Ankebut Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 69 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 29:1

    الٓمٓ۠

    Elif, Lam, Mim.

  • 29:2

    اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

    (Yoksa) İnsanlar; sadece “iman ettik” demekle, (öyle) imtihana tâbi tutulmadan (ve sonunda yeterli ve geçerli puan almadan) bırakılacaklarını (ve kurtulacaklarını)(zann ve) hesap etmektedirler?

  • 29:3

    وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ

    Yemin olsun (Biz) onlardan önceki (kavim)leri de (çeşitli) imtihan (kasıtlı, fitne ve belalar)dan geçirdik. (Böylece) Allah, kesinlikle (dininde ve davasında) sadıkları da bilecektir (bilmektedir) ve gerçekten yalancı sahtekârları da bilip (belirleyecektir.)

  • 29:4

    اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ

    Yoksa (her türlü) kötülüğü yapıp (gizleyenler ve olduklarından başka türlü görünenler), Bizi (Allah’ı) atlatıp geçeceklerini (ve insanları sürekli aldatabileceklerini) mi sanıvermektedirler? Onlar ne kötü (ve yanlış bir) hüküm (ve kanaat) yürütmektedirler.

  • 29:5

    مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

    Her kim Allah’a kavuşmayı (O’nun va’adine ulaşmayı) umarsa, (acele etmesin) Allah’ın (tayin ve takdir ettiği) süresi gelmektedir. O (her şeyi) İşiten ve Bilendir.

  • 29:6

    وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ

    (Hakk hâkim olsun, ülkemizde ve yeryüzünde Adalet Nizamı kurulsun diye) Kim cihad ederse, o ancak kendi nefsinin faydası için çaba göstermiştir. (Cihadın, adil devlet, izzet ve emniyet gibi dünyevi menfaatleri de; ebedi saadet ve cennet gibi uhrevi mükâfatları da kişinin kendi çıkarı gereğidir.) Allah âlemlerden Müstağnidir (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir).

  • 29:7

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ

    Andolsun ki, inanıp hayırlı amel işleyen kimselerin kötülüklerini, Biz elbette örteriz ve onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırıp karşılığını öderiz.

  • 29:8

    وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًاۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    Biz insana, anne ve babasına iyilik yapmasını tavsiye (emr)ettik. (Ama) Eğer (onlar), hakkında bilgin (ve doğruluğuna dair vicdani kanaatin) olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana ortak koşman için seninle çekişip mücadele ederlerse, (bu durumda) artık kesinlikle onlara itaat etme. (Böyle ana-baba istemedi diye Allah’ın emrini terk etmek, şirktir! Çünkü onların hatırı Allah’ın rızasına tercih edilmiştir… Her halde) Dönüşünüz Banadır. Neler yaptıklarınızı Ben size haber vereceğim.

  • 29:9

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ

    İman edip salih ameller işleyenleri (Allah’a ve insanlara karşı görevlerini yerine getirenleri) ise; elbette onları salihlerin (iyilerin ve cennetliklerin) arasına katıp (ödüllendireceğim).

  • 29:10

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ

    İnsanlardan öylesi vardır ki (sözde), “Allah'a iman ettik” demektedir; fakat Allah için (bir zahmet ve) eziyet gördüğü zaman (hemen şikâyetlenir), insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah'ın azabıymış gibi değerlendirir; ama yemin olsun ki, eğer Rabbinden (sadık ve mücahit mü’minlere) 'bir yardım ve zafer' gelirse, o zaman da hemen: “Biz gerçekten sizlerle birlikteydik (gizlice sizi desteklerdik)” diyecek (ve münafıklık edecek)lerdir. Oysa Allah, âlemlerin (her şeyin ve herkesin) sinelerinde (gönüllerinde) olanı daha iyi Bilen değil midir?

  • 29:11

    وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ

    (Kesinlikle) Allah iman edenleri de bilmektedir; münafıkları da (kimler olduklarını ve neler yaptıklarını) elbette bilmektedir (ve herkesin ayarını gösterecektir).

  • 29:12

    وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

    İnkâr edenler, iman edenlere derler ki: “Siz bizim yolumuzu izleyin (eğer varsa günahlarınızı ve) hatalarınızı biz yüklenelim.” Oysa kendileri, onların hatalarından hiçbir şeyi yüklenecek değillerdir. Gerçekten onlar, elbette yalancı kimselerdir.

  • 29:13

    وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالًا مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟

    Şüphesiz onlar, hem kendi yüklerini, hem kendi (günah) yükleriyle birlikte (sebep oldukları) başka (kötülük) yüklerini de yüklenecekler ve kıyamet günü, (din adına) düzüp uydurduklarından dolayı mutlaka sorguya çekileceklerdir.

  • 29:14

    وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَامًاۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ

    Andolsun, Biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik, o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene geçirmişti. Sonunda onlar (inkâr ve) zulümlerine devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıvermişti.

  • 29:15

    فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ

    Böylece Biz onu ve gemi(deki inançlı) arkadaşlarını kurtardık ve bunu âlemlere bir ayet (kendisinden ders çıkarılacak bir ibret) kılmış olduk (ki bu bir uyarı ve hatırlatmadır).

  • 29:16

    وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

    Hani İbrahim de kavmine demişti ki: "(Sadece) Allah'a kulluk edin ve O'ndan (Allah’a itirazdan ve azabından) sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

  • 29:17

    اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ اِفْكًاۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    (Halbuki) “Siz ancak Allah’tan başka birtakım putlara tapıyor (ve bunu meşru ve mazur göstermek için ‘bunlar şefaatçilerimiz ve aracılarımızdır’ gibi) bir sürü yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye (ve her türlü ihtiyacınızı temin etmeye) güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın katında (meşru, doğru ve doğal metotlarla) arayın, sadece O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz.” (Bunu asla unutmayın.)

  • 29:18

    وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ

    “Yok eğer (Hakkı ve uyarılarımızı) yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de (elçilerin çağrısını) yalanlamış (ve belalarını bulmuş)lardı. Elçiye düşen ise, sadece açık bir tebliğdir.” (İman edip etmediğiniz ondan sorulmayacaktır.)

  • 29:19

    اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ

    Onlar (hâlâ fark edip) görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? (Her an her şeyi en ince ayrıntısına kadar sürekli ve bizzat yaratıyor.) Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır.

  • 29:20

    قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ

    De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın (mükemmel tabiatın ve harika varlıkların nasıl oluştuklarına yoğunlaşın) da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına (dikkatle) bir bakıp (anlayın); sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da (işte böyle) inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetiren (Kâdir olandır).”

  • 29:21

    يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ

    (Allah inkârcı ve isyancı kullarından) Dilediğini azaplandırır, (iman ve istikamet ehlinden) dilediğine de merhamet buyuracaktır. (Hepiniz sonunda) O'na çevrilip-götürüleceksiniz. (Öyle ise sığınılacak başka makam aramak akılsızca bir çabadır.)

  • 29:22

    وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟

    Siz ne yerde ve ne de gökte (Allah'ı asla) aciz bırakamazsınız. (Füzelerinize ve uzay gemilerinize güvenmeniz boşunadır.) Sizin Allah'ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de olmayacaktır.

  • 29:23

    وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

    Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı (hesaba ve huzura çıkmayı) inkâr edenler, işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesenlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.

  • 29:24

    فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

    Bunun üzerine kavminin (ve Nemrut kâfirinin İbrahim’e) cevapları sadece: “Onu hemen ya öldürüp (ortadan kaldırın) veya (ateşte) yakın!” demek oldu. Ama bunun üzerine Allah onu (yakılan dehşetli) ateşten (koruyup) kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır.

  • 29:25

    وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًاۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ

    (İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp; dünya hayatında aranızda (geçici ve değersiz) bir sevgi-bağı(na ve çıkar ittifakına vesile) olarak putları (ve tabulaştırdığınız şahısları ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, sizler kiminiz kiminizi inkâr edip-tanımayacak ve birbirinize lanet okuyacaksınız! Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız bulunmayacaktır.”

  • 29:26

    فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    Bunun üzerine Lut, ona (Hz. İbrahim’e) iman edip dedi ki: “Gerçekten ben, Rabbime hicret edeceğim (gaflet, cehalet ve rezaletten uzaklaşıp Hakka ve hayra yöneleceğim). Çünkü şüphesiz O, Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”

  • 29:27

    وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

    Biz ona (İbrahim Aleyhisselam’a) İshak'ı ve Yakub’u armağan ettik ve onun soyundan (seçtiklerimize) peygamberlik ve kitabı (ikram ve ihsan olarak) gönderdik; ona dünyada da ecrini (ve şerefini) verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır, (iyilik ve cennet ehlidir.)

  • 29:28

    وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ

    Lut da hani kavmine (şöyle) demişti: "Siz gerçekten, sizden önce âlemlerden (geçmiş kavimlerden) hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' (eşcinsellik ahlâksızlığını) yapıyorsunuz (öyle mi?)"

  • 29:29

    اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ

    (Bu uyarılara rağmen) “Siz (hâlâ) erkeklere yaklaşacak, yol kesip (eşkıyalıkla uğraşacak) ve bir araya gelişlerinizde (bu rezillik ve) çirkinlikleri (hiç utanmadan) yapıp duracak mısınız?” Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca: “Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah'ın azabını getir (de görelim)” demekten ibaretti.

  • 29:30

    قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟

    (Hz. Lut ise:) “Rabbim, (şehvet sapkınlığıyla) fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et” diye (dua etmişti).

  • 29:31

    وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ

    (Hani) Bizim elçilerimiz (insan suretli meleklerimiz) İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman dediler ki: "Gerçek şu ki, biz (eşcinselliği yapan ve yaygınlaştıran) şu bölgenin halkını helak edip yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı gerçekten zalim (ve sapkın) kimselerdir."

  • 29:32

    قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُوطًاۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

    (Hz. İbrahim) Dedi ki: “Ama onun içinde Lut da vardır!.. (Bu masum insanların durumu ne olacaktır?” Melekler) Dediler ki: “Orada kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini elbette kurtaracağız. O (karısı ise) arkada kalacak olanlardan birisidir.” (Çünkü rezillerle işbirlikçidir!)

  • 29:33

    وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ

    Vaktâki elçilerimiz Lut’a geldikleri zaman o, bunların (gazap görevlerini sezmesi) dolayısıyla fenalaşıp (kendini kötü hissetmeye) başladı ve içi daralıp sıkıntı bastı. Ona dediler ki: “Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalanlardan olacaktır. (Böylece hıyaneti nedeniyle helak olmayı hak etmiştir.)

  • 29:34

    اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

    “Şüphesiz biz, fasıklık yapmalarından (ve eşcinsellik sapkınlığından) dolayı, bu bölge halkının üstüne gökten iğrenç bir azap indireceğiz (ve onları yerin dibine batıracağız).”

  • 29:35

    وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

    Andolsun, Biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır. [Not: Hâlâ Filistin-Ürdün sınırındaki Lut Gölü civarında o büyük felaketin izleri bulunmaktadır.]

  • 29:36

    وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

    (Güney Ürdün, Kızıldeniz ve Sina arasında yaşayan) Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik.) Böylece (onlara) dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin ve (bu iman ve ibadetinizle) ahiret gününü(n sevabını ve mükâfatını arzulayıp) umut taşıyın ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık-fesatlık çıkarmayın."

  • 29:37

    فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ

    Ancak onu yalanladılar; bunun üzerine onları amansız bir sarsıntı yakalayıverdi, böylelikle kendi yurtlarında diz üstü çökmüş (ve helake düşmüş) olarak sabahladılar.

  • 29:38

    وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ

    (Azgınlaşan kavimler olan ve Yemen civarında yaşayan) Ad'ı ve (Hicaz-Sina arasındaki) Semud'u da (yıkıma uğrattık). Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden (geriye kalan çöküntülerden) size (durumları hâlâ) belli olmaktadır. Kendi yaptıklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kılmıştı da, böylece onları (Hakk) yoldan alıkoyup (saptırmıştı). Oysa onlar görebilen (gerçeği sezen ve açıkgöz geçinen) kimselerdi. (Buna rağmen nefislerine uyup yoldan çıktılar.)

  • 29:39

    وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ

    Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak onlar yeryüzünde büyüklenip (azgınlaşmıştı). Oysa onlar Bizi atlatamaz (takdirimizden kaçamaz)lardı (ve zaten azabımızdan kurtulamamışlardı).

  • 29:40

    فَكُلًّا اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًاۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

    İşte Biz, onların her birini kendi günahıyla (işledikleri kötülük ve hıyanetlere uygun bir cezayla) yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini (depremle) yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğup (helak ettik.) Ancak Allah onlara zulmedici değildi, lâkin onlar (inkâr ve isyanla) kendi nefislerine zulmediyorlardı.

  • 29:41

    مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتًاۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    Allah'ın dışında başka veliler (kurtarıcı merkezler ve emri dinlenen sapkın rehberler) edinenlerin örneği, kendine yuva ören örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; keşke bir bilselerdi.

  • 29:42

    اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

    Kesinlikle Allah (insanların) Kendi (Zatı) dışında hangi şeylere taptıklarını (kimlere ne niyetle yalvarıp sığındıklarını) şüphesiz bilir. O, Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 29:43

    وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ

    Biz bu misalleri insanlar için (örnek ve ibret olsun diye veriyor ve) anlatıyoruz, ama bunları âlimler (İslam'ı araştırıp bilenler ve içlerine sindirenler)den başkası akıl edip anlamayacaktır.

  • 29:44

    خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟

    Allah gökleri ve yeri Hakk ile (ölçüyle, ibret ve hikmetle) yarattı. Şüphesiz bunda iman edenler için bir ayet vardır.

  • 29:45

    اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

    (Mü’minlere en önemli ve öncelikli farziyet olarak, meali ve manasıyla) Sana Kitap'tan vahyedileni (ayetleri dikkatle ve sürekli bir ciddiyetle) oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, fahşadan (çirkin hayâsızlıklardan) ve münkerattan (tüm uygunsuz ve kötü davranışlardan mü’mini) alıkoyup (engelleyecektir). Allah'ı zikretmek (her durumda ve her sorunda Allah’ı hatırlamak, O’nun emir ve yasaklarına göre davranmak, en güzel ve en mübarek isimleriyle devamlı O’nu çağırıp yalvarmak) ise, muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilip (durmaktadır). [Not: Matematikte çözülen problemlerin doğruluğunu anlamak için “sağlama” yapıldığı gibi, kılınan namazların makbul olup olmadığı da, nefsimizi fuhşiyattan; (şehvet azdırıcı yayınlardan ve davranışlardan) ve münkerattan; (her türlü zulüm, küfür ve kötülükten ve bunları yapıp yaygınlaştıranlardan) bizi uzaklaştırıp uzaklaştırmadığıyla anlaşılacaktır.]

  • 21. Cüz

  • 29:46

    وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

    Onlardan (Müslümanlara ve mazlum insanlara) -zulmedenleri hariç olmak üzere- Ehl-i Kitapla (kabalık ve zorbalıktan uzak) sadece en güzel yaklaşımla (ahsen ahlâkıyla fikri) mücadele yapın ve onlara deyin ki: “Bize indirilen (Kur'an'a) da, size indirilen(lerin aslına) da inandık. İlahımız ve İlahınız birdir. Biz O'na teslim olanlardanız.” [Not: “Kitap Ehli” kavramı: Kendi yazdıkları ve yozlaştırdıkları kitaplar üzerinde yoğunlaşıp, Tevrat ve İncil’in aslını unutan Yahudi ve Hristiyanlar gibi, insanların kendi hevâlarına göre yazdıkları te’vil ve tefsir kitaplarıyla meşgul olan ve Kur’an-ı Azimüşşan’ı terk edilmiş bırakan (Bak: Furkan; 30. ayet) Müslümanları da kapsayan ve uyaran bir kavramdır.]

  • 29:47

    وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ

    (Ey Resulüm!) İşte Biz Sana böyle (hakikatli ve hikmetli) bir Kitap (Kur’an) indirdik. Bundan dolayı kendilerine (daha önce) kitap verdiklerimiz(den iz’an ve insaf ehli de) Ona inanmaktadır. Şunlardan (putatapıcılardan) da Ona iman edecek olanlar vardır. (Çünkü) Kâfirlerden başkası Bizim ayetlerimize (karşı çıkıp uyulmasını ve uygulanmasını engellemek kastıyla) bile bile inkâr ve itiraz etmeye (çalışmayacaktır).

  • 29:48

    وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذًا لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ

    (Ey Nebim!) Bundan (Kur’an’dan) önce Sen hiç kitap okuyan birisi değildin ve onu kendi elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, bâtılda olanlar (bunları kendisi uydurup yazdı diye) kuşkuya kapılırlardı. (Bu nedenle Allah CC Seni “Ümmiy” kıldı.)

  • 29:49

    بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ

    Aslında O (Kur’an), kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde (tasdik ve tâbi) olunan apaçık ayetlerdir. Zalimlerden (ve hainlerden) başkası, ayetlerimizi bile bile inkâr ve itiraz edip (Bizimle) mücadeleye (kalkışmayacaktır).

  • 29:50

    وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ

    “Ona Rabbinden (başkaca) ayetler (mucizeler) de indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “O ayetler ancak Allah’ın nezdinde (ve takdirinde)dir. Ben sadece (inkârcıları ve isyancıları, uğrayacakları kötü neticelerden) apaçık bir uyarıcı ve sakındırıcıyım.”

  • 29:51

    اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلٰى عَلَيْهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرٰى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟

    Sana indirdiğimiz O Kitap -ki karşılarında okunup duruyor- onlara yeterli olmadı mı? Onda iman edecek bir kavim için elbette (büyük) bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Çünkü Kur'an; dini, ahlâki, siyasi, ekonomik ve sosyal her türlü sorunun çözümüne esas olacak temel hükümleri içeren en yetkili ve en kutsi kaynaktır.)

  • 29:52

    قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يدًاۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

    De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeterlidir. O, göklerde ve yerde olanı (canlı ve cansız tüm varlıkları ayrıntılarıyla) bilir. Bâtıla (yanlış, haksız ve bozuk yollara) inanan ve Allah'ı inkâr edenler ise, işte onlar hüsrana (pişmanlık dolu zarara) uğrayanlardır.” (Aslında bunlar, Müslüman görüntülü münafıklardır. Ve Hakka değil bâtıla inanıp zulme destek çıkan, böylece Allah'ın va’adini ve kudretini inkâr edip sapıtan insanlardır.)

  • 29:53

    وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

    (Hakka ve halka hıyanet edenler, va’ad edilen) Azabı(n gelmesi hususunda) Senden acele (davranmanı) istiyorlar. Şayet adı konulmuş bir ecel (tayin edilmiş bir vakit) olmasaydı, herhalde onlara azap çoktan gelip çatmıştı. Fakat kendileri şuurunda ve farkında olmadan, (azap ve yıkım) mutlaka apansız gelip onları bulacaktır.

  • 29:54

    يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ

    (O kâfirler) Azabın (bir an evvel gelmesi için) Senden acele (davranmanı) istiyorlar ya... Oysa gerçekten cehennem, o inkâr edenleri (zaten) kuşatmış durumdadır. (Ruhları ve vicdanları şu anda bile huzursuzluk içinde kıvranmaktadır.)

  • 29:55

    يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

    Azabın onları üstlerinden ve ayaklarının altından kaplayacağı gün ise (Allah onlara: "Küfür ve kötülük olarak) yaptıklarınızı tadın (bakalım!)” buyuracaktır.

  • 29:56

    يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ

    Ey iman eden kullarım, şüphesiz Benim Arz’ım (ihsan ve ikramım ve her türlü imkânlarım) geniştir; artık yalnızca Bana ibadet edin. (Dünyalık kaygılarla kâfir düzenlere ve zalim-hain yöneticilere boyun eğmeyin.)

  • 29:57

    كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

    (Unutmayınız ki) Her nefis ölümü tadıcıdır (dünya hayatı gelip geçicidir); sonra da Bize döndürüleceksiniz.

  • 29:58

    وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ

    İman edip (hayırlı ve yararlı işlerle) salih amellerde bulunanlar (var ya, işte); onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetin yüksek köşklerine elbette yerleştireceğiz. (İyi niyet ve gayretle salih) Amellerde bulunanların (Hakk’ta ve hayırda çaba harcayanların) ecri ne güzeldir.

  • 29:59

    اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ

    Ki onlar, (Allah yolunda baskılara ve sıkıntılara) sabredenlerdir ve Rablerine tevekkül ederek (Hakk davada direnenlerdir).

  • 29:60

    وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

    (Görmüyor musunuz?) Kendi rızkını taşımaktan (ve toplamaktan aciz) nice canlı vardır ki, onları ve sizi Allah rızıklandırıp beslemektedir. O, İşitendir, Bilendir.

  • 29:61

    وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ

    Andolsun onlara (müşrik takımına): “Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı kim musahhar (emre âmade ve hizmetkâr) kıldı?” diye soracak olursan kesinlikle “Allah” diyeceklerdir. O halde ne diye (Hakk’tan) çevrilip yan çiziyorlardı?

  • 29:62

    اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

    Ve yine Allah’ın kullarından dilediğine rızkı yayıp genişlettiğini, (ve bir kesime de rızkı) kısıp (böylece imtihan ettiğini ve işçi-işveren dengesini düzenlediğini nasıl unutuyorlardı?) Şüphesiz Allah her şeyi bilip durmaktadır.

  • 29:63

    وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟

    Gerçekten eğer onlara; “Gökyüzünden yağmuru indirip onunla (kışın donup) öldükten sonra yeryüzünü (baharda ve yağmurla tekrar) dirilten kimdir?” diye sorsan, elbette “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Elhamdülillah!” (Her türlü övgü ve şükür Allah’ın hakkıdır, ki öyledir... Ama buna rağmen yine de imandan ve İslam’dan yüz çevrilmektedir!?) Doğrusu onların çoğu aklını kullanmamaktadır.

  • 29:64

    وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    (Oysa) Bu dünya hayatı, sadece bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadan ibarettir. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Keşke (insanlar bu gerçeği) bilmiş olsalardı.

  • 29:65

    فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ

    Onlar gemiye bindikleri (ve tehlikeye girdikleri) zaman, dini sadece Allah’a has kılarak (canı gönülden) yalvarıp yakarmaktadırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen (yine gaflete dalıp) şirk koşmakta (ve nankörlük yapmaya başlamakta)dırlar.

  • 29:66

    لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

    Kendilerine verdiğimiz (nimetler)e nankörlük etsinler ve onlar (bir müddet) yararlanıp sefasını sürsünler (bakalım!..) Ancak onlar yakında bilecek (ve anlayacaklardır).

  • 29:67

    اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا اٰمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ

    (Müşrikler) Görmediler mi ki, onların çevrelerinde (civar kabilelerde ve ülkelerde yaşayan) insanlar (yakalanıp götürülerek) kapılıp-yağma edilirken, Biz Harem'i (Mekke'yi) güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık? (Kureyş Suresi’nde de bu anlatılmaktadır.) Yine de onlar, bâtıla inanıp Allah'ın nimetlerine nankörlüğe mi kalkışmaktadırlar?

  • 29:68

    وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ

    Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden (ayet ve hadisleri keyfine göre eğip bükenlerden) veya kendisine Hakk geldiği zaman onu yalan sayıp (Kur’ani hükümlerden yüz çevirenden) daha zalim kim (vardır? Yoksa) Kâfirler için cehennemde, oraya varıp-atılıp kalacakları yer mi yok? (Elbette yakında kâfirler belasını bulacaklardır.)

  • 29:69

    وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ

    Bizim uğrumuzda cihad edenlere (ve Hakk yolunda sabır ve gayret gösterenlere gelince), şüphesiz (onlara hidayet ve zafer) yollarımızı açarız. (Fikri ve fiili yöntem ve teknolojiler öğretip bunları başarılı kılarız.) Gerçekten Allah, muhsinlerle (iyilik ve istikamet sahibi kimselerle, cihad görevinde titizlik ve ciddiyet gösterenlerle) beraberdir. (Bu İlahi destek sayesinde mücahit mü’minler muvaffak ve muzaffer olacaklardır.)