Sâd Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 88 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 38:1

    صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ

    SÂD. (Bu iman, ahlâk, huzur ve adalet prensipleri içeren) Zikir (ibret ve hikmet) dolu (şerefli) Kur'an'a andolsun ki;

  • 38:2

    بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ

    (Kesinlikle) O inkârcı nankörler (ve isyan içindeki gafiller boş) bir büyüklenme (kof bir izzet ve böbürlenme) ve (Hakk’tan ayrılıp) bölünme (şikak ve nifak) içindedirler.

  • 38:3

    كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ

    Biz kendilerinden önce, nice kuşakları helak edip yıkıma uğrattık da, onlar (çaresizce yalvarıp) feryat etmişlerdi; ancak (artık) kurtulma (zamanı) değildi.

  • 38:4

    وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ

    Kendilerine içlerinden (peygamber olarak) bir uyarıcının gelmesine hayret etmişler ve kâfirler: "Bu yalan söyleyen bir büyücüdür” demişlerdi.

  • 38:5

    اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ

    (Bütün) İlahları bir tek İlah mı yapıyor (bütün yetkiler tek bir İlahta mı toplanıyor?) Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey” (diye itiraz etmişlerdi).

  • 38:6

    وَانْطَلَقَ الْمَلَاُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ

    Onlardan ileri gelen (etkili ve yetkili) bir grup (inkârcı) öne fırlayıp: "Haydi davranın, ilahlarınıza (bâtıl dini kurallarınıza ve sözde din adamlarınıza) karşı (bağlılıkta) sabırlı ve kararlı olun; çünkü sizden asıl istenen (ve beklenen) kesinlikle budur" diyerek (kalkıp harekete geçmişlerdi veya çekip gitmişlerdi).

  • 38:7

    مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِۚ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا اخْتِلَاقٌۚ

    "Biz bunu (Peygamberin söylediklerini), diğer başka milletlerde (ve kendi gelenek ve göreneklerimiz içinde) hiç işitmedik, bu içi boş bir uydurmadan başkası değildir" (diyerek itiraz etmişlerdi).

  • 38:8

    ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ

    (Haydi yol gösterici bir kitap gerekliydi diyelim, ama bu) "Zikir (Kur'an), içimizden (kala kala) Ona mı (Hz. Muhammed’e mi) indirildi?" demişlerdi. Hayır, belli ki, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmadıklarından (böyle hareket etmektedirler).

  • 38:9

    اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ

    Yoksa; Azîz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların (inkârcıların ve münafıkların) yanında mıdır (zannediyorlar ki böyle söylenmektedir)?

  • 38:10

    اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ

    Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onlara mı aittir? Öyleyse sebepler içinde (bir imkân ve güç bularak göğe) yükselsinler (de görelim). [Not: Bu ayette sebepler ve teknolojik gelişmelerle Ay’a, Yıldızlara ve Uzay’a çıkılabileceğine işaret edilmektedir.]

  • 38:11

    جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ

    Oysa onlar, çeşitli hizip (parti, ekip ve kavim)lerden (toplanıp meydana getirilmiş) şunun şurasında (mutlaka) hezimete-mağlubiyete mahkûm edilmiş, (kalabalık ve kof) bir ordudan (bugün ise NATO ve BM gibi şeytani organizasyonlardan) ibarettir.

  • 38:12

    كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْاَوْتَادِۙ

    Onlardan önce Nuh kavmi, Ad (kavmi) ve kazıklar (saltanat ve piramitler) sahibi Firavun da (İlahi uyarıları) yalanlamıştı.

  • 38:13

    وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ

    Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da (elçilerin davetine aldırmamıştı). İşte bunlar da (Rablerine ve resullerine karşı birleşip güç toplayan bâtıl partiler ve) fırkalardı.

  • 38:14

    اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟

    Hepsi de elçileri yalanlamış (ve Hakk’tan ayrılmışlardı), böylece azapla (cezala)ndırmam (onlara) haktı (bunlar gazabıma müstahaktı).

  • 38:15

    وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ

    (İşte) Bunlar da (bugünkü zalimler ve işbirlikçileri de, vakti geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan (kahredici) bir tek çığlıktan başkasını gözetliyor (sayılmazlardı)!

  • 38:16

    وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ

    (Baksana) “Rabbimiz (bu elçilerin haber verdiği) hesap gününden önce azaptan payımızı çabuklaştır” diyerek (alaya almışlardı. Veya dünyayı ahirete tercih ederek): “Rabbimiz hesap gününden önce (nimetlerden) payımızı bize (burada) acilen (peşinen) verip çabuklaştır” diyen de bunlardı.

  • 38:17

    اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ

    (Ey Nebim!) Sen onların (hakaretli) sözlerine (şimdilik) sabret ve (itaat ve sebatta) güçlü olan kulumuz Davud’u hatırla, çünkü o (her durumda Allah’a) yönelen bir (zattı).

  • 38:18

    اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ

    Doğrusu Biz dağlara (ve madenlere Davud için) boyun eğdirdik, (ki bunlar) akşam ve sabah kendisiyle birlikte tesbih ediyor (Allah’ı anıyor)lardı. (Demircilik ve maden işlemeciliği konusunda ona yardımcı olunmaktaydı.)

  • 38:19

    وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَهُٓ اَوَّابٌ

    Ve toplanıp gelen kuşları da (zikir yoldaşı yapmıştık). Ki, hepsi onunla (beraber Allah'ı tesbih etmek üzere uyum içinde Hakka) yöneliyor (huzura dalıyor)lardı.

  • 38:20

    وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ

    (Hz. Davud’un) Onun mülkünü (ve hükmetme gücünü artırmış ve) sağlam kılmıştık. (Ayrıca ona) Hikmet (varlıkların ve olayların iç yüzünü öğreti)vermiş, “fasl-ı hitap” (ihtilafları ve sorunları adil ve kesin çözümlere kavuşturma, hüküm ve içtihat yapma ve) çok açık ve etkili konuşma yeteneği (bağışlamıştık.)

  • 38:21

    وَهَلْ اَتٰيكَ نَبَؤُ۬ا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ

    (Ey Resulüm!) Sana o davacıların (hasımların) haberi (ve hikâyesi) gelip (ulaşmadı) mı? Hani (Davud’un bulunduğu mekâna) mihraba (girmek için) yüksek duvarlardan tırmanmışlardı.

  • 38:22

    اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ

    O vakit Davud'un (yanına) girdiklerinde o, onlardan ürkmüş (ve sakınmıştı.) Dediler ki: "Korkma (biz) iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlık yaptığı (iddiasındayız.) Şimdi sen aramızda Hakk ile hükmet, (vicdani) kararında (taraf tutup) zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip (barışa) ulaştır.”

  • 38:23

    اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ

    (O iki kişiden birisi dedi ki:) "Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ (veya himayeme bırak) diye (beni kandırmaya çalıştı) ve konuşmada bana üstün çıktı" (kafamı karıştırdı).

  • ساجد

    Secde

  • 38:24

    قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ

    (Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiş (ve haksızlık yapmıştır.) Doğrusu (emeklerini ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı (böyle) tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; (ama) onlar da ne kadar azdır" (diyerek onları uzlaştırıp yatıştırdı). Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi anladı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-bağlandı. [Not: Bu ayetteki örnekle, ekonomik birikimlerini ve güçlerini ortaklık sistemiyle birleştiren dürüst insanların çok daha kazançlı çıkacağı, ama maalesef fırsatçı ve menfaatçi insanların kendi hesabına hile ve haksızlığa kalkışacağı durumlara karşı tedbirler alınması lüzumu vurgulanmaktadır.]

  • 38:25

    فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ

    (Biz de şüphe ve endişesinden dolayı) Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun (Davud’un) Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir makamı (bulunmaktadır).

  • 38:26

    يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟

    Biz (ona şunları da hatırlattık): “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife (devlet ve hükümet reisi ve ümmetinin peygamberi) yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet... Sakın keyfi hevâya ve nefsi arzulara uyma! (Zira hevâ ve heves) Seni Allah’ın yolundan ayırıp uzaklaştırır. Doğrusu, hesap gününü unutarak Allah’ın yolundan sapanlara çok çetin bir azap vardır.”

  • 38:27

    وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًاۜ ذٰلِكَ ظَنُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِۜ

    Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri bâtıl olarak ve amaçsızca (boşuna) yaratmadık; (bunlar bir tesadüf eseri de değildir,) bu (tür temelsiz iddialar) inkâr edenlerin kof zannıdır. (Her şey ve herkes bir hikmet ve hizmet için vardır.) Ateşe girecek inkârcıların vay haline (ki onları hak ettikleri şekilde azaplandıracağız)!

  • 38:28

    اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ

    Yoksa Biz, iman edip salih amellerde bulunanları, yeryüzünde (fitne, fesat) bozgunculuk çıkaranlar gibi (onlarla bir) mi tutacağız? Ya da müttakileri facirler gibi (değersiz) mi sayacağız? (Böyle bir haksızlık Bizim adaletimize yakışır mı?)

  • 38:29

    كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

    (Bu Kur’an) Ayetlerini düşünüp anlasınlar ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye, Sana indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır.

  • 38:30

    وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ

    Ayrıca Biz Davud'a (oğlu) Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel bir kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-bağlanan biriydi. (Her konuda Allah'a sığınırdı.)

  • 38:31

    اِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُۙ

    Hani ona; akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne dikip (toprağı kazıyan), öbür üç ayağıyla da yerin (üzerinde çalımlı) duran, yağız (pahalı ve soylu koşu) atları bağışlanmıştı.

  • 38:32

    فَقَالَ اِنّ۪ٓي اَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبّ۪يۚ حَتّٰى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ۠

    O da demişti ki: "Gerçekten ben, (bu) mal (veya at) muhabbetini; (sadece) Rabbimi zikretmeme (yardımından, O’na ibadet ve cihad hizmetime vesile olmasından) dolayı sevip tercih ettim." Sonunda bu atlar (koşmuş ve) perde (gibi toz bulutlarının) arkasına saklanmışlardı

  • 38:33

    رُدُّوهَا عَلَيَّۜ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْاَعْنَاقِ

    (Hz. Süleyman;) “Onları (tutup) bana geri getirin” (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını mesh edip okşamaya (ve sıvazlamaya) başladı. (Güya bu atlar, Hz. Süleyman’ı Allah’tan ve itaatten alıkoyduğu için, tutup onların boyunlarını ve bacaklarını kesmeye başladığı yorumları; fıtrata ve şefkate aykırıdır.)

  • 38:34

    وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمٰنَ وَاَلْقَيْنَا عَلٰى كُرْسِيِّه۪ جَسَدًا ثُمَّ اَنَابَ

    Andolsun, Biz Süleyman'ı imtihana uğratmış, (bir hastalıktan ötürü) tahtının üstünde bir ceset (haline getirip) bırakmıştık. Sonra (Rabbine yönelip yalvarmış ve eski durumuna) ulaşmıştı.

  • 38:35

    قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكًا لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

    (Hz. Süleyman:) “Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak (başka birisinin bir daha ulaşamayacağı) bir mülkü (maddi imkân ve iktidarı) bana hibe-armağan edip (büyük lütfuna ulaştır!) Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin” (diye yalvarmıştı. Evet, Hakkı ve adaleti yürütmek, halka hizmet, hayra rehberlik etmek ve bu yolla Allah’ın rızasına erişmek maksadıyla Mevlâ’dan imkân ve iktidar istenebilir ve bu yönde çalışmalıdır.)

  • 38:36

    فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّ۪يحَ تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ

    Böylece Biz, onun emriyle istediği yere (havada) kolayca akıp giden rüzgârı (özel olarak yaptığı hava gemisi benzeri araçlarını taşımak, Hz. Süleyman’ı ve yakın adamlarını kısa zamanda hedeflerine ulaştırmak üzere) onun buyruğu altına verdik. (Hava gücünü ve akımını ona tâbi kıldık.)

  • 38:37

    وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ

    Şeytanlardan; (cinn halkından) her (çeşit yapı, sanat ve) bina ustasını ve dalgıç olanı da (denizlerden balık, inci ve mercan çıkaran cinnleri de Süleyman’ın emrine bıraktık).

  • 38:38

    وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ

    Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış (olan) diğerlerini de (ona hizmetkâr yaptık).

  • 38:39

    هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

    İşte bu, Bizim sana ikramımız ve bağışımızdır. (Ey Süleyman) Artık (tercih senin, istersen) ikram edip ver, veya (bir kısmını elinde) tut (ve biriktir,) sana hesap sorulmayacaktır.

  • 38:40

    وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ۟

    Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri (makamı) vardır.

  • 38:41

    وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ

    Kulumuz Eyyub’u da hatırla. Hani o: “Doğrusu şeytan bana, kahredici bir acı hastalık sıkıntısı ve azap kahrı dokundurdu, (aciz ve çaresiz kaldım Allah’ım!)” diye Rabbine nida edip yakarmıştı.

  • 38:42

    اُرْكُضْ بِرِجْلِكَۚ هٰذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ

    (Biz de ona şöyle vahyettik:) “Ayağını depret (yere vur). İşte yıkanacak ve içilip kanacak soğuk (bir su çıkacak, onunla sağlığına ve huzura kavuşacaksın).”

  • 38:43

    وَوَهَبْنَا لَهُٓ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ

    (Ayrıca) Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt ve ibret olmak üzere, ailesini ve onlarla birlikte bir mislini (yeni aile bireylerini) de bağışladık. (Böylece Hz. Eyyub’u sağlık, huzur ve rahata ulaştırdık.)

  • 38:44

    وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًاۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ

    "Ve eline bir deste (ekin sapı) al, onunla (hanımına bir kere) vur ve böylece andını bozmuş olma" (diyerek yemin kefaretini kolaylaştırdık). Gerçekten, Biz onu (Eyyub'u) sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. (Hep Rabbine sığınırdı.) [Not: Yıllar süren hastalık ve darlık sırasında, Hz. Eyyub’un, hizmetinden usanıp sızlanan hanımına kızıp, ona 100 sopa vuracağına dair yemin lafı ağzından çıkmıştı. Bu ayetle hafif ve nahif (zayıf) olan 100 buğday sapını bağlayıp, eşine bir tane vurmasıyla bu yemininden kurtulacağı hatırlatılmıştı. Böylece tüm Müslümanlara da bu tür cezalarda bir kolaylık yolu açılmıştı.]

  • 38:45

    وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ

    (Katımızdan) Güç ve basiret sahibi olan kullarımız(dan) İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da (ibret ve hikmetle) hatırla.

  • 38:46

    اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ

    Gerçekten Biz onları (ve elbette her asırdaki sadık ve sağlam Müslümanları) tam bir hulusiyetle (samimiyet ve gayretle) YURDU düşünüp-anan (dünyada bağımsız memleket şuuru, ahirette ise cennet huzuru ve arzusu taşıyan) ihlas sahipleri kıldık.

  • 38:47

    وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ

    Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve en hayırlı (iyilik ehli sayılan)lardandı.

  • 38:48

    وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ

    İsmail'i, Elyesa'yı ve Zülkifl’i de hatırla!.. Hepsi de (çevresine ve ümmetine) en hayırlı olanlardandı.

  • 38:49

    هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ

    İşte bu (Kur’ani öğütler), bir zikir ve hatırlatmadır. (Hüküm ve hikmet kaynağıdır.) Şüphesiz müttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer ve akıbet vardır.

  • 38:50

    جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ

    (Sonsuz ve kusursuz mutluluk diyarı olan) Adn cennetleri ki; (iman, itaat ve cihad ehline hazırlanmıştır. Ve her türlü kutlu hayır) kapıları onlara açılmıştır.

  • 38:51

    مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ

    (Mü’minler) Orada koltuklara yaslanıp-dayanmışlardır; orada birçok meyve ve içecek (taşıyan görevlileri) çağıracaklardır (ve arzuladıkları her şey onlara sunulacaktır).

  • 38:52

    وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ

    Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş, (kendileriyle) yaşıt (gönül okşayıcı ve mutluluk ortağı hanım)lar vardır.

  • 38:53

    هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ

    İşte hesap günü size va'ad edilen bunlardır. (Herkes ettiğini bulacak, ektiğini toplayacaktır.)

  • 38:54

    اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ

    Şüphesiz bunlar, asla bitip tükenmesi olmayan rızıklarımız (ve ihsanımız)dır.

  • 38:55

    هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ

    İşte bu böyle! (Ve bunlar aynen yaşanacaktır. Ama) Gerçekten (inkârcı ve isyankâr) azgınlar için de muhakkak varılacak kötü bir dönüş yeri vardır.

  • 38:56

    جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ

    (Orası da) Cehennemdir! Ki, onlar oraya sokulup (azap duvarlarına) yaslanacaklardır, o ne kötü bir (zindan ve) yataktır.

  • 38:57

    هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ

    İşte bu; (onların içeceği) kaynar su ve irin (olacaktır). Artık onu tattıklarında (bağırları dağlanacaktır).

  • 38:58

    وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ

    Ve onun (cehennemin bu azap) şeklinden başka, çift çift, çeşit çeşit (olan, daha beter acıları ve kahırları da) vardır.

  • 38:59

    هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَبًا بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ

    (Müşrik olan hâkim-zalim güçlere ve hain işbirlikçilerine şöyle seslenilecektir:) "İşte bu(nlar) da (dünyada) sizinle birlikte (küfür ve zulüm sisteminin devamı için direnen ve şeytani bir fedakârlık damarıyla bazı zorluklara) göğüs gerenler (ve şimdi cehenneme girenler)dir. Onlara bir merhaba (bile) yoktur. Çünkü onlar ateşi boylayacaklardır."

  • 38:60

    قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَبًا بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ

    (Onlara uyan çıkarcı ve kolaycı halk yığınları ise:) "Hayır, sizler var ya; asıl size bir merhaba yok (siz rahat yüzü görmeyin). Çünkü bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz (dünyada siz bizi aldatıp peşinizden sürüklediniz). Bu cehennem ne kötü bir durak (başımıza neler getirdiniz)” diye (çıkışacaklardır.)

  • 38:61

    قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ

    Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu (küfür ve kötülük yolunu) bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat artır."

  • 38:62

    وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ

    Ve (yine kâfirler ve münafık kimseler) derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden (düşük kimselerden) saydığımız adamları (dünyada mü’min ve mücahit oldukları için horladığımız insanları, burada cehennem ortamında) göremiyoruz (onlar nerede kaldı)?

  • 38:63

    اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ

    Oysa biz onları (Müslümanları) bir alay konusu edinip (aşağılamıştık); yoksa gözler mi onlardan kaydı (dikkatlerimizden mi kaçtı)?"

  • 38:64

    اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟

    İşte, cehennem ehlinin bu birbiriyle çekişmesi (sonucu hasret ve nedametlerinin artması) kesin bir gerçektir (ve mutlaka yaşanacaktır).

  • 38:65

    قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ

    (Ey Nebim!) De ki: "Ben, sadece bir uyarıcıyım. Bir tek olan, Kahredici gücü bulunan Allah'tan başka bir ilah yoktur (sizi O’na kulluğa çağırmaktayım)."

  • 38:66

    رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ

    (O Allah ki) "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir, Üstün ve Güçlü olandır, Bağışlayandır."

  • 38:67

    قُلْ هُوَ نَبَؤٌ۬ا عَظ۪يمٌۙ

    De ki: "Bu (Kur'an, her konuda ve Hakkın hâkimiyeti hususunda ne) büyük (ve gerçekçi) bir haberdir! (ki onu bekleyin bakalım.)"

  • 38:68

    اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ

    (Ama maalesef) Sizler ise, (hâlâ) ondan yüz çevirip durmaktasınız.

  • 38:69

    مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَاِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ

    “Mele-i A’lâ (yüce melekler ve nuraniler meclisi ve kader tayini hakkında boşuna) hasımlaşıp tartıştıkları vakitte, (peygamber olmama rağmen, Allah’ın öğrettikleri ve gösterdikleri haricinde,) Benim (bile) hiçbir bilgim yok iken (o gafiller ve cahiller neyin peşinde koşmaktadırlar?)

  • 38:70

    اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

    "Bana da ancak, sadece apaçık bir uyarıcı olduğum için vahyolunmaktadır."

  • 38:71

    اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ

    Hani Rabbin meleklere şöyle buyurmuşlardı: "Gerçekten Ben, (süzme-özeme) çamurdan bir beşer yaratacağım."

  • 38:72

    فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

    "Onu tesviye edip düzelttiğimde (insan şekline getirdiğimde) ve Ruhumdan ona üflediğimde (ise); derhal ona secdeye kapanın."

  • 38:73

    فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

    (Talimatım üzerine) Meleklerin hepsi (hürmeten Hz. Adem'e) topluca secdeye varmıştı;

  • 38:74

    اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

    Yalnız İblis hariç; o büyüklük taslamış ve kâfirlerden olup çıkmıştı.

  • 38:75

    قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ

    (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle (yapıp) yarattığıma (insan denen bu sanat harikama) seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklük mü tasladın, yoksa kendini yükseklere çıkanlardan (ve artık sorumsuzlardan) mı sandın?"

  • 38:76

    قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

    (Şeytan küstahlaşıp) Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Hürmet ve itaat bana layıktı.)

  • 38:77

    قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ

    (Allah) Dedi ki: "Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."

  • 38:78

    وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ

    “Ve şüphesiz din (kıyametteki hesap) gününe kadar, Benim lanetim (ardından cehennemde azap ve zilletim) senin üzerine olacaktır.”

  • 38:79

    قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

    (İblis) Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri (ve hesaba çekilecekleri) güne kadar bana süre (ve onları saptırıp azdırmam için fırsat) tanı."

  • 38:80

    قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ

    Allah buyurdu ki: "O halde, (haydi sen) süre-mühlet sağlananlardansın."

  • 38:81

    اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

    "Bilinen vaktin gününe kadar (sana fırsat tanınmıştır)."

  • 38:82

    قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ

    (Bunun üzerine şeytan) Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun ki ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım.”

  • 38:83

    اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ

    “Ancak (dininde ve davasında sadık olan) halis kulların hariç (onları yoldan çıkaramayacağım).”

  • 38:84

    قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ

    (Cenab-ı Allah ise:) "İşte bu (doğrudur. Ayrıca; Kur’an, bütün haber ve hükümleriyle) Hakk’tır ve Ben (sadece ve elbette) Hakkı söylerim" buyurmuşlardı.

  • 38:85

    لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ

    (Ey İblis!) “Andolsun, seninle ve içlerinde sana tâbi olacak kimselerin tümüyle cehennemi dolduracağım.”

  • 38:86

    قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ

    (Ey Resulüm, onlara) De ki: “Ben bu (davet ve hizmetime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. (Kendi kafamdan yararsız ve yapmacık) Birtakım zahmet ve külfetler de uydurmuyorum.” (Olduğumdan başka türlü de görünmüyorum. Görevim sadece tebliğ ve irşaddır.)

  • 38:87

    اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ

    “O (Kur’an bütün insanlık ve) âlemler için ancak (kıyamete kadar geçerli ve gerekli olan İlahi) bir zikir (öğüt ve hatırlatmadır, ölçü ve temel yasa)dır.”

  • 38:88

    وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ

    “Onun haberinin (ve hükümlerinin gerçek ve geçerli olduğunu) bir zaman sonra kesinlikle bilip anlayacaksınız (ama iş işten geçmiş olacaktır.)