksa ahireti bırakıp, dünya hayatına (rahatlığına ve çıkarına) mı razı oldunuz? (Hâlâ anlamıyor ve inanmıyor musunuz?) Halbuki dünya hayatının nimet ve lezzeti ahirete nazaran pek az (ve kıymetsizdir).

  • 9:39

    Eğer (ciddiyetle kuşanıp hazırlanıp, cihad ve savunma için) sefere=çarpışmaya (savaşa) çıkmazsanız, O size pek acı bir azapla azap edecek ve yerinize bir başka topluluğu getirip (sizinle yer) değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.

  • 9:40

    Siz Ona (Peygambere ve Hakk Dava Önderine) yardım etmezseniz (zararlı çıkan siz olacaksınız, çünkü) Allah Ona zaten ve kesinlikle yardım etti (ve edecektir). Hani o zaman kâfirler, (Hz. Ebubekir’le) ikiden biri (Kelime-i Tevhidin ikinci iman gereği ve “Muhammedün Resulüllah” gerçeği) olarak Onu (Mekke'den) çıkarmışlardı da; o ikisi mağarada (ve kıstırılmış durumda) oldukları sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma (ve sakın endişe duyma, çünkü), elbette Allah bizimle beraberdir!" Böylece Allah Ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr sözlerini ve küfür-sömürü sistemlerini) ise aşağı ve bayağı (konuma) getirmişti. Allah'ın kelimesi (Kur’an kelâmı ve ahkâmı) ise, en yücedir (ve kıyamete kadar geçerlidir). Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:41

    (Ey mü’minler!) Gerek hafif (gençlik çağında ve teknolojik imkânlarla), gerek ağırlıklı (olgun yaşta ve klasik-ağır silahlarla donatılmış) olarak seferber olun ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. (Adalet düzeni kurulsun ve insan hakları korunsun diye gayret gösterin.) Eğer bilirseniz sizin için bu pek hayırlı (bir gayrettir).

  • 9:42

    (Şayet onları çağırdığın şey) Yakın bir dünya menfaati ve orta halli (zahmetsiz) bir sefer olsaydı, herhalde (o münafıklar) Sana tâbi olurlardı. Fakat zorlukla (ve uzun zamanda) aşılacak mesafe (ve hizmetler) onlara uzak ve meşakkatli geldi. (Her biri birer bahane uydurup Tebük seferinden kaytardı.) Üstelik; “Eğer gücümüz ve imkânımız olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık” diye de gelip (yalan yere) Allah'a yemin ederek boşuna kendilerini helak ediyorlardı. Çünkü, Allah onların yalancı olduklarını elbette bilmektedir.

  • 9:43

    Allah Seni affetsin; doğru söyleyenler Sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğrenip tanıyıncaya kadar, niye onlara (cihaddan kaytarmak için bahane uyduranlara) izin verdin?

  • 9:44

    Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (Allah yolunda çaba harcamaktan kaçınmak ve kaytarmak için) Senden (uydurma özürlerle) izin istemezler. Allah takva sahiplerini Bilendir.

  • 9:45

    Ancak Allah'a ve ahiret gününe (gerçekten) inanmayanlar, kalpleri (Hakk’tan ve hayırdan kayıp) kuşkuya kapılanlar, şüpheler (ve endişeler) içinde bocalayıp duranlar (cihaddan kaçmak için yalan özürler uydurup) Senden izin isteyeceklerdir.

  • 9:46

    Aslında (o münafıklar) eğer (cihad için yola) çıkmak isteselerdi (herhalde) bu maksatla bir hazırlık görür (ve gayret gösterirlerdi). Ancak Allah, onların harekete geçip (aranıza katılmalarını) kerih bulup (münasip görmemiştir) de (bu yüzden) ayaklarını dolayıp oyalayıvermiş ve (onlara); "siz de (evlerinde) oturanlarla birlikte oturun (da Allah’ın rahmetinden mahrum olun!..)" denilmiştir.

  • 9:47

    (Sizden ayrıldıklarına üzüldükleriniz,) Eğer sizinle (kalıp) birlikte (yola) çıksalardı, size kötülük ve zarardan başka (faydaları dokunmaz, zannettiğiniz gibi gücünüzü de) artırmazlardı ve kesinlikle aranıza fitne-fesat sokmaya uğraşırlardı. (Hâlâ) İçinizde onlara haber taşıyanlar (bile) vardır. Allah zalimleri (ve hainleri) Bilendir (ve oyunlarını bozuverecektir).

  • 9:48

    Andolsun, (Uhud savunmasında ve başka sahalarda olduğu gibi) onlar daha önce de fitne (çıkarmak için fırsat) aramışlardı. Ve Sana karşı birtakım (kötü niyetli) işler çevirip tezgâhlamışlardı. Sonunda onlar, istemedikleri halde Hakk geldi ve Allah'ın emri (Kur’an’ın müjdesi) ortaya çıkıp, üstünlük sağladı.

  • 9:49

    (Bu uyarılarımıza rağmen, kalbi hastalıklı takımdan) Onlardan öylesi var ki: “(Ben ticaret ve memuriyet ehliyim. Çoluk çocuk sahibiyim. Beni deşifre etmeyin.) Bana (şimdilik) müsaade edip (izin verin). Beni fitneye düşürmeyin. (Siyasi kavga ve kargaşanın içine çekmeyin)” derler. Oysa dikkatli olup bilesiniz ki (aslında) onlar, (iman zayıflıkları ve Allah’a itimatsızlıkları yüzünden, hizmet ve mesuliyetten kaçıp kaytarmaları sebebiyle) zaten fitneye kapılmış (ve şeytanın tuzağına takılmış)lardır. Hiç şüphesiz (ahirette de) cehennem, bu tür inkârcıları (ve münafıkları) mutlaka kuşatacaktır.

  • 9:50

    (O dönek ve ödlek münafıklar var ya) Sana bir hasene (iyilik ve izzet) ulaşsa, bu onları kötüleştirir (ve kederlendirir. Ama) Eğer Sana (kötü) bir musibet dokunsa; “(Oh, iyi ki biz önceden) kesinlikle işimizi sağlam tutarak (tedbirimizi alıp bunlardan ayrılmıştık)” diye sevinip ferahlanarak dönüp giden (kimse)lerdir.

  • 9:51

    De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir. O bizim Mevlâ’mızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.”

  • 9:52

    De ki: (Ey inkârcılar ve münafıklar!) “Siz bizim başımıza, ancak (dünyada zafer ve saadet, ahirette ise cennet gibi) iki güzellikten birinin (dışında herhangi bir şeyin) gelmesini gözleyebilir misiniz? (Hayır, çünkü Allah, mücahit ve müstakim mü’minler aleyhindeki kurgu ve kuruntularınızı sonunda boşa çıkarıverecektir. Bu nedenle) Biz ise, şüphesiz Allah’ın Kendi katından veya bizim ellerimizle size bir azap indirmesini (zaten) gözleyip beklemekteyiz. Öyle ise (şimdilik) bekleyin bakalım, çünkü biz de sizinle beraber (Allah’ın va’adini) gözetleyip duruyoruz.”

  • 9:53

    (Kalpleri marazlı takımına) De ki: “(Malınızı) İster gönüllü ister gönülsüz infak edin; (bunlar) sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. (Çünkü Allah, kötü niyetinizi bilmektedir.) Gerçekten siz bir fasıklar topluluğu (günah ve kötülük grubu) oldunuz.”

  • 9:54

    (Bunların) İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve Elçisini inkâr (gizlice isyan ve itiraz) etmeleri, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken (istemeyerek) infak etmeleridir. (Böylece fasıkları ve münafıkları sizlere tanıtıyoruz.)

  • 9:55

    Şu halde onların malları ve çocukları(nın, imkân ve taraftarlarının fazlalığı) Seni imrendirmesin; Allah bunlarla, sadece onları dünya hayatında (uğraştırıp) azaplandırmayı ve canlarının da inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını istemektedir.

  • 9:56

    (O münafıklar, hâlâ) Gerçekten sizden olduklarına (zahiren düşmanlarla işbirliğine girişseler de, içten ve gizlice davaya bağlılıklarına dair) Allah’a yemin ederler. Halbuki onlar (kesinlikle) sizden değillerdir. (Aslında) Onlar ancak korkak (ve Hakk davadan ayrılan kaypak) bir kavim (ve kesim)dir.

  • 9:57

    (Düşman tehlikesi karşısında korkak ve kaypak insanlar) Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya kaçıp girebilecekleri yurtlar bulsalardı, hızla oraya yönelip koşuverirlerdi (ve İslam davasından yüz çevirirlerdi).

  • 9:58

    (Ey Nebim!) Onlardan (münafıklardan, dağıttığın) sadakalar konusunda Seni yadırgayacaklar (dedikodu yapacaklar) vardır. Ondan kendilerine (bolca) verilirse hoşlanırlar, kendilerine (istedikleri kadar) verilmediği zaman ise bu sefer kızıp gazaplanırlar.

  • 9:59

    Eğer onlar, Allah'ın ve Elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah ileride bize yine fazlından verir, O'nun Elçisi de (bizi adaletle gözetir), biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz. (O’nun rızasını gözetenleriz.)" deselerdi (ya)!..

  • 9:60

    Sadakalar (zekât ve devlet vergisi harcamaları), -Allah'tan bir farz olarak- sadece: (Zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan) Fakirler, (iş bulamayan ve engelleri sebebiyle çalışma yeteneği bulunmayan) düşkünler, (ortak bütçeden verilmek üzere kamu hizmeti) işinde görevli kimseler, (örtülü ödenek bütçesinden) kalpleri (İslamiyet’e ve devlete) ısındırılmak istenenler, köleler (hapisten ve esaretten kurtulmak isteyenler), borcunu ödeyemeyenler, Allah yolunda (cihad edenler, savunma giderleri) ve yolculukta (muhtaç düşmüşler) içindir. Allah (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:61

    Onlardan öyle kimseler de (var ki,) Peygamber'e eziyet edip incitirler; “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır (çevresindekilere aldanmaktadır)” diyerek (hücum ve hakaret ederler). De ki; “O, (aslında) sizin için bir hayır kulağıdır. (Hz. Muhammed AS) Allah'a da inanır, mü'minlere de inanır. Sizden gerçekten inananlar için de, O bir rahmettir. (Buna rağmen) Allah'ın Resulünü incitenler (ve eziyet edenler ise) acı bir azabı (hak etmişlerdir. Her türlü lanet ve zillet onlar içindir.)

  • 9:62

    (Münafıklar) Sizi hoşnut kılmak için (boşuna) Allah'a yemin ederler; oysa eğer (gerçekten) mü'min iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve Elçisi daha layıktır.

  • 9:63

    Bilmezler mi ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse (ve hıyanet ederse), onun için ebedi kalmak üzere cehennem vardır. İşte bu en büyük rezillik ve aşağılanmadır.

  • 9:64

    Münafıklar, kalplerinde olanı (haset, hile ve hıyanet durumlarını) kendilerine haber verecek (ve sinsi planlarını deşifre edecek Kur’ani) bir surenin aleyhlerinde (üzerlerine) indirilmesinden oldukça çekinip durmaktadırlar. De ki: "(Şimdilik) Alay edip (huysuzlaşın bakalım). Şüphesiz Allah, (bilinmesinden) kuşkulanıp kaçındığınız (sırlarınızı ve şeytani planlarınızı) açığa çıkaracak (ve bozuk ayarınızı mü’minlere tanıtacaktır)."

  • 9:65

    Yemin olsun ki; (Allah’tan zafer umanları ve bu yolda çaba harcayanları hayalcilikle suçlayanlara) eğer onlara (bu laçka ve laubali tavırlara niçin girdiklerini) sorduğunda ise: “Gerçekten biz sadece öyle lafa dalmış şakalaşıyorduk” diyerek (cevap verirler). De ki: “Siz Allah ile, O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberiyle mi alay ediyorsunuz? (Çünkü zaferi va’ad eden Cenab-ı Hakk’tır.)

  • 9:66

    (Ey münafıklar, boşuna) Özür belirtip durmayınız. (Çünkü) Siz, imanınızdan sonra (bazı konularda) kesinlikle inkâra saptınız. (Hakk davadan ve hayırlı topluluktan ayrıldınız.) Sizden (pişman olup Hakka dönen) bir kesimi bağışlasak da, bir kısmınızı ise gerçekten suçlu-günahkâr olmaları nedeniyle azaplandıracağız.

  • 9:67

    Münafık erkeklerle münafık kadınlar, (bozuk fıtratları ve fesatçılıkları bakımından) birbirine benzerler. Onlar (birbirine ve çevresine) kötülüğü emreder, iyilikten alıkoymaya girişirler. Ellerini sıkı tutarlar (Allah yolunda harcamazlar). Onlar (inkâr ve isyan etmekle) Allah’ı unuttular, O (Allah) da onları (hidayetinden ve rahmetinden mahrum etmekle) unuttu. Doğrusu münafıklar hep fasık olanlardır. [Not: “Allah’ın unutması” deyimi; Cenab-ı Hakkın zalim, kâfir ve hain kullarını, ceza olarak hidayetinden mahrum bırakması ve rahmetinden uzaklaştırması anlamında bir uyarıdır. Yoksa, hâşâ Allah’ın CC hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi unutması söz konusu olmayacaktır.]

  • 9:68

    Allah erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) inkârcılara da; içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini va’ad etmiştir. Bu (sonsuz azap) onlara yeterlidir. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azap vardır.

  • 9:69

    Siz de (aynen) sizden önceki (münafık ve kâfir kimseler) gibisiniz. (Sonunuz da onlar gibi olacaktır.) Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar da (dünyalıktan) kendi (nasip) paylarıyla yararlanmaya (ve zevkü sefa içinde yaşamaya) baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi (kısmet) paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya ve şehvet batağına) dalanlar gibi (gaflet ve dalâlete) daldınız. (Daha öncekilerin dünyalık nimet ve fırsatlardan kendi paylarına düşenlerle şımarıp haksızlık ve ahlâksızlık yolunda nefsani arzularına tapındıkları gibi, maalesef sizler de hayır yolunda kullanmak üzere size verilenlerle şeytani gurura ve duygularınıza kapıldınız; bâtıla kayanlarla beraber siz de sapkınlığa battınız.) İşte onların dünyada ve ahirette bütün yapıp-ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.

  • 9:70

    Onlara (inkârcılara ve münafıklara), kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan (diğer) şehirlerin haberi gelmedi mi? (Oysa) Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi (de buna rağmen itiraz ve inkâr etmişlerdi). Demek ki Allah, onlara zulmedici değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 9:71

    Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları ve destekleyicileri)dirler. (Herkese ve birbirlerine her konuda) İyiliği emreder, kötülükten nehyedip çevirirler, namazı dosdoğru yerine getirirler, zekâtı verirler ve (her konuda) Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:72

    Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler (ve çok özel ve mükemmel malikâneler) va’ad etmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk (O’nun rıdvanı ve rızası) ise en büyük (derecedir). İşte bu, büyük kurtuluş ve mutluluk (saadetidir).

  • 9:73

    Ey Nebi(m, Hakk hâkim olsun, Müslümanlar ve mazlumlar huzur bulsun diye saldırgan ve fesatçı) kâfirlerle (askeri ve fiili) ve münafıklarla (siyasi ve fikrî) cihad et, onlara karşı şiddetli “sert ve caydırıcı” davran. (Tıynetleri ve niyetleri bozuk olduğundan, saldırgan kâfir ve münafıklar, sizin yumuşak yaklaşımınızı, yağcılık ve zayıflık zannedebilirler.) Onların varacakları son durakları cehennemdir ve orası, ne kötü ve kahredici bir dönüş yeridir.

  • 9:74

    (Allah ve Elçisi hakkında kötü söz) Konuşmadıklarına (suikast tuzağı kurmadıklarına ve dış güçlerle işbirlikçilik yapmadıklarına) dair (yalan yere) yemin ederler. Halbuki (hıyanet ve nankörlük ederek “Biz Dini Görüşü terk ettik, Milli Kimlikten vazgeçtik!” şeklindeki) o küfür sözünü söylediler. Böylece Müslüman olduktan sonra küfre ve nankörlüğe düştüler. Ve (İslam davasını bitirmek gibi) asla başaramayacakları bir işe yeltendiler. (Allah’ın emirlerine ve Hakk dava öncülerine kin duyup kıskanmalarının) Ve intikam almaya kalkışmalarının sebebi ise; Allah’ın ve Resulünün lütfu keremi ile onların (mü’min ve mücahit sadıkların, her yönden) gani (varlık ve saygınlık sahibi) olmalarından başka bir şey değildir. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de acı bir azapla azaplandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı da bulunacak değildir.

  • 9:75

    Onlardan (münafıklardan) kimi de: "Andolsun, eğer bize bol ihsanından (zenginlik) verirse kesinlikle zekât ve sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız" diye Allah'a ahdetmişlerdir.

  • 9:76

    (Oysa Allah) Onlara Kendi bol ihsanından verince de, onunla cimrilik yaptılar ve (Hakk’tan ve hayırdan) yüz çevirdiler; onlar böyle dönek kimselerdir. (Bunlar devlet imkânlarından sonuna kadar yararlandıkları halde, çeşitli hile ve bahanelerle vergilerini ödemeyenlerdir.)

  • 9:77

    İşte, Allah’a verdikleri sözden döndükleri (dünyalık makam ve menfaat hatırına, Hakk davadan yüz çevirdikleri) ve (kendilerini mazur ve makul göstermek üzere de hâlâ) yalan söyledikleri içindir ki, O (Allah) da Kendisiyle karşılaşacakları (hesap) gününe kadar onların kalbine nifak (döneklik ve tedirginlik hastalığı) sokuverdi. (Bu nedenle hep kararsız, tutarsız ve huzursuz kimselerdir.)

  • 9:78

    Onlar (münafıklar) bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, her türlü gaybın (bütün gizli sırların, saklanan plan ve programların) tüm bilgilerine ayrıntılarıyla sahip olandır.

  • 9:79

    Sadakalar konusunda, mü’minlerden gönüllü olarak ek bağışlarda bulunanlarla, emeklerinden (cehdü gayretlerinden) başka (verecek bir şey) bulamayanları (ayıplayıp) yadırgayarak bunlarla alay edenler (yok mu); Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir (aşağılanma ve) azap vardır.

  • 9:80

    (Ey Nebim!) Sen, artık onlar için ister bağışlanma dile, yahut onlar için istiğfar dileme!.. (Değişen bir şey olmayacaktır.) Eğer onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Elçisini gerçekten inkâr ve nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğunu hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 9:81

    Allah'ın Elçisine muhalif olarak (cihaddan) geri kalanlar, (evlerinde) oturup-kalmalarına ferahlanıp sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi (çaba harcamayı) çirkin ve tehlikeli görerek (çevrelerine): "Bu sıcakta (sefere) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Keşke bir kavrayıp-anlasalardı.

  • 9:82

    Öyleyse bu yaptıklarının (çeşitli bahanelerle cihaddan kaçtıklarının ve Hakk’tan kaytardıklarının) cezası olarak, artık az gülsünler çok ağlasınlardı!

  • 9:83

    (Zafer ve galibiyete erişince) Bundan böyle, Allah Seni onlardan (daha önce cihaddan kaçan münafıklardan) bir topluluğun yanına döndürür de (bu sefer sahte bir kahramanlıkla cihada katılmak üzere) çıkmak için Senden izin isterlerse, de ki: "Kesin olarak artık Benimle hiçbir zaman (cihada ve stratejik yolculuklara) çıkamazsınız ve kesin olarak Benimle bir düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz ta başında (ve en sıkışık anımızda, zaten yerinizde) oturmaya razı olmuşlardınız; öyleyse (şimdi de) geride kalıp (kaytaranlarla) birlikte oturup (durmalısınız)." [Bu ayetle; daha önce döneklik ve hıyanet edenlerin, zaferden sonra devlet işlerinde stratejik görevlere getirilmeleri yasaklanmıştır.]

  • 9:84

    (Ey Resulüm, münafıklardan) Onlardan ölen birinin namazını (artık) hiçbir zaman kılma, mezarı başında da durma. Çünkü onlar, Allah'a ve Elçisine (karşı ihanet ve) inkâra sapmışlar ve fasık kimseler olarak ölüp (bu dünyadan imansız ayrılmışlardır).

  • 9:85

    (Sakın münafıkların ve marazlı takımının) Onların malları ve evlatları Seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada (boşuna uğraştırıp) azaplandırmak (diliyor) ve onlar inkâr içindeyken canlarının da zorluk içinde çıkmasını istiyor (diye onları mal ve makamla oyalamaktadır).

  • 9:86

    “Allah'a (tam ve sağlam) inanın ve O'nun Elçisi ile beraber cihada çıkın” diye (Kur’an’dan) bir sure indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar (dünyalık rahat, menfaat ve makam peşinde koşanlar), Senden izin isteyip: “Bizi bırakıver de oturanlarla birlikte olalım (hayatımızı ve çıkarlarımızı riske atmayalım)” deyip (bozuk niyetlerini ve mahiyetlerini ortaya koyacaklardır).

  • 9:87

    (Münafıklar cihaddan ve din yolunda sorumluluktan kaçarak) Geri kalıp (evinde oturanlarla) birlikte olmayı uygun bulmuşlardır. Onların kalpleri mühürlenip damgalanmıştır, (bundan dolayı artık onlar “Hayat; iman ve cihaddır” gerçeğini) anlayamaz ve kavrayamaz (olmuşlardır).

  • 9:88

    Ama Resul (Peygamber) ve Onunla birlikte olan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cihad edip çalıştılar (ve Hakk yolundan sapmadılar); işte (dünyada ve ahirette) bütün hayırlar onlarındır, kurtuluşa (zafer ve huzura) erenler de onlardır.

  • 9:89

    Allah onlar için, (ahirette) süresiz kalacakları, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler hazırlamıştır. İşte (asıl) büyük “kurtuluş (ve mutluluk)” bu (olacaktır).

  • 9:90

    (Çölde ve köylerde yaşayan göçebe) Bedevilerden (cihada katılmamak için) özür uyduranlar, kendilerine izin verilmesi için gelip (asılsız bahaneler sıralamışlardı). Allah'a ve Elçisine yalan söyleyenler ise (rahatları ve menfaatleri hatırına yerlerinde) oturup kalmışlardı. Onlardan (itiraz, isyan ve) inkâr edenlere pek acı bir azap dokunacaktır.

  • 9:91

    (Cihada ve Milli Savunmaya katılamayanlardan) Allah ve Elçisi için nasihatte bulundukları (Dine ve davaya sadık kalıp insanları Kur’an’a ve Sünnete bağlı kalmaya çağırdıkları) sürece; güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir günah yoktur, (böyleleri) sorumlu tutulmayacaklardır. Muhsinlerin (iyilik sahibi, ibadet ve hizmetlerinde dikkatli ve samimi kimselerin) aleyhinde de bir yol yoktur. Allah Bağışlayandır, Esirgeyip Koruyandır.

  • 9:92

    Bir de (cihada katılabilecekleri bir bineğe) bindirmen için Sana her gelişlerinde; “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” dediğin (sadık kimseler) ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşanır vaziyette geri dönenler üzerinde de (vebal) yoktur. (Onlar da sorumlu tutulmayacaklardır.)

  • 9:93

    Ancak yol (suç ve sorumluluk), kesinlikle o kimseler aleyhinedir ki; zengin (ve sağlıklı) oldukları halde (cihada katılmamak ve kaytarmak için) Senden izin isteyip (bahane uydururlar) ve bunlar (riskten ve zahmetten kaçıp) geride kalanlar (kadınlar ve sakatlar)la birlikte bulunmaya razı olurlar. Allah, onların kalplerine mühür basmıştır, bundan dolayı da artık onlar bilmeyen (ve akıl erdirmeyen kimseler olup kalmışlardır).

  • 11. Cüz

  • 9:94

    Onlara geri döndüğünüz (ve yanlarına vardığınız) zaman (cihaddan kaçtıkları ve davadan kaytardıkları için) size özür belirtip (yaranmaya çalışacaklardır). De ki: “(Boşuna) Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmayacağız. (Çünkü) Allah bize, (gerçek) durumunuzu (Kur’an’la) haber vermiş (ve bizi uyarmıştır, bundan sonra) yaptıklarınızı da Allah ve O'nun Elçisi görecek (durumunuza bakacaktır). Daha sonra gaybı da, müşahede edilebileni de (gizliyi de görüleni de) bilene (Allah’a) döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber verecek (ve hak ettiğinize ulaştıracaktır).”

  • 9:95

    Onlara geri döndüğünüzde kendilerin(i kötü görmek)den vazgeçmeniz (onları hâlâ sadık mü’minler olarak bilmeniz) için Allah'a yemin edip duracaklardır. Artık siz onlardan yüz çevirip (tedbirli davranın). Onlar (münafıklar ve Hakk’tan cayıp bâtıla uyanlar) gerçekten pisliktirler (manen necis konumundadırlar. Artık bozuk niyetleri ve kötülük girişimleriyle) kazanmakta olduklarının bir cezası olarak, varacakları barınma yerleri cehennem (zindanıdır).

  • 9:96

    (Buna rağmen, münafık tıynetleri gereği) Kendilerinden hoşnut olmanız (ve samimi olduklarına inanmanız) için size yemin edip duracaklardır. (Halbuki) Siz onlardan hoşnut olsanız bile, şüphesiz Allah, (Hakka hıyanet eden) fasıklar topluluğundan asla razı (ve memnun) olmayacaktır.

  • 9:97

    Bedeviler (cahil ve gafil, ama kaba ve kibirli göçerler) inkâr ve nifak bakımından daha şiddetlidirler. (Çünkü cahillikleri ve görgüsüzlükleri nedeniyle) Allah'ın Elçisine indirdiği (Kur'ani kuralları ve) sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidirler.' Allah (her şeyi) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:98

    (Hatta bu) Bedevilerden bazı kimseler vardır ki, infak ettiğini boşa gitmiş bir cereme (zoraki rüşvet gibi) görmekte ve (çeşitli) felaketlerin sizi sarıvermesini beklemektedirler. O kötü devirler (felaket ve akıbetler) onları sarsın. Allah (gizli açık her şeyi) İşitendir, Bilendir.

  • 9:99

    (Ama bununla beraber) Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman ederler ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşma sebebi ve Elçinin dua-dileklerine erişme (vesilesi) edinirler. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 9:100

    (Sahabe’den İslam’a girmede ve hayırlı hizmetlerde) Öne geçen ilklerden olan Muhacirler ve Ensar ile, onlara iyilik ve güzellikle uyanlar (var ya); Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler hazırlamıştır. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Fevz-ü Azim, -en ulu ve kutlu bahtiyarlık- mü’min ve mücahit kulların olacaktır.)

  • 9:101

    (Her asırda) Çevrenizdeki Bedevilerden (görgüsüz köylü ve göçebe kesiminden) münafık olanlar bulunacaktır ve Medine halkından (şehir ve kasabalarda medeni hayat yaşayanlardan) nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar da vardır. (Belki) Sen onları (niyetleri ve mahiyetleriyle tam) bilemezsin, (ama) Biz onları (her haliyle) biliriz. Biz onları (hem İslam’ın zaferini görüp üzülmekle, hem de hıyanetleri açığa çıkıp gözden düşürülmekle dünyada, ardından kabir ortamında) iki kere azaplandıracağız, sonra onlar (ahirette asıl) büyük bir azaba döndürülüp (cehenneme atılacaklardır.)

  • 9:102

    (Mü’min oldukları halde gevşek davranıp Tebük seferine katılmayan sahabelerden ve kıyamete kadar farz-ı ayın olan cihad ve milli savunma hizmetlerinden kaçtığına pişmanlık gösterenlerden) Diğer bir kısmı da günahlarını itiraf edip (özür beyanında bulunmuşlardır ki), bunlar salih amellerini, diğer (bazı) kötüleriyle karıştırmışlardır. (İyilikleriyle beraber -cihaddan kaytarmak gibi- kötülüklere de bulaşmışlardır.) Umulur ki Allah bunların tevbelerini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.

  • 9:103

    Onların (Müslümanların) mallarından sadaka (zekât vergisi) al ki, bununla onları (cimrilik ve bencillikten) temizlemiş, kötülüklerden arındırıvermiş (ve kazançlarını bereketlendirmiş olursun. Hem) Onlara dua et. Doğrusu Senin duan, onlar için 'bir sükûnet ve huzur (vesilesidir).' Allah (her şeyi ve hakkıyla) İşitendir, Bilendir.

  • 9:104

    Onlar bilmiyorlar (anlayıp inanmıyorlar) mı ki, gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edip (bağışlayandır.) Ve O, sadakaları (cennet karşılığı) alandır. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden, acıyıp esirgeyen O'dur. (İşte O’na güvenip yönelin ki yegâne Rabbinizdir.)

  • 9:105

    (Hakk’tan kopanlara ve dünyaya tapanlara) Onlara de ki: “(Dilediğinizi ve elinizden geleni) Yapın (bakalım… Nefsinizin ve şeytani güçlerin emrinde debelenin!) Yakında Allah, Resulü ve (Hakk davada sebat eden sadık) mü’minler; sizin (her türlü kötü) amelinizi (hıyanet ve hakaretlerinizin sizi hangi akıbet ve rezaletlere sürükleyeceğini, henüz dünyada iken) görecekler (ve herkese gösterecekler)dir. Daha sonra da (zaten) gaybı da hazır olanı da bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O da size yapmış olduklarınızı (tümüyle) haber verecek (ve hesaba çekecek)tir.”

  • 9:106

    Diğer bir kısmınız (bazı kesimleriniz ve kötülükleriniz) ise Allah'ın emri (ve hikmeti) gereği (şimdilik) ertelenmişlerdir. O bunları, ya azaplandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah (herkesin niyetini ve mahiyetini) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:107

    • Mescid-i Dırar ve Münafıklar: Bir de (münafıklık damarıyla, Müslümanlara ve Hakk dava mensuplarına) zarar vermek (ve zayıflatmak), küfrü (ve nifak cephesinin gücünü) artırmak, mü’minlerin (Hakka ve hayra hizmet ekibinin) arasını açmak (üzere)... Ve daha önce (başından beri) Allah’a ve Resulüne (Hakk Dine ve adalet düzenine) karşı (açıkça) savaş açmış kimselerin (müşrik ve münkir kesimlerin desteğini) gözetleyip (onlardan makam, menfaat ve madalya almak) için, (ayrı) bir mescit (yeni bir merkez, hizip, ekip) kuranlar da vardır ki; (bu münafıklar: "Biz bu yeni merkezi ve hareketi yaparken;) iyi ve güzel gayretlerden (ve hayırlı hizmetlerden) başka (kötü) bir şey amaçlamadık” diye (yalan yere) yemin edeceklerdir. Oysa Allah şahitlik edip, (kesinlikle biliyor ve haber veriyor ki) şüphesiz onlar (yamuklaşmış ve İslam düşmanlarına yanaşmış) yalancı kimselerdir.

  • 9:108

    (Ey Nebim, Sen ve kıyamete kadar sadık ümmetin) Orada (İslami hareketi yaralamak ve düşmana yaranmak üzere kurulan mescitte ve mahfilde), sakın ve asla (namaza) durma! (Ayrılık ve münafıklık merkezine, mezhebine ve partisine katılma!) Elbette ilk gününden (ve temelinden) itibaren takva (ve Hakk dava) üzerine kurulan (ve bu farkını ve faziletini koruyan) mescit (ve karargâh merkezinde ibadet ve hizmet niyetiyle sağlam ve sadık dimdik ayakta) durmak (imana ve insanlığa) daha layıktır. (Çünkü) Orada (ruhen ve ahlâken) temizlenmeyi (Allah'ın rızasına ve rıdvanına erişmeyi) seven (adalet düzeninin hâkimiyetini gönülden isteyen mert ve metin) adamlar vardır. Allah da, (küfürden, kötülükten, günah kirinden ve nankörlükten) temizlenenleri elbette sevmektedir.

  • 9:109

    (Düşünün bakalım!) Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır; yoksa binasının temelini, (yakında çöküp) göçecek bir yarın (altı oyulup yıkılıverecek bir yamacın) kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermeyecektir.

  • 9:110

    Onların kurdukları bina (ve nifak karargâhı) yürekleri parçalanıncaya (ölüp toprağa karışıncaya) kadar kalplerinde bir şüphe ve endişe olarak sürüp-gidecektir. Allah (herkesi ve her şeyi tüm ayrıntılarıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 9:111

    Hiç şüphesiz Allah, -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- mü’minlerden, canlarını ve mallarını satın almıştır. Ki onlar Allah yolunda çalışıp-çarpışırlar, (gerektiğinde) öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir va’addir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde (ey mücahit mü’minler) yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Çünkü mücahit mü’minler ebedi cennete erişeceklerdir.)

  • 9:112

    Bunlar: (Hatalarından ve haksızlıklarından) Tevbeye yönelen (ve samimiyetle özür dileyenler, ardından bütün hayatlarını ve icraatlarını İlahi emir ve yasaklar çerçevesinde dizayn ve disipline ederek) ibadet (şuuru ve huzuru içinde hareket) edenler, (her an kendisine lütfedilen sayısız nimet ve faziletlerin sahibi olan Allah’a teşekkürle) hamd edenler, (İlmi, İslami ve insani gaye ve gayretler için) seyahat edenler, (İlahi emirlere ve adil devlet yönetimine itaatle boyun eğerek) rükû ve secde edenler, iyilikleri emredecek ve kötülükleri nehyedip engelleyecek (bir adalet düzeni kurulsun diye) hizmet verenler ve Hududullahı (Allah’ın sınırlarını, Kur’an’ın kurallarını) muhafaza edenler; (çevresinde, ülkesinde ve yeryüzünde; her türlü haksızlık ve ahlâksızlığa, İlahi değer ve dengelerin bozulmasına karşı mücadele verenler, işte bunlar gerçek ve örnek mü’minlerdir.) Sen, (bu özellikleri taşıyan ve Allah’ın sınırlarını koruyan) mü’minleri müjdele! (Ki onlar kurtuluşa ve sonsuz mutluluğa erişenlerdir.)

  • 9:113

    Ne peygamber ve ne de mü’minler; gerçekten onların, çılgın ateşin ashabı (ve cehennemin yakıtları) oldukları kendilerine açıklandıktan sonra -velev ki yakınları dahi olsa- artık müşrikler için bağışlanma dilemeleri olacak şey değildir.

  • 9:114

    İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi (ise); sadece ona verdiği bir söz (va’ad) dolayısıyla idi. Fakat, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu kendisine belli olup açıklanınca (artık) ondan uzaklaşıp (vazgeçti). Doğrusu İbrahim; içtenlikle Allah’a yakaran çok duygulu, yumuşak huylu birisiydi. (Sorumluluk taşıyan bir duyarlılık Rahmanidir; ama yardıma yanaşmayan riyakâr bir duygusallık ise Şeytanidir.)

  • 9:115

    Allah, bir kavme hidayet ettikten sonra, (bir elçi ve kitap gönderip) nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça (ve buna rağmen inkâra ve isyana kalkışılmadıkça) onları sapkınlığa terk edecek (ve cezalarını verecek) değildir. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla Bilendir.

  • 9:116

    (Oysa) Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; (her şeye ve herkese O) hayat verir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Ama gafil insanlar, sahte veliler ve şefaatçiler peşindedir.)

  • 9:117

    Andolsun Allah; Peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe (ile Rablerine yönelme duygusu) ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi neredeyse kaymak ve caymak üzereyken- güçlük saatinde (zorluk-darlık vaktinde) Ona (Resulüllah’a) tâbi oldular. Sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok Şefkatlidir, çok Esirgeyicidir.

  • 9:118

    (Rahata ve menfaate meyletmeleri yüzünden cihaddan ve Bizans’a yönelik zorlu Tebük gazasından) Geri bırakılan (Sahabeden) o üç kişiye, (Kâ’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebi, Hilâl bin Ümeyye’ye 50 gün boyunca uygulanan tecrit=ilgiyi kesme cezası yüzünden) olanca genişliğine rağmen yeryüzü dar gelmeye başlamış, vicdani (sorumluluk ve rahatsızlıkları) kendilerini sıktıkça sıkmış ve (artık) Allah'tan başka sığınacak hiçbir makam ve barınak olmadığı kanaatine varmışlardı. Sonunda (hatalarını fark ve terk edip yeniden hayra ve hizmete) yönelmeleri için, Allah onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.

  • 9:119

    Ey iman edenler! (Her konuda) Allah'tan korkun (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın yoluna uyun) ve (Hakk davasında sağlam duran) doğru (sadık)larla birlikte olun (ki iman; Hakka tarafgirlik ve davaya sadakattir).

  • 9:120

    Medine ehline ve çevresindeki Bedevilere, (kıyamete kadar şehirlerde ve köylerde yaşayan tüm mü’minlere; kesinlikle) Allah'ın Elçisinden (ve emirlerinden) geri kalmaları (Onu yalnız ve yardımsız bırakmaları), kendi nefislerini Onun nefsine tercih etmeye kalkışmaları, (Resulüllah’tan önce kendi canlarını ve çıkarlarını koruyup kollamaları, asla imanla bağdaşır ve) yakışır (bir tavır) değildir. Bu böyledir, çünkü; gerçekten onların (cihad, itaat ve sadakat ehli olmaları halinde), Allah yolunda çektikleri bir susuzluğa, bir yorgunluğa (ve uykusuzluğa) ve ‘dayanılmaz bir açlık (duygusuna katlanmaları’ ve yine); kâfirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' (şekilde) bir yere (tebliğ ve cihad niyetiyle) ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka kendilerine bunlardan dolayı salih bir amel (sevabı) yazılmış olması nedeniyle (mü’minlerin gafletten ve tembellikten uyarılıp, müjdelenmesi için)dir. Şüphesiz Allah, (görevini) ihsan (şuuruyla, iyilik ve titizlik duygusuyla) yapanların ecrini zayi etmeyecek (boşa vermeyecek)tir.

  • 9:121

    (Ayrıca) Küçük (olsun) büyük (olsun) her türlü infak yapmaları, (cihad ve davet amacıyla) bir vadiyi geçmek (gibi İslam ve insanlık yolunda yorulmaları nedeniyle), Allah’ın onları (bu) yaptıklarının daha güzeliyle ödüllendirmesi için; mutlaka onların lehine (sevap olarak hesaplarına) yazılır ki, yaptıklarının en güzeli ile karşılık görsünler (diyedir).

  • 9:122

    Bununla beraber (umumi seferberlik dışında) mü'minlerin tümünün öne fırlayıp (hepsinin seferber olup gazaya) çıkmaları gerekmez. Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup (sefere) çıktığında, (bir grup da) dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta ve ilmi araştırmalarda bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarmak (ve aydınlatmak) için (evinde kalabilirler). Umulur ki onlar da (kötülükten) kaçınıp-sakınıverirler.

  • 9:123

    Ey iman edenler! (Dininizi ve Hakk davanızı) İnkâr edenlerden (ha dışarıdan, ha içeriden) size (zarar ve saldırı ihtimali) en yakın olan (düşman kâfirlerle) çarpışın ve onlar sizde "Ğılzet=Sert bir tavır, (güçlü bir kararlılık ve caydırıcılık)" görsünler... Ve kesinlikle biliniz ki Allah (münkirler ve münafık kesimlerle değil) takva sahipleriyle beraberdir.

  • 9:124

    (Herhangi) Bir sure indirildiği (çeşitli konularla ilgili, Allah’ın ayetleri hatırlatılıp delil gösterildiği) zaman, (muhterem ve müttaki geçinen fasık ve münafıkların) bir kısmı (mü’minlerle ve sadık dava ehliyle alay ederek): “Bu (sure ve ayetler) sizlerin hanginizin imanını artırdı? (Siz dünyanın realitelerini bırakıp bu ayetlerle mi kendinizi avutuyorsunuz!?)” derler. (Oysa) İman edenlere gelince; (evet Kur’ani sureler ve ayetler) onların imanını (iz’an ve irfanlarını) ziyadeleştirir. Ve onlar (bu İlahi gerçeklerle) müjdelenip sevinirler (umutlanarak ferahlık hissetmektedirler).

  • 9:125

    (Ama) Kalplerinde hastalık (inkârcılık, münafıklık, yalancılık ve haksız çıkarcılık marazı) olanlara gelince: (Bu sure ve ayetler, tüm Kur’ani mesaj ve müjdeler) Onların murdarlığına murdarlık katıp (adileştirir. Döneklikleri, ödleklikleri ve çeşitli kötülükleri sebebiyle manevi pislik yuvasına dönmüş ruhlarının hastalık ve husumetleri ziyadeleşir.) Ve artık bunlar (iflah olmayıp) kâfir olarak öleceklerdir.

  • 9:126

    Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya (fitneye) çarptırılıyorlar da, sonra tevbe de etmiyorlar ve hâlâ öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar (ve durumlarını düzeltmiyorlar. Çünkü kalpleri mühürlenmiştir.)

  • 9:127

    (Münafıklar, kendi kötü niyetlerini ve rezilliklerini haber veren) Bir sure indirildiğinde, (veya Kur’an ayetleri ve meali okunan yerde; hıyanet ve hakaret nazarıyla) bazısı bazısına bakarak (ve göz kırparak): "Sizi bir kimse görüyor mu?" diyerek (oradan kaçmak için bir bahane uyduruverirler.) Sonra da arkalarını dönüp giderler. Gerçekten onlar, (Kur’an’ı ve kulluk sorumluluklarını) kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini (imandan ve iyilik duygularından) çevirmiştir.

  • 9:128

    Andolsun ki size kendi içinizden; (her türlü) sıkıntıya düşmeniz (ve zorluk çekmeniz) Onun gücüne gidip izzeti nefsine dokunan, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Elçi gelmiştir.

  • 9:129

    (Ey Nebim!) Eğer onlar (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve (çünkü) O, büyük Arş'ın Rabbidir.”