Zümer Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 75 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 39:1

    تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ

    (Bu) Kitabın indirilmesi, Üstün ve Güçlü olan, Hüküm ve Hikmet sahibi Allah (katın)dandır.

  • 39:2

    اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۜ

    (Ey Resulüm!) Sana bu Kitabı Hakk ile indirdik; öyleyse Sen de dini yalnızca O'na halis kılarak (her konuda mutlaka Kur’an’a uyarak ve yalnızca Rabbinin rızasını umarak) Allah'a ibadet et. (Zira kulluk yalnız O’na yapılır.)

  • 39:3

    اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

    İyi bilin ki, halis (ve hakiki) din yalnız Allah’ındır. (Kur’an’ın hükmüne ve Resulüllah’ın sünnetine aykırı düşünce ve davranışlar bâtıldır. Bu ölçülere uymayanları ve açıkça zulüm ve zillet düzenini savunanları,) Allah’tan başka evliyalar edinerek; “Biz bunlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tâbi oluyoruz (ve tapıyoruz” diyenlere gelince); şüphesiz ki Allah, onlar arasında ihtilaf ettikleri konularda hükmünü verecektir. Ve Allah (CC hiçbir) yalancı ve inkârcı nankör kimseyi asla hidayete ulaştırmayacaktır.

  • 39:4

    لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

    Eğer Allah (hâşâ) çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini elbette seçerdi. (Ama) O (böyle şeylerden) Yücedir; O Bir (Tek) olan, Kahredici olan (Allah'tır).

  • 39:5

    خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ

    (Allah) Gökleri ve yeri Hakk olarak (bin türlü hikmet ve hayırla) yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor... (Düzenli ve sürekli şekilde, gece ve gündüz birbirini takip ediyor.) Güneş’e ve Ay’a (İlahi ve mucizevi bir düzen ve disiplin içinde) boyun eğdirmiştir, her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun ve dikkatli bulun ki; O Üstün ve Güçlü olandır, Bağışlayandır.

  • 39:6

    خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ

    O (Allah CC) Sizi tek bir nefisten (Hz. Adem’den) yarattı, sonra ondan kendi eşini (Havva’yı) varlığa çıkardı (ve çocuklarını çoğaltıp yaydı) ve sizin için davarlardan (deve, manda, inek, koyun, keçi, at, eşek ve tavuk gibi evcil hayvanlardan) sekiz çift indirip (hizmetinize âmade kılmıştır). Sizi annelerinizin karınlarında; üç karanlık (rahimdeki üç farklı gelişme aşaması) içinde bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; mülk O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl (ve niçin Hakk’tan) çevriliyorsunuz? (Bu yaptığınız tam bir akılsızlık ve sapkınlıktır.)

  • 39:7

    اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

    Eğer inkâr (ve isyan) ederseniz (bu kendi aleyhinizedir, çünkü) kesinlikle Allah sizden müstağnidir (hiçbirinize ve ibadetinize muhtaç değildir.) Ne var ki O, kullarının küfre (ve kötülüğe düşmesine) rızası bulunmayandır. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olacaktır. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez (herkes sadece kendi yapıp ettiklerinin ve sebebiyet verdiklerinin karşılığını bulacaktır). Sonra (hepiniz) Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecek (ve sorgulayacaktır). Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilip durmaktadır.

  • 39:8

    وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يبًا اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَادًا لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلًاۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ

    İnsana bir zarar-sıkıntı dokunduğu zaman, gönülden ve içtenlikle yönelmiş olarak Rabbine dua edip yalvarır. Sonra (darlıktan kurtarıp) ona Kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutup, (halkı) O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlamaktadır. De ki: “İnkârınla biraz (daha dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen ateşin halkındansın (yakında bu fani ve şeytani dünyan başına yıkılacaktır).”

  • 39:9

    اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِدًا وَقَٓائِمًا يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟

    (Şimdi bunlar mı hayırlıdır, yoksa) Gece yarıları kalkıp namaz için kıyama duran ve secdeye varanlar, canı gönülden itaat edip ahiretten korkan ve Rabbinin (rızasını ve) rahmetini umanlar mı? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler (ilim sahibi kimselerle cahiller) bir olur mu? Şüphesiz, ancak temiz akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.”

  • 39:10

    قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

    De ki: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden korkun (O’na itiraz ve isyandan) sakının. Bu dünyada güzel iş görenler ve iyilik edenler (her türlü görevlerini dikkatle yerine getirenler) için elbette iyilik ve güzellik vardır. Allah'ın Arz’ı geniştir. (Mü’min rızkını ve İslam’ı en iyi yaşama şartlarını her tarafta arayıp bulmalıdır.) Ancak (imtihan sıkıntılarına ve sorumluluklarının zorluklarına) sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenip (müttaki ve mücahit mü’minler, emeklerinin karşılığını alacaklardır)."

  • 39:11

    قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۙ

    (Ey Nebim!) De ki: “Bana, dini yalnız Allah’a halis kılarak (her konuda Kur’an’ı ve Resulüllah’ı ölçü alarak) O’na (ihlas ile) ibadet etmem emrolunmuş bulunmaktadır.”

  • 39:12

    وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ

    "Ve Ben, Müslümanların ilki (imanda ve hayırda insanlığın örneği ve önderi) olmakla emrolunmuş durumdayım."

  • 39:13

    قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

    (Ey Nebim!) De ki: "Ben Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkarım."

  • 39:14

    قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ د۪ين۪يۙ

    De ki: “Ben dinimi (her konuda esas alıp uyacağım hayat prensiplerimi) sadece O'na has kılarak (Kur’an ve Sünneti ölçü tutarak) Allah’a ibadet ederim.”

  • 39:15

    فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ

    “Siz de (imtihan için serbestsiniz), O’nun dışında dilediğinize ibadet edin (hepsi geçersizdir).” De ki: “Asıl hüsrana düşenler, (İslami ölçüleri hayat ve şeriat prensibi, Allah’ın rızasını ise asıl hedefi edinmeyenler) işte böylece kıyamet gününde kendilerine, ailesine, (yakın çevresine ve müntesiplerine) yazık edenlerdir. Haberiniz olsun, bu (ahiret kaybı) apaçık bir hüsranın ta kendisidir.”

  • 39:16

    لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ

    Onların üstlerinde ateşten (karanlık gölge bulutu gibi) tabakalar, altlarında da (böyle azap edici) tabakalar vardır. İşte Allah, Kendi kullarını bununla korkutup uyarmaktadır. Ey kullarım, öyleyse Benden korkup (azabımdan) sakınıverin.

  • 39:17

    وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ

    Tağut’a (zalim yönetimlere ve şeytani düzenlere) ibadet ve hizmet etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelip bağlananlara gelince, onlar için (kutlu ve mutlu bir) müjde vardır; bu nedenle (tağuti otoritelere tâbi olanlara değil) Benim (sadık ve samimi) kullarıma müjde ver (ki onlar nasipli ve şerefli kimselerdir).

  • 39:18

    اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

    Ki onlar (müjdelenmiş mü’min kullar, her konuda yazılan ve konuşulan) sözü (dikkatle) dinleyip duyarlar, (ama bunlardan Kur’an’a ve vicdana en yakın bulduklarına ve) en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.

  • 39:19

    اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ

    (Allah’ın gazap hükmü ve) Azap sözü kendisi üzerine hak olmuş kimse mi (iman ve istikamet ehli mü’minlerle bir tutulacaktı? Ey Nebim! Müstahak olanı,) Ateşin içinden artık Sen mi kurtaracaksın?

  • 39:20

    لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ

    Ancak Rablerinden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınanlar için; onlara (cennette) yüksek (ve muhteşem) köşkler vardır, onların üstünde de yüksek saraylar yapılmıştır. Onların altından (sürekli çağlayarak) ırmaklar akmaktadır. (Bu) Allah'ın va'adidir ki, Allah verdiği sözden asla caymayandır.

  • 39:21

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعًا مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟

    Görmüyor musun; gerçekten Allah gökyüzünden (yağmur ve karla) su indiriyor da onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçiriyor; sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra (bir de) görüyorsun ki bunlar kurumaya başlıyor, böylece sararıp (gidiyor). Ardından da sadece çer çöp olmuş kırıntılar kılıyor. (İşte sizin dünya hayatınız da buna benziyor.) Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikir) vardır.

  • 39:22

    اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

    Allah, (Hakkı ve hayrı arayan) kimin göğsünü (gönlünü) İslam'a açmışsa, artık o Rabbinden bir nur üzerine değil midir? (Elbette öyledir.) Fakat Allah'ın zikrinden (Kur’an’ı talim ve tatbik etmekten yana) kalpleri katılaşmış olanların ise vay haline! İşte onlar, apaçık bir sapkınlık içindedirler.

  • 39:23

    اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

    Allah müteşabih (benzeşmeli ve birbirini izah edici), ikişerli (zıt kutupları ve kavramları belirtip öğretici) bir Kitap olarak sözün en güzelini (Kur’an-ı Kerim’i) indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların Ondan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (ve Kur’an’ı anlama gayretine karşı) yumuşar-yatışır (içlerine teslimiyet ve samimiyet yerleşir). İşte bu Allah'ın yol göstermesidir ki, Onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, (Kur’an’a ilgi ve ihtiyaç göstermediğinden ve yüz çevirdiğinden dolayı) kimi de saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici bulmak mümkün değildir.

  • 39:24

    اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

    (Mü’min ve mücahit kimseler) Kıyamet günü o kötü azaptan kendi yüzünü (ve özünü) korumaya çalışan (pişmanlık ve perişanlık içindekilerle) bir midir? Ve (o gün) zalimlere "Kazandığınızı tadın!" denilir.

  • 39:25

    كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ

    Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanlamıştı; bunun üzerine azap, onlara hiç şuurunda ve farkında olmadıkları bir yerden gelip-yetişmişti.

  • 39:26

    فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    Böylece Allah, onlara dünya hayatında da 'horluğu ve aşağılanmayı' tattırıverecektir. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı ise gerçekten daha büyük (ve çetindir).

  • 39:27

    وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ

    Andolsun Biz bu Kur’an’da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için (çeşitli problemlerin çözümüne dair) her bir örnekten vermiş (huzur ve kurtuluş çarelerini göstermişiz)dir. (Gerçekleri ve başlarına gelecekleri en uygun misallerle izah etmişizdir. Ki Kur’an’daki misaller, ilerideki sorunların çözümüne örnek teşkil edecektir.)

  • 39:28

    قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

    (Bu Kitap, asla) Eğrilik ve çarpıklığı (ayetler arasında ihtilafı) olmayan Arapça bir Kur'an'dır. Umulur ki (okuyup, anlayıp uygularlar, küfür ve kötülükten) sakınırlar (diye Allah katından indirilmiştir).

  • 39:29

    ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    Allah (Kendisine ortak koşanlar için şöyle) bir örnek vermiştir: Bir adam (düşünün ki) onun ortakları var (ve sürekli) münakaşa edip duruyorlar… Diğer bir adam ise (ortakları yok, tek başınadır ve kendisinin) halim-selim ve teslimiyetli hizmetçi adam(ları) bulunuyor. Şimdi bu ikisinin durumu bir olur mu? (Bağımsız olan ve teslimiyetli hizmetçileri bulunan; elbette daha huzurlu, daha hayırlı ve başarılı değil midir?) Hamd (her türlü övgü ve teşekkür, bu Kur’an’ı ve Resulüllah’ı gönderen) Allah'ındır. Ama doğrusu onların çoğu (gerçeği) bilmemektedir.

  • 39:30

    اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ

    (Ey Nebim!) Gerçek şu ki, elbette Sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir.

  • 39:31

    ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟

    Sonra şüphesiz sizler, (mü’min-kâfir, sadık-münafık, hepiniz) kıyamet günü Rabbinizin huzurunda (hasımlaşıp hesaplaşarak) davalaşacaksınız. (Bu İlahi adaletin gereğidir.)

  • 24. Cüz

  • 39:32

    فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ

    Allah’a karşı (O’nun adına) yalan (ve Dine aykırı fetva) uyduranlardan ve kendisine getirilip (gösterildiğinde) doğruyu (Kur’an’ın buyruğunu yanlış yorumlayıp) yalanlayandan daha zalim kim olabilir? (Böylesi gizli) Kâfirler için, cehennemde (yanıp) duracak yer mi yok (zannedilmektedir? İnkârcı nankörlerin zindanı ve azap diyarı cehennem değil midir)?

  • 39:33

    وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

    (Mutlak) Doğruyu (Kur’an’ı) getirip (sizi bâtıldan Hakka yönelten) ve onu tasdik edip (sadakat gösterenlere gelince;) işte onlar müttaki olanların (ve gerçek mutluluğa ulaşanların) ta kendileridir.

  • 39:34

    لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ

    Rableri katında dileyecekleri her şey onlara verilecektir. İşte bu muhsinlerin (iyilik ve dini gayret ehlinin) ödülleridir.

  • 39:35

    لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ

    Çünkü Allah, onların (dünyada) yaptıklarının en kötüsünü (bile) temizleyip-giderecek (iyilik ve ibadetlerini kefaret sayıp günahlarını silecek) ve yaptıklarının en güzeliyle ecirlerini verecektir.

  • 39:36

    اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ

    Allah, kuluna (özellikle Kendi yolunda olanlara) kâfi değil midir? (Ey Resulüm!) Seni (ve ümmetini) Allah’tan başkalarıyla (canlı ve cansız putlarla ve süper güç ordularıyla) korkutuyorlar. (Bu, Allah’ın kudretini ve va’adini idrak edemediklerindendir.) Allah, kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek (birini bulmak) mümkün değildir.

  • 39:37

    وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ

    Allah, kimi de hidayete erdirirse, onun için hiçbir saptırıcının (şeytani gayreti netice vermeyecektir). Allah intikam sahibi, Güçlü ve Üstün olan değil midir?

  • 39:38

    وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ

    Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. (“Her şeyi Allah yarattı ama; Dine, Peygambere ve Kur’an-ı Kerim’e ihtiyaç yoktur, aklımız kâfidir” diyen DEİST’ler müşriktirler.) De ki: "Gördünüz mü -haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız (O’nu bırakıp da yalvardıklarınız); eğer Allah Bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da (Rabbim) Bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup- önleyebilecekler mi?" De ki: "Allah Bana yeter. (Zaten) Tevekkül edenler, ancak O'na dayanıp güvenirler."

  • 39:39

    قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ

    (Ey Nebim ve takipçileri!) De ki: "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma göre (elinizden geleni) yapın (ve geri koymayın); elbette Ben de (görevimi) yapıp durmaktayım. Artık (Kur’ani ve Nebevi haberlerin hak olduğunu) yakında bilip öğreneceksiniz!"

  • 39:40

    مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ

    (Biraz daha bekleyiniz;) Kendisini rezil edip aşağılık kılan azap kime geliyormuş ve kesintisiz (kahredici) azap kimin üzerine çöküp kuşatıyormuş, (göreceksiniz!)

  • 39:41

    اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟

    [Not: Allah ismi, cahiliye Araplarınca da biliniyor ve kullanılıyordu. Ancak onların konuştuğu "Allah" kelimesi Kur'an'daki "Allah" (CC) kelimesinden çok farklı bir anlam taşıyordu. Cahiliye Araplarına göre Allah; yeri göğü yaratan ve diğer şefaatçi tanrılardan (put ve tağutlardan) daha büyük olan, ancak etki ve yetki alanı sınırlı bulunan bir varlığı ifade ediyordu. Kur'an'daki "Allah" (CC) kelimesi ise, öyle tanrılar hiyerarşisindeki baş tanrı değil (hâşâ), varlığı gerçek olan, her şey elinde ve emrinde bulunan, kudreti her şeyi kuşatan, kullarının imani, ahlâki, siyasi ve iktisadi hayatlarına ait kanun ve kurallar koyan, Tek ve mutlak bir Rabb'dir. Kur'an'da geçen kitap, melek, nebi, resul, ahiret, takva, salât, zekât vb. bütün kelime ve kavramlar, "Allah" ismiyle mutlaka irtibatlı ve çok çeşitli daireler içerisinde bütün bunlar birbiriyle bağlantılıdır.]

    Şüphesiz Biz Sana bu Kitabı insanlar için Hakk (ölçüsü ve hidayet öncüsü) olmak üzere indirdik. (Resulüllah’sız ve Kur’an’sız; Hakkı-Bâtılı, Helâli-Haramı, Doğruyu-Yanlışı, Dostu-Düşmanı bilmek mümkün değildir. Bu nedenle DEİST’ler, sapkın ve münkirdir.) Artık kim hidayete ererse, bu kendi lehinedir; kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmış demektir. Sen onların üzerinde vekil ve kefil değilsin. [Dikkat! İnsan ve toplum hayatıyla ilgili her konuda kural koyarken; Kur’ani hükümleri ve Sünneti esas almayanlar, hidayetten ayrılmış, dalâlete kaymış kimselerdir.]

  • 39:42

    اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

    Allah, (eceli gelenlerin) ölecekleri zaman canlarını alır, ölmeyeni (henüz eceli gelmeyeni) de uykusunda (ruhunu geçici olarak bedeninden ayırır.) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar (ahirete gönderir), diğerlerini ise adı konulmuş bir vakte kadar (ruhlarını bedenlerine) salıverir. Şüphesiz bunlar, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler içermektedir.

  • 39:43

    اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَعْقِلُونَ

    Yoksa bu gibiler (gafiller ve kâfirler) Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Ya onlar, hiçbir şeye malik değillerse ve (çok şeye) akıl da erdiremiyorlarsa (yine mi onların peşinden gidilecektir)?”

  • 39:44

    قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعًاۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    De ki: "Şefaatin tümü Allah'ındır. (O’nun izni ve iradesi dışında kimse kimseye şefaatte bulunamayacaktır.) Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra (hepiniz) O'na döndürüleceksiniz."

  • 39:45

    وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ

    (Her şeyin mutlak sahibi ve âlemlerin tek yetkili yöneticisi) Allah “Bir” olarak anıldığı vakit, ahirete (gerçekten) iman etmeyenlerin kalpleri sıkılıp tiksinir. Ama ondan başkaları (Allah’a ortak koşulan putlaştırılmış zatları) anıldığı zaman ise, hemen (yüzleri güler ve) sevinirler.

  • 39:46

    قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

    De ki: "Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gaybı ve müşahede edileni bilen Allah'ım! Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında Sen hüküm vereceksin."

  • 39:47

    وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ

    Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları (ve unutulduğunu sandıkları) şeyler, (ahiret günü) Allah (tarafın)dan kendileri için (artık hepsi) açığa çıkarılmış ve ortaya dökülmüş vaziyettedir.

  • 39:48

    وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

    Onların kazandıkları kötülükler (şimdi kendileri aleyhine) açığa çıkmıştır ve alay konusu edindikleri şeyler de kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.

  • 39:49

    فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

    İnsana bir zarar dokunduğu (ve çaresiz kaldığı zaman, hemen fıtri bir yönelişle) Bize yalvarır. Sonra (sıkıntılarını giderip) ona katımızdan bir nimet verdik mi; “Bu bana (kendi) bilgim (ve becerim) sayesinde verilmiştir” (diyerek nankörlüğe kaymaktadır). Doğrusu bu (nimetler de musibetler de insanı denemek için bir) imtihandır; fakat çokları (gerçeği) bilmediklerinden (ve İslami şuur eksikliğinden gaflete dalınmaktadır).

  • 39:50

    قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

    Gerçekten bunu (nimet ve faziletlerin kendi eserleri olduğunu) onlardan öncekiler de (gaflet ve nankörlükle) söylemişlerdi; ama kazandıkları (dünyevi ve geçici) şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı.

  • 39:51

    فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ

    Böylece, (sonunda) kazandıkları kötülükler(in acı akıbetleri) onlara isabet etmişti. (Şimdi) Bunlardan (bu asrın insanlarından) zulmetmiş olanlara da kazandıkları kötülükler (mutlaka) isabet edecektir (ve zulüm düzenleri başlarına çökecektir). Ve onlar (bu takdiri kendilerine uygulayacak Allah'ı) aciz bırakamayacaklardır.

  • 39:52

    اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟

    Onlar (hâlâ akledip) bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah; dilediğine (imtihan gereği) rızkı genişletip yaymakta ve (dilediğine ise imkânları) kısıp daraltmaktadır. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler (ibret ve hikmetler) vardır.

  • 39:53

    قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

    (Tarafımdan onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere nefislerini israfa uğratan (günahlara dalan, yararsız ve ucuz kahramanlıklara kalkışan ve ölçüyü taşıran) kullarım! (Siz yine de) Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, (dilerse ve layık görürse) bütün günahları (ve suçları) Yarlığayıcıdır. Çünkü O, Bağışlayandır, Esirgeyip Acıyandır."

  • 39:54

    وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ

    (Öyle ise) Azap size gelip çatmadan evvel, içtenlikle (tevbe ederek) Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun (ki kurtuluşa ulaşasınız). Sonra size yardım olunmaz (sahip çıkan da bulamazsınız).

  • 39:55

    وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ

    Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’ani hükümlerden vicdanınıza en uygun, nefsinize ise en zor gelenine) uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel (tevbekâr olup salih ameller işleyin ki, sonra pişman olup kalırsınız).

  • 39:56

    اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ

    Kişinin (yana yakıla): “Allah yanında (O’na karşı kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana!) Doğrusu ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim!..” diyeceği (gün gelmeden önce Hakka ve hayra yönelip hazırlık yapınız.)

  • 39:57

    اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ

    Veya (gafillerin ve kâfirlerin): "Şayet Allah bana hidayet verseydi, elbette müttakilerden olurdum" diyerek (hâşâ Allah’ı suçlamaya kalkışacağı),

  • 39:58

    اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ

    Ya da azabı gördüğü zaman: "(Keşke) Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) bulunsaydı da, ihsan edenlerden (iman, itaat ve cihad ehlinden) olsaydım" (diyeceği günden sakının diye bu Kur’an indirilmiş ve Onu bizzat yaşayan ve açıklayan Peygamber gönderilmiş bulunmaktadır).

  • 39:59

    بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    “Evet (ey insanoğlu), kesinlikle Benim ayetlerim sana gelmiş (ve davet olunmuştun); fakat sen onları yalanlamış, (gururlanıp) büyüklüğe kapılmış ve kâfirlerden olup çıkmıştın.”

  • 39:60

    وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ

    Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin (yani; nefsi ve şeytani heveslerini Dinin gereği gibi gösterenlerin) yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. (Allah’ın emirlerine uymayı nefsine yediremeyip) Büyüklenenler için cehennemde kalacak (ve azap olunacak) yer mi yok? (Ki onlar mutlaka belasını bulacaklardır.)

  • 39:61

    وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

    (İnanarak ve cihad yaparak hayırlı) Galibiyete ve zafere ulaşmaları (fevz-ü necat bulmaları) nedeniyle, Allah takva sahiplerini (dünyada umulmadık kolaylıklarla zulüm iktidarından, ahirette ise cehennem azabından) kurtaracaktır. Artık onlara hiçbir fenalık dokunmayacak ve onlar hüzne kapılmayacaklardır.

  • 39:62

    اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ

    Allah, her şeyin Yaratıcısıdır. O, her şeyin üzerinde Vekîl’dir. (Herkese sahip çıkan ve hakkını koruyandır.)

  • 39:63

    لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟

    Göklerin ve yerin kilitleri (ve bunların içerisindeki tüm varlıklar ve olaylarla ilgili hard disk misali, çok özel ve gizli bilgi hazinelerinin açılış şifreleri) O'nun (kudret elindedir. Anahtarları ise imanla birlikte akıl ve ilimdir). Allah'ın ayetlerine (karşı çıkıp bunlara itiraz ve) inkâr edenler ise; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır.

  • 39:64

    قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ

    De ki: “Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına tapınıp (yalvarmamı ve şeytani güç odaklarına yanaşıp yaranmamı) mı öneriyorsunuz? (Siz gafil ve kâfir insanlarsınız.)

  • 39:65

    وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

    Andolsun, Sana ve Senden öncekilere vahyolundu (ki): “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette Sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.”

  • 39:66

    بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

    “Bilakis Sen (sadece bir tek) Allah’a ibadet ve dua et ve (O’nun hükümlerine riayetle) şükredenlerden ol (ki kurtulasın).”

  • 39:67

    وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ

    (İnkârcılar, münafıklar ve DEİST sapkınlar) Onlar Allah’ın kadr-u kıymetini hakkıyla takdir edemediler. (Yaratılış sırrını ve kulluk imtihan programını bilemediler.) Oysa kıyamet günü yer (Dünya) bütünüyle O’nun (kudret) avucundadır; gökler de (film şeridi gibi) sağ eliyle dürülüp bükülmüş (bulunmaktadır. Yani bütün hayat, tabiat ve kâinat, ruh ekranımıza yansıtılan kader filminin görüntüleri olmaktadır.) O, onların şirk koştuklarından münezzeh ve yüce konumdadır.

  • 39:68

    وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ

    (Kıyamet geldiğinde) Artık Sur'a üfürülmüş; böylece Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıvermiş olacaktır. Sonra bir daha ona (Sur’a) üfürülecek, ardından (bütün insanlar), onlar ayağa kalkmış durumda (şaşkınlıkla etrafına) bakınacaklardır.

  • 39:69

    وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    (Hesap günü) Yer (mahşer yeri veya yeryüzü), Rabbinin nuruyla (ve sahibinin zuhuruyla aydınlanıp) parıldayacak; (orta yere) Kitap (Kur'an ve amel kayıtları) konacak (herkesin hayat VCD'si hazır bulunacak); Peygamberler ve şahitler getirilip aralarında Hakk ile hüküm verilmiş olacak, onlar asla haksızlığa uğratılmayacaklardır.

  • 39:70

    وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟

    (Böylece herkese ve) Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verilmiş olacaktır. Çünkü onların (hangi niyetle ve neler) işlediklerini en iyi bilen O (Allah'tır).

  • 39:71

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

    (Ardından) İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevk olunacaklardır. Nihayet oraya geldikleri zaman, kapıları açılacak ve onlara (cehennemin) bekçileri: "Size, Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklardır. Onlar ise: "Evet (geldiler ve bizi uyardılar); ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (Biz de layığımızı bulduk)” diye (yanıtlayacaklardır.)

  • 39:72

    ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ

    Onlara: (Öyle ise) "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin; kibirlenip büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür" denilecek (ve cehennem kapıları kapatılacaktır).

  • 39:73

    وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ

    Rablerinden korkanlar (ve ahirete hazırlananlar) ise, bölük bölük cennete sevk edileceklerdir. Oraya vardıklarında cennet kapıları açılıp fetholunacak ve görevli melekler onlara: “Selam size, ne hoşsunuz, ne mutlusunuz! (Buyurun) Ebedi kalmak üzere ona (cennete) girin” diye (iltifatta bulunacaklardır).

  • 39:74

    وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ

    (Onlar ise:) “Bize olan va’adinde sadık kalan ve bizi bu yere (dünyada izzet ve devlete, ahirette cennete) mirasçı kılan Allah’a hamdolsun” diyerek (sevinçlerini ve teşekkürlerini açığa vuracaklardır. Veya:) “Bize olan va’adine sadakat gösteren (verdiği sözü yerine getiren) ve bizi dilediğimiz yerde eğlenip dolaşacağımız şu cennet yurduna yerleştiren Allah’ımıza (şükürler olsun. Allah yolunda) çalışıp çabalayanların ücreti ne güzelmiş” (şeklinde mutluluklarını paylaşacaklardır).

  • 39:75

    وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

    (O süreçte) Sen melekleri de, Arş’ın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ederlerken göreceksin, (ve zaten görmektesin. Bugün gaybi olarak inanan mü’minler de ahirette bunları bizzat görecek ve izleyeceklerdir.) Artık (insanların) aralarında Hakk ile hüküm verilmiştir ve (mü’minlerce): "Âlemlerin Rabbine hamd olsun" denilerek (mahkeme kapatılmış ve şükran bayramı başlamıştır.)