Hacc Suresi

Nüzul Yeri Mekke. 78 ayettir.

  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

  • 22:1

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ

    Ey insanlar! (İnkâr, itiraz ve isyanınızdan dolayı) Rabbinizden (saygı ile) korkup (kaygı ile) sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı çok büyük (ve pek ürkütücü) bir şeydir. (Haşyet duyulması ve hazırlıklı olunması gereken bir hadisedir.)

  • 22:2

    يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ

    Onu (kıyamet dehşetini) gördüğünüz gün, her emzikli (kadın) kendi emzirdiği bebeğini unutup (vaz)geçecek ve her gebe (kadın) kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş (aklını yitirmiş gibi) görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir.

  • 22:3

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ

    (Cahil ve gafil) İnsanlardan kimisi de, (yeterli) bilgisi (ve gerçeği arama niyeti) olmaksızın (Cenab-ı) Allah (CC) hakkında (O’nun kaderi, kudreti ve Kur’an hükümleri konusunda rastgele) mücadele etmekte (tartışmaya girişmekte)dir; (ve böylece) her azgın ve saptırıcı şeytanın (ve şeytanlaşmış kaypak ilim adamlarının) peşine düşülmektedir.

  • 22:4

    كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ

    (Şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlar hakkında; İlahi adalet olarak) Şöyle yazılmıştır (ve karara bağlanmıştır ki); "Kim onu veli (dost ve rehber) edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırıverir ve onu çılgın ateşin azabına yöneltip iletir."

  • 22:5

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ فَاِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْۜ وَنُقِرُّ فِي الْاَرْحَامِ مَا نَشَٓاءُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْـًٔاۜ وَتَرَى الْاَرْضَ هَامِدَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ وَاَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ

    Ey insanlar, eğer tekrar diriltileceğinizden bir şüpheniz varsa; (şunları tefekkür edin:) muhakkak Biz sizi topraktan yarattık, sonra spermden, sonra embriyodan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Bunu size (hangi aşamalardan bu duruma geldiğinizi hatırlatmak için) beyan ederiz. Dilediğimizi adı konmuş bir süreye kadar rahimlerde tutar ve ardından sizi bebek olarak (dünyaya) çıkartıveririz. Sonra siz yetişip, erginlik çağına gelirsiniz. Kiminizin (erkenden) canı alınır, kiminiz de bildiği şeyleri unutacak derecede ömrünün en düşük (ihtiyarlık) dönemine ulaştırılır. (Ve yine) Yeryüzünü kupkuru vaziyette (ölmüş gibi) görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman (nasıl) titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitiririz (ya, işte ahirette insanları da aynen böyle diriltiriz).

  • 22:6

    ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْيِ الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ

    İşte böyle (bütün bunlar gösterir ki); şüphesiz Allah, O Hakkın ta Kendisidir ve şüphesiz O ölüleri diriltir ve gerçekten O her şeye güç yetirendir.

  • 22:7

    وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ

    Gerçek şu ki, kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Ve mutlaka Allah kabirlerde olanların (hepsini) diriltecektir.

  • 22:8

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍۙ

    İnsanlardan kimi, hiçbir (gerçekçi ve geçerli) bilgisi, hidayet edici ve haklı yolu gösterici (bir delili) ve aydınlatıcı bir kitabı (nur ve huzur verici kaynak bir eseri) bulunmaksızın Allah hakkında (boşuna) mücadele edip çekişmektedir.

  • 22:9

    ثَانِيَ عِطْفِه۪ لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذ۪يقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَر۪يقِ

    (Böyleleri insanları) Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla; 'gururla salınıp-kasılarak' yanını büküp çevirmekte (hainlik ve cahillikle hareket etmektedir). Dünyada (her türlü) rezillik onun içindir, kıyamet günü de yakıcı azabı ona tattırıvereceğiz.

  • 22:10

    ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟

    (Ey insan!) İşte bu (ahiret azabı) iki elinle yapıp (önden) gönderdiklerindir.” Zira Allah kullarına asla haksızlık edici değildir (diyeceğiz.)

  • 22:11

    وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ

    İnsanlardan kimi de (Dinin tamamına sahip çıkmayıp, rahatına ve menfaatine uygun tarafından ve) bir ucundan (tutarak ve tam inanmayarak) Allah’a ibadet etmektedir. Eğer, (Allah’ın takdir ve taksiminden ve Kur’an’ın hükümlerinden) kendisine hayır(lı ve yararlı gördüğü bir şey) dokunursa, bununla tatmin (ve razı) olup (teslimiyet gösterir). Yok eğer kendisine (sıkıntı verecek ve sorumluluk yükleyecek) bir fitne (kaza, bela ve hastalık) isabet ederse, (zor ve zahmetli bir emir gelse ve imtihandan geçirilse, hemen) yüzüstü dönmektedir. (Allah’ın emrini ve kaderini bilmezlikten gelir. Nefsi bahanelerle hizmet ve mesuliyetten kaçıverir. Bu gibileri,) Dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte bu, (en büyük) ziyan ve en açık hüsran (demektir).

  • 22:12

    يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُ وَمَا لَا يَنْفَعُهُۜ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَع۪يدُ

    (Böylesi gafiller) Allah’tan başka, (bir de) kendilerine ne zararı ne de yararı dokunmayacak şeylere (kendileri gibi aciz ve çaresiz kimselere) yalvarıp dua etmektedirler. İşte bu, çok derin (ve çirkin) bir sapkınlık (halidir.)

  • 22:13

    يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ

    Veya (tutup) zararı, faydasından daha yakın olana (dahi) tapınıp yakarıverirler. (Halbuki güvendiği ve medet beklediği o kimse) Ne kötü bir yardım edici ve ne kötü bir sahiptir!.. (Ki kendisine bağladığı insanları Allah’ın yolundan ve davasından etmektedir.)

  • 22:14

    اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ

    Şüphesiz ki Allah, (gerçekten ve samimiyetle) iman edip (güzel ahlâk, doğruluk, namaz, oruç, zekât ve cihad gibi) salih amel işleyenleri, altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere yerleştirecektir. Çünkü Allah, her istediğini (hikmet ve adaletle) yapıverendir.

  • 22:15

    مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ

    Her kim Allah’ın ona (Hakka davet ve istikamet yolundaki sebat ve sadakat ehli kuluna) ne dünyada ne de ahirette asla yardım etmeyeceğini (başarıya eriştirmeyeceğini, zafer ve galibiyet vermeyeceğini) sanıyor (ve savunuyorsa, kesinlikle aldanıyor ve şeytani karakterinden böyle söylüyor.) Hele göğe (darağacı gibi) bir araç uzatsın (ve ipi boynuna taksın), sonra (ayaklarını yerden) kesiversin de baksın (bakalım, ruhundaki nifaktan dolayı) kurduğu tuzak içindeki öfkesini giderebilecek mi? (Halbuki hainler ve kâfirler çatlasa da, Allah elçilerini muvaffak, dinini ise hükümran kılıverecektir.)

  • 22:16

    وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يُر۪يدُ

    İşte Biz Onu (Kur'an'ı) böyle apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini (Kur’an’ı ve Resulüllah’ı dinleyeni, küfür ve kötülükten döneni) hidayete yöneltip eriştirir.

  • 22:17

    اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ

    Şu bir gerçektir ki; iman edenler, Yahudiler, yıldıza tapanlar (Sabiiler), Hristiyan kesimler, ateşe tapanlar (Mecusiler) ve müşrikler var ya; (bunların hepsiyle ilgili); şüphesiz Allah, kıyamet günü aralarını ayırıp (hükmünü ve hak ettiklerini verecektir). Doğrusu Allah, her şeyin (ve herkesin) üzerinde hakkıyla şahittir.

  • ساجد

    Secde

  • 22:18

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ

    Görmedin mi ki, gerçekten göklerde ve yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. (İnsanların) Birçoğu üzerine ise (küfür ve kötülükleri sebebiyle) azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir (yüceltici ve) ikram edici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapandır. (Her işini hikmet ve adaletle görendir.)

  • 22:19

    هٰذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا ف۪ي رَبِّهِمْۘ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍۜ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُؤُ۫سِهِمُ الْحَم۪يمُۚ

    İşte şunlar, (Yahudi ve Hristiyanlar gibi temelsiz) tartışıveren iki hasım gruptur ki, Rableri konusunda (boşuna) çekişmektedirler. Böylesi inkâr edenler (var ya), onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülecektir.

  • 22:20

    يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ

    Bununla (kaynar sular ve azapla) karınları içindekiler ve derileri eritilecek (ve tekraren can giydirilmek suretiyle cezalarını çekecek)lerdir.

  • 22:21

    وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَد۪يدٍ

    Onlar için (azap meleklerinin elinde esnek) demir (teller)den kamçılar vardır.

  • 22:22

    كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ۟

    Her ne vakit, sarsıcı ızdıraptan dolayı oradan çıkmak isterlerse, oraya tekrar geri çevrilirler ve (onlara denir ki;) “Yakıcı azabı tadın” (kaçıp kurtulamazsınız).

  • 22:23

    اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ ف۪يهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤً۬اۜ وَلِبَاسُهُمْ ف۪يهَا حَر۪يرٌ

    Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih ameller işleyenleri de altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetlere koyacaktır, orada (mü’minler) altından bileziklerle ve incilerle süslenip (sevineceklerdir); onların oradaki elbiseleri de (saf ve sağlıklı) ipek(ten dokunmadır).

  • 22:24

    وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ وَهُدُٓوا اِلٰى صِرَاطِ الْحَم۪يدِ

    (Çünkü) Onlar, (dünyada hidayetle) sözün en güzeline (Kur’an ayetlerine, Hz. Peygamberin hadislerine ve hakikat ehlinin hikmetlerine) iletilmişlerdir ve övülen doğru yola eriştirilmişlerdir.

  • 22:25

    اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذ۪ي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًۨ الْعَاكِفُ ف۪يهِ وَالْبَادِۜ وَمَنْ يُرِدْ ف۪يهِ بِاِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ۟

    Şüphesiz, kâfir olup (insanları) Allah’ın yolundan menederek (saptıranlar) ve (Mekke’de oturan) yerlilerle (Hacc ve Umre ziyaretlerine) dışarıdan gelen bütün insanlar için, aynı kutsallıkta (haram ve kıble) kıldığımız Mescid-i Haram'dan (Müslümanları) alıkoyanlar, (bilsinler ki) kim orada haddi aşıp zulmederek zorbalık yapmak isterse, ona acı bir azap tattıracağımız (kesindir).

  • 22:26

    وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

    Hani Biz İbrahim’e Evin (Kâbe’nin) yerini belirtip (inşaatına) hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf yapanlar, kıyama duranlar (veya itikâfa oturanlar), rükûa ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut;” (burası kutsal beytimdir.)

  • 22:27

    وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ

    “İnsanlar içinde Haccı ilan et. (Hacc organizelerini tertip ve teşvik et) Ki; gerek yaya olarak gerekse çok uzak yollardan, yorgun düşmüş (çeşitli) binekler (kullanarak) sana (Beytullah’a) gelsinler.” (Böylece Haccın; dini, ilmi, içtimai, ahlâki, insani, kültürel ve iktisadi yararlarını görsünler.)

  • 22:28

    لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ

    Kendileri için (bu seyahat ve ziyaretten dolayı maddi ve manevi) birtakım yararlara şahitlik etsinler ve kendilerine rızık olarak verdiği (dört ayaklı) hayvanlar üzerine, belli günlerde (kurban keserken) Allah'ın adını zikretsinler. (Besmele ve tekbir çeksinler.) Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun (ki sevinsinler).

  • 22:29

    ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ

    Sonra (vücutlarındaki ve ruhlarındaki) kirlerini atıp gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. (Allah’a hürmet ve ibadet niyetiyle) Beyt-i Atik'i (o kadim ve kutlu Evi=Kâbe-i Şerifi) tavaf etsinler.

  • 22:30

    ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ

    İşte böyle; kim Allah'ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için elbette hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar (haram sayılanlar) dışındaki hayvanlar helâl kılınmıştır. Öyle ise iğrenç bir pislik olan putlara (şeytani sistem olan tağutlara tapınmaktan) sakının ve yalan söz söylemekten de (kesinlikle) kaçının (ki rızama ve huzura erişesiniz.)

  • 22:31

    حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ

    Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın (iman edin ve teslimiyet gösterin). Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş, veya rüzgâr onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibi (olacaktır).

  • 22:32

    ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ

    İşte böyle; kim Allah'ın şiarlarını (İslam’ın alâmet-i fârikalarını) ta’zim eder (büyük tanıyıp saygı gösterirse), şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır. [Not: Şeair (şiarlar); Ezan, iki bayram (Ramazan ve Kurban), Hacc ve Umredeki bazı davranışlar, tesettür ve türban gibi İslam’ı hatırlatan alâmet ve simgeler olup, bunların ismini değiştirmek, mahiyetini dejenere etmek, örneğin bayramları tatil ve eğlenceye çevirmek; veya bunların mana ve maksadını sezip nefret ve hakarete yönelmek ise, fasıklık hatta zındıklık alâmeti sayılmıştır.]

  • 22:33

    لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَٓا اِلَى الْبَيْتِ الْعَت۪يقِ۟

    Oralarda (Hacc’daki ziyaret duraklarında) sizin için adı konulmuş bir süreye kadar (çeşitli) yararlar vardır. Ardından onların (Hacıların) sonra varacakları yerleri Beyt-i Atik'tir (tarihi ve kutsi ev; Kâbe’dir).

  • 22:34

    وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ

    Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık). İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara (ve mütevazı kullarıma) müjde ver.

  • 22:35

    اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru ikame edenler (zahiri ve bâtıni şartlarını yerine getirenler) ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

  • 22:36

    وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

    İri cüsseli develeri de, size Allah'ın şiarından (kurbanlık hayvanlarından) kıldık, sizler için onlarda birçok hayırlar vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşçasına ayakta durup boğazlanırken) Allah'ın adını anın; (kesilip) yanları üzerine (yıkıldıkları) zaman da (pişirip) onlardan yiyin, kanaatkâr kimselere de ve ihtiyaç duyup isteyenlere de yedirin. İşte böylece, (asla başa çıkamayacağınız ve yakalayıp yere yıkamayacağınız bu büyük hayvanları) sizin için onlara boyun eğdirdik, (emrinize ve hizmetinize verdik) umulur ki şükredersiniz.

  • 22:37

    لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ

    (Elbette) Onların (kestiğiniz kurbanların) etleri ve kanları kesinlikle Allah'a ulaşacak değildir; lâkin O'na sizden takva(nız, halis dualarınız ve salih davranışlarınız) ulaşabilir. İşte böyle, (Allah) onları (kocaman hayvanları) size boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için (Rabbiniz bunları hizmetinize ve istifadenize vermiştir). Artık ihsan sahiplerine (görevini iyilik ve güzellikle yerine getirenlere) müjde ver ki;

  • 22:38

    اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ۟

    Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırılarını ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden defedip uzaklaştırıverecektir. Gerçekten Allah, hainlik ve nankörlüğü (huy edinmiş) olan hiçbir kimseyi sevmez (ve onları rezil edecektir.)

  • 22:39

    اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ

    Kendileriyle savaşılan ve saldırılan (mü’min) kimselere bundan böyle (silahlı çarpışmaya) izin verildi. Çünkü onlara (sürekli) zulmedilmiştir (ve artık silahla savaşılacak olgunluğa ve hazırlığa da erişilmiştir) ve şüphesiz Allah onlara (Müslümanlara) yardım etmeye (ve zafer vermeye) Kâdir’dir.

  • 22:40

    اَلَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يرًاۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ

    (Çünkü) Onlar, sadece; “Rabbimiz Allah'tır” demelerinden (ve her konuda O’nun dinini yürütmek istemelerinden) dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. (Bu nedenle silahlı savunmaya ve savaşmaya hak kazandılar.) Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (hizaya getirmesi) olmasaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım edecek (ve zafere eriştirecektir). Şüphesiz Allah, Kaviy’dir, Azîz’dir (güçlü olandır, galip gelendir). [Not: Hz. Ömer’in 40’ıncı kişi olarak Müslüman olması üzerine, silahlı ve askeri mücadeleye izin veren Hacc 39 ve 40’ıncı ayetlerinin inmesi ne güzel bir tevafuk eseri (İlahi takdirin denk getirmesi)dir.]

  • 22:41

    اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ

    O (mü’minler) ki, eğer yeryüzünde kendilerini yerleştirip iktidar imkânı verirsek; namazı dosdoğru ikame eder (şuurla ve huzurla yerine getirir)ler, zekâtı verirler, iyiliği emreder (yürütür)ler, kötülüğü yasaklayıp önlerlerdi. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

  • 22:42

    وَاِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُۙ

    (Ey Resulüm!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (üzülme ve sonlarını gözle. Zira), onlardan önceki Nuh, Ad, Semud kavmi de (elçilerini) yalanlamışlardı.

  • 22:43

    وَقَوْمُ اِبْرٰه۪يمَ وَقَوْمُ لُوطٍۙ

    İbrahim'in kavmi ve Lut'un kavmi de (yalanlayıp isyana kalkışmışlardı);

  • 22:44

    وَاَصْحَابُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكَافِر۪ينَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ

    Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı. Buna rağmen Ben, o inkâr edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıp (yerin dibine batırdım). Böylece Benim tuzak hazırlayışım (her şeyi altüst edip kökten değiştiren inkılâbım ve münkirlere tuzak kurup intikam alışım) nasıl olurmuş? (görüp anlamışlardı!)

  • 22:45

    فَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَش۪يدٍ

    (Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki; şimdi onların altları üstlerine gelmiş çardakları (ve konakları) ıpıssız durmaktadır, kullanılamaz (atıl) vaziyetteki kuyuları (terk edilmiş bulunmaktadır), yüksek ve muhteşem sarayları (yıkılıp viran olmuş durumdadır).

  • 22:46

    اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّت۪ي فِي الصُّدُورِ

    (Tarihi kalıntılardan ve yaratılış harikalarından ibret almak üzere) Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar (ve ibretli belgesel programlarını izlemiyorlar) mı ki; böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Doğrusu şu ki; (gerçekleri görmeyenlerin ve akıl yürütmeyenlerin belki yüzlerindeki) gözler (kapanıp) kör olmaz; velâkin sinelerindeki kalpler körleşip (hidayetleri kararmaktadır. Basiret ve maneviyat penceresi perdelenip kapanmakta ve artık bunlar gerçekleri göremez olmaktadırlar.)

  • 22:47

    وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهُۜ وَاِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

    (Ey Nebim!) Onlar Senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar ya, (biraz daha beklesinler); Allah, kesinlikle va'adine muhalefet etmez (sözünden dönmez ve haber verdikleri aynen gerçekleşecektir). Şüphesiz, Senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. [Not: Sizlerin bazı haksızlıklara bir müddet sabretmenize karşılık Cenab-ı Hakk çok daha uzun bir zaman fırsat verebilir anlamındadır.]

  • 22:48

    وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَص۪يرُ۟

    (Tarihe ibretle bakın!) Nice ülke (halkı) var ki, zulmettikleri halde onlara bir (zaman) mühlet verdim. Sonra onları tutup yakaladım (ve cezalarını kestim. Elbette ve her halde) dönüş ancak Banadır.

  • 22:49

    قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَٓا اَنَا۬ لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۚ

    De ki: “Ey insanlar, gerçekten Ben sizin için (sadece) apaçık bir uyarıcıyım.”

  • 22:50

    فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

    Artık, iman edip (yararlı ve hayırlı işlerde ve) salih amellerde bulunanlar (kurtulacaktır), işte onlar için bir bağışlanma (mağfiret) ve üstün bir rızık vardır.

  • 22:51

    وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ

    Ayetlerimizin (inkârı ve hükümlerimizin yürürlükten kaldırılması) konusunda (Bizi ve mü’minleri) acze düşürecekleri(ni sanarak) yoğun çabalar harcayanlar ise, (cehennemdeki) alevli ateşin halkıdırlar.

  • 22:52

    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ اِلَّٓا اِذَا تَمَنّٰٓى اَلْقَى الشَّيْطَانُ ف۪ٓي اُمْنِيَّتِه۪ۚ فَيَنْسَخُ اللّٰهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌۙ

    Biz Senden önce hiçbir resul ve hiçbir nebi göndermiş olmayalım ki, o (Allah’tan) bir temennide bulunduğu zaman, şeytan (hemen) onun dileğine (ümit ve temennisine bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış (ve kafalarını karıştırmaya çalışmış) olmasın. Ama Allah, şeytanın ilka ve iğvasını (ayartma ve saptırma çabalarını) giderir, sonra Allah Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

  • 22:53

    لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍۙ

    Şeytanın (bu tür kafa) karıştırmalarına ve şüphe bırakmaları(na, vesvese ve kışkırtmalarına fırsat verilmesi), kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (imani ve vicdani) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık ve uyuşmazlık içindedirler.

  • 22:54

    وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِه۪ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

    (Ayrıca) Kendilerine ilim verilenlerin de, bunun (Kur’an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri; böylelikle ona tam iman etmeleri ve kalpleri tatmin bulmuş olarak ona bağlanıp (huzur ve güvene erişmeleri) içindir. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.

  • 22:55

    وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ

    İnkâr edenler ise, kıyamet saati onlara apansız gelinceye veya (hayır yönünden) kesintiye uğramış (akim, verimsiz) bir günün azabı onlara yetişinceye kadar ondan (Kur'an'dan) yana şüphe içinde kıvranıp kalıvereceklerdir.

  • 22:56

    اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ

    İşte o gün (mahşerde) mülk (hükümranlık), yalnızca Allah'ın (olduğu kesinlikle ortaya çıkacak)dır. O, (mü’min ve müstakim insanlarla, kâfir ve münafıklar) arasında hükmedip (kararını açıklayacaktır). Artık iman edip salih amellerde bulunanlar; nimetlerle donatılmış cennetler ortamında (sonsuz ve kusursuz mutluluğa ulaşacak)lardır.

  • 22:57

    وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ

    Kâfir olup ayetlerimizi yalanlayan (zulüm ve kötülüğe bulaşan) kimseler(e gelince); artık onlar için aşağılatıcı (ve bunaltıcı) bir azap vardır.

  • 22:58

    وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

    Allah yolunda hicret edip sonra öldürülenleri veya (bu gayret ve istikamet üzerindeyken) ölenleri ise; muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

  • 22:59

    لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَل۪يمٌ حَل۪يمٌ

    (Allah) Onları, kendisinden gerçekten hoşnut kalacakları bir yere (cennetlere) elbette sokacaktır. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla Bilendir, Halîm’dir (aceleci davranmayıp fırsat ve ruhsat tanıyandır).

  • 22:60

    ذٰلِكَۚ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِه۪ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ

    İşte bu böyledir: Her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle (misliyle ve devlet eliyle) karşılık verirse (bu adalet gereği onun hakkıdır, ama) sonra (yine kendisinin) aleyhine azgınlık ve saldırıda bulunulursa, Allah mutlaka onun yardımcısıdır. Şüphesiz Allah Affedicidir, Bağışlayıcıdır.

  • 22:61

    ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ

    İşte böyle; çünkü Allah, geceyi gündüze bağlayıp katmaktadır ve gündüzü geceye bağlayıp-katmaktadır. (Güneş sisteminin ve bütün galaksilerin muhteşem deveranını ve dünyadaki mükemmel yaşam ortamını bizzat Allah yaratıp kontrolünde tutmaktadır.) Şüphesiz Allah, (her şeyi en ince ayrıntılarıyla) İşitendir, Görendir (varlıklara görme, işitme, idrak etme duygusunu Bağışlayandır).

  • 22:62

    ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَب۪يرُ

    Bu böyledir; Çünkü Allah (CC), O Hakkın ta Kendisidir. (Zamanlar, olaylar ve şartlar O’nun kudretinden, takdirinden, hükmünden ve hikmetinden hiçbir şey değiştirmediği için... Hâşâ; bozulmaktan, yıpranmaktan, yanılmaktan, çaresiz ve yetersiz kalmaktan münezzeh bulunduğu içindir ki Allah Hakk’tır.) O’ndan başka yalvarılan (ve tapınılan)lar ise bâtıl (yanlış ve yararsız olup boşa çıkacak)dır. Gerçekten Allah en Yüce ve en Büyük olandır.

  • 22:63

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۘ فَتُصْبِحُ الْاَرْضُ مُخْضَرَّةًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌۚ

    Görmedin mi, Allah gökten su indirip (yağmurları yağdırdı da), böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, (her şeyin incelik ve gizliliklerini bilen) Lütfedici (Lâtif olandır), her şeyden Haberdardır.

  • 22:64

    لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟

    Göklerde ve yerde her ne varsa O'nun (mülkü ve mahlûkatıdır). Şüphesiz Allah Ğaniy’dir. (Hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır); Hamîd’dir (hakkıyla övülmeye layık olandır).

  • 22:65

    اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

    Görmez misin (ve ibret alıp şükre yönelmez misin ey insan ki;) Allah yerdekileri (dünyadaki her şeyi) ve O’nun emriyle denizde akıp giden gemileri sizin hizmetinize ve istifadenize musahhar (münasip ve müsait) hale getirmiştir. Ve O izin verinceye (kıyamet vakti gelinceye kadar) göğü (yıldızları ve gezegenleri) yerin üstüne düşmekten tutup engellemekte (ve evrendeki harika dengeleri muhafaza etmekte)dir. Şüphesiz Allah, insanlara karşı Şefkatlidir, çok Merhametlidir.

  • 22:66

    وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَحْيَاكُمْۘ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ

    Size (ilk defa) hayat verip (varlığa çıkaran), sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek (ve hesaba çekecek) olan O'dur. (Buna rağmen) İnsan gerçekten pek nankördür (kadir kıymet bilmezdir).

  • 22:67

    لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ

    Biz her ümmete (takip ve tatbik ettikleri) bir ibadet şekli (hayat disiplini ve şeriat düzeni) tayin ve takdir ettik ki; onlar buna göre ibadet (ve hareket) ederlerdi. Bu sebeple (artık din) işlerinde asla Seninle çekişmesinler. Sen (insanları) Rabbinin (dinine ve prensiplerine) çağır, şüphesiz Sen en haklı ve hayırlı dosdoğru bir yol üzerindesin.

  • 22:68

    وَاِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ

    (Buna rağmen) Eğer Seninle mücadeleye girişirler (ve Kur’ani hükümlere itiraz ederlerse), de ki: "Allah, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilir (herkes yakında nasıl bir akıbete uğrayacağını görecektir)."

  • 22:69

    اَللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ

    "Allah kıyamet günü, kendisinde ihtilaf edip çekiştiğiniz (veya Allah’a itiraz ve muhalefete yeltendiğiniz) şeyler hakkında aranızda hükmedecektir."

  • 22:70

    اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ ذٰلِكَ ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ

    (Ey Nebim!) Gökte ve yerde olanların hepsini (tek tek ve tüm teferruatıyla) Allah'ın bilmekte olduğunu bilmiyor (ve inanmıyor) musun? (O halde niye üzülüyorsun?) Gerçekten bunlar bir kitapta (ezeli kader programında kayıtlıdır). Hiç şüphesiz bunlar(ı bilmek), Allah için pek kolaydır.

  • 22:71

    وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ

    Onlar Allah'ı bırakıp da, O’nun kendisi hakkında hiçbir sağlam delil indirmediği (Kur’an hidayetini nasip etmediği) ve kendilerinin de haklarında (hiçbir) bilgileri olmayan şeylere tapınıp (ibadet-kulluk ediyorlar. Böyle bile bile inkârcılık ve münafıklıkla) zulmedenler için hiçbir yardımcı bulunmayacaktır.

  • 22:72

    وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَۜ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذ۪ينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۜ قُلْ اَفَاُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكُمْۜ اَلنَّارُۜ وَعَدَهَا اللّٰهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟

    Onlara karşı apaçık ayetlerimiz (manası ve maksadı net ve kesin olarak) okunduğu zaman; Sen o (gizli) kâfirlerin (ve Müslüman görünen münafık kimselerin) yüzlerindeki “münker”i (itiraz, isyan ve inkârı ferasetle sezip) tanıyabilirsin. Öyle ki, neredeyse (kirli mahiyetlerini ve sinsi niyetlerini deşifre eden) ayetlerimizi kendilerine okuyanların üzerine saldırıp çullanacak (hale gelip hırçınlaşırlar. Onlara) De ki: “Size, bundan daha kötü olanını (ve sizi kuşatacak azabı) haber vereyim mi? Ateş! Allah, onu (cehennemdeki çetin eziyet ve zilleti) inkâr edenlere (ve münafık nankörlere) va'ad etmiş bulunmaktadır; (o cehennem) ne kötü bir (dönülüp varılacak son mekân ve) duraktır.”

  • 22:73

    يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُۜ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْـًٔا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُۜ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ

    Ey insanlar, (size şöyle) bir misal-örnek verilmektedir; şimdi onu (can kulağıyla) dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- kesinlikle bir sinek bile yaratamazlar. (Hatta) Eğer sinek onlardan bir şey kapıp kaçacak olsa; (bir sinek ilahlaştırdığınız şahıslardan bir damlacık kan ısırıp uçsa,) bunu bile ondan geri alamazlar. (Yani, Allah’ın gayrısından nimet ve inayet) İsteyen de güçsüz ve çaresizdir, kendisinden (nimet ve destek) istenen (canlı-cansız her şey) de (acizdir).

  • 22:74

    مَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يزٌ

    (Gafil ve cahil insanlar) Onlar, Allah'ın kadrini (ve yüceliğini) hakkıyla takdir edememişlerdir. (İlahi kader hikmetini ve mahiyetini bilememişlerdir.) Gerçekten Allah sonsuz kuvvet ve izzet sahibidir.

  • 22:75

    اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ

    Allah, meleklerden de insanlardan da elçiler seçmektedir. Şüphesiz Allah, (her şeyi) İşitendir, (hakkıyla) Görendir.

  • 22:76

    يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ

    O, (herkesin, her kavmin ve her şeyin) önlerindekini ve arkalarındakini (geçmişlerini ve geleceklerini tamamıyla ve teferruatıyla) bilir. (Allah CC, herkesin ne yapacağını bildiği için bunları yazıp tespit etmiştir; yoksa, önceden yazdığı için, insanlar mecburen öyle hareket ediyor değillerdir.) Bütün işler Allah'a döndürülmektedir.

  • 22:77

    يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ

    Ey iman edenler, rükû edin (Kur’ani hükümlere boyun eğin), secdeye gidin (tevazu ve teslimiyet gösterin, başta namaz ve diğer emirleri yerine getirip), Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin; umulur ki (bu sayede) kurtuluşa erişir (felaha, refaha ve huzura yetişir)siniz.

  • 22:78

    وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

    Allah için O’nun uğrunda (ve O’nun rızasına uygun tarzda, Adil Düzen kurup zulmü ve kötülüğü kaldırmak amacıyla) hakkıyla cihad edin! Ki, O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi “Müslümanlar” olarak isimlendirdi ki; Resul (Hz. Muhammed Aleyhisselam) sizin üzerinize şahit (örnek ve rehber) olsun, siz de insanlar üzerine şahitler (örnek ve öncü mü’minler) olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a (Kur’an’a) sıkıca sarılın ki, O sizin Mevlâ’nızdır, (sahibiniz ve sığınağınızdır.) O ne güzel (ve mükemmel bir) Mevlâ(dır) ve ne güzel (ve mükemmel bir) Yardımcı(dır. Zafere ve başarılı neticeye ulaştırıcıdır… Ah bir bilseniz!..)